50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın...

67
.A.N'KARA Y.A.YINL.A.RI NO. : 117 50. YIL

Transcript of 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın...

Page 1: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

.A.N'KARA ÜNİVERSİTESİ İLİHİY.A.T F.A.KÜLTESİ Y.A.YINL.A.RI NO. : 117

50. YIL

Page 2: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

A N ·K A R A Ü N 1 V ER S 1 TE S 1 B A S I M E V 1 ı 9 7 3

Page 3: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKiYESiNiN MADDI VE MANEVi TEMEli (Akıl ve him)

Prof. Dr. Cavit SUNAR

"Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir" ATATÜRK

İnsan, bir damla sıvı (nutfe) dan meydana gelmektedir. A;ma, bu sıvı damlası maddi ve ma'nevi, cismani ve ruhani, bütün alemleri ihti­va etmekte ve insan da böylece maddi ve·ma'nevi bütün kemaller üze­rine yaratılmış bulunmaktadır. Bu suretle de insan, hem insani hem de Hayvani ruhu, dolayısiyle, bunların mümessili olan hem insani aklı hem de hayvani nefsi; başka bir deyişle, Melek'i ve Şeytan'ı Allah'ın Cemal ve Celal sıfatıarını aynı zamanda ve bir denge halinde kendin­de bulundurmaktadır ..

Hayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, balgam, kan ve albümin'­den1 hasıl olur ve beden, her tarafını kaplayan bu ruhun hayatı ile hayat­ta olur. Şu kadar ki bu ruhun gerçek ve İlahi bilgi ile ilgisi yoktur. Bu hayvanı ruhun iki kuvvesi vardır: algılayıcı kuvve ve hareket ettirici kuvve. Beden, ancak, bu hayvanİ ruhla ayakta durur ve bu ruh ölümden sonra bendenden ayrılır.

İnsan bedeni bütün kemalleri kendinde toplamış olan insani veya Sult~ni veya İzafi ruh dedi~miz bir zatın, bir mahiy~tin, kendi hükmü­nü icra edeceği makamı o~acağından, her şeyden önce, cisimlik bakt­ınından her bir kemale a.Iet olması ve her bir kemal ile mevcut bulun­ması gerekir. İnsan bedeninin kendisinin bir aleti olacağı insani, Sultani veya İzafiruha (Kalb) ve (Gönül) adı da verilir ki Allah'ın insana yakın­lığı bununladır.

Genel tanım.lara göre ruhun kuvvetleri duygu (his), duygulaoma (ihtisas), akıl erdifişler (idrakler) ve iradelerdir ki bütün bunlar beden sathımızın her noktasına örümcek ağı gibi yayılmış beyaz ince ipliğe benzer elastiki sinirler aracı ile uygulanırlar. Sinir sisteminin esas maddesi de sinir hücresidir.

Sinirlerin esas merkezi olan dimağın hayat cevheri ile ilgisi ve iliş­kisi de son derece sağlam olup kendisi harab olursa hayat da derhal

Page 4: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

118 CAVİT SUNAR

kesilir. Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden yapılmış olan bu dimağın merkezi kısmı, hisse ait sinder aracı ile dıştan gelen titreşimler ve dolayısiyle uyarımların duygulara ve algılara çevru­mesini sağlayan yer olup tasavvurları hasıl eylediği gibi, ard arda gelen etkilerle uyarılan kül rengi cevher de irade ve arzuyu doğurur.

Bütün canlılarda ma'nevi hal iki trlüdür: akli melekeler, içgüdii veya tabii ilham. Bu her iki ma'nevi halin çıkış noktası da dimağdır. İnsanlar da dahil, bütün bayvanlarda mevcut olan bu içgüdü, bu ma'­nevi güdi.i, canlıyı maksat, menfaat, lüzumluluk ve önemi kaale almak­sızın bazı halleri yapınağa iter ki böyle bir itme ile yapılan iş ve hare­kette akıl ve tefekki.irün işe karışması asla söz konusu değildir. İçgüdü, her türlü ruh sahibi canlının nesil ve nevi'lerini korumağa, tabii ve zorun­lu ihtiyaçlarını elde etmeğe ve böylelikle de hayatlannın devamına yar dım eder. iÇgüdi.ide ilim yoktur, yani hükümlerinin icarası ilme dayan- .

· mayıp, ancak, tabii gerekliliğe dayanır ve bir düzüye sürüp gider. Yal­nız, içgi.idünün algıya dayanmayan bu hali, özellikle insanda, çocuk­luk çağlannda olup çocuk büyüdükçe içgüdi.ide bilgi emareleri, yani akü melekeler görünrneğe başlar ve çocuk ta işlerini ve hareketlerini, artık, belirmeğe başlayan parça ilme dayanarak yapınağa lcoyulur. Yaş ilerledikçe ilim de o nisbette artar.

İçgüdü, bütün hayvanlarla birlikte insan için de söz konusu oldu­ğu gibi ilim de, yani akli melekeler de insan ile birlikte, derece derece, diğer hayvanlar için de söz konusudur.Başka bir deyişle, akli meleke­ler, yani ilim, bayvanlarda da vardr. Fakat, onların bu ilim kuvveteri tabiidir ki dimağlarının girinti ve çıkıntı (telafifve teariç)ları nisbetinde olup, insana nisbetle pek aşağı ve' pek sınırlıdır ve insanla hayvan ara­sında akıl, nisbet kabul etmeyecek derecededir. Hayvanlarda ilmin var­lığı, onların öğrenim ve eğitimi kabullenmeleriyle, yavrularını düşman­larından. korumalari yle, kuvvet ve kudretleriyle gayret göstermeleriyle sabittir. Bununla beraber, bayvanlara hiç bir suretle, gerçekten; akıl sahibi diyemeyiz. Çünkü, o zaman, insan ile hayvan arasındaki en bü­yük ayrılığı ortadan kaldırmış oluruz. Bu sebeptendir ki genel olarak insanı akıl sıfatı ile, hayvanı da his sıfatı ile vasıflandırıyoruz. ı

Hayvanlarla insanlar arasında nisbet kabul etmeyecek derecede bulunan akıl, ilisanlar arasında da pek büyük derecelerde ayrılıklar göstermekte ve hatta bazı kimseler de bu yüzden hayvanlık derekesine düşmektedir. Bu sebeple de işlerinde ve hareketlerinde insana yakışır ve gerekir şekilde davranamayanlara bayvan adını vermekteyiz. Bizim hayvan adını verdiğimiz bu gibilere Allah ta hayvan demekte ve hatta

Page 5: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

.A.'l'ATÜRK TÜRKİYESİNİN l\IADDI VE MANEVI TEl\IELİ 119

onları hayvandan da daha aşağı tutmaktadır. Allah Kur'~nda: "Gafil ve cahil insanlar aynı hayvandırlar ve belki de hayvanlardan daha be­terdirler"3 demektedir. Yani, dinimize göre de hayvanlardan üstün­lüklerini bilfiilıspat edemeyenler, insan suretinde olsalar da, hayvan­dırlar ve hatta hayvandan da daha aşağı olan taş toprak gibidirler.

Akıl, eğitim, öğretim ve ·meleke kazanma sayesinde gelişir. Eğer akıl, bunlarla ve bu yolda geliştirilmezse içgüdü derecesinde kalır. Hay­vanların akıl kuvvesi pek sönük, pek isti'datsızdır ve hatta bazılarında da hiç bir suretle değişip başkalaşamaz bir haldedir. Buna karşılık, in­sanın akıl kuvvesi ise gayet geniş, parlak ve değişip başkataşınağa gayet isti'datlıdır. İşte, insana ait akıl ile hayvana ait akıl arasındaki fark ta bundan ibarettir. ·

Ruh, ilk Yunan filozoflarında (nefes, hava, rüzgar) anlamındadır. Sokrat'a göre ruh, cismani olmayan bir cevherdir ve bu mahiyette

Allah ile ortaklığı vardır, yani bu mahiyetiyle ruh Allah'a benzer. Eflatun, ruhu, ilcalar, irade ve akıl olmak üzere üç kısma ayırır.

Eflatun'un akıl dediği ruh ilahidir, ölümsüzdür, cismani değildir;algı­layıcıdır, basittir, görünmez ve tasarruf ettiği b~denden öncedir.

Aristo'da ruh, kendisiyle yaşadığımız, his ettiğimiz ve düşündüğü­müz şeydir ve ruh bedenden ayrı ve müstakil değildir:

Aristo, ruhu, Eflatun gibi üç kısma değil, fakat, üç kaderneye ayı­rır: nebat! ruh (Beslenme), hayvan! ruh (Beslenme, Hareket ve Hassa­siyet), insani ruh ki bunun da özelliği (Akıl) dır.

Başka bir deyişle Aristo'da ruh, canlıyı canlı yapan başlıca amildir. Ruh, uzviyeti canlı yapmakla ona aynı zamanda (şekil) de kazandırm.ış oluyor. Zaten bedenle ruhun münasebeti, şekil kazandıran aktif ilietle şekil kazanan pasif maddenin münasebetlerinin aynıdıx.

Aristo'ya göre .ruh, bir şeyin kemalini gerçekleştiren aktif prensip (Entdechie )tir.

Akl'a gelince akıl, insanın hareketlerini belirli bir gayeye göre ter­tip ve düzenleme kabiliyetidir.

Akla sahib olan insan ruhu, aynı zamanda, (Bilen) bir ruhtur. Zaten, Aristo'ya göre insanı hayvandan ayıran biricik fark, insanın bilici bir malıluk olmasıdır. İnsan, sadece, etrafındaki vakıaları algıla­makla kalmaz, bir de bunların neden böyle olduklarını da tesbit edebi­lir, yani düşünme ile kavramlar teşkil edebilir. Eflatun da bu noktada Aristo ile aynı fikirdedir. Ancak, kavramların meydana gelişi mesele­sinde Eflatun ile Aristo birbirlerinden ayrılırlar.

Page 6: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

120 CAviT SUNAR

Eflatun'a göre ruh, insan doğmadan önce de vardı ve insan öldük­ten sonra da var olacaktır. Bundan ötürü, kavramlan insan doğmadan önceki hayatında elde etmiş v~ bunları insanla doğarken dünyaya be­raberinde getirmiştir. Kısaca, ruh için kavramlar fıtridir.

Aristo'ya göre ise bütün kavramlarıımz, bir şekilde ve bir bakıma, mutlaka deneyden ve algıdan çıkarlar. Zihnimizde algının aracılık et­mediği hiç bir şey bulunmaz. Şu kadar ki kavramlarınteşkiliiçin algı­ların getirdiği malzemeyi aklın fa'al bir şekilde işlemesi, lüzumluyu lü­zumsuzdan ayırması şarttır. Bundan ötürü, akıl, algıya nazaran, ruhun daha aktif melekesidir.

Aristo'ya göre ruhun çeşitli kade:rp.eleri birbirlerinden aktiflik dere­celeriyle ayrılırlar ve ruhta aşağıdan yukarıya çıkıldıkça aktiflik te ar­tar, yaninebati ruha nazaran hayvani ruh ve hayvani ruha nazaran da insani ruh daha yüksek derecede aktifitir. Ve insani ruh, en yüksek de­recesinde de bir nevi' (Sırf faaliyet) olur. Ruh, bu en yüksek (Sırf faa­liyet) derecesinde, ayuı zamanda, ölümsüz de olur. Sırf akıl, Aristo me­tafiziğinde, Allah'ın hali ve şamdır. Allah, zatında her türlü imkan ger­çeldeşen tam ve kamil bir hakikattır. Fakat, Aristo'nun Allah'ı, ancak, mi'roar bir Allah'tır. ·

Aristo'da akıl ihidir: Akif ve Pasif. Aktiflik, maddeden soyut olmak, daima fiil ve harekette bulun­

maktLr. Aktif akıl su ret, şekil verir, ilahidir; hiç bir suretle etkilenmez;

(Her Şey Yapar). Pasif akıl suret ve şekil alır; bedene bağlı ve yok olucudur; (Her

Şey Olur). Başka bir deyişle, aktif akıl, duyular aracı ile alınan bilgiyi işle­

rnek, ayırd etmek, muhakeme ve sonuç çıkarmak, yani ilim binasım kurmak bakımından zihindir. Pasif akıl da d uyular araciyle ilgiyi almak bakırnından zihindir.

Kısaca, (Düşünmek ve Bilmek), Aristo'ya göre insanın en yüksek faaliyetleridir. Bu suretle Aristo nazarında teorik hayat pratik hayattan üstündür. Nitekim, ona göre Allah ta kainatı sadece teroaşa eden tam anlamiyle kontanplatif bir varlıktır.

İslam Meşşai filozoflan da akıl konusunda Aristo'yu peşelemekle beraber kendilerine ait özel katkılarda da bulunmuşlardır. Mesela, İkinci Muallim Farab1, aklı (kuvve halinde, fiil halinde, ınüstefad ve fa'al) olmak üzere dört dereceye; İbn Sina da bir ad faziasiyle (hey u-

Page 7: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN llliDDI YE MANEVI TEMELi 121 .. . - . . .

lani akıl, meleke halinde akıl, fiil halinde akıl, müstefad akıl ve kutsi akıl) olmak üzre beş dereceye çıkarmış ve İslam Meşşa.i felsefesinin ge-nel nefs sınıflaması bütün Orta Çağa hakim olmuştur.

İslam Meşşai felsefesinin genel nefs sınıflaması da şöyledir: 1- Nebatı · nefs. 2- Hayvani nefs. 3- İnsani nefs.

1- Nebati nefs: Nebati nefs, organik cism~n ilk kemali olup bu kemal o cismi beslenmeğe, büyürneğe ve çoğalmağa isti'datlı kılar.

2- Hayvani nefs: Hayvanda, yaşatıcı olan nebati nefsle birlikte bir <;le hayvani nefs vardır. Hayvanı nefs, tikelleri algılaması ve irade ile. hareket etmesi bakımından organik tabii cismin ilk kemalini teşkil eder. Bu yüzden de hayvani nefste hareket ettirici ve algılayıcı iki kuv­vet vardır. ·

3- insani nefs: insanda nebati ve hayvani nefsler ve algılayıcı ve herreket ettirici kuvvetlerle birlikte bir de insani veya natık nefs ve bununla ilgili bir takım kuvvetler vardır ki bu kuvvetlerin kendisinde toplandığı şeye de (Akıl) denir.

insani veya natık nefs te fikre ait işleri düzenlemesi ve tümel şey-leri algılaması bakımından organik tabii cismin ilk kemalini teşkil eder.

insani veya natık nefsinde iki kuvveti vardır: 1- Bilici (Alime, Nazari, Zihni) kuvvet. 2- Yapıcı (Amile, Ameli, Arneli Akıl) kuvvet.

· Bilici kuvvet, insana mahsus olan nazari kuvvet, zibin kuvveti (Müdrike) dir ki insan bununla yüksek prensipleri kavrayıp onlardan faydalanır, dolayısiyle de ilahi feyzelkavuşur. ·

Bu.bilici kuvvet te (Kuvve Halinde Kamil) veya (Fiil Halinde Ka­mil) olmak üzere iki mertebeye ayrılır ve bu kuvve halinde olanı fiil baline çıkaran da (Fa'al Alal) dır. insani veya natık nefsin her hangi bir şeyi algılaması da, ancak, fa'al akılla birleşmesi sonucudur.4

· Yapıcı kuvvet te insana mahsus olan hareket ettirici kuvvettir ki insan bununla bedenini ve münasebetlerini idare eder.

Yeni ·çağda Descartes ve Descartes' çı görüşe güre de canlılarda her şey mihaniki olarak meydana gelir. Ruhun tabiatınının esası, sadece, düşünücü bir cevher olmasıdır. Ruhun iki fakültesi vardır:

1- Müdrike kuvvesi (L'entendement) ki zihnin yaptığı bütün iş-lemleri içerir. ·

Page 8: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

122 CAYİT SUNAR

2- İrade (La Volonte) ki bütün aktiviteye ait halleri içerir. On sekizinci yüzyıldan sonra hassasiyet (Sensibilite) ömen kazandı

ve bu önemi peşleyerek te Klasik bir sınıflama meydana çıktı ve bu sınıflamağa göre ruh halleri iiç sınıfa ayrıldı:

1- Hassasiyet veya tessüri hayat (Sensibilite veya Affectivite): heyecanlar, hisler, temayüller, ihtiraslar ki bunlar, özellikle, sübjektif­tirler.

2- Zeka veya Zihni hayat (Connaissance veya Representation): ihsaslar, idrakler, lıafıza, fikirlerio çağrışımı, muhayyele, soyutlama ve genelleme, hüküm, istidlal, yaratıcı muhayyele ki bunlar, özellikle, ob­jektiftirler.

3- Faaliyet veya Anıeli hayat(Vo!onte veya Activite): temayüller, içgüdüler, arzular, irade ... gibi haller ki bunlarda bazı gayeler peşlenir.

Bilgimizin esas dayanakları, aklın prensipleri de şunlardır:

1- Aynilik prensibi ki bundan zorunlu olarak, a- Çelişme, b- Zıtlık prensipleri çıkar.

2- Yeter sebeb prensibi ki bu da şu iki prensibe ayrılır :

a- Kozalite (illiyet) prensibi, b- Finalite (Gaiyet) prensibi.

Aklın esas tasavvurları da şunlardır: 1- (Mutlak) ııosyonu ki zorunluluk, sonsuzluk ve mükemmellik

nosyonlarnu içerir. 2- (Cevher, illet ve Gaye) nosyonlan ki bunlar aynilik, illiyet, ga­

iyet prensiplerine karşılıktırlar ve bunlara belirlilik (muayyeniyyet) prensibine karşılık olan Kan_un nosyonu da eklenir.

Fikirlerimiz arasında kurduğumuz çeşitli nisbetleri deyimleyen daha bir takım genel tasavvurlar vardır ki bunlar Aris~o'daki (Varlık)a ait Katago~er) ve Yeni zamanda Kant'taki (Hükümlere ait Katagori­ler) dir.

3- Mekan ve zaman tasavvurln ki bunlara Matematiğe ait nosyon lar da eklenir.

İşte Klisik filozoflarm aklı, bu prensipler ve bu n os yonlarm topla­mından ibarettir.

Aklın prensipleriyle ilgili belli başlı Klasik doktrinler de ikidir. Biri, zihnin teşekkülünü deneye dayayan Emprisme (özellikle, Democ-· rite, Epicure, Locke, Condillac, Hume ... ); diğeri de zihnin teşekkülünü

Page 9: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDI VE MANEVI TEMELİ 123

deney dışında bir asılda bulan Rationalisme (özellikle, Socrate, Platon, Aristo, Descartes, Leibniz, Kant).

Aldın teşekkülü hakkında bu iki Klasik görüşten ayrıca belli başlı Modern görüşler de şunlardır:

1- Biyolojik görüş ki buna göre şuur, hayat için bir uygulama ara­cından ibarettir.

dır.

2- Teknik görüş ki buna göre akli düşünüşün kökü tek.niktedir. 3- Pragmatik görüş ki buna göre zihin aksiyon ve faydaya bağlı-

4- Sosyolojik görüş ki buna göre aklın menşei sosyal hayattadır. Kısaca, bilginin dayanağı olan aklın başhca iki çeşit kuvVeti var­

dır:

Zilıin veya algılayıcı kuvvet ve hareket ettirici veya iradi kuvvet. Zihin veya algılayıcı kuvvet te ikiye ayrılır: dışa ait ki.ıvvet ve içe ait kuvvet. ·

Dışa ait kuvvet te beşe ayrılır: 1- Görücü kuvvet. 2- Duyucu kuıivet. 3- Koklayıcı kuvvet. 4- Tadıcı kuvvet. 5- Dokunucu kuvvet (ki bu pek Çeşitlidir). ·

· İçe ait kuvvet te beşe ayrılır: · ı- MüŞterek duygu kuvveti. 2- Veh:ri:ı. etme kuvveti. 3- Hayal (veya tasvir) kuvveti. 4- Hafıza:. . 5- Tasarruf ku'vveti (ki bu kuvvet hayvancia hayal kurucu kuvvet,

insanda da düşünücü, tefekkUr edici kuvvettir). İnsan, his ettiği şeylerden ve algıladığı anlamlardan ya 1ezzet veya

elem duyar veya hoşlanir ve sevinir veya üzülür. Hoşlanıp sevindiği şeye karşı bir meyil bir muhabbet ve üzüldüğü şeye karşı ise bir. tiksinm.e ve nefret gösterir. Muhabbet ettiğini kendine çelanek, tiksinip nefret etti­ğini de kendinden uzaklaştırmak, itmek te insanın haslatı gereğidir. Bu sebeple hareket ettirici veya irade edici kuvvet te ikiye ayrılır:

1- Çekme veya iştiha duyma (celbiyye veya şeheviyye). 2- itme veya kızına (selbiyye veya gazabiyye). Zilıin veya· algılayıcı kuvvetin zilıin suretlerini ve anlamları algı­

layıp algılatması, yani bilip bildirmesi,irade kuvvetinin de bilineni uy-

Page 10: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

124 CAvİT SUNAR

gulaması, yapması bakımından, zihin kuvveti.ne (Silici kuvvet), hareket ettirici veya irade kuvvetine de (Yapıcı Kuvvet) denir.

İşte insan, daha doğrusu gerçek insan, bu iki kuvvetten ibaret ol­duğu gibi bütünlüğü ile hayat ta bu iki kuvvette toplanır.s

Başka bir deyişle, sınıflamalar ne olursa olsun sonuç şudur: Gelişme (tekamül) kanununa göre hayat, nebaria, uyuşukluk ve

şuursuzluk halindedir. Hayvanda ise yan uyanık ve hayvani duyumlar­dan ibarettir. insanda da tam bir şuurluluk halindedir. Yani, insan, ne­hatta bulunan beslenme, büyüme ve çoğalma ile hayvanda bun'ardan ayrıca bulunan irade ile hareket etme ve tikelleri tikel olarak kavrama kuvvetlerine maik olduğu gibi onlardan fazla olarak tümel algılamayı ve bununla ilgili bir çok işleri mümkün kılan kendine mahsus bir kuv­vete de sahiptir.

Akla ait varlıklarm ilk mertebesi "İlk Akıl", son mertebesi de "İn­. san Aklı"dır. Bu sebeple insanın mertebesi kendisinin algı aracı olan dışa

ve içe ait kuvvetlerden çok daha üstündür. İnsandaki dışa ait algılama kuvvetleri, yani beş duyu yaratıklar,

(Halk) alminden, içe ait algılama gücü olan akıl ise yaratılmamış (~mir) aleminden alup insan, her iki alemin birleştiği varlıktır.

İnsan nefsinin bedenle ilişkisi yalnız ve yalnız bir tedbir ve tasar­ruf ilişkisidir. İş yapma baknnından hayvani kuvvetlerle ilgilidir. ilim bakımından da, yukarıda işaret ettiğimiz, içe ait kuvvetlerle ilgilidir.

İlim6 hakkında şöyle de diyebiliriz: ilmin, başlıca iki dayanağı vardır. Bunlardan biri beş duyu organı, diğeri de aklunızdır. Beş duyu organı his etme işinde, akıl ise düşünüp biline işinde esastır.

Sthhatla çalışan duyu organlan aracı ile hasıl olan ilme zorunlu ilim denir. Zorunlu ilim demek, aklın, doğruluğuna açıkça hükm ettiği ifuı:ı demektir.

Akıl ile hasıl olan ilim de ya zorunlu ya da istidHile ait olur. Zo­ronlu olan şeye vehim giremez. İstidlal da ya parçadan bütüne, tikelden tümele geçişle olur ki buna endüksyon veya istikra denir; ya da tümel­den tikele, bütünden parçaya geçişle olur ki buna da dedüksyon veya ta'lil yahut ta kı yas denir; ya da bir tikelden diğer bir tikele geçişle ·olur ki buna da temsil denir.

İstidlal yoluyla olan ilme (Nazari) ilim de derler. Nazar, genel ola­rak, istenen şey hakkında gereği gibi düşünmek demektir ki bu bakım­dan nazar, doğru ile yanlış arasındaki ölçü ve gerçek bilgi ile hakikatın·

önderi dir.

Page 11: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDi VE ?ıl.A.l'iEVİ TEMELi 125

Nazarın verdiği yakine (İlme ait Yakin), sıhhatla çalışan duyu or­ganlarının verdiği yakine (Ayn'a ait Yakin), içimizde, ruhumuzda te­celli eden yakine de (Hakka ait Yakin) denir.

Aklın çalışması sonucunda meydana gelen fikirler de iki kısma ayrılabilir:

1- Dışımızda bulunan ·bütün maddi alemi konu edinen maddi ilimler.

2- İnsanı ve insandaki kuvvet ve melekeleri, dolayısiyle, kaina­tın sebep ve menşeine ait muammayı konu edinen ma'nevi ilimler.

Şimdi, ilmin esas dayanağı olan· aklın dayanağı da ruhtur. Ruh ol­mazsa akıl olmaz. Ruh, zattır, asıldır, yani kendi başına vardır. Akıl ise arazdır, yai zati ve fıtri değildir; kendi başına var olmayıp varbğı ruh iledir. Ruhun idarecisi, akıl işleri yardımcısı makamında olan akıl, as­lında birdir. Deney ve ona dayanan ilmikazançlada artan ise ~kıl de­ğil fikirdir. Akıl ile fikir arasındaki fark ta ş undan ibarettir: akıl, ruhun ilmi kuvvesi; fikir de aklın ayırıp seçici kuvvesi, tertip ve düzene koyu­cusudur.

Akıl, deneyierin çokluğu nisbetinde kuvvetlenir. Her şey akla muhtaç olduğu gibi akıl da deneyiere muhtaçtır. Bu bakımdan fikir, aklın cilası demektir. Bu konuda Peygamber de şöyle demiştir: "Hale uygun hareket etmek gibi akıl ve tefekkür gibi ibadet olamaz". 7

Akıl, his olunan şeylerin ilkelerini bir kast ve istek olmaksızın al­gılar, yani his olunan şeyler, arzu bulunsun bulunmasın, hiç bir seçme söz konusu olmaksızın zihne gelir. Fikir ise, tersine, görülen ve his olu-· nan şeyleri adım adını ve bir tertip içinde algılar. Aklın, fikir kuvvesin­den yoksunluğu, insanı daima hatalara sürükler. Fikir ise belalara, feHiketlere ve hatalara karşı doğru ve kurtuluş yolunu gösterir ve insanı mümkün mertebe tehlikelerden korur. Fikir kuvveti hayvanlarda yok­tur. Bu hassa, yalnız insanlara bahş olunmuştur. İnsan, dış aleroleki şeyleri ancak bununla algıladığı gibi hissin ötesinde ve üstünde bulu­nan şeyleri ve halleri de ancak bu kuvvetle algılayabilir. Ve ancak bu kuvvetledir ki insan mutlak varlığın, Allah'ın tabiatta meydana getir­diği san'atlan ve güzellikleri istidlal edebilir ve her şeyden önce, içinde yaşadığı bu aleme bakarak eserden eseri yapana geçebilir. Nitekim, bu hep böyle olagelmiş ve sadece Sokrat gibi filozoflar değil, fakat, bütün Peygamberler de, kendilerine kitap gelmeden önce, ilahi birliği bu fikirle cilalanmış akıllarİyle bizzat algılayıp tasdik etmişler ve ancak bunun ile ve bu yoldandır ki kendilerine mahsus Şeriat'a da layık ve sahib olabilmişlerdir.

Page 12: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

126 CA. VİT SUNAR

Yukarıda açıkladığımız şekilde, gerek dışa ve gerek içe ait varlık­ları gerçeklikleri ve geçerlikleri üzre bilen ve bundan ötürü de elde et­tiği her türlü ilmi hata ve noksandan tamamiyle sıyırm.ış olana (.Alim, Filozof), bunun tersine de, yani hata ve noksanlıklarda bağulanlara da (Cahil) denir. Hiç bir şeybilmeyenede (Cahil Oğlu Cahil) veya meş­hur deyimi ile (Hayvan) denir.

ilim, felsefe ve cehalet arasında tümel bir ayrılık bulunmakla, alim, filozof ve cahil arasında da tümel bir ayrılık vardır.

İlim, aslında, beş duygu organı aracı ile dimağa intiba'lar ve algl­lar icra ettirmektir, yani akla ait kuvvetin dışa ve zihne ait varlıkları (doğruluk derecesi bir tarafa) bilmesidir. K.ısaca, akıl kuvvesirıin her türlü algılan (İlim) dir. Akıl kuvvesinin her türlü algılarla dolu bulunması (İliıİı), ise, bunun tersi olan, her türlü algılardan yoksun bulunması da (Cehalet) tir. (Felsefe veya Hikmet) ise nefsin, başka bir deyişle, insa­nın, gerek dışa ait ve gerek içe ait varlıklarının hakikatlarında oldukları bal üzre bilinmesidir. Nitekim Kur'anda da şöyle denmektedir: "İn­sanları Tanrının yoluna hikmetle ve gözel öğütle davet et, onlarla en güzel surette münakaşa, mübahasa et...".8

Ancak, önemle işaret edelim ki gerçeği sadece bilmek, yetmez. Bilgimizi hayatımıza uygulamak zorundayız da. Çünkü, bilgi, ancak, uygulanmakla tamamlarur.

İşte gerçek bir filozof olan ve böyle olduğunu kendine has yeni bir Milli hayat ve' düzen görüşünün deyimi olan laik bir "Cumhuriyet" ve bunun gerektirdiği çeşitli inkilablara dayalı yeni bir Türk Ulus'u ve yeni bir Türk dünyası yaratmaıda fiili olarak ıspatlıyan büyük Atatürk te, pek tabii olarak, ve her şeyden önce, yarattığı bu yeni Türk Ulusu­nun yeni dünyası için:

"Dünyada ~er şey için, maddiyat için, ma':!}eviyat için, hayat için, başarı için, e~ gerçek mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin d1şınd~ mür­şit aramak gaflettiİ, cebalettir, sapıkl.ıktır. Yalnız, ilim ve fennin yaşa­dığımız her dakikadaki safhalar1nın gelişmesini kavramak ve ilerleme­sini zamarnnda izlemek şarttır.

Bin, ikibin yıl önceki kuralları, şu kadar bin yıl sonra bu gün aynen uygulamağa kıilk.ışmak, ilim ve fennin içinde bulunmak, elbette, de­ğildir."9

"Hiç bir mantık deliline dayanmayan bir tak.ım gelenekleri, kural­ları korumakta ısrar eden Ulusların ilerlemesi çok güç olur. Belki de · hiç olmaz. İledernede kayıtları ve şartlan aşamayan Uluslar, hayatı

Page 13: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATüıiK TÜRKİYESİNİN l\IADDİ VE MANEVİ TEMELİ 127

akla uygunluk ve semere veriş yönünden göremezler. Hayat felsefesini geniş gören Ulüsların egemenliği altına girip köle olmağa mahkfimdur­lar" ı o demekle yalnız ve yalnız akıl ve ilmi önder yapmış ve büyük bir devlet kurucusu na has bir kudret ve kuvvet ile kendi de ilim qenen bu en büyük önderin Öndediğini yapmıştır.

Atatürk, akıl ve ilmin sadece dünya hayatının değil, fakat, aynı zamanda her türlü batıl inançlardan arınmış ve bir takını sahte seramo­niirden sıyrılmış, saflığı ve gerçekliği ile dinimizin ve dini hayatımızın da biricik mürşidi olduğuna:

"Çevresi içine girmekle mutluluk duyduğumuz İslam dinini, yüz­yıllardan beri alışılageldiği üzre bir siyaset aracı.olmaktan .kurtarma­mn ve yükseltmenin şart olduğu gerçeğim görüyoruz. Kutsal ve Tanrısal olan inançlarımızı ve vicdanlarımızı çapraşı.k ve değişgen olan ve her türlü çıkarların ve tutkulann belirmesine sahne olan siyasetten ve siya­setle ilgili her şeyden bir an önce kesin olarak kurtarmak, Ulusun dünya ve ahiret mutluluğunun emr ettiği bir zorunluluktur." ı ı

"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, billniz ki, çok kere din per­desine bürünmüşlerdir. Saf ve temiz halkıınızı hep şeriat sözleriyle al­datagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, milleti mahv eden, esir eden, yıpratan kötülükler hep din kılığı altında küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı davranışı dinle karşı­larlar. Halbuki hamd olsun hepimiz Müslümaruz, hepimiz dindarız, artık bizim dinin gereklerini, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan · bundan derse v~ akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarunızın, ba­balarıınızın kucaklarında verdikleri dersler bile bizim dinimizin esasla­rını aniatmağa kafidir ....

Bilhassa, bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi. şeyin dine ·uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, Ulusun yararına, İslamlığın yararına uy­gunsa, hiç kirilseye sormayın, o şey dindir. Eğer bizim dinimiz akla, man~ tığa uygun bir din olmasaydı, kusursuz olmazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı." 12

"Bizim dinimiz şuura aykırı, ilerlemeğe engel hiç bir şey ihtiva et­miyor. Halbuki Türkiye'ye istiklalini veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapmacık, batıl i'tikadlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cah.illr, bu acizler, sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar ışiğa yaklaşamazlarsa, kendilerini mahv ve mahkfım etmişler demektir. Onlarıle kurtaracağız" .13

Page 14: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

128 CAVİT SUNAR

"Bir dioin tabii olması için akla, fenne, itme ve mantığa uygun ol­ması gerekir". ı4

"Her sarıldıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarılda değil, dimağ~ ladır." ıs

"Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçüle­re, nushacılara Hili' ve hayatlarını emanet eden insanlardan kurulu bir topluma uygar bir Ulus gözüyle bakılabilir mi? .... " 16

"Uygarlık tarikatı Türkiye; şeyhler, dervişler memleketi olamaz. Ölülerden yardım ummak uygar bir topluluk için lekedir .... " 17

"Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık trikatıdır. Uygarlığın emr ettiğini ve istediğini yapmak insan olmak için elve-

• " 18 • nr ...

"Biz uygarlıktan, ilim ve fenden kuvvet alıyoruz. Başka bir kuvvet tanımıyoruz" 19 sözleriyle özellikle ve kesinlikle işaret buyurmuşlardır. Nasıl ki Kur'anımız ve Peygamberimiz de dini aynı şekilde belirtmişler ve ilim ve aklı din için başlıca şart koşmuşlardır. Halbuki pek çok in­sanlarda ve insan topluluklarında gerçek muhteva ve anlamından bo­şaltılan, yani raliteden kopartılan ve sadece boş heyecanlar ve hayal­lerle şişirilerek görünmez alemlerde uçurulan kelimelerden biri ve belki de ·en önemlisi "Din"20 kelimesidir.

Şeriat terimi olarak dini n karakteristiği, onun bir vahyl1 eseri olu­şudur. Şeriat bakımından dirrio karakteristiği olan bu vahyin dayanağı ise ancak ve ancak ilimdir.

Lugatta bilmek, bir şeyin hakikatını bilmek, dikkat üzre bilmek, kişi nefsinde bilir olmak, şuur ve düşünce, bir şeyi sağlam ve tatmin edici şekilde bilme... anlamlarına gelen ilim hakkında, olaylarıo ve hallerin gerektirdiğine göre ayet ayet ve bazen bütün bir sfıre qlarak inen, gerektikçe de bir hükmü deyinıleyen bir ayet yerine başka bir ayet geçirilen Kur'an deyinılerinin bazıları şunlardır:

"Bunlar, bizim sana bildirdiğimiz gayb haberleridir".22 "Allah, sa~a gönderdiği vahy ile şahadet eder ki bu vahyi sana ilmi

ile gönderdi. Melekler de buna şahadet ederler" .23

"De ki: ben size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyo­rum; görünmeyeoi de bilirim, demiyorum; bir ferişteh (Melek)im de demiyorum. Ben, ancak, bana vahy olunana uyuyorum. De ki hiç kör olanla, gören bir olur mu? Hala düşünmüyor musun".24

Page 15: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜİtK TÜRKİYESİNİN lllADDI VE lllANEVI TEIIIELİ 129

"Onlar: Allah hiç bir beşere bir şey göndermemiştir!.. demekle Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzre getirdiği, sizin perakende kağıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz, bir çoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde bir Çok şeyler öğrendiğiniz kitabı kim gönderdi?" ı:s

"İşte bunlar sana vahy ettiğimiz görünmeyen haberlerdendir. Bun­ları önce ne sen, ne de senin kavmin bilirdi ... "26

"Biz bu Kur'anı sana vah ederek en güzel beyan ile sana her şeyi açıklıyoruz. Halbuki sen evvelce bunun farkında değildin".27

"Biz böylece seni, kendinden önce nice ümmetler gelip geçmiş bir ümmete gönderdik ki sana vahy ettiğimizi ona okuyasın .... "28

"Senden önce ancak kendilerine ilahi vahy indirdiğirniz, melekler değil, fakat, erkek insanlar göndermiştİk! Bilmiyorsunuz ilim sahip­lerine sorun uz." 29

"Bütün kainata hükümran olan, Hak olan Allah'ın şanı, yüceler­den yücedir. Sen Kur'anın vahyi tamamlanmadan onu okumakta ace­le etme. Tanrım! ilmimi arttır de". 30

" .... deki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak tam akıllı insanlar düşün ür ve i b ret alırlar". 3 ı

"Biz böylece söz emrimizle sana bir ruh (mülhem bir kitap) vahy ettik; halbuki, önce Kitabın da i yınanın da ne olduğunu bilmezdin. Biz bunu kullanınızdan dilediğimizi doğru yola iletmek içirt bir nur yaptık, sen muhakkak ki bu nur ile insanları dosdoğru yola .... ileti-yorsun".32 . .

"Ümmilere, önceden ap açık sapıklıkta olduklan halde, kendi iç­lerinden onlara Alla]ı'ın ayetlerini okur, onları temizler, onlara Kitap ve .hikmeti öğretİr bir Peygamber gönderen O'dur".33

"Biz seni okutaeağız ve sen unutmayacaksın". 34

"Ey Muhammed! İnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbıiun adı ile oku! Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbın en büyük kerem sahibidir". 35

. "Ve Kur'an alemler için ve akıl sahiplerinin düşünüp ibret alma­ları için şuurlu bir uyarmadan başka bir şey değildir".36

Bilgi ve bilgi ile bezenüp gelişmekten ibaret olan bir dini bildir­mekle görevli olan Peygamberi37 de Kur'an, bir çok iyi huylada vasıf­landırmakla beraber, bu bildirme işinde de ilmi ve ilim öndediğini en büyük fazilet olarak kabullenmekte, Peygamberliğin de başlıca şartı saymakta ve onun hakkında .şöyle demektedir:

Page 16: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

130 CAVİT SUNAR

"Putlara tapmadı''.38

"Yanılmadı, sapmadı, aldanmadı. O, kendiliğinden değil, ancak, bildirilen bir vahy ile konuşmaktadır. Ona büyük kuvvetiere sahib biri öğretmiştir". 39

"İnsanların yükselmeyişlerine üzüliir, sıkılır ve insan olarak yüksek kaabiliyetlerini kullanmayışlarına acınır .. ".40 ·

"Kendisine Allah adına okuması emr edildi". 41 "İlahi vahyi Cebrail"den".42 "Veya Ruh-ul Kudsten",43 "Veya Ruh-ul Emin'den aldi".44 "Kendisine her şey bilgi ile kolaylaştırılmıştı, kendisi de insanları

daima bilgisi ile irşad ederdi". 45 "Ona pek kuvvetli biri öğretti; o, olgunluğun zirvesindedir".46 "Mürşitliği, Ri saleti bütün alemi kaplam.ıştır". 4 7

"0, kendinden önce gelip te yanlış düşünceleresaplanan ve sapık­lıkta kalanlan da kendinden sonra gelecekleri de onlara ayetler okuya­rak kitap ve hikmeti öğretmek suretiyle arıtıp doğru yola ileticidir".48

"Ve o insanları bu doğru düşünme ve gerçek bilgi yoluna yönelt­mek için bu dünya hayatında akıl ve bilgi üzre yaşayıp yaşamamanın zorunlu sonucu olacak bir mükafat ve mücazat aleminin de yaratıcısı ye sözcüsü dür". 49

Güzellik ve inceliğe vurgun, hataları bağışlayıcı, insanlara daima iyilikle ve tatlılık1a muamele eden, kuvvetli bir görüşe ve gerçeklerin ilmine sahip bulunan Peygamberin Şeriatta haraket noktalarını :

"İslam da zarar ve zararla mukabele yoktur". so

"Müsamaha edin, inüsamaha görürsünüz".sı "Müslüman ona denir ki Halk onun elinden ve dilinden selametle

olur"sı. . ' . "Bir şeyin faydası zarar ve ziyana karşı kefaleti mukab.elesinde-

dir" .s3

"Zalim soy için hak olmaz".S4. "Delil, iddia eden; yemin, inkar eden üzerindedir". ss

gibi hikmetler teşkil · eder. "Hep birden Allah'ın ipine sarılınız"S6 deyimli ayet te onun ce­

miyyet görüşünü açıklar.

Hz. Muhammed, dini veeibeleri (vücub-bırakılması caiz olmayan, zorunlu ve lüzumlu olan), şeriata ait hükümleri teorik değil de pratik

Page 17: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDi VE MANEvi TEMELİ 131

bir tarz ve şekilde ortaya koyar ve çoğunu emr ve nehy suretinde bildi­rirdi. Bununla da kalmayıp, Emirden vücub mu yoksa nedb (emirler­dC?n ve nehylerden olmayıp ancak işlenmesi makbill olan şeylerin hali) ve ibaha (şeriatça emr veya nehy edilmeyip insanların arzusuna bırakı­lan şeylerin hali) mı; Nehy'den de hürmet .(şeriatça kullanılınası yasak edilen şeyin hali) ve kerahat (şeriatça açıkça haram sayılmayıp mübah olduğu ha.lde harama yakınlığı dolayısiyle sakimiması gereken şeyin hali) mı kasd ettiğini bildirmez, bu noktaları Sahabelerin firasetleri­ne bırakırdı.

Bazı meseleler hakkında da soru sorulmasını istemez, onlar hakkın­da hüküm vermekten çekiDir ve bu gibi meselelerio çözümünü herkesin kendi anlayış ve kavrayışına bırakırdı.

Hükümet işlerinde (Meşveret)i,57 me'murluk ve mahkeme işlerinde ehliyet ve adaleti,ss cemiyyet işlerinde de fertler üzerinde vazife ve mes'­uliyetis9, ve her hal ve durumda ictibad üzre bulunmağı şiddetle tav­siye ederdi.

O, en ziyade i'tikada ve ahlaka önem vermiş, i'tikadları, uluhiyet­te birlik esası ile akıl; ahlakıda yüksek duygu esasları üzerine kurmuş­tur. "Ben, ancak, en güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim", 60 sözü de son Hac'cın son sözü olmuştur.

İ'tikadlar konusuna batı! fikirleri red hususunda pek şiddet gös­termesine karşılık muamelelere ait kısmi ve cüz'i hükümlerde yumuşak ve bağışlayıcı davranır, kolay olanı seçer ve kolaylaştırmağı tavsiye · ile: "Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez", 61 ve " ... Allah size dinde darlık ve güçlük vermedi" 62 gibi ayetlerle, "Gerçekten, din, ko­laylıktır", 63 "D ininizin hayır !ısı size en kolay olamdır", 64 "Öğretiniz kolaylaştırıoız, güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz", 65

"Uyıilması en kolay olan dinle gönderildim"66 gibi sözler söyler, iş­lerde ve hareketlerde esas olarak vücub ve mükellefiyet yokluğunu

öne sürerdi.

Her çeşit batı! inançları yıkan ve her çeşit taklit kadrolarını par­çalayan ve yalnız ilme ve fazilete sarılan Hz. Muhammed'in biricik duası şu idi: "Ulu Tanrım! ilmimi arttır, 67 bize eşyanın hakikatlarını olduğu gibi göster". 6 s

Her türlü hayat için ilmi biricik mürşit olarak kabul ve· i'lan eden böyle bir din, zuhurundan kısa bir zaman sonra, bütün batı! düşünce­lere ve yaşayışlara sahne olan kendine komşu memleketleri ve topluluk­ları birer birer hükmü altına almış ve öz mahiyeti gereği maddi ve ma'-

Page 18: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

132 CAVİT SUNAR

nevi her türlü ilmi kendi öz malı sayıp, din ve mezhepleri ne olursa ol­sun, bütün ilmi zihniyetieri ve alimleri sinesinde barındırmalda da bir kaç yüzyıl içinde koca bir medeniyet kurmuş ve Rönesans'a kadar her alanda Avrupa'ya önderlik etmiştir. Çünkü, bu din, insanı insan yapan akıl ve onun özel bilgisine dayanan "Fıtri" denen dindir. Çünkü, bu din, i'tikad ve adetleri körü körüne taldit ile gericilik gütmeği ve hura­felere saplanmağı. kesilikle red eden ve durmadan ileriemeği emreden "İslam" dinidir. Çünkü, bu din, kısaca, "Hayat" dinidir; yalnız ve yalnız akla dayanan hayatın ta kendisidir.

Akla ve ilme dayanan, hayatı!) kendisi olan bu gerçek dinde, insa­nın, yaratıcısı karşısındaki durumu, yani gerçek ki.ılluk ta bir takım söz­ler ve hareketlerin toplamı olan ve korkuya, ricaya veya her hangi bir isteğe dayalı bir yalvarıştan ibaret değildir. İnsan, yaratıcısına, ilgi ile birlikte bilgi ile de yönelmek zorundadır. Gerçek kulluk, Allah'ı, özel-

. likleriyle bilme ve birierne ve bu yüzden onu gerektiği şekilde büyüitme ve muhabbet iledir ve ancak bu suretledir ki insan Allah'ın ahlakı ile ahiaklanmış ve kötülüklerden uzaklaşrnış olur. "Her kimi, kıldığı na­mazlar, aklın ve dinin red ettiği şeylerden alıkoyrnuyorsa o kimse, günden gü rı e, Allah'tan uzaktaşmış demekti ı:". 69 Allah ise insanın kal­binde olduğundan7o kulluğun esası ve en büyük kulluk ta insamn iyi­likle hizmette bulunması, hayr işleyip hayırlı olmasıdır. Hayrıo en bü­yüğü ise, bizzat Kur'anın bildirdiğine göre de bilgidir. Kur'anda şöyle de nİnektedir: "Kitaptan sana vahy edileni oku, namazı kıl, namaz, in­sanı aklın ve şeriatın red ettiği şeylerden alıkor; Allah'ı bilerek ve bel­leyerek anmak ise ondan da büyüktür". 7 ı

Ayetler ve hadislerle de işaret edildiği gibi Allah, insanı kendi var­lığı lizre yarattı ve onun kalbinde yer etti. O, bize bizim şah damarımız­dan da daha yakındır. Şu halde biz, onunla gerçek benlik bağı· ile bağ­hyız. Fakat, bu bağı kurabilmek için bu benliğin, dolayısiyle, Allah'ın m olduğunu bilmek, 72 onu, gerçek ilgi ve bilgi ile bilip beliemek gerekir. Çünkü, "kendisine ilim ve hikmet bahş olunan gerçekten büyük hayra ulaşmıştır, bunu da anak tam akıllılar anlayabilir". 73

Kısaca, İslam dininin başlıca şartı akıl ve ilimdir. Kur'anda: "Allah yolunda ilimsiz, delilsiz ve kitapsız münakaşa ve müdafaada bulunan çok kiŞiler vardır"74, "Ümi isteyiniz .... "7s, "Allah, hi.kmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir." 76, "SaJim akıl sahiplerinden başkası iyi düşünemez. "'7

"Cahillerden yüz çevir."78, "Allah, ilme nail olanJann derecelerini yük­seltir."79, "Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündü-

Page 19: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN lllADDi VE MANEvi TEMELİ 133

zün birbirlerini peşleyişinde akıl sahipleri için deliller vardır". so gibi algılama ve tefekkür hakkında akla ait beşyüze yakın ayet vardır; elli­ye yakın yerde de (Ya'kılfıne, Ta'kılUne) yani, (Düşünüp İbret Alınız) diyele emr edilmektedir. Ve en nihayet Kur'an, açıkça ve kesin olarak, şöyle demektedir:

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?"81. "Her şeyin gerçeğini öğreomeli ve gerçeği bilinmeyen şeye bağlan-

mamalı"82.

"Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti"83. "Yaratan Tannrun adı ile Oku!"84. "Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rab'bın en

büyük kerem sahibidir" 85•

"Size içinizden ayetlerimizi okur, sizi tertemiz eder, size Kitap ve hikmeti öğretİr, size evvel ce bilmediklerinizi bildirir bir Peygamber gönderdik"86.

"Ey Muhammed! doğrusu, senden önce de kendilerine kitaplar ve belgeler vahy ettiğimiz bir takım adamlar gönd~rdik. Bilmiyorsanız kitaplılara sorun. Sana da insanlara gönderileni açıklayasın diye Kur'­anı gönderdik" s 1.

"Ey Muhammed! sana, "Sen Okumuşsun" derler; öyle jse biz, öğrenecek kimselere ayetleri böylece türlü türlü açıklamaktayız". 8 8

"Ey Muhammed! de ki: benim yolu:in budur, ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız"89.

"Sana Ku~r'an okununca sen de onun okunuşuna uy; onun açık­lanİnası ve deyimi de yine bize düşer"90.

"Sonra bu kitabı, kavmlerimizden seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızd Lr"9 ı .

· "İnsanlardan Allah hakkında hiç bir bilgi olroadan, doğruluk reh­beri ve nuriandırıcı kitap bulunmadan tartışanlar vardır"92.

"Biz bu misalleri; insanlar için getiriyoruz; onlara ancak ilim sahi­bi olanlar akıl erdirirler"93

"Allah, ayetlerini aniayıp düşünmeniz için böylece bildiriyor"94. "Biz, böylece, anlayan insanlar için ayetleri apaçık bildiririz .....

Bu din, Allah'ın o fıtratıdır ki insanları onun üzerine yaratmıştLr. Allah'­ın yarattığı değiştirilemez. En doğru din, işte budur. Fakat, insanların çoğu bilmezler"9S.

"Bunda görebilen insarılar için ibret vardır"96.

Page 20: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

134 CAVİT SUNAR

"Düşünen bir millet için bunda ibret vardır"97.

"Sana Id tabı indiren odur. Onda kitabın temeli olan kesin aniani­lar vardır; diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar ... Bunu, ancak, ilirnde de-· rinleşmiş olanlar, akıl sahipleri düşünebilirler"98 •

"Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur. "99

"Şeytan, sizin içinizden nice nice halkı baştan çıkardı. Sizde bunu aniayacak akıl yok muydu? İşte size vaad olunan cehennem budur." ro o

"Ayetlerim.izi yalan sayanları boğduk. Çünkü bunlar kör~ cahil bir halk idiler." ı o ı

"Biz, akıl erdiresiniz diye onu arapça Kur'an yaptık" .ı o ı "Sana gelen ilimeden sonra onların heveslerine uyarsan and olsun

ki Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı olur".l03 "Onlar, aklı erer kimseler değildirler" .ı 04 "Allah sizi ananızın karnından hiç bir şey bilmediğiniz halde çı­

kardı. Şükr edesiniz diye kulaklar, gözler ve kalpler verdi.. .. bunda mü 'minler için i b retler vardır" .ı os

"Siz ne kadar az düşünüyorsunuz! ;Allah düşünmeyenleri ceza­ya uğratır."l06

"İçinizden bazılan yaşayışın en kötü devrine vardırılır ki bir şey bilir iken bilmez olurlar".ı07

Bu konuda Peygamber de: "Ben, ilmin şehriyim" deyip ve her şey­den önce bütün ba.tıl inançları red· edip, sadece, ilmi ile öğünmüş ve ger­çek yolunda da, sadece, akla ve iline sarılmağı emrileşöyle demiştir:

( "Nushalar, bazu bentler takmalar, nazar değmesin diye elbiselere bir takım şeyler asmalar; karıların, kocalarına kendilerini sevdirmeleri için remil döktürmeler,sihir yaptırmalar şirktir".

. "Boncuk, nusha gibi şeylerle oyalanan zavallıların ümitleri daima boş~ çıkar". ·

"Y ıldıziarın hallerinden ve hareketlerinden hüküm çıkarmak gibi şeyler öğrenen kimse, ancak, sibirle uğraşmış olur ki bu gibi hurafeler­den ne kadar çok şey öğrenilirse suç ta o nisbette artar".

"İsimlerden, kuşların seslerinden, uğursuzluk inancı ile hükümler çıkarmak, remil ve nokta dökmek Putperestlik adetlerindendir".

"Kuş uçmasından veya bu gibi şeylerden uğurluluk veya uğursuz­luk çıkaran veya çıkartan; kahinlik edip gelecekten haber verrneğe kal- . kışa n veya haber almak isteyen; sihir yapan veya yaptıran İsıarn mil­letinden değildir".

Page 21: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATURK TÜRKİYESİNİN lltADDi V.E MANEvi TEMELİ 135

"Hasetçiler ve halkı birbirine düşürmek için söz taşıyanlar ve ka­hinlik ettirenler benden olmadıkları gibi be.n de onlar.dan değilim'~.

"Ölülerden medet umup bir takım maksatlada kabirieri ziyaret edenlere ve onları canlı kılınağa çalışıp süsleyip bezeyeniere Allah La­net ey lesi n!". ·

"Din aklın ta kendisidir; aklı olmayanın dini de yoktur". "Sakın dinde taşkınlığa ve aşkınlığa kaçmayın. Çüı::ıkü, sizden

öncekilerin mahv olmalarına sebep, ancak, dinde aşırı kaçmış olrnala­·rıdır".

"Ahlak bakımından halkın 'en güz'eli, d!n bakıniından da eri güze-lidir". · .

"Bu ilim dindir. Dininizi öğreneceğiniz kimsenin alim ve kamil olmasına dikkat ediniz".

"Hiç bir kimsenin dini de, aklı doğru olmadıkça, doğru olamaz".

"Allah; aklı olmayan mü'min:i sevmez". "Kişinin müslümanlığı aklı derecesindedir". "Aklı olanların gidecekleri s_on yer, mutlaka, cennettir". "Cennet yüz derecedir. Bu dereeelerin doksan dokuzu, yalnız,

akıllılara; bir derecesi de bütün halk içindir". "Halk, hayır işleseler de alacakları mükafat, ancak, akıllarİnın mik·

darına göredir~~.

"İnsanların birbirlerine üstünlükleri, dünyada da ahirette de, sa­dece, akıl bakımından dır" . .

. "Aklı ile yaşayan selamete ve saadete erer" . . "Çocuklarınızı akılsız kadınlara emzirtmeyiniz". "Halka yumuşaklıkla ve şefkat ile arnele etmek akıl ve hikmetin

başıdır".

"Halka· akılları derecesinde . konuş".

"Ben ilmiiı şehriyim, Ali de kapısıdır". "İlim, Allah yolunu aydınlatır". "Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen -ilme sarılsın, her

ikisini isteyen yine ilme sarılsın".

"İlim hakkında konuşmak, Allah'a tesbih etmektir".

Page 22: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

136 CA VİT SUNAR

"Başkalarına bilmediklerini öğretmek Allah'a yaklaşmaktır".

"İlim yolunu tutan bir adamı, Allah, o yolu ile cennete ulaştırır". "İlim, müslümanın kaybolmuş mahdır, nerede bulsa alır" .

"İlim, hazinedir, anahtarı da sualdır".

"İiim, ibadetten üstündür, dinin klvamıdır". "Kadın, erkek, her müslümana ilim tahsil etmek farzdır". "İlim, Çinde de olsa gidip öğreniniz". "Beşikte n mezara kadar il me çalışınız".

"Öğretici, öğrnici,dinleyici olun veya bunları sevip bunlanndışında kalmamağa gayret edin ki perişan olmayasınız".

"Bana ilmin fazileti ,ıbadetin faziletinden daha sevgilidir". "İlim isternek müslümanın ahlakmdandır".

"İlme talip olana cennet talip olur".

"Kıyamet gününde insanların en çok peşiman olanı, dünyada müm kün olduğu halde, ilim tahsil etmeyen kimse ile, ilim öğret~iği kimse ilmi ile hareket edip te kendisi ilmi ile hareket .etmeyen kimsedir".

"İnsaoın geçerli ilminden daha faziletli sadaka olamaz".

"Sadakanın en faziletlisi, müslüman kişinin ilim öğrenip öğrendik­ten sonra onu müslüman kardeşlerine öğretmektir".

· "Bir an düşünmek, beşyüz yıl ibadet etmekten h.ayırlıdır". "İlim ile yapılan az ibadet fayda verir de bilgisiz olarak yapılan

çok ibadet hiç fayda vermez".

"Tefekkür gibi ibadet olamaz". "İlim öğrenmek her mü'mine farzdır": "İlim elde etmeğe çalışmak, Allah katında namazdan, oruçtan,

hactan, Yüce ve Ulu Tann yolunda savaştan da üstündür".

"Ne mutlu ilimsizliği bırakıp öğrenene, üstünlük ·elde edene, ada-letle muamelede bulunana".

"İlim elde etmeğe uğraşan kişi müslümanlığın direğidir" .

"İlim, benim mirasırndır, benden önceki Peygamberlerin mirası". "İiim sahibi olarak uyumak, ilimsiz olarak namaz kılmaktan ha-

yırhdır".

"Cennet bahçelerinden geçerken eğleşin; cennet bahçeleri nereleri­dir, dediler; dedi ki: İl im meclisleri".

Page 23: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

'ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDI VE i\IANEvl TEMELİ 137

" .... Ya İbrahim ı şüphe yok ki ben hakkiyle alimi m ve alimleri severim"

"Benim ümmetimin alimleri İsrailin N ebileri gibidir". "Kamil insanın firasetinden sakınınız. Zira, o Allah'ın nuru ile

bakar". · "Büyüklerle oturunuz, gerçek alimlerden sorunuz, hakimlerle dü­

şüp kalkınız".

"Alim bir kişinin yatağına dayanıp bir an kitabına bakması, iba­detle uğraşan kimsenin yetmiş yıl ibadet etmesinden hayırlıdır".

"Alim, ibadet edenden tam yetmiş derece üstündür; her derecenin öbür derece ile arası da gök ile yer kadardır".

"Alim bir kimsenin yüzüne bak:niak ibadettir". "Aliını er, yer yüzünün ışıklarıdır; Peygamberlerin halifeleridir;

benim mirasçılanındır; Peygamberlerin roirasçılarıdır".

"Alimin günahı bir, dl.hilin ise ikidir. Çünkü, cahillik te bir gü­nahtır".

"Ma'nasını düşünmeden Kur'an okumakta hayır yoktur". "Dinin hükümlerini bilmeden ibadet edip duran kişi, değirmen

döndüren eşeğe benzer'.'. "İnsanların en kötüsü, şerir alimlerdir". "Alimin ölümü, alemin helaki gibidir". "İlim ve alirolere saygı gösteren bana saygı göstermiş olur". "Alimin kalemlerinin mürekkepleri, şehitterin kanlarından daha

yücedir". · "İnsanların iki bölüğü vardır, bunlar düzgün oldumu bütün insan­

lar düzelir, bunlar b~zuldu mu bütün halk bozgunluğa uğrar: alimler ve buyruk sahiplei'.',

Kısaca:

"İslam dininin afeti, onun gerçek dinden anlamayanların elinde bırakılmasıdır").I os

İslam dininin ikinci büyük şahsiyeti ve Peygamberin kendisi için (ilmin kapısı) saydığı sırdaşı ve akıl arkadaşı Hz. Ali de şöyle demekte­dir:

("Din, her cihetten yükselmeği emr eder". "Allah'ın insanlara verdiği ni'metlerin en büyüğü akıldır". "Anc~k metin akılla, haya ille, iffet ve terbiye ile iftihar olunur".

Page 24: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

138 CA VİT SUNAR

"Zenginliğin en iyisi akıldır".

"Zenginliğin en yüce derecesi akıldır". "Akıllı adamın zannı kebanetidir". "Edeb, aklın suretidir". "Akıl azlığından daha kötü bir hastalık yoktur". "Yoksulluğun en kötüsü ab.maklıktır'~. "Yoksulluğun en son derecesi akılsızlıktır". "İki şey var ki asla sonuna erişilemez: zeka ve dil". "İnsanın en hayırlı dostu a~ıldır". "Aklının zenginliği iliındir".

"Her şey akla muhtaçtır; akıl da eğitime". "Göz körlüğü zeka körlüğünden yeğdir". "Asıl yetimler, anadan babadan değil, fakat, akıldan yoks.un olan­

lardır".

"Akıl, ilim ve tecrübelerle gelişen zihni bir isti'dattır". "Akıl ve iyman ikiz kardeştirler ki Allah birini, öteki olmadan

kabul etmez'". "Akıl gibi mal, güzel huy gibi dost, edeb gibi miras, ilahi hidayet

gibi rehber, ilim gibi şeref olamaz". "Fikir sahibi her şeyden i b ret alır". "Akıl sahibi için yoksulluk yoktur". "İlim gibi bir hazine olamaz." "İliın rütbelerin en yükseğidir". "İlim şerefierin en yücesidir".

·"İlmin üstünlüğüne ve hakimiyetine zeval yoktur". "Müslümana ganimet hikmeti bulmaktır". ·

"Hikmet (Felsefe) gönüllerde serpilen bir ağaçtır·".

"Bir parçacık ilim, bir çok hareketlerde bulunmaktan hayırlıdır". "İlim meclisi, cennet bahçesidir". "Kit~plar, alimierin bahçeleridir". "Kendinizi irşad etmezseniz, asla başkalarını irşad edemezsiniz". "Müşavereyi bırakan gerçeğe ulaşamaz".

"İlim ile kurtulur, cahillikle batarsın". "Kişi bilmediği şeye düşman kesilir". "Alim, kalb ve zeka gözü ile görür; cahil, yalnız gözleriyle".

Page 25: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

"Şerefli ve önemli bir mevk.iiniz olması için ilme sarılınız".

"Cahil zenginlerin en çok kızdıkları ve içieririden gizli gizli düşman­lık besiedileleri kiniseler, fakir alimlerdir; çünlçü, para ile satın alama­yacakları mücevJ;ı.erin bu adamlarda bulunduğunu bilirler".

"Seni doğrultamayan öğr~nim, eğri yollara götürür".

"Kendini bilmeyen b.aşkasını nas~ bilebilir?" "Akıllı bir adam fakir olabilir, fakat, hiÇ bir zaman şerefsiz ola­

maz."

"Akıllı ve tecrübeli kimselerin sözleriyle hareket eden asla aldan­maz".

"Cahiller için ölümden ö.nce bir ölüm vardır. Bu gibilerin beden­leri, kendilerine, mezardan önce mezardır. Gerçekte bir adam ilim ile canlı olmadıkça · ölüden başka bir şey de@. dir''.

·~Cahil ile görüşmeyin, zira, cahiller bilgileri yok ederler".

"Fazilet ve üstünlük, ancak, ilim adamlnna aittir. Çünkü, onlar doğru yolda yol arayanların klavuzlandırlar. Kişinin kıymeti, kesin olarak bildiği bilgisinden ibarettir. Cahiller de i1i1n adamlarının düş-manıdırlar".

"Bilgisizlik, baş düşmanımızdrr". "B~na bir harf öğreten, beni köle edinmiş olur." "En faydalı bilgi uygulanaoilen .bilgidir". "Din~ en büyük yara; gerÇek bir din aliminin ölümüd ür" .

. "Çocuklarııiızı kendi yaşadığınız . zamana göre değil, onların ya­şayacakları zamanın ihtiyaçlarına göre . eğitiniz ve öğretiniz, Çünkü, onlar, sizin zama~dan başka bir zaman için doğmuşlardıı:". . ·

· ~İnsanlık olmayanda. din yoktur").109

Yukarıda işaret ettiğimiz bütün bu Kur' ana, Peygambere ve Ali'ye ait sözler islamlıkta akia ve ilme verilen kıyriıet ve önemin açık delil­leridiı:. Hurafelerin, batıl düşüncelerin İslam dini ile hiç bir ilgisi olma­dığı gibi akılla da uygunlukları yoktur. Nitekim, bir çok Garb tenkit­çilerince de Musa dini, eski Asurlulatın ve Babillilerin mitolojilerine; İsa da bakire Meryem'e ve Testis te Hint ve Mısır mitolojilerine irca' edil­miş, fakat, İslam dininde tabii ve akli sa yılamayacak hiç bir husus göste­rilememiştir. Neb~, vaby ve mi'rac baldendaki bazı tenkitler ise ciddi­yetten uzak olup te:QldtÇilerin anlayışsızlıklarının bir deyiminden başka değildir.

Page 26: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

140 CAviT SUN.U

İslam dini akıl üzerine kurulmuş bir dindir ve müslümanın dini de aklıdır. Bu sebepledir ki akıl ile nakil, yani akıl ile şeriatıo zahiri arasında her· hangi bir çatışma olduğunda daima akla uyulması ve nak­lin de te'vil edilmesi bir şeriat !<anunudur. İymanın elde edil.nıesinde ve yakin mertebesine ulaşınada da biricik vasıta, alemde bir tertip ve düzen gören, sebeplerle bunların sonuçlan arasında tam bir bağlılık kuran ve mantıki akıl yürütmelerle çokluktan birliğe yükselerek alem­lerin bir yaratıcısı bulunduğunu ve onun da tek olduğunu kesin olarak kabul ve müdafaa eden, aklldır.

Daha başka bir deyişle, sırf t~klit ile Allah'a iyman etmeği şeriat de hor görür ve Hak'kın aranmasında, dini akidelerin ıspatında, delili şart koşar: Bu ise nazari akıl ile mümkündür. Bu sebeple akılla kavra­yış ve mantık yolu dini vecibelerdendir. Doğruyu ve yanlışı akıl yolu ile ayırama yanlar İslam nazarında alim sayılmazlar. Şeriat yolu, gerçek felsefe yolundan ayrılmaz. Zira, felsefenin dayanağı olan temel taşları dinin de dayanaklarıdır. Akli düşünce ve delillerdeki bu dayanakların da dayandığı biricik prensip ise taklit değil, yalnız ve yalnız, h ür düşüı:~:­cedir. Hür düşünce de, ancak ve ancak, hür insanda olur.

Dünya hayatımızın olduğu kadar dini hayatımızın da biricik mür­şieli bulunduğuna ve böyle olmak zorunluluğuna ve yukanda açıkladı­ğımız büyük özellikleriyle yalnız insana mahsus olduğuna işaret etti­ğin).iz alu.l, İlk Muallim Ari~to'ya göre Allalı'ın kendisi; i\<inci Muallim Farabi'ye göre de Allah'tan çıkan ilk varlıktır. Bu her iki göriişte de aklın mahiyeti hakkında kesinlikle ortaya konan şey, onun ilahi olu-şudur. ·

Şimdi, bu ilahi mahiyette olan aklın'uluhiyet mertebesinden dünya­mızdaki en aşağı varlık derecesine kadar olan görünmez ve görünür ·alemlerdeki Metafizik seyrine; ulilhiyet alanı ile yaratıklar alanı, yani yaratanla yaratılmışları bilip bildirme bakımınan psikolojik hal ve key­fiyetme; ve yaratan ile yaratılanların arasında ve ortasında bulu_nması bakımından. da dünya ve ahiret için, daha doğrusu tek olan bir ve ayni varlıkta dünya ve ahiret suretinde iki çeşit yaşantı için tutumunun ne olması .gerektiğioe de önemle işaret edelim.

Tasavvufi bir dil ile, akıl, arıtma, soyutlama (tenzih) yerinde, usul ve adete dayanan tenzilı ile değil, fakat, gerçek tenzih ile teozilı eder. · Teşbih (~enzetme, somutlama) yerlerinde de gördüğü şeylerle . ve keş­fi ile teşbih eder ve gerek tabii suretierde gerekse ~nsura ait suretierde Hak'kın yayilişını görür. .Dolayısiyle, her suretin ayn'ını Hak'kın ayn'ı görür ve böyle görmediği hiç bir suret kalmaz. Hak'kın vücudu dışın-

Page 27: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

da bir. suret görmez ki Hak'kı ondan tenzih etsin ve Hak'tan gayri bir şey için başka bir vücut ıspat etmez .ki yebmi ile ona teşbih etsin. O, kendi kendiliğinde tenzih ve teşbih etmez. Hak, kendi nefsİI)İ tenzih ettiği yerde ancak tenzih ve teşpih ettiği yerde tenzih ve teşbih eder.ııo

Vehme ait. nisbetlerin hepsi akla· ait nisbetterin hepsine bağlıdır. Tenzihin teşbihten tamamen arınmış olması mümkün değildir. Nitekim Kur' anda da şöyle bir ayet vardır: "Leyse kemislihi şey'ün" ııı. Allah, burada tenzih etmiş ve tenzihte de teş_bih etmiştir. Bu tenzih te teşbih­tir, şu kadar ki vehme ait teşbihtir.

Yukarıdajşaret ettiğimiz ayet tenzih hakkındaki ayetlerinen bü­yüğüdür. Bunun1a beraber bu ayet (K) sebebi ile tenzihten arınmış· de­ğildir. Ayetteki (Kesmilihi)nin (K)si misl anlamına sayılırsa: "Bir şey Hak'kın misli değildir, illa kendidir" demek olur .ki bu bir sınırlama- ·

dır. (K) harfı misl anlamına değil de mesel anlamına alınırsa: "Onun misli gibi bir şey yoktur" demek olur ki bu da aynı teŞbihtir. Burada, eşyadan bir şeyin bu her şeyden münezzelı olan mislin misli olmasının ön1enişi, bir benzerliğin ortadan kaldırılışı söz konusudur: Başka bir deyişle de vücut bir ve mutlak olduğundan Allah ta ondan başka olma­dığından Hak'kın misli yine kendinden başka değildir; Bu sebeple Hak'­ka mesel ve misal ıs pat edilir. Misl, Hak'kın kendi; mesel ve misal da far kıdır ve·zat, tenzih, fark ta teşbihtir. Gerçek birierne de tenzih ile teşbih arasını birleŞtirmektir.

Allah'ın, onun nefisini bilici olan alimierin alimi olduğu mutlak­tır. Halbuki Allah, tenzih ve teşbihten ve yaratılmış . olanların vasfın­dan başkaca kendi nefsinden bir deyimde bulunmamıştır. Burada da

. şu ayete işaret edebiliriz. "Senin Tanrın, kudret ve izzet Tanrısıdır. Onların ~ütün isoatlarından münezzektfr.".ııı Ne çare ki insanlar,. Allabı; ancak, ·akıllarının on1ara verebileceği vasıfla vasıfladar. Bu sur~tle gerçi Allah insani perdelerle perdelenmiş ve kayitlanniış ve nazara . ait kuvvetlerle de karışmış olan akılların vasfından ten­zih olunmuş sayılabilirse de ·maddeye ait bulanıklıklardan ve ini­ka:çı. ve ·mizaca ait bulanm~ilardan sıyrılıp saflaşmış, yani ilahi tecel­lileri ve isimlere ait zati lutf ve İhsanian kabullenici olan arif kalbierin vasfından yine de teniih olunmuş sayılmaz.

Allah, kendi nefsini insanların tenzihinden tenzih etmiştir. Zira, insanlar o tenzihleriyle Hak'kı sınırlarlar. Mesela, bilginler, Hak'kı, tenzih etmek maksadiyle Hak, cisim değildir; cevher değildir; araz de­ğildir; şu değildir; bu değildir .... derler ki böyle bir tenzih aynı sınırla­madır. Çünkü, bu, Hak'kı eşya ile sınırlamaktan tenzihtir ve sınırlı

Page 28: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

142

bir şeyden ayırd edilen de, o şeyden ayırd edilmiş olmakla, sınırlanmış olur. Mutlak varlık, yani Hak hakkında sınırlama ise kesinlikle yanlış ve dince de yasaktrr.

Hak, kendi nefsini, tenzih edenlerin tenzihinden de tenzih etmiş ve onların tenzihlerinin bulanık ve kanşık akıllardan sadır olduğunu bil­dirmiş bulunmaktadrr. Tenzih edenlerin tenzihinden Hak'kın kendi nefsini tenzilı etmesi, akıllann, Hak'kın nefsini algılama keyfiyetini tasavvurlarından ötürüdür. Iİak'kın kendi nefsinde. ilahi suretlerinden hangi suret üzre olduğunun yine ancak onun kendi nefsi bilir. İnsamn meydana çıkıp görünmesinde kemaller cümlesiqden sayılan sıfatıarın hisse ve akla ait vasıflarla vasıflanmaktan zati bakımından münezzeh olan zattan kaldırılmasını algılamağa insanların akıllarında kudret yoktur. Dinlerin hepsi vehimlerin kendisiyle hükm ettiği şey ile gelmiş­tir ki o da tenzih ve teşbihtir. Hak'kı tenzih ettiğini vebimlenen kimse

· ayni teşbihtedir; çünkü kendi nefsinden gafildir. Yani, o kimse Hak'kı vehm ile tenzih eder ve Hak üzre vehm ile hükm eder. Çünkü, vehm, onun kendi nefsinde mevcuttur. Eğer kişi kendi nefsini bilseydi doğru ve noksansız vehın ile hükm eerdi. Dinde insanın vehmine ve aklına uygun olarak gelmiş olan şey de budur. Burada şu .ayete de işaret edebiliriz: "Beni davet edin ki icabet edeyim .... ve kullarım sana beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, şüphesiz onlara yakımm, benden isteyen dua ettiğinde duasım kabul ederim, artık onlar da da'vetimi kabul edip bana inansİp­lar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar." 113

Dua ıı4 eden kimse Hak'kın ona yakın olmasını cisme ait şeyle­rin o~a yaklaşması gibi ve kendi vücudunun da her bir suretle Hak'tan başka olduğunu tevehhüm eder; ve akıl da, eğer dua eden icabet edenin aynı olsaydı icabet eden dua edenden ayird edilip üstun tutulmazdı diye düşünür. Halbuki eğer dua eden gerçekte mevcut olsa, o zaman icabet eden mevcut olmaz. Çünkü, dua edenin vücudu Hak'ka dayandırılır, bu takdirde de dua eden .icabet edeniiı aynı oıurııs: Bu hususta şu ayetlere de işaret edebiliriz: "Biz ona sizden yakımz, fakat siz göremezsiniz"ıı6, "Biz insana şahdamarından daha yakınız"ll7. İşte gerçekte de dua eden icabet edenin ayındır. Çünkü; kul, dua ede­nin İıüviyyeti, Hak ta icabet edenin hüviyyetidir. Suretierin birbirlerine beııZemeyişlerinde hiç bir aykırılık, zıtlık yoktur. Dua eden ile icabet eden zahir ve batın bakunından tek olan vücut için iki surettir. O tek vücut, zahir ile dua eden, batin ile icabet edendir ve o tek vücut olan Hak üzre zahir olan suretierin hepsi de Hak için organlar gibidirler. Nasıl ki insan da organiariyle çok, fakat, hakikatı ile tektir.

Page 29: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN lifaDDi VE lliA.NEYİ TEMELİ 143.

Söz götürmez ki; insan, kendinde bir araya gelip· toplanmış olan toplu bir suretten başka değildir.· Bu böyle olmakla beraber.organİar da insanın dışında var olan şeyler değildirler. Her bir organ insanın ayın­dir, lakin, her bir organın sureti diğer bir orgarun suretinin aym değil:­

dir. Bunun gibi; Hak ta hem çok hem tektir; .suret ile Çok; zatı, hakikati ile tektir: Yani, tek vücut olan Hak ahadiyet ayn'ı ile tektir, suretler, tecelliler, zuhurlarla ve isimler, sıfatlar, olaylar ve izafetlerle çoktur.

Dua eden ile icabet edenin aym olan tek vücut, ayn ile tek ve suret­leriyle çok olan insan gibidir ki insan ayn ile tektir. Yani, insan cinsi, insana ait hakikatı ile bütün insan nev'ine ait fertleri kendinde topla­yan tek bir ayn gibidir. İnsan, insan nev'inin hakikatı olan ayn ile tek, lakin, şahısların suretleriyle çoktur. İşte külli, tümel akıl da tıpkı böy-~k .

. Tümel aklın, külli aklın hüviyyeti ·ilahi dir. Ancak, o, isimler, sı­fatlar ve mertebeler bakımından nisbetine gö,re farkıni ve seyramm tamamlamaktadır. Akıl, bu farka gelişinde ve bu seyranında kayıtlı­

dır; zira, istiğnadan farka gelmiştir. Eğer, kendinde tecelli zalıii olan insan kendinde tecelli eden ile birleşip bir Rab insaru olacak olursa, yatii vücudunda hakim olan Rab olacak olursa, akl'ı, Rabbına geri çevirip bağlar. Bı.i taktirde de akıl, o insanın kendi hükmü ile değil, Rabbın tecellisi hasebi ile olur. Fakat, eğer kendinde teceeli zahir olan insan birnazar ve akıl insanı olacak olursa, yani onun vücudunda hakim olan şey nazar ve akıl olacak olursa bu taktirde de Hak'kı nazar ve aklın .

hükmü gereğine geri çevirip bağlar. Yani, zahir olan Hak'ki-kendi hük­müne geri çeviıfP bağlar ve kendi sariısı üzre de onu te'vil eder. Mesela, zahlri hilginlerle hocalar, akıl gücünü: aşan ilahi haberlerle Kur'andaki bazı ayetleri te'vil ederler ve onları kendi akılları hükümlerine indirirler. Çüı:ı.lcii, onların' akılları ilahi kelimeleri ve Kur'ana ait hakikatları al­gılamaktan aciz ve ·kısırdır. İnsanla.rın pek çoğu, dünyada, dünyaya ait yetişip gelişme hükümleriyle kayıtlı "olup arifler için dünyada hasıl olan ahirete ait yetişip gelişinelerden ve dolayısiyle batına ait yetişip geliş­melerden haberdar olamazlar. Bundan ötürü de akla ait nazara aykırı olan her şeyi imkansız görürler ve mutlak emri; aklın kayıtlılığı hasebiy­le, kayıtlayıp nazari aklın gereği üzre onu imkansız görürler. Fakat, tecelli zamanında, akılca imkansız gördükle~ kabul ve i'tiraf edip tecelli geçtikten sonra da o tecelli anında gördükleri şeyden hayrette kalırlar. Eğer insan akıl insanı olacak olursa Hak'kı akıl ve nazarın hükmüne geri çevirip bağlar .. Eğer insan dünyaya ait yetişip gelişmeden ahirete ait yetişip gelişmeye geçecek olursa (mesela, ruhuiı . cesetten ay-

Page 30: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

144 CAVİT SUNAR

nlacağı ve ona ·her şeyin keşf olunınağa başlayacağı zamanlarda ki gibi) o zaman aklın algıladığından hayrette kalmaz. Zira, sırlar ona gö­rünmüş ve her şeyin aslı ona açıklanmış olur. Bu gibi insanlar, yani arif­ler bu gibi hallerden sonra tekrar dünyaya dönerler ve görünüşte onlar dünyaya ait suret üzre bulunurlar. Yani, dünyaya ait surette dünyaya ait sıfatlarla görünürler. ·çünkü, bu görünüşün hükümleri, yani yemek~ içmek, uyumak, evlenmek ve her türlü hislerle hislenmek onlar için de geçerlidir. Halbuki Allah onları batınlarından ahire~e ait yetişip geliş­meye yöneltmiştir ve onlar ariflikleri hasebiyle hem dünyaya ait yeti­şip gelişme hem de ahirete ::ı.it yetişip gelişme üzre görünürl~r. Ama ön­lar için asl olan ruhaniyete ait yetişip gelişme üzre görünmektir, yoksa, arif olamazlar. Arifleri dünyaya ait suretlerinde tanımak imldinsızdır. Dünyaya ait hükümlerle görünmeleri haysiyetiyle onların arif olduk­larını kimse anlayamaz. Onları, ancak, Allah'ın basiretierini açtığı kim-

. seler aniayabilirler ve o da kendilerinde vuku bulan ilahi tecelli hay­siyeti ile ve o derecede anlayabilirler.Halkın göremediği şeyi arif görür ve halkın bilemediği şeyi arif bilip söyler. İlahi tecelli sebebi ile· Allah'ı bilen ve ondan haberdar olan ariflerden her bir arifin vücudu; kalbine ilahi tecelli gelmesi sebebi ile o ilahi tecellide bütünlüğü ile Y<?k olup Hak'ka ait vücutta zahir olur. Bu suretle fenadan sonra beka ile baki olmakla da daha dünyadaki bayatında ahiret bayatı üzre haşr olmuş ve vücudu yok olup toplarnın toplamı olan Hak'kın zuhuru günü olan kıyamet gününde Hak'la dertop edilmiş, böylelikle de çokluktan birliğe geçmiş olur. Bu birlik te zata ait bir birliktir:.

Uluhiyet bazretinden olan şey Allah'ın zatın.llı zatıdır ki bu, ilahi isimler .vasıtasiyle değilct+r. İşte, uluhiyet hazretinden ilahi isimler top­luğurrdan gelen ilaht teceeli ile arif olan ve yukarıda açıkladığımız şekil ... de başredilen insan kamil insandır. Fakat, isimlerio bazısı ile arif olan kimse, vücudunun bakası ile kayıtlanmış olması hasebiyle, kamil iiısan değildir. İşte, toplanma günü sözü ile deyimleneo Hak' kın zuhurunun Hak'la toplarup bir araya getirilişinin hakikatını kavrayamayan hoca­lar, zahiri bilginler ve halk, buna akıllarımn te'vil ettiği surette (Kıya­met Günü) derler ve böyle özel bir gün bekl~rler.

Aklı hükmünden şelıveti makamına inen ve mutlak hayvan olan kimse İnsandan maa de diğer bütün bayvanların keşfettiği şeyikeşfeder. Daha açık bir deyişle, bir kimse, aklı hükmünden şebveti makamına bir çok riyazetlerle ve bedene ait maddi ağLrlığı hafiflete bafiflete iner ve mutlak hayvan olursa eşyayı tasarrufta akıl ona sıkıntı kaynağı ol­maktan çıkar ve o kimse akla ait fikirler ve zanna ait vehimler kaydın-

Page 31: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN lllADDi VE MANEvi TEMELi 145

dan kurtuld'uğunda da İnsandan başka olan her hayvanın keşf ettiği şeyi keşf eder. Zira, belli anlamiyle, kendisinde tasarruf bulunmayan mutlak bayvan mertebesine alçalnıayan ve akla ait kayıtlar ve fikre ait i'tikadlardan sıyrılmayan insan hayvanda olan keşf mertebesine kavu­şamaz. Bu sebeple, akla ait akldelerden bağımsız. olan bütün bayvanlar keşf sabibidirler.

Bir kimse, bütün bayvanların keşfettiği şeyi keşfettiğinde de ken­di hayvanlığını, yani hayvanlardan olması sıfatı ile olan hali üzre bulun­duğunu bilmiş olur.

İnsan, İnsanlık hassalanndan, alçalış mertebelerinin sonu olan, kendi hayvanlığı mertebesine indiğinde, onda, hayattan başka insanlık hassalanndan hiç bir şey kalmaz. Bu· taktirde de o kayıtsız şartsız hay­vanlık haliyle kayıtsız şartsız bir hayvan olur. O zaman da bütün hay­vanlarınfıtd bilgilerden yana bildikleri şeyi bilir ve tekbir hakikat olan (Hayat)ın. bütün sur~tlerde syr ettiğini görür.

Şu da iyice bilinmelidir ki hayvanlİk sıfatiariyle hayvanlık hali üzre olmayan bir kimse insanlık hasladariyle de insanlık hali üzye ola­

. maz. Bir kimsenin bu açıkladığımız hayvanlık makamı ile bayvanlık hali üzre olması onun insanlık hassalanndan bu mertebeye alçalıp ini­şi ile olur. Bir kimsenin sırf akıl olinak hali ·Üzre olması da onun b u m er­tebeye tabiata ait kayıtlardan siyrılıp yükselmesi ile olur. Sırf hayvan­lık makamından sırf a~ makamına geçiş ise ikinci bir geçiştir ve sırf ·ha yvanlık makamı nasıl her tü~lü insanlık haslatlarından atınmış ise sırf akıl makam.i da her türlü hayvanlık vasıflarından arınmıştıİ. ·

. Hayvanlıktim insanlığa olan bu büyük geçişi sağlayabilen insan da tabii suretierde zahir olan şeyi, iliılı zevki ile bilir. Bu da tabii suretler­den z§.hir olan bir hükmÜn hangi makamdan zahir olduğunun bilinmesi, yani akıl aleminde tek bir zat, tek bir ay n olan aklın nefs ~ileminde nefs tarafindan müşahedesidir. Bu insan, akıl aleminde, aşağı (esfel) ~ilemde olan tabii suretler için birer asi, birer kaynak olan tümel (külli) şeyleri ve soyut akıllan görür ve şu aslı zevk ile bilir ki.: tabii suretierde gö­rülen çeşitli hükümler, tabiata ait tikel suretiere inip onlarda ve onlarla zabir olan gayba ait asılların, ayn'ların ma'naları ve akla ait tümel ha­kikatlardır. Ve yine bilir ki hakikat olan mutlak vücut ahadiyet olan zatta zatın aynıdır; ayn'lar, asıllar ve ma' nalarda ma'kO.l olan srrf ma~ nadır; akıllar · aleminde sırf akıldır; nefs aleminde nefstir; hayvanlar · aleminde hayvandır; nebatlarmertebesinde nebattır; cansızlar m ertebe­sinde de cansızdır, taş topraktır. Bu tek ayn, bu tek varlık, birliğinde (vahdetinde), zati istiğna hali kendisinden hiç bir suretle ayrılmamış ol-

Page 32: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

146 CAVİT SUNAR

malda oeraber, bütün mertebelerde unsura ait bu tabii -suretlerde zahir­dir. Bu tek varlık, tüm (kül)ün aslı ve zuhura geldiği ve bütün şeylerin de kendisine geri döndüğü yer ve kaynaktır. Bur.ada da şu ayete işaret ede­biliriz: "Her_ iş Allah'a döner" 118

• Sırf akıl olan insan, ilahi zatın aba-. diyet makamından varlıklara ait mertebelere inişini ve yukarı (Ulvi) ve aşağı (Süfli) alemlerde şerefli ve adi olan şeylerde zuhurunu görür; yani Hak'kı, vücudun bütün mertebelerinde göründüğü hal üzre görüp bilgi zevki ile bilir.

İşte, ancak, yukarıda açıkladığımız böyle bir insandır ki en büyük mutluluk ve en yüksek kudret ve -kuvvetlilik olftn ve birlik (Vahdet) ile çokluk (Kesret) arasında bulunan toplam mertebesine kavuşup kurtuluşa erer.

Daha açık bir deyişle, yukandan aşağı· bütün mertebelerde zuhur eden ve bütün mertebelerin başı olaİı o bir tek ve zorunlu vücut, yani

· Allah ile bütün varlık mertebelerini kendinde toplayan ve bu merte­belerin hem sonu hem de Allah ile bu mertebeler arasında aracı olan ve insan denen aynı varlık ve dolayısiyle bu bir tek ve aynı varlığın bir yönü ile ilahi ve diğer bir yönü ile de insani olan ilmi hakkında şöyle 4e d eye­biliriz:

Allah ı 19 meselesi bir kelime ile, v~cut meselesidir ve ·her şeyden önce akla ait bir meseledir.120 Her şeyin hakikatı, ezelden Hak için olan onu"n bilinmiş olmasi suretidir ki o suret te i14n mahriıında (hazretin­de) ilim sureti üzredir ve onun en yakın gereklilikleri ve gerekliliklerinin gereklilikleri ve bunlara bağlı diğer bütün şeyler de onun hakikah için zatidir. Hak için meydana konmuş değildir. Zira, onlar;ayn'larda mev- . cut değildir; belki Hak için Hak' kİn vücuduoda sabit olup ayni vü­cutta mevcut değildir. Kısaca, Allah'tan başka mevcut yoktur. Bundan ötürü, Allah, bütün eşyeya şamildir. Eşyanın bazısının bazısına zıt ol­masının bunda hiç bir rolü yoktur.Zira, bütün eşya ma'nevi vücuda bağlı ve onun içinde bulunmaktadır. Başka bir deyişle, eşyadan her bir şey o tek cılan aslın kuvvetlerinin birer suretinden ibarettir.Daha başka bir deyişle, Allah, bütün mezahirde tecelli etmiş tek bir asli vücut ve tek bir batıni cevher olmakla mezahirden her biri diğerine suret hasebiy­le aykırı ise de hakikat hasebiyle hepsi birdir. Yani, Hak, halktır ve halk Hak'tır ve halka ait bilgi Hak'ka ait bilgiden başka değildir. Çünkü,: "0, evveldir, ahirdir, zahidir, batındır"ııı. Bundan ötüi:ü zıtlaşma ve birbirini yalanlama ancak bu suretler ve -mertebeler bakımındandır. Öyle ise Allah, hem mevcutların mertebelerinin gerektirdiği şeylerden uzak hem de o mevcutlardan boşalmış değildir. Çünkü, Allah bütünle~

Page 33: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDi VE lllANEvi TEMELİ 147

rin bütünüdür. Demek ki her şey vücut bakımından Hak' kın vücudun­dandır, Hak'tır. Hak, zat bakımından ise bunların hepsinden arırunış (münezzeh)tır.

Allah'ın zuhura zati bir meyli vardır. Çünkü, onun meydana çıkıp görünüşü, ancak, tikeller aracılığı ve şekli iledir. (Ben bir gizli hazine idim .... )122 Kutsi badisinde adi geçen muhabbet işte o zati meyl ve zati gereklilikten ibarettir. Bu bakırndan hadisin gerçek tercümesi de: "Ben gizli, yani her suretten yoksun mutlak bir vücut idim. Fakat, zuhura zati meylim olıİıakla bu mahlfiklarla belirlenip meydana çıkınakla zu­ıiura gelmiş oldum" demektir ki bu anlam ile hakikattan haberi olma­yaiıların o hadise verdilderi anlam arasında çok fark vardır. Bu şekilde zuhura gelenzatı bilen de yine kendisidir. Çünkü, zaten başkası yoktur. Kendisi her şeyden arınmış olmakla beraber yine de her şey ile vasıflan­mıştır.

· Şöyle de diyebiliriz, sevgi, zuhurun, vücudun aslıdır. Bu sevgi de zata ait ilahi sevgidir. Alemin yokluk (adem) tan vücuda hareketi sevgi hareketidir. Zira, kemal ister, Hak'kın zuhurunun kemali ister insanın kemalinin h usulü bakımından olsun, zatında sevilen bir şeydir ve kemal, ancak, ayni cüvut ile zahir olur. Başka bir deyişle, (Ben gizli bir hazine idim ... ) sözündeki muhabbet, bilgi ile ilgilidir. Hak'kın muhabbet ve özlemi kemal sahibi insanda onun zuhurunun ve izharının kemalin­dedir. Bilgininkemalide insanın mazharında zuhur ile hasildır. Bu se­beple, Hak, insanı kendi sureti, yaili ilahi topluluk sureti üzre yaratmış­tır.

· Kalb, saf hale geldiğinde, hasıl eylediği bilgi nuru ile Hak, arif : kişiye hisse ait suret ile değil, gerçek suret ile tecelli eder. Fakat, onun sıfatlariyle,.görünen bütün şekiller ve eşya Hakkın zatına geri dön­dürülür. Çünkü o sıfatiarın ve şekillerin sahibi Hak'tır. Hak' kın sıfatlan, ruha ait olsun cisme ait olsun, bütü~ eşyada sabit ve mevcuttur. Mesela, hayat sıfatı ile bütün eşya hayat bulmakta; kelam sıfatı ile de her şey onu tesbih ve takdis eylemektedir. Yani, Hak, isim ve sıfatıada zahir­dir, Mevcutlar, ilahi isimler ve sıfatiarın o mazharda zahir olmasından ibarettir.

. Bütünlüğü ile varlık, mutlak YÜcuttan; mutlak vücut ta tek bir vücuttan ibaret ise de ilk varlık olan Allah'ın ilietlenmiş olan müm­künlere nisbeti eşya arasındaki bütün nisbetlerin aslıdır. Bu ilk nisbet, · diğer nisoetlere, ne tam bir benzeyişle benzer ne de onlardan tam bir başkalıkla başkadır. Fakat, Allah, hiç bir suretle ne mümkünlerin mad­desidir ne de mümkünlerin karşısında olandır. Allah'tan gayri olan var-

Page 34: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

148 CA.VİT SUNAR

lık, yani kainat (Masiva), açık veya kapalı, bütün sonsuz nefsleri, ruhları ve cisimleri ibttva eden imkan alemidir. İmkan ~lemi için ise vücut olamaz. Eğer, akli hükme uyulup bir .gayrilik ma'nası tasavvur edilmek gerekirse gayri olan alem, ilahi bilgi suretleri olan sabit ayn'­ların görünüşlerinden ibaret olur ve her ne zaman ilahi bilgi suretleri olan sabit ayniarın görünüşleriyle çoğalan izafl bir vücut i'tibar olunsa ona da Allah'tan gayri olan alem, yani masiva adı verilir. Bu bakımdan da imkan aleminde görünen eşyanın Hak'kın vücuduna nisbeti, gölge­n,in insana nis beti gibidir. Yani, eşya kendiliğin de yoktür ve ancak Hak- · kın vücudu ile vardır.

Eşyaya Allah'ın gayri varlık adı verilmesi, Hak'kın vücudundan feyizlenmiş ve izafivücut ile mevcut olmuş olması haysiyetiyledir. Yok­sa o da Hak'kın vücudunun aynı olan tek hakikattan ibarettir ki ilahi ahadiyete karşı Allah'ın gayri eşyanın, yani masivanırı zaten vücudu

. yoktur. Bistani'nin (Cübbemin altında Allah'tan başkası yoktur)123 sözü de işte bu nükteye dayanır.

Şuna da işaret edelim ki Hak, hem hisse ait kuvvetler hem de ruha ait kuvvetlerden ibarettir. Şu kadar ki, ruha ait kuvvetler hisse ait kuv­vetlerden Hak'ka daha yakındırlar. Zira, ruha ait kuvvetler şerefte, nurlulukta ve her şeyden arınmış olmakta ve maddeden sıyrılınış ol­makt~ hisse ait kuvvetlerden Allah'a dahayakındırlar. Bunun gibi, ruh ta yaradılış ve mertebe bakımından hislerin yeri olan cisimlerden Allah'a daha yakındır ve ruhun sınırı da hiç bir suretle bilinemez.

Ruhun kesifi karanlığa, latifi de nurluluğa işarettir. Kesifi, hayvaDi ·ruh, latifi de sultani veya insani ruh adını alır. Fakat, toplam bakımın­

dan hepsi bir ruhtur ki bedene temessül etıriiş ve beden de hayvanİ ruhu meydana getirmiştir.

Hayv~ni ruh ile insani ruh aynı şeydir. Hayvanlık mertebesinde (Hayvan) olan şey ne ise, insanlık mertebesinde de (İnsan) olan şey odur. İkisi arasındaki ayrılık, ancak isti'dat hasebiyledir. Gerçekte ruh, emir alemindendir. Halk ale~ nden yani yaratılmış alemden değildir t24.

Bununla beraber,· Allah, eşyanın ı ıs aynı ve her türlü kuvvetin hüviyyetidir. Allah'ın ruhların ve cesetlerin hepsini ihata ettiğinde şüp­he yo~tur. Fakat, o, bundan ötürü sınırlanmış olamaz. Çünkü, Allah, bunların hiç birisi ile kuşadılıp sınırlanmış değildir ve çünkü, Allah, her şeyi zatı ile ihata eder ve onun her şeyde zahir olması dasıfatları ve tecellileri (ayetleri) iledir ı 26,

Velhasıl, Allah'tan başka gerçekte }1iç bir şeyin vücudu yoktur: Uikin, her meydana çıkıp görünen şeyde onun için özel bir ad vardır

Page 35: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN JIIADDİ ·VE illANEVI TEi\IELİ 149

ki o ad, o ·meydana çıkıp görünenin mutlak olan gerçekten kendine mahsus olan hakkıdır. İnsan, Hak'kı tamamiyle bilirse, kendisinin Hak Hak'kın da kendisi ve kendisinin bütün kuvvetleri ve organları olduğu­

nu ıspat ile bilmiş olur. İŞte, (Ben Hakkım) sözü de, gerçekte, insanın kendi mevcudiye.tini de içeren eşy~nın ilahi v'ücut ile. kaim ve mutlak vücudun da, ancak, eşyada zahir olduğu anlamındadır.

· İnsan meselesine gelince, insan meselesi. de mutlak vücuduiı, yani Allah'ın kendi sureti üzre yarattığı ve bütünlüğü ile o surette zahir ol­duğu en mükemmel mevcut meselesidirı-27.

Her şey mutlak olan vüuttandır, mutlak vücuttur. Akıl, nefs, tub, kalb .... v.s. hep Allah adı ile adlanan ve her şeyi kaplayan mutlak vü­cuttan ibarettir. Yerler ve yedi kat yerler (Esfellerin Esfeli), o mutlak vücuttan olduğu gibi gökler ve yedi kat gökler (A'laların A'lası) de on­dan başk~ değildir.

· Mutlak vücut o vücuttur ki önce unsur suretinde, sonrama'den sure­tinde zuhur etmiş, sonra da nebat suretine daha sonra da hayvan sure­tine ve en sonra da insan suretine geç!Uİştir. Bundan ötürü bütün suret­Ierin sahibi hep o mutlak vücuttur. ·Mutlak vücut ta Hak'kin vücudu-~r. .

Bütün mertebelere geçen ve görünen, mutlak vücuttan ibaret olun­ca, Tasavvuf dili ile, yaratılış silsilesi bakımından, melekfıt, yani misal alemi. dediğu:nii alem de Cennetten ibaret olmuş olur ve Ad em ·al ey his­selamın Cennetten k oğulması hikayesi de melekfıt veya misal aleminden · derece derece alçalıp, yani latifliğindeu derece derece kaybedip kesifle­şerek en nihayet şimdiki bildi_ği~iz sureti alıp o surette görünmesinden başka bir şey olmaz.

İnsan, varlıkların en mükemmelidir. Zira, Allah'ın sıfatlarının ve isimlerinin per şekil ve s_urette zuhur edip göründüğü yer insandır. İnsan, sureti bakımından J:ıayvanlığın, siyreti bakımından da melek­liğin kaynağıdır. İnsan, dış yüzünce halkıiı, iç yüzünce Hak'k~n hakikat­larının bü~ün künhü ile kenisinde aks ettiği biricik varlıktır. İnsan, kalbi ile c~mal sıfatınin, nefsi ile de celal sıfatınıo mazharıdır.

Kalb, hidayet ·güneşidir, hidayet nurudur. Nur .da ikidir: zahire al.t nur ve tecelliye ait nur. Zahire ait nurlar ile, ancak, göz, hjs edilen şeyleri algılar. Tecelliye ait nurlar ile ise kalb gözü kavranılırlan algı­lar. Kalb gözünün mutlak hükmü de algı ve müşahedelere ve bunların doğruluğuna dayanır. Nefs te cahillik ve sapıklık delilidir. Bu ikisinin zahir olduğu he~ var hem yok olan alem de insandır. İnsan, bilgi cen-

Page 36: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

150 CAVİT SUNAR

netlerini ve bilgisizlik cehennemlerini kendisinde toplayıcı bir kud~ ret sahibidir.

İnsan vücudu vücub ve imkan.ı.p. hüküm sürdüğü bir ülkedir. Mut­lak vücut için insan nev'inde hasıl olan kemaller diğer varlık nevi'leri­nin ve mertebelerinin hiç birinde hasıl olamaz. Zira, Allah, ilim, kud­ret, duyma, görme, irade, ihtiya~ gibi ilahi isimlerinin hepsine mazhar olmak üzre, ancak ve ancak insanı yaratmıştır ki insanın asıl şerefi de budur. Kur'andaki: "Allah Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra onlan meleklere göstererek "davanızda grçekseniz bunların adlarını bana bil­dirin" dedil28 ayetinden maksat ta budur. Yoks~ bir takım şeylere ait harfleri, kelimeleri bilmek değildir.

İnsan, her şeyden kamildir, zira, her şey insanda dahildir. Bu hu­susta Kur'an da ve bir kutsi badiste şöyle denmektedir: "Biz insanı en güzel yaratılışta yarattı k". "Sen olmasaydın ben Felekleri yaratmaz­dım".l29 Bu sebeple insan nev'inde olan algılar, bilgiler, tasarruflar ge­rek soyut varlıklarda ve gerek onların üstündekilerde bulunmak· ihti­mali yoktur. Yani, insan nev'i mertebesinde mutlak vücut için hasıl olan kemallerin diğer mertebelerde hasıl olması mümkün değildir. Vü­cudun, en büyük cilalı aynası insandır. Çünkü, Allah, insanı kendi su­reti üzre yaratmıştır. Kur'anda ve hadiste de şöyle denmektedir: "Muhakkak ki biz insanı en mükemmel suette yarattık", "Allah Ad em'­i kendi sureti üzre yara tti" .ı3 o. Yani, Allah, insanı kendi tümel ve ke­mal sureti üzre yaratmıştır. Kemal sureti de iki yönlüdür: maddi yön, ma'nevi yön. Maddi, hissi yön, içinde yaşadığımız ve Tasavvuf dilinde şahadet denen aleme ait olan yöndür ki bunda Hak'kın sureti batıni suretten ibarettir. Ma'nevi yön ise Allah'ın Rablık ve Ulfılıiyet mertebe­lerindeki hisst suretierin hepsinden arınmış olduğu yöndür. Allah, Kur'­anda, emaneti yerlerin, göklerin, dağların v.s.nin değil, ancak, insanın kabUl ettiğini bildirm.işfuı3ı. Bu emanetten maksat ta (Allab'ın Sureti) ve (Allah'm Bilgisi) dir. Başka bir deyişle, emanetten maksat, hissi su­ret ile ma'nevi suret arasını kendinde toplayan ilahi surete işarettir ki Adem; işte bu suret üzre yaratılmış, bundan ötürü de yer yüzünde AI­lah'ın halifesi olmuştur, dolayısiyle, insanın gerek beş duyudan ibaret. olan zahiri kuvvetleri gerekse çeşitli batıni kuvvetleri, eğer bilinirse, hep f{ak'tan ibarettir. Meleklerin bile insana secde ve boyun eğmekele emir buyurruması da gerek görünmezler aleminde gerek görünürler aleminde bütün kuvvetlerin insana ve insanlığa hizmetle mükellef bu­lunduğuna işarettir.

İnsan, bütün kainatın bir toplamı, bir özeti olmakla, insan sureti,

Page 37: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TİhudYESININ lllADDi VE MANEvi TEiiiELİ 151

insan ile Allah. arasında, ilişki yönünden, pek yüksek ve pek mükemmel bir mertebedir. Çünkü, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, insan sureti bütün ezeli ilahl suretlerle imkana ait bütün kainat suretlerini kendin­de toplamıştır. Bu bakımdan, asıl büyük alem insandır ve kendinde topladığı her aleini o aleme dahil olup o aleme müoasip bir gözle seyr eder. Mesela, duyulurları duyu gözü ile, akla ait olanlan akıl gözü ile, ma'naya ait olanlar~ kalb gözü ile, gayb alemini de Hak'kani gözle seyr eder.

Daha başka bir deyişle, insan bir beden, bir cisim ile bi_r nefs ve ruhtan mürekkep ve dolayısiyle görünür ve görünmez, emir ve halk alemleri veya gayb ve Şehadet alemleri arasında his balamından ve an­lam bakımından ar~cı olmakla cisimler alemini ve ruh alemini, gökleri ve yeri kendinde toplayan en büyük bir aleı:n, alemierin alemi olmuştur.

İsanın his- bakımından cismani ve ruhani, gayb ve şehadet alemleri arasında aracı olmasının sebebi şudur ki, yerlerde ve göklerde ne kadar varlık varsa bunların hepsi, . varlıkların en mü kemmeli olan insanın fayda ve hayrına hizmet için yaratılmışlardır.

Nitekim bir kutsi hadiste şöyle denmektedir: "Ey alemin özeti olan . A~em oğlu! Bütün eşya yı ben senin için ve seni de kendim için yarat­

tun .. :mı. Öyle ise kainattaki her şey insanın mutlak köleleri, insan ise, sadece, Hak'kın kulu, daha doğrusu Haklan halifesidir. Zira insan, ıılfıhiyetin merkezidir. Hak, tam teceeli ile, ancak, insanda tecelli eder.

İnsanın ma'na bakımınqan aracı bir alem olmasııiın delili de şu­dur ki, Adem oğiu, en güzel bir biçimde (Ahsen-i Takvim) yaratı,lmış­tır ve yüksek ve alçak (ulvi ve süfli), latif ve kesif varlıkların hepsinin sırları!n ve hakikatlarını da içerriıiştir. Nitek.4n, insan, bir taraftan yu­kan alemlerden akıl ve bilgi sıfatiarına sahip bıılunduğu gibi aşağı. alemlerden en bayağı hayvanların bayağı sıfatianna ve hallerine de sa­hiptir~ Göklerin bütün· güzellikleri insanda olduğu gibi yerlerin bütün çirkinlikleri de ondadır. İ1ahi alemin bütün kudret ve kemali onda ol­duğu gibi cismani alemin bütün noksanlık ve keinaisi.iliği de ondadır. Kısaca, şerif ve rezil ne varsa insanda toplanmıştır. Bu suretle de insan, bütün alemleri toplayıcı ve görünür ve görünmez (gayb ve şehadet) alemierin aracısı olmuş, dolayısiyle insan hüviyyeti bir inci, bir cevher; bütün kainat ta bu incinin, bu cevherin koruyucusu, kabuğu gibi ol­muştur. Çünkü, insan, işaret ettiğimiz gibi, görünmez olan alemin sırlarını da maddi kainattaki varlıkların sıfatiarını ve hallerini de kendin­de toplamış.tır. Bu sebeptendir ki Allah insan nev'ini, bir yönü Hak'ka

Page 38: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

152 CA. VİT SUNAR

ve diğer yönu halka ilişik olmak üzre iki yönü de kendinde toplamış olarak kendi Subhani sıfatları üzre yaratıp ve tasvir edip diğer bütün yaratıklarına karşı emirlerinin her türlüsü için onu mutlak hüküm sa­hibi bir halife yapmıştır. İnsandan sonra, yaratıkların en yükseği- olan ulvi ruhlar blıe Hak'k.ın yalnız bir yönü üzre yaratılmışlar, bu sebeple de yaratıkların hepsinin en üstünü ve mükeınmeli olan insana secde ve hürmetle görevl~ndirilmişlerdir. İnsandan başka bütün varlıklar, Allah'ın gölgesidir. İnsan sureti ise, Allah ile varl.ıkıarı arasında her şeyi kendisinde toplayan bir berzahtır. Nitekim Kur'anda şöyle denmekte­dir: "Tanrı acı ve tatlı sulu iki denizi serbest serbest akmak, birbirine kavuşmak üzre bıraktı; ikisinin arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını aşamazlar" 133. Yani, insan, sırf vücub ile sırf imkan, başka bir deyişle, Allah ile alemler arasına bi.r kavşak noktasıdır. Öyle ise k~a­tın en mükemmel varlığı olan insanın, kadrinin u1uluğunu ve hükmü­nün büyüklüğünü iyice düşünerek şamna ve yüksek mertebesine layık olan ilme sahib olması ve sadece o ilmi ile hareket etmesi biricik insan­ltk görevidir. İnsana, ancak, şanına ve mertebesine layık olan bu ilim ve irfanı dolayısiyledir ki bütü varlıklar ya doğrudan doğruya veya va­sıta ile boyun eğmiş ve insan da varlığın azizi, saygılısı ve sevgilisi ol­muştur. Bu yolda Kur'anda da şöyle denmektedir: "Biz gerçekten Adem oğullarını şereflendirdik .... ve yarattıklarımıza büsbütün üstiiı:i kıldık"ı34. İşte, insanın zatt şerefli1iği bu noktada toplanmıştır. İnsa­nın· ı:uhi ve ma'nevi hüviyyeti ilahi hüviyyetten başka değildir.

İç yüzünden Hak'ka, . dış yüzünden halka bakan ve ait ol~n, ve görünen ve görünmeyen alemleri kendinde toplayan ve bu a.Iemlerin sırlarİyle sirlanan kamil insan unsurların terkibinden m~ydana gelmiş olan cismani varlığı yönünden doğuşlar ve yok oluşlar alemi ile .çevrili olup o alemin tabii kanunlarının hükmü altında günün birinde meydana

· geldiği unsurlara ayrılıp yok olmağa da mahkum ise de kendisinde ya­ratılma ile ilgili olmayan ve emir aleminden yani, .yaratılmamış alemden bulunan insani ruhu yönünden de o, ezell ve ebedidir. Ancak, bu ezeli ve ebedi olan ruh, kendisine ait olacak olan ebedi bilgiyi, ebediyet bil­gisini elde edebilmesi bakımından bu gelip geçici olan bedene sıkı sıla­ya bağlıdır. Kısaca, ruhun kemali için beden şarttır.

ilim meselesine gelince, bu mesele de iki yönİüdür, biri Allah'ın zatı açısından olan ilmi, diğeri de Allah'ın sıfatları ve isimleri, dolayı­siyle insan açısından olan ilmi t3s.

Allah'ın kendi nefsine ve zatına ilmi, Allah alemlerden (görünür ve görünmez alemlerden) gani olduğu haysiyetle, kendine mahsustur ve

Page 39: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TURK.İYFSiNİN MADDI VE l\İANEV~ TEMELİ 153

yaratıkların bunda önceliği (kıdemi) yoktur. Allah, kendi zatı ile kendi zatını bilicidir. Bu sebeple Hak için ilim mertebelerinden geri kalmış hiç bir mertebe yoktur. Ancak, ilim mertebesinin sonradan olı;ı.n (l)a­dis) ilim ile tamamlanması gerekir. Sonradan olan ilim de alemin ayn'­larından hasıl olan ilimdir ve alemin ayniarı vücut ile mevcut olduğun­da kemal sureti hem sonradan olan ilim ile hem de kadim olan ilim ile zahir olur. Bu suretle de ilim mertebesi iki yönle kemale erer, yani hem zati yönü ile hem de alemin ayniarında zuhuru yönü ile kemale erer.

Gerçi Allah, kendi zatını ve kemallerini alemin iyc;ıdından önce ve alemin suretlerinde onun zuhurundan önce bUi ci; ve Allah'ın kendi za­tına ilmi görünür ve görünmez alemlerden gani olması haysiyetiyle ezelen ve ebeden kendi için sabit ise de kendi zatında yok olucu olan isti'datlardan ibaret bulunan ayniarda onun zuhuru ve o ayrılarda onun görünüşü ve sıfatlarının ve isimlerinin o ayniarda tecelllsi ayniarın iyeadına dayanır.

Hak'kın her şeye ilmi o şey hasebiyledir. Şey, ilahi ilirnde yokluk üzre, sabit iken o şey, yokluğu sureti üzre, Hakça bilinmektedir ve ayni vucutta da onun zi.ıhuru i'tibariyle ayni suretiyl.e Hakça bilinir ki bu ayni suret o gayba aitsuretin aynı değildir. Ancak,düşünme bakımın­dan ilim ma'lfima bağlı olduğu i'tibar üzre ma')uni, yani bilinen her anda yenilenme üzre alİnakla ilim de her anda yeniden meydana gelme üzre olur ve ilim mertebeleri zuhur ile kemale ·erer. Zira, vücudun bazı­sı ezelidir, bazısı da ezeli değildir ve ezell olmayan sonradan olmuştur ve olucudur. Ezeli vücut, Hak'kın kendi nefsi ile o~an vücududur ki bu · onuii zatına air. ayni vücuttur. Ezeli olmayan vücut ta ~ilemin suret­leriyle zahir olan Hak'kın vücududur ki bu vücuda da sonradan olma vücut denir. Çünkü, şüphesiz, şan, alemin bazısının bazısına zahir ol-. masın~ gerekt~rir.. Hak'ta, alemin suretleriyle kendi nefsine zahir olur. Hak, alem ile onun suretlerirün aynı olmakla alemin vücudu ile kamil olur.

Vücudun hasıl olmasının kemali için alemin yokluktan vücuda hareketi de sevgi hareketi olmuştur. Yani, Hak'kın ·zuhurunun ve gö­

. rünmesinin kemaliiçin zata ait sevgiden çıkmış olan harekettir. Dolayı­siyle, . alemde olsun Adem'de olsun, hulasa her zerrt:de, hareket , sevgi

·hareketinden başka değildir ve her güzel olan şey de Hak'kın bir ayna­sından ibarettir.· Sevgi, ilahi teveccüh naziı.ndır. Zira, Hak, maddeler­den soyotlandığında asla müşahede edilemez. Çünkü, Allah, zatı bakı­mından alerp.lerden arınmış (münezzeh) olduğundan alemlerde zatı

ile müşahade olunamaz. Allah, alemlerde, ancak, sıfatıariyle zuhuru

Page 40: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

154

baklllllndan müşahade olunur ve en mükemmel müşahadesi de insan-: dadır. Zira, insan, her şeyden daha mükemmel ve daha güzeldir. Fakat, Hak'kın en mükemmel şekilde zuhuru ve görünüşü, ancak, kamil olan insandadır. Çünkü, Allah, kendi nefsini müşahede etmek için insanı kendi sureti üzre yarattı, başka bir deyişle, insanı halife yaptı . Bu sebep­le de onu düzeltti·ve kıvama getirdi ve kendi nefsinden ona nefh etti. Bu konuda Kur' anda şöyle denmektedir: "Allah insanı tamamladığın­da ona ruhundan üfürdü ve meleklere yere kapanıp secde ediniz dedi "136.

İşte, Hak'kın kendi" sureti üzre yarattığı insanın zahiri halktır, batını da Hak'tır. Zira, ilahi ruh, Rabmani nefstir. İnsan bütünlüğü ile alemin bir toplamı ve özetidir. Bu suretle, Tasavvuf diliyle, gayb, ce­berfıt, melekut ve şuhud alemleri insandadır. İnsanın dışı alem! içi de Hak'tır ve iç, dışı idare ve tedbir eder. Kısaca, Hak, hem iç hem dıştır, dolayısiyle, ilahi bilgi de insan bilgisi ile hasıl olur.

Bilgi, insanların yaratılışlarının, dolayısiyle akli kuvvetlerinin de çeşitliliği yüzünden çeşitlidir. Ve yine, bilme, bilineı:ıe bağlı olduğu hay­siyetle de ilim çeşitlidir. Ve yine, akıl da, çeşitli olan fıtrat ve isti'data bağlı olmakla da ilim çeşitleriir. Kısaca, ilimlerin bazısı şöyle, bazısı da böyledir ve doğru ve yanlış ilim vardır. Başka bir deyişle, ilim diye bü­tün görünüşlerde algıların ve algılayanlarm başkalığına rağmen gerçek­ten ayrılmayan ve gerçeği bildirn bilgiye derler. Ancak, her insanın gö­rüş ve düşünüşii başka başka olduğundan ilmin zevkleri de başka baş­kadır. Fakat, bütün bu çeşitlilikler ilmin, ancak, dışına ait gere~e­

rindendir, yoksa hakikatından değildir. Çunkü, ilimierin dıştaki merte­beleri ne olursa olsun bütün ilimleri n aslı tek bir ilimdir, tek bir hakikat­tır, o da ilahi ilimdir ve hüviyyeti de Hak'tır. Bu konuda Kur' anda şöy­le denmektedir: "Yeryüzünün bütün bağları, bahçeleriiıin bepsi.de bir tek sudan sulanır. Fakat lezzette onları birbirirıe üstün kıldık Muhak­kak ki bunlarda akılWar içiıi ibretler vardır." 13 7. Yani, bütün ·ruhlar ve benzerleri tek bir ilim ile sulanır. Fakat, yukarıda da dediğinriz gibi, varlıkların isti'datlarının çeşitliliği hasebiyle ilimler birbirinden farklı­dırlar ve bazısı bazısı üzerine zevkçe üstün tutulur. Yoksa, ilmin baki­katı birdir, çokluk ve başkalık ancak görünüşler basebeiyledir. Yalnız şu var ki ilmin şanı da biri çoğaltmak, çoğu da birlemektir. Teki çok yapınağa tefsili ilim, çoğu tek yapınağa da icmali ilim derler. Tafsili, yani açıklamalı ilim, aklın kendi kuvvetleriyle, yani basselerle, duyum­lada kendinden aşağıya ve dışa yönelen ve dışa ait beş duyuda son bu- · lan ilimdir. İcmali, özet ilim de aklın soyutlama -m ertebesinin en üstüne

Page 41: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK. TÜruaYESfNİN MADDİ VE MANEvi TEllmLİ . 155

çıkmalda ve madde ve.ma'na yönlerini toplayıcı olan en yühek algı ile · hasıl olan ilimdir ki buna da Tasavvuf dilinde. (Velayet Nuru) ·adı veri­lir ve bu, aklın safiyet mertebelerinin en üstünde olduğu gibi safa nier­tebelriniıi de en üstündedir.

İnsan vücudu her şeyi toplayıcı ve her şeye isti'dadı olduğu halde insan, ·her şeyden. önce, maddi vücudunun hakikatına bilgi edinınezse hayvandır. Çünkü, kendi hayvani nisbetleri sınirı içinde kalır ve kendi sınırlı nisbetlerine ait düşünce ve i'tikatlannda da gerçeğe yükselemeyip nisbetlerde saplamp J,calır ki bu türlü düşünce ve i'tikatlar batıldırlar. Dolayısiyle, vücutlarını bilnieyenlerin, kafalarında ·kendi hayvanlık nisbetlerinde kayıtlı ve sınırlı illılıleriyle yarattıkları Allah'ları da, an­cak; kendilerine mahsus kayıtlı ve sımrlı ve Allah olabilir. Çünkü, on­lar, daima nisbetlerdeki suretiere bağlıdırlar. Dolayısiyle de bu gibiler Allah'lanın kendileri yaratmış olurlar ve pek ·tabiidir ki kendilerine göre yaratmış olurlar ve ancak kendi yaratmış oldukları Allah'a tap~ ·

mış olurlar. Bu kadarla da kalmayıp; . kendi kayıtlı ve sımrl~ i'tikatla­rına aykırı düştüğü _için, grçek bilginierin i'tikatlanm eleştirir ve çlola­yısiyle kenilerini gerçek Hak'tan da· uzaklaştırırlar. Hak, "Beiı- kulu­rnun zannı üzereyim." ı3 s kutsal hadisi üzre herkese akidesi hasebei)Tle; akidesine göre tecelli ·eder. Zira, Hak, mutlak olan ahadiyeti ile her şeyi kaplamıştır ve dolayısiyle bütün hissi; hayali, velımi, zanni ve akli su- · retleri de kaplamıştır. Çünkü, Hak, hem iç hem dıştır ve suretierin hep­si de diş veya iç qlmanın dışında değildir.

Bunun için her şeyden önce vücu~u bilmek, oradan nefse yüksel­rnek; maddeden. ina'nayı bulmak ve ikisini bir. etmek gerekir. Çünkü, ancak, bu takdirdedir ki akıl kendi · sİnırlılığını kendi parçalamış ve kalb denen sonsuzluğa ve sıriırsızlığa ulaşmış, Hak'kı da orada bulmuş olur. Zira, . maddeleri, ma'ı:ialar~ bir eden; yeri ve göğü seyr e~ en kalp te, artık,: Allah'tan başka bir şeu bulunmaz. Zira, ö kalb, artık, Hak'kın kalbidir, Hak'kın ilk zuhurudur~ Hak ise insana şah damarından da daha yakındır. Kur'anda şöyle denmektedir: "Biz insana şah damarın.:. dan da daha yakıı;ıız" 139.

Kısaca alal; eğer işleri hem usulü (ki soyut gerçeklerdir) ile v~ hem suretleri (ki tabii ve unsuri suretlerdir) ile_ muşahede ederse bil­gi,- ~ncak o zaman tam· bilgi olur. Eğer, tabii · suretierde Ralımaili nefsi müşahede ederse, bu kere de, tamamlılık ·sıfatı ile bilginin tainına, kemaline ulaşır. Zira, . Ralıman i nefs, vlicut feyzinin aynıdir ve belki tabiat, Ralımam nefsin aynıdır. · Zira, Ralımam nefs, tabii suretierde zuhur eder ve belirlenii ve tabii suretler Rahniani nefste kabul edici ayn-

Page 42: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

156 C.A.vİT SUNAR

lar, -yani isti'datlar hasebiyle zuhlir eder ve belirlenir. Bu sebeple akıl, her şeyde zahir ve belirli olan Hak'kın tek vücudunu görür, yoksa çeşitli görünüşleri görmez. Gören ki kendi nefsidir, görünenin ayn'ını görür. Gören, görünen; şahadet eden v şahadet edilen, hep bir şey olur.

Nisbetlerdeki kayıtlar ve sınırların hepsini bırakıp renksiz kal­mayan insan tümel akla geri dönemez, dolayısiyle de, kamil bir insan olamaz. İnsanın kamil bir insan olabilmesi için tümel akla ulaşması ve bütün mertebeleri tamamlaması gereklidir. Tümel akla ulaşan kimse de Tasavvuf dilinde (Muhammed'e Ait Hakikat) mertebesine ulaşmış ve o olmuş olur. Ancak, bu Peygamberlik mertebesi de tüm akıl mertebe­sinden başka değildir. Bu sebepledir ki Peygamber de: "Allah'ın ilk yarattığı şey aklınıdır" ı4o demiştir.

Allah, yani mutla·k varlık, iç (batın:) ve dış (zahir) olmak üzere iki yönlü olduğundan bu varlığa ait ilim de, her şeyden önce, iki büyük kola ayrılır: varlığın dışına ait ilim ve varlığın içine ait ilim. Varlığın dışına ait ilim dış kuvvetlerimizle, varlığın içine ait ilim de iç kuvvet­lerimiıle bilinir.

Dışa :ıit ilim, beş duyu organımız aracı ile olan ilimdir ki bu ilim insanın dışından ve dış alemden haber verir ve dış alemi içe bildirir, ·

İçe ait ilim de içe ait hisler ve ruha ait ku~etlerle, yani hayvani ruha, akli ruha, fikri ruha ait kuvvetlerle yahut ta kutsi ·ruh ile · cila­lanmış olan kal b ile hasıl olan ilimdir ki bu da insanın iç _alemi ile haki­katından ve ruh ve ma'na illeminden haber ve_rir ve içi dışa bildirir.

· Aynı mutlak varlığa ait olan din ilmini ôe ·ikiye ayırabiliriz: biri Knr'anın dışma ait ilimdir ki şeriatın sınırlarını ve İslami akarle­leri içerir ve bu ilim Kur' anın içine ait i.lim. için beden gibidir; diğeri de Kur'anın içinden anlaşılan ve ilahi sırları ve gayba ait gerçekleri içe­ren Birlik (Tevhid) ilmidir ki bu ilim de Kur'anın dışına ait ilim için ruh gibidir. ·

Ruh, bedensiz zahir olmadığı gibi iç ilmi de qış ilimsiz zahir ol­maz. Ve beden ruhsuz mevcut olmadİğı gibi dışa ait ilim de içe ait ilimsiz mevcut olmaz.

İlahi su ret üzre yaratılmış olan insan varlığı için bu iki. ilmin bir­leştirilmesi gerekir. Çünkü, ancak, bu suretledir ki dış, dış ile ve iç te iç ile müşahede edilir ve dış ile iç arasında bulunan in_san her ikisini de kendinden toplayıcı olabilir. Zaten, insan için kemal da ancak bu su- · retle mümkündür. Dış·a önem vericiler gibi ilmi sadece dışa b_ağlamak

Page 43: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDI VE MANEvi TEMELİ 157

doğru olmadığı gibi içe önem vriciler gibi ilmi sadece içe bağlamak ta doğru değildir. Çünkü, bilinecek şeyi sadece dışa ait ilimle ,sınırlamak içe ait ilinıle algılanan ve bilinen şeylerden haberdar olmamale dmek­tir. Mesela, fizik ve fiziyolojik ilimlerden haberdar olup psikolojik ilimlerden haberdar olmamak gibi. Buna dinl~rdeiı ve misal verirsek Yahudilik gibi ki Yahudiler ·akla ait algılarda ve gayba ait mertebeler de mutlak varlık olan Allalı'ı ga"yba ait görüş ile görmezler, kısaca, Yahudi dini somutçu bir dindir. Bilinecek şeyi, sadece, içe ait ilimle sınırlamak· ta dışa ait ilimle algılanan ve bilinen şeylerden lı~berdar olmamak demektir. Mesela, psikolojik ilimlerden haberdar olup fizik ve fiziyolojik ilimlerden haberdar olmamak gibi. Buna da dinlerden misal verirsek Hırıstiyanlık gibi ki Hmstiyaıtlar dıştan yüz çevirmeleri ve ruhaniyet yönüne meyl etmeleri sebebi ile kainata ait görünüşlerde ve hisse ait genişlik ve kudrette zahir olan mutlak varlığı, yani Allah'ı göremezler; kısaca 'Hınstiyan dini soyutçu' bir dindir. Öyle ise varlık­hakkında tam biı: bilgi elde etmek istediğimizde dışa ve içe. ait bilgileri birleştirmek zorundayız. Çünkü, insan hem dış hem içten mürekkep bütün varlığı kendinde toplamış bir varlıktır. Böyle maddi ve ma'nevi il.i.mJ.erin birbiriyle birleşip kaynaşmasında da, 'dinlerden, İslamiyeti misal vereceğiz. Çünkü, İslam dini içe ait ilim kadar dışa ait ilme de önem vermiş, birini diğerinin tamamlayıcısı sayarak ikisi~i de bir­birinden ayırmamış v~ mutlak varlığı, yani Allalı'ı hem dışa ait bem de içe ait görüş ile birlikte görüp bilmiştir; kısaca, İslam dini somutçu­.luğu ve soyutçuluğu kendinde bağdaştırmıŞ bir dindir Tasavvu.f dilinde (Muhammed'~ . Ait K~mal) denen meziyye.t ve şeref te budur ve Umil insan meriebesi de işte bu mertebeden ibarettir. K:amil insan, · dış ile iç arasında tam ortada durur ve her iki yöne de aynı seviyyede önem verir. Zorunlu alemle zorunsuz alem, yani Allah ile eşya arasmda biricik kavşak noktası yalnız ve yalnız kamil insandır. Çünkü, kamil insan, Allah ile alemler arasında tam ortada durur ve her· iki çeşit varlığa ait gerçek bilgisi sayesinde her iki alemin yegane hakimi sıfatltiyle her iki . aleme ait işleri yerli yerinde yürütüp bir alemi diğer aleme üstün tutmaz ve tecavüz ettirmez . . Bu suretle de mutlak vücudun meydana çıkıp gö­rünme ve meydana çıkarıp gösterme faaliyeti alıeıik içinde yürüyüp gider. Bu konu Kur' anda; yukarıda. işaret ettiğimiz gibi ·birbirine kavuşmak üzre serbestç_e akan acı ve tatlı sulu iki denizle temsil edilmiştir 141

Mutlak varlık hakkında dışa ve içe ait ilimleri birleştirmekle insan, kemal mertebesine ulaşmış e kamil olmuş sayılırsa da, insan, insan ol­ması bakımından, bu mertebenin de üstüne. çıkmalı , yani en mükem­.mel insan olmalıdır. Bu en müke~ellik mertebesi de dışa ve içe ait

Page 44: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ısa CA vİT SUNAR

ilimierin sonucunda elde edilebilecek olan, hissin ve aklın verilelerinin, yani zorunlu ve geçici alemierin üsti.ine çıkmakla ve kalbi de nefs ter­biyesiyle cilalamalda ulaşılabilecek olan mutlak varlığm zatı veya (Ahadiyet) mertebesidir ki buna Tasavvuf dilinde(Muhammed'e Ait Sı.fat) mertebesi denir. Peygamberlik sıfatı da Hak'kın tam zuhurundan ibaret olan (Muhabbet) makamından ibarettir. Muhabbet makamı, insanın kazanahileceği bütün makamların ve hallerin üstünü olan ma­kamdır. Çünkü, ilahi muhabbet, bütüri makamların içine girip onları içinden yakalamışır ve bütün eşyamn zuhuru da bu ilahi· muhabbet iledir. .

Muhabbet, vücudun, varlığın · aslıdır ve aletilin başlangıcıdır. İlahi zubura vesile de mubabbettir. Bu yoldaki "Ben bir gizli hazine idim ... " sözünü de biliyoruz. Varlığın başı sçvgiye dayandığı gibi Allah'a ulaŞ­mak ta, ancak, ilahi sevgi ile müml.'iin olabilir. Bu ilahi muhabbet te, yukanda da açıkladığımız gibi, ilim ile ilgili bir muhabbettir. Öyle ise bizi en yüksek mertebeye ulaştıracak olan da ancak ve ancak dışa ve içe ait ilim dereceleri, ve en nihayet, dışı ve içi kendinde toplanyan bütün­lüğü ile ilimdir ve Allah'a yakın olmaktan aniaşılması gereken gerçek anlam da işte bu ilimdir. Bu konuda Kur'anda qa şöyle denmektedir: "Sana biat edenler ancak Allaha biat etmişlerdir. Allahın eli onların . ellerinin üstündedir".ı4ı, "İleri gelenlerse ·herkesi geçenlerdiı:; Allah'a yakın olanlar onlardır" 143. Kısaca, esas ilimdir. Bizi gerçeğe ulaştıra­cak ta gerçek ilim, gerçek alimdir. Yoksa, ilim ne<;iir bilmez, dolayısiyle, gerçek nedir anlamaz kimseler bizi gerçeğe ulaştırmak değil, tersine, ·ken­dimizden bile uzaklaŞtırırlar. Tüm bir bilgi ile tüm varlığı, mutlak varlığı kendi vücudunda bilip görmeyen, her şeyden önce, daha dünyadan ha­beri olmayanı nasıl uyanp irşad edebilir? Gerçek uyarıcı, gerçek mür­şit, ancak, mutlak varlığın dışına ve içine ait- her türlü bilgiyi kendinde toplamış ve ancak bu sebeple kendisi mutlak varlık olmuş olandır ve uyarma, irşad .ta ancak ve ancak ilmin inhisarındadır. Kur'an da Peygamber de böyl demektedir. · ·

Şimdi, yukarıda, kısaca açıkladığımız mutlak varlığın iç ve qış yönlerini, yani Allah'lık ve insanlık meselesini ve dolayısiyle mutlak varlığın içe ve dışa ait ilimleri meselesini özetleyecek olursak şöyle diyeceğiz:

Mutlak varlık, yani Allah bem iç hem dştır. Mutlak varlık bem iç hem dış olduğu gibi aynı zamanda hem baş hem sondur da. Nitekim Kur'anda da şöyle denmektedir: "0 evveldir, ahirdir, zahirdir, batın- · dır" 144. Kısaca, vücut , mutlak varlığın, yani Allah'ın zatına ve aha-

Page 45: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

.A.T.A.TÜRK TÜRKiYESİNİN llt.A.DDI VE M.A.NEVİ TEMELi 159

diyetine aittir. Masivanın, yani Allah'tan başka şeylerin-hangi merte­bede olurlarsa olsunlar - Vüvutlan yoktur ve olamaz. Çünkü, başlık, sonluk. dışlık ve içiilikten başka beşinci bir mertebe olamaz. Başka bir deyişle, gerçek Vücuda sahib olan Allah eşyanın gerçek suretleriyle" meydana ç~kar: eşya da Allah'ın gerçek vücuqu ile mevcut olur. Zira, baş, son, dış ve iç olan yalnıZ Allah'tır ve dolayısiyle bir bakımıdan her şeyden arınmış (münezzeh), bir bakımınıdan da her şeyle ve her şeyd~ zahirdir. İç mertebe (batın) si sırf arıtma mertebesidir, dış mertebe­sinde ise benzetme (teşbih) zorunludur. Bu sebeple de mutlak vücut, Allah, arıtma v benzetme (tenzih ve teşbih) sıfatlarının her ikisi ile de de sıfatlanmıştır. Çünkü, arıtma ve beneztmeden her biri, tek başlarına,

kayıtlayıcı ve sınırlayıcıdır. Gerçeğe ulaşmak için aı:ıtma ve benzet­menin ikisini. birden almak, başka bir deyişle, arıtma ile benzetme ara­arasını birleştirmek gerekir. Vı;ı. ancak btt suretledir ki, ilahi bilginin en buyük bilicisi payesine ulaşılabilir ki gerçek Birierne (Tevhid) de işte budur.

Şu halde insan, mutlak vücut veya Allah hakkında arıtma ile ben­zetme arasında, dolayısiyle, dünya ile ahiret arasında bulunmak ve bir bakıma bu iki yönü birleştirmek, fakat, bir bakıma da ayırmak zo­rundadır; daha açık bir deyişle, ferdi ve inanevi yaşantısı bakımından birleştirmek, fakat maddi ve sosyal yaşantısı bakımından da ayırmak zorundadır. Yani, insan, dünyada yaşadığı sürece din ve ahiret işleriyle dünya i.şlerini ve yaşayışiarını biribirinden ayrı tutmak ve biriirine karış-.

rıştırmamak zorundadır. Esasen, din de bunu emretmektedir. Kur'an-· da da: "Önce~ :gök ve yer bitişik idi. Sonra Allah onları biribirind~n· ayırdı"I45 denmektedir. Yeri ve göğü, yani Allalı ile eşyayı ve dünayı dolayısiyle din işleriyle dünya işlerini dinimiz bakımından da ayırmak zorundayız, çünkü:

1- Dünya ve dünyadaki varlıkların, yani yaratıkların sıfatlar·ını Yaratan için de ıspat etmek dince küfürdür.

2- Yaratıcının, yani Allah'ın · sıfatiarını yaratılmışlar işin de ıspatlamak dince şirktir. ·

Dinimizin temeli olan gerçek birierne (Tevhid) ise, Yaratıcının, yani Allah'ın sıfatlarını, ancak ve yalnız, kendisi için asi olarak ıspat­lamağı· ve bunların eşya adı altına giren her şeye nisbetinin ise, ancak, emanet olduğunu bilmeği emr eder.146

Şu halde, burada da hemen işaret edelim ki halifelik meselesi de, gerçekte, din ile dünya işlerinin ne olduğunu iyi bilme, onları hiç bir suretle biribirine karıştırmama, biribirine çatıştırmama, bulunulan

Page 46: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

160 CAViT SUNAR

mertebe ve mahalle göre gereken her şeyi o mertebe ve mahal gereği yapıb geçmeği iyice bilme ve bilmeyenlere de bildirme meselesidir:ı47

Yukarıdaki açıklamalanm.ızda, halifeliğin, biri, insanm Allah'ın. sureti üzere yaratılmış olması meselesine, diğeri de insanın akıl sahibi bulunması, dolayısiyle, mutlak varlık hakkında gerekli bilgiye malik olabilecek biricik varlık olması meselesine dayandığma işaret etmiştik. Bir bakıma, Allah, insanı, dolayısiyle, bütün insanlan kençli sureti üzere yaratmış olmakla, yalwz bir tek insan değil, bütün insanlar halife sayı­lırlar. Fakat, görüyoruz ki surette insan olup ta gerçekte bayvan ve hatta hayvandan da aşağı olanları saymak mümlcün değildir. Nitekim, yukanda işaret ettiğimiz gibi, Kur' anda da böyle denmektedir. Demekki gerçekten, halifelik meselesi, dince de bilgi meselesidir e bilgiyi ge­rektiği yerde gerektiği şekilde uygulama meselesidir. Daha açık bir deyişle, ahirete ve dünyaya ait bilgilerle bilgilenrnek ve o bilgilerin gerek­lerine göre hareket etmek, kısaca, Yaratanı yaratıklarıyle ve yaratık­lan da Yarataula karıştırmamak, her şeyi yerli yerinde yapmak ve idare etmek; işte, halifeliğin anlamı budur. Bu da, her şeyden önce, bilgi işidir. Bilgi işi de, sadece, bir kişinin işi degu, her türlü bilgiyi elde edebilme isti'dadında yaratılmış olan ve buna muvaffak olan her kişi­nin, her insanın işidir. Yoksa halifelik bir saltanat müessesesi kurup Allah adına bütün bir millet üzerinde dini idare ve tahakkümde bu­lunmak demek değildir. Yalnız ve yalnız akla dayanan ve her türlü bilgilerle bilgilenmeği emr eden dinimiz hükümlerinden böyle bir sonuç çıkarmak ta müınki.in değildir Çünkü, Kur'an hiç kimse için dini üstünlük kabul etmez ve şöyle der:

"Göklerle yerin .saltanatı Allah'ındır; kimse nefsini övme~in" 148

"Dinde ce bir ve zorlama yoktur." ı49 "Allah size dinde darlık vermedi".ıso "Ey Muhammed! sen hatırlat. Çünkü, görevi n, ancak, hatırlat-

maktır. Yoksa onların üzerine hükm edemezsin."t5·ı · "Ey Muhammed! biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uya­

rıcı olarak göndermişizdir, fakat, insaiılann çoğu bil.mez".ıs2 . . . ·"Ey Muhammed! de ki: "Ben, Peygamberlerin ilki değilim ......

ben, sadece, ap açık bir uyancıyım" .ıs3 "Sen, sadece, bir uyancısın; Muhammed, yediğinizden yey~n,

içtiğinizden içen sizin gibi bir insandıi" 154 " .... geçen herümmetiçinde de bir 'uyarıcı buluna gelmiştir." ıss "İşte, ilk uyaranlar gibi bu Muhammed te bir uyarandır". 156

Page 47: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN l\IADDİ VE MANEVi TEMELİ 161

"Ey korkuya bürünen Muhammed! kalk ta uyar!" 157 "Peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz." ıs B

"Seni de ey Muhammed! yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gön-derdik" 159 . . , ·

"Sen an~ak bir tiyarıcıs~n, Allah her şeye vekildir'' ı6o.

"Muhammed Allah'ın kul udur." 161

"De ki: "size ben Allah'ın hazineleri elimdedir demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size ben meleğim de demiyorum; ben, ancak, bana vahy olunana uyuyorum" .ı62

"İnsanları uyar ..... ". 163 Ye en nihayet Kur'an şöyle diyor: "Gerçek hüküm Allah'ındır. Ey Muhammed: sen yalnız "ilmimi

arttır" de". 164 ·

"Sen ancak uyaransın, her ,milletin bir yol göstereni vardır" .ı6s Bu konuda Peygamber de şöyle demektedir: ("Ben de sizin gibi bir insanım": "Ben de bir kul gibi yer, kul gibi otururuin". "Halkı okudunuz, dini işlerini kolaylaştırınız, güçlük çıkarmayı-

'nız".

"Ulu Tanrım! İlmimi arttir") 166

Şimdi, yeri ve göğü, yani dünya işleriyle din işlerini ayırmakla da iş tamamlanmıŞ"· olmaz. Çünkü, dünya ve dünyaya ait işieri birine i pla­na almak, ahireti ve ahirete müteallik işleri de ikinci plana koymak zorundayız. Zira, vücut' denen ülke birdir. Bundan ötürü de dünya ve ahiret diye bir ayırım yapmak nisbidir, mı,fidir: Dünya, ancak insan ile diinya olduğu gibi ahirette ancak insan ruhuna nisbetle özellik kazanmış ve dünyadıı;n ayrı gibi sayılmıştır. Tekrar tekrar açıkladık ki insan, hem göğü hem de yeri kendinde toplamıştır; madem ki böyle­dir, gök ve yerden murat ta insandan başka değildir. İnsan ise her şey­den önce, maddesi ile, ruhu ile o tek vücut ülkesinin dünya denen yü­züne bağlıdır. Bu sebeple, dünya işleri de tek vücu<Juıi ahiret denen yüzüne nisbetle Öncelik taşır. Nitekim Kur'an ct"a bu noktaya önemle dokunmuş ve Peygamber de: "Dünya, ahiretin tarlası dır" ı67 demiş ve ahiretin, ancak, dü.nyaya ait işlerin ve verilerin bir sonucu olduğuna, dolayısiyle, ahiret yüzünden dünyayı ihmal edenlerin mü'min sayıla­mayacağına işaret ~tmiştir.

Page 48: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

162 CAVİT SUNAR

Dünyanın önemi bakkındaki belli başlı ayetleri şöylece sıralaya-biliriz: o

"Sonraki hayat ta önceki de bizimdir". 168 "Elbet akibet, başlangıçtan daha hayırlı olacak". ı 69 "Çalış, uğraş, Rabbma yaklaş; Dönüş yeri olan g9ğe ... ; Hoşnut

etmiş ve edilmiş olan Rabbine dön". ı7o "Tanrının ni'metini anlat, bildir." ı 11

"Ey N as! Allah'ın size verdiği ni'metleri hatırlayın." ın "Size iyi ve temiz ni'metler helal edilmiştir." 173 "Ey iman edenler! Allah'ın size hela.I ettiği iyi v temiz şeyleri ken­

dinize haram lalmayın." 174 "Allah'ın size verdiği rızktan yiyin, yalnız, israf etmeyirt" .175 "Allah, size yer verdi, sizi yardımı ile kuvvetlendireli ve size rızkm

o iyisini ve temizini verdi ki şükr edesiniz".176

"Allah'a kulluk ediyorsanız Allah'ın ni'metlerine şükr edin ... .... . kendi dillerinizin uydurması ile Allah'a karşı yalan uydurarak: "Bu helaldır, bu baramdır" demyinl77

~Tanrım o Tanndır ki arzı size döşek yapmış , size onun içinde yol­lar açmış, gök yüzünden yağmur yağdırmıştır. Biz de o yağmurla tür'ıü ot, ağaçlardan da çifter çifter bitirdik. Yeyiniz ve davarlarınızı otlatL­nız.' Muhakkak ki bunlarda aklı başında olan, anlayan insanlar için ibretler vardır." 17 8

~ ... Yer yüzünde o burmalıklardan, bağlardan cennetler yarattık; yerden pınarlar fışkırttık ki meyvalarından yesinler". ı 79

"Allah'ın, göklerde olanlan da yerde olıinları da buyruğnuz al­tma verdiğini, ni'metlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmezmisiniz ?" .. ı8o

"Bu gün size iyi ve temiz ni'metler helal edilmiştir. : .... bütünbun­ları kim inkar ederse bütün işledikleri boşa gider, ahirette de ziyana uğrayanlardan olur" .ı8ı

"Biz Lokman'a hikmet verdik, ona.: "Allah'a şükr et" dedik. Kim şükr ederse kendi öz canı için şükr etmiş olur ........ bilin ki Allah şi,ikre muhtaç değildir."I82 o

"Hiç bir şeye kudreti yetmeyen bir kul ile t~rafımızdan güzel bir rızka nail olup gizli veya açıktan harc eden hür insan birmidir? Hayır!

Fakat çoğu bunu bilmezler" .ıs3

Page 49: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

.A.TATÜRK TÜRKİY:ESİNİN lllADDi VE MA.NEVl TElllELİ 163

"Allah'a yönelen her kula öğüt ve belge olarak yer yüzünü yaptık, . oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her güzel türden yetiştirdik" .184

"Görmüyormusunuz ki Allah göklerde ve yerde. olanı size ·boyun eğdirdi. Size açık kapalı her ni'meti tamamladı. "İnsanlar arasında ise bil~si, önderi, aydınlık veren kitabı olmadan Allah hakkında çene Çalaclar vardır';. ı 85 · ·

. "Bana ve an ama babana şükret." 18.6

"Her kim zerre ağırlığında hayır işlerse onu görecek ve her ~ de zerre ağırlığında şer . işlerse onu görecek": ı8 7

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah her şeyi ku­şatmıştır." 18 8

~Doğu yeri de Allah'ındır batı yeri de. Hangi tarafa dönerseniz Allah'ın yüzü orasıdır ... Muhakkak ki Alla]) pek geniştir her şeyi bi-licidir." ı89 · ·

"Biz onlara çok geçmeden ayetlerimizi ufuklarda da kendi öz can-larında da göstereceğiz." 190 ·

"Göklerde ve yerde ne varsa hep on und ur." 191 "Hak taala gökleri ve yeri hak il yarattı; Bunda mü'minlr için ders­

ler vardır."192 "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece iie gündüzün birbiri.İıi peş­

leyişinde akıl sahipleri için deliller. vardı('.I93

"Göklrde ve yerde nice blgeler vardır ki çoklan yanlanndan yüz~ .. lerini çevirrek _geçerler". 194

. "İnkar edenlerin bizi yer yüzünde aciz bırakacaklarını sanma" t9s

"Yeryüzünde dolaşmıyorlarrnı ki orada olanları akıl edecek kalp­leri, İşitecek .. kulakları olsun. Ama yalmz gözler kör olmaz. Fakat, goğüsler_de olan k~lplyr de körleşir." 196

"0 öyle bir Allah'tır ki gökte de ilahtır, yerde de ilahtu ve o hakim ve alimdir." ı97

"De· ki: Allah'ın. kullarına yarattİğı ziyneti, rızkın teınizini, iyisini kim haram etmiştir. De ki: bunlar dünya hayatında mü'minler için­diİ, kiyamet günü de mü'minlere hastır. Biz,. böyh~ce, bilen insanlar için ayetlerimizi apaçık bildiririz". 198 . .

"Dünyamn sevahım dileyene dilediğini ondan verir, ahiret seva­_bım dileyene de dilediğini ondan veririz .. ".I99

"Yerde olanların hepsini sizin için yaratan odur".ıoo

Page 50: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

164 CA.VİT SUNAR

"Ey insanlar!........ gep.işliği yer ve göğün genişliği kadar olan cennete koşun!". 201

"Yer yüzünü biz yaptık ne güzel yapmışızdır".202 "Şüphesiz ki ahiret te dünya da bizimdir".203 "Onlar dünya hayatının görülen kısmını bilirler, görülmeyen

kısmı olan alıırından haberleri yoktur." 204 "Allah, o Allah'tır ki yer yüzüü size karargah kıldı, semayı bir

kubbe yaptı, Size suret verdi ve o güzel kendi sureti üzre yarattı. En temiz, en iyi şeyleri rız olarak verdi. İşte sizin Tanrınız olan· Allah budur"20S

"Dünyada ona iyilik verdik. Doğrusu o, ahirette de iyilerdendir" 205

"Bu dünyada-kör olan ahirette de kördür ve daha şaşkındır".207 "Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür, Fakat, baki kalacak

yararlı işler sevap olarak ta, emel olarak ta Rabbının indind daha hayr­lıdır". ı o s

"Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yarat-madık. ........ Biz, gerçeği, batılın başına çalanz, o onun beynini parçalar, böylece de batıl ortadan kalkar".209

"Ey göklerin ve yerin Yaratanı! Sen, dünya ve abiret dostum­sun".ııo

"Herkes, yaratılışına göre davranır. Allah, kimin en doğru yolda ·olduğunu bilir."211 . ·

"Kur' an, ancak, dünyalar için bir öğüttür". ııı Ve en nihayet Kur'an, dünya hakkında insanlara şu tavsiyede bu­

lunuyor: " ... ..... Yer yüzüne dağılın ve Allah'ın inayerini arayın.~." 213

"Allah'ın sana ihsan ettiği ni'melerde ahiret mutluluğunu da ara. Fakat, her şeyden önce dünyadaki İıasibini asla unutma!"2t4 ·

Dünya konusunda Peyga~ber de şöyle demektedir: C "İçinizden hayırlı sı dünyasını ahinitine ve ya abiretini dünyasına

feda eden değil, belki her ikisini birlikte yürütendir; ve patta, ahiret yolu dünyadan geçer; dolayısiyle herkesi kendi işinde serbest bırakı­nız".

"Din ile dünyayı birlikte geliştirip güzelleştirin".

"Dünya işine hiç ölmeyecekmiş gibi, ahiret işine de yarın ölecek­miş gibi önem ver".

Page 51: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK. TÜRKİYESİNİN MADDi VE ~lANEVI TElllELİ . 165

"Dininie ve dünyama zarar verecek her şeyden sana sığınının Allah'ım".

"Ey bizi yaratan ve terbiye edef?. Rabbiİniz! bize dünya~a ve ahi-rette· didik, düze.nlik ve güzellik ver!"

"Dünya ·ne güzel bir bi~ektir; ahiret yolu ondan geçer." "Dunya için hiç ölmeyecekmiş gibi çalış".

"Dünyaya ait işlerinizi siz benden daha iyi bilirsiniz". "Bana pürüzsüz bir yaşayış, hayatıının sonuna ·kadar tatlı ve rahı;tt

bir yaşayış İhsan eyl Allah'ım!". · "Allah uhrevi saadet yerine dünyevi saadet te İhsan e.der". "İslamda dünyadan kaçırirna (Ruhbanlık) yoktur". ·

"Evleİıiniz, sakın Nasara'nın Ruhhaniarı gibi olmayınız~'.

" "Muhakkak ki kadın erkeğin yansıdır; biri olmadan diğerk eksik­tir".

"Allah'tan korkun da kadınlara zulm ve onları ihmal etmeyin." "Dul kadınlara salih bir zevç gibi olunüz". "Temiz ve afif bir dul kadın, göklerde şehit adı ile anılır". "Kadın, Allah'ı_n kullarına bir hediyesidir". "Kişinin imanı arttıkça kadına sevgisi artar."

"Bana dünyanızç!an uç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku, Allah'ı bilerek anmak." ·

"Dünya faydalar kaynağıdır. Faydaların en hayırlısı da iyi kadın­dır.") ııs

Bu konuda Hz. Ali de şöyle demektdir:

(;,Akıl ve iman. ikiz kardeşlerdir ki Allah birini öteki olmadıkça kabul etmez".

"Bu dünya ile bunun sonu olan öteki dünya aynı erkekle evlenen iki kadına benzer; ikisinin de. göniünü yapmalı")2I6 ·

Hillasa tekrar edelim ki gerçek, "teklikte ve çoklukta, letafet ve kesafette 'nefse bağlıdır, dolayısiyle de, çokluğa dayanan suretlerio bir­birinden ayrılıp farklılaşması · keyfiyeti de nefs iledir ve nefstefu. Biz. eğer, nefsten nefsin alçalma derekelerinde ve Yükselme derecelerinde nefse zuhur eden suretleri kaale almazsak o takdirde her şeyden soyu­nup sıyrılmış bir sırf.zattan, mahiyetten başka varlık bularnayız~ Hat­ta, bu halde, biz kendimiz bile mevcut olamayız.

Page 52: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

166 CAVİT SUNAR

Hayat, madde gibi yok olmaz bir şeydir. Bu dünyada her vakit belirli bir hayat vardır ve bu hayatın miktarı çoğalıp azalmak­sızın daima ay m nisbette devam edecektir. Maddeyi yaratmak ve yok etmek mükün olmadığı gibi hayatı yaratmak ve yok etmek te. mümkün değildir. İnsan, kimyasal ve fiziksel etkilerle birleşn ·bu hayat ünitelerinin bir araya gelmeleriyle yaşıyor. Hayatın asli,_ sebebi de aşktır. Bu sebeple şehvet roertebelerine inemeyen, fark mertebelerine de gelmemiş veyahut henüz istiğna ~ilemindedir demektir. . Şehvet mertebeleri, mevcut maddede sevginin isti'dadı hasebiyle zuhurudur ki aşkı doğurur. Eğer, aşk cevheri dağmasa yokluktur. Madd~ ve :pıa'• ·

nevi tasaruf ve seyran, ancak, aşk cevherinin ·varlığı iledir. Kısaca, hayvanlık sıfatı olmasa maddi hayat olmaz ve maddi l!ayat olmasa ma'nevi hayat ta olamaz ve çünkü farka gelinmiş olmaz. ·Sevgi de bilgi ile. ilgilidir.

Şu halde yine tekrar edelim ki yaratana ve yaratılana ait her çeşit bilgi, ancak, insan bilgisi ile ve bilgi, insanla hasıldır. İgsan bilgisi de, her şeyden önce, dünya bilgisi ile hasıldır. Çünkü, insamp maddi vü-. cudu, içinde yaşadığı dünyaya, yani tabiata aittir. Öyle ise, tabiat, Hak'kın dışı, Hak ta tabiatın içidir ve Hak'kın zatı ayniarda zahirdir. Btmdan ötürü her şeyden önce tabiata yönelmemiz, tabiatı bilmemiz, maddeyi tanımamız gerekir. Çünkü, maddeyi taımadan, ta~iatı bil­meden ma'nayı ve tabiat üstünü tamyıp bilmemiz imkansızdır ve zaten bu ikisi birbirinden ayrılmaz ve ayrılamai.

Bilgi ve yaşantı bakınundan insanları üç bölüğe ayırabiliriz: 1- Hayvani duyguları üzerine bayvani ve dünyevi bir yayat yaşa­

ya~lar.

2- Yalnız dini duyguları üzerine ilahi bir hayat yaşayanlar. 3- Dünyevi ve ilahi hayatı eşit surette kendilerinde b4leştirip

her iki hayatı da ortaklaşa yaşayanlardır ki bunlar ilahi sarhoşluğu ve dünyevi ayıklığı, her şeyi bir etmeği ve ayırmağı, yokluk ve varlık ha­lim, görünm.ezliği ve görünürlüğü kendilerinde toplayıp mükemmel­liğin en üst makaİnına ulaşmış, dolayısiyle Peygamberlerin de ilimlerini elde etmiŞ, . bundan ötürü de esasta bir ilim meselesi olan hıUifelik sırrına da ermiş kimselerdir. Bunlar ayın zamanda hem Hak hem halk iledirler. Hak'kın huzuru içinde iken halkı da görürler ve halkı görürken de Hak' kın huzuru içindedirler. Bunlar, Hak'kın zatında yokluk hali . içinde iken halk ile de varlk hali içindedirier ve halk içinde varlık ha.~ linde iken Hak'kın zatında da yokluk lıili içindediler. Kısaca, bunlar, . aynı zamanda hem dünya hem ahiret hali ve bayatı içiiıded:i.rler ve bir-

Page 53: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDi VE l\IANEVİ TEi\lELT . 161

birinden ayrı olan bu iki hal, bu kimselerde aynı zamanda birlikte.bu­lunmalarına rağmen birbirlerine .engel, birbirlerine perde olmazlar. Çünkü, bu kimseler her türlü gönül hallerine ulaşmış ve gerçek makam­larının hepsine kavuşmuş olmakla hem yaratılmışlada hem de yara­taula 1ilgili görevleri, birbirine karıştırmadan ve çatıştırmadan, hakk.iyle yaparlar, yani her mertebede ·o mertebenin gereğini yaparak Hak'ka da halka da hakkını vermiş ve dolayısiyle halka da Hak'kada şürk etmiş olurlar. '

Yukarıda işaret ettiğimiz birinci bölük insanların ibadetten mak­satları da, genellikle, Cennete girmek ve oradaki, vaad edilen, ebedi maddi ·ni'metlerle ni'metlenmek ve Cehennem denen azaptan kurtul­maktır.

İkinci bölük insanların ibadetten maksatları da, genellikle, Allah'a perde saydıkları. bu dünyadan ve bu dünya ni'inetlerinden sıyrılıp ha­kikata ulaşmak ve kalbiere tecelliler bahşettiğine inanılan bir takım gayba ait keşiflere ve ilahi sırlara kavuşmaktır. ·

Gerçek bakırnınan, ibadetin bu iki· şekli de hoş göri.Hemeyip·red edilecek şeylerdir. 211 ·

'· Ha.Ibuki, ibadetin, kulluğun, alemlerden nıüstağni olan Hak'kın lutfye Üısanına karşı bir_değeri ve zorunluluk ve gereklilik açısindan bir yeri · yoktur. Cennetten maksat ta Allah'ın cemalinin tecelli hali ve yeri; ·cehennemden maksat ta Allah'ın celali~n tecelli hali ve yeridir.

. -. .

·Dünyada her güzel ve şerefli ha.Iete cennet ve her şerefsiz, kötü ve rezil' balete de cehennem denir. Güzel ve şerefli ·Mletlerin en güzeli ve . şerefiisi de ilim du·. Şrefsiz, kötÜ ve rezil hallerin en şerefsi:li, kötüsü ve rezili de cahilliktir." Şıi hald, bilgili olmak cennette olmak, bilgisiz ol­makta cehennemde olmaktır: Eşyanııi gerçeklerini ancak suretiyle bile-· bilenler ve sahib oldukları batıl inançlar v~ rezil ahlak ile kendilerini kıskıvrak bağlamış olanlar, kendilerinin ayni- ceheİl.llemde oldukların­dan ·habersizdirler. Nitekim Kur'anda şöyle denmektedir: "Cehen­·nem, kafirleri şimdiki zamanda kapl~rnıştır."ııs. İşte bu ayet kötü ah­.Jaka ve batıJ i'hkatlara işarettir. Fakat, bilginler, gerçeği kavramış olaıilar, nefslerini ·kutsiyete ulaştınİıış olaıilar gerçeği olduğu Ml. üzre bilider ve ancak böyle olan bilginlerdir'ki bir şey ile uğraşırlarken aynı zamanda başka bir şey ile de uğraşabilider ve bir şeyin veya yerin halini 'algıJarken aynı zamanda başka bir şeyin veya yerin halini de algılaya­bilirler ve bu birbirlerinden ayrı ve başka başka olan işler, yerler ve baller, onlarda, birbirlerine engel ve perde olmazlar. Ve bu bilgin

· ':k.iillseler bilirler ki, bizzat için de -yaşamakta olduğumuzdan, dünya

Page 54: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

168 CA vİT SUNAll

işleri zorunlu olarak birinci planda, ahiret işleri de ikinci plandadtr ve çünkü dünya sebeb, ahiret te ancak onun sonucudur. Yukanda Pey­gamberden naklen işaret ettiğimiz "Dünya ahiretin tarlasıdır" sözünün hakikatı da açıkladığımız gibidir. Nasıl ki bir tohum, kendisinden zu­hur eden ağacın maddesi, ve daha doğrusu, göğdesiyle, daUariyle ve yapraklarİyle ağaç suretinde zuhur eden şey o tohumdan ibaret ise, işte bunun gibi, dünyada kazanılan ilim; hareket ve ahlak ta, ayniyle cennet ve cehennem hallerinin maddesi olup lezzetler ve elemler suretinde zu­hur ederler.

Yin~ yukarıda. işaret ettiğimiz gibi bilgi, cennet; bilgisizlik te ce­hennemdir. Dünyadaki cennet, varlığa ait çeşitli bilgi bağçeleridir ki in­san, aklının bilgisi ve kalbinin saflığı dereceine göre bu bilgi bağçelerin­de gezip dolaşır ve onun sonsuz ni'metlerine ve ebedi zevkelerine dalıp kutluluk ve mutluluk içinde bulunur. Gelip geçici ola.n bu dünya cen­netinden sürekli olan cennete geçmek, bu parça cennetten cennetin bütününe, tarnarrumi ermek tç insanın, sureti ve siyreti üzre yaratıl­dığı Allah'ını gerçekten bilip tanıması ile mümkündür. Gerçek bilgi ile gerçek Allah'ı bilip tamyan insan için de, ahiretin tarlası- olan bu dünya­da vaki' ve bilgiden ibaret bulunan cennete ğirmelde, ahiret hayatı ve ni'metleri de daha dünyada başlamış demektir ve böyle bir insan, ~r­tık, dünyadan sonra vaki' olacak ve her türiü·madd1 zevkle~den .ibaret

bulunacak bir cennete hiç bir sure.tle özlem duymaz ve içinde yaşadığı bu · dünya hayatında da hiç bir halden ürkmez.

Tekrar işaret edelim ki gerçek cennetten maksat bütünlüğü ile var· lığa ait bilgidir, mutlak vücuda ait bilgidir. Dolayısiyle, görünen ve gö­rünmeyen alemleri içeren bilgidir. Tüm varlığın tüm bilgisine sahip olan biricik varık ta insandır. o halde ahirete dünyadan, Allah'a da insandan

· varmak veyahut ahireti di1(ıyadan, Allah'ı da insandan ayırmamak gere­kir. Çünkü, vücut bir vücut, varlık bir varlıkttr ve o da ancak kendi ken­disiyle bilinir. Şu halde, her şeyden önce dünyaya ve insana önem verdi­ğimiz ve dünyayı ve insanı gerçek ilim ışığında ele aJdığımız derecede ahi­ret ve Allah, yani görünmeyen alem m~selesi de o derece aydınlanmış, dolayısıiyle, dünya ile ahiret birbirine karıştu:ıJmamış olacaktır. Bunun tersini yapmak, yani görünmeyenden görüneni bulmak, ahiretten bir dünya yaratmak istemek, yokluktan varlık, ölümden· hayat çıkarmak gibi imkansız bir şey isternek demek olur. Zaten, ahir, bir şeyin sonu anlamına olup ahiret te dünyanın kendine ait sonu alarnından baŞka bir anlam taşımaz. Daha başka bir deyişle, baş ve son aynı bir şeye · nisbetledir ve baş, yine nisbete göre, sondan önce gelir. D~ha başka bir

Page 55: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK" TÜRKİYESINiN MADDi VE MANEVI TEMELİ· 169

deyişle, baş varlık; son yokluktur. · · Dünyadıri. ahiret karşısındaki önemine, yukarıda açıldadığımız ayet­lerden ayrıca, Kur'anda başka bir işarette bulunmaktadır. Kur'an otuz cüzden ibarettir. Bu otuz cüzden, ·sadece, bir cüz kadarı dünya ile, diğer­leri de ahiret ile ilgilidir. Bu da, dünya denen varlığın ve bu varlığa ait il-· min dolayısiyle, bu dünyanin efendisi olan insanın ve insana ait ilmin, yine· kendisi için ne sayısız sonuçlar ihtiva ettiğine, bundan ötürü de· dünyaya ait ilme ne büyük bir önem veriln:ı,esi ve bu ilim ile de pek kısa olan bu dünya hayatında ebedi b.ir hayat ve mutluluk sağlayacak sürek­Ii ilerlemelerde bulunmak gerektiğine dince de büyük bir delildir.

Kısaca, işte gerçek uyarıcı, gerçek mürşit, sonsuz ve mutlu ebedi bir hayatı da kapsayacak olan ve durmadan ilerlemeden ibaret bulu­nan böyle bir dünya hayatı için bizi-sadece ilim meş'alesi ile aydınlatan­dır. Yoksa, maddi ve kişisel yararları için her boyaya giren ve her~es- . ten önce kendisi uyarılınağa muhtaç iken kendisinin de. anlamadığı bir takım "!'atıl fikirleri yaymak için hayatı öldürücü tekke zihniyeti peşinde koşan ve dolayısiyle dini ve din yolunu bir geÇim, bir böbürli:m­me, bir maddi saltanı;ı.t yolu yapan cahil kişiler değildir. Bu gibilerin hayvan kuyrukları altında yaşayan tufeyli sineklerden farkları yoktur. Peygamberimizin de dediği gibi, gerçek deccallar, işte bunlardır. 219

Gerçek mürşit, halkın sırtından hayatını sağİayan, el sofrasından mi'desini dolduran eğil, tersine, kendi maddi ve ma'nevi varlığı ile himm<:!t ve gayret sarf ederek gerçek yolunda geri kalmış kafaları her çeşit ilim ile doldurup onları gerçeğe ulaştırandır.

İnsanlan ilim yoluna alıştırmak ve bu yoldan gerçeğe ·ulaştırmak ta, ancak ve ancak, .geçici bir elçlıik görevinden ibarettir. Yoksa, cahil­lerin ve yarı aydınların sandıkları gibi, bu yol bir asalet ve hilafet yolu değildir. İlimde asalet ise, ilmin kendisinde olup ilme sahib olanın hiç bir suretle hükm etmeğe hakkı olmadığı gibi, hilafet te suretten ve özel­Iikle yine ilimden kinaye olup aslı olmayan kuru bir laftan ibarettir.

Bütün da'va, bilgisizleri bilgili kılmak, yani insan· suretinde hay­van olanlan kafaca ve ruhça da insan yapmaktır. Bu sebeple İslamda ve İslam dininde ·bilgiye harikadan da üstün bir ·yer verilmitir. Zira, bilgi, maddeden başlayıp derecede yükselerek en sonda varlıkları yara­tanı zatına ve mahiytine ait gerçek bilgiye dayanır. H~rıka ise, ancak, yaratıklarin halleine ait bazı önemsiz bilgilere dayanır. Gerçek bilgi yolunda olanlar, adım adım, bütün varlığı bilmiş ve Allah'a ulaşmış; harika peşinde koşanlar ise hayvanlığa bulaşmış olurlar. Nitekim Hz. Muhammed, kendisinden mu'cize isteyenlere Kur'anı, yani kitabı

Page 56: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

170

göstermiş, dolayısiyle, sadece, bilgiye işaret etmiştir. Peygamberin ilme işaret olarak . işaret ettiği Kur'an da "Biz onlara ayetlerimizi kiii­natta ve nefsletinde göstereceğiz" demek ve kainatı nefslerden önce zikr etmekle, ilimlerden de dünyaya ait maddi ve müsbet ilimle· rin ruha ait ma'nevi ilimlerden daha önce gelmesi gerektiğini de kesin­Iikle açıklamış bulunmaktadır.

İşte, yalnız ve yalnız, ·akla ve ilme kıyınet veren ve her şeyden önce onun öndediğini yapan Atatürk te Türk Ulusunu daima ve sadece akla ve ilme yöneltmiştir. Çünkü, bu yol doğrunun, iyinin,-güzelin yoludur ve dünya yolu olduğu kadar, dolayısiyle, dinin de yoludur. Biı sebeple Atatürk, dünya dolayısiyle, din açısından da gerekli olan şeyi yapmış, böylelikle de, gerçekten ve gerçek yoldan asla ayrılmamıştır. Doğru, iyi ve güzel, insanların kişisel ve sosyal ve daha geniş bir deyişle dün­yevi ve dini bayatlarının asli prensipleri, medeniyetirinin ve cennetleri­_nin ortaı dayanaklarıdır.

Atatürk, Peygamberin de "Dünya ~hiretin tarlasıdır" dediği gibi, her şeyden önce Türk Ulusuna insani ve medeni bir dünya kurmak, onu batıl inançlardan ve bu yolda yok olmaktan kurtarmak için gerçek İslam dinine tamamen karşıt olan ve Allah adına dini bir tahakküm müessesesi balini alan padişahlığı ve balifeliği kaldırarak onun ye­rine layık bir Cumhuriyet getirmiş ve din hayatını da asli kaynağına, yani yaşanılan hayata geri çevirmiştir. Şüphe yoktur ki İslam dini ba­yat _ dinidir.ııo Esasen Türkler (den, dıo), bazen: de (ten, tın), bazen de (tin) ve en nihayet Oğuzların dili ile (din) i, dinin· gerçek anlamı üzre, yani vücut, rı.ih ve fikir terbiyesi olara~ almışlardır. ız ı. Tarihte asırlar sürükleyen, çeşitli Türk devletlerinin bu şaşmaz asli, hayati karakter­lerini yeni bir Türk deyletinin kurucusu olan Atatürk te:

"Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek ··siarımızdır"Ü2 • > •

"Milletimizin siyasi, ictimai hayatında, milletimizin fikir terbiye­sinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır" 22 3

"Türk milletinin istidadı ve kat'i kararı medeniyet yolunda durma-dan yılınadan ilerlemektir."224 .

"Büyük da'vamız en medeni.ve en müreffeh millt olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında dğil, düşüncelerinde de haki­ki bir inkılab yapmış olan ·büyük Türk milletinin dinamik idealidir" 22s

diye ifade etmiş ve bu dinamik idealin de:

"Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu i yınanı yaşatan .kuvvet, yalnız aziz memleket ve mill e tim hakkındaki

Page 57: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDI VE MANEVi TEMELi 171

payansız muhabbetim değil, bu günün karanlıkları, ahlaksızlıklari, şar­latanlık.ları içinde sırf vatan ve hakikat aşkı ile ziya serpmeğe ve aramağa çalışa bir gençlik gördüğümdendir"226 diyerek Türk geçtiği tarafiridan muhakkak surtte gerçekleştirileceğine iman ile:

"İnkılabın hedefini kavramış olanların onu daima muhafazaya muktedir olacakları"nı227 kesin olarak bildirmiştir.

Kısaca, kendini bilmek, ama maddi ve ma'nevi varlığı il ilgili bü­tün ilimlerle kendini bilmek, insanın zorunlu aslından; dolayısiyle,

dü~üncelerinde ve hareketlerinde layık olmak ta böyle bilgili bir insa­nın tabii vasfındandır. Bu gerçek hükmümüz insan olan herkesiçin geçerlidir. Esasen, din, dinle kayıtlı insaniann gelecek bir hayata dair olan inanç ve emelleri üzerine değil de akli ve ruhani hayattaki güzel his­ler ve yaşantılar üzerine temellendirilmiş olsaydı, bu keyfiyet, insan ta­biatını terbiyeye daha uygun düşerdi.22s Çünkü, insan ancak, aklı ile ve ona dayanan yüksek hisleriyle insandır ve hem Allah'ın sureti hem de yaratıkların en şerefiisi olması da bu yüzdendir.

İşte, büyük Atamızın kendisine "Cumhuriyet"i emanet ettiği Türk gençliği yukarıda açıkladığımız zorunlu asi ile tabii vasıfı kendinde top­lamış olan gençliktir. Atattürk, işte böyle bir gençliğe inananarak ve dayanarak, Cumhuriytin onuncu yılında Türk Ulusuna ve bütün dün­iftiharla şöyle seslenmektedir:

"Türk Milleti !' Kurtuluş savaşına başladığımızm 15 inci yılındayız. Bugün, Cum­

huriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! ·.

Bu anda büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne ka­vuşmarun en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurtdaşlarım!

Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti­dir.

Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak aziınkarane yürümesine borçluyuz.

Fakat, yaptıklarırnızı asla kafi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en ma'mur ve en mdeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimlzi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahib kılacağız, Mil­li kültürümüzü muasur medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Page 58: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

172 CAVİT SUNAR

Bunun için, bizcezaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyeti­ne göre değil , asrımızın sür'at ve hareket mefhumuna göre düşünül­melidir. Geçen zamana nisbetle, c;laha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Ttürk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalış­kandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraber­likle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümek­te olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel san'atları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulrnaz çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlı­lığını, güzel san'atlara sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyecek inkişaf ettiemek milli ülkü­müzdür.

Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

· Büyük Türk milleti, onbeş yıldanberi giriştiğimiz işlerde muvaffa­kiyet vaadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin, hiç birinde milletimin, hakkımdaki i'timadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

Bugün, aynı inan ve kat'iyetle söylüyorum ki, milli ülkü ye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bü­tün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır.

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk mjlleti !

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramım

daha büyük şereflerle, saadeletlerle huzur ve refah içinde kutlarnam gönülden dilerim. Ne mutlu Türküro diyene!".229

Ve ne mutlu, dünyamızca ve dolayısıyla dinimizce de, hayatıru milletine hizmet yolunda feda etmiş olmakla milletinin en saygılısı ve sevgilisi sıfatıyle 230 bu sözü söyleyene!

Tek cümle ile: Hayatın kanunu (Akıl), ifadesi de (Sevgi) dir.

Page 59: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN JIL\DDI VE MANEvi TE!IIELİ ·173

DiPNOTLARI

1 Kan (Sanguis)g San Safra (Chol), Kara Safca (Melancholia), Balgam (Phlegma) dan ibaret bu dört sıvı Şark'ta (Ahlat-ı Erbaa) diye namlıdır. Hippocrate bu dört sıvının çe­şitli nisbetlerde birbi.rine kanşmasından, insanların dört ayrı mizaca ayrıldığLOl iddia etmiş­tir. Onun sınıflamasına göre:

Kanlılar, eğlenceye düşkün olurlar. San Safralılar, hırslı olurlar,büyüklük taslarlar. Kara safealılar veya sevdaviler, mahzun ve kederli tabiatlı olurlar. Lenlaviler de soguk kanlı olurlar. 2 İnsanlar arasında bile akılca olan büyük ayrılığa sebep olarak, genellikJe, dimağ·

ların girinti ve çıkıntılanrun azlığı veya çokluğu gösterilrnekte, öğretim ve eğitim de buna dayandırılmaktadır. Akıllı olan insanlarıo dirnagt, genellikle, budala insaniannkinden daha büyük ve daba çok girintili ve çıkıntılıdır.

Dimağların başkalığı hayvanların cinslerine göre de değişir. Mesela, Fil ve Maymun­ların dimağı diğer memeli hayvarıların dimag!arından daha büyük ve daha çok girintili ve çıkıntılıdır.

3 "Cehennemlik onlardır ki kalpleri vardır, fakat bu kalpleri e idrale etmezler; gözleri vardır fakat bu gözlerle görmezler; kulakları vardır fakat bu kulaklacia duymazlar. İşte böyle olanlar dört ayaklı hayvan gibidirler, hatta onlardan da daha aşağıdırlar. fşte cahil ve garil burılardır". Su. (sure). A'raf; ay. (ayet) 179.

4 Fa'al akla din dili ile (Ruh'ül- Kuds) derler. 5 Akıl, genellikle, şu anlamları taşır.

1- İnsanı hayvandan ayırd eden zihin. 2- Anlayış, kavrayış, algı, zeka. 3- Anlama ve hükm etme hassası. 4- Düşünme, tefekkür,müllibaza. 5- Hafıza kuvvesi, hatırlama.

6- Rey, tedbir, düzeltme yolu. 7- Rey soruşturma.

8- Öğre~e. 9- Kaplama, zapt etme.

10- İlk, Başlangıç, Allah. ll- Ermek, erdirmek.

Kısaca, akıl, hüküm vermek, istidlil etmek, uygunluk ve gereklilik nisbetlerini algıla­mak kuvvetidir.

Akıl, ilim ve idrak; zihinde hasıl olan suret; iki hayr olan şeyin hayırda ziyade olanını ve iki şer olan şeyin şerde ziyade olaruru algılamak.

Akıl, Bir ma'nevi kuvvettir ki insan onuııla iyi ve kötü arasını görebilir ve birbirinden ayırd edebilir.

Akıl, ruhani bir nurdur ki insan nefsi onun aracı ile zorunlu ve nazari ilirnleri algılar ve i'tikad eder.

Akıl (Ruh, Nefs) ve kuvvetleri ve sınınamaları hakkında açıkladığımız ilmi ve felsefi görüşler için özellikle bk:

Hatemi Senih Sarp, Psikoloji, İstanbul, 1936-38. Ali Haydar Taner, Psikoloji, Istanbul, 1940. Cemil Sena Ongun, Psikoloji dersleri, Istanbul, 1935.

Page 60: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

'174 tA vİT SUNAlt

İbn Hatdun (Türk. çev.) Ahmed Cevdet, Mukaddime (Fasl-ı Sadis), s. 6-9, Istanbul, (H.) 1277.

Emst Von Aster, (Türk. çev.) Macit Gökberk, Felsefe Tarihi Dersleri, Istanbul, 1943. Cari Vorlander, (Türk. çevS Mehmed İzzet, Felsefe Tarihi, Istanbul, 1927. Cavit Sunar, İslam Felsefesi Dersleri, Ankara, 1967. Cavit Sunar, İslimda Felsefe ve Farabi, (2 cilt), Ankara, 1972. Rıza Tevfik, Kamus-u Felsefe, Istanbul, (H.) 1335. İsmail Fenni (Fransızcadan çevirme), Lugatçe-i Felsefe, Istanbul, (H.) 1341; ve diğer

belli başlı Felsefe Tarihleri ve Kamusları. 6 lıim, genellikle, bir şeyi her yönü ile, tümel olarak bilmektir. Yahut, Aristo'nun

deyimi ile, gerçek sebepleri bilmektir. Bir şeyi tikel yönü ile bilrneğe de (Ma'rifet) denir. Şuna da işaret edelim ki bu her iki kelime çeşitli anlamlarda da kullaılmıştır.

7 (Hadis). Ayrıca bk. Ek not: 108. 8 Su. Nahl. ay. 125. 9 İhsan Akay, Atatürkçülügün ilkeleri, s. 13-14, Istanbul, 1964.

10 İhsan Akay, aynı eser, s. 14. ll lıısan Akay, aynı eser, s.14. 12 İhsan Akay, aynı eser, s. 15. 13 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, lll, Türk İnkilab Tarihi Enstitüsil Yayınları,

s. 70,Ankara, 1961. 14 lıısan Akay, aynı eser,s. 15. 15 lıısan Akay, aynı eser,s.15. 16 lıısan Akay, aynı eser, s. 16. 17 İhsan Akay, aynı eser, s. 16. 18 İhsan. Akay, aynı eser, s. 16. 19 İhsan Akay, aynı eser, s. 17. 20 ''Din" kelimesi hakkında özellikle bk. Cavit Sunar, Din Nedir?, İlahiyar Fakül­

tesi Dergisi, cilt: X; s. 65-69 ve oradaki bibliyografya, Ankara, 1962. 21 "Vahy" kelimesi hakkında özellikle bk. Cavit Sunar, Dinin Temeli İlimdir,

ilahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: xr; s. 55-60 ve oradaki bibliyografya, Ankara, 1963. 22 Su. Ali İrnran; ay. 44. 23 Su. Nisa; ay. 165. 24 Su. En'am; ay. 50. 25 Su. En'am; ay. 91. 26 Su. Hud.; ay. 49. 27 Su. Yusı:ıf; ay. 3. 28 Su. Raad.; ay. 30. 29 Su. Nahl. ay. 13. 30 Su. Tahif; ay. 124. 31 Su. Zümer; ay. 9. 32 Su. Şura; Ay. 52. 33 Su. Cum'a; at. 2. 34 Su. A'la; ay. 6. 35 Su. Alak; ay. 1- 5 . . 36 Su. Kalem; ay. 52. 37 Hz. Muhammed 570 Miladide Fil yılında dogmuş ve 632 Miladlde vefat etmiştir.

islam şeriatı onun hayatında kurulup tamamlanmış, Kur'an ve hadisler de tamamen hıfz ve zapt edilmiştir. Bk. Cavit' Sunar, İslam Felsefesi Dersleri, s. 14.

Page 61: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN ltıADDi VE MANEVİ TEMELİ

38 Su. Kafirün; ay. 4. 39 Su. Necm; ay. 1-6. 40 Su. Kehf; ay. 6 ve Su. Şuara; ay. 3. 41 Aliik; ay. ı.

42 Su. Bakara,; ay. 97. 43 Su. Nahl; ay. 102. 44 Su. Şura; ay. 193. 45 Su. A'la; ay. 8-9. 46 Su. Necm; ay. 5-7. 47 Su. En'am; ay. 90.

Su. Furkan; ay. 1-2. Su. Şura; ay. 7. Su. Kalem; ay. 52. Su. Tekvir; ay. 27.

48 Su. Cum'a; ay. 2~.

175

49 Su. İbrahim; ay. 47-52 ve Su. Enbiya; ay. 1~ ve Su. İbrahim; ay. 47- 51 ve Su. Enbiya; ay. 104.

50-55 Bu altı Hadis için bk. Cavit Sunar, Dinin Temeli ilimdiı. ilahiyat Fakültesi Dergisi, cilt; Xl, s. 55-60 ve oradaki bibliyografya.

56 Su. Ali lmran; ay. 103. 57 Su. Ali İmran; ay. 159. Hadis, (Tefsir-i Celaleyn, Il, 29). 58 Su. Nisa; ay. 58. Hadis, (Tefsr-i Celiileyn, II, 46), (Kunuz'ul Hakayik .. ) 59 Bk. Cavit Sunar, D inin Temeli İlimdir, İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt ;. XI,

s. 59, ek not. 15 ve oradaki bibliyografya. 60 Bk. Cavit Sunar, Dinin Temeli İlimdir, ilahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: XJ,

s. 59, ek not: 16 ve oradaki bibliyografya. 61 Su. Bakara; ay. 185. 62 Su. Hacc; ay. 62, 76. 63-66 Bu dört Hadis için özellikle bk. Cavit Sunar, Dinin Temeli İlimdir, ilahiyat

Fakültesi Dergisi, cilt: XI, s. 60, ek not. 2-5 ve oradaki bibliyografya. · 67 Su. Tabii; ay. 114. 68 Ömer Fevzi Mardin, Hadis-i Şerifler, s. 455, Istanbul, 1951. 69 cami'üs-Sagir (Suyuti), (Taberani'den naklen). 70 Dolayısiyle bk. Su, Beled; ay. 4; Su. Kaf; ay. 16. Aynca bk. Su. !ın; ay. 3. Bu

hususta "Allah Adem'i kendi sureti üzre yaratb" deyiminde çeşitli hadisler de vardır. 71 Su. Ankebüt; ay. 45. 72 "Nefsini bilen Rabbını bilir", (Hadis); (Men arafa Nefsebu fakad arafa Rab-

behu). 73 Su. Bakara; ay. 269. 74 Su. Hacc; ay. 3. 75 Su. Taba; ay. 114. 76 Su. Bakara; ay. 269. 77 Su. Bakara; ay. 269. 78 Su. A'raf; ay. 199. 79 Su. Mücadele; ay. ll. 80 Su. Ali İmran; ay. 190-191. 81 Su. Zümer; ay. 9. 82 Su. Yasin; ay. 82.

Page 62: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

. 176

83 Su. Bakara; ay. 3ı!

84 Su. Alak; ay. ı.

85 Su. Alak;· ay. 3-5. 86 Su. Bakara; ay. 151. 87 Su. Nabl; ay. 43-44. 88 Su. En'am; ay. 105. 89 Su. Yusuf; ay. 108. 90 Su. Kıyamet; ay. 18-20. 9.1 Su. Fatır.; ay. 32. 92 Su. Lokman; ay. 20. 93 Su. Ankebfıt; ay. 35, 43. 94 Su. Bakara; ay. 242. 95 Su. Rfım; ay. 28-31. 96 Su. Hicr; ay. 75. 97 Su. Nahl; ay. 68. 98 Su. ~-i İmran; ay. 7. 99 Su. Yusuf; ay. 76.

100 su. Yasin; ay. 62-64. 101 Su. A'raf; ay. 63.

102 Su. Zuhruf; ay. 3. 103 Su. Baka.ra; ay. 120. 104 Su. Haşr; ay. 14. 105 Su. Nahl; ay. 78-80.

CAVİT SUNAR

106 Su. Nemi; 62 Su. Yunus; ay. 100. 107 Su. Nabi; ay. 70. 108 Bu hadisler için bk:

Buhari, (Sabih). Müslim (Sabih). Abu Davud, (Sünen). Tirmizi (Sabih). Nesiıi, (Sünen). İbn Macce, (Süoen). Darimi, (Müsned). Malik, (Muvatta'). Ahmed b. Hanbel (Müsned). Suyuti, (Climi al-Sagir). Suyuti ve Mahalli, (Tefsir-i Celaleyn). Hakim Tirmizi (Nevadır al-Usül). Münavi (Kunuz al-Hakayık .... ; Şarb Cami al-Sagir). Asklaru (Al-Feviid al-Cumme). Baybaki, (Medhal). İbn Aslikir, (Al- İşraf .. ). İbn Abd al-Berr, (Al-İstiab). İbn Adiyy, (Al-Kfunil). Deyleııll, (Müsned al-Firdevs). Abu Nuaym, (Al-Mustabrac). A. J. Wensinck, (Al-Mu'cam al-Mufahras li-.Alf'az al-Hadis al-Nebevi). Aynca bk:

Page 63: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

A.TATüİtK TÜRKİYESİNİN 1\IADDI YE 1\fA.l'ıEVİ TEMELİ 177

Mehmed Es'ad, Kenz'ul-İrfan, Istanbul, (H.) 1327. Mustafa Vehbi, Mahsul'u Ali fi Şerh-i Kelinıat-ı Ali, Istanbul, (H.) 1288. · Mehmed Nail, Rişte-i Cevahir, Istanbul, (H.), 1257. A. Harndi Akseki, İslam, Istanbul, 1948. M. Şem.seddin Günaltay, Zulrnetten Nura, Istanbul, (H.) 1341. M. Şemseddin Günaltay, Hurafattan Hakikata, Istanbul, (H.) 1332. Hasan Hüsnü Erdem, İlahi Hadisler, Ankara, 1963. A. Hikmet Berki, Ahlaka Ait 239 Hadis, Ankara, 1968. Mevzuat Ali AI-Kaari, istanbul. Mehmet Aıif, Binbir Hadis, Mısır, (H.) 1307.

109 Hz. Ali'nin sözleri için özellikle bk: Sipahi Zade Galib (Basan), D urr'ai-Maali fi Tercuma. al-Leali, Istanbul, (H.) 1315. Mustafa İzzet, Sad Kelime-i Hz. Ali, Istanbul, (H.) 1286. Mustafa Vehbi, Mahsul'u Ali fi Şerh-i Kelimat-ı Ali, Istanbul, (H.) 1288. Mehmed Nail, Rişte-i Cevahir, Istanbul, (H.), 1257. M. Şemseddin Günaltay, Zulmetten Nura, Istanbul, (H.) 1341. Rüşdü Şardai:j, Hz. Ali'den Sözler, Ankara, 1963.

110 Tenzih ve teşbih meselesi için ayrıca bk: Cavit Sunar, Vahdet-i Şuhud-Vahdet-i Vücut Meselesi, s. 48- 50, Ankara, 1960. Cavit Sunar, Tasavvuf ve Kur"an. ilahiyat Fakültesi Dergisi, cilt. XIV, s. 64-65, Ankara, 1966. İbu Arabi, Futnhat Al-Mekkiyye, bap: 3, 73, 177, 335, 496, 499' 559, Mısır, (H.) 1293. . İbn Arabi, (Türk. çev.) Nuri Gene Osman, Fusus Al-Hikem, fas: 3, 10, 22, Istanbul, 1956. Akıl meselesi için ayrıca bk. İbn Arabi Futubat, bap: 7, 34, 50, 73, 355. İbn Arabi (Türk. çev.) Nuri Gene Osman, Fusus, fas. 10 12, 18, 22, 25, Gazali, Thya al-Ulum al-Din, Kitab al-İlm, Istanbul, (H.) 1317. Gazali, Kimya al-saade Mısır, (H.) 1328. Gazali, Mışkat al-Envar, Mısır, (H.) 1332.

111 Su. Şura; ay. 11. . 112 Su. Saffat; ay. 180. 113 Su. Mü'min; ay. 55; Su. Bakara; ay. 186. 114 Dua için ayrıca b k:

Cavit Sunar, Namazdan Maksat Nedir?, İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt. XUI, s. 33 ve ek not: 1- 6, Ankara, 1965.

115 Allah'a yakınlık meselesi için ayrıca bk: Cavit Sunar, Tasavvuf ve Kur'an, aynı Dergi, s. 59, 62, 63 ve oradaki bibli­yografya. Cavit Sunar, Namazdan Maksat Nedir?, aynı Dergi, s. 31-38.

116 Su. Vakıa; ay. 85. 117 Su. Kaaf; ay. 16. 118 Su. Hadid; ay. 5. Ayrıca bk :

Su. Bakara; ay. 210. Su. Al-i imran; ay. 109.

Page 64: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

178 CA VİT SUNAR

Su. Erüal; ay. 44. Su. Hacc; ay. 76. Su. Fat).r; ay. 4.

119 Allah kelimesi hakkında bk: Cavit Sunar, Namazdan Maksat Nedir? aynı Dergi, s. 36, ek not: 6.

120 Bu konuda aynca bk: Cavit Sunar, Naır.azdan Maksat Nedir?, aynı Dergi, s. 33, ek not: 1-4.

121 Su. Hadid; ay. 3. 122 YaratılışLD sebebi hakkında ayrıca bk:

Cavit Sunar, Vahdet-i Şuhud-Vahdet-i Vücut Meselesi, s. 76-7S. 123 Bk. Hüseyin Da.ruş. Edebiyat-ı Sufiye, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mec­

muası, Sene: 1, sayı: 3, s. 300, Istanbul. Bistami şöyle de demiştir: "Evde Alah'tan başkası yoktur". Bk. Abdurrahman Bedawi, Şatahat al-Sufiyye, cilt. I, (Abu Yezid al Bistaml), s. 650, Mısır, 1949.

124 Su. İsra';. S5.

125 (Şey), Allah'LD ilminde sabit ve müdemiç olan şeydir. Bk: Cavit Sunar, Tasavvuf ve Kur'an aynı Dergi, ls. 61.

126 Dünya ve realite meselesi için aynca bk: Cavit Sunar, Mislisizmin Ana Hatları,s. 21-46, Ankara, 1966. Allah ve alem münasebeti meselesi için ayrıca bk: Cavit Sunar, Mislisizmin Ana Hatları, s. 14-14S. Cavit Sunar, Vahdet-i Şuhud-Vahdet-i Vücut, s. 32-67.

127 AUah-İi:ısan münasebeti meselesi için ayrıca bk: Cavit Sunar, Vabdet-i Şubud-Vabdet-i Vücut Meselesi, s.68-75.

12S Su. Bakara; ay. 31. 129 Su. Tin; ay. 4. Kutsi hadis için ayrıca bk. Ek not: lOS'teki kaynaklar. 130 Su. Tın; ay. 4. Hadis için bk. Ek not: lOS'deki kaynaklar. 131 Su. Ahzab; ay. 72. 132 Bu hadis için bk.Ek not: lOS'deki kaynaklar. 133 Su. Ralıman; ay. 19-20. 134 Su. İsra•; ay. 70. 135 Allahi ve insan açısından bilgi meselesi için b k:

Cavit Sunar, Mislisizmin Ana Hatları, s. 9-10, Jl3-122. İlim meselesi için ayrıca bk. İbn Arabi, Futuhat, bap: 34, 46, 53, 60, 70, 73, 177, 335, 347. 354, 35S, 369. İbn Arabt Fusus, fas: 12, 15, 16, 19, 25, 26. Gazall İhya al-Ulum at-Din; Kitab al-ilm, Kitab Adab al-Uzle, Kitab Şerh Acaib al-Kalb, Istanbul, (H.) 1317.

136 Su. Sad; ay. 72. 137 Su. Raad; ay. 4. 13S Bu kutsi hadis için bk. Ek not: lOS'deki kaynaklar. 139 Su. Kaaf; ay. 16. 140 Veya (Rubl) de denmiştir. Bu hadis için bk. Ek not: lOS'deki kaynaklar. 141 Su. Rabman; ay. 19- 20. 142 Su. Fetb; ay. 10. 143 Su. Vakıa; ay. 10-11. Allaba yaklaşma meselesi için ayrıca bk:

Cavit Sunar, Tasavvuf ve Kur'an aynı Dergi, s. 60.

Page 65: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

ATATÜRK TÜRKİYESİNİN MADDI VE MANEvi TEM.ELİ 179

144 Su. Had id; ay . . 3. 145 Su. Enbiya'; ay. 30. 146 aAynca bk. Cavit Sunar, Tasavvuf ve Kur'an, aynı Dergi, s. 65. 147 Halifelik meselesi için aynca bk:

Cavit Sunar, Vahdet-i Şuhud-Vahdet-i Vücut Meselesi, s. 6S- 73. 14S Su. casiye; ay. 26; Necm; ay. 32. 149 Su. Bakara; ay. 256. 150 Su. Hacc; ay. 7S; Su.Bakara; ay. 1S4. 151 Su. Gaşiye; ay. 21-23. 152 Su. Sebe'; ay. 2S. 153 Su. Ahkaaf; ay. 9. 154 Su. Fatır; ay. 23; Su. Mü'min; ay. 33. 155 Su. Fiitır; ay. 24. 156 Su. Necm; ay. 56. 157 Su. Müddesir; ay.l02. 15S Su. En'aro; ay. 4S. 159 Su. İsra'; ay. 105. 160 Su. Hud; ay. 12. 161 Su. Kehf; ay. 1. 162 Su. En'am; ay. 50. 163 Su. Yunus;ay. 2. 164 Su. Tiiba; ay. 114. 165 Su. Raad; ay. 7. 166 Su. Ek not: lOS'deki kaynaklar. 167 Bk. Ek not: lOS'deki kaynaklar. 16S Su. Leyl; ay. 13. 169 Su. Duha; ay. 4. 170 Su. İnşirah; ay. 7-S; ve Su. Tarık; ay. ll ;ve Su. Fecr; ay. 2S. 171 Su. Duha; ay. 11. 172 Su. Fatır.; ay. 3. 173 Su. Maide; ay. 6. '174 Su. Maide; ay. 90. 115 Su. En'am; ay. 141-143, 145. 176 Su. Enfal; ay. 26. !77 Su. Nahl; 114-117. 17S Su. Tiiba; ay. 54. 179 Su. Yiistn; ay. 35-36. 1SO Su. lokman; ay. 20. 1Sl Su. Maide; ay. 6. 1S2 Su. Lçkroan; ay. 12. 1S3 Su. Naiıı; ay. 75. 1S4 Su. Kaaf; ay. 7-S. 1S5 Su. Lokman; ay... .20. 1S6 Su. Lokman; ay. 14. 1S7 Su. Zilziil; ay. 7-S. lSS Su. Nisa'; ay. 125. 1S9 Su. Bakara; ay. 115 . . 190 Su. Fussilet; ay. 53.

Page 66: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

180 CAVİT SUNAR

191 Su. Nahl; ay. 52 ve Su. Rum; ay. 26. 192 Su. Ankebut; ay. 44. 193 Su. Al-i İınran; ay. 190. 194 Su. Yusuf; ay. 105. 195 Su. Mü'minun; ay. 57. 196 Su. Hace ay. 46. 197 Su. Zuhruf; ay. 4S. 19S Su. A'raf; ay. 31. 199 Su. Al-i İmran; ay. 145. 200 Su. Bakara; ay. 29. 201 Su. Had id; ay. 21. 202 Su. Zariyat; ay. 4S. 203 Su. Leyl; ay. 13 ve Su. Necm; ay. 25. 204 Su. Rum; ay. 7. 205 Su. Mü'min; ay. 64. 206 Su. l'l'ahl; ay. 122. 207 Su. İsra'; ay. 72. 20S Su. Kehf; ay. 46. 209 Su. Enbiya; ay. 16-19 ve Su. Sad; ay. 27. 210 Su. Yusuf; ay. 101. 211 Su. İsra'; ay. S4. 212 Su. Sad; S7. 213 Su. C~m'a; ay. 10. 214 Su. Kasas; ay. 77. 215 Bk. Ek not: lOS'deki kaynaklar. 216 Bk. Ek not: 109'dak.i kaynaklar. 217 İbadetin gerçekliği hakkında bk:

· Cavit Sunar. Namazdan Maksat Nedir?, aynı Dergi, s. 31- 39. 21S Su. Tevbe; ay. 50.

219 "Benim ümmetim için Deccal'dan ziyade dalllletle olan dcccallardan korkarım" Bk. Ek not: lOS'deki kaynaklar.

220 "Din" hakkında ayrıca bk: Cavit Sunar, Din Nedir?, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt, X, s. 65- 70, An­kara, 1962. Cavit Sunar, Mistisizmin Ana Hatları, s. 136-141.

221 Bk. Çavit Sunar, Din Nedir? aynı Dergi, s. 67.

222 Afet İnan ve Enver Ziya Karai, Atatürk Hakkında Konferanslar, s.43, Ankara, 1946.

223 Afet İnan ve Enver Ziya Karai, aynı eser, s. 33. 224 Bemard Lewis, (Türk. çev.) Metin Kıratlı, Modern Türkiye'nin Görünüşü,

s. 397, Ankara, 1970. 225 Afet İnan ve Enver Ziya Kara!, ayw eser, s. 43. 226 Ruşen Eşref Öoaydm, Atatürk, s.32, Ankara, 1954. 227 Bemard Lewis, (Türk. çev.) Metin Kıratlı, aym eser, s. 473. 22S Ayrıca b k:

Cavit Sunar, Dünyada Edebi Hayatı Yaşamak Elimizdedir, ilahiyat Fakültesi Dergisi, cilt. I, sayı, 1, s. 90-91, Ankara, 1952.

Page 67: 50. YIL - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D001567N/1973/1973_SUNARC.pdfHayvan i ruh, insanın bedenindeki safra, ... Merkezi kısmı beyaz liflerden, çevresi de kül rengi bir maddeden

· .. : ATATÜRK TÜRKİYESİNİN lllADDI VE l\IANEVİ TEMELİ ısı

229 Türk İnkıHib Tarihi Enstitüsü, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 274-276, Ankara, 1959.

Atatürk için ayrıca b k: Peyami Safa, Türk İnkılabma Bakış, İstanbul. Türk Neşı.;iyat Yurdu, Gazinin Hayatı, İstanbul, 1928. Haluk Şehsuvaroğlu, Tarihçi Gözüyle Atatürk, İstanbul, 1963.

230 "Milletinin en hürmetlisi ve muhabbetlisi kendisine en büyük hizmeti yapandır" (Hadis). Bk.Ek not: lOS'deki kaynaklar.