20-30 Nisan 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 11 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Maoist Komünist Parti- si’ne bağlı HKO ile TC or- dusu arasında Dersim/Ova- cık’ta çıkan çatışmada 3 as- ker öldürüldü. Sf. 07 Dersim’de TKP/ML’ye bağlı 5 TİKKO gerillası kı- şın üslendikleri barınakta meydana gelen göçük sonrası şehit düştü Sf. 06 Güncel gelişmelerle ‘Ergenekon’ ve tasfiye süreci Sf. 12-13 Egemen sistem hak arama eylemlerine dahi tahammül gösteremiyor. İşleri ve gelecekleri ellerinden alınan emekçilerin eylemleri polis copu, tazyikli su, biber gazı ile cevap buluyor. Kürt ulusunun en demokratik talepleri dahi baskı ve katliamla cevaplanıyor. Halkın devrimci önderlerini, Denizler, Mahirler, Mazlumlar ve İbrahim Kaypakkayaları anmayı suç ilan ederek değerlerimize saldırıyor. Egemen sınıfların saldırıları ve sarı sendikal bürokrasinin yı- kılmaz zannedilen hükümranlığı ile şenlik gününe çevirilen 1 Mayıs, proletaryanın kanı ve canı ile yaratılmış mücadele ve dayanışma günüdür. Bu mirasa sahip çıkmak için emek- çiler alanlara sel gibi akmalıdır. Nükleere dair gerçeği söylemek Fikret Başkaya’nın yazısı Sf. 18-19 Hesap sormak için 1 Mayıs’ta alanlara Sağlıkta dönüşüm programı kapsamında uy- gulanan ve sağlık hizmetlerinin ticarileşmesini amaçlayan yasaya karşı sağlık emekçileri iki günlük iş bırakma eylemi yaptı. Sağlık çalı- şanları eyleme yoğun bir şekilde katılırken, “Sağlık hizmeti ticarileşiyor, bizler hastala- rımıza müşteri gibi bakmak istemiyoruz” de- diler. 19-20 Nisan tarihlerinde iki gün boyunca devam eden iş bırakma eyleminde acil ser- visler dışında hizmet üretilmedi. Halkın ya- pılan eyleme yaklaşımı ise olumlu oldu. Sağlıkta dönüşüme hayır dediler gYüksek Seçim Kurulu (YSK)’nun bağımsız aday- larla ilgili veto kararını ilan etmesinin ardından BDP, süreci hukuki bulmadığını açıkladı. Boykot dahil bü- tün olasılıkları gözden ge- çireceklerini söyleyen BDP, YSK tarafından alınan ka- rarı siyasi bir karar olarak değerlendirdi. Birçok ilde yapılan eylemlerle YSK’nın kararı protesto edildi. gKürt illeri başta olmak üzere birçok ilde yapılan eylemlere saldıran polis, çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Polisin açtığı ateş so- nucu bir çocuk vurularak yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi ise yaralandı. f GÜNCEL 04-05 f EMEK 08-09 2011 seçimlerine bağımsız aday- larla katılan BDP’nin gösterdiği adaylar, YSK tarafından veto edildi. Kararı protesto eden kit- leye polisin açtığı ateş sonucu bir çocuk yaşamını yitirdi. YSK’nın veto kararının ardın- dan sokağa çıkan Kürt halkı kararı protesto etti. Amed’in Bismil İlçesi’nde polisin açtığı ateş sonucu bir çocuk yaşa- mını yitirdi. Kürtler iradesine sahip çıktı KADIN Kadınlara şiddet abartılıyormuş sf 15 GÜNCEL Kendini yakarak eylem yaptı sf. 20 kapak 11-hazır_Layout 2 4/21/11 7:08 PM Page 1

description

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Transcript of 20-30 Nisan 2011

Page 1: 20-30 Nisan 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 NİSAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 11 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

Maoist Komünist Parti-si’ne bağlı HKO ile TC or-

dusu arasında Dersim/Ova-cık’ta çıkan çatışmada 3 as-ker öldürüldü. Sf. 07

Dersim’de TKP/ML’yebağlı 5 TİKKO gerillası kı-şın üslendikleri barınaktameydana gelen göçüksonrası şehit düştü Sf. 06

Güncel gelişmelerle ‘Ergenekon’ ve tasfiye süreci Sf. 12-13

Egemen sistem hak arama eylemlerine dahitahammül gösteremiyor. İşleri ve gelecekleriellerinden alınan emekçilerin eylemleri poliscopu, tazyikli su, biber gazı ile cevap buluyor.Kürt ulusunun en demokratik talepleri dahibaskı ve katliamla cevaplanıyor. Halkın devrimciönderlerini, Denizler, Mahirler, Mazlumlar veİbrahim Kaypakkayaları anmayı suç ilan ederekdeğerlerimize saldırıyor. Egemen sınıflarınsaldırıları ve sarı sendikal bürokrasinin yı-kılmaz zannedilen hükümranlığı ile şenlikgününe çevirilen 1 Mayıs, proletaryanın kanıve canı ile yaratılmış mücadele ve dayanışmagünüdür. Bu mirasa sahip çıkmak için emek-çiler alanlara sel gibi akmalıdır.

Nükleere dairgerçeği söylemek

Fikret Başkaya’nın yazısı Sf. 18-19

Hesap sormak için 1 Mayıs’taalanlara

Sağlıkta dönüşüm programı kapsamında uy-gulanan ve sağlık hizmetlerinin ticarileşmesiniamaçlayan yasaya karşı sağlık emekçileri ikigünlük iş bırakma eylemi yaptı. Sağlık çalı-şanları eyleme yoğun bir şekilde katılırken,“Sağlık hizmeti ticarileşiyor, bizler hastala-rımıza müşteri gibi bakmak istemiyoruz” de-diler. 19-20 Nisan tarihlerinde iki gün boyuncadevam eden iş bırakma eyleminde acil ser-visler dışında hizmet üretilmedi. Halkın ya-pılan eyleme yaklaşımı ise olumlu oldu.

Sağlıktadönüşümehayırdediler

gYüksek Seçim Kurulu(YSK)’nun bağımsız aday-larla ilgili veto kararını ilanetmesinin ardından BDP,süreci hukuki bulmadığınıaçıkladı. Boykot dahil bü-tün olasılıkları gözden ge-çireceklerini söyleyen BDP,YSK tarafından alınan ka-rarı siyasi bir karar olarakdeğerlendirdi. Birçok ildeyapılan eylemlerle YSK’nınkararı protesto edildi.

gKürt illeri başta olmaküzere birçok ilde yapılaneylemlere saldıran polis,çok sayıda kişiyi gözaltınaaldı. Polisin açtığı ateş so-nucu bir çocuk vurularakyaşamını yitirdi, çok sayıdakişi ise yaralandı.

fGÜNCEL 04-05

fEMEK 08-09

2011 seçimlerine bağımsız aday-larla katılan BDP’nin gösterdiğiadaylar, YSK tarafından vetoedildi. Kararı protesto eden kit-leye polisin açtığı ateş sonucubir çocuk yaşamını yitirdi.

YSK’nın veto kararının ardın-

dan sokağa çıkan Kürt halkı

kararı protesto etti. Amed’in Bismil İlçesi’nde polisin

açtığı ateş sonucu bir çocuk yaşa-

mını yitirdi.

Kürtler iradesinesahip çıktı

KADIN Kadınlara şiddet abartılıyormuş sf 15 GÜNCEL Kendini yakarak eylem yaptı sf. 20❮ ❯

kapak 11-hazır_Layout 2 4/21/11 7:08 PM Page 1

Page 2: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ● MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● ATİ-

NA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail:[email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str.

275 47169 Duisburg/DEUTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

YSK, BDP’nin 7 bağımsızadayının adaylıklarını, mil-letvekili seçilme yeterliliği-ni etkileyecek eski mahku-miyetleri bulunduğu gerek-çesiyle iptal etmesi büyüköfkeyle karşılandı

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), BDP’nindesteklediği Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloku adayları Hatip Dicle,Leyla Zana, Sebahat Tuncel, GültanKışanak ve Ertuğrul Kürkçü’nün dearalarında bulunduğu 12 bağımsızmilletvekili adayının, adaylıklarınıiptal etti. YSK, ÖDP’nin de seçimlerekatılamayacağını açıkladı.

BDP’nin gösterdiği adayların seçimegirmesini engelleyen YSK’nın yasakkararının ardından ülke genelindesokağa çıkan Kürt halkı, yaptığı ey-lemlerle devleti geri adım attırdı.YSK, engellediği adayların istenilenbelgeler getirmeleri takdirde seçimegirebileceklerini açıkladı. Daha sonraise yapılan toplantıda BDP’nin 6 ba-ğımıs adayına tekrardan seçilmeonayı verildi. Yasak kararını değer-lendiren BDP cephesi ise Kürt ulusu-nun iradesinin bir kez daha inkaredildiğini ifade etti.

Türk: Haksız kararAhmet Türk yasakla ilgili olarakşöyle konuştu: “Haksız bir karar bu.Kürtlerin siyasete katılımını engelle-

yen bir karardır. Bu karar YSK’nıntek başına verdiği karar da değildir.Demokrasiyi engellemeye çalışan birzihniyetin kararıdır. Seçime girme-me kararını da tartışacağız.”

Kürtlere mecliste DHF ve ADHK, devletinKürt ulusunun siyasaliradesine, meşru taleple-rine ve demokratik hak-larına dönük saldırılarıkarşısında devrimci da-yanışmanın büyütülerekyükseltilmesi gerektiğinibelirtti.

DHF: EylemlerinkatılımcısıyızDHF, AKP hükümeti veardında kümelenen hâ-kim sınıfların yaklaşangenel seçimlerde, ellerin-deki sandalye avantajınıkaybetmemek için türlüprovokasyonları devreyesokmakta olduklarınıbelirtti. Kitlesel fiili, meş-ru eylemliliklerin ardın-dan AKP hükümetiningeri adım atmış görün-mesinin geçici olduğunuifade eden DHF, Kürt ulu-sunun taleplerine karşıyeni saldırıların artarakdevam edeceğini dile ge-tirdi. DHF, BDP, ESP, ÖDPgibi demokratik halkgüçlerine yönelik hâkimsınıfların gerici dayat-malarına ve devlet terö-rüne karşı devrimci da-yanışmayı yükseltme

kararlılığında olduğunuaçıkladı. “Kürt ulusununmeşru ve demokratikhaklarına yönelik saldı-rılara karşı geliştirilenmeşru ve fiili hak almaeylemlerinin katılımcısıolduğunu ilan eder”açıklamasında bulunanDHF, ilerici kesimi bueylemlikleri sahiplen-meye çağırdı.

‘’Tek’’çi zihniyetindevamına bu defaYSK karar verdiAvrupa DemokratikHaklar Konfederasyonu(ADHK) devletin bilinenresmi tarih anlayışınınbu kez YSK eliyle teyidedildiğini açıkladı. YSKkararının, devletin mu-haliflere karşı bildik sin-dirme, dıştalama ve yoksayma kararından başkabir ifadesi olmayan açıksiyasi bir karar niteligitaşıdığını ifade edenADHK, “Bir insanın dahayatına mal olan, 12 Elülfaşist anayasasının uy-gulamalarını lanetliyor,katledilen İbrahimOruç’u anıyoruz.” diyebelirtti.

Saldırılar sonuç-suz kalacaktır

KCK davası ve YSK’nın veto ka-rarını protesto eden Kürt halkısokaklara çıktı. Ülkenin birçokyerinde yapılan eylemlere, polispanzer ve gaz bombaları ile sal-dırdı. Bismil’de ise kitle üzerineateş açan polis, 1 kişiyi katletti,üç kişiyi de ağır yaraladı.

YSK’nın bağımsız milletvekili adaylarınıveto etmesinin ardından Van, Hakkari,Amed, Mersin ve İstanbul’da sokağa çıkanKürt halkı, YSK’nın kararını protesto etti.Protesto eylemlerine saldıran polis, bir

Kürt gencini katlederken, onlarca insanıda yaraladı. Eylemlerde yüzlerce kişi isegözaltına alındı.

1 kişi katledildi, yüzlerce kişiyaralandıBirçok ilde sokağa çıkan Kürt halkıYSK’nın yasak kararını protesto etti. Kürt-leri baskı altında tutmak isteyen devlet isepolisi ile eylemlerde terör estirdi. AmedBismil’de polis kurşunuyla İbrahim Oruçkatledildi. Yine Bismil’deki eylemlerde 3kişi de polis kurşunuyla yaralandı.

Amed, Hakkari, Van, Batman ve daha bir-çok Kürt ilinde sokağa çıkan Kürt halkınapolis azgınca saldırdı. Kitleye saldıran polisbirçok ilde silaha başvurdu. Kürt illerinde

yapılan eylemlerde yüzlerce insan gözaltı-na alındı.

İstanbul’da saldırıBDP İstanbul İl örgütünün KCK davasındayargılanan Kürt siyasetçilere destek ver-mek için planladığı eylem, YSK kararınıprotesto gösterisine dönüştü. Taksim’deeylem yaptıktan sonra Aksaray’daki De-mokratik Çözüm Çadırı’na yürüyen binler-ce kişiye polis sert bir şekilde saldırdı. Sal-dırı sırasında polis helikopterlerinden kit-lenin üzerine gaz bombası atıldı.

Adana, Mersin, İzmir’de kitleselgösterilerMersin ve Adana’da sokağa dökülen Kürt

halkı Ertuğrul Kürkçü’nün ve diğer bağım-sız adaylarının yasaklanmasını protestoetti. Protesto gösterilerini hazmedemeyenpolis, kitleye gaz bombaları ile saldırdı.

İzmir’de YSK’nın bağımsız adayları vetokararını protesto etmek için AKP il binası-na yürümek isteyen kitleye, polis izin ver-medi. Basmane Meydanı’nı abluka altınaalan polis, gaz bombası ve tazyikli su ilekitleye saldırdı.

Kepenkler kapandıAmed, Bismil, Nusaybin, Kızıltepe, Cizre,Silopi, Hakkari, Şemdinli, Yüksekova, Do-ğubayazıt, Başkale ve Bulanık’ta esnaf ke-penk açmayarak YSK kararı ve polis saldı-rısını protesto etti.

Kürt halkı sokağa döküldü

2-3_Layout 2 4/21/11 7:26 PM Page 1

Page 3: 20-30 Nisan 2011

mperyalistler bizim içinsöylemişlerdi. Oysa ya-şananlar sömürücüegemenlerin “medeni-yet” cilalı barbarlık pa-radigmalarının iflasıdır.

Tekellerindeki pozitif bilimlerlede, ebedizaferi- doğallığı ilan edilerek, ideolojikhegemonya ile ezilenlerin adeta vaftizedildikleri manipülasyonlarla, itaate çağ-rıldığı kapitalist paradigma geçici birhakimiyet sağlamıştı. Fikri egemenlikle,sömürücülerin her yönlü prodüktörlerioldukları, sömürücüler sahnesinde, bi-linçsizlikten, nesneleştirilerek sürüleş-tirilen, ancak bu mengenede uzun süretutulmaları imkansız, kitlelerin ceha-letlerini yenerek dünyayı değiştirme ey-leminin, bilinçli öznelerine, dönüşme-lerine yardımcı olma sorumluluğunugereğince icraa etmeyen “öncülük” id-dasındaki bizlerin rolü, tayin ediciydi.Evrensel varoluş, diyalektik bilinç dışındaanlaşılamaz. Her bir toplumsal-bireyselvaroluşun, tarihsel momentleri, mutlakdeğiştirilemez addedilemezler. Zorun-lulukların fethedilmesinde sonsuzlukbilinci ile ilerleme farkındalığıyla-örgüt-lülüğüyle, ezilenler ve bireyleri gerçekanlamda, kendileri ve kendilerinin öz-gürleşmesi için insanlığın özgürleştiril-mesi savaşçıları olabilirler. Bilmek budur.Sömürücü-zulmün yaşatılmasında, ege-men ideolojik hegemonya ile bunu kutsarhale getirilmiş ezilenlerin rolü tayin edi-cidir. Yıkılmasında da, bilinçle birleşmişkitlerin eylemi... Gerçeklerin beni değiştirin haykırışındaliberal likidasyon modası, başkaldırı ilegöğüslenebilir. Şimdi değil, toplum vetarihi eşitsizliklerle birlikte, hep sınıfmücadelesi tarihi olmuştu. Keyfi tasarrufdeğil, bu objektif gerçeklerin sonucuydu.Küresel kapitalist emperyalist hege-monyanın şu atmosferindeki mutlakyoksulluk- açlık-ekolojik felaketler du-rumunda, sürdürülebilir bir kapitalizmasla mümkün değildir. Komünist fikriyatve öngörülerinin, doğrulugu açıktır.“Marks haklıydı” itirafındaki tiranlar bile,gerçeği reddedemez vaziyettedirler. Gü-nün, isyanlar yüzyılı alarmını, tedbiralma amaçlı vahşi çıkarlarını garantilemestratejileriyle, onlarda ifade etmişlerdir.Bu komünüstlerin çizgisinin stratejikgücünü de gösterir. Emperyalist dünyanin, derin toplumsalsorunlarına karşı mücadelede, kitlelerialıkoymada, medeniyet ve dinsel ideolojibir dalgakırandır. Aynı zamanda, kapi-talizmin ürünü, milliyetçilik, liberalizm,faşizm de. Bu egemen bastırma stra-tejisinde, ezilen halkların, inançların,azınlıkların mücadelesi “barbarlık”, dev-rim marjinallik olarak lanse edilmektedir.Tanrının yeryüzü temsili misali, emper-yalist hegemonya ve parçası gericilik,bir uygarlık idolu gibi pazarlanmaktadır.Somuta yani egemenlere itaat gerçeğineçağrılıyor. Ezilenler devrim “rüyasi” gör-memeye davet ediliyorlar. Bu yalanlarimparatorluğu çökmedi mi? Bize tarihin,sınıf mücadelerinin sonunun geldiğinivaaz etmişlerdi.Kuzey Afrika ve Ortadoğu Arap dünya-sında patlayan isyanlar neydi? ABD vediğer emperyalistlerin uşağı “demir” denyumruğu, oligarkların sindirdiği, yap-rakların kımıldamasının bile mucize gö-rüldüğü bu itaatkar inananlar ordusuniye ayaklandı... Niyesi taleplerindenbelliydi. Özgürlük, iş ve ekmek. Sınıfmücadelesi keyfi tasarlanmaz, onunobjektif kanunlarında hiçbir komplo, ol-mayan sorunlarda hiçbir keyfi isyan ol-maz.Ezilenler sınıf kavgasında keyfi kurgu-

lanmış taburlar değil, objektif çelişkilerzemininde sahneye çıkarlar. Emperyalistekonomizmin büyük iddalar gerekçesiylekarşı çıkışı ve seyircilik yörüngesindedevrimci denilen gerici lafazanlığı birpedagoji ve patalojidir. Bu tutum, objektifolarak gericiliğe hizmettir. Hazır olmayanönderlik ve hazırlık gerçeğinde, evethalk isyanları, sevgili Oruçoglu’nundaifade ettiği gibi “akbabaların sahte dev-rimciliği”ne dönüşür, müdahalelerininbaşarısına fırsatta yaratır. Bugün deböyle bir durum vardır. Tarihin, sınıfmücadelelerinin sözde sonunu getirmişneo-liberal yalana Arap isyanları iyi bircevaptır. Tarih, Kautsky-Bernstein gibiörneklerde bu yalanlara çokça tanıkoldu. Kapitalist emperyalizmin rekabetiaştığı- çelişkilerini geride bıraktığı, dev-rimin artık gereksiz olduğu, parlamenteryolla “Demokratik Cumhuriyet”in ola-bilirliği, eskiden de ifade edilmişti. Ser-maye temelli kapitalist üretimin köklüaşması imkansız kriz gerçeği artık ka-pitalist iktisatçılarında kabülüdür. Sermayenin bugünkü aşırı yoğunlaşa-rak-merkezileşmesi ortamında, emper-yalist dünya, koşullara uygun stratejikyapılanma gayretindedir. Her yeri doğ-rudan denetlemek ihtiyacı, emperyalistişgaller ve çok uluslu şirketlerin tamegemenliği doğrultusunda, dünyanındizayn edilmesine götürmektedir. Ezi-lenler açısından bunun anlamı dahaderin sömürü ve zulümdür. İsyanlar budurumun sonuçlarıdır. Dünkü uşaklarlasürdürülmeyen statükoya bu başkaldırıortamını kontrole almak için isyancı-lardan yanaymış gibi görünen emper-yalizmin sürdürülemez egemenliği “yeni” lerle takviye planı ve müdahale-lerine bakıp, halkların haklı-meşru kal-kışmalarına şüphe ile yaklaşmak kabuledilemez. Bu kendiliğindenci isyanlarlabile, halk zalimlerden daha güçlü oldu-ğunu anladı. Oligarşik-faşist diktatör-lüklerin korku atmosferini cesaretleyırttı. Dayatılan karanlığı ateşe vererekışık ordusu olabileceğini gösterdi. Hukuk,demokrasi, seçim vaatleriyle kitlelerinyanılsamalara sürüklendikleri de birgerçektir. Oysa, emperyalizm ve onunürünü faşizm hepsi bir hukuk, bir de-mokrasidir. Şükür etmek durumundançıkan, ışık arayan halkın bir öncü prog-ram ve yol gösteren önderlikten yoksunoluşu, hareketin kontrole alınmaya açıkolma vaziyetini gösterse de ilerici-de-mokratik yönünü görmememizi gerek-tirmez. Emperyalist saldırganlıkla heryere götürülen demokrasiye(!) karşı,halkın demokrasisi alternatifi yüksel-tilmelidir. Bunun en başta gelen koşulu,sömürücü devlet mekanizmasının dev-rimci zorla parçalanmasıdır. Yönetimin-söz ve kararın halkın olduğu yeni birdünyanın tesis edilmesidir. İnsanı-doğayıaşırı kar ihtiyacından dolayı hiçe saymışve sayan, kapitalist medeniyet para-digması aşılmalıdır. Sömürü düzenininilişkileri zemininde yükselen hiyerarşisineitaat etmemek onları devrimle yıkmayıgerektirir. Sömürücü iktidarın milita-rizmsiz sürdürülemez egemenliği ko-şullarında, bir özgür yaşam, devlettenbağimsız bir “Sivil toplum“ hayaldir.Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki “ÇözümÇadırları”nın demokratik taleplerini biz-zat içinde yer alarak desteklerken, ege-menler devletini devrimle aşmayan birnevi Dühring’ci ilkelerle emekçilerin oya-lanmasına da ideolojik alanda karşıdurmalıyız. Politik birliktelik ihtiyaçtır.Keskin ideolojik berraklıkta! 24 Nisan;ezilen Ermeni ulusunun, kırımı ve teş-hiriydi. Ama 24 Nisan Kaypakkayacıparti kuruluşuyla ezilenlere kurtuluşçağrısıdır da.

kazım cihan

SAHNE

YÖNELİM

E03güncel

Demirtaş: Savaşa sürüklüyorlarBDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, YSKkararını, “Son günlerde karşılaştığımız uygu-lamalar da gösteriyor ki, çok bilinçli bir kon-

septle karşı karşıyayız. Birileri Türkiye’yi adımadım savaşa sürüklemek istiyor. Bunun plan-ları hesapları kitapları net nerede yapıldı, kim-ler yaptı, bunu somut olarak bugün bilmiyoruzama bu hesapların yapıldığından hiçbir şüpheduymuyoruz” sözleri ile değerlendirdi.

Seçime girmesi yasaklanan Gültan Kışanak,2007 yılında teslim ettiği belgeleri YSK’nın ka-muoyuna açıklamasını isteyerek, şunları söy-ledi: “Mahkemelerde memnu hakkı yasal ola-rak süre bittikten sonra kendiliğinden verilir.Bu nedenle biz memnu hakları iade ediyoruzdiye karar verirler. Buna rağmen YSK bunukabul etmiyor. Diğer arkadaşlarımızın durumuhakeza öyle. Bu durum açıkça çok net bir şe-kilde siyasi bir tutumdur. Hukukla alakasıyoktur. Kanunu güçlüler koyar, güçsüzlerdebunun altında ezilir. Bu orman kanunudur. De-mokrasi falan değildir. “ dedi.

YSK kararından döndüYSK’nın ülkede geniş çaplı yapılan protestoeylemlerinin ardından, geri adım atarak ba-ğımsızlardan istediği belgelerin ardındanyaptığı son toplantıda iptal ettiği bağımsızadayların seçime girmesini onadı.YSK'nın kararına göre; "Emek Özgürlük veDemokrasi Bloğu adaylarından Gültan Kışa-nak, Leyla Zana, Hatip Dicle, Ertuğrul Kürkçü,Salih Yıldız ve Sebahat Tuncel 12 Haziran se-çimlerine katılabilecekler. Bloğun Elazığ Ba-ğımsız Milletvekili Adayı İsa Gürbüz ile ÇiçekOtlu ve Şerafettin Efe'nin itirazları ise kabuledilmedi.

siyaset yasak

K CK Yürütme KonseyiBaşkanlığı, YSK’nıniptal kararına sert

tepki göstererek yaşanacakağır sonuçlardan AKP’nin so-rumlu olacağını söyledi. KCK,“Halkımız ve demokrasi güç-leri seçimlerden çekilme dedahil bütün seçenekleri tartı-şarak en doğru karara gitme-yi başarmalıdır” dedi.

‘Demokrasi güçleriniyok etme planı’KCK, “Bu kararla, cumuriyetinkuruluşundan bu yana dışla-nan Kürt halkı ve Türkiye’dekitoplumsal kesimleri parlamen-toya taşımayı ve Kürt sorunu-nun barışçıl-demokratik yön-temlerle çözümünü ve Türki-ye’nin demokratikleştirmesini

hedefleyen ittifak ve blok gru-bu açıkça tasfiye edilmek is-tenmiştir. Kürt ve demokrasigüçlerini yok etme planıdır.Bunun ateşle oynama olduğuaçıktır. Türk devleti ve AKPhükümetinin sorumluluğundageliştirilen bu kararla Kürt hal-kının ve demokrasi güçlerininiradesine ket vurulmak iste-nilmektedir” diye belirtti.

KCK: Tüm seçenekler tartışılmalı

2-3_Layout 2 4/21/11 7:26 PM Page 2

Page 4: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011güncel 04

Yaklaşan 1 Mayıs’a dair işçi ve emek-çilerin görüşlerini aldık. İfade edilenleraslında yabancısı olduğumuz tablodeğildi, beklentiler ve kaygılarda... Kimileri 1 Mayıs’ın çeriğinin boşaltıl-mak istendiğini, kimileri ise katliam-ları halen unutamadığını dillendiriyor.Kimileri özgürlük istiyor, kimileri hak-larını, kimileri ise ulusal ayrımcılığınson bulmasını. İşte 1 Mayıs’a yaklaşır-ken işçi ve emekçilermizin soruları-mıza verdikleri cevaplar:

1 Mayıs sizin için ne ifadeediyor?Halime Timur: (işçi): İşçilerin başkaldı-rı günüdür, bizler işçiyiz kadınız, ana-yız ama çalışmak zorundayız, 1 Ma-yıs’ta da çalışıyoruz biz çalışırız amatükenmeyiz. 1 Mayıs’lar her yıl isyangünü olarak kutlanacaktır. Yıllardanberi hep böyle olmuştur ve kazananadek böyle olacak. Çünkü bizler halkız,örgütlüyüz ve tek yüreğiz.Abdülkerim Yıldız (inşaat işçisi): 1 Ma-yıs deyince işçi bayramı, özgürlük,hak arayışı ve işçilerin taleplerini aklı-ma geliyor.İsmail Ablaş (inşaat işçisi): 1 Mayıs de-nince aklıma işçi bayramı, Taksimkatliamı ve devrimcilerin öldürülmesigeliyor.Ahmet Keser (ağır sanayi işçisi): 1 Ma-yıs denince aklıma işçi bayramı geli-yor. Hele de bugünlerde biz işçiler içinçok daha anlamlı. Alanlara çıkan işçi-

lere hakim sınıfların baskı ve zulmügeliyor daha çok aklıma.Erhan Demirpençe (elektrik işçisi):1 Mayıs işçi bayramı emek, özgür-lük, grev demektir. Aynı zamandabu değerler için katledilmiş bir çokinsanın, ödediği bedellerle kazanıl-mış bir gündür.Ali Karaman (esnaf): Direnmek, is-yan etmek, başkaldırmak hakkımıziçin mücadele etmek. İşçi sınıfının

var olma sebebinin isyan günü.

Hacı Mehmet Özer (esnaf): 1 Mayıs iş-çinin bayramıdır, haksızlığa, fuhuşa,uyuşturucuya, hırsızlığa karşı olmak,işine sahip çıkmaktır.

Remzi Polat (esnaf): Katliamlar aklımageliyor. İşçi bayramı diye söyleniyorama işçilerin hakları hep gasp ediliyor.Ayakta kalmak için çalışıyoruz. Ezi-lenlerin bayramı yıllardır kutlanmaktaama değişmiyor.

1 Mayıs’ın Farklı illerde yaşayan işçi-lerimizle, esnaflarmızlayaptığımız kısa sohpet-lerle 1 Mayıs’ı değerlendir-dik. İşçi ve emekçilerimi-zin bize verdikleri cevap-larda, bugün açısındanyaşanan sorunlara dairdevletin ve birçok sendi-kanın görmek istemediğigerçekler açığa çıkıyor.

1 Mayıs’a yaklaştığımız şu günlerdefarklı iş kollarında calışan işçilerpatronlar tarafından gasp edilenhakları için direniyorlar. MAS-DAF,PTT, Ontex patronları işçilerin hak-kını gasp ettikten sonra, çoğu işçiyiişten çıkardı. Fabrika önünde hak-ları için direnen MAS-DAF, PTT, On-tex işçileri, 1 Mayıs’ta sınıf kardeşle-ri ile güçlü bir şekilde gasp edilmişhaklarını geri almak için mücadele-yi birleştirmeyi bekliyor.

1 Mayıs İşçi Bayramı’na hangi talep-lerle gideceksiniz?Ali Rıza Taşkaya(MAS-DAF): Birle-şik Metal-İş Sendikası’nın işten atı-

lan arkadaşlarımızın mücadelesinisahiplenme noktasında iş güvence-sizliğine, sendikasızlaştırmaya karşıvermiş olduğumuz mücadelede ta-leplerimizi haykırmak için Tak-sim’de 1 Mayıs alanında olacağız.Ayrıca işten atılan 100 arkadaşımızda Düzce Organize Sanayi Bölge-si’nde direnişe devam ediyorlar. BizAtaşehir’deki direniş çadırlarımızdayaklaşık 5 gündür 20 arkadaşımızladirenişe devam ediyoruz. Direnişi-mizin sesini halka ve bizi destekle-yen insanlara karşı daha güçlü du-yurabilmek için İstanbul’a gelmekararı aldık. Direnişteki arkadaşla-

1 Mayıs tarihsel olarak kendiiçeriğini dolduracak olan işçi,köylü ve emekçilerin kısmitalepleri ile ele alınmaktankurtulamıyor. Özne olmasıgereken halkın ve işçi sınıfı-nın nesne durumuna getiril-diği ve sendika ağalarınıngasp ettiği 1 Mayıs mitingle-rinde yaşananlar, bu yıldatekrar edeceğe benziyor.

Kendisini temsil ettiğini dü-şündüğü ve içerisinde “ör-gütlü” olduğu sendika yöne-timlerinin çoğu çoktan sınıfdüşmanlarının safına girmişve ruhunu burjuva feodal ge-ricilerin emellerine teslim et-miştir.

Kendi üyesinden korkan birsendika ağalığı gerçekliği ilevarılacak yerin burjuva-feo-dal düzenin tesisi olacağıpaye götürmez bir durum.Emekçilerin örgütlü olduğusendikaların, kendi özneleri-ne karşı tutumlarını net birşekilde ifadesini bulacağı 1Mayıs’a günler kala, örgüt-lenme sürecinde edilen söz-ler ve tüketilen kelimelerdaha şimdiden yaşanacakla-rın habercisi durumundadır.Gerici Hak-İş üst düzey yö-netiminin, ‘Taksim alanınıdevrimci ve ilerici öznelerinellerine bırakmayacağız’açıklamaları, bir sendikanınburjuva feodal düzenle girdiğiilişkileri açığa çıkartırkenaynı zamanda neden bir sen-dika anlayışını da açığa vur-maktadır.

Şimdi aymazca çıkıp haddinibilmeyen açıklamaların ar-dından işçi dostu, emekçikardeşi portresi çizmek gele-nekselleşmiş bir tutum olsagerek. Büyük abilerinin“halkçı” kimliğini ne çabuk

unutmuş acaba ya da unuttumu? Büyük bir muamma.Bunlar tanrının serseri kulla-rı olsa gerek. Yoksa bu kadar“çılgın” projeleri nasıl savu-nabilirlerdi. Ya da ikinci birşık sınıf “kardeşleri” ile an-laşmış olmak. Tabi “işçi” sen-dikası olduğu gerçekliğiniyadsıyarak. Ve inkardan gel-diği bu kesimin kanı üzerin-den pazarlık yaparak.Egemen zihniyetin bu düş-man tutumunu içselleştirenbu baylarımız ezilenlerin tari-hini de bu sınıf “kardeşlerine”satmaktan geri kalmıyor. İn-celtilmiş bir ironi ile safların-daki dalgalanmayı da yerine“oturtmasını” bilerek, içeriğiboşaltılmış ve resmi ideoloji-nin önemli gün ve haftalarserisini tamamlamanın he-yacanını “milli bir grurla” te-sis ediyorlar. Hakim sınıflarınideologlarına bu denli yar-dımsever bir tutum izleye-rek tam not alıp sınıfı geç-mek ve çok arzu ettiklerikimliklerini yakalarının üze-rine asarak caka satmak içinçırpınıyorlar. Bu yaşananların gölgesindesesini duyurmak için bütüngeleceğini ipotek altına alanve alanlarda direniş bayrağı-nı yükselten kesimin sesiniduymak ve duyurmak el-zemdir. 1 Mayıs’ın tarihselmirasını sahiplenecek ve onagerçek içeriğini kazandıra-cak, koruyacak olan ezilenmilyonlar bu tarihsel içeriğikavradığında, ipliği pazaraçıkmış, sınıf işbirlikçisi, bur-juva ahmaklara en iyi cevabıverecektir. Ülkenin birçokyerinde gelişen işçi direniş-leri ve bunların öne çıkardığıtablo bu serüveni özetleye-cek veri birikimi sunuyor.

Direnişçadırın-dan1 Mayıs’a

1 Mayıs’tahesap sormaya

4-5_Layout 2 4/20/11 8:06 PM Page 1

Page 5: 20-30 Nisan 2011

05güncel20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

1 Mayıs’tan talep ve beklentileriniz ne-lerdir?Halime Timur: Eşit gelir düzeyi olsun, inatla ya-şayacağız, merdivenleri teker teker çıkacağızama sonunda biz kazanacağız. Dilimiz içinhaklarımız için mücadele edeceğiz.

Abdülkerim Yıldız: İnsanca yaşamak , kardeş-lik, işçilerin taleplerindeki kararlılık ve demo-kratik bir yaşam talebim var.Yalnız günümüz-de böyle bir kararlılık ve demokratik yaşam ta-lebi eskiye göre çok daha az.

İsmail Ablaş: 1 Mayıs’tan beklentilerim halka,işçiye özgürlük, fakire özgürlük.

Ahmet Keser: 1 Mayıs tek bir günlük kutlamaolmamalı.1 Mayıs işçilerin kazanımlarını kutla-dığı bir bayram olmalı.1 Mayıs’ı kutlamanın ge-reği işçi sınıfının, daha paylaşımcı daha eşit veyönetenlerle işçilerin arasındaki uçurumlarındaha azaldığı bir gün olmalı.

Erhan Demirpençe: Yurt dışında yaşayan birarkadaşla konuştum. Çalıştığı ülkede iş süresi6 saat. Bu çalışma süresi ile iyi bir şekilde yaşa-

yabiliyorlar. Zorunlu mesai diye bir çalışma ko-şulu özel izine bağlı. İşçiyi 12 saat çalıştıran biriş yeri bir ay süresince kapalı tutuluyor. Elbetteinsanlar kendine yetecek kadar çalışmak ister.Günde 6 saat çalışan bir işçiyi düşünün. Gü-nünden geriye 18 saat kalıyor. Bu süreyi aile-siyle ve sevdikleriyle geçirebiliyor, kendinefazlasıyla zaman ayırabiliyor.Ali karaman: 1 Mayıs’ta tüm ezilen kesimlerinbirlik içinde alanlarda isteklerini haykırmaları-nı istiyorum, ben her yıl 1 Mayıs’lara katılırım

ve bundan gurur duyuyorum.

Hacı Mehmet Özer: Birlik içinde ve ayrımsız birdünyada yaşamak istiyoruz, Türk - Kürt ayrımıyapılmasın.

Remzi Polat: Sendikaların; işçileri ve haklarınısatmamaları, patronlarla işbirliği yapmamaları,işçiye sahip çıkmaları, işçilerin örgütlü tek yü-rek olmaları gerekiyor.

Sizce 1 Mayıs’ın içeriği sistem tarafın-dan boşaltıldı mı ?Halime Timur: Özgürlük istiyoruz, insanca ya-şamak istiyoruz, dilimizi konuşmak istiyoruz,haklarımız üzerinde oyun oynatmayacağız.Koltuk sevdasına düşenleri devireceğiz.

Abdülkerim Yıldız: Bence günümüzde 1 Ma-yıs’ın asıl anlamı, içeriği boşaltılmış durumda-dır. Biz işçiler bu ülkede hep baskı görüyor veçile çekiyoruz.

İsmail Ablaş: Günümüzdeki 1 Mayıslar eskiyegöre daha bir aydınlanmış durumda. Eskidensokakta 1 Mayıs için bildiri dağıtmak, propa-ganda yapmak ve afiş asmak daha zordu, amagünümüzde daha kolay.

Ahmet Keser: 1 Mayıs’ın içeriği sistem tarafın-dan boşaltılıyor. Farklılaştırılıyor, işçiler parça-lanıp bölünmeye çalışılıyor. Sınıflar içerisindedeğişik tabakalar oluşturulmaya çalışılıyor.Geçmişteki işçi bayramı ruhu günümüze göredaha iyiydi. Birlikte hareket etme imkanınasahipti. Ama günümüzde bu birliktelik taşeroneliyle daha da zayıflatıldı. Hemen hemen içeriğiboşaltıldı.

Erhan Demirpençe: Sıradan bir gün mantığındabakarsak içeriği boşaltıldı. Ama verilen bedel-ler ve istenen talepler doğrultusundan bakar-sak içi boşalan bir durum yok.

Ali Karaman: Herkesin eşit yaşama hakkı, gelirdüzeylerinin eşitlenmesi insan haklarının uy-gulanıp insanca yaşama hakkımızın verilme-sini istiyorum. Bizler bu ülkede yaşıyoruz vesöz hakkı istiyoruz.

Hacı Mehmet Özer: Sanatsal işlere önem veril-meli, bizler ayrımsız bir dünyada yaşamak isti-yoruz, insanlık dışı uygulamalara maruz kal-mamalıyız, kavgasız ve gürültüsüz bir dünyaistiyoruz, yaşamak hakkımızı istiyoruz.

Remzi Polat: İşçi hakkının savunulması, dil, din,ırk hakkının verilmesi, gelir düzeylerinin eşit-lenmesi, işsizliğin ortadan kaldırılması ve gü-venceli iş olanaklarının yaratılması.

içeriği boşaltılıyor

rımızdan 112 işçi sendikalı olarak işlerine dö-nünceye kadar Ataşehir’de ve Düzce’de mü-cadelemiz sürecek.

Gamze Kayhan (Ontex): 1 Mayıs’ın önemi bi-zim için çok büyük. Çünkü 1 Mayıs işçilerinbirlik ve mücadele günü. İşçi sınıfının artık busermaye düzenine ve kapitalizme karşı mü-cadele etmesi gerekiyor. İşçilerin can bedelikazandığı 1 Mayıs alanında taleplerimizi hay-kırmak için yer alacağız. 1 Mayıs’a kızıl ren-gini veren işçilerin mücadelesidir. 1 Mayısalanına coşkumuzu, heyecanımızı taşıyaraksendika ağalarına karşı mücadeleyi yüksel-teceğiz.

Rıza Soylu (PTT): 1 Mayıs işçilerin birlik vedayanışma günüdür. Biz bu önemde böyle bir

mücadele gününe yakışır bir şekilde müca-dele hattı izliyoruz. Biz bir geleneği devam et-tiriyoruz. Yıllardır kan-can bedeliyle ödeye-rek işçilerin yarattığı bir gündür 1 Mayıs. Ta-leplerimiz elbette bu ülkede ‘kazanın dibi’diye bir tabir vardır. ‘Kazanın dibi’ yani gü-vencesizliğin en somut ifadesi olan taşeronişçileriyiz.

Bazı sendikaların işçi sınıfına karşı olumsuztavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?Ali Rıza Taşkaya (MAS-DAF): Bizler BirleşikMetal-İş’te örgütlenen işçiler olarak esas işçisınıfının yanında olan sendikaların işçilerleomuz omuza mücadele ettiklerini, sendika-mızın direnişimizin örülmesi ve yaşatılmasısürecinde işçilerle birlikte hareket ederek bu

süreci ördüğünü düşünüyoruz. TÜRK-İŞ gibisendikaların işçilerin yanında olmak yerineişverenlerden yana bir tutum içerisinde oldu-ğunu ve her zaman işçilerin karşısında oldu-ğunu biliyoruz. İşçilerin esas dostu işçilerlebirlikte yürüyenlerdir.

Hasan Ulaş Ekelik (Ontex): 1 Mayıs bizim içinönemli, 1 Mayıs’ta meydanlara çıkan sendi-kacılar tarafından işten atıldık. Selüloz İşSendikası yöneticileri patronlarla kol kolavererek bizleri işten attı. Kendisini sözümona işçiden yana olarak ifade eden AydınParlakkılıç isminde birinin yani İstanbulŞube Başkanı’nın patronlarla işbirliği yap-ması sonucu işten atıldık. Biz ona 1 Mayısalanına gelmesini tavsiye etmiyoruz. Onu o

alanda protestolarla karşılayacağız.

Rıza Soylu: Ontex’den atılan arkadaşlar çokiyi bilirler işbirlikçi, sarı sendikal çizginin neolduğunu. Elbette yıllardır işçi sınıfı içerisin-de mücadele yürüten insanlar olarak bizbunları 1 Mayıs’lardan ve fabrikalardan tanı-yoruz. Zaten güvenmiyoruz ama net bir şe-yin çözümü değil bu durum. Sarı sendika-larda örgütlü bulunan işçilere çağrımız, ta-banda örgütlenmeleri, komiteler kurup ha-inlerden hesap sormalarıdır. Ancak işçilersendikalarına sahip çıktıkları zaman müca-dele kazanılabilir. İşçilerin öz örgütlülükleriolan sendikaları geliştirmesi ve sarı sendi-kaların işçi sınıfının mücadelesinin içini bo-şaltan tutumunun teşhir edilmesi gerekiyor.

4-5_Layout 2 4/20/11 8:06 PM Page 2

Page 6: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011güncel 06

‘Bid-dem, bi-ruh, nefidik ya Der’a!’f emrah cilasun

apka düştü kel göründü. Ba-şından beri Arap isyanlarınıdestekliyormuş gibi, rol yapanCengiz Çandar’a göre, AhmetDavutoğlu, “evrim alevlerinin,yerkürenin en krizli bölgesiniyakıp kavurmasının önüne

geçmek için ‘gönüllü’ ve ‘iyi niyetli itfaiye-cisi’”imiş. (Radikal, 6 Nisan 2011)Dışişleri Bakanı’nın, Ankara-Bahreyn-Şamgüzergahında uçağına aldığı Çandar’ın yu-karıdaki sözleri, tamamen bir itiraftır. “İyiniyetli” lafını çıkarın geriye, “itfaiyeci” ta-nımlaması kalır. Ne imiş bu “itfaiyeci”ningörevi? “Evrim alevlerinin, yerkürenin enkrizli bölgesini yakıp kavurmasının önünegeçmek.” (Arap kitlelerinin muhteşemayaklanmalarını, komplo teorilerine kurbanedenlere önemle duyurulur.)Tunus’ta başlayan yangın gelip, Türkiye ile800 km. hudut sınırı bulunan Suriye’yi ka-vurmaya başlamıştır. Başta Şam olmaküzere, isyan ateşi, Der’a, Lazkiye, Kamışlı,Hama, Duma, Der Zor, İdlib ve Halep’e kadaryayılmıştır.48 senedir Olağanüstü Hal Yasaları’yla,Esad Hanedanlığı tarafından, ezilen ve sö-

mürülen halk kitlelerinin yegane talebi,özgürlüktür. Rejimin, “Allah, Suriye, Be-şar” şeklindeki resmi sloganını, sadece birgösteride 20’nin üzerinde ölü verenDer’a’daki kitleler, çoktan “Allah, Suriyye,Horriyye (Hürriyet)” diye çevirmişlerdir.Der’a’daki kardeşlerinden ilham alan veŞam sokaklarına yayılan kitleler, hep birağızdan, “Bid-dem, bi-ruh, nefidik yaDer’a!” (Kanımızla, canımızla, seninleyizey Der’a) diye haykırmışlardır.Bu arada, Perinçek’in kötü kopyası Türkiye“Komünist” Partisi’nin gardaşı, Esad rejiminyedek tekerleği konumundaki, Suriye “Ko-münist” Partisi, bütün bu olup bitenlerden“dış güçleri sorumlu” tutmuş ve Esad’ın yap-mayı taahhüt ettiği “reformlara” dikkat çe-kerek, rejime olan bağlılığını dile getirmiştir.(07 Nisan 2011 tarihli, soL org.) İlginçtir! Bu is-yana karşı, Türkiye’nin ve Suriye’nin sahtekomünistleriyle, AKP hükümeti, herhaldeaynı kaygıları taşıyor olmalı.İsyanın başlamısından bu yana, TürkiyeBaşbakanı Tayyip Erdoğan, Beşar Esad’la,üç kere telefon görüşmesi yapmış, MİTMüsteşarı Hakan Fidan’ı, 29 Mart’ta, Esad’lagörüşmesi için Şam’a yollamıştır. Tüm bun-

lar yetmemiş olacak ki, 6 Nisan’da TürkDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, apar to-par Şam’a gidip, 3,5 saat Esad’a, isyan ateşi-nin neden, niçin ve nasıl söndürülmesi ge-rektiğine ilişkin “tarih dersi” vermiştir.(Cengiz Çandar, Radikal, 07 Nisan ve KaderBalıkçı, Akşam, 10 Nisan 2011)Peki ne olmaktadır da küçücük TKP’sinden,hükümetteki AKP’sine kadar, seçim sadhımahaline giren Türkiye’nin siyaset erbabı,Suriye’deki isyandan ötürü bu denli telaşakapılmaktadır? Cevabını, Pentagon sözcüsüaman pardon, Radikal yazarı Cengiz Çan-dar’dan öğrenelim:“Türkiye’yi son iki yılda faal bir ‘küresel ak-tör’ ve ‘bölge gücü’ görüntüsüyle uluslar-arası sahneye çıkartan ‘yeni Ortadoğu poli-tikası’nın merkezinde de Suriye bulunuyor.Bu nedenle Suriye’de ne, nasıl olacak veSuriye ne yönde yol alacak (ya da hatta al-mayacaksa) Türkiye’nin yakın ve orta va-deli dış politikası herkesten daha fazla etki-lenecek. Tunus ve özellikle Mısır, Türki-ye’nin profilini -tam da seçimlere doğru yolalırken- parlattı. Libya, o parlaklığı bir neb-ze soluklaştırdı. Libya üzerindeki politikatam toparlanırken Suriye, Türkiye’yi çok sı-

kıntıya sokabilme potansiyeli taşıyor.” (Ra-dikal, 27 Mart 2011)Çandar’ın söyledikleri tersinden doğrudur.Emperyalist sermaye açısından, Türki-ye’nin profilinin parladığı kesindir. Ona hiçşüphe yok. Fakat, Tunus ve Mısır halkı adı-na dillendirdiği parlaklık tamamen hayalmahsulüdür. Zira, olmuş olsaydı o parlaklı-ğın Suriye’deki kitleler üzerinde birşey ifa-de etmesi gerekirdi. Çandar’ın da, “Suriye,Türkiye’yi çok sıkıntıya sokabilme potansi-yeli taşıyor” demesine gerek kalmazdı.Velhasıl-ı kelam! İsyan ateşinin gelip, Suri-ye-Türkiye hududuna dayandığı şu günler-de, Türkiye’nin gündemini, Cuma namazıyarışları, bağımsız vekil heyecanı veya se-çim ittifakları meşgul ede dursun. Ne yalansöyleyeyim, umurumda bile değil. Son ikigündür, Muhabberat zindanlarından geçmişbir İbocunun, yayınlanmamış anılarını oku-yorum. 1982’de, Hama’daki ayaklanmayı veo ayaklanmanın nasıl bastırıldığını teferru-atlıca anlatan yazarın, Suriye hakkında oncatecrübesi ve bilgisiyle, bugün, ne yaptığınıbilmiyorum. Ama ben, kendi oy pusulamda,“Bid-dem, bi-ruh, nefidik ya Der’a!” hanesi-nin altına çoktan, mühürümü bastım bile.

Ş

Dersim’de 5 TİKKO gerillasınınkışı geçirdikleri kampta bulu-nan sığınağın çökmesi nede-niyle ölümsüzler kervanınakatıldığı açıklandı.

TKP/ML’nin kış kampında kadın gerilla-rın konuşlandığı sığınakta meydana gelengöçük nedeniyle TKP/ML ve TİKKO üyesi5 kadının yaşamını yitirdiği açıklandı.

“5 yoldaşımızın şahadeti örgütümüz açı-sından çok ağır bir kayıp olmuştur” di-yen TKP/ML Dersim Bölge Komitesi, “5kadın yoldaşımızı demokratik halk dev-rimi sosyalizmin ve komünizm mücade-lesinde yaşatacağız” diye belirtti.

Sefegül Kesgin, Nurşen Aslan, FatmaAcar, Derya Aras ve Gülizar Özkan'ın şe-hit düştüğünü ifade eden TKP/ML Der-sim Bölge Komitesi’nin açıklaması şöyle:

"2 şubat 2011 tarihinde sabah saat05.00’da kış kampımızın kadın yoldaş-ların kaldığı kısmında yaşanan çökmesonucu 5 kadın yoldaşımız şehit düşm-üştür.

Yaşanan göçüğün hemen ardından mü-dahale edilmesine rağmen çabalar ye-tersiz kalmış ve göçüğün altında cansızyoldaşlarımızın bedenleri çıkarılmıştır.Başta Sefagül Kesgin yoldaş olmak üzere5 kadın yoldaşımızın şahadeti örgütü-müz açısından çok ağır bir kayıp olmuş-tur. Ancak bu kayıp savaşımızın içinde-dir. Ve biz biliyoruz ki, savaşın doğası ka-yıplara her zaman açıktır. Ödediğimizbedelin ağırlığını kaldırmak için tüm gü-cümüzle mücadelemize yüklenecek veşehitlerimizin bize emanet ettikleri mü-cadeleyi onlara layık bir şekilde yüksel-teceğiz.”

5 TİKKO gerillası şehit düştü

Sefegül Kesgin,(Eylem): 1977 Erzu-rum doğumlu,2007’den bu yana ge-rilla alanında bulunanKeskin, gerillada Si-yasi Komiser olarakgörev yürütüyordu.

Nurşen Aslan,(Emel): 1981 Tokat do-ğumlu, 1999’dan buyana gerilla alanındafaaliyet yürütüyordu.TKP/ML ileri sempati-zanı ve Dersim BölgeKomutanlığı göreviniyürütüyordu.

Gülizar Özkan,(Özlem): 1967 Der-sim doğumlu, 2005’denbu yana gerillada faali-yet yürütüyordu.TKP/ML ileri sempati-zanı olan Özkan, TİK-KO’da komutan olarakfaaliyet yürütüyordu.

Fatma Acar, (Dilek): 1983 Mersindoğumlu, aslen Mardinli.2006’dan bu yana gerillaalanında faaliyet yürüt-mekteydi. Acar, TKP/MLileri sempatizanı ve TİK-KO’da komutan olarakfaaliyet yürütüyordu.

Derya Aras, (Sevda): 1979 Erzin-can doğumlu olanAras, 2009’dan buyana gerilla alanındaTKP/ML ileri sempati-zanı ve TİKKO savaşçı-sı olarak faaliyet yürü-tüyordu.

ELEŞTİRİ SİLAHI

6-7_Layout 2 4/21/11 4:00 PM Page 1

Page 7: 20-30 Nisan 2011

lkesel ve stratejik anlayış ya da yaklaşımlar ile taktiksiyasetler arasında kesin bir bağ ve uyum olduğuaçıktır ve bu asla göz ardı edilemez. Bunun kadarstrateji ile taktik arasında (ya da stratejik siyasetlerletaktik siyasetler arasında) mutlak bir fark var ki, bufark birbirine karıştırılmayacak kadar mühimdir.

Strateji ile taktik aynılaştırılırsa; bunun bir durumda siyasette kabızlıkyaratması kaçınılmaz olur, ikinci durumda ise, stratejik duruş yitirilereksalt reel gelişme ve politikalar ekseninde kalarak son tahlilde ilkesizliğesaplanmak kaçınılmaz olur. O halde stratejinin önemi ile siyasetinönemini hem birbiriyle bağı anlamında ve hem de ayrışan fonksiyonlarıylakavramak ve iki açıyı yerli yerine oturtmak elzemdir.Stratejiler veya stratejik siyasetler süreçleri kapsar. Verili bir sürecinbaşından sonuna kadar geçerli kalır, varlığını sürdürürler. Ve bunlaryığınca taktik siyasetle beslenirler. Yani, stratejik süreç boyuncastratejiye hizmet eden sayısız siyaset ve taktik kullanılır.Taktik veya taktik siyasetler ise, stratejik süreç içinde veya stratejiyebağlı olarak biçimlendikleri gibi, süreç boyunca sık sık değişir veya de-ğişebilirler. Taktiklerde zaman bağlayıcı değildir, zira sürecin tamamıylaalakalı değildirler. Yalnızca sürecin şu ya da bu aşamasında, şu ya dabu görevi hakkında biçimlenir ve bu süre boyunca geçerli olurlar.Görece uzun bir zamanda geçerli kalabilecekleri gibi, en kısa zamaniçinde değişebilirler.Taktiklerin-taktik siyasetin devreye girmesi ya da değişmesi; sürecinniteliği aynı kalmakla birlikte, güncel gelişmeler, ortaya çıkan görecelidurumlara vb göre ele alınır. Bu bağlamda açık ki, belirlenen bir taktiksiyaset nispeten kısa süre içinde yaşanan gelişmelere bağlı olarak de-ğişir-değişebilir. Taktik siyasetler bir kez belirlendikten sonra, sürecinsonuna kadar mutlak şekilde devam edeceği anlamına gelmez. Yani,uzun süre devam edeceği gibi, çok kısa bir zaman diliminde değişebilir.Bu, politik siyasal gelişmelere, gündeme gelen yeni koşullara ve taktiğinstratejik yaklaşımlarımıza hizmet edip etmeyeceğine göre vb belli olur.Özellikle taktik politikada bütünlüklü şartlar dışında lokal olarak ortayaçıkan veya lokalde bulunan şartlar taktiği zenginleştirir. Yani, genelanlamda geçerli olan taktik politika, herhangi bir özgülde farklı biçim-lenebilir. Daha açıkçası, Türkiye-Kuzey Kürdistan genelinde uygulananbir taktik politika, herhangi bir bölge veya ilin özgül şartlarında özgünbir biçim alabilir. Bu, genel taktiğin mantığına ters düşmeyeceği gibi,onun gerekçelerini çürütmez. Özcesi, taktiğe; belirlendikten sonra değişmez bir yasa olarak bakılamaz.Taktik stratejiyle bir tutulamaz, katı olarak ele alınamaz. Bugüntaktiğin bu biçimi doğruyken, yarın taktiğin başka bir biçimi doğruhale gelebilir. Örneğin, BDP yapılacak olan genel seçimlere bağımsız milletvekililistesiyle katılmaktadır. Ki milletvekili adaylarını belirleyerek YüksekSeçim Kuruluna sunmuş bulunmaktadır. Fakat gelinen aşamadaYüksek Seçim Kurulu BDP’nin bağımsız milletvekilleri listesinden oniki milletvekili adayının adaylığını uygun görmediğini açıkladı. 12 milletvekili adayını veto etti. YSK’nın bu kararının siyasi bir tavır olması vehukuken haklı gerekçelere sahip olmaması gibi gerçekler ayrı bir tar-tışmayken; bu gelişme BDP’nin seçimlere yaklaşımını gözden geçirmeyeyeterli bir sebeptir.Kuşkusuz ki, BDP seçim politikasını-seçimleri taktik bir mesele olarakele almadıkları, bilakis stratejik bir mesele olarak ele aldıklarından, bugelişme ile birlikte seçimleri boykot etme tavrını geliştirmeyebilir-ge-liştirmeyecektir. BDP, seçimlerden çekilmeyi de masada tuttuklarınıaçıklasalar da, bunun taktik olduğunu ve baskılanma yaratmak için dil-lendirildiği açıktır. BDP’nin tüm stratejik politika ve yaklaşımları vb’yerağmen parlamentodan çekilmeyi göze alamayacağı ağırlıklı ihtimal-dir.BDP’nin somut siyasi gelişmeyi seçimleri boykot etme taktiğine yeterligörüp görmeyeceği, böyle bir yönelime girip girmeyeceği tartışmamızdışı ayrı bir tartışmayken; genel anlamda söz konusu gelişmenin boykottavrı taktiğine geçmeyi gerektiren bir gelişme olduğunu söyleyelim.Yani, BDP milletvekilleri şahsında YSK’nın aldığı karar, olağan durumdakatılma taktiğinin değiştirilmesi için yeterli bir gelişme olduğunusöyleyelim. Taktiğin değişmesi için gerekli olan şartlara iyi bir örnektir.Başka bir örnek daha ele alırsak. Mesela Maoist parti genel seçimlereilişkin boykot siyasetini benimsedi. Bu taktik stratejik gerekçeleri vbaçısından doğru ve genel bir taktiktir. Ancak bu taktiğin ilelebet doğrukalacağı söylenemez. Hatta seçimlere kadar mutlak biçimde değişmedendoğru kalacağı da söylenemez. Tersinden seçimlere kadar boykottavrının değişeceği de iddia edilemez.Dahası, diyelim ki, genel şartlar anlamında bir değişiklik olmadığı halde,sadece bir parçada şartlar değişkenlik gösterdi, özgül bir durum ortayaçıktı veya yeni şartlar ortaya çıktı. Bu durumda, genel taktik geçerlikalmakla birlikte, söz konusu parçada başka bir taktiğin uygulanmasıdoğruluk kazanır. Elbette bütün bunlar bir anlayış meselesi veyavarsayım olarak dillendirilmiştir.Taktik politikaları değişmez-dokunulmazmutlak şeyler olarak algılamak son derece hatalıdır.

bakış can

TAKTİK POLİTİKA ÜZERİNE

UFUK ÇİZGİSİ

İ

07güncel 20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

Dersim’de çatışma

Dersim’de baharın gelmesiylebirlikte kırsal alanda gerillayakarşı ağır darbeler vurmak iste-yen T.C. Ordusu ile Maoist Ko-münist Partisi’ne bağlı HalkKurtuluş Ordusu arasında çatış-ma yaşandığı öğrenildi. MKP Merkez Komitesi SiyasiBürosu tarafından söz konusuçatışmaya ilişkin yapılan bilgi-lendirmede, PKK ile T.C. arasın-da medyaya servis edilen çatış-manın, Halk Kurtuluş Ordusu ileT.C. ordusu arasında gerçekleş-tiğini açıkladı. Açıklamada çatışmanın Der-sim/Ovacık’ın Karaoğlan mev-kiinde yaşandığını ve gerillagüçleri ile askerler arasındakiçatışmanın, 3 ölümle sonuçlan-dığı belirtildi. HKO gerillarınınçatışmadan kayıp vermedenayrıldığı, T.C. ordusundan ise 3askerin etkisiz hale getirildiğiifade edildi.

‘HKO politik savaş yürütmektedir’Açıklamada MKP önderliğindesiyasi iktidar mücadelesininstratejik görevlerini üstlenenHKO’nun devrimin üç stratejik

silahından biri olduğu ifade edi-lerek şunlara değinildi: “Devri-mimizin siyasi görevlerini yürü-ten Halk Kurtuluş Ordusu’nunasıl görevi savaşmaktır.

Halk Kurtuluş Ordusu savaşmakiçin savaşan bir güç olmadığıgibi, Maoist Komünist Partisi’ninsiyasi hedef ve amaçları doğrul-tusunda faaliyette bulunur.

Halk Kurtuluş Ordusu; MaoistKomünist Partisi’nin, siyaseti,en yüksek biçimi olan savaş dü-zeyinde yürütmesinin temel or-ganı ve örgütleme biçimidir.

Devrimimizin parti önderliği veörgütlemesi temelindeki esasörgütlenme biçimini temsileden Halk Kurtuluş Ordusu, buniteliğiyle politik savaş yürüt-mektedir.

Halk Kurtuluş Ordusu eylemininiçeriğini ve eylem çizgisini buniteliğine uygun olarak düzen-ler. Bu anlamda eylem çizgisiitibarıyla asker öldürme gibi birhobiye sahip değildir. Bilakis, butürden eylemlerini savaş ve ça-tışma doğasının bir zorunluluğu,siyasal hedef ve çalışmalarınınönündeki engellerin kaldırılma-sının bir gerekliliği, devrim ilekarşı- devrimin silahlı savaşiçinde olmasının tabii davranışıve devrimin yüksek görevleri-nin yerine getirilmesi olarak elealmaktadır.

Bu bağlamda, gerek taktik saldı-rı esası ve gerekse de stratejik

savunma argümanlarına bağlıolarak planlı askeri eylemleregirişmekte ve savaş şartları ger-çekliği içinde düşman kuvvet-lerle çatışmalara girmektedir.”

Gerilla savaşı gelişmektedirT.C. Ordusu’nun baharın gelme-siyle birlikte avantajına dönendoğa şartlarını ve alan hakimi-yetini kullanararak bu türdençatışmalara giriştiğini hatırlatanMKP, “Tüm dezavantajlara rağ-men düşmana üç kayıp verdirenHalk Kurtuluş Ordusu güçleri,sezon açılışını gerçekleştirdik-leri başarılı çatışmayla anlam-landırarak halkımızı müjdeledi.Sınırlı güç ve olanaklarla düş-manın büyük güç ve olanakları-na karşı üstün bir çatışma yü-rütüp darbeler vuran Halk Kur-tuluş Ordusu, kayıp vermeyerekbaşarılı bir şekilde üslerine çe-kilmiştir.Proletarya ve halklarımız baştaolmak üzere, ezilen ulus veazınlıkların kurtuluşu uğruna,Bağımsızlık, halk demokrasisi,sosyalizm ve komünizm müca-delesini Halk Savaşı stratejisiperspektifiyle omuzlayan parti-miz; devrimdeki ısrarını merkezigörev olan Köylü Gerilla Savaşıpratiğiyle koruyup geliştirmek-tedir. Halk Kurtuluş Ordusu’nundüşmana kayıp verdiren sonbaşarılı çatışması bunun kanıtı-dır.” denildi.

Dersim’de Halk Kur-tuluş Ordusu ile T.C.Ordusu arasında çı-kan çatışmada 3 as-kerin öldüğü öğrenildi.

6-7_Layout 2 4/21/11 4:00 PM Page 2

Page 8: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011emek08

Samsun 19 Mayıs İlçe-si’nde bulunan BATFabrikası’nda işten atı-lan işçiler, saldırılararağmen kararlılıkla di-renişlerini sürdürüyor

24 Ocak Kararları’nın, 12 EylülAskeri Faşist Cuntası’yla bir-likte, sopa zoruyla ülkemizişçi-emekçileri başta olmaküzere ezilen, sömürülen ke-simlere dayatıldığı ve siyasal,ekonomik, sosyal alanlardason derece kapsamlı ve uzunvadeli yapısal dönüşümleri he-defleyen emperyalist ekono-mi-politikaları olduğu bugünartık herkesçe bilinmektedir.

12 Eylül Askeri Faşist Cuntasıhalka ve halk güçlerine uygu-ladığı terörle birlikte mevcutkitle hareketlerini bastırırken,bir yandan da işçi-emekçilerintüm kazanılmış haklarına da elkoymuş ve ülke kaynakları ileonu işleyen emeğin emperya-listlere peşkeş çekilmesininyolunu da döşemiştir.

Fabrikayı işgal ettilerAKP hükümetinin TEKEL fab-rikalarını özelleştirmesiyle bir-likte, British American Tobba-co (BAT) şirketine satılan fabri-kada 120 işçi, 31 Mart tarihindehiçbir gerekçe gösterilmedenişten çıkartılmıştı. İşçiler işleri-ne geri dönebilmek için fabri-kayı işgal etmişti.

Eylemlerini fabrika işgali ilesürdüren işçilere 12. Gündedevletin kolluk güçleri saldırdı.BAT sigara fabrikasının şikaye-tini gerekçe göstererek fabri-kaya giden Samsun EmniyetMüdürü, işçilerden fabrikanınboşaltılmasını isteyerek, boş-altılmaması halinde müdahale

edeceklerini işçilere söyledi. İş-çilerin ise, işlerine geri dönenekadar fabrikayı terk etmeye-ceklerini belirtmesinin ardın-dan, devletin kolluk güçlerifabrikanın ön ve arka kapısın-dan girerek işçilere saldırdı.Polisin cop ve gaz bombalarıkullandığı saldırıda, işçiler darpedilerek fabrikadan çıkarıldı.

Fabrikadan çıkarılmaların ar-dından, fabrika önünde direnişçadırı kurarak eylemlerine de-vam eden işçilere, 14. gündeyine polis saldırdı. Fabrikayaservis araçlarının önüne yata-rak engellemek isteyen işçileresaldıran polis 44 işçiyi gözaltı-na aldı. İşçilerin eylemine des-tek için orada bulunan TekGıda-İş Sendikası Genel Mer-kez yöneticisi Suat Karlıkaya,Tek Gıda-İş Sendikası işyeritemsilcisi Vedat Altun, siyasipartilerden ve kurumlardantemsilciler ve işçilere destekveren 14 kişi de gözaltına alın-dı. Gözaltına alınanlar ifadeleri-nin alınmasının ardından ser-best bırakıldı.

Eğitim Sen’den destekBAT sigara fabrikasında işçilereyapılan polis saldırısını protes-to etmek amacıyla Eğitim-SenSamsun Şubesi 15 Nisan tari-hinde bir basın açıklamasıyaptı. Eğitim Sen önünde yapı-lan basın açıklamasını okuyanŞube Başkanı Metin Erol, AKPhükümeti tarafından son 8 yıl-da kadrolu ve güvenceli istih-damın bilinçli olarak azaltıldığı,sözleşmeli çalışma, geçici ça-lışma, kısmi süreli çalışma vetaşeronlaştırma gibi uygula-maların hızla yaygınlaştırıldığı,TEKEL’in haraç mezat BritishAmerican Tobacco (BAT)’ya sa-tıldığını belirterek, özelleştir-melerin sonunun işsizlik veyoksulluk olduğunu ifade etti.

TEKEL direnişidevam ediyor

Direnişte olan Ontex-Can-bebe ve PTT işçileri yap-tıkları ortak eylemle bir-likte kararlı bir şekilde di-renerek kazanacaklarınıifade ettiler

Direnişteki Ontex-Canbebe ve PTTtaşeron işçileri 16 Nisan’da TaksimGalatasaray Lisesi önünde toplana-rak yine Taksim’de bulunan BurgerKing’in önüne kadar yürüyüş yaptı-lar. “Kurtuluş Yok Tek Başına YaHep Beraber Ya Hiçbirimiz” pankar-tının arkasında biraraya gelen işçi-lere devrimci, demokrat kurumlar-

da destek verdi.

Burger King’in önünde yapılanaçıklamada Ontex direnişi anlatıldı.Demokratik Haklar Federasyonuadına yapılan konuşmada ise yapı-lan işçi direnişlerinin önemine vur-gu yapılarak bu direnişlerin ortakbir çatı altında birbiriyle dayanışmaiçerisinde yapılması gerektiği ifadeedilerek, “İşçi direnişleri giderekyaygınlaşıyor. Bu direnişler boyut-landırılmalı ve ortak bir yelpazedesisteme karşı verilen bir mücadeleşeklinde ele alınmalıdır.” denildi.

Direnişteki Ontex-Canbebe ve PTTtaşeron işçileri adına yapılan basınaçıklamasını Ontex direnişçilerindenGamze Kayhan yaptı. Ontex-Canbe-be direnişinin 16 arkadaşlarının işten

atılmasıyla başlatıldığı ve direniştebedeller ödenerek iki ayın tamam-landığını hatırlatan Kayhan, patron-lara karşı sınıf kininin yükseltilerekmücadelenin boyutlandırılacağınıbelirtti. Kayhan, direnişlerinin 101.gününde PTT taşeron işçilerinin be-deller ödeyerek yarattığı mücadeleyide hatırlatarak, Konak Belediyesi iş-çilerinden BAT işçilerine yapılan sal-dırılara kadar, işçi direnişlerine yö-nelik devletin yok sayma girişimle-rinin devam ettiğini söyledi.

Ontex Canbebe ve PTT işçilerinin 1Mayıs’ta kendilerini ihanet edenSelüloz İş Sendikası Başkanı AyhanParlakkılıç’ın 1 Mayıs alanına gel-mesi durumunda onu da protestoedeceklerini açıkladılar.

Direnişleri güçlendirelim

Hekimi, laborantı, teknisyen-teknikeri, ebesi-hemşi-resi, eczacısı, taşeron sağlık çalışanı devletin resmiağızlarının tersine hallerinden memnun değil. Türlüyalanlarla aksini iddia edenlere inat 19-20 Nisan’dahem sağlık alanının bir bütün olarak özelleştirilmesi-ne, özlük haklarının yok edilmesine, halkın niteliklisağlık hakkının gaspına karşı iş bıraktı.Bu uyarı eylemine İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi TıpFakültesi Asistan Hekimlerinin de 5 günlük direnişinardından kazanımla sonuçlanan ve egemenlerin suspayı mahiyetinde verdikleri ile yetinmeyip genel iş bı-rakma eylemine katılmaları olumludur. Çünkü siste-min ve onun gözü dönmüş patron-ağalarının her geriadımı, aslında stratejik bir saldırı furyasının, daha doğ-rusu hedefi küçült-böl yeniden saldır mantığının ürü-nüdür. ‘Kamu hastaneleri birliği yasa tasarısı’ bu an-lamda iktidar kliklerinin önümüzdeki seçim safsatası-nın hemen ardından yaşama geçirecekleri sağlıkta yı-kımın son perdesi olarak torbada bekletilmektedir.Her ne kadar türlü yalanlarla, yandaş konfederasyon-larının sahte emekçi ağızlarıyla sağlık emekçilerini vehalkı kandırmaya çalışsalar da pek yakında uygula-maya sokulacak bu düzenleme toplumun tüm kesim-lerini etkileyecek bir yıkımı resmedecektir. Sisteminyıkımlarını kısaca özetlersek:Taşeron aracılığıyla çalışan sağlık emekçilerinin sayısıher geçen gün artıyor. Performans sistemiyle hasta-neler şirketleştirilip, hastalar rant kapısı olarak görü-lürken, hekimler rekabete özendirilip sağlık hizmeti-nin sunumunda kalite yok ediliyor. Hekime” ne kadarhastaya bakarsan o kadar para” denilip kasaplık teklifediliyor. Zaten işsizlik sigortası alamayan işsizler, kayıtdışı çalışanlar, 18’ini dolduran kız çocukları, primleriödenmeyen esnaf ve çiftçiler genel sağlık sigortasın-dan yararlanamıyor, velileri sigortalı olmayan çocuk-

lar sağlık hizmeti alamıyor.Bir aile hekimi ve hemşire başına yaklaşık 4 bin kişidüşerken bir de güvencesiz çalışan, sözleşmesi her aniptal edilebilecek bu personelin karşısında halk sağlığıaçısından ciddi tehlikeler doğabilir.Bilimsel, idari, mali özerklikleri olan ve bilimsel çalış-malar açısından bir laboratuar işlevi gören tıp fakülte-lerine bütçeden pay verilmezken, bu alanın ‘Sağlık Ba-kanlığı’na devri ile özelleştirilmesinin ve temel tıp eği-timinin önü kesiliyor. Özelleştirilmiş ve tek mantığı karolan sağlık kuruluşlarında çalışanlar, güvencesiz, sis-tematik hak gasplarına maruz kalırken, hastalar da ic-ralık ve rehin durumuna düşürülüyor. Resmi rakamlarla milyonlarca işsizin ve güvencesizinyaşadığı gerçekte bu rakamların kat be kat yüksek ol-duğu düşünülürse devlet, patron-ağalarının insaf(sız-lığ)ına terk ettiği ‘halkına’ paran yoksa öl diyor. Ulus-lararası sözleşmelerle emperyalizmin buyruk ve ica-zetlerini ülke işçi, emekçi, işsiz ve köylü yığınları üze-rinde talan ve özelleştirme furyası ile sürdüren ege-menler, “Sağlıktaki hedef özelleştirme değildir” yalan-

Devlet, yandaş konfederasyonlarınsahte emekçi ağızlarıyla, sağlık emek-çilerini ve halkı kandırmaya çalışsadapek yakında uygulamaya sokulacaksağlıkteki yeni düzenlemeler, toplumuntüm kesimlerini etkileyecek bir yıkımıortaya çıkaracaktır

Beyaz grev

8-9_Layout 2 4/21/11 11:26 AM Page 1

Page 9: 20-30 Nisan 2011

Reformizme meydan okumakf dursun baştuğ

orki’nin Ana romanında Ana, Pavel’in1 Mayıs gösterilerinde bayrağı taşıya-cağını öğrendiğinde, hapishanedenyeni çıkmış olan oğlunun bu davranı-şının nedenini anlayamaz. O bayrağın

taşıdığı anlam, bugün bizim en çok ihtiyacımız olanşeydir herhalde. Gorki’nin romanında geçen zamandiliminde işçilerin verdiği amansız mücadelenin doğrubir çizgiye çekilmesinin anlamı olan o bayrak, amansızsömürü koşullarına karşı ayağa kalkan bir işçi sınıfınınbilincini ifade ediyordu. Proleter devrimler çağını açanRusya işçi sınıfı bunu ancak Bolşeviklerin ideolojikönderliği sayesinde başarabilmişti. İşte, Pavel’in 1 Mayıs’tataşıdığı kızıl bayrağın anlamı budur.

1 Mayıs’ın öngünlerini yaşadığımız bugünlerde hemülkemizde hem de dünyada halklar adına önemli ge-lişmeler yaşanmaktadır. Yaşanan gelişmeler (hem ül-kemizde hem de dünyada) uzun yıllardır uygulananpolitikaların sonuçları olarak kendisini göstermektedir.Ülkemizde emekçiler açısından önemli hak kayıplarıyaşanmış, işsizlik artmış, gelir dağılımındaki uçurum

giderek açılmıştır. Küçük köylü üreticisi uygulanan po-litikalarla üretemez hale getirilmiştir. Tüm bunların ya-nında ülkemizin yapısal sorunlarından olan milli meseleve ezilen inançlar sorunu çözümsüz bir noktada dur-maktadır. Esasen de devlet bu sorunları istediği birnoktada çözüme kavuşturmanın hesaplarını yapmaktadır.Efendilerinin Ortadoğu’da yüklediği misyonu yerinegetirmek için bir dizi açılım furyası ve yapısal dönüşümhamleleri yapmıştır. Ancak mevcut durum esas olarakhalklar adına bir dizi tehlikeyi beraberinde getirmiştir.Yapısal dönüşüm hamleleriyle devlet belli orandateşhir olmuş yönlerinden ve geçmiş yıllarda kullandığı;ancak süreç için ihtiyaç olmayan yüklerinden kurtularakkendisini temizlemiş ve yeni sürece uygun bir şekildekendisini yeniden dizayn etmiştir. Yapılan belli düzen-lemeler, açılımlar ve çıkarılan yasalarla göstermelik birdemokrasi ortamı yaratmıştır. Başta Kürt Ulusal Hareketiolmak üzere Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketiaçılan bu tasfiye güzergahına girmiş durumdadır.

Bu durum yükselen bir reformist dalgayı beraberindegetirmiştir. Son süreçte yaşanan kitle hareketliliği esas

olarak reformizmin bataklığına akmaktadır. İşçi hare-ketliliğine baktığımızda bir çoğu reformist veya ekonomiktaleplerle(süreç itibariyle önemi ayrı bir yerde durmaklabirlikte) ortaya çıkan ve siyasi bir mecraya kanalize ol-mayan veya kanalize edilemeyen hareketler olduğugörülmektedir. Sendikaların belli bir çöküş yaşadığıhepimizin malumu; ancak var olan yapı içerisinde deesas güç ve inisiyatif sahibi olan hareketler büyük biroranda reformist veya devlet güdümlü anlayışlardır.Yine öğrenci hareketlerine baktığımızda neredeysesürece kumanda edenlerin reformist öğrenci hareketleriolduğunu görmekteyiz. Devrimci hareketler sürecemüdahale etmekten oldukça uzak kalmış durumdadırlar.Hem talepler hem de mücadele tarzı, en önemlisi debu hareketlerin program ve niteliği gençlik hareketleriiçin önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Yükselen kadınmücadelesi açısından da benzer şeyler söylenebilir.Özellikle erkek egemen bir anlayışla şekillenen düzeninsınırlarını parçalayarak gerillalaşan Kürt kadınlar, femi-nizme kayarak önemli bir potansiyelin de reformizeolmasına neden olmaktadırlar.

Tüm bunların yanında devrimci faaliyetin gözden ge-çirilmesi önemli bir meseledir. Nihayetinde aynılaşanbir faaliyet algısıyla reformizme meydan okunamaz.Düzen içi devrimcilik bugün bırakalım genel olarakdemokratik kamuoyunu köklü devrimci hareketleri deetkilemektedir. Sınırları düzeni aşmayan bir faaliyet al-gısıyla reformizme meydan okunamaz.

Ancak bilimsel bir yöntemle sürece müdahale edebiliriz.Kitleler içinde devrimci bir programı ve devrimci birfaaliyeti ancak bu şekilde örebiliriz. Kitlelerin devrimcipotansiyelini adım adım örerek süreci tersine çevirebiliriz.İşte eğer bugün koyu bir karanlığa mahkum olmak is-temiyorsak reformizme aman vermeden Büyük ProleterKültür Devrimi’yle en yükseğe çekilen işçi sınıfının kızılbayrağına daha fazla sarılmamız gerekir. 1 Mayısı bubilinç ve inançla karşılamamız gerekmektedir. İşçi sınıfıöncülüğünde ezilen dünya halklarının başka bir çıkışyolu yoktur. Ya koyu karanlık, ya da özgür geleceğeuzanan kızıl güzergah. Temel mesele budur!

G

09emek 20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

EMEĞİN KÜRSÜSÜ

larına devam ede dursun. Sokaklara taşanöfke seli yalanların karşısında gerçeğindevrimci, yıkıcı ve örgütlü gücüyle karşılaş-tığında tuzla buz olacaktır.

Mücadele devam edecekSağlıkta dönüşüm programı kapsamındauygulanan sağlığın ticarileştirilmesine vehalkın sağlık hakkının gasp edilmesinekarşı sağlık meslek örgütlerinin düzenlediğiiki günlük iş bırakma eylemine sağlıkemekçileri yoğun bir katılım sağladı.

Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzereülkenin birçok yerinde alanlara çıkan bin-lerce sağlık çalışanı işe gitmeyerek sağlıktadönüşüme hayır dedi. İstanbulSağlık emekçilerinin sağlıkta dönüşümprogramına karşı yaptıkları greve hastalar-dan da destek geldi. Hekimler, hemşireler,diş hekimleri, ebeler, eczacılar, laborantlar,

radyoloji teknisyenleri, fizyoterapistler, di-yetisyenler, sağlık teknisyenleri, sağlık me-murları, psikologlar, biyologlar, paramedik-ler, hastabakıcılar, taşeron sağlık işçileri, kı-sacası bütün sağlık çalışanları hizmet üret-meyerek hükümeti bir kez daha uyardılar. Yıllardır uygulanan sağlık politikalarına iti-raz ettiklerini ifade eden saglık emekçileri“bilinmesini istiyoruz ki eylemimiz hastala-rımıza karşı değil; sağlık çalışanlarını mut-suz, hastaları mağdur eden, sağlığı ticarete,hastaları müşteriye, hastaneleri ticaretha-nelere dönüştürmeye çalışan sağlık politi-kalarına karşıdır!Bizleri aralıksız otuz üç saat çalıştıran, hasta-lara her bir muayene için devlet hastanele-rinde 8, özel hastanelerde 15 TL ‘’katılım payı’’ödeme zorunluluğu getirenlere karşıdır!Sağlığımızı uluslararası sermaye örgütleriy-le pazarlık konusu yapan, IMF ve DünyaBankası’nın reçetelerini ‘’Sağlık Reformu’’

adıyla dayatanlara karşıdır, diye ifade etti.

Son olarak da “İş, gelir, can güvencesi; mes-leki bağımsızlığımıza, mesleki onurumuzasaygı; herkese eşit, ücretsiz, nitelikli sağlıkhizmeti istiyoruz.” dediler.

Ankara

Sağlı emekçilerinin Ankara hastanelerindekitlesel bildiri dağıtımı ve basın açıklamala-rıyla başlayan eylem tüm sağlık emekçileri-nin Ankara Numune Eğitim ve AraştırmaHastanesi’ne yürümesi ile devam etti. Yıldı-rım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastane-si’nde sağlık çalışanlarını iş bırakmaya da-vet eden bildiri dağıtımı sırasında hastaneyönetiminin Özel Güvenlik Birimleri(ÖGB)’ne talimat vererek çalışmayı engelle-meye çalıştığı öğrenilirken, Hacettepe Tıp’taise ana binaya asılan GREV pankartının in-dirilmesine izin verilmedi.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başka-nı, Beyazıt İlhan, “Sesimiz, nefesimiz defa-larca Sağlık Bakanlığı’nın kapısını dövdü,tüm Türkiye bu sesi duydu” diyerek “tümsağlık çalışanları ve halkın sağlığı tehdit al-tındadır” ifadelerini kullandı. SES AnkaraŞube Başkanı İbrahim Kara, Herkese eşit,ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli bir hizmetsunmak için grevde olduklarının altını çizdi.

Son olarak TTB Merkez Konseyi BaşkanıEriş Bilaloğlu konuşmasında, Kayseri’de 13Mart Mitingine katıldığı için görevinden alı-nan Göğüs Hastalıkları Başhekiminin derhalgörevine iade edilmesini ve Sağlık Bakanı’nıbu konuda açıklama yapmaya çağırdı. Gre-vin ilk gününde örgütlü sağlık emekçileri-nin eylem çağrısına idari baskılarla karşılıkveren rektör, dekan ve başhekimlere Hipo-krat yeminini hatırlatan “Size başta işlet-meci değil hekim olduğunuzu hatırlatıyoruz.Sizleri hekimlik onuruna uygun bir şekildedavranmaya davet ediyorum” dedi.

Hacettepe Tıp Asistan Hekimleri sorunlarınıgazetemize değerlendirdi.

Melike Koşansoy (Asistan Hekim): Perfor-

mans sistemi uygulanmaya başladığındanbizden çok hastaya bakmamız isteniyor.Bu sistemle önemli olan hastaya nasıl bak-tığınız değil ne kadar hastaya baktığınızdır.Bu ücretlere de ne kadar hastaya bakıyor-san o kadar şeklinde yansıyor. Bu hastala-rın sağlığını çok ciddi şekilde sekteye uğra-tıyor. Acil hastalar, doğum üniteleri, kanserhastaları, diyaliz üniteleri vb. hizmetlerhafta sonlarında ya da bayramlarda nasılişletiliyorsa nöbet usulüyle işlemeye de-vam edecek. Murat Gökten (İntörn): Bu sürece dur de-mezsek bundan sonra gittikçe köleleştir-meye doğru gideceğiz. Zaten seçimden son-raki politika, hastaneleri satarak mevcutyapıyı gittikçe ticarileştirmeye dönük politi-kalar. Bu öngörüyle kendi özlük haklarımızıalmaya, korumaya dönük bir uyarı grevi ya-pıyoruz. Halk genellikle karşı karşıya oldu-ğunun farkında değil, onlar genellikle hiz-meti hızlı bir şekilde alarak oradan ayrılmakşeklinde oluyor. Bazı yerlerde günde yüzhasta bakan hekimler var. Sadece bakarakhizmet veriyorlar. Hastalar randevuyu kısazamanda aldığı için mutlu oluyor.Salih Maç (Mikrobiyoloji): Hastalarla aramı-za bir ticari ilişki koyan performans siste-miyle, hekimler daha kolay hastalara vedaha çok hastaya bakmak istiyor. Böylececiddi hastalıkları göz ardı ediliyor. Maaşları-mızı da yerinden oynatıyorlar. Sabit ücreti-miz aşağıya çekilip performansa göre nekadar çalışırsan o kadar para demiş oluyor-lar, bu da hekimleri birbiriyle gereksiz birrekabete zorladığı gibi hastanın sağlık gü-venliğini de ortadan kaldırıyor. 2002 yılındatoplamda 1 buçuk milyon apandis ameliyatyapılmış. Bu rakamlar performans sistemigeldikten sonra yılda 5 milyona ulaşmış. Ge-lene gereksiz gerekli apandis ameliyatı ya-pılıyor, çünkü apandis ameliyatı sorun ya-ratmıyor. Gereksiz tetkiklerin artması, sağ-lıklı çocukları yoğun bakımda yatıyormuşgibi gösterip para kazanmaya itiyorlar, be-nim gerekçelerim kısaca budur.

ve kızıl gerçekler

8-9_Layout 2 4/21/11 11:26 AM Page 2

Page 10: 20-30 Nisan 2011

ahmet hacalişi k.EKSEN

Suriye’de Esad Krallığı Sallanıyorrap dünyasındaki hararet yavaş yavaş Do-ğu’ya doğru yayılıyor. Sırada göründüğü ka-darıyla Libya ve Yemen’den stratejik açıdançok daha önemli bir ülke var: Suriye. Önemlizira Suriye’deki bir alt üst oluş Filistin, İran,Türkiye, İsrail, Ürdün’ü yakından etkileyecek.

Osmanlı İmparatorluğu dağıldığından beri “Suriye” kıstağıOrtadoğu’nun jeopolitik olarak en karmaşık kısmı. Batısındaİsrail-Filistin sorununa bulaşmış altı ulus, doğusundapetrol bahsi ve Irak savaşı nedeniyle aralarındaki rekabetiyice belirginleşen altı veya yedi ulusal veya dini toplulukbulunmakta. Yakından bakıldığında bölge daha da karmaşıkgörünüyor. Zira çok sayıda dini topluluğun topraklarıburada iç içe geçiyor. Büyük çoğunluğu Sünni olan (nüfusunyüzde 65’i ) Suriye’de, kökenleri Akdeniz kıyısına yakın birdağ civarında olan küçük Alevi azınlık (nüfusun yüzde12’si, ancak ordu onların elinde) Sünni burjuvazi ittifakıile on yıllardır iktidarı elinde tutuyor. Bugüne kadaryaklaşık 100 protestocu yaşamını yitirdi. Bu olaylar kar-şısında konuşma yapmak üzere televizyona çıkan Esad,taviz vermesi halinde iktidarda kalamayacağını bildiğiiçin diğer refiklerinin yaptığı gibi reform vaat etmektensedış mihraklardan bahsedip halkı tehdit etmeyi seçti.Alevi-Nusayri azınlık halkına mensup Hafız Esad, 1967’deİsrail yenilgisini takiben 1970’de darbeyle iktidara gelişindensonra nüfusu 17.585,540 olan ülkeyi 30 yıl demir bir yum-rukla yönetti. İktidarı uğruna şiddet kullanmaktan çekinmedi.Öyle ki 1982’de Hama’da, en güçlü muhalefet konumundaolan Müslüman Kardeşler ayaklanmasında binlerce insanıkatletti. Ölümünden sonra 10 yıldır da oğul Esad iktidarda.Beşşar Esad “değişimciler” ve statükocular arasındasıkışmış vaziyette. İstese bile 50 yıllık Baas rejimini veeski rejimin bekçilerini temizlemesi kolay değil. Son 10yılda reform adı altında parsayı ordunun Alevi kökenli ko-muta kademeleri ve Sünni iş çevrelerine dağıttığı biliniyor.En azından kısa vadede bu ittifak bozulmadan rejimindüşmesini beklemek hayalcilik olacaktır.Gelişmeleri Arap iç savaşı başladı olarak tanımlamak dayanlış olmayacaktır. Bölge dışı aktörler bir yana ayrıcabölgesel düzeyde güç mücadelesi de yaşanıyor. Bir taraftaİran-Suriye-Lübnan aksı diğer tarafta ABD destekli SuudiArabistan-Ürdün ekseni çatışıyor. Libya’dan Bahreyn’eve Yemen’e kadar özgürlük taleplerinin arkasında hembölge içi güç mücadelesinin hem de bölge dışı hesaplarınrolü var. Gelişmeler çok karmaşık bir seyir izlerken Suriyelilaik yöneticilerin, bir yanda Washington’un daimi düşmanlığıile karşı karşıya, diğer yanda İslamcı hareketleri defalarcakatlettikleri için Sünni çoğunluk tarafından da bertarafedilme riski altındayken, iktidarda tutunabilmeleri güngeçtikçe zorlaşmakta.Bilindiği gibi Ortadoğu ve onun uzantısı olan Kafkasya-Orta Asya coğrafyası emperyalizmin “Genişletilmiş Orta-doğu Projesi (BOP)”nin çerçevesini oluşturmakta. Afga-nistan ve Irak işgalleriyle kadim ipek yolunun kontrolaltına alınması sonucu proje yeni bir boyut kazandı.Ancak 21 yüzyıl jeopolitiğinin sıklet merkezini teşkil edenOrtadoğu-Kafkasya ve Asya’nın merkezindeki İran’ın de-netim altına alınamaması bir yana Irak-Suriye-Lübnan-Gazze hattı boyunca nüfuzunu Akdeniz’e kadar genişlet-mesi, Hizbullah, Hamas ve körfez ülkelerindeki Şii azınlıkkanalıyla emperyalizmin çıkarlarını tehdit eder konumayükselmesi emperyalizmin planlarında aksamaya yol açtı.Emperyalizmin Şii eksenini kırabilmesi için mutlaka İran’ınstratejik ortağı Suriye’nin izole edilmesi gerekiyor. Aksitakdirde bölgeye ilişkin planlar hayata geçemeyecektir.2008 yılında Türkiye gözetiminde yapılan İsrail-Suriyegörüşmelerini, Suriye bağlantılı olduğu iddia edilen RefikHariri cinayetini bu gözle okumak gerekiyor.Suriye’deki iktidarın çok özel niteliği ve bölgedeki alt-üstsebebiyle bölge ile ilgili hiçbir güç kısa vadede iktidar de-ğişimini istemiyor. ABD ve İsrail’in tüm bölgesel konulardaİran’la kanlı bıçaklı olmalarına karşın, Esad rejiminin ikti-darda kalması konusunda anlaşıyor gözükmelerinin ar-kasında, Sünni Müslüman Kardeşler’in Esad sonrası dö-nemde en güçlü iktidar adayı olması, Esad’ın düşmesihalinde Alevilerden oluşan ordunun dağılacak olmasıkarşısında, Alevi-Sünni iç savaş tehlikesi, nüfusun yüzde10’nu teşkil eden Kürt dinamiğinin Türkiye-Irak’a etkisiolasılığı kabus gibi bölgesel ve bölge dışı güçleri düşün-dürüyor. Ancak ne kadar korkulursa korkulsun isyan dal-gasının gelmesiyle Suriye de değişmeye başlamıştır. Budeğişimin ekonomik, sınıfsal özellikleriyse suların durul-mayacağına işaret ediyor.

A

20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

Kitabın devamında ‘tehcir’de yollarda başına ge-lenleri anlatır Margaret. Tabii bu arada Müslüman-laştırılmalara şahit olur, “tehcir”den kurtulmakiçin Müslümanlığa geçenler Müslüman erkeklerleevlendirilmektedir: Amasya’da kalmak için Müs-lüman olup Hıristi yanlığımdan asla vazgeçemez-dim. Okul arkadaşlarımdan bazıları öyle yaptı.Türk oğlanlarıyla evlendiler; böylelikle ailelerininevleri ve malları zarar görmedi. Fakat bir daha Er-meniceyi konuşmama veya Hıristiyan ibadetleriniyapmama sözü verdiler. Hayır, ben di nimden vaz-geçemezdim. Onları gitmeye ikna ettim. Bilmedi-ğim şey artık çok geç olduğuydu. Her gün şehrinbir başka kesimi boşaltılıyordu. Okul arkada şımAğavni bir Türkle evlenmişti… Yüzüne baktım.Gözleri buğu luydu, artık gülmüyordu… Gidiş hazırlıklarına başlanır bazı önlemler alınır:Büyükannem bej rengi yün ceketimin astarınabirkaç altın ve mücevher dikti. Mücevherlerdenkalanları, altın gerdanlıkları, yü zükleri, altın veinci işli uzun kordonları demir bir kutuya yerleşti-rip avlunun bir köşesine gömdü. Gizli yeri yalnızArşen ve ben biliyor duk. Büyükannem, birisi geridönecekse, onun ben veya Arsen ola cağındanemindi. Haklı çıktı…Tehcir konvoyuna katılıp ölüm yolculuğuna gitmevakti gelmiştir. Ayrılmayı planladığımız sabahzaptiyeler kapımızı yumrukluyorlardı. Sesinde or-dunun kazandırdığı yetki, güç ve dehşetin yansı-dığı genç bir Osmanlı zabiti derhal ay rılmamız ge-rektiğini bağırıyordu. “Kalanlar vurulacaktır” di-yordu. “Yallah, yallah.” “Bu kadar çabuk nasıl gi-deriz?” dedi, kelimeler arasında nefe sini tutarak.“Hazırlanmamız gerek.” “Beni ilgilendirmez” dedizabit. “Toplayabildiğinizi toplayın ve gidin.”…Kasabadan uzaklaşalı daha yarım saat olmuştu kidağlardan bir grup Kürt sökün etti ve kervanınönündeki ilk gruba saldırdı… Askerler Kürtlerlebirlikte bize saldırıyorlardı… Etrafımdaki insanlarçığlık çığlığa bağırıyorlardı. Kimileri kağnı teker-leklerinin altında eziliyor; kimilerinin çeşitli or-ganlarından kan fışkırıyordu. Bir at hemen ya-nımdaki bir kadını ezdi ve kemiklerinin çatırdayı-şını duydum… İlk saldırıda ölmeyenler soyulupdö vülüyorlardı. Ardından askerler kızları alıp gö-türdüler… Saldırı bitti, ortalık sessizleşti.Grubun kalanıyla yavaş yavaş tekrar yola koyu-lurlar. O sabah, üç saat yürümüştük ki askerlerağır ilerleyen kerva na tekrar saldırdılar. Bu kezerzak ve kağnılarımızı aldılar. Kalaba lığın içineyürüdük çünkü askerler açıkta kalan insanlarıkırbaçlı yor ve atlarının altında eziyorlardı… Bu şe-kilde üç gün üç gece yürü dük. Tek yediğimiz şey,büyükannemin cebindeki çörekti…Bizim grubu-muz yaklaşık yüz kişiydi. Önümüzde biraz dahabüyük bir grup vardı; arkamızdaki üçüncü grupda benzer kalaba lıktaydı. Kimileri, gittiğimiz yerinDer-el-Zor çölündeki ölüm kampı olduğunu söy-lüyorlardı. Ölüm kampına varanların güçlüler ol-duğu söyleniyordu; çoğu yolda ölüyordu. Merakediyordum, biz Der-el-Zor’a varacak mıydık yok-sa ölenler arasında mı olacaktık.Ölüm konvoyunun durumu giderek daha kötüleş-mektedir. Sıcak haziran günleriydi ve elimizdekisu da sıcaktan kuru muştu. Arabadan kurtardı-ğım küçük su testisine yapışmıştım, fakat nere-deyse boştu. Ertesi gece bir kuyunun yanındakamp kurduk. Askerler matara ve testilerini ağzı-

na kadar doldurdular. İşleri bittiğinde, kalabalığadönüp, “Su almaya çalışırken yaka lananlar vuru-lacaktır” diye bağırdılar. Birbirimize yakın oturu-yorduk, vücutlarımız değiyordu. Kuyu nun yanınakimse gitmedi. Gece ilerlediğinde, kuyu tarafın-dan ge len bir kadın çığlığı duyduk. Kimse kıpırda-madı. Sabah olunca Amasya’dan tanıdığımız gençbir gelinin cesedini gördük…Yol boyunca yol kenarında katledilen genç veyaşlı erkeklerin çıplak cesetleriyle dolu çukurla-rın yanlarından geçerler. Açlıktan yamyamlık başgösterir. Arsen koluma sıkıca asıldı.“Lütfen, lütfen, senden başkasının beni yemesineizin verme yeceğine söz ver.” “Arsen, salak salakkonuşma. Seni kimse yemeyecek.” “Hayır, hayır,bana söz ver” dedi. Bıkkın bir edayla, “Tamam,söz” dedim. Dinlenmek için yol kenarında molavermiştik ki, bizim zaptiye grubumuzun başında-ki Kemal Bey adamlarına bağırdı. “Hücum!” Saldı-rıdan sonra askerler grubun dışına çekildiler. Bizde ağır ağır kalktık, birkaç eşyamızı topladık vetekrar yola koyul duk. Bir yorganımız, bir emayekabımız, biraz da kuru kayısıyla ba demimiz vardı;onları da büyükannem bir cesetten yürütmüştü....Esterde artık takat kalmamıştır, düşer. Başımagüneş geçmiş düşmüşüm… kimsede yardım ede-cek takat kalmamıştı… Tekrar düştüğümde, birasker Vartuhi’yi itti. “Bırak onu, nasıl olsa ölecek.”Bir Kürt aşiretinin geçen kervanları beklediğikamp yerinin ya kınlarında yol kenarına uzandım.Ölü ve yarı ölüleri soymalarını iz ledim… Vartuhieğilip alnımdan öptü. Gökyüzüne baktı ve mırıl-dandı, “Asvadz, atçigis azade.” (Tanrım küçük kı-zımı koru.) Mülteci kala balığı arasında gözdenkayboldu.Bir başına kalmıştım….

Ermenilerin

10-11_Layout 2 4/20/11 7:11 PM Page 1

Page 11: 20-30 Nisan 2011

11güncel

Kendimden arta kalanlarEster kendinden geçer, tekrar kendinegeldiğinde cesetlerle beraber elbisele-ri soyulmuş, çıplak olarak bir at ara-bası üstündedir. Orada çürüyen etle-rin altında hiç kıpırdamadan yattım…Et yığınının altına gömüldüm iyice…Atlar dik bir yamacın kenarına gittigeri geri ve arabanın arka kapağı açıl-dı. Ceset parçalarıyla birlikte yuvar-landım ve yarın ke narına düştüm. Birkayaya saplanmış bir ağaç dalı aşağı-daki ırma ğa düşmemi engellemişti.“Bak, biri şu ağacın üstüne takıldı”dedi arabacı.“Boş ver... Rüzgar o orospuyu aşağıatar. Ben acıktım, gide lim” dedi yar-dımcısı. Öylece durdum…Daha sonra Siranuş dediği Müslüman-laştırılmış bir Ermeni kadın tarafındankurtarılırken “Bırak öleyim. Beni aşağıitiver. Hiçbir şeyim kalmadı ki. Niyeyaşayayım?... Mezarım ırmak olsun.”

Siranuş eğildi ve kulağıma Türkçe, “Buda geçer” yahu dedi. Gözlerimi kapa-dım. Amasya’dan ayrılalı üç hafta ol-muştu; üç yıl gibi geliyordu bana…Siranuş Tarafından Yusuf adlı birineteslim edilir: Siranuş beni ölüm yürü-yüşünden kurta rıp da Yusuf Bey’inevine getirdiğinde bütün sıkıntılarımınbittiğini düşünmüştüm.”Annem kaktüsü elinde sıkıca tutarakarkasına yaslandı. “Yusuf Bey banakızı gibi göz kulak olacağına söz ver-mişti….Fakat benim ır zıma geçti.”Evde evlad-ı metruke olarak tutulaniki Ermeni genci daha vardır. Evde ay-rıca uşak olarak çalışan AmasyalıAram ve Suren vardı… Aram; Ben ye-teri kadar Türkçe öğrendiğimde, sınır-dan Rusya’ya kaçacağım ve Ermenidevrimcilerine katılacağım. Sözleriylekurtulma ümidini kaybetmemektedir.Yusuf tarafından Malatya’daki yetim-haneye teslim edilirken Ester yaşam

ümidini korumaktadır. Burada da ye-timhane koşullarını tasvir eder: “Hoşgeldin,” dedi, “Ben Mayrig” -anne.”Kaçannem olacaktı benim? Birincisi özannemdi, ki hiç tanı mamıştım. Sonrazatürreden ölen Pepron geliyordu, ar-dından ölüm yürüyüşünde kaybetti-ğim Vartuhi. Bir sonraki beni kızı ka-bul ettiğini söyleyip bir orospu gibi ko-casına sunan Hanım’dı. Belki bü tünbunlar kötü bir rüyaydı. Bir süre sonrauyanıp kendimi Amasya’daki yata-ğımda bulur muydum?”Yetimhane Ester için olduğu gibi diğeryetimler için pek kurtuluş sayılmaz.Yemek ve sağlık koşulları kötü, çocuk-ların kafaları bit dolu, ölümler yüksek-tir: Akşam yemeğinde birkaç parça ba-yat ekmek, biraz et suyu ve yoğurtvardı. Yemekten sonra dosdoğru ya-taklara gittik. Şiltenin sağ tarafına büz-üştüm ve öbür ikisine dokunmamayaçalıştım. Beş yaşındaki Sofya ortadauyudu ve gece boyu hiç kıpırdamadı.Sabahleyin birisi dedi ki, “Sofya öl-müş.” Meri elini battaniyenin altındakikoluma dokundu ve fısıldadı, “Kıpırda-ma, Ester. Şimdi birisi gelir ve onu ölümarabasına götürür.” “Ölüm arabası ne-dir?” diye sordum. “Her sabah ölümarabası gece ölenleri almaya gelir. Sus,işte geliyor.” Beyazlar içindeki bir hem-şire uzandı ve küçük ölü kızı sıska ko-lundan tuttuğu gibi kaldırdı. Öbür yanadöndüm ve kızı merdi venlerden sü-rüklemesini seyrettim. Küçük kızın ce-sedi her basa makta küt diye ses çıkar-tıyordu. Başının bir bez bebek gibi bir oyana bir bu yana çarpmasını izledim.Başımı yastığın altına sok tum ve elle-rimle kulaklarımı kapattım.Haftada bir, birileri gelip beğendikleriyetişkin kızları alıp götürürler. Haftadabir gün, Tacikler geliyor, seçtikleri kız-ları alıyorlardı. Köle seçer gibi, hiç kim-se soru sormuyordu. Bir gün sıra Es-ter’e gelir. Kendini bir arabanın arka-sında bularak Şamil tarafından evinegötürülür: Evleri küçüktü. Ortadakioda oturma, yemek pişirme ve yemeodasıydı. Öte yanda kadınların uyu-dukları girintiler vardı. Mobilya lar eskive pisti. Kirli zeminin ortasında eski birkilim seriliydi. “Merak etme,” dedi Şa-milin annesi, “Sabahleyin siniri geçer.Senin adın ne bakayım?” “Ester” de-dim. “Artık değil” dedi. “Bugünden teziyok senin adın Hatice Gezer. Yarın seninikaha hazırlarız.” Ester adını kaybet-miştir. Müslümanlaştırılır. Namaz kıl-dırılır. Günde beş kez Mekke’ye dönü-yor ve dizlerimiz üstünde namaz kılı-yorduk. İnançlı Müslüman olmadığınanlaşıldığında günlük dayaklar başlar.Ya Tanrıyı unutursun ya da ölürsün…Sağdım fakat hala bir köleydim… Heygavur gelip sırtımı ov. Bana yemek ge-tir. Yerleri sil. Atları sula…

n ölüm yolculuğu -II-

Ağır suç mahalline dönüyordum.Kanlar temizlenmişti; cesetlerkaldırıl mıştı, fakat o dehşet an-

ları beynime işlemişti bir kere. Herşey göz lerimde tekrar canlanıyordu.Amasya aynıydı, sadece insanlar de-ğişmişlerdi. Ermeni ailelerinin evle-rinde Türk aileler yaşıyordu ‘

SAİT ÇETİNOĞLU

Gökyüzüne uzananboş gölgelerSavaş herkesi vurduğu gibi Ester’in Hatice ola-rak kaldığı Şamil ailesini de vurmuştur. Şamilve ailesiyle yaşadığım üç yıl boyunca çok kötübeslen miştik. Savaş herkesin erzakını silip sü-pürmüştü. Zaten çok şeyi miz olmamıştı veşimdi öncekinden de kötüydük. Ailemin ve ar-ka daşlarımın dolu mideyle ölmelerini düşünü-yordum. Ben sağdım fa kat açtım. Beraber ya-şadığım bu Türkler de acı çekiyorlardı. Si vas’ta,“Türkiye Türklerindir” naralarını duyuyordum.Bana bir zafer gibi gelmiyordu pek.Nihayet savaş biter, 1918 Mayıs’ında küçük birgrup Ermeni devrimcinin bağımsız bir Erme-nistan kurdukları haberi geldi. Kıraathaneler-deki Türk er kekleri Ermeni birliklerinin mülte-cileri kurtarmak üzere Sivas’a ilerlediklerindenbahsediyorlardı. İçim birden umutla dolmuştu.Asker lerin mültecileri kurtarmak için Sivas’ageldikleri doğru muydu? Be ni kurtarmaya ge-len askerler! Şamil bu durumdan o kadar çokkorkmuştu ki, askerler geldiğinde kendisi içiniyi şeyler söyleme sö zü verdirtti bana.“Onlara sana iyi davrandığımı söyle Hatice. Se-nin hayatını kurtardığımı söyle.”Bana gavur değil de Hatice diye seslenmesidikkatimi çekmiş ti. Gerçekten kaygılanmış ol-malıydı. Kaygılanmasına hiç gerek yoktu. Gelengiden olmadı.Bu arada bir tesadüf eseri iki kardeş karşılaşır-lar. Ester’in acıları nihayete ermesi için kaça-bilme umudu belirir. Harutyun, Nalbant olduk-ları için soykırımdan kurtulan Bagradyan ailesiile Amasya’ya dönerler. Amasya bıraktığıAmasya değildir. Sokaklarda koyu bir bulutgibi elle tutulur bir sessiz lik asılıydı… Ağır suçmahalline dönüyordum. Kanlar temizlenmişti;cesetler kaldırıl mıştı, fakat o dehşet anlarıbeynime işlemişti bir kere. Her şey göz lerimdetekrar canlanıyordu.Gördükleri ve yaşadıkları karşısında şaşkındır.Tanrıyı sorgular. Amasya aynıydı, sadece in-sanlar değişmişlerdi. Geri dönme yen Ermeni ai-lelerinin evlerinde Türk aileler yaşıyordu. Şehir-de ka lan Ermeni aileler yalnızca Türkçe konu-şuyordu. Tüm Ermeni kili seleri kapatılmıştı,gökyüzüne uzanan boş gölgeler gibiydiler. Tan -rı, ibadethaneleri kapatıldığına göre, kulları ne-rede ibadet ediyor lar diye merak ediyor muy-du? Müslümanların, kafir Hıristiyanlar karşı-sındaki zaferlerini işitiyor muydu? Cemaatininnereye gittiğini merak ediyor muydu? Bu cina-yetleri niye durdurmuyordu? Babalığının sözüaklına gelir: Bir bil diği vardır elbet… İnkar ve amneziyi sorgular: Zovikyanlar’aönemli Türk memurları ziyarete geliyorlardı, fa -kat hiçbiri “bela”dan bahsetmiyordu. Sanki hiçolmamıştı. Ermeni ler, çirkin öyküleri kendi ev-lerinde konuşuyorlardı. Mortsir hepsinin kul-landığı bir sözcük olmuştu. Fakat nasıl unutulurki? Amasya’da kalanlar cehenneme giden yol-da neler olduğunu hiç görmemişler di. Hiç gör-medikleri şeyleri unutmak kolaydır.Ester’in, Hiçbir sözcük yaşa dığım acıları tarifedemezdi. Sözlerine ise eklenecek bir şeyyoktur…

10-11_Layout 2 4/20/11 7:11 PM Page 2

Page 12: 20-30 Nisan 2011

‘’Ergenekon’’ mahkemeleri ve muhtelifisimlerdeki ‘’darbe eylem planları’’ kapsa-mında kelli-felli/kıdemli-kariyerli/un-vanlı-rütbeli suç erkanına yönelik tutuk-lama ve yargılamalar, dalgalar halindeyayılarak günümüzün sıcak tutuklama-ları olan ‘’gazetecilerin’’ tutuklanmasınavardı. Bu süreç arkasında toz-duman bı-rakarak, yeni ‘’gazetecilerin’’ tutuklan-malarına geldi ki, bu tutuklamalar da,geçmiş tutuklamalardaki gibi belli bir gü-rültüye vesile oldu. En özlü olarak, yaşanan yargılamalar dev-let içi yargılamalar olup, bir kesim şahsındadevletin yargılanmasıdır. Tek tek çelişkiveya somut çelişkiler şahsında biçimlene-rek süren klik çatışması, özünde iktidarınpaylaşımına dayalı köklü ve bütünlüklü birhesaplaşmadır. Hiçbir manipülasyon bugerçeği örtemez. Gelinen aşamada, bu minderde yaşanangelişmeleri veya egemen sınıf kliklerininiktidar çatışması açısından içinden geçi-len süreci birkaç sözle de olsa özetlemekihtiyaçtır. Bu sürecin alışıla gelmişin dışında kar-maşık bir süreç olduğunu teslim etmekgerekir. Fakat katıksız ve nifaksız net birdoğru var ki, ister ‘’aydın’’ ve ‘’akade-misyenler’’, isterse de ‘’gazeteciler’’ tu-tuklanmış olsun; çatışma gerici iktidaruğrunadır, çatışan taraflar da kompra-dor kliklerdir. Bu sürecin farklı niteliği olarak, ulusal ha-

reket ve sınıf hareketine yönelik yürütü-len tasfiye, tutuklama ve bilumum saldı-rıları ayrı tutarsak, gerici sınıflar arası ça-tışma bölümünü yukarıdaki zeminde tarifetmek doğrudur.

Ergenekon devleti aklamazBu gelişmelerle ünlenen sürecin ana ge-rekçesi, defalarca altı çizildiği gibi doğru-dan emperyalist dünya gericiliğinin ge-nel çıkarları doğrultusunda ‘’TC’’ devleti-nin yeniden yapılandırılması eyleminedayanır. Komprador bürokratik burjuva klikleriarasındaki iktidar dalaşı önemini koruya-rak devam ederken, cemaat örgütlenme-sine oturan AKP’nin temsil ettiği kompra-dor klik lehine belli bir rotaya oturmuşdurumdadır. Havlu atmayan komprador kliklerden Ke-malist klik direnç olmaya devam ederken,esasta çelmelenerek yere yatırılmış du-rumdadır. Kendi açısından hesabı(iktidarhesaplaşmasını) kapatmamış olan Kema-list klik, iktidar dalaşındaki açık mağlubi-yetine karşın önemli bir güç ve muhalefetdurumundadır. Burada bir parantez açalım: Bu durumungenel seçimlerde Kemalist kliğin siyasipartisi durumundaki CHP’yi, AKP’nin or-tağı olarak hükümete taşıyacağını dahaönce söylemiştik. Bu tez ya da tespitimi-zin ana gerekçeleri, özetle; CHP’nin temsilettiği güç(ki, bu güçle yürütülen süreceengel olma yeteneğindedir, dolayısıylaküçümsenemez.) ve emperyalist tasfiyesürecinin sürdürülmesi veya emperyalistefendilerce belirlenen devlet politikasıdurumundaki devletin yapılandırılmasısürecinin önünün açılıp başarıyla yürü-tülmesi şeklindeki stratejik politika vegereksinimlerdir. Parantezimizi kapata-rak konumuza dönelim.Gelinen aşamada, iktidar dalaşını kendi le-hinde bir noktaya oturtan ve inisiyatifielinde tutan ‘’Gülen cemaati’’ ve AKP kliği,iktidarını sağlam zemine oturtmak için,bütün muhalif kesimleri ‘’Ergenekon’’ ve‘’darbeler’’ senfonisine alarak etkisizleştir-me-ezip çiğneme noktasında genişletmiş-tir. Öyle ki, daha önce yaşanan Tekel işçieylemlerini PKK ile ilişkilendirerek eyle-min meşruluğuna gölge düşürme çabasına

girmesi gibi, bugün yaşanan öğrenci gen-çliğin haklı eylemlerini de ‘’Eergenekon’’kışkırtması olarak sunup karalamaya ça-lışmaktadır. Elbette Kemalist CHP’ninAKP’ye karşı kitle eylemlerini desteklediği,hatta kimi hareketler geliştirmeye çalıştı-ğı(örneğin ‘Cumhuriyet mitingleri’ gibi)doğrudur. Ancak bu gerçek, AKP’nin tümkitle hareketlerini ‘’Ergenekon’’la yaftala-yıp etkisizleştirme gerçeğini karartamaz.Açık ki, iki klik de iktidar dalaşlarına veyaiktidar hırslarına bağlı olarak biri birilerinekarşı kitle hareketlerini kullanmaya çalış-maktadır. Ama bu, kitle hareketlerinin ‘’er-genekon’’ bağlantılı olduğu anlamına gel-mez. Ne Kemalist cephenin eğilimleri, nede AKP’nin ‘’ergenekon’’ kartıyla her şeyidamgalaması kabul edilemez. AKP iyi biravantaj yakalayarak her şeyi ‘’ergenekon’’kışkırtması olarak açıklayıp damgala-

makta, savuşturmaktadır.

Bu noktada sınıfsal bakış açısıyla yak-laşıp, gerek AKP’nin oyunlarına karşıve gerekse de Kemalist-Ergenekoncu-ların oyunlarına karşı dikkatli ve bilin-çli yaklaşarak kitlelere teşhir edilmelerisağlanmalıdır. Aksi halde kitlelerin bukliklere yedeklenmesinin önüne geçi-lemez ya da kitleler bu kliklerin kuyru-ğundan kurtarılamazlar. ‘’Cami de bombalanır mı?’’ şaşkınlığı nasılki apolitik-safdilli bir tepkiyse, ‘’gazeteci-lerin darbeyle ne alakası var’’ sorusu da okadar amatörcedir. Tabi eğer saf duygula-ra hitap eden bilinçli bir savunma ve ma-nipülasyon amacıyla yapılmıyorsa… Soru ve şaşkınlık reaksiyonuyla ortayasürülen bu mantık, hakim sınıfların ikti-dar uğruna neler yapabileceklerini henüz

Güncel gelişmelerle ‘Ergen

‘’TC’’ devletinin yapılandırılması eksenindegeliştirilen ‘’demokratikleşme-çözüm-açı-lım’’ süreci, özellikle Kürt ulusal sorununailişkin politikalar yanıyla seçim sürecininsonuna ertelenmiş durumdadır. Ancak bu,devletin Kürt ulusal sorununda demokra-tik adımlar atacağı, sorunu çözeceği, olum-lu adımlar atacağı anlamına gelmez. Türkhakim sınıflarının ulusal hareket ile dev-rimci harekette yanılgı yaratmaya vesile

olan ‘’demokratikleşme’’ demagojisi,DTP’nin kapatılması, vekillerine siyasetyasağı getirilmesi, seçilmişlerinin KCK da-vası kapsamında yargılanıp hapsedilmesigibi gelişmelerle çıplak bir biçimde açığaçıktığı gibi, son olarak yapılacak genel se-çimlerde BDP’nin gösterdiği millet vekiliadaylarının önemli oranda (12 kişi) YüksekSeçim Kurulu tarafından veto edilmeleri,devletin de AKP iktidarının da, Kürt ulusal

sorununun çözümüne ve Kürt ulusuna na-sıl yaklaştıklarını bir kez daha kanıtla-maktadır.

Bu durum karşısında BDP’nin en tabii ref-leksi seçimleri boykot etmek olmalıdır.BDP, seçimlerden çekilmeyi de masadatuttuğunu açıklaması doğrudur fakat bun-da daha tutarlı ve net olması gerekmekte-dir. YSK’nın BDP millet vekili adayları hak-

Doğru tavırboykotetmektir

20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

Komünist ve devrimci yapılarhakkında yürütülen karala-ma kampanyaları, gerici kirlispekülasyonlar tasfiyeci sal-dırının sinsi boyutlarıdır.Bunlara karşı uyanık olun-ması şartken, devrimci çizgitemelinde mücadelenin yük-seltilmesi yaşamsal önemde-dir. Tam da bu sıra da MKPönderliğindeki HKO’nun si-lahlı çatışması önemlidir.

12-13_Layout 2 4/21/11 12:36 PM Page 1

Page 13: 20-30 Nisan 2011

kavrayamayan ve devlette işlerin nasıldöndüğünü samimi olarak bilmeyen kit-leler açısından gerçekten de inandırıcı-ikna edici olabilir. Ama az buçuk hakimsınıfların niteliğinden bihaber olan, biraz-cık ülke hakim sınıfları ve kliklerinin tari-hini bilen, burjuva ve burjuva-feodal sı-nıfların felsefesini tanıyıp birazcık sorgu-layıcı bakabilen, az buçuk politik bilinç ta-şıyan ve olayları mantık muhasebesineyatırarak gelişmeler karşısında objektifyaklaşan herkes, bu sınıf ve sınıf klikleri-nin iktidar ve rant uğruna neler yapabile-ceğini tahmin edebilir.Darbelerin yapılması için zemin hazırla-mak amacıyla kendi kliğinden insanlarıvuran, siyasi cinayetler işleyen, generalle-rinin uçağını düşüren ve suikastlar yapa-rak toplumu korku ve can güvenliği endi-şesine sürükleyen bir zihniyet ya da nite-

liğin yapamayacağı başka ne olabilir ki?Andıçlarla nelerin planlandığı, nelerindöndüğü azıcık da olsa ortaya çıktı. Gaze-tecilerin nasıl satın alındığı, nasıl kullanıl-dıkları ve neler yaptıkları vb vs bilinme-yen değildir. Binlerce ‘’faili meçhul’’ cina-yet, ‘’kayıp’’ ve yargısız infaz yapanlar, in-sanlara dışkı yediren, gerilla cesetlerineişkence yaparak kafa-kulak keserek fo-toğraf çeken, gerilla cesetlerine tecavüzeden jitem-kontra ve ‘’ergenekon’’ örgüt-lenmeleriyle nam salan Kemalist devletinyapmadığı ve yapmayacağı ne olabilir ki?Bütün bunlar açısından bakıldığında, AKPbu yargılamalar sürecini klik iktidarınısağlamlaştırmak ve hasmı kliği etkisiz-leştirmek amacıyla kullansa da, yapılanyargılamaların gerçek suçlara dayandığıve hukuki temelinin olduğu kesindir. ‘’Er-genekon’’ salt komprador klikler arası ça-

tışmanın suç örgütü değil, halk kitlelerinekarşı katliam ve cinayetler işleyen birdevlet örgütlenmesi ve karşı-devrimcisuç örgütü niteliğindedir. Dolayısıyla ‘’er-genekon’’ tutuklamaları ve yargılamaları-na; ‘’ergenekoncu olmayanlar tutuklanı-yor’’, ‘’tutuklamalar geniş yapılıyor’’ vb. vs.gerekçeleriyle karşı çıkılamaz. Ancak,AKP’nin bu fırsatı iyi değerlendirip tümmuhaliflerini, hatta alternatif sınıf güçle-rini teşhir etmek-yıpratmak vb. için kul-landığı da göz ardı edilemez.

Halk savaşında ısrarİç tasfiye süreci ile birlikte devrimci sınıfhareketi ve ulusal harekete karşı da birtasfiyenin yürütüldüğü bilinmektedir vebu kesindir. Güncel gelişmeler de bunu te-yit etmektedir. Komünist ve devrimci ya-pılar hakkında yürütülen karalama kam-panyaları, gerici kirli spekülasyonlar tas-fiyeci saldırının sinsi boyutlarıdır. Bunlarakarşı uyanık olunması şartken, devrimciçizgi temelinde mücadelenin yükseltilme-si yaşamsal önemdedir. Tam da bu sıradaMKP önderliğindeki HKO’nun silahlı çatış-ması önemlidir. Devrimci duruş tasfiyecisaldırılarla zayıflatılıp tasfiye edilmeyeçalışılırken, HKO gerillalarının Halk Savaşıısrarıyla yürüttüğü gerilla savaşı ve silahlıçatışmaları son derece anlamlıdır. Karşı-devrimci karalama kampanyalarının yo-ğunlaştığı ve Maoist parti hakkında adetabir saldırı furyasının başlatıldığı şartlarda,Maoist gerillaların başarılı çatışması, bugerici saldırılara iyi bir yanıt olmuştur.

Ne var ki, devletin saldırıları özellikle için-den geçtiğimiz süreçte kapsamlı bir bi-çimde sürmekte ve en kirli metotlar dev-reye sokularak tasfiye derinleştirilmekistenmektedir.

Sürecin alternatif sınıf güçlerinin ya dakomünist ve devrimci güçlerin teşhiredilmesi, lekelenmesi, karalanması ama-cıyla kullanılması beklenen bir şeydir vebu, gerici hakim sınıfların karakteri gere-ğidir. Komprador hakim sınıfların Komü-nist ve devrimci güçlere her fırsatta sal-dırması, onları her zaman ve her şarttaasıl düşman bellemesi anlaşılır bir du-rumdur. Nitekim çeşitli biçimlerde dev-rimci yapılara ‘’ergenekon’’ çamuru serp-mekten geri durmuyor da. Her şeyden

önce bu onların sınıf davranışı, ahlakı vefelsefesi gereğidir. Dolayısıyla devrimcile-re saldırması yadırganamaz.

Devrimci hareketin sakınması gerekennokta, devrimci hareket dışındaki kesim-lere uzanan ‘’ergenekon’’-darbe girişim-leri çerçevesinde genişleyen tutuklanma-lara karşı tavır-tutumda yanılgıya düş-memesi ve iki klikten birinin destekçisidurumuna düşmemesidir. Bazı ‘’gazeteci’’ve ‘’akademisyenlerin’’ vb tutuklanmasıdevrimci harekette yanılgıya yol açma-malıdır. ‘’Ergenekon’’ örgütlenmesi vedarbe girişimlerinin Kemalist klikle bağı-şık olduğu iyi görülmelidir. Bu klik veyakesimim son derece geniş bir bileşendeörgütlendiği ve tüzel kişilikleri suç örgüt-lerine uygun görülmeyen simalara kadaruzandığı bilinmek durumundadır. Dolayı-sıyla bir ‘’gazeteci’’ veya ‘’akademisyenin’’‘’ergenekon’’ örgütlenmesi içinde bulun-ması son derece normaldir. Neticede ‘’er-genekon’’ örgütlenmesi devlet örgütlen-mesi olup, bir kliğin örgütlenmesini temsilediyor. Bu anlamda ‘’ergenekon’’ örgütü-nün üyeleri de bu yelpaze üzerinde yasalkimlik ve statüde bulunan kesimleri kap-samaktadır. Dolayısıyla, AKP’nin muhaliftüm kesimleri ‘’ergenekon’’-darbe torba-sına koyarak iktidar çatışmasında bu hi-leye başvurması, devrimci hareketi top-tancı yaklaşıma itmemelidir.

Devrimci hareket ile ulusal hareket ‘’de-mokratikleşme’’ ve ‘’çözüm-açılım’’ de-magojisinde açık yanılgılara düştü. Bu ya-nılgı ulusal hareket ve sınıf hareketi açı-sından tam giderilmiş olmasa da, gelinensüreçte ‘’demokratikleşme’’ ya da ‘’çö-züm’’ ve ‘’açılımların’’ astarı açığa çıkarakesasta görülür duruma geldi. Buradakiyanılgı, ‘’ergenekon’’ ve darbe tutuklan-malarında tekrar edilmemelidir. ‘’Demo-kratikleşme’’ denen boşboğazlığın ne ol-duğu sonunda daha net olarak ortaya çık-tı. Fakat bu, Kürt ulusal sorununa yönelikşu ya da bu biçimde ‘’atılacak adımların’’ya da geliştirilen stratejilerin sonuçlandığıanlamına gelmez. Kürt ulusal hareketinintasfiye edilmesi ve Kürt ulusal sorunununemperyalizm ve yerli egemen sınıflar açı-sından ‘’sorun olmaktan’’ çıkarılması ‘’TC’’devletinin önünde temel hedef olarakdurmaktadır.

enekon’ ve tasfiye süreci

kındaki söz konusu kararı hukuki olmayıp siyasi bir ka-rardır ve devletin tasfiye amacına uygun bir adımdır. Bukararla BDP’yi seçimlerde son derece olumsuz etkileye-ceği gibi, AKP’de Kürdistan bölgelerinde önemli avantajlaryakalamış olacaktır.

AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı tartışma götürmez bi-çimde Kürt ulusal hareketinin tasfiyesine dönük olduğugibi, seçimlerden sonra göstereceği yaklaşım da bundandaha müspet olmayacaktır. Dolayısıyla, Kürt ulusal hare-

keti ve Kürt ulusunun yasal partisi, gerek AKP’nin oyun-ları ve gerekse de seçimler konusunda daha radikal yak-laşımlar belirlemek durumundadır. İmralı’da Öcalan’ladevlet arasında yürütülen görüşmeler, devletin Kürt ulu-sal hareketini tasfiye etme planında geri adım atmayaca-ğını göstermektedir. Erdoğan’ın Güney Kürdistan yöneti-mi ile görüşmeleri de aynı amaçlarla gerçekleştirilen gö-rüşmelerdir. Kürt ulusal hareketi emperyalist oyunlarlakumpasa alınıp tasfiye edilmektedir. Ulusal hareketin butasfiye saldırısı karşısında daha stratejik bir duruş alması

şarttır. YSK’nın veto kararına karşı BDP’nin seçimleriboykot etme taktiğini devreye sokması en doğrusudur.Bu tavır sivil itaatsizlik kampanyasıyla da uyum içindedir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan komünist ve devrimci hareketibu şartlarda seçimleri boykot etme taktiğini devreye sok-malıdır. Tasfiyeci saldırıların önünde devrimci-demokra-tik bir cephenin örülerek direnç oluşturulması, ulusal ha-reket ile birlikte ülke devrimci hareketinin de tasfiyecisürece karşı mücadelesi açısından önemli bir ihtiyaçtır.

perspektif

Devrimci duruş tasfiyeci saldırılarla zayıflatılıp tasfiyeedilmeye çalışılırken, HKO gerillalarının Halk Savaşı ısra-

rıyla yürüttüğü gerilla savaşı ve silahlı çatışmaları son de-rece anlamlıdır. Karşı-devrimci karalama kampanyaları-

nın yoğunlaştığı ve Maoist parti hakkında adeta bir saldırıfuryasının başlatıldığı şartlarda, Maoist gerillaların başa-

rılı çatışması, bu gerici saldırılara iyi bir yanıt olmuştur.

12-13_Layout 2 4/21/11 12:36 PM Page 2

Page 14: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011kadın14

Demokratik Kadın Hareketi (DKH) yakla-şan 1 Mayıs vesilesiyle yayınladığı açıkla-mada “gücümüzü kendi geleceğimiz içinseferber etmek için, nerede yaşarsak ya-şayalım 1 Mayıs’ın bize yüklediği tarihseliradeyle sokaklarda, alanlarda buluşalım”dedi.

DKH yaptığı açıklamada, hak gasplarınave estirilen devlet terörüne değinerek,“Emekçilere dönük saldırılar artarken, busaldırılara karşı örgütlü bir güçle karşıkoymaya çalışan işçilere dönük saldırılarda artmakta, işten atmalar hız kazan-maktadır. Emekçilerin yasal hakkı olansendikalı olma çeşitli baskılarla engellen-meye çalışılmaktadır. Bir sendikaya dahiüye olmak, işten atılma nedeni olabiliyor-ken, AKP öncülüğünde kısmi değişikler

yapılan 82 Anayasası’nda işçilerin, emek-çilerin iki sendikaya üye olabileceği belir-tilmektedir. Bu aldatmacaya güncel bir ör-nek ise; Petrol-İş Sendikası’na üye olduk-ları için Bericap Plastik Fabrikası’nda 102işçi sendikasızlığa ve işten atılmalara kar-şı boyun eğmeyip eylemler yaptıkları içinçeşitli bahanelerle işten atıldılar.” denildi.

Emkeçi kadının kurtuluşunun sınıf müca-delesinde ki savaşta öncüleşmesindengeçtiğinin vurgulandığı açıklamada şun-lara değinildi: “Tam da seçim öncesi Ha-dım Yasasıyla emekçi kadınlar için seçimoyunları dönmeye başladı bile. Tecavüzeverilecek cezaların, tecavüzün gerçekleş-me biçimlerine göre belirlenmiş olması;kadın bedenine yönelik gerçekleşen cin-sel şiddete verilen cezaların çeşitliliği, er-keğin sistem içerisindeki durumunun ko-runmasından başka bir şey değildir. Teca-vüzün ‘ani ve kesik hareketlerle’ ya dabaşka bir biçimde gerçekleştirilmiş olmasısonuç olarak ortaya çıkan şiddetin teca-vüz olduğu gerçeğini gizleyemez. Bedeni-miz, intihar durumunda, şu durumda, bu

durumda gibi tanımlamalar getirerek biz-lerin dışında tanımlamaz, bedenimize,kimliğimize yönelik saldırılar meşrulaştı-rılamaz. Yine kadının ‘eşi’ tarafından ger-çekleştirilen cinsel şiddete uygulanacakyaptırımın kadının şikayetine bağlı olma-sı; ülkemizde hala feodalizmin ağırlığı al-tında ezilen, ataerkil zihniyetin öğretisiylecinselliği yaşama hakkını erkek cinsi üze-rinden tanımlayan ve kadın da içselleşenbu öğretinin gerçekliğinde bu düzenleme-nin kağıt üzerinde kalacağı açıktır.

Zorla evlendirme durumunda, ‘kişi intiha-ra teşebbüs ederse ve sonuçta yaralanırveya sağlığı bozulursa verilecek ceza 3yıldan, intihar etmiş ise 7 yıldan az olama-yacak’ Bir kadının yaşam hakkının 3-5-7yıllarla ölçülmesine şaşırmıyoruz, kadınıbirey olarak görmeyen, ona yaşama hak-kı dahi tanımayarak katleden, intiharı işa-ret eden bir düzende.

Yine Kürt kimlikleri yok sayılarak, inkarve asimilasyonla yok edilmeye çalışılanbir halkın içinde hem Kürt, hem emekçi

hem de kadın olmanın ağırlığını taşımakçok daha zor olmaktadır. Kürt milletvekiliSebahat Tuncel’in devlet görevlisine attığıtokat, medyanın, T.C parlamentosunungündeminde büyük yankı bularak, hemKürt hem de kadın milletvekili olmanınT.C’de ne demek olduğunu iliklerimize ka-dar hissettirmektedir. Yıllarca Kürt halkı-nın gördüğü baskı ve zulmün attırdığımeşru tokat, yine baskı ve zulümle karşı-lık bulmaktadır.

Newyork’lu tekstil işçisi kadınların, boyuneğen kadın rollerini parçalayarak, bizlerebüyük bir mücadele mirası bırakmalarınıntarihi olan 8 Mart’ın kızıllığını; Avustralyaişçi sınıfının, günlük çalışma süresinin 8saate çekilmesi ısrarının, Amerika BirleşikDevletleri’ndeki işçilerin ’8 saat çalışma, 8saat uyku, 8 saat canımız ne isterse’ ısra-rıyla verdiği mücadelenin tarihi mirasıolan 1 Mayıs’a taşımanın, bir kez daha ta-leplerimizi, yeni kadını yaratma ısrarımızıhaykırmanın, en geniş emekçi kesimlebirleşmenin zamanıdır!”

Özgürdünya içinmücadeleyeDemokratik Kadın Hareketi:“Emekçi kadının kurtuluşbayrağı 1 Mayıs alanlarındadalgalanmalıdır.”

Eşleri, çocukları, kardeşleri içinyıllardır süren mücadelelerinedevam eden kayıp yakınları 30yıldır kayıp olan Nurettin Yedigülşahsında birkez daha kayıplarınakıbetini sordular. Nurettin’inkardeşi Muzaffer Yedigöl, “Sami-mi olun; sadece birkaçını değil,tüm kayıpları araştırın” dedi.

Buluşmada ilk olarak devletingözaltında öldüğünü kabul ettiğiCemal Kırbayır’ın kardeşi Mikail,kayıp yakınlarının uzun soluklu,iddialı hak arama mücadeleleri-nin yavaş yavaş da olsa meyvevermeye başladığını belirterek,“Kardeşimin firar etmediğini öl-

dürüldüğünü ilk defa devletin ağ-zından duyduk. Kars’ta başlayan birilkin Edirne’ye kadar devam etmesiiçin mücadeleye devam edeceğiz”dedi.

‘30 yıldır cenazemizi istiyoruz’5 Şubat’ta Erdoğan’ın kayıp yakın-ları ile yaptığı görüşmede NurettinYedigül’ün annesi de bulunmuş vesorumluların yargılanmasını iste-mişti. Anne, kardeş, baba yıllardırNurettin’in akıbetini araştırıyorlar,en azından cenazesini istiyorlar.Baba Yedigül bu yolda hayatınıkaybetmiş. Bu hafta gerçekleştiri-len eyleme katılan kardeş Yedigül

hükümete “samimi olun” diye ses-lenerek sadece birkaç kaybı değil,tüm kayıpları araştırılmasını ve fa-illerin yargılamasını istedi. Yedigül,“30 yıldır kardeşimin cenazesini is-tiyoruz. Kayıp yakınlarına bu acılarıyaşatanlar hesap vermeli, onlar daacının ne olduğunu görmeli. Geçmi-şiyle yüzleşemeyen bir ülke, de-mokratik bir geleceği bulamaz”dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) adınayapılan açıklamada ise 12 Eylüldarbe soruşturmasını yürütecekSavcı Murat Demir adaletli olmayaçağrılırken, kayıplardan sorumluolanların yargılanması istendi.

Cumartesi Anneleri hesap soruyor316. kez alanlara çıkan Cumartesi Anneleri, çocuklarını, yakınlarını katledendevletten hesap sormaya devam ediyor

14-15_Layout 2 4/20/11 7:15 PM Page 1

Page 15: 20-30 Nisan 2011

20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü kadın 15

Son aylarda ülkemizdeki kadın katliamları‘cinayetler serisi’ olarak burjuva medyadasıkça verilmeye başladı. Her kadın ölümü-nün ardından bir yenisinin haberini duy-mamak mümkün değil ya da haber, ‘erke-ğinin’ sözünün dinlemeyenlerin ‘cezalan-dırılmasının’ yasada haklı bulunmasının‘meşru’ sonuçlarını okumamak elde değil.

Günübirlik, sıradan bir olay algısı gibi veri-len kadın ölümlerine, ülkenin başbakanı-nın, Hatay’da katıldığı bir kermeste verdiğicevapla eş anlamlıdır.

“Ülkede kadın sorunu mu var?” BaşbakanErdoğan’ın sözleri, yaşanılanları haklı bu-lan ve kadın katliamlarını besleyen ifade-lerdir. Yaşanan kadın sorunlarının erkekegemen sistemin bir ürünü olduğu, bir bizezilenler cephesinden tartışılmaz ve o ka-dar da nettir.

Çürümüş bir sistemin başı kadar ayaklarıda çürük olur. Horlanan, cinsel şiddetemaruz kalan, tecavüze uğrayan vb. her ka-dın, yaşadıkları her durum karşısında so-luğu ya karakolda alır ya da savcılığa gider,suç duyurusunda bulunur. Ama ne hik-mettir ki; her başvurunun ardından dahakadınlar soluk almadan ya sokak ortasın-da bıçaklanırlar, ya kurşunlanırlar, ya te-cavüze uğrarlar ya da işkenceye! Hem debu ülkenin ‘adil’ yargı merkezlerinin önün-de. Ne tuhaf değil mi?

Sokaklar, evler ve yaşam; ataerkil yapının‘adaletiyle’ dolu ama bu ‘adalet’ kimin?

Bu başlığa yine bu ülkenin başbakanı veri-yor cevabı ve inciler dökülüyor bir bir…

8 Mart Salı! Radikal gazetesinin sayfaların-da okuyoruz incileri… Önce büyük başlık“Kadınlara şiddet abartılıyor” ve yine de-vam ediyor, 8 Mart’ı kutlama çabasına gi-riyor. Ankara’da Türk Metal Sendikası’nın16. Kadın Kurultayı’ndaki konuşmalarında,“ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü tüm ka-dınlar için, istismarın son bulmasına, bas-kıların sona ermesine, cinayetlerin, teca-vüzlerin tükenmesine, barışa, dostluğa,kardeşliğe ve dayanışmaya vesile olmasınıtemenni ediyorum” ve yine devamla “şid-det dünyanın neresinde olursa olsun, kimeyönelik olursa olsun kötüdür. Ama kadınayönelik şiddet vicdansızlıktır. Hiç kimsekadına yönelik şiddet adına töre, gelenek,namus davası diyerek meşrulaştıramaz. 8yıldır işkenceye nasıl tolerans göstermi-yorsak aynı şekilde şiddete, özellikle dekadın ve çocuklara yönelik şiddete sıfır to-lerans gösteriyoruz” açıklamalarında bu-lunuyor. Yine aynı kurultayda “kadına şid-det azalıyor” muş açıklamalarında bulu-nurken, yine faturayı kendi destekçileriolan burjuva basına/medyaya keserek, er-kek egemen iktidarı, tarihinden ve bugü-nünden ‘temizlik’ çalışması yapıyor. Bütünbu açıklamalar tabii ki, kadınlara yönelikşiddetin abartıldığını söyleyerek mevcutgerici-feodal düzen yapılarını korumayaçalışmanın çabası içerisinde olduklarınıngöstergeleridir. Bu bakış açısı erkek ege-men zihniyetin, anlayışın merkezi açıkla-masıdır. Sistem anlayışından koparıp tekbaşına erkek-kadın çelişkisi üzerindenyansımalı bir tablo çizme uğraşıdır. Ne ka-dar da burjuva medyada yaptıkları açıkla-malara “kadınlara şiddet abartılıyor” diye-rek ezilen halk kitlelerine, kendilerini için-de temiz göstermeye çalışsalar da; daha

dün Erdoğan’ı protesto eden kadınları dö-ven, dövülen kadınlardan gözaltına alınıpişkence gören ve dövülen kadının çocuğu-nu düşürmesine neden olan bu devletinpolisi değil miydi?Yine kadınlara şiddet azalıyor dediği yerde;son bir ayda sokakta öldürülen onlarca ka-dını görmezden gelerek, kadınlara uygula-nan şiddeti, katliamı, işkenceyi haklı çı-karmaya çalışmaktadır.

Kadın emeğinin sömürüsüne hayır!Dini otoritenin basın sözcüsü Hüseyin Üz-mez, 14 yaşındaki bir çocuğa cinsel istis-mardan tutuklu bulunduğu hapishaneden‘adil’ yargı tarafından, 102. maddeden uzuntutukluk süresi gerekçesiyle serbest bıra-kılabiliyor.Yine Başbakan Erdoğan, ne kadar ‘içten’açıklamalar yaparak cinayetlerin, teca-vüzlerin ‘son bulmasını’ istese de; Mar-din’de 12 yaşındaki kız çocuğuna tecavüzeden bu devletin milletvekili, polisi, askeri,korucusu değil miydi?Hatta bu olayı sıradan gibi gösterip “is-terse reddedebilirdi” (!) açıklamalarıyla,kendini savunamayan küçücük bir be-dene işkence yapanları; bu sistemin ‘adil’yargıları yine tecavüzlerini, işkencecile-rini aklamadı mı?ABD emperyalizmin Ortadoğu’da ki haksızsavaşlarına “eyvallahı” çeken uşak TC.devletinin kadınların bu savaşlarda yaşa-dıklarını görmemesi mümkün müdür?

Emperyalizmin haksız savaşlarında işgalettiği topraklarda; kan, gözyaşı, tecavüzolayları hala bilinen bir gerçektir. Bugünhalkların direniş merkezlerine saldırıamacı güden “füze kalkanı projesi” nin sa-vaş aygıtının hedefinde yine; ezilen halk-lar, yoksullar, işçisi-emekçisiyle sömürü-lenler vardır.Yine bu haksız savaş makinelerinin hede-finde en çok bedenleri parçalanan çocuk-lar ve onurlarına saldırılan kadınlar vardır.Emekçisiyle, işçisiyle, köylüsüyle yoksul-lar, dünya halkları; töre, namus, gelenekler,doğaüstü inançlarla ne kadar meşgul olur-sa; emperyalistler, onların uşakları, pat-ronlar ve ağaların koltukları sallanmaya-rak, ezilenlerin gözü ne kadar ‘kör’ olursa,egemenlerin, ezenlerin gözü o kadar açıkolacak. Ve bunu da en çok da kadınlar üze-rinden yapabilecekler ve yapıyorlar…8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde,“Kadın emeğinin sömürüsüne hayır!” de-diğimiz, cinsel taciz ve tecavüzlere karşıdurmanın, sınıf mücadelesinin ihtiyaçla-rıyla örtüşen ve bununda örgütlü yaşam-dan geçtiğini ifade etmek, bugün suç sayı-lıyorsa erkek egemen sistem tarafından;evet, ezilen emekçi kadınların bu ‘ suçu-suçları’ daha çok işleyeceğinin zemininde,kadınların kurtuluş ve özgürlük mücade-lesine olan ihtiyacından doğacağını gör-mek lazım.Kendi dilleri-kimlikleri için mücadele edenKürt çocuklarının kafasına kurşun sıkan,

küçük yaşta tutuklayan, işkence yapan busistem değil mi?Kürt kadınlarına tecavüz eden bu devletineli kanlı sistemi değil mi?İşçi ve emekçilerin haklı eylemlerinde; gaz,cop kullanarak saldıran, kafa-göz yaran busistemin polisleri değil midir?Demokratik haklar mücadelesinde birçokinsanın evini basan, gözaltına alıp hukukdışı iddianamelerle tutuklayan bu sistemdeğil midir?Hapishanelerde tecrit politikası uygulaya-rak, siyasi tutsakları yaşamdan izole et-meye çalışan hukuk sistemi kimindir?Eğitim hakkını isteyen, parasız, bilimseleğitim talebiyle alanlarda hakkını isteyenöğrencilere saldırarak, yıllarca hapishane-lerde tutsak eden bu sistem değil midir?Yoksullukta bir işkencedir. Her gün açlık,sefaletle boğuşan bu toplumun yaşadıklarıda işkencedir.Merkezi Diyarbakır’da bulunan Kadın Mer-kezi (KAMER)’nin; 23 ilde, 80 bin evde yapı-lan araştırmasına göre; ziyaret edilen hane-lerin %85’lik kısmının yoksulluk % 48’ininise açlık sınırında olduğu saptanmış.

Kadın olmadan devrim olmazGörüşülen hanelerdeki kadınların %48’inin göç ettiği, % 46 sının ise henüz ço-cuk yaştayken evliliğe zorlandığı, zorla ev-lendirilen kadınların % 84’ünün ise akra-balarıyla evlendirildiği verileri; yoksullukişkencesi, töre işkencesi, tecavüz işkence-sinin gerçekliğidir.Komprador burjuvaları hükümeti, yargısı;aşiretçilik, töreler, ataerkil sistemin gele-nekleri ve bunların yasalarında kadın ya-şamının yeri değişmeyecektir.Kölenin kölesi kadınlar; din otoritesinden,erkeğin otoritesi, devlet sistemi, şovenistve her türden gericiliğe karşı, bugünden 8Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nünden1 Mayıs’a uzanan tarihsel zenginliğin ve sı-nıf mücadelesinin yol göstericiliğini; bugündüzen tarafından eğlenceye çevrilmeyeçalışılması, zenginlerin ‘zengin’ düşünce-lerine alet edilmeye çalışılmasının korku-larını anlamak için yeterlidir.Hayır, yerimiz tüm insanlığın saygısını ka-zanma mücadelesidir. Yerimiz; özgürlüğeve kurtuluşa giden yolun temel taşlarıdır.Yerimiz; zulme, baskıya, sömürüye karşıçıkmakta takınacağımız cüretli yaşamdır.Kadınlar isterse toplumsal olarak kendile-rine dayatılan yerden; eş, anne, kız çocu-ğu… Toplumsal cinse dair tanımları yerlebir eder; işçi, köylü, öğrenci, devrimci kad-ro kadınlar olarak bu toplumun, emeğinkolektif üyeleri, temel gücü olarak yer de-ğiştirebilirler. Dünün eski geleneklerinin,ekonomik koşullarının, yoz ilişkilerininkökten sökülüp atıldığı, yarının-yenininkültürünü, ekonomik ilişkilerini kavramakve yaşatabilmek adına, özgür toplumunkolektif üyeleri değiştiği yerde, iyiyi dahada ileri taşıyabilirler.İnsanlığı; özgürlük, bağımsızlık mücadele-sine iten güç dengelerinden, büyük kesimioluşturan üretimdeki güçleriyle emekçikadınlar, köylü kadınlar (toprağı işlemede-ki rolüyle), ev emekçisi, tarım işçisi kadın-ların önemini görmeyen hiçbir güç, anla-yış, insanlığa umut taşıyamaz.

Kadınlara şiddet abartılıyormuş

Başbakan Erdoğan, ne kadar ‘içten’ açıklamalar yaparak cinayet-lerin, tecavüzlerin ‘son bulmasını’ istese de; Mardin’de 12 yaşın-daki kız çocuğuna tecavüz eden bu devletin milletvekili, polisi,askeri, korucusu değil miydi?

14-15_Layout 2 4/20/11 7:15 PM Page 2

Page 16: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011gençlik16

İstanbul Üniversitesi (İÜ)’nde uygu-lanan kampüsler arası geçiş yasağıüniversite öğrencilerini tecrit altındatutarak, sadece okudukları kampü-se girip çıkmalarını sağlıyordu. Ana kampüsün dışında kalan fakül-telerde okuyan öğrenciler, ana kam-püse, kampüstekiler ise dışarıdakifakültelere giremiyordu. Bu durum öyle bir hale gelmişti kisorunlarını anlatmak için rektörlü-ğün bulunduğu ana kampüse dahigiremeyen öğrenciler, kaçak yollarkullanarak hem üniversitelerininnasıl bir yer olduğunu görüyorlardıhem de yaşadıkları sorunlarınınmuhatapları olan idarecilere ulaş-maya çalışıyorlardı.

Yok böyle bir yasakYıllardır öğrencilerin tecrit altındaokumasına neden olan rektörlükyasağının, aslında bulunmadığı orta-ya çıktı. Demokratik Gençlik Hareketi (DGH)üyesi öğrenciler yıllardır uygulananfakülteler arası geçiş yasağının ge-rekçesini öğrenmek için bilgi edin-me hakkını kullanarak İÜ Basın veHalkla İlişkiler Müdürlüğü’ne bir di-lekçe verdi. Öğrencisi oldukları Fen

Edebiyat Fakültesi dışındaki fakülte-lere güvenlik görevlileri tarafındanalınmadıklarını vurgulayan öğrenci-lere verilen cevapta, “Üniversitemiz-de fakülteler arası geçiş yasağı uy-gulanmamaktadır” yanıtı geldi. Bunun üzerine İÜ Rektör YardımcısıProf. Dr. Zeynep Çiğdem Kayacan’ınimzaladığı belgeyi de yanlarına alanöğrenciler, İÜ’nün tarihi kapısındanMerkez Kampüs’e girmeyi denedi.Ancak kimlik kontrolü ve X-ray ci-hazından geçtikten sonra MerkezKampüs’ün girişinde güvenlik gö-revlileri tarafından durdurulan öğ-rencilere, kimliklerine bakıldıktansonra fakülteye giremeyeceklerisöylendi. Belgeyi gösteren öğrenciler,bir süre bekletildikten sonra telefon-da konuşturuldukları güvenlik ami-rinin “Bu seferlik size bir tolerans ta-nıyalım’’ yanıtıyla içeri girebildi.Demokratik Gençli Hareketi (DGH)üyesi Özen Yılmaz, “DemokratikGençlik Hareketi olarak öğrencilerinkendi okuluna girme özgürlüğünüengelleyen bu durumun gerekçeleri-ni öğrenmek için rektörlüğe dilekçeyazmak istedik. Dilekçeyi vermekiçin Merkez Kampüs’e girmem gere-kiyordu. Fakat Fen Edebiyat Fakülte-

si’nden olduğum için kampüse alın-madım. Dilekçeyi verebilmek içinbile kampüse arka kapıdan kaçakolarak girmek zorunda kaldım. Di-lekçemize gelen yanıta şaşırdık.Çünkü, bu yasak yıllardır uygulanı-yor” diye konuştu.

45 öğrenciye soruşturmaSadece bu yıl Fen Edebiyat Fakültesiöğrencisi olup Hukuk, İktisat ve Siya-sal Bilgiler fakültelerinin bulunduğuMerkez Kampüs’e girmek istedikleriiçin 45 öğrenciye soruşturma açıldı-ğını belirten Yılmaz, bu nedenle üni-

Öğrencileredava açıldı5 Ocak 2011 tarihinde, üniver-sitelere yönelik artan baskıcıpolitikaları protesto etmekiçin ODTÜ’de bir araya gelenve DGH’nin de örgütleyicisiolduğu eylemde, üniversiteöğrencileri, AKP Genel Mer-kezi’ne yürümek istemişlerdi.

AKP’ye yürümenin ‘yasak’olduğu gerekçesiyle polis öğ-rencilere gaz bombası ve jop-larla saldırmıştı. Saldırıda bir-çok öğrenci aldığı darbeler-denden dolayı yaralanmıştı.

Yaşananların ardından Anka-ra Cumhuriyet Başsavcılığı,biri cocuk Mmahkemesindeyargılanmak üzere toplam 118üniversiteliye 1 yıl 9 aydan 10

yıl 6 aya kadar hapis istemiyledava açtı. “Mala zarar verme”,“izinsiz toplantı ve gösteri yü-rüyüşünün dağıtılması sıra-sında kamu görevlisine diren-me” suçlamalarıyla açılan da-vada, öğrencilerin polis araç-larına, çöp bidonlarına zararverdiği ve polislere hayatitehlikeye yol açmaksızın ba-sit tıbbi müdahaleyle giderile-bilecek biçimde yaraladığı id-dia edildi. Eylemin 2911 sayılıyasa ile korunan toplantı yap-mak hakkının dışına çıkaraksuç oluşturduğu öne sürüldü.

Dava Ankara 24. Asliye CezaMahkemesi’nde önümüzdekigünlerde başlayacak.

Faşist saldırı Emperyalizmin neo-liberal sal-dırıları sonucu üniversitelerüzerinde estirilen baskı ve sin-dirme politikaları artarak de-vam ediyor. Emperyalizmin ica-zetiyle göreve getirilen AKPeliyle üniversiteleri dönüştür-meyi amaçlayan hakim sınıflar,her türlü demokratik istemepolis, Özel Güvenlik Birimi vesoruşturmalarla saldırmakta vegençliğin söz, eylem, örgütlen-me hakkına engel olmaya çaba-lamaktadır. Son dönemde dev-rimci-demokrat yurtsever üni-versite öğrencilerine hem dev-let hem de sivil faşistler tarafın-dan uygulanan baskılar ve sal-dırılar artarak devam etmekdir.Ankara Üniversitesi Dil ve Ta-rih-Coğrafya Fakültesi(DTCF)’nde 13 Nisan tarihindeonlarca güvenlik görevlisi eşli-ğinde sınava gelen faşistler, gü-venlik görevlilerinin gözleri

önünde hiç çekinmeden küfürederek, satırlarla üniversitelile-re saldırdı. Saldırılara karşılıkveren üniversiteliler, bu sıra dafaşistlerin elindeki satırın, ka-nıt niteliği taşımaması için, ÖzelGüvenlik Birimi (ÖGB) tarafın-dan kaçırılmasına da tanıkoldu. Faşistlerin okuldan çıka-rılmasıyla birlikte devrimci öğ-renciler de sloganlar eşliğindetoplu çıkış yaptılar. Yüksel Cad-desi’ne yürüyen öğrenciler ba-sın açıklaması yaptılar.Okunan basın açıklamasında;yapılan saldırının güvenliklerve faşistlerin işbirliği ile ger-çekleştirildiği, faşizme ne Dil veTarih-Coğrafya Fakültesi’ndene de herhangi bir yaşam ala-nında göz yumulmayacağı, fa-şizme karşı mücadele edileceği;polisin, güvenliğin anti-faşistmücadelenin önünde durama-yacağı vurgulandı.

Demokratik Gençlik Hareketiöğrencilerin her an kuşatma al-tında olduğunu açıklayarak, sözkonusu fakülteler arası geçişyasağının da bu kuşatma adıaltında gerçekleştiğini belirtti.Öğrencilerin düşünmelerinin vedemokratik-akademik taleple-rini dile getirmesinin üniversi-telerdeki yönetimleri rahatsıettiğini ifade eden DGH, “Üni-

versite yöneticileri bu ‘yaramazçocukları’ ‘devlet babanın’ sı-nırları içerisinde tutmak için el-lerinden geldiğince polisle vemedyayla işbirliği yaptılar veyapmaktadırlar. Sivil polislerinokulda odaları vardır. Her anıkayda alan onlarca kamera,özel güvenlik vs. Çevik kuvvetolur olmaz okula girmektedir.Yani öğrenciler her an kuşatma

altındadır. Yani üniversite yö-netimi öğrencilerin düşünme-lerinin, demokratik-akademiktaleplerini dile getirmelerininönüne nasıl daha iyi geçeriminçözümünü ‘fakülteler arası ya-sakta’ bulmuştur.”

F tipi üniversitelerİstanbul Üniversitesi’nde uygu-lanan yasağı değerlendiren DGH

Öğrenciler kuşatma altında

İstanbul Üniversitesi’nde (İ.Ü.) uygulanan ve hiçbiryasal dayanağı olmayan fakülteler arası geçiş yasağıyıllardır uygulanıyor. İ.Ü.’de okuyan öğrencilerin çoğu,okudukları üniversitenin ana kömpüsünü göremedenüniversiteden mezun oldular.

‘Dilekçeyikaçakverdim’

16-17_Layout 2 4/21/11 11:04 AM Page 1

Page 17: 20-30 Nisan 2011

elki de okuyucunun garibine gidebilir. Ama bugün hep birliktebir ezgi seslendireceğiz. İnsanların mutlulukları dile getirdiğien önemli araçlardan birisidir müzik. Biz de öyle yapacağız.Maoist partinin 39. Kuruluş yıldönümünde, 72 Manifestosu’nunezgisel iz düşümünü dillendireceğiz. Yoldaş KAYPAKKAYAtarafından temellendirilen, aldığı birçok yenilgi ve ağır darbeyerağmen, Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının ve çeşitli milli-

yetlerden azınlıkların komünizm merkezli Yeni Demokratik Devrim yürüyüşündeolan Maoist partinin ezgisini seslendireceğiz.Her büyük komünistin gelişim seyri, şu şekilde gözlemlenir. Fikirlerininçocukluk, olgunlaşma, olgunluk dönemi. Bazıları için ise bu olgunluk dönemikopuşlarla izlenir. Kopuşların sergilendiği durumlarda bilimide ilerlendiğibilinir. Yoldaş KAYPAKKAYA, 50 yıllık karanlık bir tarihe, olanca tecrübesizliğe,TİİKP gibi revizyonist bir kuşatmaya, yanı başında onunla yürüyen yoldaşlarının,Onun tarafından ortaya koyulan fikirlerin bütünlüklü kavranamaması gibibirçok dezavantaja rağmen, kendinden sonraki genç komünist nesillerebüyük bir miras bıraktı. BPKD’de ortaya çıkan ideoloji rehberliğinde ilerlen-mesinin başat rol oynadığı, devrimin asgari ve azami programatik görüşlerininçizildiği ve tüm araçlarının yöntemsel sorunlarının ne olduğunun aydınlatıldığıbir miras… Bu mirasın ezgisel iz düşümlerinden sadece bir tanesi olan amaKAYPAKKAYA geleneğinde, önemli bir yerde duran marşı hep birlikte okuyalım.Garip Şahin’in Töre’sini olanca gücümüzle haykıralım…Gelin yoldaşlar gelin, birleşsin tüm yürekler,Al şafağın türküsü bizlerden nefes bekler!72 Manifestosu’nun en önemli katkısı, Maoist partinin kuruluşudur. Proleterdünya devriminin Türkiye-Kuzey Kürdistan halkasının zafere ulaşması için,MLM bilimi önderliğinde ezilen halk yığınlarının birleştiği ve ilerlediğivazgeçilmez bir mevzidir. Eğer ezilen sınıfları, doğru önderlik dâhilindebirleştiren ve onları, komünizm merkezli harekete geçiren bir parti yoksa kit-lelerin dünya gericiliğine ve onun yerel işbirlikçilerine, uşaklarına karşı ayak-lanmasını, ayaklansa dahi nihai başarı sağlamasını bekleyemeyiz. O yüzden‘al şafağın’ bayrağı altında, nefes verebilmek için, bir komünist partisineihtiyaç var!Zordur yıkılmaz deme, zulmün kara cidarı,Yeter ki mesken eyle şu aşılmaz dağları!Bilinir ki tüm devrim mücadelelerinin temel görevi siyasi iktidarı zapteylemektir. Mevcut gerici iktidarı alaşağı etmek ve Maoist parti önderliğindekitleleri iktidarlaştırmak!Halk Savaşı stratejisiyle, köylü gerilla savaşı eşliğinde,iktidarın parça parça zapt edildiği bir devrim yolunu teşkil eder. Bunu ger-çekleştirmek üzere, yine Maoist parti önderliğinde ‘aşılmaz olan’ın meskentutulması bilincine varılarak ‘zulmün kara cidarı’nın talan edilmesi için HalkKurtuluş Ordusu’na ihtiyacımız var! Ezelim zalimlerin köhnemiş başlarını,Çelikle yoğuralım çocuklara yarını!Halk yığınlarının tarihsel ilerleyişi, artık tamamen gericileşmiş burjuvazininve onunla birleşmiş olan feodalizmin ‘köhnemiş başlarını’ ezmeden gerçek-leşemez. Halk kitleleriyle ilişkilendiği andan itibaren, onları Demokratik HalkDevrimi’ne kanalize ederek, büyük komünizm yürüyüşünü gerçekleştirecekdiyalektik materyalist bir yönelim ilkesel bir meseledir. Şu ya da bu düşmanakarşı değil, insanın insana düşmanlaştığı sınıfların ortadan kalkması için,eski toplumla yüzleşerek aşan, ‘çelikle yoğrulmuş yarın’a sarılan, devrimcikitle çizgisine şimdiden ihtiyacımız var. ‘Çelikle’ yoğurabilmek için yarınları,Halkın Birleşik Cephesi’ne ihtiyacımız var!Çeliğin suyu kandır, örsü çekici candır,Ne gözyaşı ne de yas, tek kurtuluş isyandır!Halk Savaşı’nın en önemli özelliklerinden biri de, Onun dünyanın en fakirsavaşı olduğudur. O, gücünü tamamen halk kitlelerinden alır. Tek besinkaynağı halk kitleleri, tek motor gücü insanın savaştaki bilinçli eylempratiğidir. Bu kavganın ‘örsü, çekici candır’! Gün olur darbeler alır ama ‘tekkurtuluş isyandır’! Kendisini küllerinden yaratır, ilerler ve halklaşır. Halklabirleşen, halk birleştiği oranda emperyalizmin ve onun yerel işbirlikçilerinin,uşaklarının kâğıttan kaplan olduğunu deşifre eden bir Halk Savaşı pratiğineihtiyacımız var!Vurun yoldaşlar vurun, uyumasın silahlar,Nerede uyursa silah, orada uyanır ölüm!Bizimkisi gibi sosyo-ekonomik yapıya sahip olan ülkelerin devrim modeli ba-şından itibaren silahlıdır. Faşist gerici devletin ve onun envai çeşit aygıtlarınıdarmadağın etmek için, halk kitlelerini ‘vurun’ çağrılarıyla kumanda eden birsavaş yönelimi içerisinde olunmalıdır. Fi tarihinden başlamak üzere değil,hemen şimdi devrimin ihtiyacına göre silaha sarılan, kendi gücünü abartmadandüşmana darbeler savuran, tasfiyeciliğe karşı devrimci savaşı daha dailerletme gayesinde olan ‘ölümlerin uyanmasına’ ket vurmak için, devrimcisavaşı harlandıran genç komünist devrimci bir kuşağa ihtiyacımız var!Kavganın töresi bu, kan kanla yazılacak,Al kanlı gömleklerle hedefe varılacak!72 Manifestosu, dünya devrimine bağlı olarak, coğrafyasının somut koşullarıçerçevesinde uzun erimli bir mücadele hattı çizer. 39. yılında, olması gerektiğiyerde olmamakla birlikte, kökü halk içerisinde olan bir geleneğin yaratıcısıdır.’Al kanlı gömleklerle’ ödenen bedeller boşuna değil, sınıf mücadelesinin‘kanla yazılan’ realitesinin bir sonucudur. ‘Hedefe varılacak’ kararlılık göstergesi,ancak böylesi bir gerçeklik üzerine inşa edildiği takdirde, savaşın doğasınagöre hareket edilebilir. Aksi davranış sübjektivizmidir-öznelciliktir. O yüzden‘kan kanla yazılacak’ bilinç öğesinin, tüm çalışma alanlarına yansıdığı bilimselbir yönelime ihtiyacımız var!Kökleri özel mülkiyet ilişkilerinden olan emperyalizmi, feodalizmi, faşizmi veher türden gericiliği, tarihin çöplüğüne göndermek için, MLM bilim önderliğindekomünizme yürümeye ihtiyacımız var!72 Manifestosu’nu 39. yıldönümünde selamlamak için, onu her zamankindendaha fazla kavramaya, güne uyarlamaya ve uygulamaya ihtiyacımız var!

sinan çakıroğlu

ŞİMDİ HEP BİRLİKTE...

GENÇ YORUM

B

17gençlik

versitede akademik ve kültürel çalışmaların yapıla-madığını açıkladı.

Üniversitenin uyguladığı tecrit nedeniyle öğrenci-lerin düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığınıaktaran Yılmaz, “Geçtiğimiz yaz Öğrenci KültürMerkezi kapatıldı. Kulüpler fakültelere dağıtıldı.Üyesi olduğumuz kulüplerde bu yasak yüzündenfaaliyet gösteremiyoruz. Rektörlükten aldığımızbelgeyle bugün üniversiteye girebildik. Fakat bizherhangi bir belgeye gerek duymadan kendi üni-versitemize girmek istiyoruz. Demek ki bu yasakşimdiye kadar illegal bir şekilde uygulanıyordu.Bunu bütün arkadaşlarımıza duyuracağız ve gere-kirse bu belgeyi çoğaltarak tek tek bütün öğrenci-

lere vereceğiz.” diye konuştu.

Yıllardır uygulanan yasakİstanbul Üniversitesi’nde devrimci, demokrat öğ-renicilerin bilimsel, anadilde, eğitim çalışmalarınıve demokratik hakları için örgütlenmesini engel-lemek adına, üniversite rektörlüğü, üniversitedefakülteler arası geçiş yasağı koymuştu. Yıllardırsüren bu yasak nedeniyle birçok öğrenci üniver-site kampüslerini ve fakültelerini göremedenmezun oluyorlardı. Öyle ki çoğu öğrenci farklıkampüste kalan kütüphaneden, akademik vekültürel çalışmaların yürütüldüğü kulüplerdendahi faydalanamıyordu.

açıklamasında, “Beş yıl içerisinde öğrencilerF Tipi hapishanede yaşamıştır. Özgürlüklerinen geniş şekilde uygulandığı alan ve biliminyuvası olması gereken İstanbul Üniversitesi FTipi hapishane olmuştur. Kültür sanat faali-yetleri bile bu yasağa takılmıştır. Yıllardırüniversite yönetimi Öğrenci Kültür Merke-zi’ni (ÖKM) Öğrenci Komünist Merkezi olarakifadelendirmiştir. Burada faaliyet gösterenöğrenci kulüplerinin çalışmaları da fakültelerarası yasağa takılmıştır. Örneğin EdebiyatFakültesi öğrencisi olan Sinema Kulübü faali-yetçisi kulüp faaliyeti için Merkez Kampüs’egirememiştir” sözlerini dile getirdi.

Mücadelemizi sürdüreceğizDGH’nin “Demokratik haklarımız için örgüt-leniyoruz özgürlüğümüz için başkaldırıyo-ruz.” şiarıyla başlattığı kampanya çerçeve-sinde İstanbul Üniversitesi’nde “Fakültelerarası geçiş yasağına karşı” yürütülen müca-dele sonucunda, son üç dört gün itibariyle buyasak uygulanamamakta olduğu açıklamadadile getirilerek, “Okul yönetimi bu hukuk-suzluğu daha farklı şekilde yaşama geçirebi-lir. Bizde DGH olarak bu hukuksuzluğun dai-mi takipçisi olup buna karşı mücadelemizisonuna kadar sürdüreceğiz.” ifadelerine yerverildi.

İÜ Rektörlüğü’nün dilekçeye verdiği yazılı cevap

16-17_Layout 2 4/21/11 11:04 AM Page 2

Page 18: 20-30 Nisan 2011

20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

J aponya’da deprem ve tsinaminin tetik-lediği nükleer kaza, nükleer enerji so-rununu tartışma gündemine getirse de,

tartışmanın uygun bir zeminde yürütüldü-ğünü söylemek mümkün değil. Elbette böylebir durumun altmış altı yıldır Hiroşima veNagazaki’ye atılan atom bombasının feci so-nuçlarını hâlâ yaşamaya devam eden Japon-ya’da ortaya çıkması da üzerinde düşünmeyigerektiriyor. Atom bombasından muzdaripJaponya, atom santrallerine mecbur muydu?Başka seçenek yok muydu? Deprem ve tsi-nami felâketti ama nükleer reaktörlerdekipatlama felâket değil, bir insan hatasıydı veasıl hata da nükleer santrallerin kurulma-sıydı. Her zaman olduğu gibi yetkililer vemedya durumun vehametini gizlemek içinne gerekiyorsa yaptılar, yapıyorlar. Her za-man olduğu gibi gerçek, Japon halkından vedünya kamuoyundan saklandı. Aksi haldedünya borsalarında büyük bir panik yaşa-nabilir, ‘ileri teknoloji saplantısı’ dolayısıylakapitalizm tartışma gündemine gelebilir,küresel oligarşinin durumunu sarsacak ‘se-vimsiz bir durum’ ortaya çıkabilirdi. DünyaSağlık Örgütü [WHO] de, misyonuna uygundavrandı, gerçeği söylemek yerine ‘rahatla-tıcı’ açıklamalar yapmayı tercih etti: “Eldekiveriler göz önüne alındığında, Japonya’daradyoaktivite düzeyinin kamu sağlığı içinönemli bir risk oluşturmadığını” söyledi.Daha geçen yıl aynı Dünya Sağlık Örgütü‘Domuz Gribi’nin [Influenza- H1,N1] insanlıkiçin büyük bir felâket olduğunu ilân etmemişmiydi? Elbette ilân ederdi çünkü çok ulusluilaç firmalarının çıkarı öyle bir açıklamayıgerektiriyordu.

Japonya’daki nükleer kazanın tam da Türki-ye’de Akkuyu ve Sinop’a nükleer santralkurulması için son hazırlıkların yapıldığıgünlere rastlaması da tuhaf ama yine de iyibir tesadüf olabilirdi. Lâkin durumun pek deöyle olmadığı anlaşılıyor. Hükümet cephesinükleer santrallerin gerekliliği ve yararı ko-nusunda kendinden son derecede emin vekararlı. Japonya’da, Rusya’da, ABD’de vebaşka yerlerde ortaya çıkan ve sayıları yüz-lerle ifade edilen ‘kazaların’ ilerleme, kal-kınma, ‘muasır medeniyet seviyesinin üs-tüne çıkmak için” ödenmesi gereken “bedel”olduğunu söylüyorlar. Muhalefet cephesinin[CHP] de ilke olarak nükleer santrallere biritirazı yok. Kimbilir, herhalde nükleer sant-rallleri ‘ilericiliğin’, ‘çağdaşlığın’ sembolü ola-rak görüyorlardır. Kılıçdaroğlu’nun itirazıusul hatası yapıldığına ilişkin. Reaktörkurma işinin ihale açılmadan Ruslara veril-mesinden rahatsız. Uzmanlar cephesine ge-lince, konunun uzmanlarını üçe ayırmakmümkündür: Zihinleri ileri teknoloji fetişizmive saplantısı tarafından kolonize edilmiş,teknik bilimin her sorunun üstesinden gele-ceğine inancı tam olan ‘samimi bilim ve tek-nik severler’, bunlar samimiyetle nükleersantrallerin gerekli, yararlı ve hayırlı oldu-ğuna inanıyorlar; İkinci gruba dahil olanlarhem ileri teknoloji hayranı olup hem de nük-leer lobilerden nemâlanan profesörler, do-çentler, uzmanlar; Üçüncü bir grup da [kiküçük bir azınlıktır] nükleer santrallerin ku-rulmasına ilke düzeyinde karşı çıkıyorlar.Üçüncü grubun sesini duyurması çok zor.Zira, nükleer santrallerin ileri teknolojinin [high–tech diyorlar] timsâli sayıldığı koşul-

larda, nükleere karşı çıkmak öncelikle geri-cilikle, teknoloji ve bilim düşmanlığıyla suç-lanmayı göze almayı gerektiriyor. Dahası,nükleerin gerisinde oligarşik çıkarlar sözkonusu. Üçüncü gruba dahil olanların sesiniduyurması zor ama faturanın öncelikle ken-dilerine çıkması kesin olan yöre halkı ve birbütün olarak halk çoğunluğu pekâlâ sesiniduyurabilir ve duyurmalıdır. Zira sorun uz-manlara, oligarşik çıkarların bir parçası vearacı durumundaki politikacılara bırakılma-yacak kadar önemlidir.

O halde sorun nedir?Soru nasıl sorulmalı, nasıl ele alınmalı, vel-hasıl nasıl bir zemin üzerinde tartışılmalıdır?Başka türlü ifade edersek, nükleere dair ger-çek nedir? Neden kirliliği, kirleticiliği, yaşamıyok etme istidadı ve potansiyeli, yıkıcılığı,yok ediciliği, mantıksızlığı, gereksizliği tar-tışmasız bir kesinlik olan nükleer santrallerenerji sorununu çözmenin ‘vazgeçilmez’aracı olarak sunulabiliyor? Geçtiğimiz yüz-yılda ‘ilerleme’, ‘modernleşme’, ‘kalkınma’adına ölenlerin sayısının, tüm yıkıcı savaş-larda, katliamlarda, jenositlerde ölenlerdendaha çok olduğu biliniyor mu? Ne kadar bili-niyor ve neden sorun edilmiyor? Eğer nük-leer enerjiyi gerektiği gibi tartışıp/anlamakgibi samimi bir niyet taşıyorsanız, önce şuteknoloji meselesine dair bilinç açıklığınaulaşmanız, kapitalizm koşullarında üretilen‘ileri teknoloji’ hârikalarının neden, neamaçla, nasıl üretilip, dayatıldığını, öncelikleneyin hizmetinde olduğuna dair bilinç açıklı-ğına ulaşmanız gerekecektir. Kapitalizm ko-

şullarında üretilen teknoloji, insanlar dahakolay üretsinler, rahat etsinler, rahat yaşa-sınlar diye peydahlanmıyor. Kapitalistlerdaha çok kâr etsinler diye devreye sokuluyor.Eğer öyleyse ve asıl amaç kapitalistin kârınıbüyütmekse, başkaca hiçbir kaygı söz ko-nusu değilse, her türlü etik kaygıya yabancı-laşmış bir kör gidiş söz konusuysa, oradakiileri teknolojinin geniş emekçi kitlelerin çı-karlarıyla uyuşması mümkün müdür? Ye-gane amacı kâr ve her seferinde daha çok kârolan kapitalist üretimin, doğanın kendini ye-nilemesi gereğiyle uyumlu olması, doğal çev-reye zarar vermeden yol alması mümkünmüdür? Kapitalizm ve ekoloji antinomik [zıtanlamlı] iki kavram değil midir? Eğer kapita-lizmin insana, topluma ve doğaya zarar ver-meden yol alması mümkün değilse, onunürettiği teknolojinin yüceltilmesi ne anlamageliyor. Böyle bir dünyada teknolojinin ‘taraf-sızlığı’ söyleminin reel bir karşılığı olabilir mi?Teknolojik ilerlemenin, her teknik buluşun veteknolojinin her çeşidinin mutlaka insanlığınhayrına, toplum çoğunluğunun yararına ol-duğu düşüncesinden ve saplantısından dakurtulmak gerekiyor. Nitekim her tarihseldönemde belirli bir enerji teknolojisi geçerlioluyor ama söz konusu teknolojinin toplu-mun tamamı için gerekli ve yararlı olduğunusöylemek mümkün değildir. Kapitalizm ko-şullarında geçerli enerji teknolojilerinin, top-lum için ‘en uygun’ teknolojiler olmak yerine,egemen sınıfların çıkarıyla ‘en uyumlu’ tek-nolojiler olduğunu söylemek mümkündür.Orta Çağda bile su değirmenlerini kontrol al-tına alan soylular, serflerin rüzgârdan yarar-

Nükleersantrallere dair gerçeği söylemek...

Yegane amacı kâr veher seferinde dahaçok kâr olan kapita-list üretimin, doğa-

nın kendini yenilemesigereğiyle uyumlu olması,doğal çevreye zarar ver-meden yol alması müm-kün müdür?

g Fikret Başkaya

‘18-19 _Layout 2 4/20/11 5:04 PM Page 1

Page 19: 20-30 Nisan 2011

güncel analiz

lanmalarına ve yel değirmenleri kurmalarınaşiddetle karşı çıkıyorlardı. Kullanılan enerji-nin egemen olan sınıfların çıkarı açısındanen avantajlı olma durumu da, ekseri teklienerji politikasının geçerli olması yönündebir eğilim ortaya çıkarıyor. Kömürün enerjikaynağı olarak kullanılmaya başlamasıyla,su ve rüzgardan yararlanma ortadan kalktı,petrol de nerdeyse kömürü unutturmaküzere... Velhasıl fosil yakıtlar [kömür, petrol,doğal gaz] hakim enerji durumuna geldi.Nükleer enerjiye gelince, bu enerji türününbırakın toplum çoğunluğunun ihtiyacınacevap veren bir enerji türü olmasını, acileninsanlığın gündeminden çıkarılması gere-kiyor. Bizimki gibi, emperyalist dünya sis-teminin çevresinde yer alan ülkelerde ge-çerli enerji politikaları, ülkenin imkân veihtiyaçlarından bağımsız olarak, kapitalistsömürü ve şartlandırmanın, bağımlılığınınsonucu olan, dışarıdan ‘uyarılan’, dışarıyı

taklit etmeye dayalı enerjilerdir. Türkiye’dezaman zaman daha çok gündeme gelmeklebirlikte, yaklaşık yarım yüzyıldır nükleer[atom] santraller kurma niyeti gündemdendüşmüyor. Oysa asgari mantık ve muha-keme yeteneğine sahip birini bu enerji tü-rünün gerekliliğine ve yararlılığına inardır-mak, iknâ etmek mümkün değildir.Bir kere nükleer enerji santralleri kurmakdemek, dışa bağımlılığın zirvesi demektir,her şey (en azından başlarda personel dedahil olmak üzere) dışardan gelecektir. Fa-kat nükleer enerjiye karşı olmak için dışabağımlılık, pahalılık, turizme, sebze vemeyve üretimine, vb. vereceği muhtemelzararları, deprem riskini, vb. ileri sürmek so-runun en önemli yanı değildir. Eğer Akkuyuve Sinop’a nükleer santral kurulursa, nasılbir kabusun ortaya çıkacağını düşünmekbile ürperticidir. Bunun anlamı Karadeniz veDoğu Akdeniz’de canlı yaşamın yok edilmesiolabilir. Bunun için Three Miles Island [ABD],Çernobil [Rusya] ve Fukuşima [Japonya]türü büyük kazaların ortaya çıkması da ge-rekmiyor. Bizzat santralin kurulması ve ça-lışmaya başlamasıyla insan ve canlı sağlığı,çevre tahribatı bakımından da geri dönüşüolmayan bir yola girilmiş oluyor. Elbette ka-zalar da her an mümkün. Kazalar mümkünama atom santrallerindeki kazalar, trafikkazalarına ‘Aygaz tüpü kazalarına’ pek ben-zemiyor. Zira sorun kaza ile bitmiyor. Asılsorun kazadan sonra başlıyor. Zira, radyoak-tivitenin binlerce, on binlerce yıl süren olum-suz etkileri söz konusu. Nitekim plütonyum-239 çekirdeğinin yarı ömrünün 20 bin yıl ol-

duğu, karbon- 14 çekirdeğinin yarı-ömrü-nün de 5 bin yıl olduğu ileri sürülüyor. Yıllarönce Greenpeace, Çernobil çevresindeki 900kilometrelik alanda 10 bin kanser vakasıtahmin ediyordu. Türkiye’de özellikle Kara-deniz sahil şeridi olmak üzere Çernobil’denkaynaklanan kanser vakaları hakkında nebiliyoruz? Neden bilmiyoruz? Gerçek nedentoplumdan saklanıyor? Bu arada nükleerenerjinin sınırlı miktardaki doğal kaynağadayalı bir enerji türü olduğunu da unutma-mak gerekir. Nitekim, nükleer enerjininhammaddesini oluşturan Uranyum ve Tor-yum dünyada birkaç ülkede ve denizlerdesınırlı miktarda bulunuyor. Ne tarafındanbakılırsa bakılsın, nükleer enerjinin savunu-lur bir yanı yoktur. Zaten nükleer enerji baş-langıçta insânî kaygılarla da ortaya çıkmışdeğildi. Askerî amaçlar için, öldürmek ve yoketmek için gündeme gelmişti.

Nükleer kimin ihtiyacıO halde sadede gelebiliriz. Nükleer muhip-leri, nükleer santrallere ihtiyaç olduğunuçünkü Türkiye’nin enerji ihtiyacını fosil yakıt[petrol, doğal gaz, kömür] ve hidrolik sant-rallerle sağlanamayacağını ileri sürüyorlar.Birinci soru şu olabilir: Neden enerji ihtiyacıhızla artıyor? Enerji ihtiyacı hızla artıyor zirakapitalist üretim enerji yutucu tuhaf bir ma-kine gibi işliyor. Sistem enerji ihtiyacını sü-rekli olarak artırıyor, artırmak zorunda. Ka-pitalizm [sermaye] sürekli büyümekzorunda, sermayenin her seferinde genişle-tilmiş ölçekte yeniden üretilme zorunluluğuvar. Fakat kapitalizm koşullarında üretimletüketim, üretimle ihtiyaçların karşılanmasıgereği arasındaki bağ kopmuş durumdadır.Üretimin ihtiyaçları karşılama gereğine ya-bancılaşması, tam bir israf tablosu ortaya çı-karıyor. Bir sürü gereksiz, yanlış ve kimi za-man da zararlı şey üretiliyor.1 Dolayısıylakapitalizmden çıkılmadığı sürece, enerji dedahil her şeyin üretimi üssel bir şekilde art-mak zorundadır. Oysa, doğanın kaynaklarısınırlıdır. Eğer her üretim ve her tüketim do-ğadan bir şeyler alıp [eksiltip], doğaya birşeyler atmaksa [kirletme], belirli bir eşikaşıldığında sürdürülemez bir durumun or-taya çıkması kaçınılmazdır. Maalesef şimdi-lerde çoktan sürdürülemezlik sınırı aşılmışdurumda ki, bu da artık insanlığın aklını ba-şına alması, şu sınırsız üretim ve saçma tü-ketim sarmalından ve saplantısından çıkmazamanının geldiğini haber veriyor. Herkesinbir arabaya ihtiyacı olduğu için mi buncaaraba üretiliyor? Bir arabanın üretilmesininve yürütülmesinin ne tür ekolojik, sosyal,insâni maliyeti olduğu biliniyor ve sorun edi-liyor mu? 60 katlı gökdelenler inşa etmek,devasa alış-veriş merkezleri kurmak gereklimi? 20 milyon nüfuslu bir kent demek, akılalmaz bir enerji israfı değil midir? Öyleysesorun, nasıl bir enerji politikası gerekiyor so-rusundan önce, nasıl bir toplumda yaşamakistiyoruz sorusunu sorup, gerektiği gibi tar-tışabilmekle ilgilidir. Hem içine sürüklendi-ğimiz anlamsız üretim/tüketim sarmalınısorun etmemek, hem de enerji sorununaçözüm arıyormuş gibi yapmak, sorunu yan-lış bir zeminde ele almak, değilse savsakla-maktır. Bir büyük alış-veriş merkezi [mega-market kompleksi] bir günde kaç köyün vekasabının bir yılda harcadığı kadar enerjiharcıyor? Dişinizi elektrikli diş fırçasıyla fır-çalamak, saçınızı elektrikli saç kurutmamakinasıyla kurutmak, meyve sıkmak içinelektirikli bir alet kullanmak neden gerekliolsun? Elektrik enerjisi kullanmadan kolay-lıkla yapılabilen şeylerin bile elektrikli alet-lerle yapılması ne menem bir aymazlıktır?

Bu dünyada her şeyin bir bedeli, bir karşılığıvardır ve başka türlü olması da asla müm-kün değildir. O halde yapılması gereken şeybelli: Kapitalizmden çıkılacak ve egemen sı-nıfların, küresel oligarşinin ihtiyacı olan de-ğil, toplumun gerçekten ihtiyacı olan şeyle-rin üretimini esas alan bir toplumsal düzentercihi yapılacak. O zaman, nasıl daha çokenerji üretebiliriz sorusu değil de, en azenerji kullanarak, doğaya ve insana zararvermeden nasıl üretebiliriz sorusu önceliklesorulabilecektir.Bu bağlamda bilinmesi gereken bir şey dahavar: Kalkınma diye bir şey yok. Kapitalizmgeçerliyken ‘kalkınma’ olarak sunulan sontahlilde sermayenin büyümesidir ki, serma-yenin büyümesinin orta ve uzun vadede kal-kınma üretmesi asla mümkün değildir amayıkım üretmesi kaçınılmazdır. Ne demek is-tediğimizi görmek için Marmara Denizi’nebakmak yeter. Bir doğa harikası olan bu gü-zelim deniz ‘kalkınma’, ‘büyüme’, ‘ilerleme’,‘çağdaşlaşma’... adına tam bir lağım çuku-runa dönüştürülmedi mi? Bugün MarmaraDenizi’nde kaç balık türü yaşıyor? MarmaraDenizi’nde biyolojik çeşitlilikten geriya nekaldı? Onca öğünülen Milli Gelir Artışı [GSYH],hangi petro kimya fabrikasının ürettikleri birbardak temiz suyun karşılığı olabilir? Türkiye‘kalkındıkça’, ‘muasır medeniyeti yakalamayolunda ilerledikçe’, kapitalistleşip, ‘muasırmedeniyet’ denilenin bir parçası haline gel-dikçe, neye benzediği ortada değil mi? Ve or-taya çıkan bu sefil durum rahatsız edici değilmi?Velhasıl, enerji sorununu çözmenin yolu, ge-çerli paradigmanın dışına çıkmayı gerektiri-yor. Geçerli sefil paradigmadan çıkıldığında,bugünkünden çok daha az enerji kullana-rak, insana ve doğaya olabildiğince az zararvererek, üretmek, tüketmek ve insânî birsosyal-doğal ortamda insanca yaşamakmümkün hale gelecektir. O zaman su, rüz-gar, termal, vb. yumuşak ve yenilelenebilirenerji kaynaklarına öncelik veren, çevre kir-lenmesine, çevre tahribatına, atmosferinısınmasına, iklim krizine, vb. neden olan fosilyakıtları olabildiğince az kullanmak damümkün hale gelecektir. Ve tabii nükleerenerji türü aymazlıklar da asla gündemegelmeyecektir. Sorun, sorunlar çözümsüzdeğil. Eğer, bugün olup-bitenler birilerininverdiği kararların, uyguladıkları politikalarınsonuçları ise, başka insanlar da neden başkatürlü yapma iradesini ortaya koymasınlar?O halde neoliberalizm fanatiği AKP hükü-metinin Akkuyu ve Sinop’a nükleer santralkurma girişiminin boşa çıkarılması aciliyetarzediyor. Başbakan ve bakanları ağızlarınıher açtıklarında ‘demokrasiden’ bahsedi-yorlar. Demokrasi sevdalısı bu şahsiyetleracaba hiç zahmet edip Akkuyululara, Sinop-lulara nükleer santral hakkında ne düşün-düklerini sormuşlar mıdır? Öyle bir şey akıl-larından geçmiş midir? Elbette sorun sadeceMersinlileri, Sinopluları ilgilendirmiyor, hepi-mizi ilgilendiriyor. O halde Greenpeace’in,Yeşiller Partisi’nin, Mersin ve Sinop NükleerKarşıtı Platformların yıllardır sürdürdüğüanti-nükleer mücadeleye katılmak vazge-çilmez bir yurttaşlık gereğidir. Son bir şeydaha: Bir yere nükleer santral mi kurulmasıyoksa tiyatro binası mı yapılmasına bölgehalkı değil de, ‘konunun uzmanları’, burun-larından kıl aldırmayan anlı-şanlı profesör-ler ve profesyonel politikacılar karar ver-meye devam ettikçe, işler sarpa sarmayadevam edecektir.1- Bu konuda: Yeni Paradigmayı Oluşturmak – Ka-pitalizmden Çıkmanın Gerekliliği ve Aciliyeti Üze-rine Bir Deneme adlı kitabıma bakılabilir. v

Ne tarafından bakılırsa ba-kılsın, nükleer enerjinin sa-vunulur bir yanı yoktur. Za-ten nükleer enerji başlan-gıçta insânî kaygılarla da or-taya çıkmış değildi. Askerîamaçlar için, öldürmek veyok etmek için gündemegelmişti

18-19 _Layout 2 4/20/11 5:04 PM Page 2

Page 20: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011güncel20

Dersim’de MEB tarafından Kutlu Do-ğum Haftası’na ilişkin yapılacak etkin-likler, Dersim Alevilik İnanç ve KültürAkademisi Derneği ve Eğitim-Sen Şu-besi tarafından protesto edildi.

Dersim Alevilik İnanç ve Kültür Akademisi Derneğive Eğitim-Sen Şubesi, Kutlu Doğum Haftası nede-niyle Dersim’deki okullarda yapılacak etkinliklere,Alevi öğrencilerin asimile edilmek istendiğini belir-terek, tepki gösterip, okullarındaki programlarınkaldırılmasını istedi.Eğitim-Sen Şube Başkanı Hasan Ölgün, “Kutlu Do-ğum Haftası” etkinlikleri kapsamında İl Müftülü-ğü’nün Mazgirt, Pertek, Hozat, Pülümür ilçelerindeokullarda etkinlik gerçekleştireceğini söyledi. Pülü-mür dışındaki ilçelerde etkinliğin ders saatleri içeri-sinde yapılacağını belirten Ölgün, programlara müf-tü, din görevlileri ve profesörlerin katılacağını, prog-ramında “Peygamber ve Merhameti Eğitimi” olarakbelirlendiğini kaydetti. Ölgün, “AKP hükümetinin iktidara gelmesi ile gide-rek yoğun bir biçimde gerçekleştirilen bu programlarilimizin göz önüne alındığında vurguladığımız tekçi,asimilasyoncu ve inkarcı zihniyet ile Kürt, Kızılbaş,Alevi kimliğinin eritilmesi çalışması olduğu ve bir in-

sanlık suçu olarak asimilasyon olduğu açıktır. Öteyandan programın okullarda ve ders saatleri içeri-sinde yürütülmesi de zorunlu din dersleri ile inançüzerinde geliştirilen baskıların yeterli görülmeyerek,Hanefi -Sünni inanç içerisinde eritme yaklaşımınınfarklı biçimlerde derinleştirilmek istendiğinin açıkgöstergesidir. Milli Eğitim Bakanı da okullara buprogramla ilgili bir yazı yazarak çeşitli etkinliklerinyapılmasını salık vermektedir. Eğitim, öğretim ku-rumlarının bu tür faaliyetlerde kullanılmasının ba-kandan, valiye tüm yetkililerin eğitimdeki yakla-şımlarının anti demokratik olduğu ve bu toplumuyok sayan anlayışta ısrar niteliği taşıdığı açıktır. Ay-rıca dini duyguların ve yoksulluğun sömürülmesi ile,dinin siyasete ve ticarete alet edilmesi olduğu açık-tır. Zira program içerisinde bulunan kitap, defter, ka-lem, oyuncak dağıtımı, aş dağıtımı, gül dağıtımı, indi-rimli kitap satışı gibi faaliyetler bunun ifadesidir. Pa-rasız, kamusal, bilimsel, laik ve anadilde eğitim hak-kını, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü, kadın hakla-rını, çocuk haklarını ve halkımızın değerlerini savu-nuyoruz. Savunduğumuz bu ilkeler açısından bu uy-gulamalar kabul edilemez, etmiyoruz” dedi.Dersim Alevilik İnanç ve Kültür Akademisi Derneğibaşkanı Aysel Doğan, AKP ve devleti halkın dinine,diline, inançlarına müdahale etmemesi konusundauyardığını belirterek, Aleviler üzerindeki baskılarınfaşizan bir uygulama olduğunu söyledi.

Dersim’de MEB’e tepki

Hevesleri kursaklarında kalacakMersinliler ve onlara destek ve çevreciler ilde-kurulacak Nükler santrale karşı eylemlerinisürdürüyor. Mersin’de ensan zinziri oluşturançevreciler “Nükleer santrale hayır” dedi.

Mersin kent merkezi ile 159 kilometre uzaklık-taki Gülnar İlçesi arasındaki 30 ayrı noktadatoplanıp elele tutuşan on binlerce çevreci,‘Nükleer santral istemiyoruz, sloganları atarak,nükler santrale karşı, “İnsan zinciri” oluşturdu.

Mersin Nükleer Karşıtı Platform dönem söz-cüsü Sabahat Aslan, Çernobil ve Fukuşimanükleer santrallerinde meydana gelen kaza-ların bütün canlıların yaşam alanlarını tehditettiğini belirterek, “Bugün, Türkiye Japonyaolmasın sloganıyla, nükleer santrallere karşıinsan zinciri eylemine katılan tüm dostlarımı-za teşekkür ediyoruz. Bu eylemimizi hükü-meti bir kez daha uyarmak, nükleer santralle-ri istemediğimizi haykırmak için yaptık. Herşeye rağmen santral kurulumu adı altında ül-kemizi nükleer çöplük haline dönüştürmekve ülkemizde nükleer silah üretmek isteyen-lerin hevesleri kursaklarında kalacaktır” dedi.

Konuşmalardan sonra çevreciler daha önce-

den belirlenen 30 noktadan, el ele tutuştu. İn-san zinciri sırasında pankartlar açan ve slo-ganlar atan çevrecilere araçları ile yoldan ge-çenler de klaksonları ile destek verdi. Çevrecibisikletçiler de pedal basarak eylemcileri yal-nız bırakmadı.

‘Halkız haklıyız nükleere karşıyız’Eylemde Silifkeli çevreciler Keklik Anıtıönünde bir araya geldi. Eylemciler boyunları-

Barınma haklarını sa-vunmak için 2 yıldır mü-cadele eden Recep Uğurüzerine benzin dökerekkendini yaktı

Kocaeli Arızlı Beldesi’nde Irak hü-kümeti tarafından hibe edilen 10milyon dolarla, 2001 yılında yapı-lan ve depremden etkilenmişhalkın yerleştirildiği konutlar bi-rilerine peşkeş çekiliyor. Konut-lar, Gözünü kar hırsı bürümüşdevlet yöneticileri tarafından çe-şitli ayak oyunları oynanarakhalkın konutlardan çıkarılmasıkararı alındı. Halkı en doğal hak-ları olan barınma haklarına yö-nelik saldırıyı protesto etmek içinArızlı Konutları önünde direnişegeçti.

Mahkemeden tahliye kararı

Yaklaşık 2 yıldan bu yana direnendepremzedeler, Arızlı Konutla-rı’nın kendileri için yapıldığını velojman olarak kullanılamayaca-ğını belirterek, halkın konutlar-dan çıkarılma girişimine karşımücadele başlattı. Konutlar içinaidat ödemeyen halkın aleyhineKocaeli Valiliği İl Özel İdare Mü-dürlüğü tarafından dava açıldı. 14Nisan Perşembe günü 1. HukukMahkemesi’nde görülen davayla,43 depremzedenin konutlardantahliye edilmesi kararı alındı.

Depremzedeler 16 Nisan 2011 tari-

hinde militanca bir duruş sergile-yerek konutlarının önünde bari-katlar kurup ateş yaktılar.

‘Direnişimiz devam edecek’

Depremzedelerden 3 kadın evle-rinin çatısında uyuyarak kararıngeri çekilmesi talebiyle eylemegeçti. Yanlarında benzin bidonla-rıyla kendilerini yakacaklarınısöyleyen depremzedeler, en te-mel haklarından biri olan barınmahaklarının kendilerine verilmesiiçin valiye 4 gün süre verdiler.Aksi durumda gelişecek bütünolaylardan valiyi sorumlu tutandepremzedeler kötü hava koşul-larına rağmen 24 saat beklediler.

Recep Uğur kendini yaktı

Arızlı halkı, evlerinden çıkarılmakararını protesto etmek için 18 Ni-san’da, konutların bulunduğuyerde bir basın açıklaması yaptı.Basın açıklamasını okuyan RecepUğur, barınma haklarını savun-mak için direnişte olduklarını ifa-de ettiği sırada, elinde bulunan bi-dondan üzerine benzin dökerekkendini yaktı. Uğur, itfaiye ve di-ğer depremzedelerin müdahale-siyle hastaneye kaldırıldı. Çatıdaeylemlerine devam eden 3 kişi-den biri olan, Recep Uğur’un kar-deşi olduğu belirtilen Çisem Uğur,benzin içerek konutlardan çıka-rılma kararını protesto etti. Ben-zin içen Uğur hastaneye kaldırıldı.

Direnmekte kararlı olan halk, ko-nutların bulunduğu yerde topla-narak barikatlar kurdu.

Arızlı halkınınsabrı kalmadı

Mersin’in Gülnar İlçesi’ne bağlı Bü-yükeceli Beldesi’nde mayıs ayındatemeli atılacağı açıklanan AkkuyuNükleer Santrali’nin yapılmasındanvazgeçilmesini isteyen Mersinhalkı ve çevreciler, insan zincirioluşturdu

Nükleere

20-21_Layout 2 4/21/11 10:55 AM Page 1

Page 21: 20-30 Nisan 2011

Ankara’da devletin emekçi halkınkonut ve barınma hakkını hiçe sa-yarak hayata geçirdiği ‘Kentsel dö-nüşüm’ karşısında mücadele yürü-tenler tek ses olup bu oyunu boza-caklarını ve mücadeleyi sürdüre-ceklerini açıkladı.Kolej Kavşağı’nda toplanan gece-kondu halkı, “Ne villa ne saray, ba-şımızı sokacak ev istiyoruz”,“Kentlerimizi, evlerimizi yağmacı-lara yedirmeyeceğiz’’ ve “Halkınbarınma hakkı var” yazılı pankart-lar açtı. “Barınma hakkımız sökesöke alırız’’, “Rantçı Gökçek’’, “Rantiçin değil halk için kentsel dönü-şüm’’, “İnsanca yaşam istiyoruz’’,“Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet ye-nemez” sloganları atan eylemcilerZiya Gökalp Caddesi’nden SakaryaMeydanı’na yürüdü

Yeni Mahalle, Altındağ, MehmetAkif Ersoy, Dikmen Vadisi ve Ma-mak halkı adına Mamak mahalle-sinden Yusuf Sağlık ortak açıkla-mayı gerçekleştirdi.

‘Bu haliyle halk düşmanlığıdır’Sağlık, “Bizler 1950’lerden itibarentoprağından koparak kentlere gel-miş bu ülkenin emekçileriyiz. Bukentleri biz var ettik. Köyümüzdengeldik, inşaat işçisi, devlet kapısın-dan memur olduk. Bu ülkeyi biz varettik” sözlerini dile getirerek, “Kırkyıl önce bizi topraklarımızdan ko-parıp buralara getiren sistem, şimdibize asalak muamelesi yapıyor. Sa-hibinin sesi köşe yazarları bizim iş-galci olduğumuzu, üç koyup beş al-mak isteyen paragözler olduğumu-zu söylüyorlar” dedi.

Geçen yıl çıkarılan ‘Kentsel DönüşümYasası” ile artık imarlı ve ruhsatlıbina yaptıran vatandaşların da kent-sel yağmadan kurtulamadığının altı-nı çizen Sağlık, başarısızlıkla sonuç-lanan ‘Kentsel Dönüşüm’den binlerceailenin mağdur olduğunu hatırlattı.Mevcut siyasal partilerin kent veimar politikasının iktidardakilerdenfarklı olmadığının altını çizen Sağlık,“Kentsel dönüşüm bugünkü haliylezulüm, yağmacılık ve halk düşmanlı-ğıdır” ifadelerini kullandı. Sağlık şun-ları dile getirdi: “Siyasi parti farkı gö-zetmeksizin, ellerimiz rantçı belediyebaşkanlarının yakasında olacak.Rantçıların, yağmacıların, halkınhakkını çalanların sonuna kadar pe-şinde olacağız. Kulağınıza küpe ol-sun; ‘Mazlumun ahı, indirir şahı”.

Ortak açıklamanın ardından ‘KentselDönüşüm’ mağduru çeşitli semt sa-kinleri sorunlarını anlatarak ortakmücadele vurgusu yaptılar. Yapılankonuşmaların ardından eylem, yapı-lan müzik dinletisiyle sona erdi.

Barınamayanlar Ankara’da sokağa çıktı

21güncel 20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

Dikmen Vadisi ve Mamak Barınma Hakkı Bürosu’nun çağrı-sıyla barınma haklarına sahip çıkan kentsel dönüşüm mağ-durları “dönüşüm talandır” dedi.

Ülkemiz dağlarına, ormanlarına, vadilerine,akarsularına, büyük bir kar güdüsü ve açgözlülükle saldırıp talan eden emperyalistlerve yerli uşaklarına karşı, yoksul halkın veköylülerin gösterdiği direnişler devam ediyor.

‘Seni attan ottan ayıran özelliğinfarkına varacaksın’!Son dönemlerde gündemden düşmeyenHES’lere ve nükleer santrallere tepkiler hergeçen gün çoğalıyor. Ülkemizde HES’lere venükleer santrallere bir protesto da Kastamo-nu Cide’den yükseldi. Cide Belediyesi KuğuluÇeşme önünde bir araya gelen Cide’liler, ‘Ay-dos Çayını vermeyeceğiz, Loç Vadisi darda,sarı yazma isyanda’ pankartı açarak kurul-ması planlanan HES’leri protesto etti. Loç Va-disini Koruma Platformu ve Cide halkı adınaaçıklama yapan Erdinç Ay şöyle konuştu:“Seni attan ottan ayıran özelliğin farkına va-racaksın. Seni satın alamayacaklar. Aptallarınuydurduğu atasözlerine inanmayacaksın. Pa-ranın satın alamayacağı yoktur, herkesin fi-yatı vardır gibi sözlere kanmayacaksın. Onu-runla, kimliğinle ve beyninle, akıllı yaşaya-caksın. Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin.Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına vara-caksın. Çünkü sen insansın.”

Çünkü seninsansın

Mersin’in Gülnar İlçesi’ne bağlı

na ‘Ölüm Fermanı Akkuyu’ yazılıpankartlar asarken,“Nükleer santral istemiyoruz”, “Türkiye Japonya olma-sın”, “Tayyip Mersin’e Fransız kalma”, “Herkes giderMersin’e Tayip gider tersine”, “Nükleer silah istemiyo-ruz”, “Halkız haklıyız nükleere karşıyız” sloganları attı.

Nükleer mağdurundan destekSilifke’deki eyleme Düzce’de yaşarken Çernobil faciasınınardından radyasyon yüklü bulutların oluşmasıyla yağanyağmura maruz kalıp kanser olan Zafer Taşdemir de katıl-

dı. 28 yaşında olmasına rağmen 10 yaşında gibi görünenTaşdemir, nükleer santral istemediğini söyledi. 3 çocukbabası Taşdemir, Çernobil’de yaşananların ardından ailecekanser hastası olduklarını belirterek, “İki kızım ve eşimmeme kanseri oldu. Ben ise prostat kanseri oldum. Kanserolmamıza Çernobil’den Karadeniz’e gelen radyasyon yük-lü bulutlar neden oldu. Radyasyonun bu denli tehlikeli ol-duğu bir ortamda Akkuyu’ya nükleer santral yapılmasınıistemiyoruz. Benim ailem kanser oldu başka aileler kanserolmasın, ölmesinler” dedi.

karşı insan

20-21_Layout 2 4/21/11 10:55 AM Page 2

Page 22: 20-30 Nisan 2011

Halkın Günlüğü 20-30 NİSAN 2011güncel 22Adana Hasta Tutsaklara ÖzgürlükPlatformu, hasta tutuklu ve hü-kümlülerin sağlık koşullarınadikkat çekerek, sağlık sorunu ya-şayan tutsakların serbest bırakıl-masını istedi.

Eylemde, “Hasta tutsaklar serbestbırakılsın –Tecrite son” pankartıaçılırken, “Tecridi kaldırın ölümleridurdurun” sloganı atıldı.

Platform adına açıklama yapanAhmet Subaşı, 2006’dan bu yanahasta mahpusların, ölümlerinin gi-derek arttığını ve 2010 yılında 161mahpusun hastalığı nedeniyle ya-şamını yitirdiğini söyledi.

Devrimci, sosyalist, Kürt tutsakla-rın ciddi sağlık sorunları yaşamala-rına rağmen tahliye edilmediğinifakat, katillerin hastalık gerekçe-siyle serbest bırakıldığına dikkatçeken Subaşı, “Düzenin nimetleri-nin eşitçe paylaşılmadığı bir yerde,sistemin hukuk terazisinin tartısı-nın, herkese eşitçe adalet dağıtma-sını beklemekte bir hayal olabilir.Kayseri Jandarma Alay KomutanıCemal Temizöz’le birlikte yargıla-nan ve 1993-1995 yıllarını kapsa-yan dönemde Cizre ve çevre kent-lere kan kusturan, 52 ‘faili meçhul’cinayetin sanığı olarak tutuklu ola-rak yargılanan Kukel Atak’ın ‘me-sane kanseri’ olduğu gerekçesiyleDiyarbakır 6. Ağır Ceza MahkemesiHeyeti tarafından tahliye edilmişolması kimseyi şaşırtmamaktadır.”ifadelerini kullandı.

Tecrite son Mücadeleyi sürdüreceğiz2006’da katledilen muhabirimizİlyas Aktaş mezarı başında yol-daşları, dostları, ailesi tarafın-dan anıldı

2006 yılında Muş’ta 14 HPG gerillasınınkimyasal silah kullanılarak katledilmesi-nin ardından, Amed başta olmak üzerebirçok ilde protesto gösterileri başlamıştı.Yapılan eylemler de polis kitlenin üzerineateş açmış, gazetemiz muhabiri İlyas Ak-taş’ın da aralarında bulunduğu çoğu çocuk13 kişi katledilmişti.

Aktaş hedef gözetilerek katledildiMezar başında yapılan anmada, saygı du-ruşunun ardından gazetemiz adına Amedbüro temsilciliği tarafından açıklama ya-pıldı. Yapılan açıklamada, İlyas Aktaş’ınhedef gözetilerek katledildiği vurgulana-rak, “Devletin halk üzerindeki baskılarıher geçen gün daha da katmerleşerek ar-tıyor. En küçük hak arama talebine dahitahammül edemeyen devlet, tazyikli su,gaz bombası, coplarla saldırırken, katliamyapmaktan da geri durmuyor. Bundan 5yıl önce de durum bugünkünden farklı de-ğildi. Mart 2006’da kimyasal silah kullanı-larak katledilen 14 gerillanın cenazesinin,onların gerçek sahibi olan halka verilme-yişi, Amed sokaklarında, halkın kitleselkatılımı ile protesto edildi. Bu sahiplenişetahammül edemeyen egemenler ‘kadın daolsa, çocuk ta olsa gereğini yapın’ talima-tını vermekte gecikmediler. Bu gerçeğinadı daha fazla katliam olarak ifadesini bul-du. Verilen buyruğu hemen yerine getir-mek için özel eğitimli, ellerinde otomatiksilahlarla ölüm timleri sahneye çıkarakkatliam emrini yerine getirmeye başladı-lar” ifadelerine yer verildi.

Yeni Demokrasi mücadelesidevam edecekOnlarca katliama tanıklık etmiş bir coğ-rafyada devrimci muhalif basın emekçi-leri halkın kurtuluş mücadelesine omuzverdiği için doğrudan hedef seçildiğikaydedilen açıklamada, “İlyas’ı katleden-ler, bugün, Azadiya Welat gazetesi dağı-tımcısı Metin Alataş’ı, Apê Musa’yı veMetin Göktepe’yi canice katledenlerdir.İlyas yoldaşımızı katledenler bugün ga-zetemizin Yazı İşleri Müdürü Hıdır Gürz’üzindanlara atanlardır. Bir kez daha yine-liyoruz yeni demokrasi mücadelesi bas-

kılarla, gözaltılarla tutuklamalarla vekatliamlarla durdurulamaz” denildi.Açıklamada son olarak şu ifadelere yer ve-rildi: “Bizler, Halkın Günlüğü gazetesi çalı-şanları olarak, aramızdan ayrılışının 5. yı-lında, yoldaşımız İlyas Aktaş’ın anısı önün-de saygıyla eğiliyor; mücadelesini her dö-nem ve koşulda, kararlılıkla ve her gündaha fazla büyüterek sürdüreceğimizi tek-rarlıyoruz. Ayrıca belirtmek isteriz ki diğerdevrimci, muhalif basın şehitleri de bizimşehitlerimizdir. Onların mücadelelerinden,kararlı duruşlarından ilham almaya devamettiğimizi dosta, düşmana duyuruyoruz.”

Tutuklu olarak yargılanan AzadiyaWelat gazetesi çalışanları Ali Çat,Abdulcebbar Karabeğ ile MehmetŞehap Demir’in duruşması yapıldı.Duruşmada mahkeme heyeti, Çatve Karabeğ’e 7 yıl 1 ay hapis cezasıverirken, Mehmet Şehap Demir’inise tahliyesine karar verdi.

Mersin’de 12 Eylül 2010’da yapılanAnayasa Rreferandumunda “Halkısandığına gitmeme yönünde teh-dit ettikleri” ve “izinsiz bildiri da-ğıttıkları” iddiasıyla Azadiya Welatgazetesi çalışanları Ali Çat, Abdul-cebbar Karabeğ ve Mehmet ŞehapDemir tutuklandı. Davanın üçüncüduruşması Adana 8. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü. Yapılanduruşmada savunmalarını yapangazete çalışanları, beraat ve tah-liye talebinde bulundular. Mah-keme heyeti, Çat ve Karabeğ’intahliye taleplerini reddederken“Yasadışı örgüte yardım ve yatak-lık” ve “Örgüt propagandası yap-mak” iddiasıyla her ikisine 7 yıl 1ay hapis cezası verdi. Heyet Meh-met Şehap Demir’in ise tahliyesinekarar verdi.

Azadiya Welatçalışanlarınahapis cezası

Diyarbakır D TipiHapishanesi’ndekisiyasi tutuklular İl-yas Aktaş’ın ölüm-süzlük yıldönü-münde gazetemize

bir anma mesajgönderdiler. Siyasi

tutsaklar tarafındankaleme alınan mesajşu şekilde:

28 Mart’tı… Kan-dı, ölümdü, diri-

lişti, direnişti… Ölüm bir kez daha yenil-

di yoldaşlar, bir kez dahaölümü küçülterek yendiler

onlar. Umudu sırtlamışlardıomuzlarına. Bilgiydi, bilim-

di, ilimdi, açlığın ve yok-sulluğun inkârın ve imha-

nın son kale burçla-

rını döven aydınlık bir gelecekyaratmak isteyen bilinçleriyleyükleri…

Halktı onlar, dün, bugün, ya-rındı… Demirci KawalardanŞeyh Bedrettinlere, Pirsultan-lardan Seyit Rızalara Anadoluve Mezopotomya’da tarih ya-zılıyordu. Dehak’ın zulmündenHızır Paşaya, oralardan 21 yüz-yıl ağalarına, beylerine, paşa-larına yani mazlum halklarakan kusturan cellâtlara mey-dan okunuyordu. Yani tarihtene ilk ne de sondu bu başkaldı-rı.

28 Mart’tı… Paşalar, ağalar,beyler ferman yazdılar. Diyar-bakır sokaklarını kana buladı-lar. İşte gereğini yaptılar “ço-cukta olsa, kadın da olsa vur-dular”. Neden diye sormayınyoldaşlar; ağalar, beyler, paşa-

lar gereğini yaptılar. Yoksa neağa olurlar, ne bey olurlar, nede paşa olurlardı.

28 Mart’tı… 28 Mart’tı EnesAta’yla birlikte on biri çocuk,on biri fidan… İlyas Aktaş ilebirlikte 28 kan, 28 fidan…

Ama unutmasın ağalar, beyler,paşalar ölümün hoyrat rüzgâ-rının kara gecelerimizi aydın-latacağı günler yakın. Gün do-ğar ve çocukların her gülüşüpaslı demirlerini eritir ömrü-müzün. Ve şekil verir hayataseven yaratan elleri işçilerin,köylülerin, hepimizin…

Diyarbakır zindanında bir kezdaha saygıyla anıyoruz yenidemokrasi mücadelesindehalkı için canlarını veren yol-daşları, İLYAS’ı…

Zindanlardan anma mesajı

22-23_Layout 2 4/20/11 7:56 PM Page 1

Page 23: 20-30 Nisan 2011

23güncel 20-30 NİSAN 2011 Halkın Günlüğü

BDP ve DTK’nin ortak aldığı ka-rar doğrultusunda başlatılan“sivil itaatsizlik” eylemleri sü-rüyor. Meydanlarda toplananbinlerce kişi taleplerini dile ge-tirmeye devam ediyor

Kürt halkına karşı inkâr politikalarını de-vam ettiren ve her fırsatta halka ve halkınseçtiği siyasetçilere yönelik saldırılarınıarttıran TC’ye karşı tepkiler büyüyor. Kürthalkının belli başlı taleplerini tanımamak,görmemek ve kabullenmemek yolunu se-çen devlete karşı son süreçte seçimlerinde yaklaşması ile BDP “sivil itaatsizlik” ey-lemleri örgütlemişti.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin, De-mokratik Toplum Kongresi (DTK) ile birlik-te mart ayında ilan ettiği “sivil itaatsizlik”eylemleri devam ediyor. Amed, Batman,Hakkari, Adana, İzmir, Manisa, Silopi, Siirtve daha birçok il ve ilçede “sivil itaatsizlik”eylemleri gerçekleştirildi. Kent ve ilçemeydanlarında kurulan “Demokratik Çö-züm Çadırı”nda ve çadırın bulunduğualanlarda Cuma namazı kılındı. Cuma günü“sivil itaatsizlik” eylemleri kapsamında biraraya gelen binlerce kişi camilere gitme-yerek meydanlarda namaz kıldı.

Yüksekova’da gerçekleştirilen eylemde bir

konuşma yapan BDP Genel Merkez Say-manı Salih Yıldız, AKP hükümeti ve Baş-bakan Erdoğan’ın din üzerinden siyasetyaptığını söyleyerek, Kürtlerin “sivil itaat-sizlik” eylemleriyle bu siyaseti boşa çıkar-dığını kaydetti. Kimsenin Kürtlere din dersiveremeyeceğini ifade eden Yıldız, Kürtlerinİslam diniyle tanıştığı günden bu yana dinien çok sahiplenen halklardan olduğunusöyledi.Manisa’da “Çözüm Çadırı”nda BDP PMÜyesi Oktay Konyar, DÖKH aktivisti Yıldız

Akad ve BDP İl Başkanı Kerem Taylan dahazır bulundu. Hatay’ın Hassa İlçesi’ndeyaşamını yitiren 7 HPG’linin resimlerininasıldığı çadırın önünde HPG’liler için öncedualar okundu, mevlit verildi. Daha sonrayoğun ilgi gösterilen “Sivil Cuma Namazı”kılındı.

Kızıltepe’de “Sivil Cuma Namazı” Özgür-lük Meydanı’nda “Demokratik Çözüm Ça-dırı” önünde yapıldı. Namaz öncesi 19 Ni-san’da Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkeme-si’nde duruşmasına devam edilecek olan

“KCK ana davası” öncesi adliye önündeyapılacak olan mitinge de çağrıda bulu-nuldu.Mersin’de Merkez Akdeniz İlçe Belediyesibinası yanındaki parkta toplanan yaklaşıkbin kişi, “Sivil Cuma Namazı” kıldı. Yapılankonuşmada ülkemizde, son yıllarda cami-lerin, kimi tarikatların ve siyasi partilerinörgütlenme evlerine dönüştüğüne dikkatiçekilerek, “ Bir halkın dilini engelleyenlerzalimlerdir ve bizler zalimlerin yanında saftutmayız” denildi.

‘Sivil itaatsizlik’ eylemleri sürüyor

Koşullar görevlerin yönünü belirlerTUTSAK PARTİZANf

nsanın yaratıcı etkinliği, başkabir ifadeyle yararlı emeği top-lumsal bir öz içerir. Üretimin top-lumsal, üretim araçlarının özelmülkiyette olduğu uzlaşmaz çe-lişkinin çarkında toplumsal

emek ürünleri meta olarak üretilir. Moderndünyanın meta fetişizminde insanlar arasındakitoplumsal ilişki metalar arasındaki ilişki biçi-mine dönüşür ve insan meta karşısında çaresiz,uzak ve sanki kendi emeğinin ürünü değilmişgibi davranır ve yabancılaşmayla dibe vurur.

Üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve top-lumsal üretime uyumlu hale getirmenin sava-şımını veren komünistler, insanın kendine ya-bancılaşmasının ancak üretenlerin kendi emekürünlerinin gerçek sahipleri haline geldiği ko-şullarda son bulacağının farkındadırlar.

Yapay teoriler ince elenmiş özgürlük nutukları;gelecekteki sosyalizmin önceden planlanmışultra demokratik versiyonların çizilmesi değil,bizzat günümüzde mücadelenin geliştirilmesi,devrimci kararlılık ve ısrarın ortaya konulma-sına ihtiyaç vardır. Komünist bilimin hiçbir za-man hazır reçetelere ihtiyacı olmadı. Bundansonra da olmayacaktır. Toplumsal sistemlerintarihsel değişimi büyük alt-üst oluşlarla ger-çekleşmiştir. Devrim eskimiş olan, artık ayakbağı olmaya başlayan düzenin tarihe gömül-mesinin büyük kanlı hareketidir. Enternas-yonalde çok yalın ifade ettiği gibi; “bu kan de-nizinin ufkunda kızıl bir güneş doğacak” ek-leyelim ki bu kızıl sistemin tamamen kendisomut koşulları içinde şekillenip inşa edileceğinibiliyoruz. O halde Maoist hareket mücadeleningeliştirilmesine yönelik politik ideolojik me-selelere kendisini yoğunlaştırması gerektiğine

işaret ederken, güncel politik ihtiyaçların yakıcıetkisini hissetmektedir.

Bilgiççe üsten bakan, eleştiri adı altında ko-münistleri diktatörlere, partiyi öğütücü birçarka (ki burjuvazinin vazgeçilmez saldırısıdır)benzetenlere; dogmatik cahil olduğumuzu tek-rarlayanlara aldırmadan, devrimci iktidar uğ-runda kararlı yürümek tüm küçük burjuvaentellektüel lafazanlığa ve reformist tasfiye-ciliğe verilecek en güzel yanıttır.

Koşullar önemli devrimci olanaklar sunmak-tadır. Kuzey Afrika’da patlayan halk ayaklan-malarının coşkusu Ortadoğu’yu da sarmıştır.Faşist Türk devleti bölgede rol kapmaya uğ-raşırken tarihsel olarak egemenliğinin zoradayalı olduğunun farkındadır. Ne kadar de-mokrasiden, özgürlükten, değişimden bahse-derse etsin Türk egemen sınıfları mevcut ko-şullardan büyük endişe duymaktadır. Hiç kuş-ku yok ki yumuşak karnı Kürdistan’dır. Halihazırda Kuzey Kürdistan’da sürekli eylem bi-çimiyle sokaklardan, meydanlardan çıkmayanKürtlerin meşru demokratik, devrimci talepleridiğer parçalardaki ayaklanmalarla yakınlaş-ması Kuzey Kürdistan’da daha büyük dalga-lanmanın etkilerde bulunma endişesi vardırve Türk egemen sınıfları açısından ürkütü-cüdür.

Vahşi sömürü çarkında karın tokluğuna heryıl yüzlerce işçi iş kazalarında katlediliyor.Devrimci ve komünistler üzerindeki baskı art-mış, sosyalist basına kelepçe vurulmaya devamediyor. Türk hükümeti ileri demokrasiden bah-sediyor, fakat 19. yy sansürünü çoktan geridebırakmıştır. İşsizlik, yoksulluk, yozlaştırma,ölüm ve sefalete karşı mücadele etmek ve yo-

lumuzu aydınlatmak bizim elimizde.

Kuzey Kürdistan’da muazzam bir coşku ta-şıyan kitleler ayakta-geniş anlamda devrimciözünden yozlaştırılsa da- ulusal hareketintaleplerini sahiplenmekte ve bedel ödemek-tedirler. Sadece yorumlamak komünistlerinişi olmadığına göre isyana kalkmış, devrimcicoşkuyla alanlara çıkan Kürt halk kitleleriiçinde neden komünist ve devrimciler yok?Zulmün en yoğun savaşın ve mücadeleninen keskin olduğu ülkede neden en devrimcitalepleri kendi bayrağımızla temsil etmiyoruz?Proletaryanın kızıl bayrağını yoksul halk kit-leleri sahiplenmeyecek mi? Öncelikle devrimcihamurun kanla yoğrulduğu yerde olmamızgerektiğini bilince çıkardıktan sonra elbetteyol ve yöntemleri bulunabileceğini hatırlat-malıyız. Maoist hareket her türlü dogmatik,ezberci yaklaşımdan sıyrılarak devrimin ta-rihsel görevlerini yerine getirmeye kararlıdır.Güncel görevler, tarihsel şartlar gücün hangialanlara akıtılması gerektiğini göstermektedir.Zincirin sağlam halkasından tutulmalıdır.

Aksi taktirde Türkiye- Kuzey Kürdistan devrimhareketi kendi tarihsel görevlerini yerine ge-tirmeme sorumluluğuyla damgalanacaklarıgibi, özel olaraktan Kürt komünistleri Kürt işçive emekçileri, köylülerinin devrimci mücade-lesinde kendi görevlerini yerine getirmemeeksikliğinden asla kurtulamazlar. Bu diyalektikbirlikten çeşitli milliyetlerden proletaryanınsakatlanan enternasyonalizminin ta kendisiolacaktır.

Sözümüz son derece açık; ölümün, açlığın,yoksulluğun, binlerce çocuğun sokaklara düş-tüğü, savaşın ateş ve baruttan hüküm sürdüğüama bu cehennemin içinde milyonların dev-

rimci coşkusuyla ayağa kalktığı yerde komü-nistler örgütlenebilir ve rahatlıkla gelişebilirler.O halde neden duracakmışız? Eksikliklerimizitespit etmek ve işe koyulmak zorundayız. Bu-nun ötesi seyirci kalmaya devam etmek an-lamına gelir. Kitlelerin içinde olunmadan veönde dövüşmeden hiçbir hareket ilerleme-miştir.

Kitlelerin devrimci coşkusunu hissetmek de-mek eksikliğin radikal eleştirisini yapmak de-mektir. Bunun anlamı Kürt ulusal hareketinekuyrukçuluk, hatalarına alkış çalmak değil,ama ulusal devrimci talepleri istisnasız sa-hiplenerek sınıf hareketinin politik görevleriniyerine getirmektir. “Şu anda bunu yapıyoruz”diyenler yanılıyor. Kitleler olmayanları çağırıyor,çare kitlelere gitmektir.

En devrimcisi de dahil dünyada hiçbir ulusalhareket, işçi sınıfı ve emekçi köylülerin sınıfsalpolitik ve siyasi sorunlarına çözüm bulama-mıştır, bulamaz da. Kürt ulusal devrimlerinetarih hakkını teslim edecek, kahramanlıklarunutulmayacaktır. Şimdi asıl konu ulusal ha-reket değil, Kürdistan’da sınıf sorunlarının po-litik, ideolojik ve siyasi olarak radikal eleştiridenkaçınılmasında yatmaktadır.

Başta belirttiğimiz gibi muğlâk, ne anlattığıbelli olmayan soyut genellemeler yapma zamanıdeğildir. Mevcut maddi koşulların önümüze çı-kardığı, gözümüzün önünde cereyan eden so-runlara işaret eden teori ve pratikler saptan-malıdır. Biz temeli atmaya ve sağlamlaştırmayakoyulalım varsın birileri kurulmamış binanınmuazzam manzarasından bahsetsin. Siyasiiktidar için komünistler yaratıcı etkinliğiniortaya çıkarttıklarında tasfiyeciliğe de açık venet bir yanıt vermiş olacaklardır.

İ

cafer çakmak

22-23_Layout 2 4/20/11 7:56 PM Page 2

Page 24: 20-30 Nisan 2011

Di Taksîmê li Seyrangeha Geziyê deDİSK, Tür-İş, KESK, TMMOB, TTB, TEB,Hak-İş, Memur-Sen, Kamu-Sen ûhemû saziyên şoreşger, demokrat ha-tin arekî. Balkêşandin pergala kedx-warî ku bi milyonan mirov î birçî û bê-kar dihêle, wana tine dike. Anîn zimanwê 1’ê Gulan’ê de di Taksîm’ê de bin. Di

çalakiyê de pankarta “Emê bi milyo-nek kes ve di Taksîm’ê de bin, Bi milyo-nan kes birçî ye bi milyonan kes bêkare va ye pergala we ya kapîtalîst” hatvekirin. Li ser navê saziya sekreterêgiştî yê DİSK’ê Tayfun Gorgun daxuya-nî da. Gorgun îfade kir ku li hember bê-karbûnê, feqîriyê, bêzagoniyê, bêsîgor-

tebûnê, taşeronbûnê, li hember êrişênazadiya hest û ramanan, li hember qe-tilkirina xwezayî, ji bo kedê, aştî, azadîû demokrasiyê 1’ê Gulan’ê de wê li qadabin. Di rêzê de waha got:” Dijberên kuhêla demokrasî û kedê ne li hembervan, êrişên tecrîtê, girtinê, qedexekiri-nê, zordariyê bi zedatî berdewam dike.Astengên ku dikin pêşiya azadiya îfa-deyê û ramanê, mafên agahdarbûna ci-vakê xem dide me. Çareseriya pirsgirê-ka Kurd de hebûna otorîteriyê û zorda-riyê didome.”

Li hember êriş û zordariyên ku dîktaroriya burjuva-feodal li ser kar-ker,gundî, jin, neteweyên bindest, netewatî û beşên bawariyê pêktîne, bi hêzên rêxistina gel ve 1’ê Gulan’ê de wê qadan tijî bin.

g

1’ê Gulan’êde werneqada

Bi sorbûna 1’ê Gulan’ê ve werne qada

Têkoşîna navbera yên ku xwediyên navgînênhilberînê ne û xwediyên milkê wan in ango çînaburjuva û yên ku ne xwediyên van navgînan inango çîna proleterya rê nîşanê dîrokê dide.Hêrsa kapîtalîzma hovî ya kedxwarina bêsînorû ya karkirina zêde li ser van çîna kedxwarinêkûr dikê. Tabî li hember van êriş û kedxwarinadîn û har têkoşîna çîna karkera jî…

Hişmendiya dîroka bindestan bi xwe zemînêreferansa wan nîşan dide. Ev zemîna ku biperspektîfa çînî ya rast ve bê bênderkirin û rê-geha têkoşîna çînî ve bê yek kirin wê hêzekderê holê. Ev hêza li hember van çînên serdestwê bibe çekeke bi bandor. Bi tecrûba têkoşînê ûbî komasiyê ve yê ku gihîştiye hişmendiya xweya çînî ango çîna karker û girseyên ku gundi-yên feqîr ve pêk tên di têkoşîna cîhana nû dewê bibin kirde.

1ê Gulanê di dîroka têkoşînê de xaleke giring e.Di demên kapîtalîzma hoviya ewil de, çîna kar-ker ya Avustralyayê li hember mercên xebatêndirêj û giran, ji bo mafên xwe yên aborî, cîvakîtêkoşîna ku dane destpê kirin, li ABDê daxwazaxebata 8 saeta ve ev têkoşîna deketiye ban-devê û bi kiryarî bûye dirûşma têkoşînê. Welatêku di kapîtalîzm tê de pêşve çûye de destpêki-rina vê têkoşînê mîraseke dewlemen hîştiye.

Ev têkoşîna çîna karkeran ku bi ruhên xwe û bixwina xwe bihurîn tecruba ku afirandin mîra-seke nemir û yekitiya enternasyonala çînêîfade dike.

Di nava mercên roja me de ku em binihêrin ev

mîrasa divê bibi referansa dîrokahiyê têkoşînafelatbûna bindestên bi milyonan. Di nava mer-cên roja me de êrişên ku bi kedxwarina dîn ûhar, bi hêrsa karkirina zêde ve tên; yekîtiyê,piştevaniyê û berzkirina ruhê têkoşînê pêwistdike.

Nûnêrên pergala kedxwarî yên welatê meçînên burjuva-feodal êrişên bêperwa ve gelênbindest dorpêçandiye. Çeka têkoşîna bindestandivê bi îdeolojiya çînî ve bibe hêzeke birêxistî.Ev hêza birêxistî ancax van êrişan dikare belavbike. Kedkarên ku Hişmendiya dîrokiya birastîû bi rastê rastiya çîna xwe tênê divê ku têko-şîna çînî de bibe kirde wê bikaribe van êrişanberteref bike.

Nokerên emperyalîzmê yên welatê me angoçînên serwarên tirk, ragirtinên vê pergalakedxwarî de krîza aborî û civakî pêk tînin. Kar-ker, gundî û jinên ku di nava vê pergala kedx-warî de dijîn, neteweyên ku mafên wan tênxwarin ango Neteweyê Kurd û netewe, netewa-tiyên kêmarê din, yên ku baweriya wan hatiyeberbest kirin ango Elewî, Suryanî û kêmarê ba-weriyê din bi daxwaza veguherandina vê per-galê ve wê 1’ê Gulan’ê de derkevin qada ûpirsgirêkên xwe re çareseriya bigerin.

Di vê roja ku hemû cîhanê de bi milyonan bin-dest wê xwediyê mîrasê xwe derkevin û bihevre derkevin qada, hemû rengên civakê ra-pêçînin divê bi dirûşma “bijî têkoşîn, bijî 1Gulan” ve biqêrin; “Em cîhanê dixazin ne kêm-tirê wê!”

Bijî 1 Gulan

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

Hemû saziyên pêşverû şoreşger û demokrat, rêxistinên pîşeya jibo 1’ê Gulan’ê roja yekitiya proleteryaya enternasyonal roja têko-şînê daxuyaniyek da, ji bo hesab pirsînê hemû karkeran bangê liser qadan dike.

24_Layout 2 4/21/11 1:11 PM Page 1