20-30 Haziran 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 14 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü GENÇLİK ÖSYM’nin sınav klasikleri sf. 14-15 EMEK 15-16 Haziran’ın ışığında mücadeleye sf 10-11 fÇılgın projelerin, bol vaadlerin ve bütün sorun- ları ‘biz çözeriz’ sahtekarlıklarının havada uçuşa- rak, kazananın başından belli olduğu bir seçim formalitesi daha geride aldı. fSeçim yarışının ayrıcalıklı aktörleri olan faşist partiler, aldıkları oy oranları ve seçmen kitlesinin yüzde 88’inin sandığa gitmiş olmasından hare- ketle ‘kazandıklarını’ ilan ettiler fDüzen partileri, olanaklarını kullanarak “çözüm”ün sandıkta olduğunu söylediği se- çimde, kitleler, AKP-CHP ve MHP tercihine zor- lanarak faşist düzenin devamlılığı onaylatıldı. fBütün engelleme ve antı-demokratik uygulamalara karşın BDP’nin desteklediği bağımsız adaylar Kürt halkının irade beyanıyla beklenenin üzerinde bir başarı kazandı. Kütahya’da siyanür havuzunun çökmesi ile birlikte burada yaşayan halkın hayatı tehlikeye girdi. Siyanürün içme suyuna karışması sonucu zehirlenen köylüler ile ilgili yapılan açıklamalarda olayın üstü kapatılmaya çalışılıyor. 12 Haziran seçim değerlendirmesi Güncel- Sf. 06-07-08-09 Eti Gümüş tehdit ediyor f YAŞAM 22-23 Devrimci ve komünist tutsakları tes- lim almak için büyük bir uğraş veren devlet, tecrit uygulamalarını derinleş- tirerek kişiliksizleştirmeyi dayatıyor. Tutsakların en doğal hakları dahi keyfi uygulamalarla kısıtlanıyor. Faşizmin korku iklimi: F tipi f GÜNCEL 02-03 17’ler ölümsüzlüklerinin 6. yıl dönümünde ülkede ve yurt dışında yapılan et- kinliklerle anıldı Suriye’de muhaliflerin yaptığı eylemlere ateş açan Esad yönetimi geri adım atmıyor Nitelikli şekilleniş disipline muhtaçtır PERSPEKTİF Sf. 12-13 ❯❯SAYFA 18-19 ❯❯SAYFA 04-05 Kaybeden kim? Sömürü ve zulüm düzeninin devamı için birbirleriyle yarışan düzen partileri başarılı olduklarını söylediler. Seçim aldatmacasından açık ara önde çıkan AKP, 3. kez savaş hükümetini oluşturarak halk üzerinde faşizmin kırbacı olacak. kapak 17-yeni_Layout 2 6/20/11 12:36 PM Page 1

description

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Transcript of 20-30 Haziran 2011

Page 1: 20-30 Haziran 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 HAZİRAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 14 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

❯ GENÇLİK ÖSYM’nin sınav klasikleri sf. 14-15❯ EMEK 15-16 Haziran’ın ışığında mücadeleye sf 10-11

fÇılgın projelerin, bol vaadlerin ve bütün sorun-ları ‘biz çözeriz’ sahtekarlıklarının havada uçuşa-rak, kazananın başından belli olduğu bir seçimformalitesi daha geride aldı. fSeçim yarışının ayrıcalıklı aktörleri olan faşistpartiler, aldıkları oy oranları ve seçmen kitlesininyüzde 88’inin sandığa gitmiş olmasından hare-ketle ‘kazandıklarını’ ilan ettilerfDüzen partileri, olanaklarını kullanarak“çözüm”ün sandıkta olduğunu söylediği se-çimde, kitleler, AKP-CHP ve MHP tercihine zor-lanarak faşist düzenin devamlılığı onaylatıldı. fBütün engelleme ve antı-demokratikuygulamalara karşın BDP’nin desteklediğibağımsız adaylar Kürt halkının irade beyanıylabeklenenin üzerinde bir başarı kazandı.

Kütahya’da siyanür havuzunun çökmesiile birlikte burada yaşayan halkın hayatıtehlikeye girdi. Siyanürün içme suyunakarışması sonucu zehirlenen köy lülerile ilgili yapılan açıklamalarda olayın üstükapatılmaya çalışılıyor.

12 Haziran seçimdeğerlendirmesi

Güncel- Sf. 06-07-08-09

Eti Gümüştehdit ediyor fYAŞAM 22-23

Devrimci ve komünist tutsakları tes-lim almak için büyük bir uğraş verendevlet, tecrit uygulamalarını derinleş-tirerek kişiliksizleştirmeyi dayatıyor.Tutsakların en doğal hakları dahi keyfiuygulamalarla kısıtlanıyor.

Faşizmin korkuiklimi: F tipi fGÜNCEL 02-03

17’ler ölümsüzlüklerinin 6.yıl dönümünde ülkede veyurt dışında yapılan et-kinliklerle anıldı

Suriye’de muhaliflerinyaptığı eylemlere ateşaçan Esad yönetimi geriadım atmıyor

Nitelikli şekilleniş disipline muhtaçtır PERSPEKTİF Sf. 12-13

❯❯SAYFA 18-19 ❯❯SAYFA 04-05

Kaybeden kim?Sömürü ve zulüm düzeninin devamı için birbirleriyle yarışan düzen partileribaşarılı olduklarını söylediler. Seçim aldatmacasından açık ara önde çıkan AKP,3. kez savaş hükümetini oluşturarak halk üzerinde faşizmin kırbacı olacak.

kapak 17-yeni_Layout 2 6/20/11 12:36 PM Page 1

Page 2: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Hopa’da Metin Lokumcu’nunkatledildiği polis saldırısını pro-testo eylemlerine katıldıklarıgerekçesiyle Ankara’da gözal-tına alınan 15 kişi, Özel YetkiliCumhuriyet Savcısı tarafındanifadeleri alındıktan sonra, tu-tuklanarak Sincan F Tipi Ha-pishanesi’ne gönderildiler

Hopa’da 31 Mayıs’taki AKP mitingi sıra-sında polisin HES protestocularına saldır-ması sonucu emekli öğretmen Metin Lo-kumcu’nun yaşamını kaybetmesiyle bir-çok yerde protesto gösterileri düzenlen-mişti. Eylemlere katılanlar ise polisin sal-dırılarına maruz kalarak gözaltına alın-mışlardı. Başlatılan gözaltı ve tutuklamafuryasının ardından Ankara’da 5, Art-vin’de 13 kişi tutuklanmıştı. Ankara’da TEM polislerinin yürüttüğü,tutuklama kararı olan 31 kişiden 20’si evbaskınları ve sokaktan gözaltına alınmış-tı. Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcı-lığı’ndaki ifade işlemlerinin ardından 17kişi Ankara 12’nci Ağır Ceza Mahkeme-sinde sorgulandı. “Terör örgütü yararına

faaliyette bulunmak, kamu malına zararvermek, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yü-rüyüşü yasasına muhalefet ve polise mu-kavemet” suçlaması yöneltilen 17 kişiden15’i tutuklandı. Yapılan sorgunun ardın-dan tutuklananlar Sincan F Tipi Hapisha-nesi’ne gönderildi. Sonucun açıklanması-nın ardından Ankara Adliyesi önünde ya-pılan açıklamalarda AKP’nin tüm saldırı-larına karşı halkın hakları için verdiğimücadeleye çok daha güçlü bir biçimdedevam edeceğinin vurgusu yapıldı.

Avukat değiştirin baskısıSorgular devam ederken aralarında ÖDP,Halkevleri, TKP, SDP, EHP ve çeşitli sen-dikaların bulunduğu Ankara Emek ve De-mokrasi Güçleri gözaltındakilere destekvermek ve gözaltıları protesto etmek içinAdalet Sarayı önünde eylem yaptı.

“Sindiremeyeceksiniz, susturamayacak-sınız” pankartının açıldığı eylemde, birbasın açıklaması yapıldı. İddiaların uydur-ma delil ve gerekçeler barındırdığının dilegetirilen açıklamada; Halkevleri, ÖDP,SDP gibi örgütlerin ‘terör’ örgütü olmadığıbelirtildi. Gözal§tında bulunanlara kollukbaskısıyla avukatlarını değiştirmeleri yö-nünde baskılar yapıldığı bildirilen konuş-malarda, iddianamenin avukatlara veril-mediği, geciktirildiği de ifade edildi.

Çizgi film de delilTutuklamalara gerekçe olarak sunulan“deliller” ise tamamıyle trajikomik. Anka-ra’da yaşanan olaylardan önce bazı yasaldergi ve sitelerde AKP önüne yapılacakyürüyüşün duyuru haberleri ‘terör’ örgü-tü bağlantısı olarak iddianamede yer alı-yor. Ev baskınlarıyla gözaltına alınanlarile ilgili, kollukta el koyulan ve suç unsuruolarak tutanaklara geçen delillerin listesişöyle; “Kitaplar, film ve müzik CD’leri, çiz-gi filmler, mp3 çalar, meyve bıçağı, kapü-şonlu mont vs.” İşte birkaç örnek: HalitÇelenk’in yazdığı ‘İdam Gecesi Anıları’,Lenin’in ‘Ne Yapmalı’ ve Mahir Çayan’ın‘Seçme Yazılar’ kitabı. ‘Feminist Politika’dergisi, ‘Kaplumbağa ile Tavşan’ isimliCD’ler ile ‘Halka’ isimli korku filminin bu-lunduğu CD’ler.

7’si Halkevleri, 7’si Öğrenci Kolektifleri, 1’ide ÖDP üyesi 15 tutuklunun isimleri şöyle:Mahir Mansuroğlu, Zafer Algül, Kadir Ay-doğan, Can Türkyılmaz, Çağrı Yılmaz,Uğur Tuna, Uğur Uzunpınar, Hikmet Tanıl,Tayfun Yıldırım, Demet Yılan, Can Kaya,Nuri Özçelik, Özgür Atmaca, Doruk Yıldı-rım, Ozan Sürer. Mahkemeye çıkarılanBaşak Eylül Şan, Pelin Bayram ise serbestbırakıldı.

19 Aralık Katliamı’ndan yaralıkurtulan tutuklu ve hükümlüle-rin yargılandığı davanın duruş-ması 15 Haziran’da Üsküdar Ad-liyesi 1. Asliye Ceza Mahkeme-si’nde görüldü. Siyasi tutsaklarverdikleri savunmada 19 AralıkKatliamı’nın imha amaçlı oldu-ğunu tekrarladılar.

Ümraniye Hapishanesi’ne yönelik 19Aralık’ta gerçekleştirilen ve 28 devrim-ci tutsağın katledildiği, ‘Hayata DönüşOperasyonu’ndan sağ ve yaralı kurtu-lan tutuklu ve hükümlülerin yargılan-dığı dava 11. yılına girdi. Üsküdar Adli-yesi 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde de-vam edilen davada siyasi tutsaklarınsavunma hakkı gasp edildi.

Mahkeme savunma yapmasına izin vermediDuruşmaya tutuklulardan İnan Gök,Ümit İnsel ve Sezgin Çelik ile avukatlarıkatıldı. İnan Gök ve Sezgin Çelik’in sa-vunmalarını yaptığı duruşmada, dahaönce savunmasını yaptığı gerekçesiyleÜmit İnsel’in savunma yapmasına izinverilmedi. Bunun üzerine mahkemeyetepki gösteren İnsel, “19 Aralık’ta katle-dilerek susturulmaya çalışıldık, şimdide mahkemede söz hakkı verilmeyereksusturulmaya çalışılıyoruz” dedi.

19 Aralık devletin imha operasyonudurİnan Gök ve Sezgin Çelik yaptıkları sa-vunmada, 19 Aralık Katliamı’nın devle-tin siyasi tutsaklara yönelik imha poli-tikasının bir sonucu olduğunu dile ge-tirdiler. Mahkeme heyetinin mütaalayıdeğerlendirerek karar vermesi bekle-nirken, mahkeme heyetinden bir kişi-nin değişmesi nedeniyle duruşmadakarar çıkmadı. Dava 12 Ekim 2011 tari-hine ertelendi.

Ölüm nedeni asker kurşunuTutuklu ve hükümlüler Ümraniye Ha-pishanesi’nde 19 Aralık operasyonu sı-rasında Uzman Çavuş Nurettin Kurt’unsilahla ölümüne neden olmaktan vekamu malına zarar vermekten kay-naklı yargılanıyorlardı. Ancak Adli Tıpraporunda ölüme yol açan silahın sade-ce AK-47 ya da G-3 piyade tüfeği olabi-leceği belirtildi ve Kurt’un askerlerin si-lahıyla öldüğü kesinleşti. Aynı zamandaaradan geçen 11 yıl nedeniyle davanınzaman aşımından kaynaklı düşmesibekleniyordu.

Halkın belleğindeyargılanacaklar

Devlet Hopa’nın intikamını alıyor

2-3_Layout 2 6/19/11 6:07 PM Page 1

Page 3: 20-30 Haziran 2011

03güncel 20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Ha-pishanesi’nde bütün idarecilerişkenceye katılıyor, ‘işkenceyesıfır tolerans’ diyenlerden ise sesçıkmıyor

Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Hapishanesi’ndePKK davasından hükümlü Haydar Duymaz,30 gardiyan ve hapishane yöneticilerininsaldırısına maruz kaldı. Duymaz kendisineyapılan işkenceleri protesto etmek için 12gündür açlık grevinde bulunuyor.Hak gasplarıyla sık sık gündeme gelen Te-kirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Hapishanesi’ndePKK davasından yargılanarak, 10 yıl hapisalan hükümlü Haydar Duymaz gardiyan vehapishane müdürünün organize ettiği sal-dırıya uğradı. Olayı öğrenen Duymaz’ın kar-deşi ile avukatı hapishaneye giderek, Duy-maz hakkında bilgi aldı. Saldırıyla ilgili bilgi veren Av. Sezgin Uçar,“Müvekkilimin işkenceye maruz kaldığınıduyunca, ailesi ile birlikte cezaevinde ken-disi ile görüştük. Müvekkilim büyük bir iş-kenceye maruz bırakılmış. Hapishane Mü-dürü ile gardiyanlar tarafından darp edildiğibilgisini alınca, hukuki süreç başlattık” dedi.Duymaz’ın hastaneye götürülüp işkencegörüp görmediğine dair rapor alınması içinbaşvuru yaptıklarını dile getiren Uçar, ismigeçen hapishane müdürü ve gardiyanlarhakkında suç duyurusunda bulunacakları-nı açıkladı. ‘Ölüm riski taşıyacak derecede darp etmişler’Haydar Duymaz’ın annesi Fidan Duymazise, oğlunun yaşamından endişe duydukla-rını ifade ederek oğluna, geçen yıl da gardi-yanlar tarafından darp edilerek işkenceedildiğini anlattı. Anne Duymaz, “Hapishanegardiyanları geçen yıl da oğluma işkenceyapmışlardı. Basında da yer almıştı. Bu kezölüm riski taşıyabilecek derecede darp et-

mişler. Dizinde büyük bir yara oluşmuş. Tekkişilik hücreye konulduğu için açlık grevinegirmiş. Oğlum açlık grevine halen devamediyor. Oğlumun başına kötü bir şey gelme-sinden korkuyorum. “ dedi.Gazetemiz tutsaklara verilmiyorMalatya E Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tu-tuklu bulunan Ümit Gürz’ün gazetemizegönderdiği faksta, Hapishane Eğitim KuruluCeza İnfaz Kurumu’nun (CİK) 87/3. madde-sinin gerekçe gösterilerek gazetemizin ya-yınlanan hiçbir sayısının kendisine veril-mediğini ifade etti. İnfaz Hakimliği ve AğırCeza Mahkemesi’ne itiraz etmesine rağmenbu itirazının reddedildiğini açıklayan Gürz,gazeteye yönelik keyfi gerekçelerle özel biruygulama yapılarak, gazetenin kendisineverilmediğini ve yasal girişimlerinin sonuç-suz kaldığını dile getirdi.

Tecrid derinleştiriliyorAnkara Sincan F Tipi Hapishanesi’nde tu-tuklu bulunan DHF üyesi, DemokratikGençlik Hareketi faaliyetçisi üniversite öğ-rencisi Ali Haydar Yıldız gazetemize gön-derdiği mektupta, gazetemiz, Özgür Düşündergisi ve sosyalist basının siyasi tutsakla-ra verilmediğini ve itirazlarının keyfi gerek-çelerle geçiştirilerek, hiçbir açıklamanınyapılmadığını aktardı. Kendisiyle birlikte,Serkan Kaya ve Kamil Turanlıoğlu’na gaze-temizin yalnızca 3 sayısının verildiğini be-lirten Yıldız, yer değişikliği talebinin de kar-şılanmadığını aktararak, siyasi tutsaklarayönelik tecrit uygulamalarının derinleştiril-diğini ifade etti.

Ayrıca keyfi gerekçelerle “disiplin cezaları”adı altında tecridin yoğunlaştırılarak devamettirildiğini ifade eden Yıldız, anma ve et-kinliklere katılan-katılmayan birçok tutsa-ğa da aynı “cezaların” verildiğini açıkladı.Tutsaklara 1 ay mektup, faks ve telefon ya-sakları verildiğini aktaran Yıldız, yapılanbaskılara karşı mücadele azimlerinden vaz-geçmeyeceklerini belirtti.

F tiplerindefaşizmin korku iklimisürüyor

“Demokrasi”nin nimetlerin-den hekes payına düşenifazlası ile alıyor. Birçok ga-zete, dergi ve kitap toplatı-lırken yazarları ve yazı işlerimüdürleri onlarca yılı bulanhapse mahkum ediliyor

Azadiye Welat kapatıldıKürtçe yayın yapan Azadiya Welat ga-zetesi 15 gün kapatıldı. Verilen bu ka-patma cezasıyla birlikte gazetenin ya-yını 9. kez durdurulmuş oldu. Gazeteçalışanlarından 9 kişi ise halen hapis-hanede bulunuyor. Azadiya Welat gazetesi 12 Haziran’dayayınladığı haberlerden dolayı 15 günkapatılırken, Özel Yetkili Ağır CezaMahkemesi, gazetenin sayılarına elkonulmasına karar verdi. Mahkeme-nin gerekçesinde “Öcalan çıkana ka-dar gerilla dağdan inmeyecektir” ve“Biz yine diyoruz ki bize katılın birlikolalım” başlıklı haberlerde KCK Yürüt-me Konseyi Başkanı Murat Karayı-lan’ın görüşlerine yer verdiği, “kar-deşlik” başlıklı haberde yaşamını yiti-ren PKK’lilerin kod isimlerinin yer al-dığını ve bununla “örgüt propaganda-sı” yapıldığını iddia etti.

8 yıl hapis verildiAzadiya Welat gazetesi kurulduğugünden bu yana devletin çeşitli baskı-larına maruz kaldı. Son olarak gazeteçalışanı Dilşah Ercan’a 9 Haziran’da gö-rülen duruşmada “örgüt üyesi olmak”ve “örgüt propagandası yapmak” id-dialarıyla 8 yıl 6 ay hapis verildi.Azadiya Welat Gazetesi eski İmtiyaz

sahibi ve Yazı İşleri Müdürü VedatKurşun hakkında verilen 166 yıl hap-sin Yargıtay’da bozulmasının ardın-dan, davanın 9 Haziran’da görülen du-ruşmasında Diyarbakır 5. Ağır CezaMahkemesi Vedat Kurşun’a “örgütpropagandası yapmak” iddiasıyla 10yıl 6 ay hapis verdi.

Doğan Akhanlı’ya müebbetMülteci olarak gittiği Almanya’dan 19yıl sonra ülkeye dönüşü sırasında ha-vaalanında gözaltına alınarak 103 günboyunca tutuklu kalan yazar DoğanAkhanlı hakkında ağırlaştırılmış mü-ebbet hapis cezası istendi.İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesindegörülen duruşmaya, Almanya’da ya-şayan Akhanlı’yı temsilen avukatı Er-can Kanar katıldı.

İddianame film senaryosu Duruşmada mütalaasını sunan savcıCelal Kara, 20 Ekim 1989’da Tahtaka-le’deki bir handa İbrahim Yaşar Tu-tum’a ait döviz bürosunun silahlagasp edilmeye çalışılması ve Tu-tum’un öldürülmesinden Akhanlı’nınsorumlu olduğunu iddia etti. Oysa olaysırasında ölen dükkân sahibi YaşarTutum’un oğlu “Babamı öldüren o de-ğildi” yönünde mahkemeye ifade ver-mişti.Savcı, Mustafa Tutum’un beyanlarınınkorkudan kaynaklı çelişkili olduğunuileri sürdü. Savcı Kara, gasp ve cinayeteylemlerinin anayasal düzeni değiş-tirme amacıyla gerçekleştirildiğiniifade ederek, Akhanlı’nın eski TCK’yagöre, “Türkiye Cumhuriyeti anayasaldüzenini silah zoruyla ortadan kaldır-maya teşebbüs etmek”ten ağırlaştı-rılmış müebbet hapis cezasına çarptı-rılmasını talep etti.

Herkes ‘demokrasiden’payına düşeni alıyor

2-3_Layout 2 6/19/11 6:07 PM Page 2

Page 4: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011güncel 04

Maoist Komünist Partisi, “Savaşımızınnihai hedefi, insanın insan üzerindekiher türden sömürü ve baskısını, bu-nun temeli olan devlet makinesini or-tadan kaldırmak, insanlığın sınırsızözgürlüğüne dayanan sınırsız ve sı-nıfsız dünyaya ulaşmaktır” diyerek 17Haziran 2005 yılında şehit düşen17’leri selamladı

Maoist Komünist Partisi (MKP), 17 Haziran 2005 yı-lında Mercan Vadisi’nde gerçekleşen katliam dola-yısıyla bir bildiri yayınladı. Uzun yılları bulan mü-cadele pratiği içerisinde kazandığı deneyimlerinkan pahasına gerçekleştiğine dikkat çekilen bildi-ride; “Türkiye- Kuzey Kürdistan’ da sınıf mücade-lesini omuzlayan güçlerin başında gelen partimiz;38 mücadele yaşını geride bırakan köklü bir siyasigeleneğin temsilcisi, büyük bir mirasın komünistyatağıdır. Partimiz, ülke devrim tarihine bıraktığıbu kazanım ve mirası, hiç şüphesiz ki devrimci ıs-rar, emek ve kararlılıkla göğüslediği ağır bedellerpahasına sağlamıştır. Büyük bedellerle örülü köklütarihsel geçmişe sahip olan partimizin mücadelesüreci, silahlı devrim ile silahlı karşı- devrimin ça-tışma pratiği olup, son tahlilde Halk Savaşı serüve-ninden ibarettir.Halk Savaşı perspektifiyle silahlı mücadele esasın-da konumlanan partimiz, kuruluş yıllarından itiba-ren düşmanın öncelikli hedefleri arasında yer al-mış ve maalesef faşist saldırılardan payına düşenifazlasıyla almıştır.” ifadelerine yer verdi.Maoist komünistler önderliğinde sürdürülen mü-cadelenin yüzlerce kayıpla oluşturduğu devrimcimirasın kitlelerin belleğinde derin bir iz bıraktığına,bu deneyimlerin Halk Savaşı’nda ısrarla en üst se-viyeye ulaşacağına, katledilen 17’lerin Halk Sava-şı’ndaki ısrarına değinilen bildiride; “2005 yılı 17Haziran’ında yaşanan 17’ler katliamı, örgütsel za-yıflama ve gerileme bağlamında bu tarihimizin ti-pik bir örneğidir. 2005 yılı 17 Haziran’ ı, coğrafyamızdevrim tarihinin sağlam bir mevzisi olmakla bir-likte; özellikle parti ve mücadele tarihimizin unu-tulmaz kesitlerinden biri olarak belleklerimize ka-zınmış anlamlı bir tarihtir. Anlamlıdır çünkü; bu ta-rihte, 17’ler, Halk Savaşı’ndaki ısrarın belgesi olarakölümsüzleşerek düştüler savaş siperlerine. Unu-tulmazdır çünkü; siyasi savaş kurmayı olan parti-miz, Halk Savaşında atılım yapmanın eşiğindeyken

düşmanın stratejik saldırısı sonucu komuta mer-kezini fiziken yitirip, 17’ler katliamıyla aldığı ağırdarbeyle geçici olarak baltalandı. Unutulmaz veanlamlıdır çünkü; emperyalizme, feodalizme vekomprador bürokratik kapitalizme karşı yürütülensiyasi mücadelenin keskin ifadesidir bu tarih. Ve butarih, düzen içi yasalcı reformist- revizyonist tasfi-yeci ideolojik akıma inat komünist devrimci duru-şun tanığı bir tarihtir. Büyük kavga destanımızınsilinmez sayfasıdır 17’lerle yazılan bu tarih!” sözleridile getirilerek şu ifadelere yer veriliyor; “Partimi-zin mücadele tarihi; “yoksul dünya” halklarınınkurtuluş ve özgürlükleri ile tüm insanlığın aydınlıkgeleceği adına, komünist partileri önderliğindekendisine kan kusturan dünya gericiliğine karşıverdiği amansız savaşımda, büyük bedeller paha-sına yürüttüğü keskin sınıf çatışmaları tarihininbir parçasıdır. Paris Komünü, Rus Büyük EkimDevrimi, Çin Demokratik Halk Devrimi ve BüyükProleter Kültür Devrimi’nin devasa tarihsel mirası-na dayanır uzun mücadele damarımız. Proleterdünya devrimi ve proletarya enternasyonalizmininsomutumuzdaki temsili ve çekilmiş bayrağıdırmücadele tarihimiz.

Onlardan öğrenmek ve 17’lere dair

16-17 Haziran 2005’deMercan’da şehit düşen 17kızıl karanfil ölümsüzlük-lerinin 6. yılında İstanbulCebeci Mezarlığı’nda YeniDemokrasi Aileleri Birliğitarafından organize edilenetkinlikle anıldı

Yeni Demokrasi Aileleri Birliği(YDAB) Mercan’da 2005 Hazi-ran’ında devlet güçleri tarafın-

dan katledilen 17 kızıl karanfiliİstanbul-Cebeci Mezarlığı’ndaÇağdaş Can, Ersin Kantar veDursun Turgut’un mezarı başın-da yaptığı etkinlikle andı. “Kök-lerimize sarılıp özgür geleceğeyürüyoruz” yazılı Mercan şehit-lerinin resimlerinin bulunduğupankart arkasında toplanan kit-le 17 kızıl karanfilin resimleri, İb-rahim Kaypakkaya ve Mao fla-maları ile yürüdü.Mezar başında anma etkinliği17’ler şahsında tüm devrim şe-

hitleri için yapılan saygı duru-şuyla başladı. Saygı duruşu sıra-sında “Vartinik’te bir köm” şiiriokundu. Anmada 17’lerin ya-şamlarının ve mücadelelerininanlatıldığı bir konuşma yapıldı.Kavga şiirlerinin okunduğuanma aile birliği adına yapılanaçıklamayla devam etti.Açıklamada Munzurlarda bom-balanarak katledilen 17 kızıl ka-ranfilin ölümü sonrası yapılanpropagandalarda onların müca-delesinin bitirildiği mesajları ve-

17 kızıl karanfil anıldı

İnsanlık tarihinde, özel mülkiyetinortaya çıkmasıyla başlayan emeksömürüsü yaratmış olduğu insanıninsanı ve yaşadığı doğayı, iktidarhırsıyla katletme savaşımı günümü-ze değin çeşitli boyutlarda diyalektikbir evrim süreci yaşayarak devametmiştir-etmektedir.Tabii ki bu savaşlar doğada yarattığıyıkımlarla beraber, aynı zaman dainsanlığın doğaya karşı mücadele-sinde ileri dönük başarısını da getir-miştir. Tabiî ki aynı zaman da tarihboyunca süren bu mülkiyet savaşla-rında, ezilenlerin ezenlere karşı hepbir özgürlük mücadelesi savaşımı dasüre gelmiştir. Demirci Kawa’nın za-lim Dehak’a karşı isyan ateşini yak-ması, Spartaküs’ün “ben insanım”diyerek köleleşmiş insanlığa bir kı-vılcım olması, İskoçlu Cesur Yürek’inson nefesinde ‘özgürlük’ diye hay-kırması, Pir Sultan’lardan Şeyh Bed-rettin’e,’ferman padişahın dağlar bi-zimdir’ diyen Dadaoğlu’ndan Börklü-ce’ye, isyan süregelmiştir. Yine tarihboyunca süren bu sömürü döngüsügünümüzde de emperyalizm tara-fından dünyamız adeta istila edilereksürdürülmektedir. Ezilenlerin tarih boyunca süren öz-gürlük mücadelesinde 17 Haziran2005’te Dersim’in Mercan Dağlar’ın-da insanlığın bu acı dolu tarihini ter-sine çevirmek ve altınçağı yaratmakiçin kesik parmaklarla Mercanlaraçıkmaya cüret eden 17 komünist sa-vaşçı emperyalizmin yeminli uşağı,faşist iktidar tarafından katledildi. Onların düşman tarafından katledil-meleri bizleri yıldırmamış aksinedaha da bilincimizi ve sınıf kinimiziarttırmıştır. Çünkü 17’ler Denizlerinsehpada tereddütsüzlüğü, Mahirle-rin “dönmeye değil ölmeye geldik”haykırışı, komünist önder İbrahimKaypakkaya’nın düşmanı kendi iş-kencehanesinde yenen Maoist ira-desidir. 17’ler 12 Eylül işkencehanelerindeönderlerin direnişini geride bırakanbir direniş sergileyen ve adeta düş-manı kendi işkence hanesinde ye-nen devrimci komünistlerin feda ru-

hudur. 17’ler düşmanın esir aldığıdevrimci ve komünistlerle giriştiğiirade savaşında işkencede direnen-lere “sizde mi Caferleşiyorsunuzulan” dedirten ve açıkça yenilgisiniitiraf ettiren komünist iradedirler.17’ler fabrikalardaki işçi grevlerinde,varoşlarda barikat direnişlerinde,köylerde toprak mücadelesinde,dağlarda savaşan gerillanın karanlığıaydınlatma yürüyüşünde, yeni do-ğan bebelerin isimlerinde yaşaya-caklar. 17’lerden aldığımız bu bilinçve dünyayı değiştirme cüretiyle bizeölüm yok diyoruz.-Her bahar ırmak olup Mercan’danokyanuslara akacaksınız.-Her kavgada proletaryanın beynin-de bilinç olacaksınız.-Her pusuda gerillanın namlusundakızıl mermi olacaksınız.-Her dönem ezilen tüm emekçilerinbilinç ve eylem kılavuzu olacaksınız.Binali’ye dair -O bir Kürt köylüsü -O hem emeğiyle hem de milliyetiylesömürülen Kürt ulusunun çocuğu -O göçüp İzmir’e geldiğinde artıkkentte bir inşaat işçisi -O ilk eline aldığında Halk Demokra-si gazetesini artık bir proletarya. -O tüm siyasal, ideolojik, politik geri-liğe rağmen, devrimci harekette ya-şanan savrulmalara karşı dimdikayakta duran ve kendini yenileyenbir irade. -O sınıf mücadelesinde yoldaşlarına,partisine, halkına yürekten bağlı bü-yük bir sevda-O Maoist bilinç ve iradeyle donan-mış, örgütleme çalışmalarımızdayoldaşlarına ‘artık daha güçlüyüz’diye moral veren bir umut. -O sokak eylemlerinde, gecekonduyıkımlarında, işçi grevlerinde yol-daşlarına ve dostlarına devrimci da-yanışmanın en güzel örneğini sergi-leyen bir kişilik.Halkı için ölmesini bilenler ölümsüz-dürler. Çünkü onlar artık halktırlar.

Halkın Günlüğü okuru

4-5_Layout 2 6/19/11 6:09 PM Page 1

Page 5: 20-30 Haziran 2011

güncel

savaşmaktır aslolan20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Varlık zeminimiz sınıflı toplumlar realitesi-nin tezahürü olan sınıf çelişkileri iken; sa-vaş gerekçemiz, meşruiyetten yoksun olangerici sınıflar devleti ve sömürü- zulümsistemleridir. Tarihsel zorunluluğa uygunolarak kuracağımız sistem Yeni Demokra-tik Halk İktidarı ve Proletarya Diktatörlü-ğü’dür. Savaşımızın nihai hedefi, insanın in-san üzerindeki her türden sömürü ve bas-kısını, bunun temeli olan devlet makinesiniortadan kaldırmak, insanlığın sınırsız öz-gürlüğüne dayanan sınırsız ve sınıfsız dün-yaya ulaşmaktır. 17’ler bu yürüyüşün yolişaretleridir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan parçasındakipartimizin mücadele tarihi, bizzat proletar-ya partisi tarafından; bağımsızlık, halk de-mokrasisi, sosyalizm ve komünizm uğruna,siyasi iktidarın zaptı için açıktan meydanokuyuşla yürütülen mücadele tarihidir. Sa-vaş tarihimiz, devrim ile karşı- devrimin si-lahlı çatışma tarihidir. Bu tarih, proletaryave halk kitleleri aleyhine olmak üzere, eşitolmayan güçler arasında ağır şartlar altında

yürütülen; bir o kadar da kahramanlıklarlagöğüslenen çetin bir savaşın; emperyalizm,komprador bürokratik kapitalizm, feoda-lizm ve faşist düzenlerine karşı verilen HalkSavaşı tarihidir. Nihayetinde bu tarih, kanlayazılmış ve yazılmaya devam eden kızıl ta-rihtir! 17’ler yazılmış olan tarihimizin siline-mez parçaları, doruklara çekilmiş bayrak-ları ve yazılacak olan tarihimizin kilometretaşlarıdır.

Devrim ile karşı- devrim çatışmasının hır-çın doğasına doğru orantılıdır kavgada öde-nen bedeller. Bu doğa; amansız, acımasız vedoğrudan şiddet menşelidir; şartlarımızdasilahlı savaştan ibarettir. Savaş, düşmankuvvetler veya düşman sınıflar arası çeliş-kilerin silahla çözülmesinin yolu; en yük-sek biçimidir. Savaşın tüm doğası yıkıcı,tahripkar ve yok edicidir. Savaş, düşmanınyenilmesi hedefine bağlı olarak yok edil-mesi ya da tasfiye edilmesi esasına dayanır.Düşenlerimiz savaşın bu yasasının kaçınıl-maz bedelleridir. 17’ler bu ağır bedelin an-lamlı ifadeleri ve devrimci şiarlarıdır.”

apalı köy yaşamındansaflara yeni katılan yol-daşın; “yoldaş bu seneyılbaşı hangi ayda geli-yor” sorusuna, önce içgeçirsek de, “bunlarla bu

iş olmaz” şeklinde kestirme yaklaşımlakibir yapmadık. Aynı biçimde nispeten eskiama kapalı köy yaşamı dışına çıkmamışyoldaşın, “her gün haber dinliyorsunuz,bıktık artık” deyip radyoda müzik dinlemekistemesini, önce, şaşkın düşen yanıtsızlı-ğımız ve içimizden geçirdiğimiz “bir vaka”algımızla yoldaşı süzsek de, bunda da“bunlarla bu iş olmaz” fikrine kanaat ge-tirmedik. Haksız da çıkmadık. Bu iki yol-daştan biri şimdi mücadeleyi bırakıp birtaraftar olarak kalsa da; öteki, faaliyet yü-rütmeye uzun yıllardır devam ettiği gibi,kendisini bir hayli geliştirmiş, iyi durum-dadır. Mücadelenin veya devrimciliğin (devrimcininde) siyasi olarak yetim kalmayacağını, birsel gibi yolunu açıp ilerleyeceğini ampirikolarak (dar deneyle) kanıtlamaya çalışmı-yoruz. Aynı tecrübenin benzerini 17’ler kat-liamı sonrasında daha büyük deneyimleyaşadık. Merkezi önderlik, ileri kadrolarşehit düştüler. Geriye çok ama çok az sayıdakadro kaldı. Bu kadrolar da şehit düşenkadrolardan oldukça yetersiz-tecrübesizyoldaşlardı. “Bu iş olmaz” fikrine yine itibaretmedik. Haklı, doğru ve bilimseldik bu tu-tumumuzla. Siyasi olarak yetim kaldık dü-şüncesine kapılmadık. Bilakis, “yerde kalmış”görevlerin yerden kaldırılması azmiyle, bi-linciyle, inancıyla, kararlı bir hırsla sarıldıkgörevlere... Yine doğru yolda doğru bilinçle hareketetmiştik. “Dünyayı sarsan on gün”de, Bolş-eviklerin saflarında devrime katılarak sa-vaşan proleterin Troytsky’cilere verdiği ya-nıtı hatırlıyorduk: “Ben konuştuklarınızıanlamam. Benim bildiğim bir şey var; birproletarya var, bir de burjuvazi. Ben pro-letaryadan yanayım!”Devrimi yapan tüm kitleler olmasa da dev-rimi yapan kitleler arasında böyleleri (kü-çümseme anlamında demiyoruz ama teorikgeriliğini kast ediyoruz) vardı ve mutlakavar olacaktır da. Bir gerçek ki, devrimi buhorlananlar, küçümsenenler, sıradan gö-rülenler omuzlamaktadır. Buradan, önderliği ve rolünü küçümsedi-ğimiz, teoriyi önemsizleştirdiğimiz anla-şılmamalıdır. Gerek önderliğin rolü, gerekbilinç ve teorinin rolü tartışmasızdır, bundaşüpheye yer yoktur. “Gerilik”-“teorisizlik”-“bilgisizlik” asla teorize edilemez, kuralyapılamaz. Verdiğimiz örneklerle anlatmayaçalıştığımız şudur: Bir; mükemmeliyetçi, mutlakçı, elit-seçkinci,salt teorici, tek yanlı olmamalıyız. İki; aslave asla kibirli olmamalı, kibre kapılmama-lıyız. Üç; küçümsememeli, hor görmeme-li-horlamamalıyız. Kimi? Elbette ki, kitleleri!Yoldaşları, dostları… Dört; devrimin kitlelerineseri olduğu tezini doğru kavramalı, kitleleredoğru yaklaşmalıyız. Beş; devrim sadecesınıfın veya toplumun en ileri kesimlerininişi değil, bütün halk kitlelerinin işidir. Altı;devrimin kuvvetleri tüm toplumsal ke-simleri kavrar ve “geri” kesimler devrim-mücadele içinde de gelişir-geliştirilir. Yedi;kitleler geri olduğu için suçlanamaz-öte-lenemez. En önemlisi, sekiz; “geri” dediğimizbu kitleleri dışlamadan bunları geliştir-me-ilerletme görevinin ihmal edilemez birihtiyaç olduğu… Aynı zamanda “gerilikten”,

zorluklardan vb. yakınarak mücadeledengeri çekilme, kırılma yaşama ve “bu iş ol-maz” karamsarlığına düşmenin yanlışlı-ğının kanıtlanması... Devrim sadece ve sadece ileri kitlelerle vepratikten kopuk teoriyle yapılamaz. Dev-rimci teoriden geri kalmak ne kadar kötüise, devrimci pratikten geri kalmak da enaz o kadar kötüdür. Bu ne kadar kötüyse,“gerilikten” ötürü kitleleri-yoldaşları suç-layarak ihmal etmek o kadar kötüdür. “Ge-rilik” karşısında yalnızca yadırgayıcı olmaksonuç vermez, bilakis zarar verir. “Gerili-ğimizi” yadsıyarak ilerlemeye doğru orantılıtutum anlamında yadırgamalıyız. Sadeceyadırgamak ama yardımcı olmamak-ge-liştirmemek, tespit edip gereğini yapmamakgibidir ki, bu da devrimciliğin tabiatı olandeğiştirme çabasına girmemek demektir.“Geri-bilinçsiz-aydınlanmamış” olan kitleleriveya kişileri anlamak şartken, bu realiteyideğiştirmek için asıl olandır gerçeği anla-mak. Özellikle bizimki gibi toplumlardahalk kitlelerinin “geri” kalmışlığını (ki, bugeri bıraktırılmışlıktır) anlamak fevkaladeönemlidir. Egemenlerin rahat yönetebilmearzusuyla toplumsal kitleleri daima ka-ranlıkta tutmaya çalıştığını düşündüğü-müzde, suçu “geri” kalmış (bıraktırılmış)kitlelerde değil, egemen sınıf ve sistemlerdearamamız gerektiği kendiliğinden açığaçıkar. Bunu görmek ise, bizleri ‘’geri’’ kitleleredoğru yaklaşmaya sevk eder. İkinci çocu-ğunu davar nöbetinde doğuran-doğurmakzorunda kalan “anneme”; “cahil, ne olacakişte…” diyip geçemeyiz. Suçlayamayız da.Küçümsemek ise tam bir felaket yakla-şımdır.Bilgililik veya cehalet-gerilik anadan doğmabir yetenek, bir “tanrı vergisi” olmadığınagöre, bu sorununu toplumsal sistemle vebu sistemin yarattığı insanlar arası eşitsizşartlarla açıklamak, böyle ele almak du-rumundayız. “Gerilikleri” suçlayıp cezalandırarak yol ala-mayacağımız özümsenmelidir. Zorluklarıgerekçe ederek çareyi kaçmakta bulmakda faydasızdır. Bunların hiçbiri devrimcihal-tutum değildir. Zorluk ile gerilik bellibir noktada çakışırlar. İkisine karşı mücadelede bir noktada-yöntemde-tutumda birleşir:Mücadele etmek, direnmek, değiştirmeyeçalışmak; yani zorluk veya geriliği aşmayaazmetmek! İşte devrimci olan budur. Tekifadeyle devrimci, komünist olmak! Yani,bilimsel olanı yapmak…Bilgisiz veya geri kitlelerin ya da yoldaşlarınya da insanların küçümsenmemesi, hor-lanmaması, dışlanmaması mutlaka doğruve gereklidir. Bunların ilerletilmesi-geliş-tirilmesi-aydınlatılması temel bir ödev vezorunluluktur. “Bunlarla iş olmaz” gibi so-nuçlara çıkan “aydın” kibri ve geriliği deson derece yanlıştır. Bu, işin bir yanıdır.Fakat ikinci yanı da vardır. Daha doğrusu,tüm bunların yanı sıra, bilgisizliğin nekadar ciddi bir problem olduğunu da ke-sinlikle kavramak durumundayız. Bilgisizlik idealizmin beslendiği temeldirdenebilir. Tanrı, kutsallık, tabu, korku gibitüm mistik şeylerin temelinde bilgisizliğinkaranlığı vardır. Bilgisizlik olmasaydı netanrılar yaratılırdı, ne putlara tapılırdı vene de gerici hakim sınıfların yalan ve de-magojilerine inanılırdı. Daha özgür, dahaaydın, daha mutlu bir dünya-bir yaşamböyle mümkün olurdu, olur; yani bilgi vebilginin geliştirilip tüm insanlığa yayılmasıile mümkün olur.

KÖĞRENMEK HAYATİ, ÖĞRETMEK İSE GÖREVDİR!

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

rildiği belirtilerek, 17’lerden sonra da mü-cadelenin yoldaşları tarafından aynı ka-rarlılıkla sürdürüldüğü anlatıldı.

Bu tarih bizimAçıklamada 17’lerin katledilmesi sonrasımücadelenin devamında ısrar eden dev-rimci ve komünistlere karşı saldırılarınartarak devam ettiği vurgulanırken ge-leceği kazanma azminin de aynı kararlı-lıkla sürdürüldüğü ifade edildi. 17’lerinkaybının büyük olduğu ancak onları ya-şatmanın en iyi yolunun yürüttüklerimücadele azmini ve Halk Savaşı’nda ıs-rarı geliştirmek olduğu belirtildi.

Tasfiyeciliğe saplanan hançerYapılan açıklama şu sözlerle devam etti:“Bugün 17’lerin önemini, devrime olaninançlarını anlamayanlar ve anlamak is-

temeyenler, onların neden sınıf düşman-ları tarafından hunharca katledildiğinianlayamazlar. Çünkü 17’ler tasfiyeciliğinbağrına saplanan kızıl bir hançerdir. Kı-rılmanın, ideolojik inançsızlığın, savrul-manın, yenilmenin somutlaştığı, tasfiye-ciliğin ortalığı sardığı bir dönemde,Marksizm-Leninizm-Maoizm bayrağınıdalgalandırdılar. Bu netliktir, bu inançtır,Halk Savaşı’nı yükseltme ısrarıdır”

17’lerin cüretini kuşanalım17’lerin cüretinin ve cesaretinin kuşanı-larak lafta değil, onların savunduğu ideo-lojik ve politik mücadeleyi yaşamın heralanında yükseltme çağrısının yapıldığıaçıklama 17’lerin açtığı yolda yüründüğüifadeleri ile sona erdi.

4-5_Layout 2 6/19/11 6:09 PM Page 2

Page 6: 20-30 Haziran 2011

21. yüzyılın, yaşamakta olduğumuz bu ilk onyılında, tüm dünya “küreselleşmenin krizi-ne” tanıklık ederken; emperyalist-kapitalistdünya sisteminin gerek ileri kapitalist ülke-lerde gerekse ezilen dünyada, neo-liberal pi-yasa düzeninin ihtiyaçlarına göre hayata ge-çirdiği yeniden yapılan(dır)ma süreci içeri-sinde; 12 Haziran 2011 genel seçimleri; AKPhükümetiyle sürdürülen sürecin ve yakıngeleceğimizde daha da kuvvetle hissedile-cek olan sömürü ve zorbalık politikalarınındevamlılığında önemli bir basamağı da işaretetmektedir.

Her halükarda, emperyalist-kapitalist dünyagericiliğine göbeğinden bağımlı ülkemiz ağa-lar ve patronlar sultasının, her yeni seçimlebirlikte değişen “özgürlükçü” ve “demokrat”(!) çehresinin beceriksiz bir temsili olan mec-lis; özelleştirmelerin, köylülüğün tasfiyesinin,işsizleşmenin, geleceksizleşmenin, doğalkaynaklar ile emek gücünün emperyalizmepeşkeş çekilmesinin ve başta Kürt ulusu ol-mak üzere, ezilen ulus, milliyet ve inanç ke-simlerinin yaşadığı zulmün kaçınılmaz ola-rak yeniden sahneleneceği bir tiyatro işleviniyeni aktörleriyle birliktesürdürmektedir/sürdürecektir.

12 Haziran 2011 genel seçimleri tablosuna ba-karak, an itibariyle görünür olan yeni geliş-meleri ve bu bağlamda, Demokratik HaklarFederasyonu’nun (DHF) tüm baskı ve engel-lemelere karşı hayata geçirdiği BOYKOT poli-tikasını şu alt başlıklarda irdeleyebiliriz:

AKP: “Durmak yok! Uşaklığa, sömürüye, zulme, katliamlara de-vam!”ABD’nin başını çektiği ve AB’nin destekçisiolduğu emperyalist kampın, adına BüyükOrtadoğu Projesi (BOP) dediği işgal, ilhak, sö-mürü ve zulüm fırtınası, Ortadoğu halklarıüzerinde kuvvetle esmeye, mazlum halklarıkavurmaya devam ediyor.

AKP, 2000’li yıllarda, işte bu büyük ve kap-samlı projenin ülkemizdeki ayağında, sonderece etkili bir kuvvet olarak hükümet kol-tuklarına getirildi.

Kamu kurumlarının ve kaynaklarının tasfi-yesi ile yer altı ve yer üstü kaynaklarımız ileemek gücümüz üzerinde, bu projenin ortayaçıkardığı korkunç yağma ve talan, AKP’ninönemli görevlerinden yalnızca birisiydi.

AKP, bir bütün olarak Türk devlet sisteminin,21. yüzyılın emperyalist-kapitalist dünya

düzeninin yeni ihtiyaçları doğrultusunda ya-pılandırılma sürecinin adı olarak; ülkemizmilliyetçi ve şoven kesimlerinin, neredeysetüm bir 20. yüzyıl boyunca CHP’li klikler kar-şısında, burjuva – feodal siyaset düzleminde“merkez sağ” olarak da tabir edilen DP’li,MC’li, ANAP’lı, DYP’li, RP’li vd. yarı devletçiekonomi politikalara sahip siyasi ve ekono-mik çizgiden kesin bir kopuşu ve emperya-list-kapitalist dünya sistemine koşulsuz tes-limiyeti ifade etmektedir.Bir ABD operasyonu olarak vücut bulan 2001mali krizi akabinde, 1990’ların sonundan iti-baren inşa çalışmaları sürdürülen AKP, 21.yüzyılın değişen emperyalist-kapitalistdünya dengelerine, Türkiye-Kuzey Kürdistangibi son derece önemli bölgesel bir kuvvetin,bu sistem içerisinde yeniden yapılandırılaraköne sürülmesinin baş aktörü olarak burjuva-feodal siyaset arenasında yerini almıştır.AKP hükümeti, bir yandan geçmişten itiba-ren “merkez sağ”da konumlanan farklı bur-juva ve feodal sermayedar kesimleri, giderekartan bir şekilde, kararlılıkla uyguladığı neo-liberal ekonomi politikaları ve hâkim sınıflariçerisinde estirdiği “dize getirme operasyon-larıyla” kendi ekseni etrafında toparlamış, birdiğer yandan ise kullandığı milliyetçi, muha-fazakâr söylemlerle, geniş halk yığınlarınımanipüle etmeyi ve tarikatlar gibi gelenek-sel kültürel yapılar dolayımıyla kendi etra-fında kümelenmelerini sağlamıştır.ABD ve AB’nin aktif desteğinin yanı sıra yinebu emperyalist kuvvetlerin doğrudan güdü-münde olan Gülen Tarikatı gibi emperya-lizmle ilişkilerinde en gerici, bağnaz ve işbir-likçi kesimlerin katkılarıyla birlikte AKP; 20.yüzyıl boyunca emperyalizme sadakatlehizmet etmiş Kemalist CHP’li hükümetler veCHP türevli koalisyon hükümetleri dönemle-rinde, bir bütün olarak Türk devlet idari sis-temine nüfuz etmiş CHP’li askeri ve sivil bü-rokrat yapıya karşı adeta savaş açmış vekimi küçük duraksamalar dışında bu çatış-malardan zaferle ayrılmıştır.Gelinen aşamada AKP, yargı ve ordu kurum-ları gibi geriye kalan son çatışma alanlarındada inisiyatifi ele geçirerek, emperyalist-ka-pitalist dünya düzeninin ihtiyaç duyduğuyeni düzenlemeleri ekonomi, siyaset ve sos-yal politika alanlarında büyük ölçüde sorun-suz şekilde hayata geçirebilme yeteneği ka-zanmış durumdadır.AKP, burjuva feodal hâkim sınıflar cephesin-de yakaladığı hâkimiyet ve çoğunluğa yasla-

narak, özelleştirmelere, kamu kurumlarınınve kaynaklarının tasfiyesine, yağma ve tala-na son hızla devam ederek, ezilen emekçi yı-ğınlar cephesinde topyekûn bir saldırıyageçmiş ve buna direnen emekçi kitlelere veilerici, demokrat, devrimci halk güçlerinekarşı, dilinden düşürmediği “demokrasi”,“adalet” ve “özgürlükler” söylemlerine rah-met okutarak azgın bir terör ortamı yarat-mıştır.Ne ki AKP, halk kitleleri içerisinde önemlitepkilere neden olan tüm sefalet ve zorbalıkkoşullarına karşın, 20. yüzyıl boyunca ezilenyığınlara kan kusturan CHP’li ve CHP türevlikoalisyon hükümetlerinin baskıcı icraatları-nın yaratmış olduğu tepkiyi havuzlamayı dabaşarmış görünmektedir.En nihayetinde AKP, 12 Haziran 2011’de: 1)ABD ve AB emperyalistleriyle stratejik uşak-lık ilişkileri içerisinde inşa edilmiş olmasınınve bu bağlamda ekonomik, siyasi her türlüdesteği büyük ölçülerde sağlamış olmasının,2) Hâkim sınıflar cephesinde, büyük çoğun-luğu kendi ekseninde toparlamış olmanın, 3)Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze,“merkez sağ” içerisinde farklı kliklere ayrış-mış durumda olan muhafazakâr kitlenin si-yasi temsilcilerinin, neo-liberal sürece uygunşekilde yeniden konumlandırılmalarının veANAP, DYP, RP gibi geri kalan partilerin fiilentasfiye edilmiş olmasının, 4) Geride bırakılanyıllarda, AKP hükümetlerinin devlet bürok-rasisi, kamu kaynakları, eğitim, sağlık, yerelyönetimler, dış ve iç ticaret kurumları içeri-sinde son derece etkili bir kadrolaşma sağla-mış olmasının ve bu dolayımla büyük kitlelernezdinde bu kaynaklardan faydalanabilme-nin, küçük çıkarları sağlayabilmenin ve AKPteröründen korunabilmenin yegâne koşuluhaline gelmiş olmasının, 5) Toplumun diğerbirçok kesiminde olduğu gibi, büyük serma-ye gruplarının tekelinde olan “medya” sek-töründe uygulamış olduğu baskı ve cebirle,yarattığı “tek seçenek AKP” söyleminin, “is-tikrar sürsün” yalanlarının geniş kitlelerüzerinde etkili olmasının neticesinde, seçim-

lerden, seçmen kitlesinin % 50’sini havuzun-da toplayarak ayrılmayı başarmıştır.

AKP hükümeti, şimdi, büyük bir hızla günde-me soktuğu “yeni anayasa” tartışmalarıylabirlikte, CHP ve MHP’yi de kendisine yedek-leyerek, ülkemizin bir bütün olarak emper-yalist-kapitalist dünya gericiliğine ekono-mik, sosyal, siyasi ve askeri alanlarda enteg-rasyonunun, yani emekçiler ve ezilenler cep-hesinden, daha fazla sömürü ve zorbalık po-litikalarıyla sonuçlanacak bir süreci hayatageçirmek için düğmeye basmıştır.

Söz konusu %50’lik kesimi oluşturan yurt-taşlar içerisindeki emekçilerin ve ezilenlerinkaderi de kuşkusuz değişmeyecektir.

İşten çıkarmalar, işsizlik, taşeronlaştırma,kölelik koşullarında çalışma, köylünün top-rak kaybı ve uluslararası piyasalar karşısın-daki iflası ve genel olarak hüküm süren se-falet koşulları ile azgın devlet terörü canyakmaya devam edecektir.

Başta DHF olmak üzere, örgütlü halk güçleri-nin, AKP hükümeti şahsında, ülkemiz ağalarve patronlar sultasına ve onların halk üze-rinde estirdikleri gerici teröre karşı en büyükgörevi ise kitle hareketleri içerisinde dahagüçlü, yaygın örgütlenmek ve demokratikhalk hareketine kumanda ederek bu gericili-ği alt etmek olmaya devam edecek ve bu ke-simlere de ulaşmayı önüne bir hedef olarakkoyacaktır!

“Yeni CHP” ya da “Yeni Türkiye’nin yeni muhalefeti”(!)ABD ve AB emperyalistleri, 1990’ların sonla-rından itibaren hazırlayarak işbaşına getir-dikleri AKP hükümeti şahsında, geleneksel“merkez sağ” devlet idari yönetimini tasfiyeederek, sürece en uygun liberal, gerici ittifakıörgütlerken; beri yandan da CHP üzerindeçalışarak, tam da AKP hükümetinin zorbapolitikalarının halk kitleleri üzerinde belirginbir tepkisellik ortaya çıkardığı koşullarda“Yeni bir CHP” ortaya çıkarmışlardır.

Emperyalizm patentiyle malul “Yeni CHP”,

‘İleri demokrasi’ maskeli faşist 20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

DHF, bilimsel sosyalist analiz hattındadoğru şekilde konumlanarak, demokratik

halk güçlerinin oluşturduğu bloğu ideolojik olarakeleştirmekle birlikte, hayata geçirdiği BOYKOT

politikasında, bu kesimlere karşı somut pratik bir yönelimegirişmemiş ve genel seçim çalışmaları içerisinde doğrudandoğruya AKP’yi ve CHP’yi hedef almıştır.

6-7_Layout 2 6/20/11 10:04 AM Page 1

Page 7: 20-30 Haziran 2011

dün olduğundan daha gericidir. AKP hükü-metinin olası bir ekonomik krizle birlikte ya-kaladığı avantajı kaybettiği koşullarda,umutsuzca sandıklarda çare arayan genişemekçi ve ezilen yığınların karşısına “gerçekdemokrasi” ve “gerçek özgürlükler” vaadiy-le, sosyal demokrasi sosuyla çıkarılacak yenibir odak olarak adeta tazelenmiş ve yeni dö-neme uyarlanmıştır.

Hâkim sınıfların yoz kültürünü sergileyengizli kaset iğrençlikleriyle tezgâhlanan ope-rasyonlarla CHP’de başlayan dönüşüm, bü-tünlüklü olarak, sistem içi gerici bir odağın21. yüzyıl gerçekliğine ve ihtiyaçlarına uyar-lanmasından başka bir anlam ifade etme-mektedir.

Zira “Yeni CHP”, tam olarak bir AKP kopyasışeklinde burjuva-feodal siyaset alanında zu-hur etmiştir.

CHP’nin tüm ekonomik ve sosyal vaatleri;ekonomik planda neo-liberal piyasaların is-temleri doğrultusunda şekillenirken, sosyalplanda öne sürdükleri projeleri ise AKP’ninbaşarısız bir kopyası olmuştur. Bu da karar-sız durumdaki birçok kesimin, yine AKP’yeyönelmesinde belirleyici bir etmene dö-nüşmüştür. Örneğin Yeni CHP’nin “aile sigor-tası” projesi ile MHP’nin “Hilal kart” projesi,AKP hükümetinin son yerel seçimlerde buz-dolaplarıyla, kömür çuvallarıyla ve yoksullukyardımı adı altındaki sadaka siyasetiyle ha-yata geçirdiği kandırmacaların beceriksiz birtemsilidir. Dolayısıyla ezilen yığınların birbölümü, hâlihazırda bu gibi karşılıksız proje-lerinden faydalandığı AKP’yi tercih etmiştir.

CHP, AKP hükümetini gerek “yeni anayasa”

politikasında; “Kürt açılımı” politikasında;Libya işgalindeki pratiğiyle, NATO politika-sında; özelleştirmeler gibi neo-liberal ekono-mi-politikalarında nüans farklarıyla taklitetmiştir.Bu durum, AKP etrafında gerek gönüllü ola-rak gerekse cebir yoluyla kümelenen burju-va-feodal sermaye kesiminde ve buna bağlıolarak medyadan, orta sınıflara kadar genişkesimleri temsil eden toplumsal dinamikler-de, CHP’nin sınıfta kalmasına yol açmış veAKP karşısındaki hükümet iddiasını geçersizkılmıştır.Nitekim Kılıçdaroğlu ve CHP kurmaylarınınABD ve AB’yle gerçekleştirdikleri ısrarcı dip-lomasi trafiğinde CHP için öngörülen pozis-yon da ABD idari sistemindeki gibi iki partilibir rejim içerisindeki muhalefet (!) pozisyonuolmuştur.Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın başkanlık sistemihayallerini eleştirirken, aslında, tam olarakyerleşmeye çalıştığı pozisyon da bu olmuş-tur. Bunun için de yeni CHP, ezilen ve sömü-rülen kitlelerinin bütün özlemlerini ve has-sasiyetlerini, ikiyüzlülükle kullanmaktan,sömürmekten geri durmamıştır.Bu durum, aynı zamanda, emperyalizminTürk devlet sistemi ve burjuva-feodal siya-seti içerisindeki yeni düzenlemelerinde ön-gördüğü sistem içi sözde muhalefete biçilenrolün açık gerçeğini yansıtmaktadır.Ülkemiz sosyo-ekonomik ve siyasal yapısı-na göre emperyalistlerin isabetle CHP’de iş-başına getirdikleri “Dersimli” (!), “Alevi” (!),“Devrimci” (!) Kılıçdaroğlu tantanası, ne yazıkki gerçek devrimci bir seçeneğin henüz ye-

teri ölçüde güçlü, yaygın ve etkili olmama-sından kaynaklı ezilen yığınlarda belirli biryanılsamaya neden olmuş ve CHP oylarındanispi bir artış ortaya çıkarmıştır.

Bunun en dramatik örneği de (ileride tekrardeğineceğimiz üzere) Dersim’de ortaya çık-mıştır. Katliamlara uğratılan, sömürülen, ezi-len, hor görülen, dili ve dini yasaklanan ke-simler, sandıkta hemşerilerinden medetummuşlardır.

Şu günlerdeki “yeni anayasa” tartışmaların-da da olduğu üzere yeni CHP’nin, AKP hükü-metinin farklı renklerdeki ikiz kardeşi olduğugerçeği, önümüzdeki her önemli ekonomikve sosyal süreçte tekrar ve tekrar ortaya çı-kacaktır.

Halk güçleri, başta DHF olmak üzere, yeniCHP’nin gerçek yüzünü teşhir etmeye karar-lılıkla devam edecek ve gerçek devrimci mu-halefetin halkın örgütlü gücü olduğunu vetek çözümün de onun devrimci kavgası oldu-ğunu ısrarla ve inatla kitlelere götürmeye vekitleleri örgütlemeye devam edeceklerdir.

BDP ve Emek, Özgürlük ve Demokrasi BlokuKürt ulusal hareketi ise Emek, Özgürlük veDemokrasi Bloku üzerinden, birkaç yerel dı-şında hedeflerine ulaşmış, Kuzey Kürdis-tan’ın çoğu yerelinde ve Mersin, İstanbul gibiyoğun göçmen yoksul Kürt köylü nüfusunyaşadığı büyük şehirlerde, toplamda 36 mil-letvekili çıkararak önemli bir hamle gerçek-leştirmiştir.

Kürt ulusal hareketinin, 2000’li yıllarla birlik-te, meşru, demokratik siyaset alanında BDPve önceli olan DTP şahsında somutlanan kit-lesel hamleleri ve Kürt ulusal sorununun budüzlemde çözümüne dönük politikalarınınTürk devletinin tüm baskı, tecrit, imha vetasfiye saldırılarına karşın adım adım geniş-leyerek, kitleselleşerek ilerlemesi kuşkusuztespit edilmelidir.

12 Haziran 2011 genel seçimlerinde öne çıkanen önemli olgulardan bir tanesi de Kürt ulu-sal hareketinin, mevcut sistem içerisinde,belli reformlar gerçekleştirmeye oldukçayaklaşmış olduğu gerçeğidir.

Hiç kuşkusuz, Kürt ulusal hareketinin inisi-yatifi ve kitlesiyle birlikte vücuda gelenEmek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku, tüm bubileşenleri ve seçimlerde elde ettikleri %6.51’lik oy oranıyla, sistem dışı devrimci çö-zümlere en açık toplumsal kesimi işaret et-mesi bakımından önemli bir değeri işaret et-mektedir.

Ancak beri yandan, bu bloğun, Türk devletsisteminin emperyalist-kapitalist dünya ge-rici sistemine her zaman olduğundan dahafazla bağımlı olduğu ve buna uyarlı bir şekil-de AKP ve CHP nezdinde önemli dönüşümlergeçirdiği bir konjonktürde meclisi, seçimleri,sandığı, öz itibariyle de sistem içi olan veKürt ulusal sorunu odaklı bir çözüm fikriya-tını, 12 Haziran 2011 genel seçimleri itibariyletemsil etmesi bakımından yanlış bir politikhattı temsil etmektedir.

DHF, seçim sürecine yansıyan bu yanlışların“yeni anayasa” tartışmaları ekseninde, gerekBDP şahsında gerekse de bloğun kimi bile-şenleri şahsında devam ettirileceğini düşün-mektedir.

AKP’nin “daha fazla özgürlük”, “demokrasi”,“sivil anayasa” vb. söylemleriyle gündemetaşıdığı ve Ekim 2011’de taslağını bitirerekgeniş kesimlere açmayı planladığı bu tartış-ma yakın geleceğin belirleyici gündemlerin-den birisi olacaktır.

Bu süreç DHF’nin eleştirilerinin daha açık birşekilde kavranmasına hizmet edeceği gibi,Kürt ulusal hareketinin ve devrimci-demo-kratik güçlerin çekilmeye çalışıldığı “düzençukuruna” bir kez daha işaret edecektir.

DHF, bu bilimsel sosyalist analiz hattındadoğru şekilde konumlanarak, söz konusudemokratik halk güçlerinin oluşturduğu blo-ğu ideolojik olarak eleştirmekle birlikte, ha-yata geçirdiği BOYKOT politikasında, bu ke-simlere karşı somut pratik bir yönelime gi-rişmemiş ve genel seçim çalışmaları içeri-sinde doğrudan doğruya AKP’yi ve CHP’yihedef almıştır.

Dostlarımız, çok yakın bir gelecekte, tıpkıgenel seçimlerin öngünlerinde olduğu üzere,(meclis bileşeni oldukları koşullarda dahi)yaşadıkları kitlesel gözaltı, tutuklama vekatliam politikalarıyla ne yazık ki yenidenyüzleşecekler ve temsil ettikleri devrimci-demokratik halk inisiyatifi de kendi kurtulu-şunu devrimci bir mücadele hattı içerisindeyeniden örecektir.

DHF, bu blok içerisindeki bazı kesimlerdenkendisine yönelen olumsuz tutum ve davra-nışlara karşın, ideolojik mücadelesini sürdü-recek ve dostlarımız ile temsil ettikleri halkiradesinin gerek Kürt ulusal sorununda ge-rekse geri kalan ekonomik ve sosyal sorun-lar kapsamında, yeni demokrasi perspekti-fiyle öne sürdüğü devrimci fikirlerin propa-gandasını ve örgütlenmesini gerçekleştire-cektir.

Türkiye Komünist Partisi (TKP), EzilenlerinSosyalist Partisi (ESP) ve Özgürlük ve Daya-nışma Partisi (ÖDP) gibi ieçimlere katılan di-ğer demokratik siyasi partiler ve BağımsızDevrimci Sınıf Platformu (BDSP)

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku haricin-de seçimlere parti olarak veyahut bağımsızadaylar dolayımıyla katılmayı tercih eden de-mokratik kurumları, siyasi partileri de kısacada olsa değerlendirmek önemlidir.

500 bin boyun eğmeyen yurttaş arayışıylaseçimlere katılan, “siz hala babanızın partisi-ne mi oy veriyorsunuz?” gibi adeta halklaalay eden ilginç sloganlarla seçim çalışmalarıyürüten ve belki de ülkemiz seçim süreçle-rinde bir ilk olarak “kimlerden oy istemediği-ni” açıklayan TKP; emperyalistlerin ülkemiz-de sürdürdüğü yoğun dönüştürme operas-yonlarının hâkim sınıflar cephesindeki birkarşılığı olan 12 Haziran 2011 genel seçimleritezgâhından, oy kaybederek ayrılmıştır.

Kendisini yoğun bir değerlendirme sürecinealdığını deklare eden TKP; Emek, Özgürlük veDemokrasi Bloku gibi, böylesine gerici bir dü-zen içerisinde, emekçi ve ezilen kitlelerin ör-gütlü ve örgütsüz, kendiliğinden hareketleri-ne karşı, bu kuvveti sistem içerisinde havuz-lamaya gayret eden ve bunda da hatırı sayılırbir mesafe kat eden tasfiyeci sürecin parçasıolmuş ve kendi bulunduğu siyasi ve örgütselplatformda dahi oy kaybına uğramıştır.

Devamı sayfa 08-09’da

diktatörlüge karşı mücadeleye!seçimler değerlendirme

-

12 Haziran 2011 genel seçimleri, kuşkusuz, ülkemiz hâkim sınıflarıaçısından olduğu kadar, bölgemizi, gerek askeri işgallerle gerekse az-gın ekonomik ve sosyal sömürü politikalarıyla tahakküm altında tu-tan ABD ve AB emperyalistleri açından da önemli bir tarihsel döne-meç olarak geride bırakılmıştır

6-7_Layout 2 6/20/11 10:04 AM Page 2

Page 8: 20-30 Haziran 2011

Baştarafı sayfa 06-07’deBu oy kaybında CHP ve Kılıçdaroğlu faktörü-nün önemli bir etken olduğu tespit edilmelidir.Seçim çalışmalarını da “AKP karşıtlığı” üzerineoturtan TKP, CHP’yi utangaçça “eleştirmiş” vefakat AKP’ye karşı bir mevzi olabilme ihtimali-ni de göz ardı etmeyerek CHP’ye fazlaca do-kunmamıştır.

TKP’ye göre kendisine oy vermeyen herkessömürü düzenine boyun eğmektedir. YineTKP’nin argümanlarıyla hareket edilecek olur-sa ülkemizde sadece 62 bine yakın boyun eğ-meyen vardır. AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye ve diğerdüzen partilerine oy veren ezilenlerin; BDP’yeoy veren milyonların ve sandığa gitmeyen mil-yonların ise lafını etmeye bile değmez (!)

Bu tutumlar sınıf mücadelesinden, güçler den-gesinden, politik mücadeleden nasibini alma-mış reformist çizgi sahiplerinin kaçınılmaz ola-rak savruldukları yerdir. Yarın gidecekleri yerde farklı olmayacaktır. Çünkü onların ufkusandıklarla, meclisle ve düzenin sınırlarıylamaluldür. Bu nedenle milyonları birleştirme,örgütleme perspektifiyle hareket etmek yeri-ne, sandık sonuçlarına bakarak ezilenleri sınıf-landırmayı tercih etmektedirler.

Bu eleştirilerimiz TKP ile benzer çizgide olanbütün kesimler için geçerlidir.

ESP ise, Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bolok’uiçerisindeki liste tartışmaları sürecinde bubloktan çekildiğini açıklayarak, Kuzey Kürdis-tan illerinde bloğun adaylarını destekleyeceği-ni, geri kalan yerellerde ise seçimlere kendi ba-ğımsız adaylarıyla gireceğini deklare etmiştir.

Tasfiyeci sürecin devrimci ve demokratik halkgüçleri içerisindeki en belirgin siyasi sonuçlarıarasında değerlendirilebilecek olan ESP, blokharicinde öne çıkardığı bağımsız adayları üze-rinden ezilenlere ve emekçilere “ezilenlerinsosyalist iradesini meclise taşıma” şiarıyla bir-likte, emperyalizme stratejik olarak bağımlıyarı sömürge ülke koşulları içerisinde, bu yan-lış politikada ısrar etmiştir.

BDP’nin bağımsız adaylarıyla birlikte YüksekSeçim Kurulu’nun, gerçekleştirdiği saldırıdannasibi alan ÖDP ise, bu durumun zorunlu sonu-cu olarak seçimlere katılmamış olsa da seç-menlerini diğer demokratik siyasi partilere ve-yahut bağımsız adaylara yönlendirerek aynıyanlış politikaya kan taşımıştır.

Hiç kuşkusuz TKP ve ÖDP gibi demokratik si-yasi partilerle, onların reformist siyasi çizgile-riyle ve bu yönde büyük bir hızla ilerleyen ESP

ile aynı düzlemde değerlendirilemeyecek olanülkemiz devrimci halk güçlerinden BDSP ise“sandığa gitme, ancak alternatif oy pusulalarıile seçimleri teşhir etme” gibi kendi içerisindeçelişen bir politikayla, objektif olarak, kitlesinisandıklara yönlendirmiş ve bu açıdan yanlışadüşmüştür.Kaldı ki BDSP, kuruluşundan günümüze yal-nızca bir kez genel seçimleri BOYKOT politikasıizlemiş, geri kalanında ise “bağımsız sosyalistadaylarla” seçimlere katılarak, düzeni teşhireden çalışmalar yürütme hedefiyle hareket et-mişlerdir.BDSP’li dostlarımızın genel seçim faaliyetlerikapsamında örgütledikleri panellere katılanDHF, devrimci, demokratik ve dostane bir çiz-gide, söz konusu politikayla olan tartışmasınıyürütmüştür.DHF, devrimci ve demokratik halk güçleriylebirlikte gerek tartışma platformlarında sürdür-düğü ideolojik mücadelesiyle gerekse mücade-le alanlarında yükseltilen devrimci dayanışmave ortak mücadele platformlarında, doğru dev-rimci politikalarının yaygınlık kazanması uğra-şısını sürdürecektir.

Seçimlere katılmayacağını ifadeeden devrimci ve demokratik örgütler12 Haziran 2011 genel seçimleri, Türkiye-KuzeyKürdistan devrimci ve demokratik hareketiaçısından da genel planda 1990’ların ikinci ya-rısından itibaren yürürlüğe konan ve 19 Aralık2000 Hapishaneler Katliamı ile nitel bir aşama-ya evrilen tasfiye sürecinin ulaştığı boyutlarıçarpıcı biçimde sunması bakımından, önemlibir süreç olarak kabul edilmelidir.Sağ ve sol tasfiyeciliğin, devrimci ve demokra-tik hareketleri kuşattığı, sistem içerisinde tü-kettiği; birer birer demokratik siyasi partilerkervanına sürüklediği; kitle faaliyetlerindenuzak “basın açıklaması devrimciliği”nin nere-deyse tek “faaliyet” haline geldiği; kitle hare-ketlerine önderlik eden değil, kitle kuyrukçu-luğunun “devrimci ödevlere” dönüştüğü; refor-mist çevrelerin, devrimci çevrelerin geri çekili-şine koşut olarak, sistem sınırlarını zorlama veaşma perspektifinden uzak, popülist faaliyet-lerinin kimi zaman bizatihi burjuva liberal ke-simlerce propagandasının yapıldığı koşullarda,12 Haziran 2011 genel seçimleri, son dereceönemli bir ayrışım noktası olarak ortaya çık-mıştır.Programatik görüşler ve örgütsel ayrışmalar

itibariyle oldukça geniş sayılabilecek bir yelpa-zeye yayılmış durumda olan devrimci ve de-mokratik hareketler açısından, genel seçimlerkarşısında, faşist diktatörlüğün meclis maskeli“demokrasi” ve “özgürlükler” aldatmacasına,sitem içi iyileştirmelere ve hatta bu koşullar al-tında meclisten “sosyalist umutlar” besleyenyaklaşımların devrimci ve demokratik kamuo-yu üzerindeki hâkim eğilimine rağmen aktifBOYKOT tutumu içerisinde olduğunu deklareeden devrimci çevreler, ne yazık ki bir elin par-maklarını geçemeyecek bir nicelikle ifade edi-lebilmektedir.Halk Cephesi, Mücadele Birliği Platformu, ÇağrıDergisi bu anlamda, 12 Haziran 2011 genel se-çimleri karşısında, devrimci bir politik hattamücadele çizgisinde tutunan çevreler içerisin-de ilk elden zikredilebilecek devrimci halk güç-leri arasında ifade edilmelidir.Halk Cephesi’nin genel seçimlere ilişkin siya-setini örgütsel gerçekliği ile orantılı bir aktifkitle faaliyeti ile güçlendirmemiş olması iseeleştirilmesi gereken bir eksiklik olarak tespitedilmelidir.Dostlarımız, deklare ettikleri seçim değerlen-dirmeleri ile mevcut gerici sistemi ve onun se-çim aldatmacası karşısında sandıklara gitme-me ve kitleleri bu yönde bilinçlendirme faali-yetlerinde; an itibariyle devrimci ve demokra-tik halk güçleri içerisinde hâkim durumda olantasfiyeci eğilimlere karşı doğru devrimci duru-şu sergilemişlerdir. Bu önemlidir. Fakat ifadeettiğimiz gibi son derece önemli olan bu tutu-mun kitlelere yaygın bir şekilde taşınmamasıise aynı oranda hatalıdır.Kuşkusuz burada Halkevleri gibi seçimlerinkendi gündemleri olmadığını ifade eden; soka-ğı, fiili ve meşru mücadeleyi işaret eden ve fa-kat pratik anlamda kendi örgütlü kitlesi ve faa-liyet alanlarında neredeyse hemen hiçbir pra-tik faaliyet örgütlemeyen, hâkim sınıfları vedevrimci demokratik kesimleri temsilen seçimyarışında yer alan güçlere dair genel bir analizve ayrıştırmadan dahi kaçınan demokratikhalk güçlerini de zikretmek gereklidir.Bu da yaşanmakta olan tasfiye süreci içerisin-de öne çıkan farklı bir siyasi ve örgütsel çizgiolarak dikkatleri çekmektedir.DHF, bu anlamlı ve önemli ayrışmanın bilincin-de olarak, devrimci halk güçleriyle olan ideolo-jik mücadelesini elden bırakmadan, devrimcidayanışmaya dün olduğundan daha fazla vur-gu yaparak dostlarıyla birlikte emperyalizmeve uşaklarına karşı mücadeleyi yükseltecektir.

20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Sağ ve sol tasfiyeciliğin,devrimci ve demokratikhareketleri kuşattığı, sis-tem içerisinde tükettiği;birer birer demokratik si-yasi partiler kervanına sü-rüklediği; kitle faaliyetle-rinden uzak “basın açıkla-ması devrimciliği”nin ne-redeyse tek “faaliyet” ha-line geldiği; kitle hareket-lerine önderlik eden değil,kitle kuyrukçuluğunun“devrimci ödevlere” dön-üştüğü; reformist çevrele-rin, devrimci çevreleringeri çekilişine koşut ola-rak, sistem sınırlarını zor-lama ve aşma perspekti-finden uzak, popülist faali-yetlerinin kimi zaman bi-zatihi burjuva liberal ke-simlerce propagandasınınyapıldığı koşullarda, 12 Ha-ziran 2011 genel seçimleri,son derece önemli bir ay-rışım noktası olarak ortayaçıkmıştır

8-9_Layout 2 6/20/11 10:06 AM Page 1

Page 9: 20-30 Haziran 2011

seçimler değerlendirme

DHF, bugün dünyamızı tahakküm altında tutanemperyalist-kapitalist gerici dünya düzeniyle,ülkemiz gibi yarı-sömürge ve yarı-feodal sos-yo- ekonomik yapıya sahip faşist diktatörlükniteliğindeki gerici iktidarlar arasındaki ilişki veülkemizdeki mevcut işçi, köylü ve emekçi hare-keti ile ezilen kesimler ve hâkim sınıflar arasın-daki mücadelenin mevcut koşullarına bakarakbir BOYKOT politikası geliştirmiştir.Bu koşullar altında “sandığa gitmek”, “sandığı,birtakım demokratik iyileştirmeler için adresgöstermek”, doğrudan doğruya yukarıda izahettiğimiz hâkim gericiliği bir kez daha meşru-laştırmak ve ona kan taşımak olacaktır.Bu, hiçbir tartışmaya yer bırakmaksızın, sınıfave onun devrimci savaşına ihanetle eşdeğerdir.Kaldı ki ülkemizde kimi demokratik siyasi par-tilerin veyahut bağımsız milletvekilleri dolayı-mıyla meclis içerisinde yer alan akımların pra-tik tecrübeleri de ortadadır.Sosyal emperyalizm güdümündeki Türkiye İşçiPartisi’nin (TİP) 1960’lı yıllardaki meclis tecrü-belerinden, 1990’lı yıllarda meclisten yaka paçasürüklenerek gözaltına alınan Demokrasi Par-tili (DEP) milletvekillerine ve 2000’li yıllardakiDTP ve BDP tecrübelerine dek meclis çatısı al-tındaki demokratik kesimlerin, halkın haklı ta-leplerinin savunusu ve gerçekleşmesi nokta-sındaki belirleyicilikleri gözler önündedir.En son ve çarpıcı örnek ise BDP’nin kimi aday-larının, YSK kararlarıyla 12 Haziran 2011 genelseçimleri sürecinin dışında bırakılmak isten-mesidir.Derhal ifade edilmelidir ki BDP’yi, bu seçimleresokan ve onu önemli bir başarıyla temsil hak-kına sahip olmasını sağlayan kuvvet ise yasalgirişimler değil, tam tersine Kürt ulusunun onyıllardır süren devrimci ulusal savaşı ve hiçbirbedeli ödemekten çekinmeyen cüretli serhıl-danlarıdır!Kürt ulusal sorununun çözümü bir yana, re-formlar düzeyindeki iyileştirmeler ve bu süreçiçerisinde Kürt ulusal mücadelesinin temsiliyetide yine bu kitlesel-meşru mücadelenin temsiliolarak var olacaktır.Bu bağlamda 12 Haziran 2011 genel seçimlerin-de belirlenecek taktik politikada asıl olan, farklımilliyet ve inançlardan işçilerin, köylülerin,emekçilerin ve ezilenlerin oluşturduğu kitle ha-reketlerinin genel seviyesi ve niteliği ile dev-rimci halk güçlerinin bu kitle mücadelesi içeri-sindeki sübjektif gerçekliğinin doğru analizinigerçekleştirmektir.DHF açısından burada hataya düşmek demek,ne yazık ki bugünden yarına, geriletilen, refor-mizm ve yasalcılık kulvarına hapsedilmek iste-nen devrimci savaş gerçekliğini yıkmak, bilinç-lerden kazımak ve reformizm illetini özeldeyeni demokrasi güçlerine, genelde ise emekçive ezilen halk kitlelerine yedirmek anlamınagelecektir.DHF hiçbir tereddüte kapılmaksızın, bu gericioyun karşısında mevzilenmiş ve tüm kuvvet-leriyle BOYKOT politikasını hayata geçirmiştir.DHF’nin, bu devrimci politik duruştan hareket-le, bundan sonrasında 2011 genel seçimleri sözkonusu olduğunda, BOYKOT politikasını dekla-re eden birkaç siyasal hareketten biri ve fakatbu deklarasyonu afişle, bildiriyle, broşürle, halktoplantılarıyla, ev ziyaretleriyle kapı kapı sür-dürülen yaygın kitle faaliyetiyle sadece kendikitle tabanına değil, mümkün olan en geniş kit-lelere götüren tek devrimci hareket olarak anı-lacağı ise kesindir.

Bizce bu husus, son derece önemlidir.

DHF, Mustafa Suphilerin ve özellikle Kaypakka-yaların gerçekleştirdiği komünist kopuştan gü-nümüze, demokratik haklar için mücadele ala-nında devrimci ve demokratik halk güçlerininsiyasi ve örgütsel tecrübelerine yaslanarak inşaettiği bedellerle örülü devrimci mücadelesiyleöne çıkan devrimci bir halk gücü olarak, tasfiyesürecine karşı atılmış kararlı bir adımdır.

DHF, mevcuttaki örgütsel gücü oranında, almışolduğu BOYKOT kararını, gerekli materyalleriniüreterek tüm faaliyet alanlarında kitlelereulaştırma noktasında, hâkim tasfiyeci eğilimle-rin kendi kitlesi içerisindeki izdüşümlerini gö-ğüsleme pahasına kitlelere ulaşmaya gayretetmiştir.

DHF, ezilen emekçi yığınların ve baskı altındakiazınlık ulus, milliyet ve mezhep kesimlerininAKP, CHP ve MHP gibi gerici, faşist düzen güç-leri ile devrimci ve demokratik kamuoyunungeneline hâkim olan reformist eğilimlerin etkiliolduğu bir süreçte; tüm bu kitle tabanına karşıısrarcı, kararlı ve direngen bir politik duruş ger-çekleştirmiştir.

DHF, atölyelerde, sendikalarda, okullarda, ma-hallelerde ve köylerde, bu gerici ve yanlış eği-limlerin etkisi altındaki emekçi ve ezilen kitle-lerle –ki bunun içerisinde DHF’nin taban güçle-rini de eklemek gerekecektir, etkili bir tartışmave ikna süreci geliştirmiştir.

Beri yandan ise kolluk güçlerinin saldırılarınagöğüs gerilmiştir.

Ancak DHF, tasfiye sürecine karşı en etkili dev-rimci mücadelenin; örgütçü, kurumsallaşmış,sürekliliği sağlanmış bir örgütsel duruşun ku-manda ettiği merkezi politikaların, halk kitlele-rine, politik kitle faaliyetiyle ulaşmasıyla kırıla-bileceği bilimsel tahliliyle, BOYKOT politikasınıtüm faaliyet alanlarında kitlelere ulaştırmayagayret etmiştir.

Kuşkusuz ki BOYKOT politikası, DHF’nin örgüt-sel gerçekliği ve faaliyetlerinin niteliği oranında,en güçlü olduğu faaliyet alanlarında tespit edi-lebilen bir nitelik kazanmıştır.

Dersim pratiğimiz başarılıdır!

Genel seçim sürecinde Dersim, devrimci-de-mokratik güçler arasında önemli bir tartışmaalanı oldu. DHF’nin boykot kararını eleştiren

dostlarımız “DHF’nin BDP’yi desteklemesi ge-rektiğini”, “DHF’nin el altından CHP’yi destekle-diğini”, “DHF’nin Kürt sorununa kayıtsız kaldı-ğını” vb. argümanları ön plana çıkardılar.

DHF tüm bir süreç boyunca yazıp çizdiği ve budeğerlendirmesiyle bir kez daha paylaştığı sü-reçlerden dolayı BOYKOT kararı almış ve doğalolarak bu kararı Dersim’de de hayata geçirmiştir.

DHF’nin ve yeni demokrasi güçlerinin genel se-çimlere dair yaklaşımlarını bilenler açısındanBOYKOT kararımız şaşırtıcı değildir. Fakat açık-lıkla belirtmek isteriz ki, dostlarımızın DHF’yekarşı girişmiş oldukları dostane olmayan tutumizaha muhtaçtır.

DHF yarın da benzer koşullar altında BOYKOTpolitikasını uygulamaya devam edecektir. Butartışma başlığı altında öne çıkan en önemliyanlışlardan bir tanesi de “devrimci dayanış-manın”, “dostluğun” sandık başlarında hatır-lanmaya başlanmış olmasıdır.

Devrimci tutum, dostlarla dayanışma içerisindeolma, Kürt sorununa duyarlı olma tartışmalarıbir başına “sandıklara” sığdırılamaz. Bu zorla-ma tespitlerle, yaklaşımlarla hareket edendostlarımızın büyük bir yanılgı içerisinde oldu-ğunu ifade etmek isteriz.

Zira bizim dostluğumuz sandık başlarında baş-lamış değildir. Bizim dostluğumuz sınıf müca-delesinin zorlu alanlarında, ateş çemberindekanıtlanmıştır, kanıtlanmaktadır!

Dostlarımızın önemli yanlışlarından birisi de“Dersim cellâdına âşık olmuş” söylemleridir.Dersim’den çıkıp ülke geneline baktığımızda“ezilen milyonlar AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye âşıkolmuş, buradan bir şey çıkmaz” mı diyeceğiz?

Kesinlikle hayır!

Dersim’de de ülke genelinde de ezilenler, dev-rimci alternatiflerin yeteri düzeyde etkili vegüçlü olamaması sebebiyle, hâkim sınıflarınoyunlarına aldanmışlardır. Bilinçleri bulandırı-lan milyonlar bu gerici düzen partilerine çeşitli“umutlarla” yedeklenmişlerdir. Kaldı ki ülkemizsınıf mücadelesi tarihi hemen her dönem ben-zer süreçlere tanık olmuştur.

Böylesi süreçlerde faturayı halka kesmek yeri-ne kendimize, mücadelemizin kitlelerde buldu-ğu karşılığa bakmak durumundayız.

Ötesi, bizleri yanlışa sürükler ve her bir politik

özne açısından “başarısızlığın” temel gerekçe-lerinin karartılmasına hizmet eder.

DHF’nin Dersim’de açığa çıkan sonuçtan veülke genelindeki sonuçlardan çıkardığı enönemli ders budur.

“Yeni CHP” ve Kılıçdaroğlu safsatasının Der-sim’de etkili olduğu çıkan sonuçtan da görülm-üştür.

Bu bilinç bulandırma operasyonu Dersim’dekibütün kurumların kitlesi üzerinde dahi –BDPve DHF de dâhil olmak üzere- etkili olmuştur.Bu durum bütün devrimci ve demokratik güç-ler tarafından açık yüreklilikle kabul edilmeli-dir.

DHF bu etkiyi kırma, CHP’nin gerici, faşist nite-liğini Dersimlilere taşıma yolunda kapsamlı birteşhir ve BOYKOT çalışması yürütmüştür. Ka-nımızca bu çalışmalarında da esasta başarılıolunmuştur.

DHF, Dersim özgülünde tespit ettiği kısmi ek-siklerini giderme, taban kitlesi üzerinde çok sı-nırlı da olsa etkisini gösteren olumsuzluklarıgiderme yolunda da gerekli adımları hızlıca at-maktadır.

Dostlarımızın da benzer bir yönelime girmesigerektiğini düşünüyoruz. Yoksa Dersim’dekibaşarısızlıklarının faturasını DHF’ye ve Dersimhalkına kesmeye kalkışmak, yeni yanlışlarınaltına imza atmak olacaktır.

Seçim tantanası bitmiş ve Dersim sorunlarıyla,hâkim sınıfların kapsamlı saldırılarıyla yüzyüze kalmıştır. Askeriyle, polisiyle, cemaatiyle,düzen partileriyle, valisiyle, barajlarıyla… Der-sim kapsamlı saldırıların odağı durumundadır.

Devrimci demokratik güçler bu tablo karşısın-da ne yapacaktır? Birbiriyle didişmeye devammı edeceklerdir? Aslı astarı olmayan iddialarıgündeme taşıyarak birlik zeminini zayıflatmayısürdürecekler midir?

DHF dün olduğu gibi bugün de başta devrimcikurumlar ve BDP olmak üzere bütün dost güç-lerle, yanlışları tespit ederek gidermeye ve sınıfdüşmanlarımızın kapsamlı saldırılarına ortakmücadele mevzileriyle karşı koymaya hazırdır.

Kurtuluşumuz mecliste değil, demokratik halkdevrimindedir!

İşte tüm bu nedenlerden dolayı seçim oyunu-nun parçası olmamak için,

Sömürü ve zulüm düzeninin, onun meclisininteşhirini yapmak için,

Düzenden değil örgütlü mücadelemizle yarata-cağımız aydınlık yarınlardan beklentimiz oldu-ğunu haykırmak için,

Kürtlere, Ermenilere, Alevilere ve diğer ezilenkesimlere yönelik inkar, imha ve asimilasyonpolitikalarına karşı çıkmak için,

İşçiler, köylüler, gençler, kadınlar üzerinde yo-ğunlaşan saldırılara karşı emeğimize ve gele-ceğimize sahip çıkmak için,

“Yeni Anayasa” tartışmalarında ve “referan-dumlarda” sandık başına giderek sömürü dü-zenine “güvenoyu” vermemek için,

Göstermelik, uydurma, oyun alanı meclisi meş-rulaştırmamak, çözüm gücü olarak gösterme-mek için zulüm düzenini ve onun meclisiniBOYKOT eden DHF, emekçilerin ve ezilenlerindemokratik bir halk iktidarı yürüyüşünde, mü-tevazı ve fakat kararlı, doğru devrimci politikduruşuyla, 12 Haziran 2011 genel seçimlerindeesasta başarılı bir sınav vermiş ve kendisini birkez daha net bir şekilde ortaya koymayı başar-mıştır.

DHF ve BOYKOT politikası

8-9_Layout 2 6/20/11 10:06 AM Page 2

Page 10: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011emek haber10

Ülkemiz işçi sınıfının mücadele tarihinin önemli köşetaşlarından biri olan 15-16 Haziran Büyük İşçi Direni-şi 41’inci yıl dönümünde yapılan etkinliklerle selam-landı. Birçok ilde yapılan eylemlerde işçi sınıfının ve-rildiği mücadelenin önemine dikkat çekilerek, 15-16Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin yarattığı kazanım se-lamlandı.

Direne direne kazanacağızAnkara’da Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen AKA-DER, DDSB, Devrimci Proletarya, Devrimci Yolda Öz-gürlük, EHP, ESP, Kaldıraç, TÖP, Tüm-İGD “15-16 Hazi-ran ruhuyla TEKEL’den, Onteks’e, DESA’ya yaşasınözgürlük mücadelemiz” pankartı açarak MadenciAnıtı’na yürüdü. Demokratik Haklar Federasyonu(DHF) ve Sosyalist Parti’nin de destek verdiği eylem-de, sık sık “Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz”, “Yaşa-sın işçilerin birliği hakların kardeşliği”, “DESA, Onteks,Yeşil Kundura, PTT direniyor. Direne direne kazanaca-ğız”, “Yaşasın devrimci dayanışma” sloganları atıldı.

Madenci Anıtı önünde katılımcı kurumlar adına or-tak açıklamayı yapan Tamer Morkoç, 15 Haziran 1970tarihinde, 274 sayılı toplu iş sözleşmesi, grev ve lo-kavt kanunlarında değişiklik öngören ve gelişen işçisınıfı mücadelesini hedefleyen yasanın mecliste gö-rüşülmeye başlanmasıyla işçiler ve emekçilerinhaklarına, sendikalarına ve emeklerine sahip çık-mak için caddeleri, sokakları zapt ettiğini hatırlattı.15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin ardından 3 ay-lık sıkıyönetim ilan edildiğini de hatırlatan Morkoç,toplu sözleşme ile grev hakkını ilgilendiren yasaların12 Eylül’e kadar uygulanamadığını söyledi.

Örgütlü bir halkı hiçbir güç yenemez15-16 Haziran, Kavel, DGM, TARİŞ direnişleri ve yük-selen devrimci hareket nedeniyle egemenlerin kor-kularının her geçen gün artarak 12 Eylül darbesininhayata geçirildiğini sözlerine ekleyen Morkoç, “15-16Haziran Direnişi, işçi sınıfı ve emekçilerin insanca, ya-şanılabilir bir gelecek arayışına ışık tutmaya devam

15-16 Haziran ruhuylamücadeleye 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi 41. yılında ülke genelinde yapılaneylemlerle selamlanırken, eylemlerde birlik ve mücadele vurgusuöne çıktı

BEDAŞ’a bağlı SezenYavuz Şirketi’ndeçalışan Enerji-Sen’eüye 22 işçi, işlerinegeri dönmek içinbaşlattıkları direnişikazandılar

BEDAŞ’a bağlı taşeron SezenYavuz LPG Elektrik San. veTic. Ltd Şti’de çalışan Enerji-Sen üyesi işçiler, işten çıka-rılmalarının ardından BEDAŞbinası önünde başlattıklarıdirenişi kazanımla sonuç-landırdı. İşçilere zorla kıdemtazminatı bordroları imzala-tılmaya çalışılmış, işçiler isebordrolara imza atmayı red-detmişti. Eksik yatırılan SSKprimleri ve ödenmeyen ma-aşlarının yatırılmasını talepeden işçiler, Enerji-Sen ön-cülüğünde İstanbul Tak-sim’de bulunan BEDAŞ bina-

sının önünde her cuma ey-lem yapmış ve yapılan ey-lemlerden kaynaklı 22 kişiişten atılmıştı. İstanbul Tak-sim’deki BEDAŞ önünde“İşimizi geri istiyoruz!”, “İşekmek yoksa barış da yok!”,“Direne direne kazanaca-ğız!” sloganlarıyla çadır ku-rarak direnişe geçen Enerji-Sen üyesi 22 işçi aynı günişe geri alındı. Direniş başla-dıktan sonra BEDAŞ GenelMüdürlüğü yetkilileri Ener-ji-Sen’le görüşme talep etti.BEDAŞ’ın talebi üzerine ya-pılan görüşmede BEDAŞ,Enerji-Sen’in örgütlenmeçalışması yapmaya başla-masından bugüne kadar iş-ten çıkarılan işçilerin işe alı-nacağına, işçilerin çalışmahayatındaki ekonomik vesosyal sorunların çözülece-ğine dair resmi bir kağıt im-zaladı. Direnişin kazanılma-sının ardından işçiler kur-dukları çadırı da kaldırdı.

BEDAŞ’ta direniş kazandı

Tarımda uygulanan yanlışpolitikalar sonucunda üre-ticiler üretim yapamazhale geldiler. Ektiği ürünüsatmakta zorlanan üretici,kota uygulamasıyla ürü-nünü ucuza satmak zo-runda kalıyor ve yıllık mal-yetini dahi karşılayamıyor.

Geçimini ürettiği ürün üzerindensağlayan çay üreticisi köylüler Ri-ze’de ÇAYKUR’un kapısına dayan-

dı. Ürettikleri çay, kotalardan dola-yı, elinde kalan çay üreticileri 17Haziran’da ÇAYKUR önünde eylemyaparak dekar başına 10 kg yaşçay olan kotaya itirazlarını dile ge-tirdiler. Uygulanan politikalaratepkili olan köylüler ürettiklerimahsülün karşılığını alamadıkları-nı ve kendileirini açlığa mahkumedildiklerini dile getirdiler.

Fabrika müdürü ile görüşme tale-binde bulunan çay üreticileri, mü-dürün aşağı inmemesi üzerinemüdürün odasına giderek görüş-me taleplerini yinelediler. Fabrikamüdürü istemeyerek de olsa oda-

sına kadar gelen üreticilerle görüş-mek durumunda kaldı. Taleplerinibir kez daha müdüre ileten köylü-ler, ürettikleri çayı satmak istedik-lerini söylediler.

Müdürün odasında bir süre oturmaeylemi yapan çay üreticisi köylü-ler, ilçelerden çay getiren kamyon-ları fabrikaya sokmayacaklarınıifade ettiler. Müdürle yaptıkları gö-rüşmelerin ardından üreticiler fab-rikadan ayrıldı. Edinilen bilgiyegöre köylülerin yapmış olduklarıeylem sonrası çay alımı dekar ba-şına 10 kilodan 20 kiloya çıkarıldı.

Çay üreticileri fabrikayı bastı

10-11_Layout 2 6/20/11 11:52 AM Page 1

Page 11: 20-30 Haziran 2011

11emek

u ikisi birbiriyle ilişki halinde varo-labilen kavramlardır. Aynı zamandainsanla ilişkili olan şeyler. İnsansızne bilim, ne felsefe söz konusu ola-bilir. Aynı şekilde insansız ne ideoloji

ne de politika olur. Felsefe ile bilim arasındaki ilişkineyse, ideoloji ile politika arasındaki ilişki de öyledir.Felsefe, bilimlerin bilimi olarak tanımlanır. İdeolojiyede politika biliminin bilimi diyebiliriz. Gerçi ideolojiile felsefe arasında bir kıyaslama yapılırsa, ilkinindaha belirleyici bir şey olduğunu görürüz. Felsefede,bilimde, politikada doğru bir yol izleyebilmek için;evren, doğa ve toplum hakkında doğru bir düşünmebiçimine (ideolojik dünya görüşüne) sahip olmakgerekir. Marksist dünya görüşü, felsefede materyalist, yön-temde diyalektikçidir. Diyalektik, aslında harekethalinde olan şeylerin ve toplumsal hareketlerin de-vindirici dinamiklerini (çelişkilerini) incelemek veona uygun davranmaktan ibarettir. Politika alanı,diyalektiğin en çok uygulandığı alandır, orada bütünçelişkiler belirli renklere, seslere hareketlere bürünerekdokunulabilir, hissedilebilir halde sahneye çıkar. İdeoloji de sık sık değişiklikler yapılamaz, fakat po-litikada yapılabilir, yapılmak zorundadır. Örneğin,Marksist ideoloji olarak diyalektik materyalizm hiçdeğişmeden kalabilir, ama politika her an ve yenidurumda değişebilir bir esneklik taşır. Politika tıpkıdoğa bilimlerindeki gibi hareket halinde olan in-sanların, çelişkileri ve çatışmalarıyla ilgilenir. Harekethalinde olan şeyler, doğal olarak sürekli değişirler,aynı şekilde onların bilgisi ve pozisyonları da değişir.Zaten politika sınıflar arası ilişkiler alanında tezahüreden bir şeydir. O yüzden değişkendir, hareketlidir,çelişkilerin devinim süreçlerini izleyerek onlarınbilgisini kullanarak ilerler. Ancak bu şekilde olasıgelişmeleri önceden önemli ölçüde sezebilir ve onagöre kendi güçlerini düzenleyebilir. Hareketlilik demek, “kıvraklık“, “belkemiksizlik“, “yal-takçılık“ demek değildir, tersine her yeni durumauygun tavır ve hareketler geliştirebilme yeteneği,yetkinliği ve inisiyatifi demektir. Ancak karmaşıkbiçimde düzenlenmiş iyi bir araç değişik özellikleresahip yollardan başarıyla ilerleyebilir. Politik yetkinliğesahip bir parti böyle bir araca benzetilebilir. Politikanıniç uyumluluğunu, tutarlığını sağlayan şey ise ideo-lojidir (diyalektik materyalist dünya görüşüdür).Zaten bilimsel saptamalar sonucu oluşmayan politikaesnek de olamaz, bir işe de yarayamaz.Devrimci politika, devrimci pratik, sınıflar arası mü-cadelede emekçilerin özlem ve isteklerini gerçek-leştirme çabasından başka bir şey değil. Devrimcipolitika toplumsal devinimin her yeni durumunauygun yeni pratik taktikler üretmek ve uygulamakdemektir. Hareket halinde olan bir şeye, değişkenbir şeye değişmeyen taktik ve pozisyonlarla etkiedilemez. Politikada hareketin bilgisine (çelişkilerinevrimine) uygun hareket etmeyenler, ya saçmasapan maceralara girişirler ya da edilgen, hareketsizbir seyirci durumunda kalırlar.Bir parti veya siyasal grubun hareketsizlik ve dur-gunluk içine düşmesi politikada bir burkulmayayorulabilir. Bazen hareket coşkulu biçimde canlanır,sonra aniden sönümlenir, sonra yine canlanır…Böyle zamanlarda basma kalıp fikirlerin, sık sıkzorunluluğun önerdiği akli, bilimsel devrimci politi-kanın önünü kestiği izlenimi verir, elektrik taşımayan,yalıtkan bir şeylerin araya düşmesi gibi! Özellikleseçim dönemlerinde… Saflar edilgen ve darmada-ğınık olunca iyi mi oluyor? Bir türlü aklıma yatmıyor be yoldaşlar, bönlüğümübağışlayın…

BİDEOLOJİ VE POLİTİKA

MAYA ≫ arıf bilgin20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

ediyor. Şimdi TEKEL direnişinden, 2010-2011 1 Ma-yıs’ından aldığımız güçle, gelişen Onteks, DESA, PTT,MAS-DAF, Kampana, Casper direnişlerini büyütmekiçin mücadeleyi yükseltme vaktidir. Biliyoruz ki ör-gütlü bir halkı hiçbir güç yenemez. Bu bilinçle 15-16Haziran Direnişi’nden öğrenerek, sendikal ihanetekarşı örgütlülüğü geliştirerek, sendikaları işgal edenişbirlikçi sendikacılardan sendikalarımızı geri alma vesınıf hareketini daha da büyütmenin vaktidir.” dedi.

Yaşasın 15-16 Haziran İşçi Direnişimiz! Adana’da DİSK ve devrimci demokratik kurumlar,“15-16 Haziran Direnişi’ni yaratanları selamlıyoruz.Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği” pankartıarkasında bir araya gelerek, 15-16 Haziran Direnişi’niselamladı. DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi KemalArslan tarafından yapılan açıklamada “15-16 Haziranİşçi Direnişi’nin emperyalizme, neo-liberalizme vesömürüye karşı bağımsızlık ve demokrasi mücadele-sinin pratik ve teorik birçok sorununa ışık tuttuğunu,274-275 sayılı sendikalar, toplu sözleşme ve grev ya-salarında değişiklikler yapılması nedeniyle işçilerinsendikalı olma haklarının tasfiyesini amaçlayan ta-sarıya karşı mücadelenin simgesidir” dedi. Basınaçıklamasına DHF, ESP ve BDSP destek verdi.

İşçilerden 15-16 Haziran eylemiİstanbul’da hakları için direnişte bulunan işçiler,sendikalar ve demokratik kitle örgütleri, 15-16 Hazi-ran Direnişi’nin 41. yılında İstiklal Caddesi’nde yürü-yüş düzenledi. İşçiler, “15-16 Haziran ruhuyla direni-şe devam” dedi.İşçiler, “Zafer direnen emekçinin olacak”, “Yaşasınsınıf dayanışması” sloganları ile Galatasaray’danTaksim Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasındaDESA ve Burger King mağazaları önünde duran işçi-ler, “Sendika düşmanı DESA’ya/Burger’e boykot”sloganı attı. Taksim Meydanı’na yapılan yürüyüşün ardındanKampana, BEDAŞ, Legrand, Fıratpen, Onteks, PTT’dedirenişte olan işçiler açıklamalarda bulundu. Onteksişçileri adına konuşan Gamze Ayhan, 15-16 Hazi-ran’da işçilerin sendikaları için can bedeli bir direnişbaşlattıklarını, sendikalarını korumak için fabrikafabrika, sokak sokak çatıştıklarını hatırlattı. Ayhan,“Bizler de direnişçi işçiler olarak, 41 yıl önce canları-nı ortaya koyarak direnişe başlayan 15-16 Hazirandirenişçisi işçiler gibi, onların yolundan giderek mü-cadele edeceğiz. Sendikalarımızı koruyacağız” dedi.

Amed’de bulunan Alman UniversalHastaneler Grubu Genel Müdürü Ma-hir Turan’ın talimatıyla aralarındabaşhekim ve başhekim yardımcısı-nın da bulunduğu yaklaşık 18 sağlıkemekçisi işten atıldı. Alman Univer-sal Hastaneler Grubu başhekim yar-dımcısı, hekim, fizyoterapist, hemşi-re, ebe, tıbbi sekreter ve temizlikçikadrosunda çalışan 18 hastane per-sonelinin işine gerekçe gösterilme-den son verildi. İşçi kıyımına neden olan sürecin ön-ceden örüldüğü ve seçimler sonunabırakıldığı öğrenildi. Kıyım UniversalHastaneler Grubu Genel Müdürlü-ğü’ne 2 ay önce getirilen Dr. MahirTuran’ın talimatıyla gerçekleştirildi.Turan’ın, işten çıkarmalara ilişkinhastanede yaptığı bir toplantıda,

“Hastanede çalışan personelin adlisicili araştırıldı ve hastaneye uygunbulunmadıkları için çıkartılmalarıuygun görüldü” dediği belirtildi.Yaşananları ANF’ye anlatan Diyar-bakır Tabipler Odası Yönetim KuruluÜyesi Civan Gökalp, “Hastane perso-nelinin iş akitleri feshedildi. Ancakkanunda toplu işten çıkarmayı ya-saklayan maddeler bulunduğu içinbu fesihlerin bazıları bekletilirken, 4kişiye işten atıldıkları tebliğ edildi, 4ayrı personel de zorla istifa ettirildi.Bazı hekim arkadaşlar ise tebligatlarıimzalamamalarına rağmen işten çı-karıldıkları söylendi ve özel güvenlikhastaneye girmelerini zor kullana-rak engelledi” dedi. Sağlık sendikalarının tavır göster-mesi çağrısında bulunan Gökalp

şöyle konuştu: “Bu arkadaşlarımızhastaneye gelen halkın derdini kendianadillerinde, Kürtçe dinliyorlar, on-larla Kürtçe konuşuyorlardı. Bununhastane yönetiminde yarattığı ra-hatsızlık ve AKP’nin seçim sonuçla-rında bölgede aldığı yenilgi işten çı-karma olaylarını tetikledi. Tabip oda-ları ve sağlık meslek örgütleri olarakişten çıkarmaları kınıyoruz. Diyarba-kır’da sermayenin sağlık emekçileri-ni ve hekimleri pervasızca işten çı-karmasına sivil toplum örgütleri ola-rak seyirci kalmayacağız. KonudanTürk Tabipleri Birliği (TTB) merkezkonseyini de haberdar ettik ve des-teklerini aldık. Bütün sağlık sendika-ları da tavrımızı destekliyor. Önü-müzdeki günlerde sesimizi daha dayükselteceğiz.”

AKP az oy alınca işçiler işten çıkarıldı

10-11_Layout 2 6/20/11 11:52 AM Page 2

Page 12: 20-30 Haziran 2011

Biçim diye çoğu kez önemse-mediğimiz ayrıntı aslında sonderece önemlidir. Çünkü bi-çim illa da belli bir özden esinalır. Çünkü, her davranışın,fiilin, hareketin vb. mutlakabir sebebi vardır ve her şeyson tahlilde bir mantığa daya-nır. O vakit biçimi, davranışıvb. küçümsemek tamamenyanılgıdır.

Parçalar bütünü, ayrıntılartoplamı oluştururBiçimin genellikle özü yansıttığı sözüdoğrudur. Aynı zamanda biçim ile özarasında sıkı bir bağın olduğu da söy-lenmelidir. Öte yandan biçim ya da gö-rünüm, bir disiplin ve özümseme mese-lesidir de. Görünüm rastlantı olmayıp,her istisnada olmasa da prensip olaraköz ile alakalıdır, özün dışa vurumudur.

Biçim özden esinlenir. Öz ise verili za-man içerisinde biçimin karekterine bü-rünerek içsel bir değişime uğrar, bu de-ğişim, biçim öz çatışmasının sonucudur.Hem felsefi olarak hem de pratik yaşa-mın doğasında bu durum karşılıklı iliş-kinin ve birbirini var eden maddi yaşamkoşullarının yansıması ve toplumsalilişkilerde somutta ifadesidir. Biçim deöz de her zaman ve bilfiil olarak bir biri-ni yansıtmazlar. Verili duruma görekarşıt bir hal de alırlar.

Öz ile biçim arasındaki ilişkiyi tanımla-yan bu doğru, davranışlarımızın nere-den beslendiğini veya davranışlarımızınarka planındaki gizli-iç gerçeğin ne ol-duğunu anlamamıza kesinlikle yardım-cı olur.

Öz ile biçim arasındaki farklılık bireyle-rin farklılıklarını da yansıtır. Her bireyyaşadığı zamanın farklı kültür, düşün-ce, vb. olgularından etkilenerek kendiaidiyetini belirler. Her politik davranış

bir sınıfın damgasını taşıdığına göre; is-terse biçimsel deyip küçümseyelim, sözkonusu o davranış niteliğimiz hakkındabir ipucu verir. Örneğin; pop müziği din-leyen biri ile halk müziği dinleyen biriarasındaki farktan hareketle, bunlararasında düşünüş tarzı, kültür, kişilik,yaşam tarzı vb. açısından önemli farklı-lıkların olduğu; kişilik ve mizaçlarınınfarklı olduğu söylenebilir. Eğer sınıflarüstü bir toplumsal yaşam yoksa; bire-yin zevkleri, özlemleri, beğenileri, duy-guları sınıf niteliğinden veya sınıflarkarşısındaki pozisyonundan bağımsızdeğildir ve elbette ancak bu açıdan tar-tışılabilirler. Hele hele davranışlarımız bir silsileoluşturup yaşam tarzımıza veya kültü-rümüze rengini veren düzeyde ise, bu-rada biçim veya görünüm tartışmasıgeri bir tartışma olur. Davranışlarımıztek tek davranıştan çıkıp yaşam tarzı-kültür haline gelmiş ise, sorunun hiç debiçim sorunu olarak küçümsenemeye-ceği ve özümüz nitel bozulmaya yüztutmuş demektir. Bu durumda, kendi-mize müdahale etmemiz kaçınılmazdır.Kendimize de müdahale etmenin veyakendimizle de mücadele etmenin sü-rekliliğini sağlamanın önemi heptenaçıktır ve bu en doğrusudur.

Parça bütün ilişkisi Parçalar bütünü tamamlar/ayrıntılartoplamı oluşturur. Ama parçalar bir çe-kirdek-bir halka etrafında nitel ve niceluyum göstermez ise bütünlük oluştu-rulamaz. Parçaların bağımsız irade veeylemi, bütünlüğün tabiatına ters düşe-rek niteliği bozar ve kesin bir sistematikoluşturamayarak kararlı yapıyı felçeder. Aynı biçimde, ayrıntılar ilkede birdamarı takip etmezse, dağınık kalaraknitel bir toplama varamaz. Ayrıntılarküçük akarlar misali ana havuza topla-nır. Parçalar ademi merkeziyetçiliğinötesinde, demokratik-merkeziyetçilikilkesi ışığında ve irade-eylem birliği te-melinde bütünü tamamlamak duru-mundadır. Belli bir nitelik esasıyla çiz-gileşmek ya da tutarlı bir çizgi kuşağın-

da sağlam ideolojik-siyasi nitelik edin-mek, bütün parçaların ana ilkeler ekse-ninde merkezileştirilmesi veya ayrıntı-ların ana görüş odağında birleşmesin-den geçer. Birey için de, siyasi bir partiiçin de bu böyledir. Bütün yukarıdakilerden anlaşılmasıgereken şey veya bunlarla varmak-an-latmak istediğimiz şey; belli bir niteliğinoluşturulması veya temsil edilip korun-ması için, her şeyden önce belirlenmişolup var olan niteliğin (bu var olanın ge-liştirilmesini yadsımama kaydıyla),

özde, biçimde, sözde, davranışta ve ya-şam tarzında pratikleştirilmesinin ge-rekliliğidir. Unutulmamalıdır ki; nicel bi-rikimler nitel patlamalara yol açar. Ohalde belli bir niteliğin temsil edilip ta-şınması için nicel veya biçim dediğimizfaktörlerde de sağlam, tutarlı bir duruşsergilemek durumundayız.

Biçim özün yansımasıdırLümpen yaşam tarzıyla nitelikli-saygınbir kişilik ortaya koyamayacağımız ke-sindir. Halk kitleleri bizleri değerlendi-

Nitelikli şekilleniş d

20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Bu hastalıkları onlarca ayrıntı, onlarcaparça ve onlarca tutumda tespit etmekmümkündür. Örneğin yoldaşlar arasıilişki ve sosyal paylaşımdan tutalım dagenel dayanışma kültürüne kadar yı-ğınca sorunlu bir tablo mevcuttur. Ön-celiği kişisel iş ve hedeflere verip, örgüt-sel görev ve çalışmaları ikinci plana

atma tutumu başka bir bohemliktir.Tasfiyeciliğin sinmiş gölgesi bütün bu-ralarda sırıtmaktadır. Hepsinin bileşke-sinin büyük bir sorun yumağı oluşturupörgütün elini bağladığını görmek yerin-de olacaktır. Açık ki, bu durumun altedilmesi sarttır.

Bütün bunlara müdahale kişinin örgütlü

Esas olan örgütsel görev ve sorumluluklardır

››

12-13_Layout 2 6/20/11 10:32 AM Page 1

Page 13: 20-30 Haziran 2011

rirken neye göre hareket eder veya neyiölçüt alırlar? Yaşam tarzımızı, hal-hare-ket ve davranışımızı, üslup ve konuş-mamızı… Dahası, kültür ve kişiliğimizingerçek yansıması veya ne olduğu da buunsurlarda belirir. O halde baştan aşağıtüm yaşamımızı ve bu yaşamdaki tümdavranışlarımızı disipline ederek bir ni-teliğe oturtmamız doğru olanıdır. Dü-şüncemiz ne kadar ciddiyse yaşamımızda o kadar ciddi olmak durumundadır.Tersi ise, eklektik, çarpık bir kişiliğe işa-rettir.

“Nasıl olsa biçimdir”, “önemli değil”, “birşey olmaz”, “önemsizdir” vb. yaklaşım-larla veya demokrasi adına (demokrasi-cilik oyunuyla), gelişme-geliştirme adı-na ve daha birçok şey adına yaygınlaş-tırılan anlayışlarla, disiplinden niteliğe,biçimden öze kadar geniş değerler bile-şeni tahrifata uğramış ve ilkeli net du-ruş esnetilmiştir. Bu bir bozulmadır; ni-teliğin esnetilerek zedelenmesidir.Biçim diye çoğu kez önemsemediğimizayrıntı aslında son derece önemlidir.Çünkü biçim illa da belli bir özden esin

alır ve her davranışın, fiilin, hareketinvb. mutlaka bir sebebi vardır ve her şeyson tahlilde bir mantığa dayanır. O vakitbiçimi ve davranışı küçümsemek ta-mamen yanılgıdır.

Sınıflı toplum sınıf çatışmalarının en üstseviyede cereyan ettiği ve bununla bir-likte biçimde yaşanan çatışmanın özdekarşılığının olduğunu söyleyebiliriz.Karşılıklı bu çatışma ve biçimsel diyeönemsenmeyen bir mesele pek tabiiolarak özde yarattığı kırılma ile biçiminyerini alır ve artık görünen özsel bir du-rum olur. Biçimsel olarak hoş olmayanbu durum, aynı zamanda bir ciddiyet-sizliği, disiplinsizliği, ortak şekilleniş ek-sikliğini ve düşüncedeki belirsizliği deyansıtır.

Evet, disiplinsizlik olduğu halde, bu di-siplinsizliği ‘’bir şey olmaz’’, ‘’biçimcilik-tir’’ gibi lakayt yaklaşımlarla es geçtiği-mizde, objektif olarak ortak şekillenişinve bir niteliğin biçimde yansıtılmasınınbozulmasına yol açmış ve niteliğin ze-delenmesine vesile olmuş oluruz.

Özsel karekteri biçime yansıtmak vetüm ilişkilerde hakim kılmak... Hem gö-rünüm açısından hem de ortak şekille-niş ve kültürün geliştirilip temsil edil-mesinde bu davranış gereklidir. Birçoksorunda dağınıklık, disiplinsizlik yaşa-nabilmektedir ki, meselenin önemi veyaniteliği bozmaya-esnetmeye varmasıdurumu açığa çıkar.

Merkezi kararların savunulması Liberalizm çağın en büyük hastalığıdır.Tamamen örgütsel disiplin ve ideolojikduruştan yoksun bir davranış ve dü-şünce biçimidir. Pratik, düşüncenin olu-şumunu sağlar, düşünce ise o pratiğeyön verir. Yani karşılıklı birbirini vareden bu diyalektik birlik mevcut duru-mun belirlenmesinde temeldir. Eğer bubirlik, yaşam pratiğinin temelinde kar-maşık, dağınık ve hatta çarpık bir kav-rayış içerisinde ele alınıyorsa sorununözü bu hastalıktan yani liberalizmdenbesleniyordur.

En basit olaydan en kapsamlı ve kom-pleks olaylara kadar her şeyin başı boşyürümesi, bireyleri kendi haline bırak-mak, örgütün iradesini, ya da ortak aklıbertaraf etmek mutlak idealizmin, libe-ralizmin saflardaki yansımasını oluştu-rur. Her türlü hatalı tutum ve davranışıvb. ulu orta her yerde sergileyen, de-mokrasi adına aşırı demokrasiyle yak-laşır, müsamaha edilirse; dedikodu, ka-ralama ve deşifrasyon yapana disiplinuygulanmazsa, esneklik adına aralanankapıdan liberalizm sızar ve yerleşmeyebaşlar. Her birimiz sınıflı toplumlar gerçekliğiiçerisinde egemen sınıfın alışkanlıkları-nı taşıyoruz. Binlerce yıllık özel mülki-yet dünyasının yaratmış olduğu kültü-rel doku her sınıfın ve bireyin yaşamhücrelerine kadar işlemekte. Bu durumöyle basit olarak yok edilemez. Liberalizm ve kendiliğindenciliğe varanbulaşıcı tümör, örgüt ruhuna, merkezi-yetçiliğe ve demokrasiye zarar veren enbelirgin hastalıktır. Bu hastalığın sınıf-sal kökeni burjuva bireyciliğinin kendi-sidir. Bununla da baş etmenin esası sı-nıf mücadelesi içerisinde disiplin ve de-netim mekanizmasına tabii tutulanideolojik çizgide netleşmektir.Dolayısıyla örgüt bunların varlık nede-nidir. Yani sınıflı toplum gerçekliği içe-risinde, yeni bir toplumun varlığını bu-günden inşa edecek en temel ve biricikgüç örgüttür. Bu disiplin en üstten enalta kadar her örgütlü bireye eşit veaynı hukuksal yaklaşımı gerektirir.Bunun aksi imtiyazlı bir elit kesim ya-ratır. Bu da sınıfların bilerek ve isteye-rek yeniden inşaasıdır. Ancak örgütbunlara karşı da amansızca mücadeleetmelidir. Dolayısıyla örgüt her ne kadar dışakarşı verilen bir mücadelenin aracı olsada içte de mücadeleyi kesintisiz sür-dürmelidir. Ancak bu mücadelenin bi-çimi ideolojik-teorik zeminde yapılma-lıdır, bu mücadele üst seviyede birliğiyakalayacak barışçıl yöntemle yürü-tülmelidir.

disipline muhtaçtır!

perspektif

birey bilinciyle eleştiri-özeleştirimekanizmasını kullanmasından,yapının disiplin uygulamasınakadar genel bir iradeyle ortakmerkezi sekilleniş temelinde ör-gütsel inisiyatifini yaşama geçir-mek durumundadır. Yani, tümyoldaşlar, merkezi karar ve anla-

yışlar temelinde hassas olmalı veortak şekilleniş içinde davran-malıdırlar. Niteliğin korunup iler-letilmesi için bu şarttır.

Örgütün her bir faaliyetçisi herkoşul altında örgütün işleyişinihayata geçirmekle yükümlüdür.“Ben” olgusu örgütlü yaşam içe-

risinde “biz” olgusu içerisindeerimek ve bireysel yaşamın yeri-ni kolektif bir yaşam almak du-rumundadır. Ademi merkeziyetçiya da mutlak merkeziyetçilik de-ğil; demokratik merkeziyetçiliktemel meseledir.

Güçlü bir yapı, ideolojik-siyasi

çizgi ile birlikte güçlü bir disiplinedayanır. Kadro ve faaliyetçiler budisiplin karşısında yükümlüolup, bu disiplinin tesis edilme-sinden sorumludur. Güçlü bir ör-güt, güçlü bir disiplin ve güçlü birsınıfsal bilinçle sağlanabilir. Ör-güt olma bilinci bunu gerektirir.

12-13_Layout 2 6/20/11 10:32 AM Page 2

Page 14: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011gençlik haber14

KPSS, YGS, ALES derkenşimdi de Tıpta Denklik SınavıÖSYM’nin hatalı uygulama-ları arasında ön plana çıktı.Sınavda sorulan sorularıngeçen yıl sorulan sorularlaaynı olduğunun basına yan-sımasının ardından yapılansınav iptal edildi. Halk nez-dinde meşruluğu iyice yitenÖSYM’nin, bu krizi nasıl yö-neteceği ise merak konusu

ÖSYM’nin 29 Mayıs’ta yaptığı YurtdışıYükseköğretim Diplomaları Denkliğiİçin Seviye Tespit Sınavı’nın tıp doktor-luğu 2. aşama kitapçığındaki 100 soru-dan 75’inin geçen yılki sınavla aynıolduğu ortaya çıktı. YÖK Başkanı Prof.Dr. Yusuf Ziya Özcan da, gazetecilerinkonuyla ilgili soruları üzerine “Derhalsınavın iptal edilmesi ve tekrarlanmasıgerekir” dedi. Bunun üzerine yeni tarihaçıklandı: 3 Temmuz.Ülkemizde geçmişten günümüze dev-rimci, demokrat ve muhalif kurumlartarafından devletin eğitim sisteminegetirilen eleştirilerle birlikte gerici yön-leri halk üzerinde teşhir olan eğitim sis-teminin, son dönemde ayyuka çıkanşifre ve kopya olayları ile birlikte ne du-

rumda olduğu iyice gözler önüne serildi.Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM), Yükseköğretime Geçiş Sı-navı’ndaki (YGS), şifreli kitapçık, hatalısoru kitapçığı basımı ve yanlış puanhesaplama uygulamaları arasına birhatalı sınav daha eklendi. ÖSYM’nin 29Mayıs’ta yaptığı Yurtdışı Yükseköğre-tim Diplomaları Denkliği İçin SeviyeTespit Sınavı’nın tıp doktorluğu 2’nciaşama kitapçığındaki 100 sorudan

75’inin geçen yıl 16 Mayıs’ta yapılan sı-navla aynı olduğu ortaya çıktı. Sorularınnumaraları ile cevap seçeneklerinin bileaynı olduğu öğrenildi. Yüksek ÖğretimKurulu (YÖK) yetkilileri, sınavın iptaledilebileceğini söyledi. ÖSYM’nin buskandalını, ülkede çalışma hakkı eldeetmek için sınava giren Rus doktor farketti. Doktor, sınava hazırlanırken geçenyılın sorularına da çalıştığı için sınav-daki soruların aynı olduğunu fark etti.

ÖSYM’nin sınav

Köhneleşmiş eğitim sistemininneden olduğu bir cinayet daha…Edirne’de meslek lisesi öğrencisiolan 15 yaşındaki Baturalp Ö. uz-man çavuş olan babasının sila-hıyla intihar etti

Edirne’de 15 yaşındaki lise öğrencisi karne-sinde bir zayıfı olduğu ve bunu babasınasöylemekten çekindiği için babasının sila-hıyla kendini vurdu. 15 yaşındaki lise öğren-cisi intiharıyla eğitim sisteminin karnesininzayıflarla dolu olduğunu göstermiş oldu.Şifre skandallarıyla öğrencilerin gelecekle-rini karartan, staj sömürüsüyle meslek lisesiöğrencilerinin emeğini çalan, sınav sorularıçalınır mı kaygısıyla gençlerin psikolojilerinibozan; gerici, adaletsiz, rekabetçi, şifreci, sö-mürücü eğitim sistemi her yıl olduğu gibi buyıl da sınıfta kaldı! Karnesindeki “başarısızlık” sebebiyle haya-tına son veren gençler yaratan eğitum siste-mi; bu intiharların ailelerin çocuklarına karşıtutumlarından kaynaklandığını söylemek-tedir. Elbette bunda ailelerin bir sorumlulu-ğu bulunmaktadır. Ancak bugün ailelerinçocuklarını büyüterek, rekabetçi bir hayatahazırlamasına neden olan en büyük etkenmevcut sistemin ta kendisidir. Dolayısıylaailelerin sorumluluğu tekil bir sorun olarakönemsizleşiyor. Öğrencileri kıyasıya yarıştı-ran rekabetçi zihniyetin başarı ve başarısız-lık kriteri ise yapılan sınavlar olmaktadır.Yine dengesiz ve eşit olamayan bir yarış sis-teminde daha az not alan öğrenciler ise ba-şarısız sayılmaktadır. Bu durumda kalanöğrencilerin psikolojisi bozulmakta ve sonuintihara varan sonuçlar ortaya çıkmaktadır.Eğitim sistemi 7 yaşından itibaren çocukla-rı-gençleri ezberci bir sistemle gençlerin bi-rey olmalarını engelemektedir. Bundan do-layı da üretemeyen, ezberci, hazıra konanbir gençlik oluşmaktadır. Bu yaşanan olaydada gördüğümüz gibi, ailesinden çekinen veyaşadığı sıkıntının üstesinden gelebilecekgücü kendinde göremeyen gençr sıkıntıla-rından dolayı hayatına son verdi. Bugüngençliği ve aileleri bu hale getiren hakim sı-nıfların sistemi, bir kez daha köhneleşmişolan gerçek yüzünü ortaya çıkarmış oldu.Dolayısıyla bu intiharın doğrudan sorumlu-su eğitim sistemi ve onu muhafaza eden vehatta yeniden üreten burjuva feodal sistemdaha geniş anlamıyla özel mülkiyet dünya-sının kendisidir.

Karne zamanı!

Çarpık eğitim sistemi ve sınavlardakiskandallara karşı, eşit, parasız, anadil-de eğitim için alanlara çıkan liseliler,bu eşitsizliğe karşı mücadele edecek-lerini ifade ettiler

Halk gençliğinin eğitim hakkının LYS, YGS sınavla-rında ortaya çıkarılan şifrelerle engellenmeye çalı-şılmasına ve yoksul halk çocuklarına üniversitekapılarının kapatılmasına karşı Demokratik Genç-lik Hareketi (DGH)’nin de aralarında bulunduğu li-seliler ve gençlik örgütleri Kadıköy’de miting dü-zenledi. Mitingde, ÖSYM Başkanı Ali Demir’in istifa-sı, bilimsel, parasız, anadilde eğitim talepleri hep birağızdan haykırıldı.Gençlik örgütlerinin çağrısıyla Tepe Naitilus önündetoplanan yüzlerce kişi “Çözülen şifreleriniz değil çü-rümüş sisteminizdir” yazılı ortak pankartı açarakkortejler halinde Kadıköy Meydanı’na yürüdüler.Yürüyüş sırasında kortejlerin önünde Ali Demir’inkuklaları ile ÖSYM’yi simgeleyen tabut taşındı.

DGH: İsyan etmek meşrudur“Sınavlara şifrelere isyan etmek meşrudur” pan-kartı arkasında yürüyen öğrenciler DGH flamalarıile İbrahim Kaypakkaya’nın resimlerini taşıdı.”Ya-

Öğrenciler Devletin devrimci,demo-kratik,yurtsever kurum-lara yönelik baskı ve sin-dirme politikaları hız kes-meden devam ediyor.Devlet bu baskı ve sindir-me politikalarını uygular-ken her türlü yöntemi kul-lanmaktan çekinmiyor. Busaldırılara son olarak Me-nemen’de Yeni DemokratGençlik (YDG) üyesi, liseöğrencileri maruz kaldı.Menemen’de 9 liseli YDGüyesi öğrencinin evineresmi üniformalı polislerve posta yoluyla tehditiçerikli mektuplar gönde-rildi. İçerisinde öğrencile-rin katıldığı meşru ve de-mokratik eylemlerde çe-kilmiş resimleri ve bir yazıyer alan mektuplarda “ai-lelere çocuklarına sahipçıkmayı” öğütleyen ifade-ler var.YDG İzmir örgütlülüğü ya-pılan saldırıyı kamuoyu ilepaylaşmak ve teşhir et-mek için İHD İzmir Şube-

si’nde bir basın toplantısıgerçekleştirdi.Yapılan basın toplantısın-da konuşan Neşe Bilgin,devletin kendine muhalifolanlara öfkesini ve ta-hammülsüzlüğünü kusar-ken her türlü yöntemi mü-bah gördüğünü ve YDG’ninhalk gençliğinin sorunları-nı gündemine alan, bu an-lamda meşru mücadeleyürüten bir kitle örgütüolduğunu ifade etti. Bilginaçıklamanın devamındaşunları dile getirdi “Bizlereyönelik geliştirilen bu sal-dırılarla hem YDG faaliye-tini engelleme hem de açıkseçik YDG’yi terörize etmeamacı güdülmüştür. Fakatbizler bu çabayı güdenlerimeşru eylem alanlarındakatlettikleri insanlardan,başımızın üzerinde salla-nan coptan tanıyor, terörübu tanışmışlık ile tanımlı-yor, asıl terörist kim diyesormadan da edemiyo-ruz”.

YDG’lilere tehdit mektubu

14-15_Layout 2 6/20/11 11:54 AM Page 1

Page 15: 20-30 Haziran 2011

15genclik

eçim tartışmaları bo-yunca, ezilen halk veemekçilerin aleyhindeher şeyi metalaştıra-rak burjuva feodal sis-

temin dalavereleriyle propaganda veajitasyon yürütenlere karşı dündensöylediğini tekrar not düşerek komü-nist önder İbrahim Kaypakkaya’yı say-gıyla anıyoruz.Tasfiye ve yılgınlık sofrasında kaşıkçalanlar olmayacağımızı ve Malaya’yaKürecik’ten başlayarak Gaziantep Ki-lis’ten İstanbul’da faşist diktatörlüğüsarsan Meral Yakar’ın ardılları olarak,kendini mücadeleye ve devrime ada-yan halk evlatlarına gülümseyerekgönlünü kaptırıp dağlara bel bağlayanköylü kadınların özlemiyle direnece-ğiz.Seçilmişlerin “ileri demokrasi”cilik zehriiksir tadında parlamento salonlarındahazırlanarak AKP balkonundan Ata-Kul(e)ye ışınlanarak “milli irade” ve“milletin güven oyu” olarak ilan edildi.Budizmin babası Buda misali insanlığa,yaşama ve özellikle de kadına dairtüm değerleri aşağılayarak ve her günen az üç kadını katlederek 21.yüzyılınafyonunu kitlelerde manipülasyon ya-ratmak için ustalaşarak kullanan si-yaset kurt(çuk)ları ‘275 kadını meclisteistiyoruz’ dolambacında kadını yenidenetkisiz kılmak için erkeğin yedeğindekiikna edilmesi gereken, edilgen roldekieş, bacı, kardeş olarak ele alma per-vasızlığını yalan çiçekleriyle meclisisüslemeye devam ettiler.Köşemizdeki son “Seçen, Seçilen, Se-çim” başlığını “köle, sahip, mülkiyet”duygusu bağlamında ele alırsak ge-leceği kazanma-yaratma umutlarınıkaybedenlerin kararsızlık çıkmazındakiahlaksızlık tapınağında PandoranınKutusu’nu, göğün kapılarını kapatmapahasına nasıl açtıklarını gördük. He-saplar ve helaleşmelerle özel mülki-yetin bekası için devletin (koruma-kocası öldürsün) cinsiyetçi ayrımcılı-ğında “kurtarıcı cellat”ları -imam-savcı-hakim-rektör-başbakan-cum-hurbaşkan-komutan-korucu-stratejikuzman-medyatik uzman” eksikliği,burjuva feodal sistemin siyasi parti-lerinin özel mülkiyetin erk sahibiniseçme telaşıyla kadın kolları yarışı,kavun kokusuna ulaşma pahasınatamamladı. Seç-beğen-al metalaştırılmasında in-sansızlaştırma projeleri ve vekillerinCD tartışmalarıyla “çok eşlilik” tar-tışmaları “hasımlık-hısımlık” barışıylakadının vurucu güç olmasının önüneset çekme manevralarıyla kitlelerinbirikmiş enerjileri parlamentarizm çu-kuruna boşaltıldı.Yüzyıllardır, burjuva-feodal sisteminpanzerleri altında ezilen 7 yaşındakiSevcanların bedelleriyle elde edilenkadının kazanılmış tarihi ve sınıfsalhakları, faşizmin karşısına dikilen özdinamizmin diri-devrimci direnişleriyledişle tırnakla sökülüp alınan ve geli-

nen süreçte en güvenilir “ev hücre”le-rinde namus temizleme edasıyla “si-yasete koşun” dolandırıcılarının, pozitifayrımcılarının ve kırıntı dağıtıcılarınınboynuna en son örnekte “kız mıdırkadın mıdır” taş dilsizliğine taşınanitaat zincirleriyle boyunlarına bekaretkemeri olarak dolandı. Bütün bu yanılsamalarla özel mülkiyetservetine bellenenlerin düzeninin ye-niden yeniden kendini sürdürebilmesiparalelinde, kadını en değersiz metakonumuna düşürerek, süregelen sö-mürü, baskı ve zulüm politikalarınaalet olanlar baş mimarları namusbekçisi Ata-Kul(e)’un Kasım-Kemal-Paşa- seferleri erkeklerini seçtirerek“demokratik diktatörlük”ün oy silahıylayeni katliamlara imza atacak AKP’den45, CHP’den 19 ve MHP’den 2 yeniMeral Akşener’lerle tekrar iş başında. Sınıflı toplumların mücadeleden yıl-mayan, her türlü cinsiyetçi, eşitsiz veayrımcı kural ve yasakları aşarak ger-çek kurtuluş siperlerine mevzilenenMeral Yakar’ların stratejik konumla-nışı, bugün dünden daha elzem birihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.Zulme karşı haklı halk kadın savaşçıiradesiyle “kadın” tabusundan çıkarakörgütlü militan mücadele hattındaburjuva-feodal gerici erkek-kadın ik-tidarlaşmasına karşı yeni insanı veözgür dünyayı yaratma iradesiylesandık-çuval yarışındaki oyunlara gel-meden günün devrimci taktik tutu-munu sahiplenerek, geleceği kazan-maya kilitlenerek, BOYKOT şiarımızlaişaret ediyoruz. Din-vicdan-adalet-merhamet-kadın-lık-kızlık-namus-töre girdabında AKPkarşıtlığından çıkamayan verili sis-teme “güvenoyu”nu sandığa giderekmeşrulaştıran siyasi iktidar yolunundolambaçlarında devrimin ayaklarınadolanan ilkesiz, tutarsız, omurgasızsolucanlara karşı kadın insanın pro-leter enternasyonalizmi çığırında dahacanlı, daha dik ve daha kararlı mili-tanca savaşmak esas kurtuluşun ken-disidir. Bir seçim oyununda daha “sandıkaçılım” aldatmacasından sonra libe-rallerin atlarıyla dans edenlerin hayalkırıklığı umutsuzluğunda kıvrandığınıgörmekteyiz. Küçük-burjuva, hüma-nist, teslimiyetçi ve özel mülkiyetçierkeksi ruhani kotalı ideolojilerle sınıfmücadelesini saptırmaya çalışanlarındevrimci tutumla ellerinden tutmanınzamanıdır. Tek bacakla yürüyen, erkekkafasıyla düşünen kadın kollarınınbirleşmiş milletlerin eğitilmiş sekre-terlerin seçilmişleri derde deva ol-mazlar, başa bela olurlar, mücadeleyeengel teşkil ederler diyoruz. Devrimciöz dinamizmin atılımıyla kadının veinsanlığın gerçek kurtuluşu pers-pektifiyle kısırdöngüden çıkmanınyolu barışı kazanmak için örgütlü halkgüçleri için doğru önderlikte irade-leşmek ve halkla birlikte Halk Sava-şı’dır.

SVESAYETİN SEÇİLMİŞLERİ İŞ BAŞINDA

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demir

Soruların aynısıDoktor ve emekli öğretmen eşinin yaptığıtespitlere göre 100 sorunun 75’i, 2010 yı-lındaki sınavın tıpatıp aynısıydı ve soru-ların yerleri bile değiştirilmemişti. ÖSYMkayıtlarına göre 29 Mayıs’ta yapılan 2’nciaşama sınavına 600 kişi başvurdu, bun-lardan 572’si sınava girdi. Sınavda 50 veüzeri puan alan 327 kişi başarılı oldu. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan,

Tıpta Denklik Sınavı’na ilişkin, “Söylenendoğru. Soruların yüzde 70’i ortaktı. Bu ol-maması gereken bir durum. Bunun içinderhal sınavın iptal edilmesi ve tekrar-lanması gerekir” dedi. Özcan’ın ‘sınavtekrar edilmeli’ yönündeki açıklamasın-dan sonra ÖSYM, 29 Mayıs’ta yapılanTıpta Denklik Sınavı’nın 3 Temmuz Pazargünü Ankara’da yeniden yapılacağını du-yurdu.

klasikleri...

şasın demokratik halk liseleri mücadele-miz”, “Eğitim sisteminin şifresi çözüldü” ya-zılı dövizleri taşındı.

Ali Demir istifaKadıköy Meydanı’nda toplanan gençlik bile-şenleri ve eylemi örgütleyen kurumlar adınabir basın açıklaması yapıldı. “Çözülen şifre-leriniz değil çürümüş sisteminizdir başlığını”taşıyan basın açıklamasında, bu dengesizeğitim sisteminin değişmesi için ısrarla mü-cadele edileceği ifade edildi.

Sınavlar bir aldatmacaEmekçi ailelere mensup gençlerin YGS veLYS sınavlarıyla üniversitelere girmek zo-runda bırakıldıkları, çürümüş eğitim siste-minin mağduru olan öğrencilere eğitimdefırsat eşitsizliğinin bir işareti olarak gelecek-sizliğin dayatılarak sınavlara koşullandığıbelirtildi. Açıklamada, zengin aile çocukları-nın sınav sorularının cevaplarına kolaycaulaşabildikleri bir ortamda YGS sınavınıntartışmalı olduğu ifade edildi.

Mücadele sokaklarda verilecekAçıklamada, şifre skandalının üstünü örtenÖSYM Başkanı Ali Demir’in savunduklarıyla,

çürümüş eğitim sistemini sahiplenerekonun devamından yana olanların savunduk-larının aynı olduğu ve bu kişilerin yoksulhalk çocuklarının karşısında olduğu dile ge-tirildi. Ali Demir’in ve şifre skandalına karı-şan herkesin bir an önce görevden alınmala-rının gerektiğinin belirtildiği açıklamadaYGS’de yaşanan skandalın yalnızca buzdağı-nın görünen yüzü olduğu, esas olanın eğitimsisteminin toptan çürüdüğü ifade edildi. Liseöğrencilerine üniversite kapıları kapatılır-ken, anadilde, eşit, bilimsel, parasız eğitiminönüne sürekli engeller çıkarılarak halk ço-cuklarına geleceksizliğin dayatıldığı belirtil-di. Liseli gençlik olarak öğrenci gençliğin eşit,parasız, anadilde eğitim için alanlarda müca-deleyi öreceğinin belirtildiği açıklama eğitimve sınav sisteminin çürümüşlüğüne karşıortak mücadele çağrısıyla bitirildi.Şiirlerin okunduğu miting Grup Adalılar veGrup Munzur’un sahne almasının ardındanson buldu. Mitingi şu kurumlar örgütledi:Demokratik Gençlik Hareketi, DevrimciGençlik Hareketi, Devrimci Liseliler Birliği,Liseli Hareket, DGB/Dev-Lise, DYG/DÖG-Li-seli Dünyası,Liseli Kıvılcım, Liseli Öğrenci,Birliği, İlerici Liseliler, Mayısta Yaşam Koope-ratifi.

geleceği için yürüdü

14-15_Layout 2 6/20/11 11:54 AM Page 2

Page 16: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011güncel haber

Dink katliamının ardından açı-lan davada, Ogün Samast için si-yasi karar verilirken, mahkemeheyeti, Dink ailesi avukatlarınınsavunmalarında dikkat çektik-leri katliamın aydınlatılmasınailişkin bilgileri özenle görmez-likten gelmeye devam ediyor

Dink’in katledilmesine ilişkin çocuk mah-kemesinde yargılanan Ogün Samast da-vasında savcı istediği cezayı açıkladı. İs-tanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkeme-si’ndeki duruşma sırasında İstanbul Cum-huriyet Savcısı Ali Demir, Samast’ın,TCK’nın “tasarlayarak adam öldürmek”suçunu düzenleyen 82/1-a maddesi ve6136 sayılı Ateşli Silahlar Hakkındaki Ka-nun’da düzenlenen “ruhsatsız silah bu-lundurmak” suçlarından mahkum edil-mesini isterken, yaşının 18’den küçük ol-duğu da dikkate alınarak 19 ile 27 yıl ara-sında değişen hapis cezasına çarptırılma-sını talep etti.

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkeme-si’ndeki duruşmada söz alan müdahil avu-katlardan Fethiye Çetin, Ogün Samast’ınAgos Gazetesi ve çevresindeki hareketle-rine ilişkin dava dosyasında bazı banka vemağazaların güvenlik kamera görüntüleri-nin bulunduğunu, bu kayıtların özelliklebazı bölümlerini projektörle mahkemeyeizlettirmek istediklerini söyledi. Mahkemeheyeti, söz konusu talebin görülmekte olandosyadan ayrılan ‘’terör örgütüne üyelik’’suçlamasına ilişkin davada değerlendiril-mesine ve kayıtların bugün izlenmesi yö-nündeki talebin reddine karar verdi.

Duruşmada, İstanbul Cumhuriyet Savcısı

Ali Demir’in mütalaasını açıklamasının ar-dından müdahil avukatlarından FethiyeÇetin, esas hakkındaki görüşünü içeren 15sayfalık dilekçeyi mahkemeye sundu.

Keşfi kimlerle birlikte yaptığıaydınlatılsınSamast’ın dosya kapsamındaki beyanla-rını değerlendirerek, olay öncesindeki birgün boyunca ne yaptığının belirlenemedi-ğine dikkati çeken Çetin, şunları kaydetti:‘’Şimdi Ogün Samast’a ‘gerçeğe ulaşmak’için hala bir şansı bulunduğunu yenidenhatırlatıyor ve hatırlamadığı bu kayıp

güne ilişkin açıklama yapmadıkça, AgosGazetesi ve çevresindeki keşfe kimlerlebirlikte ve ne zaman gittiğini hatırlayıpaçıklamadıkça, son iki duruşmada mah-kemeye sunduğu yazıların kötü bir edebi-yat ve felsefe denemesi olması dışındahiçbir anlam taşımayacağı ve bir önemi-nin olmadığını belirtmek istiyoruz.’’Çetin, ‘’Ogün Samast her ne kadar bilme-diğini ve ilk defa geldiğini söylese de İs-tanbul’u iyi bilmektedir ve bu ilk gelişi de-ğildir. Ogün Samast, yazdıklarında samimiise Trabzon’daki toplantıyı, toplantıya ka-tılanlar, İstanbul’a gelişi ve kimlerle gör-

üştüğü konusunda bilgi vermelidir’’ dedi.

Cinayet sırasında yalnız değilCinayet gününe ait bir powerpoint çalış-ması hazırladıklarını belirten Çetin, bu gö-rüntülerden Samast’ın cinayet mahalindeyalnız olmadığının anlaşıldığını, görüntüyetakılanlardan birinin de Osman Hayal ol-duğunu söyledi. Çetin, “Sunduklarımız bucinayetin son derece profesyonel bir örgüttarafından planlanıp hayata geçirildiğinigöstermektedir.’’ dedi.Samast’ın ve tanıkların ifadeleri ile dosya-daki delilleri değerlendiren Çetin, şunlarıkaydetti:

Ogün Samast’a koruma

YDAB Dersim programını açıkladıYeni Demokrasi AileleriBirliği geçmiş dönem de-ğerlendirmesi yaparak,temmuz ve ağustos 2011Dersim çalışma takviminiaçıkladı

Yeni Demokrasi Aileleri Birliği(YDAB), tutsaklarla dayanışmaağının oluşturulması ve hapis-hanelerde tecrit işkencesininteşhir edilmesi için 5 Eylül 2010-9 Ocak 2011 tarihleri arasındayürütülen kampanya çalışma-larının, olumlu- olumsuz yönle-riyle analizini yaptığını açıkladı.

Yapılan analizin ardından YDAB,3 Temmuz 2011-7 Ağustos 2011tarihleri arasında “KöklerimizeSarılıp İçeride Dışarıda UmuduBüyütüyoruz” şiarıyla, tutsak-larla dayanışma ağının oluştu-rulması, hapishanelerdeyaşanan ağır tecrit işkencesininteşhir edilmesi ve aileleri birçatı altında toplama perspekti-fiyle yürütülecek bir kampanyabaşlatacağını duyurdu. YDAB tarafından kampanya ileilgili yapılan açıklamada, “Ha-pishanelerde saldırılar devamediyor, bizler buna sessiz kal-mamalıyız-kalamayız, bu saldı-

rılara karşı tartışılmaz tek ger-çeğimiz var, köklerimize sarılıphapishanelerde tükenmeyenumudu, dışarıda büyütmektir.”ifadeleri kullanıldı.

YDAB bu kapsamda, 3 Tem-muz-7 Ağustos 2011 tarihleriarası Dersim merkezde ve ilçe-lerinde ailelerle beraber ailetoplantıları, kahvaltılar, resimsergisi düzenleneceğini ve gün-cel gelişmeler ekseninde top-lantılar örgütlenerek,kampanyanın ideolojik, siyasihedefini, kavrayıp, kavratarakyola devam edeceğini açıkladı.

16-17_Layout 2 6/20/11 10:20 AM Page 1

Page 17: 20-30 Haziran 2011

apısal bir değişiklik-ten geçmekte olanTürkiye’de seçim so-nucu belli oldu. Re-jimin yeni kontratınıyani anayasasını ya-

pacak parlamento seçildi. Sandıktan,zımnen, nur topu gibi bir koalisyonçıktı: AKP, yüzde 50 ile Türk hâkimsınıflarını bir kez daha temsil etmeonayı aldı. Kürt burjuvazisinin siyasaltemsilcisi BDP, solun parlamentergüçlerini de yanına alarak 36 vekillemeclise girme hakkını elde etti. Tür-kiye’nin yeni anayasasını esasen buiki güç yapacaktır. Böylesi bir ana-yasanın, Türkiye’nin çeşitli milliyet-lerden yoksullarının ensesinde bozapişireceği daha şimdiden bellidir.Akşam gazetesinden Serdar Akinan’averdiği mülakatta, Murat Karayılan’ınşu sözleri, yapılması düşünülen ana-yasanın zemini hakkında bir fikirvermektedir: “Kürtlere özerk statüdencumhuriyetin ilk kuruluşunda bah-sedilmiştir. Kemal Atatürk bizzatkendisi bahsetmiştir. Bu anayasanın1921 Anayasası’nı esas alması ge-rektiğini düşünüyoruz.” (Akşam, 21Mayıs 2011) AKP ile BDP’nin yanla-rına “yeni” CHP’yi de alarak, MHP’nin“parlamenter muhalefetine” rağmenyapacakları yeni toplumsal sözleş-menin ana hattı demek ki 1921 isti-kametinde seyredecek.Bu demektir ki, Mustafa Kemal re-ferans alınarak Türkiye’nin, çeşitlimilliyetlerden ezilenlerinin çekeceğivar. Fakat kimin umurunda? Her-keste bir sevinç bir sevinç… AKP’liside, BDP’lisi de hatta seçimi sözdeboykot eden de durumdan memnun.Yani, “win, win” (kazan, kazan) her-kese yaramış anlaşılan. Marx’ın 18. Brumaire adlı eserindebelirttiği gibi, özellikle geçiş dönem-lerinde, siyasal mücadelenin değişiktaraflara mensup aktörleri, müca-delelerinin “kahramanca” olduğunainanmak ve diğerlerini buna inan-dırmak gereği duyarlar. Hatta bununiçin toplumsal hafızada önemli biryeri olan simgelere başvurduklarıgibi, geçmişin iz bırakmış kahraman-larını da taklit ederler. Taklit, sadece1921’i öneren Karayılan’la sınırlı de-ğildir. Farklı aktörlerde farklıymış gibigözüken ama birbirinin benzeri olanörnekleri görmek mümkündür. “Kürt meselesini çözen Türkiye öylebir fişeklenir, roketlenir ki, artık onukösteklemeye Avrupa’nın da, Avru-pa’nın basınının da gücü yetmez”diyen, AKP iktidarının baş goygoy-cusu Engin Ardıç’ın devamla yaptığıtespit, şayan-ı dikkattir: “Belirleyiciolan şudur: Asıl acaba BDP uzlaş-

maya yanaşacak mı? Yani Kürt par-tisi, huysuzlanmayı sürdürecek mi,yoksa ‘tepkileri göğüslemek için adıkonulmayacak’ bir federasyonla ye-tinecek mi? Hak mı istiyorlar, ba-ğımsızlık mı, karar vermek zorun-dadırlar. İç savaşı sürdürmeyi tercihederlerse tarihi bir hata yapmış olur-lar ve bunun vebali altında kalırlar.Yani: Biz Türkler’den bu kadar Kürtkardeşim, üst tarafını sen düşün!Gene de bir cumhuriyet bitiyor, başkabir cumhuriyet başlıyor. Numarasıönemli değil. Türkiye, azıcık gecikmelide olsa, yirmi birinci yüzyıla giriyor.Ya da isterseniz 1923 cumhuriyetine,‘asıl cumhuriyete’ geri dönülüyor di-yebilirsiniz.” (Sabah, 15 Haziran 2011) Her şeyden evvel Engin Ardıç, efen-dilerinin, “bağımsız bir Kürdistan”yerine “özerk bir Kürdistan”a razıolabileceklerini deklare ediyor. Ardıç’ınönerisi, ulusal baskıyı ortadan kal-dırmıyor bilakis, ulusal baskının baş-ka araçlarla devam etmesini sağlıyor.Burada Lenin’in tespitini hatırlayalım:“Reformist bir değişiklik, egemensınıf iktidarının temellerini sarsma-yan, bu sınıfın bir ödünü olan veonun tahakkümünü sürdüren birdeğişikliktir. Devrimci bir değişiklikise, bu iktidarı temellerine kadar sar-sar. Ulusal programda reformizm,egemen ulusun bütün ayrıcalıklarınıortadan kaldırmaz; reformizm, ulusalbaskının tüm biçimlerini yok etmez.Özerk bir ulus, egemen bir ulusla,haklar bakımından eşit durumdadeğildir.” (Ulusların Kendi KaderiniTayin Hakkı Üzerine Bir TartışmanınÖzeti) Lenin’in bu tespiti tabii ki, ulu-sal hareketin önderliği açısından birşey ifade etmez. Hâkim ulus şovenizminden nasibinialmış şehir lümpenlerinin hislerinetercüman olan Ardıç gibi, 3. sayfayazarının, aba altından gösterdiğisopaya, otuz senedir kan ve gözyaşıakıtmış olan “Kürt kardeş” ne derbilinmez; Ama “Kürt kardeş” in ken-disine siyasi önder olarak kabul ettiğiAbdullah Öcalan’ın fazla bir itirazıolacağını sanmıyorum. Zira Öcalanda Ardıç gibi “asıl cumhuriyete” dön-mekten yanadır. Birlikte okuyalım: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mus-tafa Kemal önderlikli hareketin mil-liyetçiliğe yaklaşımı farklıdır. Anadolukültür uygarlıklarını kendine esasalan, Sümerlerden Hititlere kadargelmiş Anadolu uygarlıklarına dayalıbu milliyetçiliğe kültür milliyetçiliğiveya Anadolu yurtseverliği demekmümkündür. Mustafa Kemal bu farklımilliyetçi anlayışların farkındadır.Kendisine ısrarla yapılan ‘yeni kurulancumhuriyete ‘Türk Cumhuriyeti’ di-

yelim’ önerisini yine açıkça reddedip,Türkiye –yani ırk bazlı değil, ülke baz-lı- adlandırmasını daha uygun görm-üştür. Her ırk, soy bu milliyetçilik,daha doğrusu yurtseverlik içinde seveseve yer alabilir anlayışı içindedir.Bu yurtseverliğe ırkçılık demek müm-kün değildir.” (Abdullah Öcalan, BirHalkı Savunmak, sayfa, 377-388.) Öcalan’ın siyasi/ideolojik hattını ga-yet iyi bilen, şehirli orta sınıfların veyönetici elitlerin yazarı Cengiz Çandarise, Türkiye kamuoyunu ve dolayısıylaAKP ve CHP seçmenini şimdiden,BDP-PKK’ya hazırlamaktadır. Şöylediyor Çandar: “Ancak BDP’yi doğruokumak gerekiyor. BDP –asıl daya-nağı olan PKK- çoklarının sandığıgibi ‘etnik Kürt Milliyetçiliği’nin tem-silcisi değildir. PKK-BDP’nin ideolojiside, çekirdek önder kadrosu da, ‘Kürtsolu’nu ifade ediyor. ‘Kürt solculuğu’,tıpkı Türk solculuğunun büyük ölçüdeKemalizm ve ulusalcılıkla harman-lanmış olması gibi, bir nevi ‘Kürt Ke-malizm’i ve ‘Kürt ulusalcılığı’ ile har-manlanmıştır ve Kürtlerin bunca yılinkâr, asimilasyon ve zulme maruzkalan bir halk olmalarından ötürü,doğal olarak, ‘Kürt kimlik vurgusu’ön plandadır, ama bu, PKK-BDP’yi‘etnik milliyetçiliğin temsilcisi’ gibialgılamamızı gerektirmez.” (Radikal,15 Haziran 2011)2011 Türkiye’sinde, hâkim ulus şo-

venizmiyle ezilen ulus milliyetçiliğininkesiştiği nokta tam da burasıdır:Türk ve “Kürt Kemalizm”i. Birbirlerinenispeten anlayış ve hoşgörü gös-termelerinin nedeni aynı burjuvadünya görüşünden beslenmeleridir.Olan gene, milyonlarca Kürt köylüsüve emekçisine olmaktadır. Dev-rim’den başka hiçbir yol, ulusal so-runu doğru temeller üzerinde elealıp çözmeye muktedir değildir. Değildir ama acı olan devrimcilerinve komünistlerin bunun farkında ol-mamak için ellerinden geleni yapmışve yapıyor olmalarıdır. “Dersim’dedost güçlerin seçim çalışmalarınazarar vermeme ve boşa çıkarmamayaözel önem gösterilmelidir” diyen söz-de boykot perspektifiyle, “namazaduran kitleleri umursayıp” Kürt bur-juvazisinin yedeğine düşmeye çoktanrazı olan zihniyetin artık, yeni yapı-lacak anayasaya ve onun düzeninehiçbir itirazı olamaz. Zira yeni T.C.anayasal düzenin mimarları arasındao “dost güçler”de bulunmaktadır. Nede olsa 2015 seçimlerinde, “dost güç-ler”in listesinden, “Vartinik’ten mec-lise” manşetini attıracak bir vekiladayı için de her türlü anayasal imkândaha şimdiden belirmiştir.Sahi, sosyal şoven olan kim şimdi?

Y

AKP’Lİ BDP’Lİ MECLİSTE ANAYASA PİŞER, BELKİ VARTİNİK’TENMECLİSE’ HAYALLERİNE DE BİRŞEYLER DÜŞER

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü güncel 17f

‘’Sanığın ve diğer suç ortaklarının ve onlara yar-dım eden kamu görevlilerinin eylemleri, sosyal vesiyasal açıdan kendilerinden olmayan, kendi ırkla-rından olmayan ve hatta kendi düşüncelerinden ol-mayan insanların, anayasal ve ulusal üstü sözleş-melerden doğan hak ve özgürlüklerine cebir ve şid-detle karşı çıkan, sonuçta anayasanın 2. maddesin-deki ‘demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devle-ti’nin yerine ‘totaliter, baskıcı’ bir devlet ve ‘faşist birtoplum’ anlayışını egemen kılmaya çalışan ‘ırkçı birideolojinin’ eylemleridir. Merhum Hrant’ın öldürül-mesi de bu çerçeve içerisinde bir nefret suçudur. Bunedenle, muhalif bir gazeteci, aydın, düşünür, araş-tırmacı ve Ermeni bir yurttaşımız Hrant Dink’in ai-lesini, dostlarını, meslektaşlarını ve ülkemizi yasaboğan, dünyada infial uyandıran, saiki ve işleniş bi-çimindeki suç kastının yoğunluğu ve eylemin ırkçıbir nefret suçu olarak gerçekleştirilmesi olgusu dagözetilerek TCK’nın 37 ve 82/a maddelerine görecezalandırılmasını talep ederiz.’’ Müdahil avukatArzu Becerik de Samast hakkında ceza düzenlenir-ken, zorunlu indirim sebeplerinin dışında indirimyapılmasından kaçınılmasını istedi. Samast’ın avu-katı Levent Yıldırım ise esas hakkındaki savunma-sını hazırlamak üzere süre talep etti.

Dink cinayetine bir ret dahaDiğer yandan Dink katliamıyla ilgili dönemin Trab-zon İl Emniyet Müdürlüğü ile İl Jandarma Komutan-lığı’ndaki bazı görevliler hakkında takipsizlik kararıverilmesine yapılan itiraz mahkeme tarafındanreddedildi.Rize Ağır Ceza Mahkemesi, yaptığı inceleme sonu-cunda Dink katliamı öncesinde istihbarati bilgi ma-hiyetinde elde edilen bilgilere ilişkin 15 Şubat 2006tarihli F4 haber raporu ile Hrant Dink katliamınadair tasarının 17 Şubat 2008 tarihinde İstanbul Em-niyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü İs-tihbarat Daire Başkanlığı’na bildirildiği öne sürül-dü. Mahkeme heyeti, bu nedenlerle TrabzonCumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yerolmadığına dair kararına yapılan itirazın reddinekarar verdi.

duvarı

Sivas’ın İmranlı İlçesi’nde devlet güç-leri ile çıkan çatışmada 2 yoldaşı ilebirlikte şehit düşen HPG gerillasıCoşkun Doğan’ı saygıyla anıyor, ailesive yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

YENİ DEMOKRASİ AİLELERİ BİRLİĞİ

16-17_Layout 2 6/20/11 10:20 AM Page 2

Page 18: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011dünya haber18

G-8 toplantısı ve sonraTunus ve Mısır’da yaşanan halk isyanları-sonucu yerel diktatörler devrilmiş, isyandalgası Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bir-çok ülkeye yayılmıştı. Yemen, Bahreyn,Libya, Suriye… Bu ülkelerde ortaya çıkanisyan dalgaları devlet güçlerinin saldırıla-rının hedefi oldu. Mısır ve Tunus’taki geliş-meler bu devletleri teyakkuza geçirmiş vegöstericileri sert bir şekilde bastırma yolu-nu seçtiler. Libya Devlet Başkanı Kaddafi göstericileriyaptıkları eylemden vazgeçmeye çağıra-rak, devam etmeleri halinde silah kullana-cağını söylemişti. Ve akabinde de söylediği-ni yaparak halka sert müdahalede bulun-

muştu. Bu gelişmeler sonrası emperyalistülkelerin saldırısı ve işgali başlamıştı. Lib-ya’da meydana gelen olaylarda üzlerce kişiyaşamını yitirirken çatışmalar hala devamediyor. G-8 zirvesi son toplantısında Lib-ya’ya yaptırım kararı alarak işgali meşru biryere çekme yönünde adım attılar. Kadda-fi’nin ülkeyi terk etmesini şart koşan em-peryalist devletler, bu işle de Rusya’yı gö-revli kılmıştı. Gelişmelere bakılacak olursa Kaddafi ülkeyiterk etmediği gibi bu kararı da tanımadığınıbeyan etti ve şu an işgal güçleri ile çatışma-lara devam etme kararını sürdürüyor. Sonolarak ise NATO savaş uçakları Trablus’uvurdu. İçlerinde çocukların da olduğu çok

sayıda kişinin öldüğü kamuoyuna yansı-yanlar arasında.

Suriye kitlesel katliamSuriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yapılaneylemleri durdurmak için bir dizi askeri ön-lemin yanı sıra “reform” adı altında değişik-likler yaparak göstericileri vaz geçirmeyeçalıştı. Ancak kitle gösterileri bu adımlarladurmadığı gibi uygulanan katliama rağmenduracağa da benzemiyor.Beşar Esad’ın istifa etmesi, seçim yapılmasıve Esad’ın ülkeyi terk etmesini talep ederekeylemlere devam eden kitleye, Esad’a bağlıgüçler tarafından ateş açılıyor ve her günonlarca kişi öldürülüyor. Çatışmaların son bilançosu yüzlerce ölü vebinlerce yaralı. Devam eden gösterilerde isetalepler dillendirilmeye devam ediyor. An-

cak Suriye devlet güçlerinin baskısı ve uy-guladığı katliamdan kurtulmak için birçokkişi çözümü ülkeyi terk etmekte buldu.

Suriyeliler mülteci kamplarınasığınıyorBeşar Esad’ın son yaptığı açıklamalarda ül-keyi terk etmeyeceğini beyan etmesi vegösteri yapanlara karşı şiddet kullanması,eylemcileri ülkeyi terk etmeye zorladı. Su-riye devlet yönetimine karşı gelişen eylem-lerde kitle üzerine ateş açılması, muhalifle-rin kitlesel bir şekilde ülkeyi terk etmeyezorladı. Askeri gücü devreye sokan Esad,geri adım atmamakta kararlı gözüküyor.

Yaşanan kitlesel katliamlardan kaçarakHatay sınırını geçen mülteci sayısı 10 binigeçti. Yaşanan gelişmelere bakılırsa bu sa-yının daha da artacağı görülüyor.

AB emperyalizmi veIMF tarafından dayatı-lan kemer sıkma poli-tikalarının protestoeden emekçiler Yuna-nistan’da hayatı felçetti. Parlamento bina-sını kuşatan emekçi-ler, hükümete geriadım attırdı

IMF tarafından Yunanistan’adayatılan plan yani ‘kemer sık-ma politikaları’ ve Yunanistanhükümetinin hayata geçirmeyebaşladığı bu politikalar sonucu,ülke ekonomisinin yoksullaş-

ması ve daralmasına tepkilerdinmiyor. Yunanistan’da emek-çiler hükümetin kemer sıkmapolitikalarını 24 saatlik genelgrev ve eylemlerle protesto etti.

Ekonomik krizin etki altına aldı-ğı Yunanistan’a, İMF tarafındansunulan reçete emekçilere ke-mer sıkmayı dayatıyor. Emekçi-ler ise faturanın kendilerine ke-silmesine tepkilerini sokağa çı-karak gösterdiler. AB emperya-lizmi ve IMF tarafından dayatı-lan kemer sıkma politikalarınıprotesto eden emekçiler, son biryılda 15. genel grevi gerçekleş-tirdi. Atina Sindagma Meyda-nı’nda toplanana işçi ve emekçi-ler yeni kemer sıkma politikala-rının görüşüleceği sırada parla-mento binasını kuşattılar.

Yunanistan Kamu Çalışanları

Konfederasyonu (ADEDY), İşçiSendikaları Federasyonu (GSEE)ve Mücadeleci İşçi Kolları Birli-ği’nin (PAME) çağrısıyla yapılangrev ve protesto gösterilerindeulaşım, sağlık ve birçok alandahayat durdu. Yapılan 24 saatlikgenel greve kamu ve özel sektörçalışanlarının yanı sıra, postane,liman, sağlık, banka, elektrikdairesi çalışanları ve gazetecilerkatıldı.

Yunan Parlamentosu’nun bu-lunduğu Sindagma Meydanı’ndatoplanan emekçiler parlamento-yu kuşatarak, milletvekillerininmeclise girmesini engellemeyeçalıştı. Sindagma Meydanı’ndaçıkan çatışmada polisin kullan-dığı gaz bombalarına karşı ey-lemciler taş ve sopalarla karşılıkverdi.

Yunanistan’da

Gerilim tırmanıyorSuriye’de ipler geriliyor. Hükümet karşıtı eylemlerde kitlenin üze-rine ateş açılmasıyla onlarca kişi yaşamını yitirdi. Muhalifler topluhalde ülkeyi terk ediyor, mülteci kamplarına sığınıyor

18-19_Layout 2 6/20/11 10:24 AM Page 1

Page 19: 20-30 Haziran 2011

19dünya

azar gazını Avrupa’yataşıması planlanan veBatı’nın Rusya’ya olanenerji bağımlılığınıazaltmayı amaçlayanTürkiye-Avusturya (NA-

BUCCO) projesinde, proje destek an-laşması (PSA) geçen hafta imzalandı.Anlaşma imzaları Nabucco şirketlerive 5 transit ülke olan Avusturya, Bul-garistan, Macaristan, Romanya ve Tür-kiye’nin ilgili bakanlıkları tarafındanseçim öncesi atıldı.Ne var ki 2002’den beri çok konuşulanNabucco hattı projesi hala büyük zor-luklar hatta engellerle karşı karşıya.Bu proje aslında Batı’nın ve pek tabiABD’nin duyduğu ihtiyaçtan doğdu.Avrupalılar Ukrayna’nın başına gelen-lerden sonra enerji konusunda Rusya’yabağımlı kalmak istemiyorlar. Bilindiğiüzere 2006 senesinde ortaya çıkankrizde Rusya Ukrayna’ya giden enerjihatlarının vanasını kapatınca Avrupa’yagiden doğalgazın yüzde sekseni kesil-mişti. Krizden sonra Avrupa farklı enerjikaynakları ve yolları için alternatifleraramaya başladı. Hazar bölgesindengelip Rusya’yı by-pass ederek Türki-ye’den geçip Avrupa’ya gidecek Nabuccogaz projesi de bunlardan birisi.Proje 12 milyar euroya mal olacak.Şahdeniz’deki yatırım için öngörülen22 milyar dolarlık yatırım ile birliktetoplam maliyet 40 milyar euro. 3300kilometre uzunluğundaki bu hattanbaşlangıçta 13 milyar metreküp gazsevk edilecek. Bu rakam Türkmenistanve diğer ülkelerin katkısıyla 2020 yı-lında 31 milyar metreküpe çıkacak.Ancak projenin gerçekleşmesininönünde pek çok ekonomik, teknik vesiyasal zorluklar var. Projenin mevcuthaliyle rantabl olmaması, kaynak ye-tersizliği ve Avrupa’da kullanılan gazınyüzde beşini karşılayacak olması bun-lardan birkaçı.ENERJİDE SOĞUK SAVAŞEnerji kaynaklarına egemen olma mü-cadelesi 20. yüzyıla damgasını vurdu.Ortadoğu ve Kafkasya’da büyük çekiş-melere neden olan mücadeleler sonucuyeni ulus devletler ve sınırlar yaratıldı.Ağırlıklı olarak Osmanlı coğrafyasındayürütülen bu mücadele, soğuk savaşşartlarında enerji kaynaklarının iki em-peryalist kamp arasında paylaşılmasıylanispi bir sükunet havasına girdi. AncakSovyet emperyalizminin çöküşündensonra kaldığı yerden devam ediyor.ABD elebaşılığındaki emperyalizm ta-rafından Afganistan-Irak işgalleri büyükoyunun daha acımasız ve artan birşiddetle sürdüğünü gösteriyor.Doğalgaz ve petrol kaynakları bakı-mından Ortadoğu ve İran’dan sonraen zengin kaynaklar Rusya Federas-yonu ve Hazar havzasında bulunuyor.Hazar havzası bir Ortadoğu olmamaklaberaber Batı’nın elindeki en önemlipetrol sahası olan ve yakında tükenecekKuzey Denizi’nin yerini almaya adaydır.Günümüzde yapılan kavga Hazar kay-naklarının hangi yoldan Batı’ya ulaş-tırılacağıdır. Rusya, Hazar kıyısı doğal

gaz kaynaklarının kendi topraklarındangeçirilmesini sağlama ve Orta Asyacumhuriyetlerindeki petrol ve doğal-gazın çıkışını kontrol altında tutmayaçabalarken ABD, boru hatlarının Rus-ya’nın denetimi altında olmayan top-raklardan geçirilmesini sağlayarak Rus-ya’nın küresel enerji satrancında önemlioyuncu olma rolünü elinden almanınpeşinde. Türkiye ise muhayyel boruhatlarının kendi topraklarından geç-mesini sağlayarak önemli bir terminalülkesi olup gelir elde etme ve stratejikderinliğini arttırmak istiyor. Azerbaycan,Türkmenistan, G.Kürdistan ve ileridedahil edeceği İran gazını Türkiye üze-rinden Batı’ya aktaracak Nabucco böylebir proje.2007 yılı Mayıs ayında Rus lideri PutinKazakistan ve Türkmenistan’ı ziyaretederek müşterek bir “niyet anlaşması”imzaladı. Bu protokolle hedeflenen eskiSovyet boru hattıyla Rusya üzerindengazını satan Türkmenistan’ın, yeni boruhattı ve en yüksek fiyattan daha fazlagazı Gazprom’a sağlaması, Avrupa ül-kelerinin enerji sektöründe Rusya karşıtıittifak oluşturmasının önüne geçmekti.Yani Türkmenistan’ın Nabucco’ya kay-nak oluşturmasının önüne geçmek.Ancak 2009 yılında Türkmenistan DevletBaşkanı Berdimuhammedov’un Mos-kova ziyaretinde, iki yıl önce Putin ileimzaladıkları AB destekli Trans HazarDoğalgaz Boru Hattı Projesi’ne bu kezimza atmaması güçler arasındaki mü-cadelenin halen devam ettiğine işaretetmekte. Rusya buna ilaveten Nabuccoprojesinin önünü kesebilmek için, haleninşaatı devam eden “kuzey hattına”ilaveten Karadeniz altından geçirip Bul-garistan üzerinden Avrupa’ya gaz ta-şıyacak “Güney akım” projesini de imzaaşamasına getirmiş bulunuyor.Doğalgaz rezervinin yetersiz olmasınakarşın Azerbaycan bugün için NabuccoProjesi’nin tek gaz tedarikçi ülkesi.Diğer iki ülke Türkmenistan ve Kaza-kistan’ın mevcut siyasal konjonktürdedeğişiklik olmazsa Rusya’dan bağımsızhareket etmeleri pek mümkün görül-müyor. Türkiye bu boşluğun 6-7 seneiçerisinde G.Kürdistan doğalgazı ile dol-durulabileceğini iddia etse de bölgedesiyasal olarak belirsizlik sürüyor. İran’ınABD’ye rağmen Nabucco’ya gaz tedariketmesi de olası görünmüyor. Ayrıcabu projeye destek verenlerin İran’a si-yasal anlamda güven duymaları dagerekiyor ki bu ortam şu anda yok.Almanya’nın, AB’nin 250 milyon eurovermeyi taahhüt ettiği Nabucco fi-nansman paketinden desteğini çek-mesi, AB’nin Nabucco’yu öncelikli pro-jeler listesinden çıkarması, AzerbaycanDevlet Başkanı Aliyev’in Rus devletşirketi Gazprom ile anlaşma muhtırasıimzalaması, Nabucco lider firmasıAvusturya petrol şirketi OMV’nin elindebulunan Macar petrol şirketi MOL’ünhisselerini Rus petrol şirketi Surgut-neftegas’a satması Nabucco’nun ya-şama geçmesi bir yana artık Rusyadışı bir hat olma iddiasından da uzak-laştığını gösteriyor.

HENERJİ YOLLARI OYUNU: NABUCCO

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

Mültecilerin yaşam koşullarıdüzenlenmelidirSuriyeli mülteciler Hatay sınırını geçe-rek Türk devletinin kurduğu çadırlarasığındı. Yayladağı, Altınözü ve Reyhanlıolmak üzere üç ayrı yere kurulankamplarda kalan mültecilerin dış dünyaile bağları tamamen kesildi. İlkel koşul-larda tutulan, dünyayla bağları kesilenve kimseyle görüşmelerine izin veril-meyen mülteciler, Yayladağı kampındaaçlık grevine başladı.

Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD), İn-san Hakları Araştırmaları Derneği(İHAD), İnsan Hakları Derneği (İHD), İn-san Hakları Gündemi Derneği (İHGD),İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Daya-nışma Derneği (MAZLUMDER), Mülte-cilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-

Der), Uluslararası Af Örgütü TürkiyeŞubesi (UAÖ) örgütlerinden oluşanMülteci Hakları Koordinasyonu Suriyelimültecilerle ilgili yaptığı açıklamada“Kamplara yerleştirilen mültecilerin dışdünyayla temasları önündeki kısıtla-maların kaldırılması, sığınmacılar ara-sındaki refakatsiz çocukların özel ko-runma ihtiyaçlarının karşılanması,Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yöne-timi Başkanlığı Koordinasyonu’nda yü-rütülen faaliyetin şeffaf bir biçimdesürdürülmesi” taleplerine yer veriyor.Suriyeli mültecilerin yaşam koşulları-nın düzenlenmesi talebini dile getirenkomisyon, salgın hastalıklara yol aça-cak düzensizliğin ortadan kaldırılması,mültecilerin barınma, yiyecek ve sağlıkihtiyaçlarının daha düzenli karşılanma-sı gerektiğini vurguluyor.

Genel grev hükümeti değiştiriyorKemer sıkma politikalarına karşı aya-ğa kalkan Yunan halkı, Başbakan Yor-go Papandreu’nun mevcut kabineyideğiştirmesini sağladı.

Kabineyi değiştirme kararı ülke gene-linde yapılan grev ve on binlerce kişi-nin Yunanistan Parlamentosu’nu ku-şattığı ve polisle çatıştığı eylemlerinardından geldi. Muhalefet partilerinyanı sıra kendi partisinden bazı millet-vekillerinden de sert eleştiriler alanPapandreu, kendisinin göreve devamedeceğini fakat bakanlar kurulundaköklü değişikliğe gideceğini belirtti.

Yunan hükümetinde yapılan bu deği-şiklikler tepkilerin önüne geçmeye yet-medi. Başbakan Yorgo Papandreou, ge-lişen yoğun tepkiler üzerine, Maliye Ba-kanı Georges Papaconstantinou’nun

yerine Evangelos Venizelos’u getirdi.Ancak tepkilerin önüne geçemedi.

19 Haziran’da binlerce emekçi Yuna-nistan Parlamentosu’nu protesto etti.Kemer sıkma politikasına karşı PAMEsempatizanı binlerce kişi SyntagmaMeydanı’na doğru yürüyüşe geçerken,özel sektörde çalışan örgütlü yüzbin-lerce üyesi bulunan GSEE’de, hüküme-tin kemer sıkma politikası açıklanır-ken, 48 saatlik grev çağrısı yaptı.

Papandreu, İMF ve Avrupa Birliği’nden2014’e kadar 120 milyar euro karşılı-ğında beş yıllık kemer sıkma planınıhayata geçirmek istiyor. 21 Haziran’dayapılacak görüşmelerde parlamento-dan güvenoyu almayı bekleyen Papan-dreu 28 milyar euro vergi artışı ve2015’e kadar kamu harcamalarında ta-sarruf öngören kemer sıkma politkası-nı parlamentodan geçirmeyi amaçlıyor.

halk öfkeli

18-19_Layout 2 6/20/11 10:24 AM Page 2

Page 20: 20-30 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 20-30 HAZİRAN 2011güncel20

Çorum İskilip İlçesi’nde liseyeait yurtta kalan 17 yaşındakiS.D. adlı öğrenci okul ve sokak-ta yaşadığı tacizlerden kurtul-mak için İlçe Emniyet Müdü-rü’ne başvurdu, Bayat İlçe-si’nden İskilip’e atanan özelharekat polisi Metin M.’nin te-cavüzüne uğradı

Anne babası ayrı yaşayan genç liseli öğ-rencinin yurtta olması S.D.yi polisin teca-vüzden kurtaramadı. Evli ve 38 yaşındakiemniyet başkomiseri Metin M., okulda ta-ciz edilen lise öğrencisini tacizden koru-mak amaçlı(!) cep telefonu numarasınıaldı ve devamında evine çağırarak “alkol-lü tecavüz koruması”na aldı. Fuhuş, uyuşturucu, sigara, alkol, taciz vetecavüzle mücadele çerçevesinde ailelere

mektup göndererek önlem alan EmniyetGenel Müdürlüğü, eğitim hakkına sahipçıkmak için başkaldıran gençliğe sokaktasaldırırken, diğer taraftan da “koruma” adıaltında taciz ve tecavüzü meşrulaştırırı-yor. Görünen o ki devletin yetkilileri orga-nize bir şekilde gençliği korumaktadırlar (!)

Erkek egemen sistemin faşist zihniyetiniözellikle kadın üzerinde kullanarak, feo-dal medya başta olmak üzere etki yarata-rak, imkanlarını işleten devlet baskı, şid-det, taciz ve tecavüzün teşvik edildiği birtoplumda, cinsiyetçi yaklaşımdan kay-naklı kadın katliamı da katlamaktadır.Buna bağlı olarak taciz ve tecavüz de pa-ralel bir seyir içinde ilerlemektedir. Herdurumda kişiler üzerinden aklama-pak-lama girişimleri münferit olarak açıkla-nırken devletin yetkili makamları “top-lumsal tecavüz”ü “devletinkurumları”nda beslemektedir.

İskilip İlçesi’nde de S.D’nin emniyettenyardım isterken başkomiser tarafından

eve çağrılıp alkol içirilerek tecavüz edil-mesi gizlenmeye çalışılan sistemin sakla-nan açık karakteridir. Yurtta, sığınmaevinde, işyerinde, okulda, gözaltında, ha-pishanede, evde, sokakta kısacası yaşa-mın her alanında bu konuda yardım iste-yen kadının öldürülmesi, tacize ve teca-vüze uğruyor olması münferit değil, sis-tematik bir çürümenin dışa vurumudur.

Özel harekat polisi Metin M.’nin Çorum LTipi Hapishanesi’ne gönderilmesinin ar-dından, psikolojik sorunlarının olduğuaçıklaması da daha ilk günden göster-melik bir cezalandırmayla halkın tepkisi-nin önüne geçilmesinin tedbiri olduğuaçıktır. Diğer önemli bir husus EmniyetGenel Müdürlüğü’nü kurumsal olarakkoruma çerçevesinde, yardım isteyen birgenç öğrencinin alkol içirilerek tecavüzedilmesinin gerisinde güvenlik güçlerinehalkın ödemiş olduğu vergilerle tanınansınırsız yetkilerin olduğunu da unutma-mak gerekir.

Devlet korursa böyle korur!

“KCK davası”nda tutuklu bu-lunan 6 milletvekili için ba-ğımsız vekiller avukatlararacılığıyla tahliye talebindebulundu

“KCK davası”ndan tutuklu bulunan Emek,Demokrasi ve Özgürlük Blok’unun tutuklu6 milletvekili için mahkemeye başvuruyapıldı. Mazbataları alınan “KCK” davasın-dan tutuklu Hatip Dicle, Faysal Sarıyıldız,Gülser Yıldırım, Selma Irmak, Kemal Aktaşve İbrahim Ayhan’ın tahliyeleri için, avu-katları Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza Mah-kemelerine başvuru yaptı. Başvurununardından açıklama yapan avukatlar kara-rın 20 Haziran gününe kaldığını belirtti. Tahliyelerin olacağı 20 Haziran günü isetutuklu vekillerin bulundukları DiyarbakırD ve E tipi, Mardin E Tipi ve Urfa E Tipi ha-pishanelerin önünde kitlesel karşılanma-ların yapılacağı öğrenildi.

Dicle’ye 2 yıl hapis cezasıErzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, “KCKdavası”nda tutuklu bulunan Hatip Dicle’ye“örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla 2yıl hapis cezası verdi.Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’u ba-ğımsız milletvekili Hatip Dicle hakkındaAğrı’nın Diyadin İlçesi’nde yaptığı bir ko-nuşmada “örgüt propagandası” yaptığı id-diasıyla açılan davanın duruşmasına Erzu-rum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devamedildi. Talimatla ifadesi alınan Dicle, “Yaptı-ğım konuşma objektif olarak değerlendiril-diğinde Kürt sorununun barışçıl çözümünehizmet eden bir niteliğe sahipti. Eleştirdiği-miz kuşkusuz ki, bu politika ve o gün dev-letin uyguladığı politika değildir. Kürt siya-

setçilerine yönelik tutuklama furyası sonderece yanlış. Her kesim özgürce siyasetyapmalıdır” dedi. Mahkeme heyeti, Dicle’ye“örgüt propagandasını yapmak”tan 2 yılhapis cezası verdi.

Öcalan’dan çağrıPKK lideri Abdullah Öcalan, seçimlerdensonra ilk açıklamasını yaptı. Öcalan “Süreçbu koşullarda ancak birkaç ay sürebilir’’sözleri ile devleti uyarırken, “Meclis derhaltoplanmalıdır. Çözüm konusunda rolümüoynayabilmem için Meclis’in bana bir çağrıyapması gerekiyor. Eğer Meclis bu çağrıyıyaparsa ben de silahlı güçlerin çatışmasızbölgelere çekilmesi konusunda ve diğerhususlarda elimden geleni yaparım. Mecli-sin önümü açması gerekiyor” dedi.BDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş

ise, yeni anayasada, 1982 Anayasası’nındeğiştirilemez tüm maddelerinin değişti-rilmesini isteyerek “Anayasa’nın başlangı-cı ve ilk 3 maddesi değişmeyecekse 82Anayasası kalsın, çünkü yapılacak olan-dan çok daha iyi olacağı kesin” dedi.

Hakkari’den bağımsız milletvekili seçilenDemirtaş anayasa tartışmaları için şunlarısöyledi: “AKP, Anayasa taslağını tasarlamazemini değil. Bunun zemini herkesin eşitsayıda üye vermesiyle oluşturulacak biruzlaşma komisyonuyla olur. 1982 Anaya-sası’nı tamamen bir kenara bırakmalıyız.İlk giriş cümlesinden başlayarak yepyenibir anayasa yapmalıyız. 82 Anayasası’nınbaşlangıç ve ilk 3 maddesinde de sorunlarvar. Biz devletin şekli, başkentinin Ankaraolması ve bayrağına karşı değiliz. Bunlara

Siirt’te Emek, Demokrasi ve Özgür-lük Blok’u bağımsız milletvekiliadayı Gültan Kışanak için düzenle-nen şölene katıldıkları için 3 ücretliöğretmen görevden, 1 okul müdü-rünün müdürlük sıfatı da elindenalındı

Siirt’te seçimin hemen ertesinde devlet büro-kratları boş durmayarak, bulundukları mevki-lerin kendilerine sağladığı avantajlarla bölgedehalka baskı uygulamaya başladı. Bağımsız mil-letvekili adayı Gültan Kışanak için düzenlenenşölene katılan 3 ücretli öğretmen görevden, 1okul müdürünün müdürlük sıfatı elinden alındı.

7 Haziran günü seçim çalışmaları kapsamındaSiirt Milletvekili Gültan Kışanak için Baykan İl-çesi’nde kaymakamlık önünde şölen yapıldı.Şölene katıldıkları gerekçesiyle Cumhuriyetİlköğretim Okulu’nda ücretli öğretmen olarakçalışan Şefik Günel ve Metin Erdoğan, Baykan’abağlı Yarımca Köyü’ndeki Jandarma Er CihanGülmez İlköğretim Okulu’nda Sabahattin Yıldı-zata’nın, İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet EminŞen ve Kaymakam Murat Süzen tarafından 13Haziran sabahı görevlerine son verdi. Ulaştı(Dodan) Köyü İlköğretim Okulu Müdürü ÇetinGeçkin ve Öğretmen Mehmet Orhan da aynıgerekçe ile soruşturmalık oldu. Açılan soruş-turma kapsamında okulda müdürlük yapanÇetin Geçkin’in müdürlük görevine son verildi.

Görevden alınmalarına neden olandilekçeBaykan İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet EminŞen tarafından İlçe Kaymakamlığı’na yazdığı vekaymakamın da onay verdiği gerekçeli yazışöyle: “07.06-2011 Salı günü 24. Dönem Millet-vekili Genel Seçimleri propaganda dönemindeSiirt Bağımsız Milletvekili Adayı Gültan Kışa-nak’ın seçim propaganda mitingine katılan; ilgi(b) ve ilgi; (c) olurlarınız ile Cumhuriyet İlköğre-tim Okulunda ücretli öğretmen olarak görev-lendirilen Şefik Günel ile Metin Erdoğan veilgi;(d) olurlarınız ile Yarımca J. Er. Cihan Gülmezİlk Öğretim Okulunda ücretli öğretmen olarakgörevlendirilen Sabahattin Yıldızata’nın görev-lendirmelerinin iptal edilmesi hususunu; olurla-rınıza arz ederim.”

Hedef gösterildikKonuya ilişkin açıklama yapan öğretmenlerşunları söyledi: “Kaymakam ve İlçe Milli EğitimMüdürü keyfi bir şekilde bizi hedef göstererekgörevden aldılar. Halbuki biz hiçbir siyasi parti-nin seçim mitingine katılmadık. Kaymakamlıkbinası önünde yapılan seçim şöleninde müzikdinledik.

Kaldı ki şölen, Kaymakamlık binası, öğretmen-evi, postane gibi birçok resmi kurumun bulun-duğu bir yerde yapıldı. Doğal olarak biz de şö-lende söylenen müzikleri dinledik. Bu şölenekatılmanın bedeli görevden alınma değildi.Kaymakam ve İlçe Milli Eğitim Müdürü bizi de-ğil çocukları cezalandırmıştır. Biz hakkımızısonuna kadar savunacağız. Milli Eğitim Müdü-rü’yle görüşmeye gittiğimizde, ‘Siz artık Bay-kan İlçesinde hiç bir zaman ücretli öğretmenolarak çalışamazsınız’ sözlerini kullandı”

Bağımsız adayınşölenini izlemekşuç

Tutuklu vekiller için

20-21_Layout 2 6/20/11 10:40 AM Page 1

Page 21: 20-30 Haziran 2011

eni burjuvazi kavramı, enkapsamlı şekliyle BüyükProleter Kültür Devrimidöneminde ortaya çıktı.Buna göre, devrim iktida-rına yönelik asıl tehlike,

devrilen eski sınıflardan ve küçük mülkiyetdünyasından değil, bizzat parti ve devletiçindeki yeni burjuvaziden geliyordu. Yeniburjuvazi, devrim bayrağını sallayarakkendini gizliyor, güç topluyor, iktidarı elegeçirmenin uygun anını kolluyordu. KültürDevrimi, yeni burjuvaziye karşı bir devrimolarak ortaya çıktı. Partinin ve devletinzirvesinde parlayan bir kıvılcımla başladı,öğrencileri, orduyu, işçi sınıfının bir bölü-münü ve giderek geniş halk yığınlarınıharekete geçirdi. Devrim, halktan kopan“kızıl bürokrasinin” bir bölümünü görev-lerinden alıp, üretime yöneltti. Milyonlarınsokaklara dökülüşü ve duvarları, yeni bur-juvaziye karşı etkin bir şekilde kullanışı,yığınları özneleştirdi, mülk dünyasına vebürokrasiye karşı zinde bir güç haline ge-tirdi. Bu devrimin faziletiydi. Gelgelelimki, hareketi, devletin bir kanadı, henüzburjuvalaşmamış, kızıl kanadı yönetiyordu.Bu kanadın içinde, kızıl ordunun büyükbir ağırlığı vardı. Kültür Devrimi’ni yöneten,partiye ve orduya hakim olan bu kanat,komünisti yeni burjuvaziye dönüştüren,semirten ana arpalığa, asıl kaynağa pekkafa yormadı, yoramadı. Teori şuydu: Dev-letimiz yücedir, proletarya diktatörlüğününana aracıdır. Bu aracın içinde, bu aracıele geçirmek isteyen yeni burjuvaziyekarşı uyanık olmalıyız, onları kültür dev-rimleriyle, kitlelerin gücüyle alt etmeliyiz,vs. vs... Tabi benzetmeyi kabalaştırırsak,teori öz olarak şu şekle girer: Bataklığınbağrından türeyen sivrisineklere karşıuyanık olmalıyız, onları, kitlesel sefer-berliklerle temizlemeliyiz.Büyük Proleter Kültür Devrimi, kitleleri,devrimin yozlaşmış bürokrasisine karşıtarih sahnesine çıkarmasına rağmen;sosyalizmin sınıflı bir toplum ve çetin veuzun bir sınıf mücadeleleri dönemi olduğugerçeğini bilince çıkarmasına rağmen,devlete dokunmadı; devleti daha bir mer-kezileştirdi, hiyerarşiyi ve özellikle de kızılorduyu güçlendirdi. Hiyerarşinin zirvesinde,Mao vardı. Devrim, Mao’yu dokunulmazlıkzırhına büründürerek, kendisini kendisinekarşı yabancılaştırarak, kurtarıcı kültüylebir nevi ilahlaştırarak, kendisini güvenlikaltına alma, koruma yoluna girdi. Doktorneşterinden, yazar kalemine kadar tümhayat, Mao Zedung Düşüncesi’ne teslimoldu. Komünler, siyasetin içine daha çokgirmelerine, kollektif dayanışma ruhuyladaha bir canlanmalarına rağmen, toplu-mun biricik siyasi ve ekonomik devi olandevletin, -halkı halk adına savunan, halkahalk adına hizmet eden, halk adına halkıyöneten yüce diktatörlüğün- alt üretimbirimleri, organik parçaları olmaktan kur-tulamamışlardı. İş kolaylaşmıştı. Hiye-rarşinin güçlü olduğu yerde bürokrasigüçlüydü. İş, ilahın ölümüne kalmıştı. Devrilen ve direnişleri bin kat artan sınıflar,küçük mülk sahipleri, envai çeşit gele-nekler, inançlar, kültürler, alışkanlıklar,güçlü mülk duyguları, tüm bu ve benzeriögelerle şu veya bu derecede bağlanmış,şartlandırılmış, küçültülmüş, köleleştirilmişmilyonlar. Böylesi bir toplumda, devrim,en geniş demokrasiyi, doğrudan demok-rasiyi nasıl kuracak, kendi kollektif gü-venliğini nasıl sağlayacak? Klasik, pro-

fesyonel devlet aracıyla güvenliği sağlamaksorun değildir. Diklenenin tepesine, pro-fesyonel, düzenli orduyla binersin iş biter.Devrim, devrimi yapan yığınlar tarafından,doğrudan yönetilmeyecekse, bu yığınlartarafından savunulmayacaksa, devrimin,tüm bu deneyimlerden sonra böyle birteorisi yoksa, o, eskiyi tekrar edecek de-mektir.Arzın çeşitli yerlerinde patlayan, geçenyüzyılın büyük devrimi, tarihi afallattı, in-sanlığın ufkunu açtı, umudunu güçlendirdi;ardında bir yığın büyük faziletler, derslerve bir yığın da garabetler bırakarak, yıkılıpgitti. Bu devrimi yapan güçlerin büyükbir bölümü, yıkılıştan sonra, her şeyi, es-kisine nazaran çok daha derinlikli bir şe-kilde verimliliğe indirgeyen, insanı veinsani değerleri araçsallaştıran hesapçıakla, yani küresel kapitalizme savruldu;çok cuzi bir bölümü de, onun günümüzeulaşan gayzı gazabı, yani gedikli savu-nucuları olarak kaldı. Bu gedikli savunu-cuların, uluslararası kapitalizmin destek-lediği yeni burjuvazinin öncülüğüyle, “sos-yalist devletleri” yıkan yığınlara güveniadamakıllı sarsıldı. Bu bakımdan bunlara,profesyonel devletin görevlerinin, halkadevredilmesini anlatmak, doğrudan de-mokrasiyi anlatmak, halkın silahlanmasınadayanan bir devrim güvenliğinden sözetmek, deveye hendek atlatmak kadarzordur. Sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen,yöneten ve yönetilen zeminine dayananmülk dünyasının insanı, hem devletinküçük bir örneği olan aile kurma, aile yö-netme, hem de devlet kurma, devlet yö-netme kültüyle yetişir. Devlet, insandakiegemenlik duygusunun zirvesidir. Tümtoplumun malına el koyan, alabildiğinemerkezileşen, toplumun tek tekeli halinegelen, devletli sosyalizmde, devlet, in-sandaki egemenlik duygusunun çok dahaetkili bir zirvesidir. İnsan, egemenlik duy-gusunu, en etkin bir şekilde, ancak, böylesibir mekanizma içinde yer alabilirse, ger-çekleştirebileceği eğilimi içine girer. Egosugüçlü insanlar için, devletin görevlerinihalka devretmek, devleti küçük bir koor-dine örgütüne indirmek veya tamamenortadan kaldırmak, asıl inisiyatifi yığınörgütlerine, komünlere, sovyetlere dev-retmek tehlikelidir. Bunlar, “Devrimi yap-mak da, yönetip savunmak da kitlelerinişidir,” ilkesine karşı çıkmazlar. Çünkü,geçen yüzyıl devrimlerinin bu ilkeyi nasıluyguladıklarını biliyorlar.Her komünist, yeni burjuvaziyi kendi dı-şında arıyor; bunu yaparken, her komü-nistin içinde bir yeni burjuvazinin olduğunuaklından bile geçirmiyor. Yeni burjuvaziyi,devrim devleti kavramıyla birlikte düşü-nüyoruz. İnsanlar, komünist partilerine,mülk ve egemenlik duygularıyla birliktegirerler. Bu duyguları partinin dışında bı-rakan bir tek insan dahi yoktur. Önemliolan, bu duyguları güçlendiren teoriye vepratiğe, araçlara, yöntemlere, yaşam veçalışma tarzlarına, örgütlenme ve mü-cadele biçimlerine karşı kesintisiz, tavizsiz,kararlı bir mücadele sürdürmektir.Yıkılmayacak hiçbir devrim yoktur. Önemliolan, devrimin ömrünü uzatmak, onu sü-rekli kılmaktır. Yıkıldığında, aranılan, ha-raretle yad edilen tarihin bir trajedisi ol-muşsa, devrim amacına ulaşmış demektir.

YYENİ BURJUVAZİ VE DEVLET

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu21güncel

hiç itirazımız yok ve aksine bunları savu-nuyoruz da. Ancak ilk 3 madde doğru dü-zenlenmeli. Daha sade ve diğerleriyle bü-tünlük arz edecek şekilde düzenlenerekbu iş hallolur. Eğer anayasanın başlangıcıve ilk 3 maddesi değişmeyecekse 82 Ana-yasası kalsın çok daha iyi olur.”

11 kişiye toplam 90 yılErzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gö-rülen “Ağrı KCK davası”nın karar duruş-masında 11 kişiye toplam 90 yıl 7 ay hapiscezası verildi. Ağrı’nın Patnos, Doğubeya-zıt ve Diyadin ilçeleri ile Van ve Muş’ta 13Şubat 2010 tarihinde düzenlenen gözaltısaldırısında tutuklanan ve aralarındaBDP genel merkez çalışanlarının da bu-lunduğu 18 kişi hakkında “örgüt üyesi ol-mak” iddiasıyla açılan davanın karar du-

ruşması Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkeme-si’nde görüldü. Erzurum 2. Ağır CezaMahkemesi’nde görülen duruşmaya tu-tuklu sanıklar Hamit Duman (Dilbahar),Nevzat Tekin, Gökmen Çiftçi ve Şefika Bi-lici ile avukatları Baran Bilici, Cemal De-mir, Şaziye Önder, Timurhan Gül, ve Ti-mur Demir ile aileleri hazır bulundu. Du-ruşmada söz verilen tutuklu olarak yar-gılanan 4 kişi, Kürtçe savunma yapmakistedi. Kürtçe savunma talebini kabul et-meyen mahkeme heyeti, tutanaklara da“Bilinmeyen dilden konuştu” şeklindegeçirdi. Avukatlar davanın siyasi bir davaolduğuna dikkat çekerek, tahliye talebin-de bulundu. Mahkeme heyeti tutukluyargılanan BDP genel merkez çalışanlarıve üyelerine toplam 90’yıla varan hapiscezası verdi.

Fatma Bağcı adında tekstil iş-çisi kadın boşanmak istediğieşi tarafından sokak ortasındavurularak katledildi.

Denizli’de eşinden sürekli şiddet gördü-ğü için boşanmak isteyen ve savcılık ta-rafından kadın sığınma evine yerleştiri-len 57 yaşındaki tekstil işçisi Fatma Bağ-cı, 54 yaşındaki eşi Mustafa Bağcı tara-fından sokak ortasında kısa namlulu tü-fekle vurularak öldürüldü.

Devlet koruması göstermelikEdinilen bilgiye göre Mustafa Bağcı’nıneşine haber göndererek eve gelmesinive barışmak istediğini söylediği ancakFatma Bağcı’nın bunu kabul etmediğibelirtildi.

Tekstil işçisi Fatma Bağcı’nın daha öncekocası hakkında savcılığa iki kez dilekçe

verdiği ve koruma talebinde bulunduğuöğrenildi.

İki kez koruma istediFatma Bağcı Denizli Cumhuriyet Savcılı-ğı’na geçen Mayıs ayında dilekçe vererekeşinin kendisini sürekli dövdüğünü be-lirterek suç duyurusunda bulundu. Sav-cılık dilekçe üzerine soruşturma başlatıpFatma Bağcı’yı, Kadın Sığınma Evi’neyerleştirdi. Fatma Bağcı’nın şikayeti üze-rine polis tarafından gözaltına alınanMustafa Bağcı ifadesi alındıktan sonraserbest bırakılmıştı.Mayıs ayından bu yana ayrı yaşadığı eşi-nin kendisini takip edip boşanmamasıyönünde tehdit ettiğini söyleyen FatmaBağcı’nın yeniden savcılığa dilekçe vere-rek koruma talep ettiği öğrenildi. Bununüzerine yeniden gözaltına alınan Musta-fa Bağcı’nın ifadesi alınırken, eşini tehditetmediğini sadece konuştuğunu söyle-diği öğrenilirken polisin Bağcı’yı serbestbıraktığı öğrenildi.

Devlet katliamı seyretti

başvuru

20-21_Layout 2 6/20/11 10:40 AM Page 2

Page 22: 20-30 Haziran 2011

yaşam22

Kütahya Tavşanlı İlçesi Dulkadir Köyü’ndegümüş üretilip işlenen Eti Gümüş AŞ.’ye aittesisin atık su barajından birinin kapaklarıçökmüştü. Çevre köylerdeki su kanallarınakarışan çeşitli kimyasallar ve şirketin ısrarlakar peşinde koşması köylülerin yaşamını çi-leye dönüştürüyor, hayatlarını tehdit ediyor.Çöken kapaklar sonucu suya karışan arseniknedeni ile köyden göç devam ederken, bir deEti Gümüş A.Ş.’ye ait firmanın “siyanürlü su”vanaları ‘belirsiz eller’ce açıldı. Gizlice açılanvananın sorumluluğunu şirket hiçbir şekildekabul etmezken; köylüler zehirleniyor, hay-vanları telef oluyor. Köylülerin ve hayvanlarınınzehirlendiği, doğa ve insana yönelik yapılanbu saldırılara ilişkin devletin açıklamaları iseher zamanki umursamaz, yanlı ifadelerle ge-çiştiriliyor. Kütahya’da zehirli sulara ilişkingerçek veriler yok, tahlillerin yapılıp yapıl-madığı belli değil, halk bilgilendirilmiyor, ze-hirlenmeler inkar ediliyor… Soruna ilişkinaçıklamalar noktasında büyük bir muğlâklıksöz konusu iken köylülerin yaşamı tehlikealtında.

Köylüler hastaneye kaldırıldıSiyanür barajındaki setlerin birinin 7 Mayıs2011 tarihinde çökmesiyle Eti Gümüş A. Ş. ya-kınındaki Kütahya’nın Tavşanlı İlçesi’ne bağlıAliköy Beldesi’nin Dulkadir Mahallesi’nde 2aydır kesik olan sular açıldı. Musluktan akansuyla ellerini yüzlerini yıkayan 7 kişi zehirlendi.Zehirlenen köylüler Evliya hastaneye kaldı-rıldılar. Emine Sözer, Mehmet Sözer, EmetiSözer, Muzaffer Sözer, Veli Sözer, Fatih Sözerve Kemal Korkmaz adlı köylüler hastanedegerçekleştirilen tedavilerin ardından taburcuedildiler.7 kişinin siyanür şüphesiyle tedavi gördüklerihastaneden taburcu edilmesinin ardından,siyanürlü suyun geldiği su borularını ve mus-lukları sökme işinde çalışan 35 yaşındaki Ke-mal Korkmaz gece fenalaşarak tekrar has-taneye kaldırıldı.

Büyük pişkinlik!Eti Gümüş A.Ş. Genel Müdürü Ergun Kılıç isedurumu “sabotaj var” diye değerlendirirken,kendilerinden para koparmak istendiği içinbu tür ifadelerin kullanıldığını ileri sürdü. Kılıçyaptığı açıklamada, “Dulkadir Köyü’ne gidenbir su hattı var. Dün öğleden sonra nasıl ol-muşsa biri gitmiş, fabrikanın özelleştirilme-sinden bu yana gerektiğinde Dulkadir Köyü’nesu verilen ve 2 aydır tamamen kapalı olanhattın vanasını açmış. O hatta bizim içmesuyu hattımızın dışında, özelleştirmeden öncedevletin yaptığı bir şebeke suyu var. O vanayıkim açmış bilmiyoruz.” ifadelerine yer verdi.Kılıç sözlerini “Orada dağdan gelen arseniksorunu var ve bizimle hiçbir ilgisi yok. Köylüler,köyü terk etmek istediklerini söyledi. 100 dö-nümden fazla bir alan söz konusu. Köylülere,burayı alabileceğimizi söyledik. Ancak bizegeldiler ve aile başı yüklü miktarlarda paraistediler. Bu sabotaj, bazı kişilerin bizden parakoparmak için yaptığı bir iş” olarak ifadeederken de rantın toprak ve su üzerine dön-düğünü de istemeden de olsa itiraf etti.Köy muhtarı Selim İlhan ise, su şebekesininvanasının yerini kimsenin bilmediğini ve yıl-lardır bu suyun kullanıldığını belirtti.

Bakanlık: Siyanüre ait bulgu yokZehirlenmelere ilişkin Sağlık Bakanlığı da EtiA.Ş. müdürü kadar pişkin, olayları gizleyenbir açıklama yaptı. Bakanlık tarafından yapılanaçıklamada, “Kütahya Devlet Hastanesi’nesevk edilen 7 vatandaşımızın yapılan kan veidrar tahlillerinde siyanür zehirlenmesine aitherhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Va-tandaşlarımız bir gün süreyle hastanede mü-şahede altında tutulmuş, tahlil sonuçlarınıntemiz çıkması üzerine taburcu edilmiştir” de-nildi.

Ağaçlar kuruyorSiyanür saldırısı ile baş başa bırakılan köylere

giderek oradaki durumu gözlemledik. Adlarınıvermek istemeyen köylüler yaptıkları ko-nuşmalarda kendilerine yönelik yapılan sal-dırılara dikkat çekiyorlar. Kütahya’ya 15 kmuzaklıkta bulunan Kerkören Köyü’nden birvatandaş, son 6 yıldan beridir köydeki ceviz,meşe, çam, söğüt gibi ağaçların uçlarındanitibaren kurumaya başladığını söyledi. Özel-leştirme ve taşeronlaşmayla birlikte iş gü-cünün sömürülme sürecinin arttığını ve bununen çarpıcı örneklerinden birinin de 1987’defaaliyete geçen Eti Gümüş A.Ş. olduğunu ak-tardı.

Suçu suçluyu karıştıranlarŞirketin aşırı kar hırsı ve devletin sermayesahibini destekleyerek çevre ve insan sağlı-ğında yarattığı yıkımı göremeyenler de var.Eti şirketinin atık suyunun yıllardır köylerdekiiçme sularına karışması, son olarak da geç-tiğimiz aylarda kapaklardan birinin çökmesiile açığa çıkan felaketi görmeyen bir köylüköyde yaşananları şöyle yorumluyor: “Bu in-sanlar resmen yedikleri kaba tükürüyorlar.Tamam, inekleri ya da başka hayvanları ölmüşolabilir ancak bunu basına duyurmanın kim-seye bir yararı yok. Mesela benim yeğeniminde bir danası öldü ancak biz hemen gidip fab-rika yetkililerine durumu anlattık ve onlarda dananın karşılığı olan 2.500 TL’yi verdileryeğenime. Şikayet edenler ne oldu peki, hay-vancılıkla geçinen köyümüze artık sütçü gel-mez oldu ve süt satamaz oldu bu insanlar.Artık hayvanlar et için de alınmaz oldu yanikısacası geçim kaynakları elden gitti.”

Özelleştirme ile siyanür arttıÇevrede adeta katliam yapan şirketin özel-leştirilmeden önceki dönemini hatırlatan kimiköylüler ise, Eti Gümüş A.Ş. devletteyken aylıkyaklaşık 5-6 ton civarında siyanür kullanıl-dığını söyleyerek, özelleştirmeden sonra buoranın günlük 25-30 ton oranına çıktığını be-lirttiler.

Köyler zamanla boşalıyorMilli park olarak değerlendirilen bu alan, ya-pılmak istenen bir diğer atık barajının altındakalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Bununyanı sıra, bu alanda bulunan endemik ağaç-lardan Karaçam’ da yok olmak üzere. Şebekehatları siyanürden kaynaklı şu anda tamamendeğiştiriliyor. Ve yeni su kaynağı olarak Aliköy

Beldesi’ndeki bir kaynaktan sağlanacak. Soh-bet ettiğimiz köylü, köylerinin eskiden 65haneli olduğunu merkezi bir köy olduğunufakat siyanür sebebiyle köyün boşaldığınışimdi ise yaklaşık 13 hane kaldığını söyledi.Köyün muhtarı Selim İlhan, köylerinin fabri-kanın atık barajı için satın alınmak istendiğinive hane başına yaklaşık bir trilyon paha bi-çildiğini ancak köylerini vermek istemedik-lerini söyledi. Bundan kaynaklı da şebeke su-larına siyanürlü suyun karıştırılmasının sa-botaj olduğunu söyledi.

Kaç kişinin ölmesi gerekiyor?Yaşanan son gelişmelere ilişkin çevreciler şudeğerlendirmelerde bulundu: “Çevre Mühend-isleri Odası’nın bölgeden alınan su numune-lerinin analizi sonucu Köprüören Köyü’nüniçme suyu kaynağında 0,071 ppm seviyesindesiyanür çıktı. Zehirlenmelerin yaşandığı Dul-kadir Köyü, zaten arsenik nedeniyle oluşanhastalıklardan dolayı ölüm ve göç yaşananbir köydür. Çevre ve Orman Bakanlığı ile SağlıkBakanlığı’nın harekete geçmesi için daha kaçkişinin ölmesi gerekiyor? Eti Gümüş A.Ş.’ninbir an önce kapatılması gerekmektedir vehalkın da acilen bir sağlık taramasından ge-çirilmesi çok önemlidir.”

TTB: Kütahya’da korkulan olduTTB Halk Sağlığı Kolu, yayınladığı bildirideKütahya Gümüşköy’de bulunan gümüş madentesislerinde 07.05.2011 günü atık depolamabaraj havuzlarının yıkılması, son olarak Dul-kadir Köyü’nde ortaya çıkan, zehirlenme tab-losu ve hayvan ölümlerinin endişe verici ol-duğunu; yetkililerin yetersiz açıklamalarınışaşkınlıkla izlediklerini söyledi.

TTB Halk Sağlığı Kolu, hayvan ölümleri vezehirlenme olguları ardından yetkililerin açık-lamalarında “Madenin özelleştirilmesindenbu yana gerektiğinde köye su verilen ve ikiaydır tamamen kapalı olan hat vanasının bi-linmeyen kişilerce açıldığı” gibi ifadeler kul-lanmasının sabotaj şüphesini arttırdığını be-lirtti. Bu durumun güvenlik eksikliğine işaretetmesinin yanı sıra bir aylık süreçte birçokakademik odanın güvenlik ile ilgili önerilerineyönelik bir şey yapılmadığının kanıtı olarakdeğerlendirildiği bildiride, şu ifadelere yer ve-rildi: “Kütahya Valiliği internet sayfasındakonu ile ilgili çalışmaların sunulduğu bölümde

Her şey bütün çıplaklığı ile ortada iken Eti Gümüş A.Ş. ve devletyetkilileri yaptıkları açıklamalarda inkara devam ediyor. Kütahya’dainsanların yaşam tehlikesi gitgide artıyor. Birçok kişi içme suyunakarışan siyanür dolayısıyla zehirlendi

Eti Gümüşhayatları tehdit ediyor

22-23_Layout 2 6/20/11 10:29 AM Page 1

Page 23: 20-30 Haziran 2011

lus ve azınlıkları,farklı dinleri baskıaltına almak, faşistTürk devletinin re-zil yüzüdür. Ulusaleşitlik kavramı

Türk demokrasisinde yoktur. Türkdemokrasisi halen Kürt ulusunuboyunduruk altında tutmanın tümkıvrımlarında dolanıyor.Zorla Türkleştirme politikası ta-rihsel köklerini koruyarak Türk ol-mayanları Türkleştirmeye devamediyor. Başbakan “asimilasyonvardı” dediği için asimilasyon bit-miş değildir. Kürtler Türkleştiril-meye devam ediliyor.Kürt ulusunun örgütlenme öz-gürlüğü yok, Kürtçe eğitim yapmaözgürlüğü yok, bırakın eğitimi, be-lediyeler parklara Ahmed e Xani’ninismini bile veremiyor. TürklerinKürtlere ve diğer tüm azınlıklarakarşı kışkırtılması devam ediyor.Türk milliyetçiliği burjuva siyase-tinin en geçerli yanını oluştur-maktadır. Devlet, geçmişten beriuyguladığı soykırım politikasınıgünümüzde sürdürüyor.Ulusal baskı geride kalmamıştır.Mesele, isyanlar ve uygulanansoykırımla, büyük mücadelelerinsonucunda gelip faşist Türk sis-teminin gırtlağını sıkmaya baş-lamıştır. Kürt ulusu Türk ulusuylaeşit olacak mı?Bugün barış adına konuşulanlar,demokratik çözümler vb. söylem-lerle burjuva anlamda ulusal eşit-liğin sağlanıp Türk egemen ulusayrıcalığına son verileceğine kimseinanmamalıdır. Hangi sorun enyozlaştırılmış şekliyle konuşulursakonuşulsun üstünü örtmeye ça-lıştıkları gerçek karşılarına çıka-caktır.Türk ve Kürt ulusunun eşitliği sağ-lanacak mı? (Burjuva anlamda)Ulusal baskı çağımızda emperya-lizmden bağımsız değildir. Ulusalbaskının toplumsal katmanlarınıdoğru ortaya koymalıyız. Emper-yalist burjuvazinin işbirlikçisi Türkegemen sınıfları uyumlu ulusalbaskıyı sürdürüyor. Kendilerineyardım eden Kürt işbirlikçi burjuvafeodal sınıflar yaratmakla yetin-miyorlar ama aynı zamanda ezenTürk ulusunun küçük burjuva aydınve sanatçıların bir bölümünü aynızamanda yağmanın bir bölümünüayrıcalık olarak bıraktıkları işçi sı-nıfının üst tabakaları ve bu eği-limdeki politik temsilcilerindenuyumlu bir koro oluşturuyorlar.İşçi sınıfının içinde mücadele pra-tiğinde ortaya çıkan sosyal şove-nizmin ekonomik temeli de bu-radan gelir.

Komünistler bu anlamıyla ulusalbaskıya karşı tutarlı mücadele yü-rüttüğünde, emperyalizme karşımücadele yürüttüklerinin bilincin-dedirler. Egemen ulus baskısınakarşı tutarlı mücadele sosyal şo-venizme, oportünizme karşı mü-cadeleden asla koparılamaz. Bu-gün sosyalist geçinen, esasta sos-yal şoven blokta yer alanların ne-den Kürt ulusunun kendi devletinikurma hakkından bahsetmedik-lerini anlamak kolaylaşır. Çünküyukarıda bahsettiğimiz ulusal bas-kının toplumsal güçler korosununbirer parçasıdırlar.Özgürlük kan pahasına kazanılıyor,bedelsiz bir özgürlük yoktur!“Barış hemen şimdi”, “savaşa son”sloganının kulağa hoş gelmesininyanında bir önemi yoktur. Genelolarak barış düşüncesini propa-ganda etmek ne savaşı durdura-bilir, ne de savaşa neden olan so-runları ortadan kaldırabilir. Sava-şan güçler arasında da pratik çö-zümler üretemez. Gerçek barışancak uğruna savaşa girilen eşitsiz,vahşi sömürücü düzenin ortadankaldırılmasıyla olanaklı olabilir.Kürdistan’da devam eden ulusalkurtuluş mücadelesinin haklı vemeşru taleplerini savunmak, pratikolarak öne sürmek, ulusal müca-delenin haklı taleplerinin gerçek-leşmesine yardımcı olabilir. Türk,Kürt ulusal savaşına son veril-mesini isteyen her demokratik in-san Kürt ulusunun kendi devletinikurma hakkını savunmalıdır. Ulu-sal eşitlik temelinde demokratiktavrını koymalı; Türk ulusunun,Kürt ulusunun üzerindeki imtiyazlıvarlığının son bulması gerektiğinien net, açık ve kararlı şekilde sa-vunmalıdır. Türk egemen sınıflarının Kürdistanüzerindeki ulusal imtiyazlı durumuson bulmadan savaş nasıl sonla-nacak? Savaş eşitsiz koşullardasonuçlanacaksa eşitlik ve demok-rasi isteyenlerin tutarlılığı nere-dedir? “Barış” sloganını dillendi-renler; Türk devletinin Kürdis-tan’daki varlığına son! Kürt ulu-sunun devlet kurma hakkı engel-lenemez! Türk devleti Kürdis-tan’dan defol! Diyebilselerdi ilerisürdükleri “barış”ın bir anlamı olurburjuva çerçevesi netleşmiş halegelirdi.Savaş dursun gerilla silah bıraksınama Türk ulusunun imtiyazlı du-rumu devam etsin! Kürtler halendoğuştan olan hakları için Türkegemen sınıflarından izin alsın.Türk devleti bir lütufta bulunsunda söz versin “ileride anadilinizdeeğitim yapabileceksiniz” desin. Ne

büyük onursuzluk!Peki Türkler anadillerinde eğitimiçin Kürtlerden mi izin almış?!Kürtler neden izin alacakmış? Dün-yada tüm uluslar (birkaçını dışındatutarsak) gibi Türkler kendi dev-letine sahipken, Kürt ulusu nedenkendi devletine sahip olmayacak-mış.Çatışma ve savaş ortamından çık-mak isteyenler gerçekten barışgörüşmeleri yürütmek isteyenlerneden Kürt ulusunun kendi dev-letini kurma hakkının tanınmasıtemelinde çağrıda bulunmuyor vetutarlı davranmıyorlar. Gerillanınsilahsızlandırılması için can atanlaregemen Türk ulusal ayrıcalığınıhiç hatırlamak istemezken, reformgörünümlü bir takım vaatleri barışgelişmeleri olarak sunabilmekte-dirler. Çünkü sosyalist geçinenoportünist blok esas olarak sos-yal-şoven kavrayışlarıyla egemenTürk ulusçuluğunu içine sindirmişve bir parçası olmuşlardır. “Kürtlerayrılıktan vazgeçtikçe dostluğu-muz bakidir” diyorlar.Sosyalist geçinen Kürt dostları –ki esasta sosyal-şovendirler- sa-vaşın durmasını mı istiyorsunuz?Kürt ulusunun kendi devletini kur-ma hakkının tanınması sloganıylaortak platformda neden kampanyayürütmüyor, mücadele etmiyor-sunuz? Kürtlerin kendi haklarındanvazgeçilmeye zorlanmasını nedenalkışlıyorsunuz?Savaşın durmasını isteyenler Türkdevletine karşı kararlı mücadeleederek tutarlılığını gösterebilir.Savaşın niteliği ulusaldır, temelindeulusal eşitsizlik, talan, sömürüvardır. Emperyalizmle ilişkisi iti-bariyle de dünyasal bir sorundur.O halde savaşın durması için ulu-sal eşitsizliğin ve Kürt ulusu üze-rindeki baskının son bulması ge-rekir.Savaş sürüyor, anayasal vaatlerinbir hükmü yoktur. Seçimler ve ba-ğımsız adayların sayısal oranı de-ğil, ama Kürdistan’da kitlelerindevrimci öfkesinin kabarması Türkegemen sınıflarını korkutmaktadır.Sözü edilen temelde mücadeleyürütüldüğü oranda, emperyalistişbirlikçi Türk egemen sınıflarınınkendi karları uğruna kirli ve kanlıdüzeniyle halk evlatlarını ölümeyolladıkları kitlelere anlatılabilinir.Kürt ulusunun bağımsızlık hakkıötelenemez. Maoistler her şartaltında bu hakkı savundu, savu-nacaklar.Reformlar uğruna devrimden vaz-geçilemez. Uzlaşmalar kaçınılmazgörünse de devrimci savaş son-landırılamaz.

UBEKLENTİLER EŞİTLİĞİ GETİRECEK Mİ?

TUTSAK PARTİZAN ≫ cafer çakmak

20-30 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü güncel 23f

su analiz raporları kamuoyu ile pay-laşılmaktadır. Dikkati çeken; su analizraporlarının sonuncusunun 20 Mayıs2011 tarihli olduğudur. Bu durum aklabirçok soruyu getirmektedir. 20 Ma-yıs sonrası su analizi yapılmamışmıdır? Yapıldı ise sonuçlar nedenpaylaşılmamaktadır. Su dışındayer altı suyu, toprak, havave gıdalarda ölçüm/ölçüm-ler yapılmış mıdır? İlkgünden itibaren konuyailişkin şeffaflığın sağ-lanmadığı algımız sür-mekte, kamu kurum-ları tarafından yapılananalizlerin gizlendiğidüşüncesi belirgin-leşmektedir. Bölge-nin atık barajı göçü-ğü sonrası, karşıkarşıya kaldığı teh-likelere karşı sistemlibir incelemenin yapılma-dığı açıkça görülmektedir.Daha önceki açıklamaları-mızda da belirttiğimiz gibiiçme suyuna siyanür ka-rışıp karışmadığının belir-lenmesi için sık aralıklarlasu analizleri yapılması ge-rekirken bu incelemelerinne kadar yapıldığı hakkındabilgi toplumla paylaşılma-mıştır. Göçük sonrası yapı-lan tüm analizler kamuoyuile paylaşılmalıdır. Bölgedeoda ve sendikalar tarafındanalınan numune sonuçları,olası tehlikelere dair ciddibulgular ortaya koymuştur,koymaya da devam etmek-tedir. Ancak bu bulguların dik-kate alındığına yönelik bir top-lum algısı sağlanamamıştır.”Yapılan tüm önerilere rağmensorunun önemsenmediği verisklerin öngörülemediğinedikkat çekilen bildiride, yet-kililerin bir an önce konuyuaçıklığa kavuşturmaları,yapılan çalışma ve analizsonuçlarını açıklamalarıtalep edildi.

22-23_Layout 2 6/20/11 10:30 AM Page 2

Page 24: 20-30 Haziran 2011

Yekitiya Malbatên DemokrasiyaNû(YDAB) 17 gulên sorê ku Pûş-pera sala 2005’an de li Mercanê bidestê dewletê hatin qetilkirinliStenbolê-Goristana Cebeciyê Çag-daş Can, Ersîn Kantarû DursunTurgut li ser gora wan bi bernamêhatin bibîranîn. Bername di şexsê

17 gulande ji bo hemû şehîdên şo-reşê bi rawestina rêzgirtinê vedestpêkir.

Bernameya ku helbestên şer têde hatin xwendin li ser navê Ye-kitiya Malbatên Demokrasiya Nûde daxûyanî da hat gotin ku biştî

qetilkirina 17’an şoreşger û ko-munîstên ku têkoşînê de îsrar ki-rine li heber van êrişan zedetirberdewam dikin. hat îfadekirin:“Îro yên ku giringiya 17’an, bawe-riya wan a şoreşê femnake û nax-waze fem bike, bi awayekî hovîtîbi destê dijmin qetla wana jî fem

nake. Çimkî 17’an wek xençerekesor singa tasfiyê ketiye. Li hemberbêbaweriya îdeolojîk, têk çûyînêû tasfiyê ala Marksîzmê-Lenînîz-mê-Maoîzmê pêl rakirin. Ev netiye,ev baweriye, ev îsrara berzkirinaŞerê Gel e.

Avakirina civaka bêçînî encamê çalakiya bigerew, bi guherandina carekînabe. Her dema dîrokî encamên mercên jiyanê ên daringî nin. Ji ber vêyekê şoreş bi raste vê ji mercên jiyanê ên daringî ji xwe re dixe armanc

g

17 gulên sor hatin bibîranîn

Bûyîna ser û bin ên mezin çalakiyênmezin ve tên çêkirin. Çalakiyên kuhember cîhana milkên taybet peşvetê encamên çalakiyên çînên mewcûtin. Ev şerê ku navbera nûnerên kevnango çînên serdest û nûnerên nû angoçînên bindest de divê di binê pêşengiyêde bidome. Civaka bêçînî ya ku ber-jewendiya çînên bindest e tenê di binêpêşengiya rêxistiniya ku vê cikavêdixwaze, ya ku wê bi program we vediparêze û ya ku pratîk de wê tîne cîhde dikare sazbibe.

Avakirina civaka bêçînî encamê ça-lakiya bigerew, bi guherandina carekînabe. Her dema dîrokî encamên mer-cên jiyanê ên daringî nin. Ji ber vêyekê şoreş bi raste vê ji mercên jiyanêên daringî ji xwe re dixe armanc. Pê-wistiya dema ku têde ye femdike ûdi her qadê de hişmendiyeke alternatîfsazdike û didamezirîne. Tecrûba çînaproleterya û mîratê ku di nava têkoşînêde komkirine ji van saziyan re bûyeçavkaniya referansê, bingehîna weya berzbûyînê ye.

Partiyên komunîst ango parêzgerê cî-hana bêçînî di dîrokê de hinek caranbi hember derketina cîhana milkêntaybet ve bi van tecrubê xwe yên pratîkve dikevine nava karê sazkirina nû.

Dîroka cîhanê di nava van tecrubeyanve dagirtiye. Wek damezrandina rojêndîrokî 1ê Gulanê, 8ê Adarê, tecrubaKomuna Parisê, pratîga SSCBê, şoreşaÇînê… Îşte ev tecrubana deryaya ber-fireh dîroka şoreşê a cîhanê ye.

15-16ê Pûşperê serhildana karkerana mezin ya ku li welatê e pêk hat dinava van tecrubên dîrokî de tenê yeke.Her çikas ev serhildana ji pêşengiyabirêxistinî mehrûnbe û kêmasiyênwî yên siyasal hebin jî ji hêla çîna kar-keran ve giringiya wêya dîrokî heye.Ev serhildana serî de ji ber daxwazênsiyasî derketiye holê û hukûmetê paş-ve pê daye avêtin û bûye despêkadema tasfiyebûnê.

Kaypakkaya rêberiya zanistiya MLMde hereket kiriye giringiya vê serhil-danê rast analîz kiriye,di xala rêyaşoreşê de dersên giring derxistiye.Rêheval Kaypakkaya di van tezan derola Şoreşa Çanda Proleterya ya Mezinkirpandiye û gotiye pisgirêka serhil-dana 15-16 Pûşperê a bingehîn pê-şengiya partiya komunîst e. Rewşasendîkayan bi pasîfîstbûnê nirxandiyeû daxuyakiriye ku ji ber vê yekê dinava bajaran de şoreşê têk here.

Me destpêkê de jî dîyarkiribû, Bûyînaser û bin ên mezin çalakiyên mezinve tên çêkirin û ev çalakiyan wê tê-koşîna çînî re pêşengî bike, dawiyêde jî bi pêşengiya partiya komunîstya ku civakeke bêçînî ji xwe re xistiyearmanc bi pêşengiya wê ve wê ser-bikeve. 15-16 Pûşperê Serhildana Kar-keran Mezin di hêla dîrokî ve cîhekîgiring daye, lê belê bi hêla siyasî, pê-şengî û bi rêxistiniyê ve qels disekine.Bêfişal ku bingehîna wê rast bê di-yarkirin ev yeka zêdetir mîratê ser-hildanê berzbike.

Mîratê daringî ê şoreşê

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel15-16 Pûşperê mîrata me ya dîrokî ye

24_Layout 2 6/20/11 11:30 AM Page 1