2 NNOOBBEELL - SOBİAD · 12/8/2009 · 2 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi...
Transcript of 2 NNOOBBEELL - SOBİAD · 12/8/2009 · 2 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi...
2 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
NNOOBBEELLİİTTEE HHUUKKUUKK VVEE İİKKTTİİSSAATT
YYAAKKLLAAŞŞIIMMIINNIINN ÖÖNNCCÜÜLLEERRİİ Editör:
Prof.Dr. Coşkun Can Aktan
Katkıda Bulunanlar:
Prof.Dr. Fuat Sekmen, Sakarya Üniversitesi Prof.Dr. Tarık Vural, Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Prof.Dr. Yılmaz Bingöl, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Doç.Dr. Tahir Büyükakın, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı
Dr. Müslüm Basılgan, Uludağ Üniversitesi Dr. Serdar Yay, Süleyman Demirel Üniversitesi
Onur Zenginer, Dokuz Eylül Üniversitesi
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 3
SOBİAD :: SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ
HUKUK VE İKTİSAT ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
SOBİAD-HİAM Hukuk ve İktisat Yaklaşımı kapsamına dahil tüm disiplinlerde araş-
tırmalar yapılmasını; konferans, panel, forum ve benzeri etkinlikler düzenlenme-
sini desteklemek amacıyla Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği (SOBİAD) bünye-
sinde oluşturulmuş bir merkezdir.
:: Kamu Tercihi :: Anayasal İktisat :: Kurumsal İktisat :: Regülasyon İktisadı ::
:: Mülkiyet Hakları İktisadı :: İşlem Maliyetleri İktisadı ::: :::
SOSRES:: THE SOCIAL SCIENCES RESEARCH SOCIETY
The CENTER FOR STUDY OF LAW AND ECONOMICS (CSLE )
The Center for Study of Law and Economics (CSLE) is an initiative of the Social
Sciences Research Society (SOSRES), a non-governmental research organization
based in Turkey. The objective of the CSLE is to promote high-quality research in
the fields at the interface of law and economics.
Public Choice :: Constitutional Economics :: Institutional Economics :: Regulatory
Economics Economics of Property Rights :: Economics of Transaction Costs ::: :::
[email protected] www.sobiad.org
Copyright © 2020, Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği
Bu kitabın her türlü yayın hakkı Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği (SOBİAD)’ne
aittir. SOBİAD’ın izni olmadan tanıtım amaçlı toplam bir sayfayı geçmeyecek alıntı-
lar hariç olmak üzere, hiçbir şekilde kitabın tümü veya bir kısmı herhangi bir or-
tamda yayımlanamaz ve çoğaltılamaz.
SOBİAD Hukuk ve İktisat Araştırmaları Yayınları
ISBN: 978-605-69931-2-1
Tavsiye Edilen Referans Bilgisi:
Aktan, Coşkun Can (Ed.) 2020. Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri,
İzmir: SOBİAD Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi Yayınları.
4 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ÖNSÖZ
Hukuk ve İktisat Yaklaşımı (Law and Economics Approach) genel olarak iktisat bilimindeki temel araçları, varsayımları ve metodolojiyi kullanarak formel ve informel kuralları ve kurumları inceleyen bir inter-disipliner / multi-disipliner araştırma alanıdır. Hukuk ve iktisat yaklaşımına dahil edilebilecek ya da bu disiplinle yakın akrabalık bağı olan diğer disiplinler arasında Regülasyon İktisadı, Mülkiyet Hakları İktisadı, İşlem Maliyetleri İktisadı, Akit (Sözleşme) Hukuku ve İktisadı, Kurumsal İktisat, Anayasal Politik İktisat, Sosyal Sermaye İktisadı, Kültürel İktisati, Vergi Hukuku, Suç ve Ceza İktisadı, vb. sayı-labilir. Bugüne değin Hukuk ve İktisat Yaklaşımı şemsiyesi altında bu saydı-ğımız disiplinlerin bir ya da birkaçına doğrudan ve/veya dolaylı ola-rak yaptıkları katkılar dolayısıyla 10’un üzerinde bilim insanı Nobel Ekonomi Ödülü ile onurlandırılmışlardır. Hukuk ve İktisat Yaklaşımı (Law and Economics Approach) alanına katkılar sunan bazı Nobelli iktisatçıların (Jean Tirole, Bengt Holmst-rom, Oliver Hart vd.) çalışmalarının bu kitaba dahil edilmemiş olma-sı bir eksiklik olarak kabul edilebilir. İleriki yıllarda bu belirttiğimiz iktisatçıların katkılarını da bu kitaba dahil etme çabası içerisinde olacağımızı burada not edelim. Bu kitaba bölüm yazarı olarak katkıda bulunan değerli öğretim üye-lerine (Fuat Sekmen, Müslüm Basılgan, Onur Zenginer, Serdar Yay, Tahir Büyükakın, Tarık Vural, Yılmaz Bingöl) teşekkürlerimi arz edi-yorum. Ayrıca yaptıkları tercüme ile bu kitaba katkı sunan değerli meslektaşlarımıza (Ahmet Uzun, Ünsal Çetin, Öznur Yuvalı, Fatma Akkaş) da teşekkürlerimizi sunuyoruz. Prof.Dr. Coşkun Can Aktan
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 5
Tablo: Hukuk ve İktisat Yaklaşımına Katkıda Bulunan Nobel Ekonomi Ödülü Sahipleri
Yıl Nobel Ekonomi Ödülü Sahibi
Nobel Ödülü Verilmesinin Gerekçesi
1974 Friedrich August Von Hayek
İktisadi Konjonktür Teorileri ; Kurallar ve Kurumlar İktisadi konjonktür teorileri ve ayrıca iktisadi, sosyal, ve kurumsal olguları açıklamada gösterdiği üstün çalışma-ları dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
1982 George J. Stigler
Regülasyon İktisadı Özellikle regülasyon iktisadı alanındaki çalışmalara yaptığı katkıları dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görül-müştür.
1986 James M. Bucha-nan Jr.
Kamu Tercihi ve Anayasal Politik İkti-sat Kamu tercihi ve anayasal iktisat ala-nındaki çalışmaları dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
1991 Ronald H. Coase
İşlem Maliyetleri İktisadı ve Mülkiyet Hakları İktisadı Özellikle işlem maliyetleri ve mülkiyet hakları iktisadı alanındaki çalışmalara yaptığı katkıları dolayısıyla nobel eko-nomi ödülüne layık görülmüştür.
1992 Gary S. Becker
İnsan Davranışları ve Etkileşimi, Beşeri Sermaye, Suç ve Ceza Hukuku Özellikle mikro-ekonomi analizleri ile piyasa ve piyasa-dışı davranışları kat-kılar sunacak çalışmaları dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görül-müştür.
6 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
1993 Douglass C. North
Kurallar-Kurumlar ve Ekonomik Per-formans İlişkisi Kurallar ve kurumlar ile ekonomik per-formans ve kurumsal değişim arasın-daki ilişkilere yönelik yaptığı çalışma-lar dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
2002 Vernon L. Smith Deneysel İktisat İktisat biliminde laboratuvar deneyleri yaparak iktisadi davranışları anlama-mıza katkıda bulunan çalışmaları dola-yısıyla Nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
2009 Elinor Ostrom Oliver E. Williamson
Kurumsal Yönetim -Governance Kurumsal yönetim (governance) ala-nındaki çalışmalara yaptığı katkıları dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
2014 Jean Tirole
Regülasyon Teorisi Piyasalar ve regülasyon teorisi alanın-daki çalışmalara yaptığı katkıları dola-yısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
2016 Bengt Holmstrom & Oliver Hart
Sözleşme Teorisi Sözleşme teorisi (contract theory) ala-nındaki çalışmalara yaptığı katkıları dolayısıyla nobel ekonomi ödülüne layık görülmüştür.
Kaynak:https://www.nobelprize.org/prizes/lists/all-prizes-in-economic-sciences/ sunulan bilgilerden yararlanılarak tarafımızca hazırlanmıştır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 7
İÇİNDEKİLER
Önsöz…………………………………………………………………………………………...4
FRIEDRICH A. HAYEK
Friedrich A. Hayek: Avusturyalı Ekonomist ve Sosyal Teorisyen Peter G. Klein……………………………………………………………………………….9 Friedrich A. Von Hayek’in Felsefesinde Sosyal Düzen, Kurallar ve Kurumlar Coşkun Can Aktan & Tarık Vural……………………………………..…………..26
GEORGE STIGLER George Stigler: Yaşamı ve İktisat Bilimine Katkıları Fuat Sekmen ………………………………………………………………..………..……41 George Stigler’in Mirası ve İktisat Bilimine Katkıları Arthur M. Diamond Jr…………………………………………………………....…….50 George J Stigler: Bir Takdir Ronald H. Coase ………………………………………………………………….………85
JAMES M. BUCHANAN James M. Buchanan’ın Politik İktisada Katkıları Coşkun Can Aktan ……………………………………………………………...……….92
RONALD H. COASE Ronald H. Coase’un İktisat Bilimine Katkıları: Mülkiyet Hakları İktisadı ve İşlem Maliyetleri İktisadı Coşkun Can Aktan & Onur Zenginer …………………………………………120
8 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
GARY BECKER Gary Becker’ın Hukuk ve İktisat Yaklaşımına Katkıları Richard A. Posner …………………………………………………..…………………141 Gary Becker: İktisat Alanında Örnek Bir Bilim İnsanı James J. Heckman ………………………………………………………………..……147
DOUGLAS C. NORTH Douglas C. North’un İktisat Bilimine İktisadına Katkıları: Yeni İktisat Tarihi ve Kurumsal İktisat Coşkun Can Aktan & Serdar Yay ………………………………………….…….158
VERNON L. SMITH Deneysel İktisadın Öncüsü: Vernon Smith Müslüm Basılgan ………………………………………………………………………184
OLIVER E. WILLIAMSON Oliver E. Williamson’un İşlem Maliyetleri İktisadına Katkıları Coşkun Can Aktan & Onur Zenginer……………………………...…...………228
ELINOR OSTROM Elinor Ostrom ve Ekonomik Yönetişim Yılmaz Bingöl & Tahir Büyükakın ………………………………………...……249 Elinor Ostrom’un Hayatı ve Çalışmaları Vlad Tarko …………………………………………………………………….…………270
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 9
F. A. HAYEK: AVUSTURYALI EKONOMİST VE
SOSYAL TEORİSYEN*
Peter G. Klein
Çeviren: Ünsal Çetin
Friedrich August von Hayek, modern Avusturyalı iktisatçıların en seçkinleri arasındadır. Friedrich von Wieser’in öğrencisi, Ludwig von Mises’in mahmisi ve meslektaşı, ve Avusturya Okulu teorisyenlerinin göze çarpan bir nesli içinde en önde gelen kişi olarak Hayek, belki de, Avusturyacı fikirleri İngilizce konuşan dünyanın başından sonuna kadar yaymada başka herkesten daha başarılı idi. John Hicks 1967’de şöyle yazmıştı: “İktisadî analizin 1930’lardaki eksiksiz tari-hini yazmanın zamanı geldiğinde, dramadaki öncü bir figür Profesör Hayek olacak… [Z]ar zor hatırlanmaktadır ki, bir zamanlar Hayek’in yeni teorileri Keynes’in yeni teorilerinin başlıca rakibiydi.”1 Ne yazık ki, sonrasında, Hayek’in iktisadî dalgalanmalar teorisi Keynesyen devrim tarafından bir kenara atıldı. Bununla birlikte, nihayetinde, Hayek 1974’te İsveçli Gunnar Myrdal’la birlikte İktisat Bilimi Nobel Ödülü’nü kazandığında, bu eser tekrar kabul gördü.
HAYATI VE ESERLERİ
Hayek’in hayatı 20. Yüzyıl’a yayıldı, ve Hayek dönemin mühim ente-lektüel topluluklarında kendi yerini kazandı. 1899’da Viyana entelek-tüellerinin seçkin bir ailesinde (büyükbabalarından biri bir istatistik-çiydi ve Eugen von Böhm-Bawerk’in bir arkadaşıydı; filozof Ludwig Wittgenstein ikinci dereceden kuzeniydi) doğan Hayek, Viyana Üni-versitesi’nde okudu, ve 1921 ve 1923’te iki doktora derecesi kazandı.
* Daha önce şu dergi içerisinde yayınlanmıştır: Liberal Düşünce Dergisi, Yıl 19, Sayı
76. Güz, 2014 . 1 Sir John Hicks, Critical Essays in Monetary Theory (Oxford: Clarendon Press, 1967),
s. 203.
10 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Hayek üniversiteye I. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, 19 yaşında iken, Viyana Üniversitesi’nin ekonomi okumak için dünyanın en iyi üç yerinden biri (diğerleri Stockholm ve Cambridge idi) olduğu bir zamanda başladı. Üniversiteye bir hukuk öğrencisi olarak kaydolma-sına rağmen, Hayek’in öncelikle ilgilendiği konular iktisat ve psikoloji idi. Psikolojiye ilgisi Mach’ın algılama teorisinin Wieser ve Wieser’in meslektaşı Othmar Spann üzerindeki etkisinden, ve iktisada ilgisi ise Fabian sosyalizminin Hayek’in neslinde hayli rağbet gören reformist idealinden kaynaklanmaktaydı.
O zamandan bu yana, iktisat bilimi öğrencilerinin pek çoğunun yaptı-ğı gibi, Hayek iktisadı kendi hatırına seçmedi, bu bilimi seçti çünkü sosyal koşulları geliştirmek istiyordu. Viyana’daki I. Dünya Savaşı sonrası sefalet bu ihtiyacın günlük bir hatırlatıcısı olarak hizmet gö-rüyordu. Sosyalizm bir çözüm sağlar gibi göründü. Sonra, 1922’de Mises, daha sonra Sosyalizm adıyla tercüme edilen, Die Gemein-wirtschaft’ını yayınladı. Hayek hatırlamıştı ki, “Yayınlandığı vakit kitabı okuyan biz genç insanlardan her birimiz için dünya artık eskisi gibi görünmedi.”1 Sosyalizm, Mises’in iki yıl önceki öncü makalesinin geliştirilmiş bir hâli, ekonomik hesaplamanın bir üretim araçları pi-yasası gerektirdiğini; Bu piyasa olmaksızın bu araçların değerlerini belirlemenin bir yolunun mevcut olmayacağını, ve sonuç olarak, on-ların üretimdeki uygun kullanımını keşfetmenin bir yolu olamayaca-ğını ileri sürdü. Mises’in merkezî planlamaya bu tahrip edici saldırısı Hayek’i, çağdaşları Wilhelm Röpke, Lionel Robbins, ve Bertil Ohlin’le birlikte, laissez-faire çizgisine taşıdı.
Hayek’in Mises’in meşhur Privatseminar’ına (Özel Seminer) katılma-ya başladığı zaman bu sıralardı. Birkaç yıl boyunca, Privatseminar Viyana’daki iktisatçılar topluluğunun merkezi olmuştu. Daha sonra, Hayek bu gruptan Viyana’yı terk edecek ilk kişi oldu; Diğerlerinin çoğu da, Mises’in kendisi dâhil, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bir-likte, Viyana’yı terk etmişlerdi.
1 F. A. Hayek, “In Honor of Professor Mises”; idem, The Fortunes of Liberalism, cilt 4,
The Collected Works of F. A. Hayek, ed. Peter G. Klein (Chicago: University of Chica-
go Press, 1992), s. 133.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 11
Mises para ve bankacılık teorisi üstüne ilk çalışmalarını gerçekleş-tirmişti. Bunu Avusturyacı marjinal-fayda ilkesini başarıyla paranın değerine tatbik ederek, ve sonra Britanyalı Para Okulu ile İsveçli ekonomist Knut Wicksell’in doktrinlerine dayalı olan bir endüstriyel dalgalanma teorisini resmederek yaptı. Hayek, iktisadî dalgalanma-nın kaynağını banka kredi genişlemesi ve bu genişlemenin sermaye-nin hatalı yatırımları ile bağlantılı olarak reel ekonomiye aktarımı üzerinden açıklamak suretiyle, bu endüstriyel dalgalanmalar teorisi-ni kendisinin dalgalanmalara dâir araştırmasında bir başlangıç nok-tası olarak kullandı. Bu sahadaki çalışmaları onun nihaî olarak Lond-ra İktisat ve Siyaset Bilimi Okulu’nda (London School of Economics and Political Science -LSE) ders vermek üzere bir davet almasını ve sonra İktisat ve İstatistik Tooke Kürsüsü’ne geçmesini sağladı. Hayek bu kürsüye geçiş teklifini 1931’de kabul etmişti. Hayek burada ken-disini canlı ve heyecan verici bir grubun içinde buldu: Yalnızca en önemlilerin adını vermek gerekirse Robbins, J. R. Hicks, Arnold Plant, Dennis Robertson, T. E. Gregory, Abba Lerner, Kenneth Boulding, ve George Shackle. Hayek kendisinin (bu isimler için bilinmeyen) görüş-lerini beraberinde getirmişti, ve Avusturyacı iktisadî dalgalanma teo-risi tedricen bilinir hâle geldi ve kabul gördü. LSE’de Hayek kendisi-nin zarifleştirdiği Mises’e ait iktisadî dalgalanma teorisi üstüne ders-ler verdi. Bu teori, Keynes’in Genel Teori’si 1936’da ortaya çıkıncaya kadar, Britanya ve Birleşik Devletler’de hızla taraftar kazanıyordu ve Büyük Buhran’ın rağbet gören açıklaması olmaktaydı.
Hayek ve Keynes 1930’ların başlarında Economic Journal’ın sayfala-rında Keynes’in Treatise on Money kitabı üstüne kapışmışlardı. Key-nes’in önde gelen meslekî rakiplerinden birisi olarak Hayek, Genel Teori’yi tümüyle çürütmek için elverişli bir konumdaydı, fakat o bu-nu asla yapmadı. Bunun izahı, şüphesiz kısmen, Hayek’in meslektaş-larıyla doğrudan çatışmaya girmedeki isteksizliğine ilâveten, Key-nes’in kişisel cazibesi ve efsanevî retorik kabiliyetinde yatmaktadır. Hayek de Keynes’i savaş zamanı enflasyonuna karşı mücadelede bir müttefik olarak gördü ve bu konudan uzaklaşmak istemedi. Dahası, Hayek’in daha sonra izah ettiği üzere, Keynes teorik çerçevesini mü-temadiyen değiştiriyordu, ve Hayek, Keynes fikrini tekrar değiştire-bileceğinden, Genel Teori’nin ayrıntılı bir eleştirisine girişmeye gerek görmedi. Hayek [B]öhm- Bawerk’in sermaye teorisinin daha geniş bir izahını üretmenin daha iyi bir istikamet olacağını düşündü, ve enerji-
12 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
sini bu projeye tahsis etmeye başladı. Maalesef, The Pure Theory of Capital (Pür Sermaye Teorisi) 1941’e kadar tamamlanmış değildi, ve 1941’e gelindiğinde, Keynesyen makroekonomik model sağlam bir şekilde yerine oturmuştu.1
Birkaç yıl içinde, Avusturya Okulu’nun talihi dramatik bir dönüşüm-den muzdarip oldu. İlk olarak, iktisadî dalgalanmalar teorisinin ay-rılmaz bir parçası olan Avusturyacı sermaye teorisi, Genel Teori için duyulan heyecanın ortasında unutulurken, İtalya doğumlu Cam-bridge iktisatçısı Piero Sraffa ve Amerikalı Frank Knight’ın saldırısına uğradı. İkincisi, Hayek’in Londra’ya taşınmasıyla başlayıp 1940’ların başlarına kadar devam ettiği gibi, Avusturyalı iktisatçılar kişisel ve sonrasında politik sebeplerle Viyana’yı terk etmişti.2 Bu terk ediş bir okulun orada var olduğu şekilde mevcudiyetine bir son vermişti. Mises 1934’te Cenevre’ye ve daha sonra New York’a gitti ve New York’ta tecrit içinde çalışmaya devam etti; Hayek 1950’de Şikago Üniversitesi’nde Sosyal Düşünce Komitesi’ne katılana dek LSE’de kaldı. Hayek’in neslinden diğer Avusturyalılar Birleşik Devletler’de meşhur oldular -Gottfried Haberler Harvard’da, Fritz Machlup ve Oskar Morgenstern Princeton’da, Paul Rosenstein-Rodan MIT’de- fakat onların eserleri artık Carl Menger tarafından kurulan geleneğin belirgin izlerini göstermemekteydi.
Hayek Şikago’da kendisini tekrar göz kamaştıran bir grubun içinde buldu: Önce Knight’ın, Milton Friedman’ın ve sonra Stigler’ın başkan-lığını yaptığı iktisat bölümü dünyadaki en iyi iktisat bölümlerinden birisiydi ve Hukuk Fakültesi’nde Aaron Director çok geçmeden ilk
1 Hayek aynı zamanda Keynes’in fikirlerinin etkili şekilde çürütülmesinin toplam veya
“makro” iktisadın baştan sona daha genel bir eleştirisi ile başlamak zorunda olduğuna
inanmıştı. Bkz. F. A. Hayek, “The Economics of the 1930s as Seen from London,”
idem, Contra Keynes and Cambridge: Essays, Correspondence, cilt 9, The Collected
Works of F. A. Hayek, ed. Bruce Caldwell, (Chicago: University of Chicago Press,
1995), ss. 49-73. Brian McCormick ve Mark Blaug tamamiyle farklı bir sebep ortaya
koymaktadır: Hayek cevap veremezdi, zira dalgalanma teorisinin üzerine inşa edildiği
Avusturyacı sermaye teorisi sadece yanlıştı. Bkz. Brian McCormick, Hayek and the
Keynesian Avalanche (New York: St. Martin’s Press, 1992), ss. 99-134; ve Marc Blaug,
“Hayek Revisited,” Critical Review 7, no 1, (1993): 51-60. 2 Bkz. Earlene Craver, “The Emigration of the Austrian Economist,” History of Political
Economy 18, no 1, (1986): 1-32.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 13
“hukuk ve iktisat” programını kurmuştu.1 Fakat iktisat teorisi, özel-likle muhakeme tarzında, hızla değişiyordu: Paul Samuelson’un, fiziği iktisadın taklit etmesi gereken bilim olarak gösteren Foundations’u 1947’de yayınlandı, ve Friedman’ın 1953 tarihli “pozitif iktisat” üze-rine denemesi ekonomik metotta yeni bir standart tesis etti. İlâveten, Hayek ekonomik teori üstünde çalışmayı bıraktı; Bunun yerine psi-koloji, felsefe, ve politika üzerinde yoğunlaştı. Avusturyacı iktisat uzayan bir durgunluğa girdi. Avusturya geleneğindeki önemli çalış-malar bu dönem boyunca Rothbard, Kirzner, ve Lachmann tarafın-dan yapıldı, fakat en azından alenen Avusturyalı gelenek ekseriyeti itibariyle geçici bir uykuya yatmıştı.
İktisat Nobel Ödülü 1974’te Hayek’e gidince, Avusturya Okulu’na ilgi aniden ve beklenmedik şekilde canlandı. Bu Avusturyacı canlanma adı verilen ilk olay olmamakla beraber, aynı yıl daha erken bir tarihte yapılan unutulmaz South Royalton, Vermont Konferansı, ve iktisat mesleğinin Hayek’i yeniden keşfi Avusturyacı iktisadın rönesansında kesin bir dönüm noktasıydı.2 Hayek’in yazıları yeni nesillere öğretil-di, ve Hayek’in kendisi 1970’lerin ortalarındaki ilk Institute for Hu-mane Studies (Beşerî Bilimler Enstitüsü) konferanslarında konuşma-cı oldu. Hayek yazmaya devam etti, 89 yaşındayken, 1988’de, The Fatal Conceit’i (Ölümcül Kibir) yazdı.3 Hayek 1992’de, 1961’de Şika-go’yu terkedişinden beridir yaşadığı yer olan Almanya’nın Freiburg şehrinde vefat etti.4
Hayek’in ekonomideki mirası karmaşıktır. Anaakım iktisatçıları ara-sında esas itibariyle popüler The Road to Serfdom5 adlı kitabıyla, ve
1 Bununla beraber, Şikago’da Hayek bir nevi bir yabancı olarak görüldü; Kadrosu iktisat
bölümünde değil, Sosyal Düşünce Komitesi’ndeydi ve maaşı bir özel vakıf olan Wil-
liam Volker Vakfı tarafından ödeniyordu. (Bu vakıf Mises’in New York Üniversite-
si’ndeki ziyaretçi profesör maaşını ödeyen aynı organizasyondu). 2 South Royalton Konferansı’nın tutanakları şu isimle yayınlandı, The Foundations of
Modern Austrian Economics, ed. Edwin G. Dolan, (Kansas City: Sheed and Ward,
1976). 3 F. A. Hayek, The Fatal Conceit: The Errors of Socialism, cilt 1, The Collected Works
of F. A. Hayek, ed. W. W. Bartley III, (Chicago: University of Chicago Press, 1988). 4 Tam bir biyografik hikâye için bkz. F. A. Hayek, Hayek on Hayek: An Autobiographi-
cal Dialogue, eds. Stephen Kresge ve Leif Wenar, (Chicago: University of Chicago
Press, 1994). 5 F. A. Hayek, The Road to Serfdom, (Chicago: University of Chicago Press, 1944).
14 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
1930’lar ve 1940’lardaki bilgi (knowledge) üzerindeki çalışmalarıyla bilinir. İktisadî dalgalanmalar üstünde uzman olanlar onun endüstri-yel dalgalanmalar üzerindeki ilk çalışmalarını kabul ve tasdik eder, ve modern enformasyon teorisyenleri, tipik olarak onun vardığı so-nuçları tartışmalı bulmalarına rağmen, Hayek’in sinyaller olarak fi-yatlar üzerindeki çalışmalarının önemini itiraf ederler. Hayek’in eserleri, aynı zamanda, siyaset felsefesi, hukuk teorisi ve psikolojide de bilinir.
Avusturya İktisat Okulu içinde, Hayek’in etkisi, itiraz kaldırmaz su-rette muazzam olmakla birlikte, son zamanlarda bazı ihtilafların ko-nusu hâline gelmiştir. Onun kendiliğinden doğan düzen üzerindeki vurgusu ve karmaşık sistemler üzerindeki çalışmaları birçok Avus-turyacı arasında kapsamlı tesirde bulunmuştur. Diğerleri Hayek’in teknik iktisattaki, özellikle sermaye ve iktisadî dalgalanmalara dâir çalışmalarını, Mises’le Hayek’in sosyal düzenle ilgili bazı görüşleri arasındaki bir gerilimden bahsederek vurgulamayı tercih etmektedir. (Mises’in bir rasyonalist ve faydacı olmasına karşın, Hayek, kendi kapitalizm savunusunu, kapitalizmin sınırlı bilgiyi kullanma ve de-neme yanılma yolu ile öğrenme kabiliyeti üstünde inşa ederek, aklın sınırları üstünde yoğunlaştı).
İKTİSADÎ DALGALANMALAR TEORİSİ
Hayek’in sermaye, para, ve iktisadî dalgalanmalar üzerine yazıları genel itibariyle onun iktisat bilimine en önemli katkıları olarak kabul edilir. Mises’in Theory of Money and Credit’i1 (Para ve Kredi Teorisi) üstünde yükselerek ekonomi geneline yayılan üretim ve istihdam dalgalanmalarının ekonominin sermaye yapısıyla hangi şekilde bağ-lantılı olduğunu gösterdi. Prices and Production’da2 (Fiyatlar ve Üre-tim), sermaye mallarının değeri ile sermaye mallarının üretimin za-mansal ardışıklığındaki konumları arasındaki ilişkiyi resmetmek amacıyla, meşhur “Hayekyen üçgenleri” sundu. Üretim zaman aldığı için, üretim faktörleri, ancak gelecekte satılmaları durumunda değe-re sahip olacak nihaî malların üretimi için, bugünden tahsis edilmek
1 Ludwig von Mises, The Teory of Money and Credit, çeviren H. E. Botson, (Indianapo-
lis, Ind.: Liberty Classics, [1912], 1980). 2 F. A. Hayek, Prices and Production (London: Routledge Kegan Paul, [1931], 1935).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 15
zorundadır. Bununla birlikte, sermaye heterojendir; Sermaye malları, belirli üretim süreçlerinde kullanıldıkça, tedricen bu süreçlere mah-sus hâle gelirler, dolayısıyla, nihaî mallara yönelik talepler değiştikçe, kolayca yeniden tahsis edilemezler. Bu yüzden, sermaye kullanan modern bir ekonomide, merkezî makroekonomik problem bir za-manlar arası koordinasyon sorunudur: Kaynakların sermaye ve tüke-tim malları arasında tahsisi tüketicilerin mevcut ve gelecekteki tü-ketim tercihleriyle nasıl aynı hizaya getirilebilir? Belki de, en iddialı kitabı olan The Pure Theory of Capital’de1 Hayek, ekonominin üretim yapısının nasıl olup da sermaye mallarının -dayanıklılık, tamamlayı-cılık, ikame edilebilirlik, özgüllük v.b. gibi- özelliklerine bağlı olduğu-nu tasvir eder. Bu yapı girdilerin çeşitli “yatırım dönemleri” ile ta-nımlanabilir. Bu fikir, üretimin zaman boyutu üzerinde kaynakları kullandığı dereceye işaret eden, Böhm-Bawerk’in “dolambaçlılık” nosyonunun üstüne bir geliştirmedir.2
Hayek, Prices and Production’da ve Monetary Theory and Trade Cy-cle’da3 (Parasal Teori ve Ticarî Dalgalanma), parasal enjeksiyonların fâiz oranını Mises’in (Wicksell’i izleyerek) fâizin doğal oranı olarak adlandırdığı seviyenin altına düşürmek suretiyle, ekonominin za-manlar arası üretim yapısını nasıl tahrif ettiğini gösterdi.4 Paranın fiyatlar ve üretim üzerindeki etkileriyle ilgili çoğu teoriler (o sıralar-da ve günümüze değin) sadece toplam para arzının fiyat seviyesi ve toplam üretim veya yatırım üzerindeki etkilerini göz önüne almakta-dır. Avusturyacı teori, Mises ve Hayek tarafından geliştirilmiş hâliyle, paranın ekonomiye giriş yolu (“enjeksiyon tesirleri”), ve bunun belir-li sektörlerdeki nispî fiyatları ve yatırımı nasıl etkilediği üzerinde odaklanır. Hayek’in çerçevesinde, üretimin bazı safhalarındaki yatı-rımlar, üretim yapısını tüketicilerin zamanlar arası tercihleriyle aynı
1 F. A. Hayek, The Pure Teory of Capital (Chicago: University of Chicago Press, 1941). 2 Hayek, nihaî tâhlilde Böhm-Bawerk’in “ortalama üretim dönemi”ni, onu daha önce
Prices and Production’da kullanmış olmasına karşın, faydalı bir kavram olarak kabul
etmedi. Bkz. Hayek, Hayek on Hayek, s. 141. 3 F. A. Hayek, Monetary Teory and the Trade Cycle, çevirenler N. Kaldor ve H. M.
Croome, (New York: Harcourt, Brace, 1933). 4 Hayek, daha önemli durumun, doğal fâiz oranında bir yükselmeye rağmen, piyasa fâiz
oranının sabit tutulduğu anda doğduğunu düşündü. Bununla birlikte, yazılarında, kredi
genişlemesinin piyasa fâiz oranını değişmeyen bir doğal oranın altına düşürdüğü, anla-
tımı daha kolay olan duruma odaklandı.
16 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
hizaya getirmeye yardım etmezlerse, “yanlış yatırımlardır.” Kredi genişlemesinin sebep olduğu fâiz oranları düşüşü, kaynakları serma-ye yoğun süreçlere ve (yatırım talepleri daha fazla fâiz oranı esnekli-ğine sahip olan) üretimin ilk safhalarına yönlendirir, böylece üretim sürecini “uzatır.” Eğer fâiz oranları, tüketiciler kendi tercihlerini ge-lecekteki tüketimi bugünkü tüketime yeğlemek üzere değiştirmiş olduğu için düşseydi, bu durumda, daha uzun bir üretim zaman yapı-sı uygun, koordine edici bir cevap olacaktı. Bununla birlikte, fâiz oranlarında kredi genişlemesinin sebep olduğu bir düşüş, üretim yapısında tüketicilerin zamanlar arası tercihleriyle uyumlu olmayan değişikliklere sebep olarak, bir “yanlış sinyale” dönüşecekti.1 Yatı-rımdaki artış tarafından üretilen büyüme yapaydır. Nihayetinde, pi-yasa katılımcıları bütün yeni projeleri tamamlamaya yeterli tasarruf olmadığını fark etmeye başlar; Bu yanlış yatırımlar keşfedilip tasfiye edildikçe, büyüme bir çöküşe dönüşür.2 Şu hâlde, kredi genişlemesi tarafından teşvik edilen her sunî büyüme kendi kendisini geriye sarı-cı bir süreçtir. İyileşme fâiz oranlarının doğal seviyelerinin altına düşürülmesinin teşvik ettiği yanlış yatırımların tasfiyesinden, ve böylece, üretimin zaman yapısını tüketicilerin zamanlar arası tercih-leriyle ahenkli olacak şekilde onarmasından doğar.
1 Meslek hayatının büyük bölümünde, Hayek kısmî-rezerv bankacılığı sisteminin tabiatı
itibariyle istikrarsız olduğunu düşündü, (prensipte) hükümete para arzının istikrara ka-
vuşturulmasında bir rol vermeyi onayladı. Sonraki yazılarında, The Constitution of
Liberty (Chicago: University of Chicago Press, 1960) ile başlayıp, Denationalization of
Money: An Analysis of the Theory and Practice of Concurrent Currencies (Londra:
Institute of Economic Affairs, 1976) ile sonuçlandırarak, karşılıksız (fiat) paranın özel
ihraççıları arasındaki rekabetten yana bir argüman sundu. 2 Hayek, modern dalgalanma teorilerini önceden tahmin ederek, dalgalanma davranışı-
nın gelecekteki fiyat ve fâiz oranı hareketleri hakkındaki beklentilere dayalı olacağını
kabul etti. Fakat Hayek iktisadî birimlerin, fâiz oranında tüketicilerin zamanlar arası
tercihlerindeki değişimlerin doğurduğu değişiklikleri para arzındaki değişimlerin do-
ğurduklarından doğru şekilde ayrı tutmak üzere, ekonominin reel yapısını bilecek du-
rumda olduklarına inanmadı. Bkz. F. A. Hayek, “Price Expectations, Monetary Distur-
bances, and Malinvestments,” idem, Profits, Interest and Investment (Londra: Routled-
ge, 1939).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 17
BİR KEŞİF SÜRECİ OLARAK BİLGİ, FİYATLAR, VE REKABET
Hayek’in dağınık bilgi ve kendiliğinden doğan düzen hakkındaki yazı-ları da yaygın surette bilinmektedir, fakat bu yazılardaha tartışmalı-dır. “Economics and Knowledge”da1 (İktisat Bilimi ve Bilgi) ve “The Use of Knowledge in Society”de2 (Bilginin Toplumda Kullanımı), Ha-yek toplumun yüzleştiği merkezî ekonomik sorunun, ders kitapların-da genel olarak ifade edildiğinin aksine- verili kaynakların rekabet eden amaçlar arasındaki tahsisi olmadığını savundu.
Bu, daha ziyade, toplumun üyelerinin herhangi birisi için bilinir olan kaynakların, nispî önemini yalnızca bu bireylerin bildiği gayeler için en iyi şekilde kullanımını temin etmenin yoluna dâir bir sorundur. Veya, kısaca ifade etmek gerekirse, total olarak hiç kimseye verilme-yen bilginin kullanımı problemidir.3
Hayek, iddia etti ki, ekonomik sistemin işleyebilmesi için gerekli bil-ginin çoğu, “bilimsel” veya teknik bilgi -tabiata ait ve sosyal fenomen-leri yöneten kuralların bilinçli farkındalığı- formunda değildir, fakat “zaman ve mekânın koşullarına” dâir “zımnî” bilgi, özel durumlarla ilgili, dağınık idrak edişler formundadır. Bu zımnî bilgi çoğu zaman ona sahip olanların dahi bilinçli olarak farkında olmadığı, ve asla bir merkezî otoriteye iletilemeyecek bir olan bilgidir. Piyasa bu zımnî bilgiyi bir tür “keşif süreci” yoluyla kullanma eğilimindedir.4 Bu süreç yoluyla, bu bilgi kendi hedeflerini takip eden bireylerin niyetlenil-memiş bir sonucu olarak, ekonominin bir ucundan diğerine farkında olunmaksızın nakledilmektedir.5 Gerçekten de, Hayek’in bir denge
1 F. A. Hayek, “Economics and Knowledge,” Economica (1937): 33-54. 2 F. A. Hayek, “The Use of Knowledge in Society,” American Economic Review 35
(Eylül 1945); 519-30. 3 A.g.e., s. 520. 4 F. A. Hayek, “Competition as a Discovery Procedure,” idem, New Studies in Philo-
sophy, Politics, and Economics (Chicago: University of Chicago Press, 1978), ss. 179-
90. 5 Hayek’in bilgisizliğe dayalı argümanı piyasanın bir savunusu için kullanması sıradışı-
dır. Modern iktisatçılar, tipik şekilde, piyasa tahsislerini “etkin” olarak maruz göstermek
için -tam ve mükemmel enformasyon, rasyonel beklentiler, mükemmel piyasalar v.b.
gibi- hiperrasyonellik varsayımlarını şart koşarlar. Enformasyon ve müşevviklerle ilgili
yeni mikroiktisat literatüründe, Joseph Stiglitz gibi teorisyenler, bu mükemmellik var-
sayımından sapmaları bir piyasa başarısızlığı hükmüne varmak ve hükümet müdahalesi
18 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
şartları seti (piyasa katılımcılarının sayısı, ürünün özellikleri v.b.) olarak tespit edilen neoklâsik “rekabet” anlayışı, ve yarışmacı bir süreç olarak rekabet anlayışı arasındaki ayrımı Avusturyacı iktisatta kapsamlı bir tesir olmaktadır. 1
Hayek’e göre, piyasa rekabeti belirli bir tür düzen hâsıl eder: (Ha-yek’in Adam Ferguson’dan aldığı bir ifadeyle) “İnsan tasarımının de-ğil, fakat insan eyleminin” ürünü olan bir düzen. Bu “kendiliğinden doğan düzen” pek çok bireyin bağımsız davranışları yoluyla ortaya çıkan, ve eylemleri bu düzeni ortaya çıkaranlar tarafından çoğu za-man niyetlenilmemiş ve çoğunlukla öngörülmemiş genel faydaları üreten bir sistemdir. Bu çeşit bir düzenle, amaçlanarak planlanmış bir düzen arasında ayrım yapmak üzere Hayek, Yunanca terimler cosmos’u kendiliğinden doğan bir düzen için, taxis’i ise bilinçli olarak planlanmış bir düzen için kullanmıştır.2 Cosmos’un örneklerine bir bütün olarak piyasa sistemi, para, örfî hukuk (common law), ve hatta lisan dâhildir. Bir taxis, cosmos’un tersine, bir firma veya bir büro gibi, dizayn edilmiş veya inşa edilmiş bir organizasyondur; bunlar “bir yayık ayranı kovasında pıhtılaşan tereyağı yumrularına benzer şekilde, bilinçsiz işbirliği okyanusundaki bilinçli irade adacıklarıdır.”3
Birçok yorumcu Hayek’in bilgi, keşif, ve rekabet üzerindeki çalışma-larını 1920’ler ve 30’lardaki sosyalist hesaplama tartışmalarına katı-lımının bir yansıması olarak görür. Hayek’e göre, sosyalistler, eko-nominin bir bütün olarak mecburen bir kendiliğinden doğan düzen olduğunu, ve asla, planlanmış bir düzenin operatörlerinin kendi or-
için gerekçe sağlamak amacıyla kullanmaktadırlar. Hayek’e göre, bilâkis, iktisadî birim-
lerin hiperrasyonel olmaması gerçeği, bireysel özgürlüğe karşı değil, fakat devlet plan-
lamasına ve sosyal kontrole karşı bir argümandır. 1 F. A. Hayek, “The Meaning of Competition,” idem, lndividualism and Economic Or-
der (Chicago: University of Chicago Press, 1948), ss. 92-106. 2 F. A. Hayek, “The Confusion of Language in Political Thought,” idem, New Studies
in Philosophy, Politics, and Economics, ss. 71-97. Hayek, daha önceleri, Mises’den
ödünç aldığı “organizma” ve “organizasyon”u bu ikisi arasında ayırım yapmak için
kullanmıştı; bu, Ronald Coase’un 1937’de yayınlanan meşhur makalesinde anılan ayı-
rımdır, “The Nature of The Firm,” Economica N. S., 4 (1937): 386-405. Bkz. F. A.
Hayek, “The Trend of Economic Thinking,” idem, The Trend of Economic Thinking,
cilt 3, The Collected Works of F. A. Hayek, eds. W. W. Bartley, III, ve Stephen Kresge,
(Chicago: University of Chicago Press, 1991), ss. 17-34. 3 D. H. Robertson, aktaran Coase, “The Nature of The Firm,” s. 35.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 19
ganizasyonları üzerinde icra edebildikleri kontrole benzer şekilde, kastedilerek inşa edilemeyeceğini görmede başarısız kalarak hata yaptılar. Bunun sebebi, planlanmış düzenlerin ancak dar bir şekilde sınırlı karmaşıklığa sahip problemlerle başa çıkabilmesidir. Bilâkis, kendiliğinden doğan düzenler, bir doğal seleksiyon süreci üzerinden evrime eğilim gösterir, meyillidir ve bu yüzden bir tek beyin tarafın-dan tasarlanmaya ve hatta anlaşılmaya bile ihtiyaç duymazlar.
HAYEK VE AVUSTURYACI İKTİSAT
Açıktır ki, Avusturyacı yeniden doğuş Hayek’e çok şey borçludur. Fakat, Hayek’in eserleri -ayrı, tanınabilir bir geleneğin parçası ola-rak- gerçekten “Avusturyacı iktisat” mıdır, yoksa aksine bu eserleri orijinal, derin surette şahsî katkılar olarak mı görmemiz gerekir?1 Bazı gözlemciler Hayek’in sonraki çalışmalarının, bilhassa teknik iktisattan yüz çevirmeye başladıktan sonra, Menger veya Mises’ten ziyade Karl Popper’ın tesirini gösterdiği ithamında bulunmaktadır. Bir münekkit “Hayek I” ve “Hayek II”den bahsetmekte, bir diğeri “Hayek’in Dönüşümü” hakkında yazmaktadır.2
Popper’in Hayek’in olgunluk dönemi düşünceleri üzerinde mühim bir etkisinin olduğu doğrudur. Çok daha ilginç bir konu Hayek’in Mi-ses’le ilişkisinin kesin mahiyetidir. Şüphesiz, Hayek’in kendisinden hünerini kazandığı, fakat Hayek hala genç bir adamken, 1927’de ve-fat eden Wieser dâhil, hiçbir iktisatçı Hayek üzerinde Mises’ten daha etkili bir tesire sahip olmamıştır. İlâveten, Mises açık şekilde Hayek’i kendi neslinin en parlak şahsiyeti olarak görmüştür.3 Ancak, Ha-yek’in işaret ettiği üzere, o daha başından itibaren, dâima saf bir ta-kipçi olmaktan uzaktı:
1 Wieser’in katkıları Hayek’in kendisi ve diğerleri tarafından genel itibariyle şahsî bir
katkı olarak dikkate alınmaktadır. 2 Hayek I ve Hayek II için bkz. T. W. Hutchison, “Austrians on Philosophy and Method
(Since Menger),” idem, The Politics and Philosophy of Economics: Marxians, Keynesi-
ans, and Austrians (New York and London: New York University Press, 1984), ss. 203-
32; “Dönüşüm” için bkz. Bruce J. Caldwell, “Hayek’s Transformation,” History of
Political Economy 20 (Kış 1988): 513-41. 3 Margit von Mises, My Years with Ludwig von Mises içinde, genişletilmiş ikinci baskı,
(Cedar Falls, Iowa: Center for Futures Education, 1984), s. 133’de kocasının New
York’taki semineri hakkında şunu hatırlamaktadır: “Lu her yeni öğrencisine, içlerinden
birinin ikinci bir Hayek’e dönüşebileceği umuduyla yaklaştı.”
20 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Her ne kadar, Mises’e, entelektüel gelişimimin hayatî bir noktasında-ki kesin bir teşviki ve bir on yıl boyunca süren daimi ilhamı borçlu idiysem de, onun öğretisinden belki de son raddeye kadar faydalan-mıştım, çünkü, başlangıçta onun üniversiteden öğrencisi değildim, onun sözlerini bir akide kabul eden masum genç bir adam değildim, fakat ona Avusturyacı iktisadın paralel bir kolunda [Wieser kanadın-da] bilgi kazanmış eğitimli bir iktisatçı olarak yaklaşmıştım. Asla ta-mamen olmasa da, tedricen beni bu Wieser dalından kendi fikrine doğru yöneltmeyi başarmıştı. 1
Hayek ve Mises’in sosyalist hesaplama tartışmaları ile ilgili görüşleri hakkında çok şey yazıldı.2 Mesele, Mises’in 1920’de iddia ettiği gibi, sosyalist bir ekonominin “imkânsız” oluşu mu, yoksa yalnızca, daha az etkin veya uygulanmasının daha mı zor olduğudur. Hayek, daha sonra, Mises’in “merkezî tezinin, bazen yanlış olarak iddia edildiği gibi, sosyalizmin imkânsızlığı değil, fakat sosyalizmin kaynakların etkin kullanımına ulaşamayacağı olduğunu” ileri sürdü.3 Bu yoru-mun kendisi tartışma konusudur. Hayek bu noktada, örneğin Schum-peter’de karşılaşılan, ekonomik hesaplamayla ilgili standart görüşe karşı çıkmaktadır. 4 Bu görüş kabul eder ki, Mises’in sosyalizm altın-da ekonomik hesaplamanın imkânsızlığıyla ilgili ilk ifadeleri Oscar Lange, Fred Taylor, ve Abba Lerner tarafından çürütülmüştür, ve Ha-yek ve Robbins’in daha sonraki tadilatları, sosyalist bir ekonominin teorik olarak mümkün olduğu, fakat pratikte, bilginin desantralize ve müşevviklerin zayıf olması yüzünden, zor olduğunun bir itirafına tekabül etmişti. Bahsedilen metinde Hayek’in, Mises’in asıl konumu-nun abartıldığı yolundaki cevabı hesaplama tartışmasının başlıca revizyonist tarihçisi Don Lavoie’den destek görmektedir. Don Lavoie şunları ifade eder;
Hayek ve Robbins tarafından geliştirilen merkezî tezler, Mises’ten bir “geri adım” teşkil etmez, fakat daha ziyade merkezî planlamanın da-
1 F. A. Hayek, “Coping with Igronance,” Imprimis 7, no. 7 (Temmuz 1978): 1-6. 2 Hayek’in sosyalist ekonomik hesaplamayla ilgili yazıları şurada toplanmıştır, F. A.
Hayek, Socialism and War: Essays, Documents, Reviews, cilt 10, The Collected Works
of F. A. Hayek, Bruce Caldwell, ed. (Chicago: University Chicago Press, 1977). 3 Hayek, The Fortunes of Liberalism, s. 127. 4 Joseph A. Schumpeter, Capitalism, Socialism, and Democracy (New York: Harper and
Row, 1942), ss. 172-86.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 21
ha sonraki uyarlamalarına yönelik meydan okumayı yönlendiren bir izah ediştir. Hayek ve Robbins’in ikisinin de [sonraki yaklaşımların] hesaplama zorluklarına dair yorumları onların argümanlarının yanlış yönlendirici yorumlarından sorumlu idiyse de, gerçekte onların esas katkıları Mises’in iddialarıyla tamamen tutarlıydı.1
Israel Kirzner benzer şekilde, Mises ve Hayek’in pozisyonlarının pi-yasa sürecinin Avusturyacı “girişimsel-keşif” görüşünün incelenme-sine yönelik ilk bir teşebbüs olarak birlikte görülmesi gerektiğini iddia etmektedir. Joseph Salerno, bunun aksine -Mises’in orijinal hesaplama probleminin, Lavoie ve Kirzner tarafından vurgulanan keşif süreci probleminden farklı olduğu şeklindeki- geleneksel görü-şün lehine tartışmaktadır.2
Dahası, Hayek’in daha sonraki grup seleksiyonu ve kendiliğinden
doğan düzen üzerindeki vurgusu, Menger’de de bu düşünce çizgisi
unsurları olmasına rağmen, Mises tarafından paylaşılmaz. Bu farka
bir ipucu Hayek’in şu ifadelerindedir; “Mises”in kendisi, benim be-
nimsediğim İngiliz liberalizminden ziyade, çok daha fazlasıyla, Ay-
dınlanma ve Kıta Kıta Avrupası liberalizminin rasyonalist geleneği-
nin bir çocuğu idi.”3
Bu, Hayek’in sık sık işaret ettiği, “iki liberalizm tipine” bir atıftır: Aklı
ve insanın etrafını şekillendirebilme yeteneğini vurgulayan rasyona-
list veya faydacı Kıta Avrupası geleneği, ve aklın sınırlarını ve evri-
min “kendiliğinden” güçlerini vurgulayan İngiliz örfî hukuk geleneği. 4
Son zamanlarda, Mises ve Hayek arasındaki ilişki gelişkin bir “homo-
jenlikten uzaklaştırma” (dehomogenization) tartışması hâline gel-
miştir; Bu tartışmada bazıları Hayek’in bilgi ve keşif üzerindeki vur-
1 Don Lavoie, Rivalry and Central Planing: The Socialist Calculation Debate Reconsi-
dered, (Cambridge: Cambridge University Press, 1985), s. 20. 2 Joseph T. Salerno, “Ludwig von Mises as Social Rationalist,” Review of Austrian
Economics 4 (1990): 26-54. 3 Hayek, “Coping with Igronance.” 4 Karmaşık ve özel Mises-Hayek bağlantısı hakkında daha fazlası için bkz. Peter G.
Klein, “Introduction,” Hayek, The Fortunes of Liberalism içinde.
22 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
gusunun Mises’in amaçlı insan eylemi üzerindeki vurgusundan esaslı
şekilde farklı olduğunu düşünmektedir. Gerçekten de, ileri sürülmek-
tedir ki, modern Avusturyacı iktisadın ikisi de Menger’den doğan iki
kolu vardır. Biri, Wieser-Hayek dalı, dağınık bilgi ve bilgiyi iletmenin
bir aracı olarak fiyat sistemi üzerine odaklanır. Diğeri, Böhm-
Bawerk-Mises dalı, mevcut parasal fiyatlara dayalı parasal he-
sap¬lamalar (veya, gelecekteki fiyatların tahmin edilmesi demek
olan, “kıymet takdiri”) üzerine odaklanır. Bu yüzden, tartışma Hayek
ile Mises arasındaki farklılıkların esas itibariyle lisan ve vurgulama
meseleleri mi, yoksa esasa ait meseleler mi olduğudur. 1
Bütün bunlar bir yana, Hayek’in Avusturya Okulu’nun en büyük üye-
leri arasında yer aldığı, ve 20. Yüzyıl’ın öncü iktisatçılarından biri
olduğu hususunda yaygın bir kabul vardır. Hayek’in eserleri iktisadî
dalgalanmalar teorisinde, karşılaştırmalı ekonomik sistemlerde, si-
yasî ve sosyal felsefede, hukuk teorisinde, ve hatta bilişsel psikolojide
tesirli olmaya devam etmektedir. Hayek’in yazılarını izlemek her za-
man kolay değildir. Hayek kendisini bir “konusunun ustası” olmaktan
ziyade, “bilmececi” veya “ezber bozucu” olarak tasvir eder, ve bu,
onun eserlerinin teşvik ettiği yorumların çeşitliliğine katkıda bulun-
1 Bkz. örneğin Joseph T. Salerno, “Mises and Hayek Dehomogenized,” Review of Aust-
rian Economics 6, no. 2 (1993): 113-46; ve Leland B. Yeager, “Mises and Hayek on
Calculation and Knowledge,” Review of Austrian Economics 7, no. 2 (1994): 93-109.
Rothbard Avusturyacı iktisatta farklı ve çoğu zaman çatışan üç paradigma teşhis etmek-
tedir:
Misesçi praksiyoloji, Hayek ve Kirzner’in, fiyatların devamlı koordinasyonu üstüne
Misesçi vurgudan ziyade, bilginin nakli ve planların koordinasyonu olarak piyasa üstü-
ne vurgusu, ve [Ludvig] Lachmann’ın ultra-sübjektivizmi.
Bruce Caldwell ve Stephan Boehm’in değerlendirmesi, “Austrian Economics: Tensions
and New Directions,” Southern Economic Journal 61, no. 2 (Ekim 1994): 559-60. Bir
karşı görüş için bkz. Kirzner’in Jack Birner ve Rudy von Zijp’le ilgili değerlendirmesi,
“Hayek, Co-ordination, and Evolution,” Southern Economic Journal 61, no. 4 (Nisan
1995): 1243-44.
Mises ve Hayek tarafından paylaşılan ortak iktisadî anlayışı görme başarısızlığı, yorum
ve vurgudaki yüzeysel farklılıklar tarafından gereksiz yere yanlış yönlendirilmektir. Bu
başarısızlığı modern Avusturyacılar arasındaki bir “Hayekçilere” karşı “Misesçiler”
çatışmasının algılanışı ile birleştirmek, bir yorumlama başarısızlığını bir dogmengesc-
hichtliche (tarihin dogmatikleşen anlatımı) kâbusuna dönüştürmektir.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 23
makta olabilir. 1 Kısmen bu sebeple, Hayek zamanımızın en merak
uyandırıcı entelektüel şahsiyetlerinden birisi olarak kalmaya devam
etmektedir. Kaynaklar
Blaug, Mark. 1993. “Hayek Revisited.” Critical Review 7, no. 1:51-60.
Caldwell, Bruce J. 1988. “Hayek’s Transformation.” History of Politi-cal Economy 20 (Kış): 513-41.
————. 1997. “Hayek and Socialism.” Journal of Economic Literatu-re 35, no. 4 (Aralık): 1856-90.
Craver, Earlene. 1986. “The Emigration of the Austrian Economists.” History of Political Economy 18, no. 1: 1-32.
Garrison, Roger W. 1978.”Austrian Macroeconomics: A Diagramma-tical Exposition.” New Directions in Austrian Economics içinde, ed. Louis M. Spadaro, Kansas City: Sheed Andrews and McMeel. ss. 167-204.
Garrison, Roger W., ve Israel M. Kirzner. 1987. “Hayek, Friedrich Au-gust von.” The New Palgrave Dictionary of Economics. Cilt 2. eds. John Eatwell, Murray Milgate, and Peter Newman, London: Macmillan. ss. 609-14.
Gray, John. 1986. Hayek on Liberty. 2’inci Rev. Ed. Oxford: Basil Blackwell.
Hayek, F. A. 1997. Socialism and War: Essays, Documents, Reviews. Cilt 10. The Collected Works of FA. Hayek. Bruce Caldwell, ed. Chicago: University of Chicago Press, and London: Routledge.
1 Hayek, kendisiyle birlikte, Wieser ve Frank Knight’i bulmacacılar gurubunun temsilci-
leri, ve Böhm-Bawerk, Joseph Schumpeter ve Jacob Viner’i konularının ustası olanlar
gurubunun temsilcileri olarak adlandırmıştı. Hayek’in hatırladığı gibi,
Şimdiye kadar sahip olduğum her bir değerli yeni fikri, yetenekli her uzmanın parmak
uçlarında sahip olduğu varsayılan şeyi hatırlamaya muktedir olmayışıma borçluyum.
Bir şeyin üstünde her ne zaman yeni bir ışık gördüysem, bu ışık, çoğu yetenekli iktisat-
çının çaba harcamadan ve çabucak yeniden üretebileceği bir argümanı yeniden yapılan-
dırma amaçlı çetin bir gayretin sonucu olarak görünmüş idi.
24 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
————. 1995. Contra Keynes and Cambridge: Essays, Corresponden-ce. Cilt 9. The Collected Works of FA. Hayek. Bruce Caldwell, ed. Chica-go: University of Chicago Press, and London: Routledge.
————. 1994. Hayek on Hayek: An Autobiographical Dialogue. Stephen Kresge and Leif Wenar, eds. Chicago: University of Chicago Press, and London: Routledge.
————. 1992. The Fortunes of Liberalism. Cilt 4. The Collected Works of FA. Hayek. Peter G. Klein, ed. Chicago: University of Chicago Press, and London: Routledge.
————. 1948. Individualism and Economic Order. Chicago: Univer-sity of Chicago Press.
————. 1944. The Road to Serfdom. Chicago: University of Chicago Press.
————. 1941. The Pure Theory of Capital. Chicago: University of Chicago Press.
————. 1933. Monetary Theory and the Trade Cycle. London: Jo-nathan Cape.
————. 1935. Prices and Production. 2’inci Rev. Ed. London: Rout-ledge and Kegan Paul.
Hutchison, T. W. 1984. “Austrians on Philosophy and Method (since Menger).” idem, The Politics and Philosophy of Economics: Marxians, Keynesians, and Austrians içinde. New York: New York University Press. ss. 203-32.
Kirzner, Israel M. 1988. “The Socialist Calculation Debate: Lessons for Austrians.” Review of Austrian Economics 2: 1-18.
Lavoie, Don. 1985. Rivalry and Central Planning: The Socialist Calcula-tion Debate Reconsidered. Cambridge: Cambridge University Press.
0’Driscoll, Gerald P., Jr. 1977. Economics as a Coordination Problem: The Contribution of Friedrich A. Hayek. Kansas City: Sheed Andrews and McMeel.
Rothbard, Murray N. 1997. “The Present State ofAustrian Econo-mics.” idem, The Logic of Action içinde. Cheltenham, U.K.: Edward Elgar. Cilt 1. ss. 111-72.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 25
Salerno, Joseph T. 1993. “Mises and Hayek Dehomogenized.” Review of Austrian Economics 6, no. 2: 113-46.
Vanberg, Viktor J. 1994. “Spontaneous Market Order and Social Ru-les: A Critical Examination of EA. Hayek’s Theory of Cultural Evolu-tion.” idem, Rules and Choice in Economics içinde. London and New York: Routledge. ss. 75-94.
26 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
HAYEK’İN FELSEFESİNDE SOSYAL DÜZEN,
KURALLAR ve KURUMLAR1
Coşkun Can Aktan & Tarık Vural
“ Yaşamımızı düzen içerisinde sürdürebilmemiz için yapmamız gere-
ken sadece, bize yol gösterecek bazı ilkelere ya da belirli soyut kuralla-ra tabi olmak ve bu kurallara sıkı biçimde uymaktır.”*
F. A. Von Hayek
I. GİRİŞ
İnsanların ideal bir sosyal düzende yaşamak için sürdürdükleri çaba-
lar geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Tarihte
bir çok düşünür hayatlarının önemli bir bölümünü ideal bir düzenin
temel kural ve kurumlarını aramakla geçirmişlerdir. Bu düşünürlerin
en önemlilerinden birisi de Friedrich August von Hayek
1 Coşkun Can Aktan ve Tarık Vural (2006) “Hayek’in Felsefesinde Sosyal Düzen, Ku-
rallar ve Kurumlar”, İçinde: Kurallar, Kurumlar ve Düzen: Kurallar ve Kurumların
Sosyolojik Temelleri, Ankara: SPK Yayınları. * Hayek’in bu son derece anlamlı sözünü kendi kaleme aldığı dil ile aktarmakta yarar
görüyoruz: “The only manner in which we can in fact give our lives some order is to
adopt certain abstract rules or principles for guidance, and then strictly adhere to the
rules we have adopted in our dealings with new situations as they arise.” (Hayek,
1967:90)
1’tir. Yaşamı boyunca çok çeşitli alanlarda farklı eserlere imza atan
Hayek’in eserlerinde felsefeden ekonomiye hatta biyolojiye kadar
varan geniş ve derin bilgi birikiminin izlerini görmek mümkündür.
Bu makalenin kaleme alınışındaki temel amaç bu derece derin bilgi
birikimine sahip bir filozofun kural ve kurumlar üzerindeki görüşle-
rini özetleyerek ideal sosyal düzen arayışlarına katkıda bulunabil-
mektir.
II. HAYEK’E GÖRE SOSYAL DÜZEN (COSMOS VE TAXIS)
Hayek sosyal çevrede iki tür düzenden söz etmektedir. Bunlardan ilki
sosyal çevrenin insan düzenlemesinin eseri olan kısmını oluşturur ki
buna “oluşturulmuş düzen” (made order) ya da antik yunandaki de-
yimiyle “taxis” adı verilir. Diğeri ise insan planı ve tasarımının hiç bir
etkisi olmaksızın “kendiliğinden (spontan) oluşan düzen” ve antik yu-
nandaki deyimiyle “cosmos” adı verilen düzendir. Hayek ilerleyen
zaman içerisinde fikirlerinin temel kaynağını oluşturacak olan kendi-
liğinden doğan düzen kavramı yerine “kendi kendini üreten düzen” ya
da “kendi kendini düzenleyen yapılar” kavramını kullanmayı tercih
ettiğini belirtmiştir. 2
Hayek’in sınıflamasında “oluşturulmuş düzen” (taxis) ve “kendiliğin-
den oluşan düzen” (cosmos) belirli bir kültürel evrim içerisinde orta-
ya çıkar. Aşağıdaki şekilden de izleneceği gibi din, ahlak, gelenekler
gibi kurumların oluşumunda insanların bilinçli çabaları ve niyetleri
sözkonusu değildir. Bu kurumlar kendiliğinden oluşurlar ve kültürel
evrimin (cultural evolution) sonucudurlar. Buna karşın, insanların
1 Friedrich August von Hayek 8 Mayıs 1899 da Viyana’da doğmuştur. 1971 yılında
İsveçli iktisatçı Gunnar Myrdal ile ortaklaşa Nobel iktisat ödülünü kazanan Hayek, 1992
yılında hayata gözlerini yummuştur. 93 yıllık yaşantısı boyunca pek çok makale ve
kitap yayınlayan Hayek’in en önemli eserleri arasında üç cilt halinde yayınladığı Law,
Legislation and Liberty, The Road to Serfdom, The Constitution of Liberty ve The
Fatal Conceit sayılabilir. Kısa bir yaşam öyküsü için bkz. Leube, 1984. 2 Hayek’in “cosmos” ve “taxis” sınıflaması konusunda detaylı bilgi için bkz: F.A. von
Hayek, “The Confusion of Language in Political Thought”, in: Friedrich A. Von Hayek
(1978), New Studies in Philosophy, Politics and Economics and the History of Ideas,
Chicago, University of Chicago Press. S. 72-76.
28 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
niyetleri ve çabaları sonucunda ve aynı zamanda bir kültürel evrim
süreci içinde ortaya çıkan varlıklar ya da değerler de sözkonusudur.
Örneğin, binalar, otomobiller, teknolojik buluşlar vs. insanların bi-
linçli çabalarının ve niyetlerinin sonucunda yapılmıştır. İnsanoğ-
lu’nun oluşturduğu bu değerler ve varlıkların bir kültürel evrime
konu olduğu ve sürekli gelişme ve değişiklikler gösterdiği söylenebi-
lir. Öte yandan, insanın bir bilinçli çaba ve niyeti olmaksızın genetik
özelliklere sahip davranış ve eylemleri de sözkonusudur. İnsanların
içgücüsel davranışları ve huyları bu konuda örnek verilebilir.
Hayek’in düşünce sistematiğinde taxis, insanlar tarafından unsurları
planlı bir şekilde yerine yerleştirilerek ya da onlara farklı görevler
yüklenerek üretilen organizasyon benzeri bir düzenlemeye, yani
formel düzenlemelere karşılık gelmektedir. Hayek, “oluşturulmuş
düzeni” yani taxis’i ifade etmek için “organizasyon” terimini kullan-
maktadır (Hayek,1994:80). Hayek ünlü eseri Law, Legislation and
Liberty’in ilk cildini oluşturan Kurallar ve Düzen adlı kitabında orga-
nizasyon teriminin İngilizce’de 1790’lı yıllarda “belirli bir amaç için
İnsanın bir düzen oluşturma
niyeti ve çabası mevcut değil
İnsanın bir düzen oluşturma
niyeti ve çabası mevcut
Kültürel kurumlar
Gelenek ve görenekler
Din
Ahlak v.s.
Binalar
Makinalar
Teknolojik buluşlar
v.s.
COSMOS(SPONTAN DÜZEN)
TAXIS(YAPAY DÜZEN)KÜLTÜREL EVRİM
GENETİK
(BİYOLOJİK)
EVRİM
İÇGÜDÜSEL
DAVRANIŞLAR VE
EYLEMLER
Huy???
Kaynak: Ellas L. Khall, “Friedrich Hayek’s Theory of Spontaneous Order: Two Problems”,Constitutional Political Economy, 8, 1997, s.305.
Şekil 1: Hayek’e Göre Sosyal Düzen: Cosmos ve Taxis
İnsanın bir düzen oluşturma
niyeti ve çabası mevcut değil
İnsanın bir düzen oluşturma
niyeti ve çabası mevcut
Kültürel kurumlar
Gelenek ve görenekler
Din
Ahlak v.s.
Binalar
Makinalar
Teknolojik buluşlar
v.s.
COSMOS(SPONTAN DÜZEN)
TAXIS(YAPAY DÜZEN)KÜLTÜREL EVRİM
GENETİK
(BİYOLOJİK)
EVRİM
İÇGÜDÜSEL
DAVRANIŞLAR VE
EYLEMLER
Huy???
Kaynak: Ellas L. Khall, “Friedrich Hayek’s Theory of Spontaneous Order: Two Problems”,Constitutional Political Economy, 8, 1997, s.305.
Şekil 1: Hayek’e Göre Sosyal Düzen: Cosmos ve Taxis
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 29
sistematik düzenleme” olarak kullanıldığını belirtmektedir. (Ha-
yek,1994:81)
Hayek eserlerinde yukarıda zikrettiğimiz düzenlerin ayırıcı özellikle-
rini de açıklamıştır. Acaba yapma bir düzenle kendiliğinden oluşmuş
bir düzen arasında ne gibi farklar bulunmaktadır. Düşünür bu farkla-
rı üç başlık altında toplamıştır. İlk olarak, yapma bir düzen kendili-
ğinden oluşmuş bir düzene göre nispeten basit ve anlaşılması kolay-
dır. Yapma düzenler insan aklı tarafından dizayn edildikleri için ba-
sittir. Bu ise bizi aşağıda daha ayrıntılı olarak açıklayacağımız Ha-
yek’in bilgi teorisine götürmektedir. İkinci olarak yapma düzenler
somuttur. Yani varlıkları gözle görülebilmektedir. Buna karşın kendi-
liğinden doğan bir düzen daha soyuttur. Son olarak yapma düzenler
belirli bir amaca hizmet etmektedirler. Kendiliğinden oluşmuş bir
düzende ise belirli bir amaç yoktur (Hayek,1994:59). Böyle bir sis-
temde birbirinden çok farklı, hatta birbiri ile çatışan amaçların birlik-
te izlenmesi mümkün olmaktadır. Bu son özellik bizi kendiliğinden
doğmuş bir düzende bu düzenin geçerliliği ve neden olacağı sonuçlar
üzerinde görüş birliğine varmanın gerekli olmadığı sonucuna götür-
mektedir (Yayla,2002:189-190).
Kendiliğinden doğmuş düzenler soyut-genel-eşit kurallara dayanıyor
olmaları nedeniyle nomokratik (hukuka, kurallara dayalı) düzenler
olarak da isimlendirilebilmektedirler. Kendiliğinden doğan düzen-
lerde belirli bir amacın olmaması ve bireylerin bu düzen içerisinde
hareket ederken amaç ve araçlarını seçmede serbestiye sahip olma-
ları bu düzenlerin özgürlükçü düzenler olarak anılmalarına neden
olmuştur. Kurala dayalı nomokratik düzenlerin karşısında ise teleok-
ratik yani, amaç yönelimli düzenler bulunmaktadır (Yay-
la,2000a:120). Hayek’e göre kendiliğinden doğmuş nomokratik bir
düzenin en önemli özelliklerinden birisi toplum hayatını küçük kabi-
le yaşantısından onlarla kıyaslanamayacak kadar geniş ve karmaşık
toplumlara götürmesidir (Yayla,2000b:242).
Hayek, organizasyon terimini “oluşturulmuş düzen” veya “taxis” an-
lamında kullanmakla, sosyolojideki geleneği takip etmiştir. Bu an-
lamdaki organizasyon fikri insan zekasının keşfinin ve özellikle ku-
30 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
rucu rasyonalizmin genel tavrının doğal bir sonucudur. Kurucu ras-
yonalizm, Eski Yunan’a kadar uzanan bir düşünce sistemi olup evre-
nin doğal ve insan yapımı şeylerden oluştuğunu savunmaktadır. Baş-
ka bir ifade ile bu görüşe göre evrendeki her şey insan yapımıdır. Bu
görüşü savunanlara göre, tarih boyunca insanlara yararlı olan sosyal
kurumların tümü insanların bilinçli olarak oluşturdukları, insan
mantığının ürünü olan kurumlardır (Yay,2004:17).
Hayek ise kurucu rasyonalizmin görüşlerini kabul etmemiş, bu görü-
şü iki açıdan eleştirmiştir. Hayek’e göre, ilk olarak insan bilgisi sı-
nırlıdır. Bilgiyi bir okyanusa benzetirsek insan bilgisi bu okyanusta
bir su damlacığı kadardır. Yine Hayek’e göre insan bilgisi sınırlı oldu-
ğuna göre, insanın düzen oluşturma gayreti anlamsızdır.
Hayek’in insan bilgisinin sınırlılığı ve bu bağlamda kurucu rasyona-
lizme getirdiği eleştirileri ayrı bir başlık atında daha ayrıntılı olarak
incelemekte fayda görüyoruz.
III. HAYEK’İN FELSEFESİNDE İNSAN BİLGİSİNİN SINIRLARI VE
KURUCU RASYONALİZMİN ELEŞTİRİSİ
“İnsan zekası, kompleks toplumun tüm detaylarını kavrama konusun-
da son derece yetersizdir. Soyut kuralları (abstract rules) kabul edip,
bu kurallarla yetinmemizin mantığı insan bilgisinin sınırlı olmasın-
dandır. Hiç bir insan zekası en uygun soyut kuralları keşfetmeye muk-
tedir olamaz, zira bu kurallar deneme ve yanılma yoluyla insan toplu-
munun genişleme sürecinde kendiliğinden oluşmuşlardır.”
F. A. Von Hayek (1967:88)
Sosyal düzenle ilgili yapılan çalışmalarda ihmal ediyor gibi olsak da,
bilgi teorilerinin her çeşit sosyal teorinin temelinde yatan unsurlar-
dan olduğunda kuşku yoktur. Günlük hayatı ilgilendiren ve har an
karşı karşıya kaldığımız sorunların çözümüne dair görüşlerimizi dile
getiriyorken, aslında farkında olmadan o görüşlerin altındaki epis-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 31
temolojik1 yaklaşımları da savunuyor ve yansıtıyoruzdur (Yay-
la,2000b:238).
Bu çerçeveden baktığımız zaman Hayek’in bilgi teorisinin cevabını
bulmaya çalıştığı başlıca soruları aklın ve bilginin mahiyetinin ne
olduğu ve insanların akıllarını kullanarak toplumda işlerliği bulunan
bütün bilgiye sahip olup olamayacağı ve sahip olduğu bu bilgiyi kul-
lanarak ideal bir düzen kurup kuramayacağı olarak sıralayabiliriz. Bu
soruların cevapları düşünüre göre psikolojide, biyolojide ve felsefede
yatmaktadır. İnsan aklı sadece biyolojik bir organ olarak kullanıldı-
ğında beyin olarak adlandırılır ve beyin sahibi olmak tek başına in-
sanı diğer canlılardan ayırmaya yetmektedir. İnsan aklının kavran-
masında psikoloji ve felsefenin de an az biyoloji kadar yeri vardır.
Hayek’in bilgi teorisi evrimci bir karaktere sahiptir. Düşünüre göre
akıl, bizi tecrübe etmeye ve öğrenmeye muktedir kılar ve aklın ken-
disi bir psikolojik varlık olarak tecrübenin getireceği değişikliklere
konudur. Bu evrim süresince faydalı olan bilgiler saklanıp depolanır,
diğerleri ise zaman içerisinde yok olup giderler (Yayla,2000a:61-62).
Hayek’in bilgi teorisinde insan bilgisinin sınırlılığı ve parçalı oluşu
üzerinde önemli bir vurgulama vardır. Herhangi bir toplumda mev-
cut ve işlerliği bulunan bilgiler bir bütün olarak hiçbir mekanda ya da
hiçbir zihinde mevcut değildir. Toplam bilgi bütün insanlar arasında
dağılmış vaziyettedir, yani parçalıdır. Bununla bağlantılı olarak her
bir insanın bilgisinin sınırlı olduğunu, toplam bilgi bütününün yal-
nızca küçük bir parçasını teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Bir insan ne
kadar zeki olursa olsun toplumda mevcut bilginin yalnızca küçük bir
kısmını bilebilecektir.
Toplumsal bilginin parçalı ve toplumu oluşturan bireyler arasında
dağınık olmasının sonuçlarını kavramak son derece önem taşır. İn-
san bilgisinin sınırlı ve dağınık olması neticesinde tamamen merkezi
1 Epistemoloji kelime olarak bilgi teorisi anlamına gelmektedir.Epistemolojinin temel
soruları/sorunları insanların dış dünya hakkında sahip oldukları bilginin mahiyeti, bilgi-
nin kaynağı ve bilgi olduğu iddia edilen şeylerin gerçekten bilgi olup olmadıklarının
nasıl anlaşılacağıdır. Bkz: Yayla, 2003:59.
32 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
planlamaya dayalı yapma bir sosyal düzenin oluşturulması imkan-
sızdır. Bir tek kişinin ya da belirli bir grubun evrende mevcut bütün
bilgiye sahip olması ve buna dayanarak en ince ayrıntıların dahi he-
sap edildiği bir düzeni tesis etmeleri söz konusu olamaz. Böyle bir
yapma düzeni oluşturmanın tabii sonucu ise özgür insanların karşı-
lıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkacak olan ve Hayek’in “kendiliğinden
doğan düzen” olarak isimlendirdiği düzenin tahrip edilmesi olacaktır.
Hayek’in insan bilgisinin sınırlı olduğu hakkındaki görüşü onu formel
kuralların etkin olmayacağı sonucuna götürmüştür. Düşünüre göre
formel kurallar enformasyon kıtlığı (information scarcity) ve işlem
maliyetleri dolayısıyla etkin değildir. Bilgi eksikliği dolayısıyla insan-
lar tarafından oluşturulan formel kurallar mükemmel şekilde dizayn
edilemezler.
Hayek’in düşünce sisteminde geliştirdiği formel kurallar somut hu-
kuk kurallarını ifade etmektedir ve bu kurallara uyulması devletin
zorlayıcı gücü ile sağlanmaktadır. Yani formel kurallar aşağıda daha
ayrıntılı olarak açıklayacağımız “thesis” anlamında kuralları ifade
etmektedir. Formel kuralların dışında bir diğer kural türü ise enfor-
mel kurallardır. Bunlar ise gelenek ve göreneklerden oluşmaktadır
(Vaughn,1999:135).
Hayek’in sosyal düzenlerin oluşumu özellikle de kendiliğinden doğan
düzen ile ilgili görüşleri onun evrimci bir bakış açısına sahip olduğu-
nu ispatlamaktadır. Gerçekten de Hayek’in düşünce sisteminde ken-
diliğinden doğan düzen ile evrim yaklaşımı yakın ilişki içersindedir.
Ancak burada atlanmaması gereken bir husus Hayek ve onun gibi
daha bir çok evrim teorisini sosyal bilimlere uygulayan filozofların
Charles Darwin’in geliştirdiği evrim teorisi ile benzer tutulmalarıdır.
Buna göre sosyal bilimler evrim teorisini biyolojiden almışlardır.
Ancak Hayek bunun tam tersini savunmaktadır. Yazara göre Darwin
evrim kavramını sosyal bilimlerde hazır bulmuş ve oradan alarak
biyoloji bilimine uygulamıştır (Yayla,2000a:109).
Hayek’in evrim teorisini düşünce sisteminin temeline oturtmasının
ana nedeni ise insan bilgisine güvenmeyişidir. Tüm görüşlerinin ar-
kasında insan bilgisine duyduğu güvensizliği görmek mümkündür.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 33
Düşünür, kurucu rasyonalizmin hatalı olduğunu bilgi teorisi ile açık-
lamıştır.1 Zira kurucu rasyonalizm insan aklına ve bilgisine aşırı
önem vermiş, dolayısı ile insan aklının sınırlı olduğu gerçeğini göz
ardı etmiştir. Hayek’e göre, kendiliğinden oluşmuş bir düzen oluştu-
rulmuş bir düzene göre daha iyi işleyecektir. Çünkü insanın her yö-
nüyle mükemmel işleyecek bir sosyal düzeni dizaynı yine insan bilgi-
sinin sınırlılığı nedeniyle imkansızdır.
IV. HAYEK’İN FELSEFESİNDE SOSYAL DÜZEN KURALLARI: NO-
MOS VE THESIS
“Nomos, gelecekte ortaya çıkacak bilinmeyen olaylara ve tüm kişilere
eşit olarak uygulanacak olan evrensel adil davranış kurallarıdır. Thesis
ise bir organizasyonun ya da taxis’in yönetiminde yöneticilerin emirle-
rini ifade eder ve sadece belirli kişilere uygulanır.”
F. A. Von Hayek (1967:77)
Hayek’e göre kendiliğinden doğan bir düzenle yapma bir düzenin
oluşabilmesi için uyulmak zorunda olunan birbirinden farklı iki tip
kural vardır. Bunlar kendiliğinden doğan düzen için nomos, yapma
düzen için thesis’dir.2
Nomos evrensel nitelikli, soyut ve bireysel amaçlardan bağımsız ku-
ralları ifade etmekte ve kendiliğinden doğan düzenin oluşumunda
önemli bir role sahip olmaktadır. Bir başka ifadeyle, nomos adil dav-
ranışa ilişkin evrensel kuralları ifade eder ve bu kurallar gelecekte
ortaya çıkabilecek olaylar ve işlemler için şimdiden oyunculara dav-
ranışları hakkında bilgi sunar. Nomos adı verilen kurallar soyut ve
genel kurallardır ve herkese eşit olarak uygulanır (Hayek, 1978:77).
1 Hayek, kurucu rasyonalizmin eleştirisini şu makalesinde etraflıca işlenmektedir: F.A.
von Hayek, “The Errors of Constructivism”, in: Friedrich A. Von Hayek (1978), New
Studies in Philosophy, Politics and Economics and the History of Ideas, Chicago, Uni-
versity of Chicago Press. 2 Hayek’in “nomos” ve “thesis” sınıflaması konusunda detaylı bilgi için bkz: F.A. von
Hayek, “The Confusion of Language in Political Thought”, in: Friedrich A. Von Hayek
(1978), New Studies in Philosophy, Politics and Economics and the History of Ideas,
Chicago, University of Chicago Press.s.76-80.
34 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Thesis ise sadece belirli bir kesime uygulanabilecek, bir başka ifadey-
le yöneticilerin amaçlarına hizmet edecek türden kuralları ifade et-
mektedir (Hayek, 1978:77). Bunlar düşünürün deyimiyle bir organi-
zasyonun yani yapma bir düzenin (taxis) işletilebilmesi için gerekli
olan emirlerdir. Yapma bir düzenin üyelerini yöneten kurallar, kendi-
liğinden doğan düzenin dayandığı kurallardan iki açıdan farklılık
göstermektedirler. İlk olarak yapma düzende geçerli olan kurallar
yani thesis, bireylere emir vermek sureti ile belirli görevler, hedefler
ya da fonksiyonlar verilmesini öngörmektedirler yani amaç bağımsız
değildirler. İkinci olarak organizasyon kurallarının çoğu belirli so-
rumluluklar üstlenmiş kişilere uygulanabilecek, evrensel nitelikte
olmayan kurallardır (Hayek,1978:77; Güvel,1998:115).
Nomos ve thesis arasındaki ayırım bir başka açıdan da ele alınmakta-
dır. Bu görüşe göre bu iki kural tipi arasındaki ayırım kamu hukuku
ile özel hukuk arasındaki ayırıma benzemektedir. Hayek, özel huku-
kun zaman içerisinde geliştiğini yani, nomos benzeri kurallar setin-
den oluştuğunu ifade etmektedir. Buna karşın kamu hukuku yani
thesis ise insanlar tarafından oluşturulmuş kurallar bütünüdür (Ha-
yek,1978:78;Hayek,1994:197). Bu açıdan değerlendirdiğimizde ya-
sama organı tarafından çıkartılan kanunlardan oluşan hukuk sistemi
kamu hukukunu oluşturmaktadır. Buna karşılık özel hukuk ise za-
man içerisinde oluşmuştur. Hayek, sadece kamu hukukunun yani
yasama organı tarafından çıkarılmış kanunlardan oluşan hukukun
toplumun genel refahına hizmet ettiği buna karşın özel hukukun ise
insanların bencil çıkarlarına hizmet ettiği şeklindeki yaygın görüşü
reddetmektedir. Ona göre yalnızca tasarımlı biçimde ortak amaçları
hedefleyen eylemlerin ortak amaçlara hizmet ettiğine inanmak hata-
dır. (Hayek,1994,198).
Hayek thesis anlamında kuralları emir olarak da nitelemiştir. Ona
göre bu tip kurallar emir niteliğindedir. Emir ise bilindiği gibi emri
verene hizmet etmektedir. Ona göre emirlerden yasalara doğru gi-
dildikçe hangi somut davranışta bulunulacağı kararının kaynağı emir
veren merciden o davranışta bulunacak bireye kaymaktadır. İdeal bir
emir, davranışı bütünüyle belirler ve o davranışı sergileyecek olan
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 35
bireye kendi bilgisini kullanmak ya da kendi amaçları doğrultusunda
hareket etme konusunda hiçbir serbesti tanımaz. Bu tip emirlere uy-
gun davranışlar ise sadece emri verenin amaçlarına hizmet edecek-
tir. İdeal bir yasa ise davranışta bulunacak olan bireye eylemini ger-
çekleştirirken göz önüne alması gereken ek bilgiler sağlamaktadır
(Yumer,1999:163).
Hayek’in düşünce sisteminin temelini oluşturan evrim teorisi onun
her konudaki görüşlerini etkilemiştir. Aynen sosyal düzenlerin olu-
şumunda olduğu gibi özel hukuk ile kamu hukukunun oluşumunda
da düşünüre göre evrim teorisi geçerli olacaktır. Bu açıdan değerlen-
dirdiğimizde özel hukuk zaman içerisinde oluşmuş bir sistemdir.
V. HAYEK’İN FELSEFESİNDE KURALLARIN ÖNEMİ VE ÖZELLİK-
LERİ
Hayek, bir toplumda kuralların hakim olması gerektiği üzerinde
durmuş ve insanı da kural izleyen bir canlı olarak tasvir etmiştir. Ha-
yek’in kurallar ve düzen felsefesinin temelinde “adil davranışın genel
kuralları” (general rules of just conduct) kavramı yatmaktadır. Ha-
yek’e göre iyi kurallar toplumsal yaşamda aktörlere sadece öngörü-
lebilir bilgi sunan, çok sık değişmeyen ve herkese eşit olarak uygula-
nan genel ve soyut kurallardır.
Hayek, “adil davranışın genel kuralları”nın toplumda yerleştirilebil-
mesi için kuralların taşıması gereken özellikleri aşağıdaki gibi sıra-
lamakta ve bu özellikleri taşımayan kuralların “kanun” (law) adını
hak etmediklerini savunmaktadır:
İlk olarak, kurallar genel ve soyut (abstract) olmalı ve özel amaca
dönük yasa yapılmamalıdır. Bu açıdan örneğin, zenginliğin yeniden
dağıtımını amaçlayan ve dağıtımcı adalet (distributive justice) felse-
fesini ruhunda taşıyan bir yasanın çıkarılması “adil davranışın genel
kuralları” konsepti ile ters düşmektedir. “Adil davranışın genel kural-
ları” nın geçerli olabilmesi için “kanun önünde eşitlik” (equality under
the law) ilkesinin işler olması önem taşımaktadır. Kanun önünde
eşitlik, genel olarak herkesin dil, din, ırk, cinsiyet vb. ayrımı gözetil-
meksizin kanunlar önünde eşit olmasını ifade etmektedir.
36 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
İkinci olarak, kurallar sık sık değiştirilmemeli, öngörülebilir ve taraf-
sız olmalıdır. Bu sayede vatandaşlar toplumsal kuralların sürekliliği-
ne yani kısa dönemde değiştirilmeyeceğine inanmaktadırlar (Ak-
tan,1994:30).
Üçüncü olarak, kuralların geçmişe uygulanmaması ilkesi son derece
önemlidir. Bunun anlamı kanunların çıktıkları tarihten sonraki olay-
lara uygulanmalarının gerektiğidir. Bu durumu vergi kanunları açı-
sından değerlendirecek olursak, örneğin vergi kanunlarında yapılan
bir değişiklik geçmişe dönük olarak uygulanmamalı, değişikliğin ya-
pıldığı tarihten sonraki olaylara uygulanmalıdır.
“Adil davranışın genel kuralları”nın toplumda yerleştirilebilmesi için
bütün kanunların hükümet dahil herkesi bağlaması ilkesi de önem
taşır (Yayla,2002:138). Buna göre bir ülkede geçerli kanunlar herke-
se uygulanmalıdır. Yani kanunların uygulanmasında herhangi bir
ayrımcılığa gidilmemesi de kuralların evrenselliğinin sağlanması açı-
sından son derece önemlidir.
Bu son özellik Hayek’in hükümeti hukukla bağlanmasını öngördüğü
için anayasacılık açısından önemlidir. Hayek, yasama organlarına
verilebilecek geniş yetkilerin suistimal edilebileceğine dikkat çekmiş
ve bir kanunun çoğunluğun veya onun kontrolündeki parlamentonun
ürünü olmasının onun baskıcı olmayacağı anlamına gelmediğini söy-
lemiştir.
Hayek’in soyut davranış kuralları ile ilgili görüşleri şu şekilde özetle-
nebilir. Düşünür, soyut davranış kurallarının akılcı bir şekilde tasar-
lanmadığını ve evrimci bir süreç içerisinde geliştiklerini söylemekte-
dir. Düşünüre göre soyut kurallar bilinmeyen ve belirlenemeyen sa-
yıda duruma uygulanabilen kurallardır. Bu kuralların ilk ortaya çıkı-
şında bireylerin onlara bilinçsiz bir şekilde uymaları önemli bir role
sahiptir. Geçen zaman içerisinde bazı kurallar insanın çevresine
uyum sağlamasına yardımcı oldukları için bu özelliği taşımayan ku-
ralların yerini almışlar ve daha çok insan tarafından benimsenir ol-
muşlardır. Soyut davranış kurallarının kurumlaşması ilerleyen za-
manda gerçekleşmiştir. Zira kurumlaşma daha uzun bir süreci gerek-
tirmektedir (Erdoğan,1998:17).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 37
Soyut davranış kurallarının ilk olarak ortaya çıkmaları insanların
onlara bilinçsiz olarak uymalarına bağlıdır. Bu kuralların dile geti-
rilmesi ve kurumsallaşması ise daha sonraki bir süreci ifade etmek-
tedir. Buradan düşünür, yasanın her zaman bireylerin bilinçli irade-
leriyle koydukları kuralları kapsamadığını, yasalardan bazılarının
bireylerin zaten uydukları kuralların uzun bir keşif süreci ile oluştu-
ğu sonucuna ulaşmıştır (Yumer,1999:162).
Yukarıdaki açıklamalarımızdan sonra kendiliğinden doğmuş kural-
larla, oluşturulmuş bir düzende geçerli olan kurallar arasındaki fark-
ları belirtmek istiyoruz. Zira her iki düzende var olan kendine özgü
özellikler bu düzenlerde geçerli olan kurallara da yansımıştır. Bu
açıdan gerek kendiliğinden oluşmuş bir düzenin gerekse organizas-
yon anlamında oluşturulmuş bir düzenin işleyişini anlamamız için
her iki düzende geçerli kuralları anlamamız gerekmektedir.
Kendiliğinden doğmuş bir düzende geçerli olan kuralların bu düzen
içerisinde faaliyette bulunan kişilerce bilinmesi gerekmemektedir.
Bu bizi bu tip kuralların amaçtan bağımsız olduğu sonucuna götür-
mektedir. Yani, herhangi bir amacı gerçekleştirmek üzere konulmuş
kurallar olmamaları, kendiliğinden doğan bir düzende geçerli olan
kuralların önemli bir özelliğidir. Kendiliğinden doğmuş bir düzende
geçerli olan kurallar yazılı olmak zorunda da değildirler. Zaten bu
kurallar insan faaliyetleri esnasında keşfedilmiş kurallardır. Yani
insanlar bu kuralların varlığından habersiz olarak bir düzen içerisin-
de faaliyette bulunmaktadırlar (Hayek,1994:75;Yayla,2000a:122).
Kendiliğinden doğan düzenlerde geçerli olan kuralların ikinci özelliği
bu kuralların bir evrim süreci içerisinde elenerek ortaya çıkmaları-
dır. Buna göre sadece sosyal hayatın işleyişinde faydalı olan kurallar
hayatta kalacak, diğerleri elenerek yok olacaktır. Düşünüre göre
mevcut toplumu yöneten kuralların çoğunluğu bilgi ve tecrübe saye-
sinde kazanılmış, evrimsel sürecin ürünüdürler (Hayek, 1967:92.).
Oluşturulmuş bir düzende geçerli olan kuralların ise evrimsel bir
süreçten geçerek oluştuğunu söyleyemeyiz. Bu düzenlerde geçerli
olan kurallar daha çok insan yapımı kurallardır.
38 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Bir diğer özellik kendiliğinden doğan düzenlerde geçerli olan kural-
ların toplumdaki herkes için olmasa bile çoğunluk açısından aynı
anlamı ifade etmesidir (Hayek,1994:75). Buna karşılık yapma düzen-
lerde geçerli olan kurallar belirli bir amaca yönelik olduklarından
sadece o amaç etrafında birleşen bireyler açısından bağlayıcı olmak-
tadırlar.
VI. SONUÇ
20. yüzyılın büyük filozoflarından F. A. Von Hayek’e göre evrende
geçerli iki tip düzenden sözedilebilir. Bunlar “kendiliğinden oluşmuş
düzen” (cosmos) ile “oluşturulmuş düzen” (taxis) dir. Kendiliğinden
oluşmuş bir düzen, kısaca insan tasarımı olmadan, ancak insan faali-
yetleri sonucunda oluşmuş düzenlerdir. Bu tip düzene en iyi örnek
ise Hayek’in ifadesi ile piyasadır. Oluşturulmuş düzenlerde ise insan
dizaynı, yani insan tasarımı vardır.
Hayek’e göre kendiliğinden doğmuş düzenler soyut-genel-eşit kural-
lara dayanıyor olmaları nedeniyle nomokrasi ; oluşturulmuş yapay
düzenler ise teleokrasi olarak da adlandırılmaktadırlar (Hayek,
1978:89).
Hayek, ideal bir sosyal düzen olarak kendiliğinden oluşmuş nomok-
ratik düzenin önemi üzerinde durur. Bunun temelinde ise düşünürün
insan bilgisinin sınırlı olduğu hakkındaki haklı görüşü yatmaktadır.
Hayek’e göre hiç bir insan zekası ve bilgisi mükemmel bir sosyal dü-
zen inşaa etme yeteneğine sahip değildir ve olamaz. İnsan bilgisi
daima “eksik bilgi” olmak durumundadır ve eksik bilgi ile de tüm sos-
yal yaşamı mükemmel bir şekilde dizayn etmek ve işletmek imkan-
sızdır.
Hayek, insan bilgisinin sınırlı olduğu hakkındaki bu görüşlerinden
hareketle sosyal yaşamı düzenleyen formel kuralların enformasyon
kıtlığı ve işlem maliyetleri dolayısıyla bütünüyle etkin olmayacağı
düşüncesini savunur. Hayek, sosyal düzende zaman içerisinde dene-
me ve yanılma yoluyla kendiliğinden oluşmuş informel kurallara da-
ha fazla güvenilebileceğine inanmaktadır. Düşünüre göre tolumsal
gelişmenin daha iyi bir yönde ilerleyebilmesi için genel ve soyut ku-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 39
ralların (abstract rules) belirlenmesi ve bunun ötesinde sosyal yaşa-
ma doğrudan bir otorite tarafından müdahalelerde bulunulmaması
gerekir. Hayek, bu çerçevede “adil davranışın genel kuralları”’nın
(general rules of just conduct) ancak genel ve soyut kurallara dayalı
olacağını savunmaktadır.
Kaynaklar
Aktan, Coşkun Can (1994), Gerçek Liberalizm Nedir?, İzmir: T Yayın-
ları.
Erdoğan, Mustafa (1998), Liberal Toplum Liberal Siyaset, Yenilenmiş
2. baskı, Ankara: Siyasal Kitabevi.
Güvel, E. Alper (1998), Politik İktisat ve Akıl, İstanbul: Alfa Basım
Yayım Dağıtım.
Hayek, Friedrich A. Von (1967), “The Results of Human Action but Not
of Human Design”, in: Studies in Philosophy, Politics, and Economics,
Chicago, University of Chicago Press.
Hayek, Friedrich A. Von (1978), New Studies in Philosophy, Politics
and Economics and the History of Ideas, Chicago, University of Chi-
cago Press.
Hayek, Friedrich A. Von (1978), “The Confusion of Language in Politi-
cal Thought”, in: Friedrich A. Von Hayek (1978), New Studies in Phi-
losophy, Politics and Economics and the History of Ideas, Chicago,
University of Chicago Press.
Hayek, Friedrich A. Von (1978), “The Errors of Constructivism”, in:
Friedrich A. Von Hayek (1978), New Studies in Philosophy, Politics
and Economics and the History of Ideas, Chicago, University of Chi-
cago Press.
Hayek, Friedrich A. Von (1976), Law, Legislation and Liberty, Vol 2,
Rules and Order, Chicago: The University of Chicago Press. (Türkçe
çevirisi için bkz: Friedrich A. Von Hayek (1994), Kanun, Yasama Faa-
liyeti ve Özgürlük, Cilt I: Kurallar ve Düzen, Çeviren: Atilla Yayla, An-
kara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
40 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Hayek, Friedrich A. Von (1979), Law, Legislation and Liberty, Vol 3,
The Political Order of A Free People, Chicago: The University of Chi-
cago Press. (Türkçe çevirisi için bkz: Friedrich A. Von Hayek(1997),
Hukuk, Yasama ve Özgürlük, Cilt III: Özgür Bir Toplumun Siyasi Dü-
zeni, Çeviren: Mehmet Öz, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınla-
rı.)
Khalil, Elias L. (1997), “Friedrich Hayek’s Theory of Spontaneous Or-
der: Two Problems”, Constitutional Political Economy, Vol: 8.
Leube, Kurt, “Friedrich August von Hayek: A Biographical Introduction”, in: C.Nishiyama & K. R. Leube, The Essence of Hayek, Satnford: Hoover Institution Press, 1984. pp.xvii-xxxvi.
Voughn, Karen I. (1999), “Hayek’s Implicit Economics: Rules and the Problem of Order”, Review of Austrian Economics, Vol: 11. pp.129-144.
Yay, Turan (2004), “Avusturya İktisat Okulu’nun Tarihsel Gelişimi ve Metodolijisi”, Piyasa, Cilt: 3, Sayı: 11.
Yayla, Atilla (2000a), Özgürlük Yolu: Hayek’in Sosyal Teorisi, Ankara:
Liberte Yayınları.
Yayla, Atilla (2000b), Liberal Bakışlar, Ankara: Liberte Yayınları.
Yayla, Atilla (2002), Liberalizm, 4. Baskı, Ankara: Liberte Yayınları.
Yumer, Ruhdan (1999), “Hayekçi Liberalizmin Temel İlkesi”, İçinde:
Sosyal ve Siyasal Teori Seçme Yazılar, Editör: Atilla Yayla, Ankara:
Siyasal Kitabevi.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 41
GEORGE J. STIGLER:
YAŞAMI VE İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI1
Fuat Sekmen
GİRİŞ
Bu çalışma, 1982 yılında Ekonomide Nobel ödülüne layık görülen George J. Stigler’in hayatını ve iktisat kuramına yapmış olduğu katkı-ları incelemektedir. Stigler’in mikroekonomi ve onun uygulanması olan endüstriyel iktisada ve iktisadi düşünce tarihi alanlarına çok önemli katkıları olmuştur. Stigler, “Bilgi Ekonomisi” makalesiyle bil-ginin çok önemli bir güç olduğunu ifade etmiş ve rasyonel iktisadi birimlerin yapmış oldukları araştırma maliyeti ile araştırmadan elde ettikleri malumattan sağlanan faydayı karşılaştırarak bilgi edinmeye devam edeceklerini söylemiştir. Ayrıca, Stigler iktisadi regülasyon üzerinde durarak, regülasyonun sanıldığı gibi “kamu yararını” artır-madığını belirtmiştir.
Çalışmanın bundan sonraki organizasyonu şu şekilde olacaktır: II. kısımda George J. Stigler’in hayatı kısaca özetlenecektir. III. bölümde ise George J. Stigler’in çalışmaları üzerinde durulacak, ve sonucu gösterecektir.
YAŞAM ÖYKÜSÜ
George Stigler Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington eyaletine bağlı King County içerisinde yer alan Renton’da 17 Ocak 1911’de doğdu. Stigler’in anne ve babası 19.yüzyılın sonuna doğru ayrı olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmiştir. Stigler 1931 yılında Washington Üniversitesi’nde lisansını, 1932 yılında Northwestern Universitesi’nde de yüksek lisansını, 1938 yılında Chicago Üniversi-tesi’nde ise doktora derecesini aldı. Stigler Chicago Üniversitesi’nin entelektüel mayasında yetişti ve doktora çalışmasını Chicago Üniver-sitesi’nde Profesör Frank Knight gözetiminde “üretim ve dağıtım teo-
1 Daha önce şu kitap içerisinde yayınlanmıştır. T.Büyükakın, Y. Bülbül, N. Çakır, No-
belin İzinde İktisat Kuramının Gelişimi, İstanbul: İTO yayını, 2010.
42 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
rilerinin tarihi” başlığı teziyle tamamlamıştır. Stigler’in doktora eği-timini aldığı yıllarda Chicago Üniversitesi’nde Frank Knight’dan baş-ka Jacop Viner ve Henry Simons gibi önemli iktisatçılar vardı (http://nobelprize.org).
Stigler’in öğretmenlik tecrübesi 1936 yılında Iowa Devlet Koleji’ne asistan olarak atanmasıyla başladı. 1938-1946 yıllarında Minnesota Üniversitesi’nde asistan profesörlükten, doçentliğe, ardında da tam zamanlı profesörlüğe yükselmiştir. Stigler 1942-1976 yıllarını kap-sayan süreçte üniversitede öğretim üyeliği yanında Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu’nda (NBER) araştırmacı olarak çalıştı. 1946 yı-lında Brown Üniversitesi’nin teklifini kabul etti, ancak burada bir yıl profesör olarak çalıştıktan sonra Colombia Üniversitesi’nde 1958 yılına kadar profesör olarak görev yaptı. Stigler 1958 yılında Chicago Üniversitesi’ne tekrar döndü ve emekli olduğu 1981 yılına kadar bu üniversitede öğretim üyeliği yaptı. 1981’den 1991 yılına kadar ise Chicago Üniversitesi’nde emekli, seçkin hizmet profesörü olarak bu-lundu. Chicago’da sanayi organizasyonu çalışmalarını başlattı ve ekonomi çalışma merkezini kurdu. Journal of Political Economy’nin editörlüğünü 1974’den 1991 yılına kadar devam ettirdi (Vane, H. R. ve Chris, M., 2005).
Stigler’in başkanlığını yaptığı kurum ve almış olduğu pek çok ödül vardır. 1964’de Amerikan Ekonomik İşbirliği’nin, 1977’de Ekonomik Toplumların Tarihi’nin, 1976’dan 1978’e kadar da Mont Pelerin Top-lumu’nun başkanlığını yapmıştır ve 1982 yılında “sınai yapıları, piya-saların fonksiyonu ve kamu düzenlemesinin etkileri ve sonuçları” çalışmasıyla Ekonomide Nobel ödülüne, 1987 yılında ise ulusal bilim madalyasına layık görülmüştür.
İKTİSAT KURAMINA KATKILARI
Stigler’in yapmış olduğu çalışmalar dört ana alanı kapsamaktadır: iktisadi düşüncenin tarihi, mikroiktisat teorisi, endüstriyel iktisat (industrial organization) ve iktisadi regülasyon. Ekonomik düşünce-nin tarihi alanındaki çalışmasına 1941 yılında yayınlanmış olan ve “üretim ve dağıtım teorileri” başlığını taşıyan doktora tezi örnek ve-rilebilir. Stigler burada 1870-1895 dönemini esas alarak neoklasik üretim ve dağıtımı incelemiştir. Bir dönüm noktası olan bu kitap Eu-gen von Böhm-Bawerk (1851-1914), John Bates Clark (1847-1938), Francis Ysidro Edgeworth (1845-1926), William Stanley Jevons
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 43
(1835-82), Alfred Marshall (1842-1924), Carl Menger (1840-1921), Leon Walras (1834-1910), ve Knut Wicksell (1851-1926)’ın çalışma-larını kapsar. Stigler’in iktisadi düşüncenin tarihi üzerine çok sayıda makelesi mevcuttur. En önemli makalelerinden bazıları “Ekonomi Tarihinde Makaleler” (Essays in the History of Economics) başlığını taşıyan eserinde toplanmıştır.
Stigler maliyet ve üretim teorisini de kapsayacak şekilde mikroeko-nomiye ve endüstriyel iktisada (industrial organization) çok önemli katkılar yapmıştır. Stigler’in 1945 yılında diet problemine ilişkin ola-rak yazmış olduğu “Varlık Maliyeti” (The Cost of Subsistence) daha sonraları lineer programlama tekniğinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. 1942 yılında “Rekabetçi Fiyat Teorisi” (The Theory of Competitive Price) başlığını taşıyan ders kitabını 1946 yılında “Fiyat Teorisi” (The Theory of Price) adıyla tekrar yayımlamıştır. Bu ders kitabının en önemli özelliği, teori yanında gerçek dünyadan örnekler vermesidir (Vane, H. R. ve Chris, M., 2005). Stigler daha sonraki ya-yınlanmış çalışmalarının çoğunda endüstriyel iktisattaki teorileri test etmek amacıyla ampirik deliller kullanmaktadır. Stigler, Journal of Political Economy’de 1947’de yayınlanmış olan “Dirsekli Oligopol Talep Eğrisi ve Değişmeyen Fiyatlar” (The Kinky Oligopoly Demand Curve and Rigid Prices) makalesinde II. Dünya Savaşı’ndan hemen önce genel kabul gören görüşün oligopol firmaların ürünlerine olan talep eğrisinde bir dirsek, bir kırılma olduğu ve oligopolistik endüst-rilerdeki fiyat katılığının bu yolla açıklandığını belirtmiştir. Stigler aynı makalede dirsekli (kinked) talep eğrisinin teorik temellerinin zayıf olduğunu ve tahmin edilebilirlik özelliğinin başarılı olmadığını belirtmiştir. Stigler oligopolistik endüstrilerin az sayıda firmayı kap-sadığını ve bu firmaların nadiren fiyat değişikliklerine gittiklerini savunan geleneksel yaklaşımın aksine, bu endüstrilerde fiyat değiş-me sıklığının görüldüğünü ampirik testlere dayanarak vurgulamıştır.
Stigler 1961’de yayınlamış olduğu “Bilgi Ekonomisi” (The Economics of Information) makalesinde malumatın çok önemli bir kaynak oldu-ğunu ve bilginin de bir güç olduğunu belirttikten sonra, ekonomi şehrinde malumat ve bilginin yerinin çok fakir bir mesken olduğunu ifade ederek, hep göz ardı edildiğini söylemiştir. Stigler ayrıca malu-matın varsayıldığı gibi mükemmel olmadığını ve serbest bir mal ol-madığını, bir maliyete katlanılmasıyla elde edilebileceğini belirtmiş-tir. Stigler malumat elde etmek için araştırmanın çok önemli olduğu-
44 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
nu, iktisadi yaşamda satıcı ve satılan malın fiyatının öğrenilmesinin ancak araştırma sonucu elde edilen malumatla mümkün olduğunu belirtmiştir. Böylece, Stigler’in iktisadi sektörün işleyişi üzerine yapmış olduğu temel çalışmayı onun bilgi ekonomisi üzerine yapmış olduğu analizler oluşturmaktadır. Bilindiği gibi fiyat teorisi kendi aralarında rekabet eden satıcılardan ve kendi menfaatini düşünen alıcılardan söz eder ve aynı piyasada satılan tek bir mal için farklı fiyatların olmayacağını iddia eder. Buna karşın, Stigler rekabetçi gibi gözüken bir piyasada bile, aynı mal için farklı fiyatların olabileceğini vurgulamış ve teori ve gözlem arasındaki bu uyumsuzluğun gelenek-sel fiyat teorisinin fiyat hakkında malumat elde etmek için katlanıl-ması gereken maliyeti göz ardı etmesinden kaynaklandığını belirt-miştir. Stigler’e göre satıcıların belirlenmesi ve onların uygulayacak-ları fiyatlar hakkında edinilen bulgu, iktisadi yaşamda malumatın edinilmesinde araştırmanın çok kapsamlı rollerinden yalnızca birine örnektir. Stigler aynı problemin işverenler için kârlı yatırım alanları-nın belirlenmesinde, çalışanlar için ise endüstri, yer ve iş tercihinde ortaya çıkabileceğini söylemiştir. Bu problemlerin üstesinden gel-mek, ancak önemli bir kaynak olan malumatın edinilmesi için gerekli araştırmanın yapılmasına bağlıdır. Araştırmanın nereye kadar yapı-lacağı konusunda ise Stigler, rasyonel iktisadi birimlerin araştırmala-rını ek malumattan sağlanan faydanın araştırma maliyetine eşit ol-duğu noktaya kadar yapma eğiliminde olacaklarını Bilgi Ekonomisi makalesinde ifade etmiştir.
Stigler’in iktisadi regülasyona karşı hep bir ilgisi olduğu söylenebilir. 1960’ların başında Stigler iktisadi regülasyonun teorisi ve uygulama-sı üzerine ayrıntılı bir araştırma başlattı. 1962 yılında Claire Fried-land ile birlikte yazdığı “Düzenleyiciler Ne Düzenleyebilir: Elektrik Örneği” (What Can Regulators Regulate: The Case of Electricity) ma-kalesinde kamu düzenlemesine dair literatürün çok kapsamlı olduğu ve hemen hemen her şeye değindiğini söyledikten sonra “düzenleme endüstri davranışında bir değişiklik yapmakta mıdır?” sorusunun ise hemen hemen hiç sorulmadığını ifade ederek kamu düzenlemesinin güttüğü amacı elde ettiğine dair geleneksel yaklaşıma meydan oku-muştur. Stigler ve Friedland elektrik uygulamasını inceleyerek, dü-zenlemenin Amerika Birleşik Devletleri’nde elektrik fiyatlarına önemli bir etki etmediği sonucuna varmışlardır. Stigler ve Fried-land’a göre fiyat regülasyonu teorisi, bir tekelin regülasyon olmadığı
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 45
bir durumda fahiş bir güce sahip olacağı şeklinde zımni bir varsayı-ma dayanmaktadır. Böyle bir durum doğru olsaydı regülasyonun olmadığı bir durumda tekel kârının rekabetçi bir durumdan yüzde 10 veya yüzde 20 daha fazla ve fiyatlarda uzun dönem marjinal maliyet-lerden yüzde 40 veya yüzde 80 (10 ve 20’ye karşılık gelecek şekilde) daha büyük olacaktı. Elektrik fiyatlarında bir regülasyon durumunda ise böyle bir sonucun bulunmadığı Stigler ve Friedland tarafından ortaya konmuştur. Stiglerin daha sonraki çalışması ise 1964 yılında yazmış olduğu “Menkul Kıymet Piyasalarının Kamu Düzenlemesi” (Public Regulation of the Securities Market) makalesidir. Stigler eko-nomistlerin sermaye piyasasına gerektiği ölçüde dikkat vermedikle-rini ve bu alanın bilgi ekonomisi problemiyle dolu olduğunu 1964 makalesinde belirtmiş ve spekülatif hareketlerin de mevcut malumat ve bilgi çerçevesinde gerçekleşeceğinden, herhangi bir düzenlemenin belirsizliği artırdığından yatırımcıların bu düzenlemeden faydalana-mayacaklarını vurgulamıştır. Böylece, iktisadi hayata yönelik regü-lasyon(lar) konusunda Stigler’in Adam Smith’le aynı görüşte olduğu-nu söylebiliriz. McCann ve Perlman (1993) Stigler’in Adam Smith’in savunduğu politikaları desteklediğini, Smith’in karşı olduğuna Stig-ler’in de karşı olduğunu söylemektedirler; örneğin, her ikisinin de merkantilist politikalara karşı olup, serbest piyasayı savunduklarına işaret etmektedirler. 1971 yılında yayınlanan “Ekonomik Düzenle-menin Teorisi” (The Theory of Economic Regulation) başlığını taşı-yan makalesinde Stigler, iktisadi regülasyon teorisinin temel amacı-nın regülasyondan kimin fayda elde edeceğini, kimin zahmete katla-nacağını, regülasyonun nasıl bir şekil alacağını ve kaynak dağılımını nasıl etkileyeceğini açıklamak olduğunu ifade etmiştir.1 Böylece, re-gülasyon devlet memurunun piyasadaki aksaklığı gidererek büyük çoğunluğa faydalı olmasıyla değil de, iyi organize olmuş çıkar grupla-rına ve onları temsil eden siyasilere sağladığı menfaatle açıklanır. Stigler’e göre kural olarak regülasyon, kamunun menfaatinin korun-masından ziyade endüstriye yapılır ve yapılan tüm müdahalelerde
1 Ekonomik regülasyon teorisi daha sonra Richard Posner (1975) ve Chicago okuluna
mensup Sam Peltzman (1976) ve Gary Becker (1983) tarafından geliştirilmiştir. Sam
Peltzman 1976 makalesinde çalışmasının Stigler’in çalışmasının bir uzantısı olduğunu
söyleyerek ona entelektüel bir borcu olduğunu ifade etmiştir. Gary Becker’de 1983
makalesinde “baskı grupları arasında politik rekabet modeli”nin kurulmasında Stigler,
Peltzman ve Posner tarafından yaratılan atmosferden etkilendiğini söylemiştir.
46 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
endüstrinin fayda elde etmesi hedeflenmektedir. Ne var ki,endüstriye yapılan bazı müdahaleler var ki endüstri üzerinde inkâr edilemez bir şekilde sıkıntı verir; örneğin endüstrinin ürünle-rinin farklılaştırılmış bir şekilde vergilendirilmesidir. Ancak, Stigler endüstriye sıkıntı veren bu tür regülasyonun istisnai olduğunu be-lirtmiştir. Stigler’in kamu düzenlemesinin sebepleri ve etkileri üzeri-ne yapmış olduğu çalışmalar regülasyon ekonomisi (the economics of regulation) olarak bilinen yeni bir alanın gelişimine yol açmıştır. Stigler’in çalışmasının önemli bir yanı regülasyon ekonomisini politik ekonomiyle birlikte incelemesidir. Stigler’e göre iktisadi piyasalarda olduğu gibi siyasi pazara (political market) katılım bireysel çıkar (self-interested) davranışı gerektirir ve bu yüzden de aynı analiz araçlarına ihtiyaç vardır. Ona göre çıkar grupları ve diğer politik katı-lımcılar devletin gücünü ve düzenlemesini kendilerine fayda sağlaya-cak bir şekilde kullanma durumunda olacaklardır, bilindiği gibi bu yaklaşım Kamu Tercihi (Public Choice) yaklaşımının bir parçasıdır. Stiglitz’in çalışmaları ekonomi ve hukuk arasında yeni araştırma alanlarının açılmasına katkıda bulunmuştur. Yazarın regülasyon üze-rine yazmış olduğu en önemli makalelerinden bazıları 1975 yılında yayınlamış olduğu “Vatandaş ve Devlet” (The Citizen and the State) başlığını taşıyan kitabında bir araya getirilmiştir. Stigler’in başlatmış olduğu regülasyonun iktisat teorisi çalışmaları ekonomistler ve hu-kukçular için yeni çalışma alanları olmuştur.
SONUÇ
Yukarıda da değindiğimiz gibi Stigler “Bilgi Ekonomisi” adlı makale-siyle ekonominin pek çok alanında kalıcı ve etkili izler bırakmıştır. Fakat, bu eser Stigler’in iktisat kuramına yapmış olduğu katkıların sadece bir kısmını kapsamaktadır. Stigler verimli ve uzun süren kari-yeri boyunca gerçek fenomenleri anlamada bir araç olarak mikro iktisat teorisini kullanma ve bu teoriyi geliştirmeye yönelmiştir. Schmalensee (1983)’nin de belirttiği gibi mikro iktisat teorisini kul-lanırken ileri seviyede bir matematik kullanmamıştır. Stigler’in yazı-larında iktisadi olayların derinliğini anlayabilmemize yarayan son derece önemli sorular ve farklı bir iktisadi sezgi vardır. Bu açıdan bakıldığında Stigler’in endüstriyel iktisat üzerine yazmış pek çok makalenin klasik bir değer taşımasına rağmen, genel ve övülmeye değer kısmın onun sorunları ele alış tarzı olduğu söylenebilir. Böyle-ce, Stigler’in uygulamalı mikroekonominin son yıllardaki en önemli
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 47
temsilcisi olduğu tartışılamaz. Schmalensee (1983)’in ifade ettiği gibi Stigler yalnızca ekonomi üzerine çok sayıda makale yazan biri değil, aynı zamanda çalışma stili ile bilgimizi artıran ve yaşadığımız dünya-yı algılamada iktisat bilimini bir araç olarak takdim etme becerisini göstermiş birisidir. Ancak, hemen belirtelim ki George Stigler’in ça-lışmalarında tarihi bir birikim-Smith’den Marshall’a kadar-en iyi bir şekilde özümsenmiş olarak kendini göstermektedir. Mincer (1983) Stigler’i fiyat teorisi, endüstriyel iktisat ve iktisadi düşüncenin tarihi konularında bir otorite olarak görmekle birlikte, onun asıl katkısının geçmişi iyice analiz ettikten sonra, iktisat bilimini içinde yaşadığımız dünyadaki gerçek olaylara uygulamak olduğunu belirtmiştir.
Stigler endüstriyel iktisada ve iktisadi regülasyona yapmış olduğu katılarından dolayı unutulmayacaktır. Stigler’in özellikle 1961 ve 1971 yılında yapmış olduğu çalışmalar bilgi ekonomisi ve iktisadi regülasyon konusunda yeni araştırma alanlarının doğmasına katkıda bulunmuştur. Stigler bu çalışmalarının karşılığında 1982 yılında No-bel ödülüne layık görüldü. Harold Demsetz “1982 Ekonomide Nobel Ödülü” (The 1982 Nobel Prize in Economics) makalesinde Stigler’in aldığından bu dünyaya daha çok şey verdiğini, Nobel Ödülü Komite-si’nin 1982 yılında vermiş olduğu ödülün bu eşitsizliği azaltmaya yardımcı olduğunu söylemiştir.
Seçilmiş Kaynakça
(1941), Production and Distribution Theories, New York: Macmillan.
(1945), ‘The Cost of Subsistence’, Journal of Farm Economics, 27, May, pp. 3003-14.
(1946), The Theory of Price, New York: Macmillan; 4th edn. 1987.
(1947a), Domestic Servants in the United States, New York: National Bureau of Economic Research.
(1947b), Trends in Output and Employment, New York: National Bu-reau of Economic Research.
(1947c), The Kinky Oligopoly Demand and Rigid Prices, Journal of Political Economy, 55, October, pp.432-9; tekrar bakı: in the Organi-zation of Industry’de Homewood, IL: Richard D. Irwin, 1968.
48 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
(1956), Trends in Employment in the Service Industries, New York: National Bureau of Economic Research.
(1957), The Demand and Supply of Scientific Personell (with D.M. Blank), New York: National Bureauof Economic Research.
(1961), The Economics of Information, Journal of Political Economy, 69, June, pp. 213-25; tekrar baskı: The Organization of Industry, Ho-mewood, IL: Richard, D. Irwin, 1968.
(1962a), Information in the Labor Market, Journal of Political Eco-nomy, 70, October, pp. 94-105; tekrar baskı: The Organizatin of In-dustry, Homewood, IL: Richard D. Irwin, 1968.
(1962b), What Can Regulators Regulate? The Case of Electricity, (with C. Friedland), Journal of Law and Economics, 5, October, pp. 1-16; tekrar baskı: The Citizen and the State: Essays on Regulation, Chicago, University of Chicago Press, 1975.
(1963), Capital and Rates of Return in Manufacturing Industries, Princeton, NJ: Princeton University Press.
(1964a), A Theory of Oligopoly, Journal of Political Economy, 72, February, pp. 44-61; tekrar baskı: The Organization of Industry, Ho-mewood, IL: Richard D. Irwin, 1968. Vane, H.R. ve Mulhearn, C.’nin editörlüğünü yaptığı “The Nobel Memorial Laureates in Economics” adlı kitabın Leonid V. Stigler’in ekonomiye yapmış olduğu katkıların incelendiği kısımdan alınmıştır.
(1964b), Public Regulation of Securities Market, Journal of Business, 37, April, pp. 117-42, tekrar baskı: The Citizen and the State: Essays on Regulation: Chicago, University of Chicago Press, 1975.
(1965), Essays in the History of Economics, Chicago, University of Chicago Press.
(1968), The Organization of Industry, Homewood, IL: Richard D. Irwin, 1968.
(1970), The Behavior of Industrial Prices (with J.K. Kindahl), New York: National bureau of Economic Research.
(1971), the Theory of Economic Regulation, Bell Journal of Econo-mics and Management Science, 2,
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 49
Spring, pp. 3-21; tekrar baskı: the Citizen and the State: Essays on Regulation, Chicago, University of Chicago Press, 1975.
(1975), The Citizen and the State: Essays on Regulation, Chicago, University of Chicago Press.
(1982), The Economist as Preacher and Other Essays, Chicago, Uni-versity of Chicago Press; Oxford: Basil Blackwell.(1989), Two Notes on the Coase Theorem, Yale law Journal, 99, December, pp. 631-3.
Yararlanılan Kaynaklar
Becker, G.S. (1983) A Theory of Competition Among Pressure Groups for Political Influence, The Quarterly Journal of Economics, Vol. 98, No. 3, pp. 371-400.
Demsetz, H. (1982) The 1982 Nobel Prize in Economics, Science, New Series, Vol. 218, No: 4573, pp. 655-657.
MacCann, C.R., ve Perlman, M. (1993) On Thinking About George Stigler, The Economic Journal, Vol. 103, N0. 419, pp. 994-1014.
Mincer, J. (1983) George Stigler’s Contributions to Economics, The Scandinavian Journal of Economics, Vol.85, No. 1, pp. 65-75.
Peltzman, S. (1976) Toward a More General Theory of Regulation, Journal of Law and Economics, Vol. 19, No. 2, pp. 211-240.
Posner, R. A. (1975) Theories of Economic Regulation, NBER Wor-king Papers, 0041, National Bureau of Economic Research, Inc.
Schmalensee, R. (1983) George Stigler’s Contribution to Economics, The Scandinavian Journal of Economics, Vol. 85, No. 1, pp. 77-86.
Vane, H.R. ve Chris, M. (2005) The Nobel Memorial Laureates in Eco-nomics: An Introduction to Their Carieers and Main Published Works, Edward Elgar Publishing Inc. Northampton, Massachusetts, USA ve Cheltenham, UK
50 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
GEORGE STİGLER’İn MİRASI VE
İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI*
Arthur M. Diamond, Jr.
Çeviren: Ahmet Uzun
Takdim
Adam Smith’e ve onun öğrencisi George Stigler’e göre, kişisel çıkar insan davranışını motive eder. Dolayısıyla, ekonomist Stigler’in kıv-rak zekâ, netlik, ve örneklerle iktisatçıların önem arz etmediğini ileri sürdüğünü okumak en azından kafa karıştırıcıdır. Kafa karıştırıcıdır, çünkü başka bir yerde o, aynı başarıyla, iktisatçıların sık sık kendile-rine ait katkıların önemini mübalağa etmek yoluyla üne kavuştukla-rını öne sürmektedir. Eğer Stigler kendi öne sürdüğü şeyi yerine ge-
* Daha önce şu dergi içerisinde yayınlanmıştır: Liberal Düşünce, Yıl 17, Sayı 65, Kış
2012, s. 101-126.
Arthur M. Diamond, Jr. “Crusade Against Complacency: George Stigler on the Econo-
mics of Science,” Metnin orijinali için bkz.
http://cba.unomaha.edu/faculty/adiamond/web/diamondpdfs/stigecs13.pdf
Bu çalışmanın daha eski bir versiyonu ilk olarak Özgürlük Vakfı (The Liberty Fund)
sempozyumunda “The Legacy of George Stigler” başlığıyla takdim edilmiştir. Yazar
Özgürlük Vakfı’ndan gelen desteğe ve yine sempozyumun organizasyonundan dolayı
David Levy’e şükran borçludur. Bu çalışmanın hafifçe gözden geçirilmiş bir versiyonu
History of Economics Society’nin yıllık toplantılarına da sunulmuştur. Şikago Üniversi-
tesi Özel Koleksiyonlar Araştırma Merkezi’ndeki George Stigler’in Robert Merton’la
yazışmalarına erişim izni verdiği için Stephen Stigler’a teşekkür ediyorum. Jay Satterfi-
eld bu merkeze ziyaretimi kolaylaştırdı. Yazar, Claire Friedland, Vicki Longawa, Steve
Levitt, Bryan Clarke, Gary Becker, ve Robert K. Merton’dan gelen yorumlar için min-
nettardır. Angela Kuhlmann ile John Mulvey araştırma yardımı sağladılar. Cathey
Webb bana Southwood Raporu’nun bir kopyasını gönderdi. Nihaî olarak, anonim bir
hâkemden gelen düşünce dolu ve yapıcı yorumları takdir ediyorum. Eğer bir sayfa refe-
ransı Stigler’in ana koleksiyonlarından birinde yeniden basılmış olan yazılarından birine
yapılmış ise, bu sayfa referansı genellikle yeniden basılmış versiyona gönderme yap-
maktadır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 51
tirdiyse, onun ekonomi mesleğinin önemini alaşağı etmesini değil, mübalağa etmesini beklerdik. Fakat böyle düşünmek onun telkininin ana mesajını kaçırmak olacaktır. Kendisi için, iktisatçıların politikada fark yaratıp yaratmadıkları çok önemli bir husus değildir. Kendisi için esas önemli olan şey, inancın delile dayalı olmasıdır.1 Stigler’in makaleleri birkaç iktisatçıyı kendi inançlarını incelemek ve belki de biraz delil toplamak konusunda uyarırsa, onun gülümsediği hayal edilebilir.
George Stigler iktisada çok sayıda önemli katkı yaptı ve bunun karşı-lığında 1982 yılında Nobel Ödülüne layık görüldü. Onun iktisada olan katkılarını özetleyen, veya bir meslektaş, editör ya da akıl hocası ola-rak onun kıvrak zekâsını, veya karakterini öven birkaç makale gün yüzüne çıkmıştır. Bu makalelerin birkaçı için önemli bir kaynak Jour-nal of Political Economy’nin Ekim 1993 sayısıydı. Bu sayı Becker, Demsetz, Friedland, Friedman, Peltzman, Rosen, Rosenberg, Sowell ve Wallis’in Stigler üzerine yazdığı makalelerin yanı sıra, Longawa tarafından derlenen Stigler’e ait yayınların bir bibliyografyasını da içermekteydi. Moss American Journal of Economics and Sociology’nin Temmuz 2002 sayısında Stigler üzerine çok faydalı başka bir daha kısa gözlemler koleksiyonu edite etti ve düzenledi. Katkı yapanlar arasında Friedland (kendisi bu yorumlar derlemesinin “ilk–yazarı” olarak listelenmektedir) Goodwin, Claire Hammond, Daniel Ham-mond, Levy, Medema, Naples, Samuels ve Stephen Stigler yer almak-tadır. McCann ve Perlman da, esas itibariyle Stigler’ın katkılarının
1 Stigler’ın arkadaşı ve bir dönem de meslektaşı olan George Shultz (Another… 1973:
80), bir keresinde Stigler’in bilimsel yöntemdeki önceliklerinin güzel ve kısa bir özeti
olan aşağıdaki şiiri okumak suretiyle, bir ziyafetin dinleyicilerini şaşkına çevirmiştir:
Teorisiz bir gerçek,
Yelkensiz bir gemi gibi midir,
Dümensiz bir tekne gibi midir,
Kuyruksuz bir uçurtma gibi midir.
Rakamsız bir gerçek,
Trajik bir nihaî eylem gibi midir.
Fakat daha kötü olan bir şey,
Bu evrende,
Delilsiz bir teori midir.
(Bu şiir, birkaç farklılıkla birlikte, Edward Teller’ın kalemine atfedilmiştir (Johnston,
2003: 5; Memorial…2003: 3). Schultz, Teller için bir anma töreninde bu açış konuşma-
sını yapmıştır).
52 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
tamamlayıcı bir yeniden incelemesi olmasına rağmen, daha tarafsız bir yayım yapmışlardır.
Stigler ve onun çalışmaları bazı kabiliyetli bilginlerin yakın dikkatini
çekmiş olmasına rağmen, onun bu çalışmalarının önemli bir veçhesi
şimdiye kadar hak ettiği ilgiyi görmüş değildir: O
Stigler’in Katkısı
George Stigler, kendisini bilime ve iktisada adamıştı. Vaktiyle, her sabah “…benim romantik destanımın bir kıtası, Bilim Bir Erkeğin En İyi Arkadaşıdır” şiirini yazdığı şakasını yapardı (1984: 34). Stigler, belki de metodolojik tartışmaların faydasızlığına olan genel inancı nedeniyle, ekonominin bir bilim olup olmadığı çekişmesine girme zahmetine katlanmadı. Fakat iktisadın bir bilim olduğu görüşü onun çalışmalarına nüfuz etmektedir, örneğin otobiyografik bir denemede kendisiyle ilgili bir tartışması, doğal bir biçimde genel olarak bilim adamları hakkındaki yorumlardan, özel olarak iktisatçılar ve ardın-dan da çok özel olarak, kendisi hakkındaki yorumlara doğru akmak-tadır (1986: 93–95 ve diğer yerlerde).
Ona göre (1982c: 112) bilim adamlarıyla ilgili bilimsel incelemeler çoğunlukla iktisatçılardan ziyade sosyologlar tarafından gerçekleşti-rilmektedir –“bilim sosyolojisi” adında sosyolojinin organize bir alt disiplini vardır, fakat “bilim iktisadı” adında iktisadın organize bir alt disiplini yoktur. Stigler bu boşluğun talihsiz olduğunu düşünmüştü ve zamanının ve enerjisinin önemli bir kısmını bu boşluğu doldur-maya yardım etmek için harcamıştı.
Bu, onun, sosyologların, özellikle de Columbia Üniversitesi’nden eski
meslektaşı Robert K. Merton’un çalışmalarına değinmesiyle ve bu
çalışmaları kullanmasıyla tutarsız bir durum değildir (örneğin, Stig-
ler, 1982c; 1980; 1983: 535). Merton’un çalışmalarının bazı neden-
lerden dolayı Stigler’in ilgisini çekmiş olduğunu umuyoruz. Bunlar-
dan biri Merton’un sıklıkla bilim adamlarının davranışını ve bilimi
etkilemede ekonomik kısıtlamaların önemini tartışmış olmasıdır.
Merton, bilim hakkındaki tezinde (1957, 1970), bilimde, incelenecek
problemlerin seçimini ekonomik mütalaaların etkileyebileceğini,
fakat böyle bir etkiyi üretilen bilimin temel içeriğine kadar genişlet-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 53
meye gerek olmadığını öne sürmüştür. Daha sonraki bir çalışmada
Merton, çoğu iktisatçıya hoş gelen bir argüman sıfatıyla, bilim adam-
larının motivasyonu olarak kıdem rekabetine vurgu yapmıştır
(1973c). Merton’un çalışmasının Stigler’a hoş gelmesinin ikinci bir
nedeni, Merton’un Stigler’ın savunduğu bilim incelemelerinde aynı
tür geniş istatistikî çalışmalara değer vermesi ve bu çalışmaları ifa
etmesidir. Nihayetinde, Stigler, Merton’un ironik ve keskin zekâsında
hoş bir ruh bulmuş gibi gözükmektedir (örneğin, Merton, 1985).
Stigler ile Merton arasındaki ilişkinin bir delili onların mektuplaşma-
larından toplanabilir, ki bunlar, hâlihazırda Şikago Üniversitesi’nde
Regenstein Kütüphanesi’ndeki Stigler arşivlerine ait bir dosyada,
izinle elde edilebilmektedir.1 Merton’un mektupları genellikle Stig-
ler’inkilerden daha uzun ve daha coşkun olmasına rağmen, genel ola-
rak, bir kimse dosyadaki mektuplardan, karşılıklı etkiyi, kıvrak
zekâyı ve saygıyı hisseder.2 Stigler’in bilim sosyolojisi hakkında Mer-
1 Hâlihazırda, Stigler’in arşivlerine giriş onun Şikago Üniversitesi’nde istatistik profesö-
rü olan oğlu Stephen Stigler’den izin alınmasını gerektirmektedir. Bu yazışmalar Stig-
ler’den Merton’a mektupları ve Stigler’in Merton’a mektuplarından bazılarının kopyala-
rını içeren bir dosyadadır. Robert Merton arşivleri Columbia Üniversitesi’nde eri-
şilebilir olduğu zaman, bu yazışmaların daha eksiksiz bir görüntüsüne erişilebilir. Mer-
ton’un sahneden çekilmesinden (23.02.2003) sonra sadece kısa bir süre geçtiği için,
onun mektuplaşmasına ait dokümantasyonun henüz erişilebilir olmaması beklenmedik
bir durum değildir. Tarafıma gönderilen 22.01.2004 tarihli bir e–postada, Columbia
Üniversitesi Nadir Kitaplar ve Elyazmaları Kütüphanesi’ndeki Elyazmaları Sorumlusu
Bernard R. Crystal, Merton arşivinin kullanıma hazır olma zamanının muhtemelen en
azından Mart 2004’e kadar bilinmeyeceğini ifade etmiştir. 2 Dosyada Stigler’ın daha uzun mektuplarından biri (29.10.1979), Merton’un, finans
profesörü (ve Nobel Ödülü sahibi) oğluyla birlikte tasarladığı fakat asla yayınlamadığı,
bilimde problem tercihinin ekonomik modelini hedefleyen ilgi uyandırıcı bir yazı hak-
kında yorum yapmaktadır. 1989’da Şikago sosyoloğu James Coleman tarafından kuru-
lan disiplinler arası dergi Rationality and Society’nin ilk yayıncı reklamlarında, Merton
ve Merton’un çalışması yakında çıkacaklar arasında listelenmiştir. Kısmen bu bilgiye
dayalı olarak dergiye abone oldum ve bu çalışmanın hiç basılmaması nedeniyle hayal
kırıklığına uğradım. Yaşça daha büyük olan Merton’a yazdım ve kendisi bana nazik bir
davranışla 1982 tarihli müsveddenin bir kopyasını gönderdi. Makalenin basımındaki
uzun gecikmeyle ilgili bir soruya cevaben Robert K. Merton bana şu güvenceyi verdi
(29.01.1994): “… ne babamın ne de benim bu parça hakkında bir fikir değişikliğimiz
oldu. Muhtemelen, dediğiniz gibi, ortak zamanımızın pek olmaması, anlamsız bile olsa,
başlıca nedendir.” Kendisi, babasının, son kitabının (Merton ve Barber, 2004) basılma-
dan önce 40 yıl boyunca işlemden geçmesinin gösterdiği gibi, bir mükemmeliyetçi
54 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ton’un oldukça uzun bir mektubuna verdiği kısa bir cevapta
(22.06.1972), “bu büyük alanda ben sizin görüşünüze diğer hepsinin
üstünde değer veriyorum ve mektubunuzu aziz tutuyorum” diye
yazmıştı. Merton’dan gelen daha sonraki bir mektup (14.02.1983)
Stigler’in Nobel Ödülü konuşmasını nezaketle övmektedir (1983):
“Bilim tarihi ve sosyolojisinin savunması daha önce kesinlikle sizin
Nobel konuşmanızda olduğu kadar öğretici ve zarafetle yapılmamış-
tır –ve kesinlikle daha önce hiç böyle muhteşem bir fırsat da olma-
mıştır.”1
Eğer Stigler’in bilim iktisadına olan katkılarını geniş biçimde düşü-nürsek, o zaman, biz, kendisinin yaptığı gibi, onun iktisat biliminin ekonomisi hakkındaki çalışmalarının çoğunu hesaba katacağız. Gele-neksel olarak, bu çalışmaların çoğu iktisadî düşünce tarihinin bir parçası olarak sınıflandırılmıştır. Fakat o, bilimin nasıl ilerlediği ya da ilerlemediği hakkındaki genel tezlere değinmeye çalıştığı için, ge-
olduğuna vurgu yaparak, şu şekilde bağlar: “Ben müsveddenin 1982 ve sonrasında
basılacak şekilde tamamlanacağı ümidini taşıyordum.” Stigler’in 29.01.1979 tarihli
mektubu çalışmanın gayesi hakkında istekliydi, fakat onun sınırlamalarını not etmekten
çekinmedi. Onun hevesli ilk yorumu şuydu: “…model büyüleyici bir probleme değin-
mektedir –modeliniz bilimsel önem ile beklenen önceliğin ortak ürününü maksimize
etmek için mi seçilmişti?” Ve mektubunun sonunda, Stigler “bu çalışmanın devamını
görmeyi istiyorum” demektedir. Sınırlandırmalar açısından, Stigler, Merton’ların “for-
mülasyonunun, alanın literatürü tarafından açık problemler veya en azından makul de-
recede iyi tanımlanmış problemler denilebilecek şeylerle ilgili olduğunu” öne sürer.
Öyle gözüküyor ki, Stigler, Merton’un modelinin “üstü kapalı problemlere –önemli
fakat alanın bilim adamlarının bihaber oldukları problemlere”– daha az uygulanabilir
olduğuna inanmaktadır. Kendisi şu sonuca ulaşır: “kritik sual, başka birinin bunu ilk
olarak başarıp başarmayacağından ziyade, araştırılan problemin şu anda tutarlı bir şekil-
de ifade edilip edilemeyeceği ve çözülebilir olup olmadığıdır, ki buna karşın sorunların
bu sınıfında sizin modeliniz yine de doğru kalır.” Bu yorumlar, Stigler’in kendi Nobel
Ödülü konuşmasında (1983) beyan ettiği, iktisatta çoğu ilerleme iyi tanımlanmış bir
problemi çözmedeki rekabet yoluyla olmaktan ziyade yeni bir (ya da daha önce ihmal
edilmiş) verimli inceleme alanını teşhis etmek suretiyle meydana gelir, şeklindeki görü-
şünü tamamlayıcı niteliktedir. 1 Merton’un Stigler’a mektubu hem cana yakın hem de dokunaklı olarak okunabilir,
çünkü eğer sosyolojide bir Nobel Ödülü olmuş olsaydı, Robert K. Merton’un bu ödülü
kazanan biri olmuş olacağı varsayılabilir. Merton 1957’de Amerikan Sosyoloji Derne-
ği’nin Başkanı olmuştu ve 1994’te Ulusal Bilim Madalyası kazanan ilk sosyolog olmuş-
tu. Onun ölümünden sonra Amerikan Sosyoloji Derneği’nin web sayfasında, kendisi
“20. Yüzyıl’ın en etkili sosyologlarından birisi…” olarak tanımlanmıştır (Kaynak: Ro-
bert, 2004).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 55
leneksel iktisadî düşünce tarihinden farklıdır.1 Örneğin, Stigler’in “Does Economics Have a Useful Past” (İktisadın Faydalı bir Geçmişi Var mıdır?) adlı çalışması, geleneksel olarak iktisat tarihi alanının takibe değer olmadığını iddia ettiği şeklinde yorumlanmıştır. Fakat bana göre, bu çalışmaya ait daha derin bir argüman, iktisadî düşünce tarihinin geleneksel nedenlerden dolayı takibe değer olmadığı, fakat onun eğer bilim iktisadındaki önemli hipotezleri test etmek için bir veri tabanı sağladığı düşünülürse, takibe değer olduğu yönündedir.
Stigler’in bu alandaki katkılarının neredeyse tamamı şu ya da bu şe-kilde empiriktir. O ekseriyetle hipotez öne sürmek için temel iktisat teorisini kullanmaktadır ki, kendisi daha sonra bunları, karakteristik olarak bir ya da daha fazla iyi çalışılmış vaka incelemesiyle test et-mektedir. Önemli hipotezleri test eden vaka incelemelerine ilâveten, kendisi bilim iktisadındaki hipotezlerle ilgili sistematik istatistikî çalışmaları da savunmuş ve bazen de üretmiştir.
Stigler bilim iktisadıyla ilgili çok sayıda “büyük soru” sormakta ve ka-nıt sunmaktadır. Kendisi, geçmişteki dirsekli talep eğrisi makalesin-de (1978) “hayır” ve Nobel konuşmasında (1983) “evet” diye cevap vererek, bilimin ilerleyip ilerlemediğini sorar. Yine o, (çok sayıda şartla birlikte) “hayır” cevabı vererek, bir şahsın hayatına ait biyog-rafik sınırlamaların onun bilimini etkileyip etkilemediğini sorar (1982j). Hadiselerin bilimi etkileyip etkilemediğini sormakta ve ha-diselerin, incelenen problemleri etkileyebildiğini, fakat problemlerle ilgili ulaşılan sonuçlar üzerine daha az etkisi olduğunu söylemektedir (1965b). Başarılı bilim adamının karakteristikleri hakkında sorular sormakta ve başarılı olanın, sadece özgünlüğe değil aynı zamanda iddiaları tekrarlamada ve abartmadaki ısrar (conviction) ve enerjiye de sahip olduğu sonucuna ulaşır (1965: 5–6).
Stigler’in bilim iktisadına olan katkılarını sıralamak, zaman alsa da, konuyla ilgili tezler, hipotezler ve empirik deliller için onun yazılarını seçip ayıklamak gibi açık bir görev konumundadır. Ancak bu vazife göründüğünden daha zordur, çünkü Stigler önemli meseleler hak-kında sık sık tutarsız iddialarda bulunmaktadır. Bu kısmen, uzun ve
1 Stigler, zamanının bir bölümünü daha geleneksel iktisadî düşünce tarihi konularına da
harcamıştır; Büyük iktisatçıların gerçekten ne demek istediklerini yorumlamayla ve
genellikle başka birine atfedilen bir gerçeğin keşfinde gizli selefleri bulmayla da uğraş-
mıştır.
56 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
üretken bir hayat boyunca, onun bazen bir şey öğrenmiş olmasından ve bir şey öğrenmenin ara sıra insanın düşüncesinin değişmesini gerektirmesinden dolayıdır. Tutarsızlıklar kısmen de onun, ikti-satçıların, argümanları hem bir taraftan hem de daha sonra diğer taraftan görmeye yönelik açık eğilimlerini paylaşmasından dolayı olabilir. Nihaî olarak, tutarsızlıklarının bir bölümü de onun ara sıra şeytanın avukatı olarak –şaka olsun diye ve mahmur bir kayıtsızlığa karşı atılan bir tokat olarak– yazdığı yazılardan dolayı olabilir. Stig-ler’in Viner1 için söylediği şey kendisi hakkında da söylenebilir:
Vinercı yaramazlığı gidermek gerçekten de o kadar kolay değildir, fakat bir kimse bunun esasında entelektüel kayıtsızlıkla başa çıkma-ya yönelik ciddî bir teşebbüs olduğunu idrak ettiği zaman, en azından bu yaramazlığın yolundan uzak durmayı deneyebilir (1963: 23–25).
Stigler, birkaç önemli meselede onu bir konuma yerleştirmekte zor-luk çekmemizden muhtemelen çok rahatsız olmayacaktır. Kendisi, akıl hocası Frank Knight’la2 olan ilişkisini anlatırken, Knight’ın arka-daşlarına ve öğrencilerine kalan mirasının, spesifik önermeler ve hatta metotlardan ziyade temel entelektüel değerlerden biri olduğu-nu öne sürer (1986: 95–98 & 110). (Örneğin, Knight, Stigler’in şam-piyonluğunu yaptığı istatistikî teknikler hakkında bir hayli şüpheciy-di). Stigler bize “… eğer biz öğrencilerimizi gerçekten sadık talebeler olacak şekilde eğitebilseydik, bilimsel ilerleme beklentisi solgun olurdu” demektedir (1986: 110).
1 Jacob Viner, Frank Knight’la birlikte, Şikago Üniversitesi’nin önde gelen öğretim
üyelerinden biri iken, Stigler ve onun sınıf arkadaşı Milton Friedman lisansüstü öğrenci-
leri idiler. Belki de o, iktisadî düşünce tarihinde en çok uzun–dönem ve kısa–dönem
ortalama maliyet eğrileri arasındaki ilişkiyi tartışan yazısıyla tanınmaktadır. Frank
Knight sık sık Stigler’in birinci “akıl hocası” olarak görülmesine rağmen, Gary Becker
(1993: 761) “Viner, mikroiktisat teorisinin empirik uygunluğuna ve bir teoiriyi tarihsel
ve diğer empirik kanıtlarla test etme gereği üzerine vurgu yapmak yoluyla, daha büyük
bir uzun dönem etkiye sahip olmuş olabilir” demektedir. 2 Knight’ın, daha sonra Risk, Uncertainty, and Profit (Risk, Belirsizlik ve Kâr – 1921)
başlığıyla yayımlanan doktora tezine, sonuçlara ait olasılıkların bilinir olduğu “risk” ile
bu tür olasılıkların bilinemez olduğu “belirsizlik” arasında yaptığı ayrım nedeniyle
hâlen gönderme yapılmaktadır. Daha geniş olarak, bu çalışmaya girişimcilik ve rekabet
tartışmasından dolayı başvurulmaktadır. Güzide bir öğrenci grubu Knight’ın zor, ancak
teşvik edici ve ilham verici bir öğretmen olduğunu keşfetmişlerdir. Onlar Knight’ı,
belirli bir ekonomik doktrin konusunda, onun entelektüel sorgulamaya olan bağlılığın-
dan daha az hatırlamaktadırlar. Stigler, Knight’ın rehberliği altında tezini tamamlayan
sadece birkaç öğrenciden biriydi.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 57
Bilim Adamlarının Amaçları ve Bilimsel Kurumların Etkinliği Hakkında Stigler
Bilim iktisadının önemli bir meselesi bilim adamlarının neyin peşin-
de oldukları sorusudur. Stigler’in resmî pozisyonu, Becker’la birlikte
kaleme aldığı “De Gustibus Non Est Disputandum” (Zevkler Tartışıl-
maz) isimli tartışmalı yazısından anlaşıldığı üzere, herkesin aynı fay-
da fonksiyonuna sahip olduğu yönündedir, ki bu bilim adamlarını da
kapsar. Tartışmalı önerme tüm insan değerlerinin evrensel olduğu-
dur.
Fakat Stigler, başka yerde, Knight’a yaptığı övgüde görüldüğü gibi, bilim adamları ya da en azından bazı bilim adamları farklıymış gibi yazar. Knight’a olan övgü, Knight’ta, Stigler’in en takdire şayan ve en imrenmeye değer bulduğu şeyi açıklar:
Onun etkisinin büyük bir kaynağı kendisini bilginin peşinden koşma-ya adamasındaki saflıktı. Frank Knight, emsalini hiç görmediğim bir ölçüde, hakikate samimî bir bağlılık duygusunu yansıtmıştır. Bu ha-şin hanıma hizmet tehlikeli ya da zahmetli olduğu zaman bile, hizmet edilmelidir. Hiçbir otorite meydan okunamayacak kadar aziz değil-dir: Knight, Cebrail’e onun Horn’unun ayarlanmaya ihtiyaç duyup duymadığını söylemeye tereddüt etmeyecektir. Hiçbir çağdaş tutku eleştirel inceleme ve genellikle de kusurların açığa vuruluşundan kaçınabilecek kadar güçlü değildir. Yanlış fikirler üzerinde ısrarcı olan saygı değer bir meslektaşla bile tartışılması gerekir. Menfaat (expediency) uzlaşmaları açıkçası bu bilim adamlarının dünyasına yabancıydı: Böylece, onun mensubu olduğu siyasî partiyi sormak saçma sapan bir soru olacaktır, çünkü partilerin hiçbiri onun bu tu-tumundan bir zerreye bile sahip değildir (1973a: 518–19).
Stigler’in Knight’ın sahip olduğu kadar beliğ bir öğrencisi olsaydı, Stigler hakkında, Stigler’in Knight hakkında söylediklerinin çoğunu o da söylerdi.
Stigler’in kendi kariyeri boyunca, hakkında farklı görüşler beyan et-tiği diğer bir mesele, iktisatçıların, siyasî pozisyonları ve kurumsal reformları ne ölçüde savunması gerektiğiyle alâkalıdır. Yine Knight’a özenerek, çoğu zaman, bilim adamlarının pratik işlerden ayrılmasını savundu (bkz. Friedman, 1993). “Do Economists Matter?”da (İktisat-çıların Önemi Var mıdır?) iktisadın hükümet politikası üzerine bir
58 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
etkiye sahip olmadığını bile öne sürmüştür (1982b). Fakat bu, kendi-sini, yanlış yola sapmış olarak gördüğü politikalar hakkında yorum yapmaktan alıkoymamıştır. Meşhur bir örnek, II. Dünya Savaşı sonra-sında ABD’de kira kontrollerine itiraz eden, Milton Friedman’la bir-likte çıkardığı broşürdür (Friedman ve Stigler, 1946). İyi bilinen baş-ka bir örnek, onun kariyerinin hem erken hem de geç dönemlerinde asgarî ücretlere1 karşı çıkmasıdır (1946; Raisian ve Stigler, 1988).
Bilimle daha spesifik biçimde ilgili olarak, Stigler, bilimsel kurumla-rın (özellikle ABD’de) rekabetçi olduğuna ve rekabetin en iyi teorileri ve en iyi bilim adamlarını, yine özellikle ABD’de, belirleyebildiğine inanmıştır (1988b: 85–86). Memoirs’inde Şikago sosyoloğu Joseph Ben-David’in çalışmasına genel referansla onun bilimin rekabetçili-ğine önemli bir delil sağladığını ifade eder, ve daha eski çalışması olan “Ekonomi Biliminin Faydalı Bir Geçmişi Var mıdır?”da (1982c: 117), Ben-David’in Amerikan medikal araştırması incelemesine (1960) özel bir atıf yapar. Orada Stigler bir dipnotta şu alıntıyı yapar: “Neticeyi kanıttan daha uygun buluyorum –medikal keşiflerin sayı-sındaki uluslararası farklılıklar (Ben-David’in temel bağımlı değişke-ni) belki de tıbbî ve onunla ilgili eğitim derecelerine sahip olanların sayısıyla daha iyi açıklanabilir.” Dolayısıyla, Stigler’in belki de bilim-sel kurumların etkinliğine olan inancı, bu kadar çok değer verdiği sistematik kanıt türünden daha çok, nedensel empirizm üzerine da-yalıydı.
Akademideki elitlerin kendi statülerini liyakatin önemli olduğu reka-betçi bir süreç yoluyla kazandıklarına inanmaktaydı:
Önemli okulların mezunlarının ulaştığı başarının sadece aynı okul mezunlarının birbirini kollamaları sayesinde olduğunu düşünmüyo-rum. Göze çarpan çalışmalar yapmış bir kimsenin, başka çok az özel-liği olsa bile… güçlü talebi vardır (1988b: 36).
Kendisi açıkça çelişkili delillerle ilgilenmekte zekiydi. İktisadî düşün-ce tarihçileri, keşifte bulunduğu için itibar verilenlerden önce “olayı doğru anlayan” çok sayıda iktisatçıyı tanımlayabilir. Bizzat Stigler,
1 ABD’de asgarî ücret kanunları kanun kapsamındaki çalışanlara hükümetçe belirlenen
minimumdan daha az ödeme yapılmamasını emretmektedir. ABD’de federal olarak
emredilen ilk asgarî ücret 24 Ocak 1938’de yürürlüğe girdi (History: 2004). İktisatçılar
asgarî ücretlere, bu politikanın özellikle yoksullar arasında işsizliği artırdığı gerekçesiy-
le, sık sık karşı çıkmıştır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 59
Merton’un çarpanlarıyla ilgili yazısında, iktisatta orijinal kâşiflerin çağdaş iktisatçılar tarafından tanınmadığı yedi keşif örneği vermek-tedir. Bu vakalar ve özelde de Gossen’in marjinal fayda teorisi tahmi-niyle ilgili meşhur örneği hakkında yorum yaparak, Stigler şunları söyler:
Bir teorinin daha erken ve geçerli bir ifadesi sağır kulaklara ulaşırsa, ve daha sonraki bir yeniden ifade bilim tarafından kabul edilirse, bu, bilimin fikirleri o anki durumuna uyduğu zaman kabul ettiğine kesin-likle delalet eder. Alman Tarihsici İktisadı’nın zirvesinde yazan Gos-sen açıkçası kendi bilimsel çevresiyle uyumsuzdu. İrlanda’da Longfi-eld ve Almanya’da von Thunen, ne Alman ne de İngiliz iktisat bilimi-nin kendisine hazır olduğu, bir marjinal verimlilik teorisi ortaya koymuşlardı. Ve aynı şey Slutzky, Cournot ve diğer başarısız kâşifler için de geçerlidir (1982h: 102).
Stigler’in oğlu Stephen, bu gözlemi bir kanun seviyesine bile yük-
seltmiştir: Bilimde hiçbir kanuna onu keşfeden bilim adamının adı-
nın verilmiş olmadığını söylemiştir (1980, 1982). Böyle bir delil Stig-
ler’in bilimde liyakatin ödüllendirildiği iddiasıyla tutarsız gözükmek-
tedir. George Stigler’in cevabı, bilimsel erdeme layık olmak için, sa-
dece gerçeği keşfetmek değil, fakat onu büyük bir enerjiyle abartma-
ya ve satmaya da gerek olduğudur. Eğer bir bilim adamı kendi katkı-
sını “satmakta” başarısız olursa, o zaman bu, bilimsel kurumların
kabahati değil, bilim adamlarının hatasıdır. Stigler’in elitlerin dâima
(ahbap–çavuş bağlantılarının aksine) liyakati seçtikleri iddiasının ke-
sinlikle dairesel olduğunu, çünkü (çok gerektiğinde) Stigler için liya-
katin elitler tarafından kabul edilme olarak tarif edildiğini belirtmek
gerekir. (Eğer siz elitleri ikna edemezseniz, bunun sebebi elitlerin
bilimsel bir ilerlemeyi idrak edememesi ve ödüllendirmemesi değil,
sizin enerjinizin ya da satıcılığınızın yetersizliğidir).
İyi bilinmektedir ki (ya da en azından yaygın olarak kabul edilmek-tedir ki), seçkin bilim adamları, daha az tanınan bilim adamlarının eserinden daha düşük nitelikte çalışmalar yayınlamakta başarılı ola-caklardır.1 Merton buna ve onunla ilgili olguya Matthew Etkisi de-
1 Ben Şikago’da bir lisansüstü öğrencisi iken, ortalıkta Amerikan Economic Review’ün
o zamanki editörü George Borts’un, bir zamanlar Harry Johnson’a, kendi elinden geçen
60 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
mektedir (1973a). Bu, bilimsel kurumların bir başarısızlığı gibi gözü-kecektir. Fakat ben zamanında Stigler’in, dergi editörlerinin, büyük bir zihnin hatalarının bile okumaya ve anlamaya değer olması ve bunların büyük bir zihnin nasıl düşündüğüne dâir kanıt sağlaması nedeniyle, optimal olarak davrandıklarını söylediğini işitmiştim.
Stigler çoğu akademik kurumun hizipçiliğini itiraf eder. O Babba-ge’den harika bir parça aktarır ki, onun sonucu liyakat sahibi her kimsenin Royal Society’da üyelik için “gruptan uzaklaştırılmada (black–balled) güzel bir şansa” sahip olduğu yönündedir. Stigler’in bu parçaya cevabı şu şekildedir:
Babbage’nin konuya olan ana (orijinal olmayan) katkısından anladı-ğım üzere, iddia edilen şey görmüş geçirmiş organların her birinin kendi varlığını sürdürebilen bir hizip tarafından çalıştırıldığıdır. Bu-nun böyle olduğuna ve kendilerinin varlığını sürdürmesi için gerekli olduğuna inanıyorum. Özel mülkiyet sadece kumu altına döndürmez, fakat aynı zamanda komite toplantılarını ve dergi yayımcılığını kari-yere de çevirir. Babbage’nin bu vaziyet-i hâlden duyduğu şiddetli memnuniyetsizlik Ambrose Bierce’nin görev başındaki kişi (incum-bent) sözcüğünün tanımını anımsatmaktadır: Dışarda görev bekle-yenlere (outcumbent) karşı en canlı çıkara sahip olan bir şahıs” (1988b: 118).
Bu “görev bekleyenler” için, kıskançlığın kendi varlığını sürdüren grupları eleştirmenin tek motivasyonu olduğunu ima eden, nihaî cümlenin oldukça kendini beğenmiş bir anlamı vardır. Ve “özel mül-kiyet” tümcesi ne manaya gelir? Görev başındakiler profesyonel ör-gütlerde ve dergilerdeki mülkiyet haklarını elde mi tutarlar? Ve giri-şin, görevdekilerin kitlesel hükümet sübvansiyonuyla sınırlandırıldı-ğı akademik kurumlarda, görevdekilerin kurumlarındaki mülkiyet hakları ille de akademik kumu altına mı çevirir (en azından altın kişi-sel olarak görev süresi ve maaş artışları elde etmekten ziyâde, sosyal olarak doğrunun yüceltilmesi açısından ölçülürse)?
Stigler iddia eder ki, bilim adamlarının yeni teorileri eski teorilerden çok daha fazla dikkatle tetkik etmelerinin nedeni, eski teorilerin
büyük araştırmaların miktarına şaşırdığıyla övündüğü yönünde bir söylenti dolaşmak-
taydı. Johnson’ın meşhur cevabı, eğer öyleyse, belki de Borts’un onlardan bazılarını ara
sıra yayınlaması gerektiği yönündeydi.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 61
uzun ömürlülüğünün, şayet bu eski teoriler kolayca çürütülebilmiş olsalardı, birisinin onları çürütmekten çok büyük ekonomik kazanç elde edebileceğini ima etmesidir. Fakat başka bir yerde, Stigler, uzun zaman dönemleri boyunca meslek erbabının bile yanlış olan biçim-lendirilmiş gerçeklere inanmakta ısrarcı olduklarını belirtir. Bazen bu, sözde bir gerçeğin, tanınmış ve açık konuşan bir iktisatçı tarafın-dan kesin biçimde aksinin kanıtlandığı durumlarda (dirsekli talep eğ-risi durumunda olduğu gibi) bile vuku bulmuştur.1 O sıralarda ku-rumlar optimal çalışıyorlar mıydı? Firmalar durumunda, rekabetin temelini oluşturan hayatta kalma ilkesi buraya da uygun düşmekte miydi? (Ya da Adam Smith ve diğerleri tarafından inanıldığı gibi, akademik fon sağlamanın sonuçlardan ayrılması önemli bir gevşeklik meydana getirir mi?).
Ve Stigler’in ekonominin aşırı matematikleştirilmesini nükteli ve ge-nellikle de kibarca2 eleştirmesi bilimsel kurumların rekabetçi, etkin
1 Berle ve Means’ın (1983) iddiaları üzerine Friedland’la yazdığı çalışmasında, yazarlar
birçok yönden dirsekli talep eğrisi durumu için tamamlayıcı olan başka bir örnek sağ-
lamaktadır. Bir empirik analiz güç gösterisinde, Stigler ve Friedland, sadece Berle ve
Means’ın zamanında kolayca elde edilebilir olan verileri kullanarak, Berle ve Means’ın
çok hissedarı olan şirketlerin kârı maksimize etmedikleri şeklindeki merkezî mesajı için
çok az delil olduğunu ortaya koymuşlardır. O andaki iktisatçıların fiilî tepkisine bakıl-
dığında, Stigler ve Friedland en iyi ihtimalle kayıtsızlık, en kötü ihtimalle ise yorum
yapmayan bir kabul bulmuşlardır. Stigler, diğer iktisatçıları empirik delillerin yeteri
kadar etkisi altında kalmamakla suçlamasına rağmen, kendisinin, önemli meseleler
hakkında bazen empirik deliller dışındaki faktörlerin tesirinde kaldığını kabul etmiştir.
Mesela, Stigler Fortune’daki (1952) “Büyük İşletmelere Karşı Argüman”ında (The Case
Against Big Business) büyük işletmelere karşı, onların genellikle rekabetçi olmadığı
zemininde aktivist bir antitröst politikayı savunmaktadır. Daha sonraki kariyerinde,
kendisi çok farklı bir pozisyon benimsemiştir. Bu değişme (Şikago’daki yıllarımda bir
mastır öğrencisi arkadaşım tarafından iddia edildiğini duyduğum gibi) münhasıran em-
pirik delile mi dayılıydı? Stigler Memoirs’inde (1988: 100–103), (McGee’nin Standard
Oil hakkındaki 1958 yılı vaka incelemesi gibi) empirik delillere ilâveten, Schumpeter’in
Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi’sindeki (1942) argümanlar, Aaron Director’la
konuşmalar, ve iktisat teorisi gibi diğer faktörlerin de tesirinde kaldığını anlatmaktadır. 2 “Eğer benim bir önyargım varsa, bu, iktisatta orijinalliğin değerini hep birlikte müba-
lağa ettiğimizdir –ki biz başkalarının belirli bir biçimde orijinal olmasa bile güzel ça-
lışmalarını unuturken, saçma teorilerin yazarlarına ölümsüzlük vermekle haksızlık yapı-
yoruz. Fakat bu konuda bir şeyler yapmayı önermiyorum” (1965c: 15). Frank Knight’la
ilgili olarak Stigler şunları söyledi: “Alet edevatın zeki ve ince düşünceler için güçlü bir
cazibeye sahip olmasına rağmen, onun çalışmasında alet edevat unsuru yoktu” (1973:
519).
62 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ve optimal olduğu şeklindeki görüşüyle uyumlu mudur? Benim en sevdiğim pasajlarından birinde Stigler şöyle yakınır:
…profesyonel iktisat daha karmaşık hâle geldikçe ve onun uygulayı-cıları, anlaşılması zor aygıtları giderek daha fazla kullandıkça, iktisat-çıların öteki entelektüellerle iletişim kurma kabiliyetinde gerileme olmuş gibi gözükmektedir. Bir yüzyıl kadar önce iktisat üzerine bir inceleme “Ekonomi hayatın sıradan işi içinde insanoğlunun incelen-mesidir” gibi bir cümleyle başlamıştır. Bugün ise başlangıç ekseriyet-le şöyle olmaktadır: “Bu kaçınılmaz uzun inceleme, fayda fonksiyo-nunun ikinci türevlerinin sonsuz sayıda fasılalara (discontinuities) sahip olduğu bir ekonominin tetkikine tahsis edilmektedir. Problemi yönetilebilir tutmak için, her bir bireyin sadece iki malı tükettiğini ve Robertsoncu bir haftadan sonra öldüğünü varsayıyorum. Topoloji gibi, sadece en temel matematiksel araçlar sürekli olarak kullanıla-caktır” (1984: 153).
Tabiî Stigler’in kurumsal reforma yönelik isteksizliğine karşı–örnekler de vardır: Mesela, o, raporların teslim hızına dayalı bir hâkem raporları ödeme sistemi başlatarak, Journal of Political Eco-nomy’nin yönetiminde mütevazı bir reform gerçekleştirmiştir.1 (Mü-şevviklerle ilgili daha derin bir analiz, üretimin bir boyutunu (hızı) ödüllendirmenin fakat diğer yönünü (kaliteyi) ihmâl etmenin, ödül-lendirilmemiş boyuta oranla ödüllendirilmiş boyutta aşırı üretime yol açmasını açığa çıkarabilir).
1 Journal of Political Economy (JPE)’nin yönetici editorü Vicky Longawa, bu uygula-
manın, kendisinin 1979’da JPE’de çalışmaya başlamasından bir süre sonra başladığını
hatırlar (Longawa, 2003). Kendisi ayrıca uygulamanın hâkemlere, rapor eğer bir ay
içinde geri dönerse 75 dolar, bir ay ile üç ay arasında dönerse 40 dolar ödenmesi, bu
zamandan sonra dönerse bir bedel ödenmemesi şeklinde devam ettiğini belirtir. Becker
(2004) Stigler’in, son teslim tarihinden hemen önce gelen çok sayıda hâkem raporunun
kanıtladığı gibi, bu müşevviklerin bir etkiye sahip olduğuna inandığını hatırlatır. Bec-
ker, Stigler’in kendisinin “bu miktarlar büyük bir etki beklemek için çok küçüktü” şek-
lindeki görüşünü paylaştığına inanır. Becker “Fakat ben Stigler’in, bu uygulamanın,
ilgiyi insanların sahip olduğu başka dergilerdeki yazılardan ziyade JPE makalelerine
hâkemlik yapmaya kaydıracağını iddia ettiğini de hatırlar gibiyim” demiştir. Hamer-
mesh, 1994 itibariyle, benzer müşevviklerin sadece “az miktarda iktisat dergisi” tarafın-
dan sunulduğunu belirtmektedir. Dört genel iktisat dergisinden ve üç uzman dergiden
oluşan anonim bir örnekte, yedi dergiden sadece biri hızlı hâkemlik için parasal müşev-
vik sağlamıştır. Hamermesh kendi empirik analizinde bu müşevviklerin hâkemliğin hızı
üzerinde mütevazi bir etki yaptığını bulmuştur.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 63
Stigler, kendisi bizzat bu amaç için kullanmamış olsa bile, kurumsal reform için faydalanılabilen araçlar da sağlamıştır. Mesela, firmalar için, ölçek ekonomilerini (ve dolayısıyla optimal büyüklüğü) tahmin etmede zeki bir yöntem geliştirmiştir (Örneğin, 1958). Müstakbel araştırmalar için potansiyel olarak verimli bir istikamet, bu tekniği departmanların optimal büyüklüğü hakkındaki soruya uygulamak olacaktır. Bu meseleyle ilgili tartışma, özellikle Büyük Britanya’da canlıydı, ki burada, geçmişte önemli ölçek ekonomilerinin işletileme-diği temelinde, departmanları birleştirmeye yönelik bir hareket vardı (Örneğin bkz. Dickson, 1989). Departmanların birleştirilmesi, belki de küçük departmanların üretken olduğu argümanlarının inandırıcı-lığından dolayı vuku bulmadı.1 Nasıl ki Stigler zamanla hayatta kalan (ve bu nedenle aynı derecede etkin kabul edilen) bir firma ölçekleri dizisi bulmuş ise, aynı şekilde etkin olan bir akademik daire ölçekleri aralığı da olabilir.
Stigler’in özel toplulukların ekonomi bilimi üzerindeki etkilerine dâir kısa ve öğretici incelemesi de (1967) kurumsal reforma uygulanabi-lir. İtiraf edildiği gibi “izlenimci” olan incelemede, Stigler büyük ku-rumların, matematiksel–olmayan araştırmacı yenilikçilerin incele-melerini geliştirdiği sonucuna ulaşır. Eğer böyle bir sonuç Stigler’in savunduğu sistematik türde araştırmalar tarafından doğrulansaydı, o zaman Stigler’in incelemesi, özel kurumların bilime olan harcamala-rının daha etkin yapılmasını dışlayabilen, hükümetin bilime yönelik harcamalarını azaltmaya dönük bir iddia için kısmî bir ilham olarak hizmet edebilirdi.
İstatistikî İncelemeler
Stigler’in bilim iktisadıyla ilgili sistematik istatistikî incelemeleri,
onun Blank’la birlikte The Demand and Supply of Scientific Personnel
1 Southwood Raporu konsolidasyonun lehindedir. Tartışmaya iştirak edenlerden birka-
çına (Southwood dâhil) geçmişle ilgili yorumlar talep eden e–posta gönderdim. Sadece
Bryan Clarke bana somut bir cevap verdi. Clarke (Clarke 2003) Southwood raporuna
(Southwood v.d., 1989) yönelik bir çürütmeyi (Clarke, Fincham ve Cove 1989) ortakla-
şa yazdığını, ve Southwood Raporu’nun bundan sonra rafa kaldırıldığını bildirmektedir.
Bu çürütmesinde vurguladığı şudur: “…eğer Southwood’un tavsiyeleri kabul edilseydi,
bu, Britanya’da (o zamanlar Cambridge, Leeds, Leicester ve Nottingham’daki) en iyi
Genetik Birimleri’nin bitmesi anlamına gelirdi” (Clarke, 2003).
64 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
(Bilimsel Personel Talebi ve Arzı) hakkında kaleme aldığı Ulusal
Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER) monografisi ile iktisatçıların
pratiklerine ve gelişmeye yönelik en iyi bilinen istatistikî uygulama-
ları (hem kendi çapında hem de Claire Friedland’la birlikte yaptığı
çalışmalarda) içerir.
1957’deki NBER monografisinde, Blank ve Stigler veri zengini ince-lemelerinin politika sonucunu aşağıdaki gibi ifade etmişlerdir:
Geniş manada denilebilir ki, yüksek öğrenim kurumlarında ciddî bir fakülte arzı problemi olamaz. Zira hayli artan bir talebin varlığı (yani, çok artmış bir öğrenci kitlesi) oldukça artmış bir eğitilmiş bireyler arzını beraberinde getirir. Gerçekten de, hızla artan hayli eğitilmiş bir nüfus kitlesine uygun istihdam sağlamak problemiyle, onları ye-tiştirecek öğretmenleri bulmaktan çok daha fazla ilgilenilmiştir (1957: 102).
Memoirs’inde Stigler, ilk NBER çalışması için “heyecan verici değildi” şeklinde konuşmuştur (1988b: 71). (Onun gösterişsiz değerlendir-mesinin bu araştırmaya sarf ettiği emeğe ya da emeğin ürününe işa-ret edip etmediği açık değildir).
Stigler’in “Statistical Studies in the History of Economic Thought” (İktisadî Düşünce Tarihinde İstatistikî Çalışmalar, 1965d) adlı eseri, bilimsel kurumların sistematik istatistikî analizinde öncülük yapan incelemelerden biriydi. Onun çalışması, iktisat disiplininde profes-yonel iktisatçıların amatör iktisatçıların yerini alması hâlinde bu di-siplinin nasıl değiştiği dâhil, bazı sorunlara işaret etmiştir. İddia etti ki, ekonomi bilimi yarı zamanlı çalışan beyefendi bilim adamları tara-fından yapıldığı zaman, bu çalışma ekseriyetle uygulamalı ve politika eğilimli olmaktaydı. İktisat, verilen kürsüleri elinde tutan profes-yonel akademisyenler tarafından yapıla geldikçe, dış dünyanın poli-tika taleplerine daha az, dâhili teorik bulmacalara ise daha çok du-yarlı hâle gelmiştir.
Claire Friedlan’la ilk alıntı yazısı olan “The Citation Practices of Doc-torates in Economics”inde (İktisatta Doktora Alıntı Uygulamaları, 1982a), yazarlar iktisatta ayrı düşünce okulları için delil olup olma-dığını incelemek amacıyla alıntıları kullanmışlardır. Ulaştıkları sonuç şudur: “Doktoraların kendi fakültelerini alıntılama merakından baş-ka,… okullar arasında alıntılama uygulamalarında sistematik farklı-lıklar bulmak zordur” (1982a: 207). Bu makale, yapılan alıntıların
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 65
sayısı ile basılan makalelerin miktarı arasında pozitif ve önemli ilişki gibi, başka bir ilgi çekici ve faydalı bulgu da içermektedir.
Friedlan’la ikinci alıntı yazısı olan “The Pattern of Citation Practices in Economics” (İktisatta Alıntılama Uygulamalarının Kalıbı, 1982b) daha seçici bir sorunlar dizisine değinir. Onlar alıntıları makalelerin sayısına göre tekrar regrese etmişlerdir, fakat bu kez tahmin edilen katsayılar önemsiz çıkmıştır. Düşük R–kareden dolayı, onlar, yapılan alıntı sayılarının belirlenmesinde, yayınların kalitesinin yayın mikta-rından çok daha büyük bir rol oynadığı sonucuna ulaşmışlardır.
Stigler (1982g) ayrıca alıntı analizini kullanarak, kendisinin dirsekli oligopol talep eğrisini çürütmesinin (1947), bu eğrinin daha sonraki kullanımını azaltıp azaltmadığını görmeye çalışmıştır (azaltmadığını buldu). Başka bir bulgu, çoğu iktisat makalesinin yeni bilgiye aslî bir katkı yapmadığı yönündedir. O, bu makalelere yol açan araştırmanın farklı bir amacı olduğunu vurgular: Araştırmacıyı bu alanla ilgili en son yöntemler ve aslî gelişmeler konusunda güncel tutmak suretiyle daha iyi bir öğretmen hâline getirmek.
Stigler’in Hayat Boyu Çalışmasında Bilim İktisadının Yeri
Stigler ve Friedland’ın öncü alıntı incelemelerinin teşvikiyle, Tablo 1’de Stigler’in 1955’ten sonra yayımlanmış yirmi en çok alıntılanmış makalesini takdim ediyorum. Alıntı sayılarının kaynağı Bilimsel Bilgi Enstitüsü (Istitute of Scientific Information – ISI) tarafından basılan Web of Science kaynağında verilmiş toplam alıntılanma sayılarıdır. Web of Science’ın kapsadığı yayımlar, ISI’nin Social Sciences Citation Index’inin matbu ciltlerinden birkaç yıl öncesine, 1956’ya kadar geri-ye uzanır. Web of Science’da sunulan alıntılanma sayılarına dâir sınır-lamalar Diamond’da tartışılmaktadır (2004).
Stigler’in en çok alıntılanan yazısı (1971) hükümetin sanayiyi düzen-lenmesini –ki bu, bazen regüle edilen endüstriye faydalı olur– analiz etmede ilklerden biriydi. Aslında, o düzenleyici kurumların “zapte-dilme teorisi” denile gelen şey için anahtar bir katkıdır. Bu yazı ke-sinlikle Stigler’in en önemli çalışmalarından birisidir. Regülasyon iktisadının bir kurucusu olma yanında, bilgi ekonomisinin de kuru-cusu olarak Stigler’in rolü, Nobel Vakfı’nın kendisine verilen Nobel Ödülü nedeniyle yayımladığı basın bildirisi tarafından vurgulanmış-tır.
66 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
İkinci konumdaki makale (1961) Stigler’in kendi Nobel Ödülü ko-nuşmasında çokça vurguladığı katkıyı içermektedir (1983): Bilgi ekonomisi alanını kurmak. Stigler’den önce, bilginin tam ve bedava olduğunu düşünmek yaygındı. Stigler bilginin kıt, pahalı ve eksik ol-duğuna, fakat buna rağmen, araştırmaya optimal yatırımın yapılması yoluyla, tam rekabetin sonuçlarına yakın bir şeyin vuku bulacağına işaret etmiştir.
Üçüncü sırada bulunan ve Gary Becker’la birlikte yazılan “De Gusti-bus Non Est Disputandum” (Zevkler Tartışılmaz, 1977), sadece çift anlamlı (entendre) Latince bir başlığa sahip değil, fakat aynı zaman-da iktisadın bütün insan davranışını açıklayabileceği tartışmalı iddia-sında bulunma riskine giren cesur bir yazıydı. Bu çalışma kendi tezi-ni iki versiyon içinde öne sürmekteydi. Güçlü versiyon, nihayetinde, tüm davranışların gerçekten ekonomik terimlerle açıklanabilir oldu-ğunu ileri sürer. Zayıf versiyon ise iktisatçılar için, bütün insan dav-ranışları gerçekten ekonomik terimlerle açıklanabilirmiş gibi hareket etmenin inatçı ve verimli bir metodolojik varsayım olduğu iddi-asındadır. Bu yazı Stigler’in entelektüel kayıtsızlığa yönelik meydan okumalarından bir diğeridir; Ve yeterince iktisatçı ve felsefeci bu meydan okumayı, makaleyi hayli alıntılanmış hâle getirmek üzere, ele almaktadır.
Dördüncü sıradaki “A Theory of Oligopoly”de (Bir Oligopol Teorisi, 1964), Stigler bazı oligopolcü sanayilerin danışıklı fiyatlamada diğer-lerinden daha başarılı olmasının sebebini açıklar: Başarılı olanların danışıklı fiyatlamayı denetlemede daha düşük bilgi maliyetleri var-dır.
Stigler’in, Gary Becker’in ilk yazar olduğu beşinci sıradaki yazısı “Law Enforcement, Malfeasance, and Compensation of Enforcers”tır (Ka-nun Yaptırımı, Görevi Suiistimal, ve Uygulayıcıların Tazmini, 1974). Yazarlar bir uygulayıcının rüşvet almasının (yani, “görevi suiistima-linin”), uygulayıcının maaşı ne kadar yüksek ise ve onun yakalanma ihtimali ne kadar fazla ise, o kadar az muhtemel olduğunu iddia et-mektedirler. Bu analizin bir anlamı, uygulayıcının rüşvet kabulü ya da reddi hakkında iyi bilgi elde etmek daha pahalı ise, uygulayıcının maaşının da daha yüksek olması gerektiği şeklindedir.
Sıralamada altıncı olan “Information in the Labor Market” (Emek Piyasasında Bilgi, 1962), Stigler’in ikinci sıradaki “The Economics of Information” (Bilgi Ekonomisi, 1961) yazısı için bir detaylandırma ve
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 67
tamamlayıcı parçadır. Emek piyasası yazısı emek piyasasında daha düşük bilgi maliyetlerinin çalışanlarla işlerin daha etkin bir şekilde eşleşmesiyle, ve böylelikle daha üretken bir ekonomiyle nasıl sonuç-landığını tartışmaktadır.
Stigler’in (1970) suç ekonomisine ilk katkısı onun yedinci sıradaki “The Optimum Enforcement of Laws”dır (Kanunların Optimum Uy-gulanması). Stigler marjinal cezaların, kötü insanları daha şiddetli suçlardan caydırmak amacıyla, suçun ağırlığına (maliyetlerine) göre artması yönünde anlamlı bir tavsiyede bulunur. Görünüşte açık ol-masına rağmen, Stigler ekonomik cezalar arenasında, kendi tavsiye-sinin uygulanmadığı delilini dâhil eder.
Sekizinci sıradaki yazı kısadır, fakat şaşırtıcı bir empirik sonucu
içermektedir. “General Economic Conditions and National Elections”
(Genel Ekonomik Koşullar ve Ulusal Seçimler, 1973b) millî gelir ge-
nel seviyesindeki değişmenin, hâkim partinin başkanlık seçimlerinde
kazanacağı oy oranının istatistiksel olarak anlamlı bir tahmincisi ol-
madığına delil sağlamaktadır.
Stigler’in dokuzuncu sıradaki çalışması Claire Friedland’la ortak ya-zar olduğu “What Can Regulators Regulate? The Case of Electri-city”dir (Düzenleyiciler Neyi Düzenleyebilirler? Elektrik Örneği, 1962). Bu, Stigler’in (1971) en fazla alıntılanan yazısı olan “The The-ory of Economic Regulation”ndeki (İktisadî Regülasyon Teorisi) teo-rik tartışmaya tartışmalı şekilde yol açan ilk empirik çalışmasıydı.1 Elektrik yazısında yazarlar, bazı eyaletlerin elektrik sanayini düzen-lediği bazılarının ise düzenlemediği erken bir zaman dönemi esna-sında elektrik fiyatlarıyla ilgili verileri kullanmışlardır. Yazarlar ba-ğımlı değişken olarak elektrik fiyatıyla ve bağımsız değişkenlerden biri olarak, eğer eyalet endüstriyi düzenlerse bire eşit bir yapay de-ğişkeni kullanarak, bir regresyon tahmini yapmışlardır. Güçlü bek-lenti regülasyonun fiyatları daha düşüreceğiydi, fakat regresyon re-gülasyon ile fiyat arasında hiçbir bağlantı göstermedi. Makalenin ya-yımlanmasından sonra, Stigler sonuçları regülasyonun “zaptedilme teorisi”nin delili olarak yeniden yorumlayacaktı.
1 Peltzman (1993) bu yazıların önemli olduğunu savunur ve onların ilişkisini tartışır.
68 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Stigler’in (1958) “The Economies of Scale” (Ölçek Ekonomileri) hak-kında olan onuncu sıradaki yazısı, bir endüstride optimal firma ölçe-ğini öğrenmek için “hayatı idameci” tekniğini takdim etti. Stigler em-pirik olarak geniş bir ölçekler dizisine sahip firmaların önemli süre-ler boyunca hayatta kaldıklarını bulmuştur. Bu bulgu, Stigler’in, alışı-lagelmiş uzun dönem ortalama maliyet eğrisini yeniden çizmesine yol açmıştır. Daha önce, bu eğri ortalama maliyetlerin minimumda olduğu bir miktarla (ölçekle) çizilirken, Stigler onu, ortalama mali-yetlerin eşit minimal değerlerde olduğu bir miktarlar (ölçekler) ara-lığının varlığına göre yeniden çizmiştir. Bu aralıkta, ki bu büyük bir aralık olabilir, ölçeğe göre getiri sabittir.
On birinci sıradaki makale, standart optimizasyon yaklaşımına alter-natif olarak Simon/Leibenstein yetinmelik (satisficing) ya da x–etkinliği savunmasına kısa bir metodolojik eleştiridir. “Efficiency of X–Efficiency”de (X–Etkinliğinin Etkinliği, 1976b) Stigler, tembelliğin etkisinin bazen, mesela ekseriyetle boş zaman ve sağlığı içeren çoklu sonuçların olduğunu hatırlatmak suretiyle, optimizasyon modelleri-ne katılabileceğini iddia eder. Diğer durumlarda, firma davranışında x–etkinliğine atfedilen farklılıklar teknolojideki farklılıklar olarak daha iyi görülmektedir. Stigler, Leibenstein’in analizinin dikkatimizi standart mikroiktisat teorisinin fiilî bir noksanlığına çekebileceğini kabul eder: “Bir firmanın sahip olması gereken optimal teknolojik bilgi miktarının analizine iktisatçılar tarafından hiç dikkat sarf edil-memiştir” (s. 215).
On ikinci sıradaki “Free–Riders and Collective Action: An Appendix to Theories of Economic Regulation”da (Beleşçiler ve Kolektif Eylem: İktisadî
Regülasyon Teorilerine Bir Ek, 1974) Stigler beleşçiler probleminin yaygın biçimde düşünüldüğü kadar gönüllü sınaî ortak aktivitelere zararlı olamayabileceğini öne sürer. Firmaların bu ortak faaliyetlere iştirak etmede başarısız olmaları, ve özellikle de firmaların kendi üretim veya girdi veya istenilen araştırma gündemlerinde heterojen olmaları hâlinde, önemli maliyetlere katlanabileceklerini göstermek-tedir.
Stigler’in ABD Menkul Kıymetler ve Mübadele Komisyonu (Securities and Exchange Commission – SEC) düzenlemelerinin yatırımcılar üze-rindeki etkilerini inceleyen empirik çalışması (1964), zaman, yöntem
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 69
ve amaç bakımından, elektrik idarelerinin regülasyonu hakkındaki kısa süre önceki yazısının (1962) bazı yönleriyle bir tamamlayıcı parçasıdır. On üçüncü sıraya sahip “Public Regulation of the Securi-ties Market” (Menkul Kıymet Piyasalarının Kamusal Regülasyonu) SEC düzenlemeleri öncesi yatırımcı–sonuçları ile SEC düzenlemeleri sonrası yatırımcı–sonuçları arasında çok küçük fark bulmak suretiyle bazı farklı empirik ölçüler kullanmıştır.
Robert Sherwin’le ortaklaşa yazılan “The Extent of the Market” (Pi-yasanın Genişliği, 1985), farklı bölgelerin aynı piyasanın bir parçası olup olmadığına hükmetmenin empirik bir yöntemi olarak, değişik bölgelerdeki fiyatların korelasyonunu ölçmeye teşebbüs eder. On dördüncü sıradaki bu makalede, yazarlar ABD’nin önemli şehirlerin-de, ticarî mallar için 0,9 ve söz konusu şehirlerdeki iş sağlığı hemşire-leri ücretleri için daha değişken ve genellikle daha düşük (0,3–0,9 aralığında) korelasyonlar bulmuştur.
“Perfect Competition, Historically Contemplated”in (Tarihsel Seyriyle Tam Rekabet, 1957) çoğu, rekabetin 1950’lerin ortaları boyunca ekonomide tanımlanan ve üzerinde tartışılan ana biçimlerinden bazı-larının tarihsel bir anlatımına ayrılmıştır. On altıncı sıradaki bu ma-kalenin ikincil bir amacı, hem iktisat teorisinde hem de bir politika aracı olarak, rekabet kavramının faydalılığını ve sağlamlığını savun-maktır. Bununla birlikte, Stigler bu kavramın iktisat teorisinin iler-lemesiyle birlikte gelişmeyi sürdürmeye ihtiyacı olduğunu kabul et-mektedir. Ona göre, özellikle, rekabet kavramının “statik ekonomiyle doğal akrabalığı (affinity)” rekabeti dinamik bir ekonomiye uygula-mak için değişimi gerekecektir (s. 282). Bu tartışma Schumpeter’i akla getirmektedir, fakat Stigler onu zikretmemektedir.
Stigler’in on yedinci en çok alıntılanan yazısı sermaye piyasalarının aksak olduğu yönündeki yaygın iddiayı destekleyen empirik delil için ılımlı bir çağrıdır. “Imperfections in the Capital Market” (Sermaye Piyasalarında Aksaklıklar, 1967b) kanıtı olmadığı hâlde varsayılan aksaklıklardan çok sayıda örnekler verir. Stigler, sırf fâiz oranının yüksek olmasının sermaye piyasalarının aksak olduğu manasına gelmediğine işaret eder. Ve sırf bir borçlunun yükselen fâiz oranıyla borçlanmayı seçmemesi, fâiz oranının çok yüksek, ya da sermaye piyasasının aksak olduğunu kanıtlamaz. Aksaklık için, daha yüksek fâiz oranının ödünçle bağlantılı yüksek riskleri yansıtmadığının gös-terilmesi gerekir. Bu çalışmanın ilgi çekici bir yönü örneklerde eleşti-
70 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
rilen çoğu iktisatçının, genellikle Stigler’in piyasaya yönelik dostlu-ğunu paylaşmasıdır (mesela, Friedman, Becker, Machlup ve T. W. Schultz).1
On sekizinci yerde biz Stigler’in aslında bilim iktisadı hakkındaki ça-lışmasının başlığı altına tam olarak giren ilk yazısını buluyoruz: “Ci-tation Practices of Doctorates in Economics” (Ekonomi Doktorala-rında Alıntılama Uygulamaları) isimli Stigler’in (1975) Friedland’la birlikte yazdığı ve yukarıda tartışılan çalışmasını.
“The Sizes of Legislatures” (Yasama Organlarının Ölçekleri, 1976a) Stigler’in on dokuzuncu sırada yer alan makalesidir. Kendisi burada devlet yasama organlarında senato ve yasama meclislerinin ölçekle-rindeki farkları açıklama sürecini başlatmayı dener. Akla yatkın az sayıda açıklayıcı değişkeni inceler ve birkaç tanesinin bazen bekle-nen yönde önem arz ettiğini tespit eder.
Stigler’in en çok atıf yapılan yirmi çalışmasının sonunda “The Statis-tics of Monopoly and Merger” (Tekel ve Merger İstatistikleri) bulun-maktadır, ki bu, listede Stigler’in yazılarının en erkeni (1956) olma şerefine de sahiptir. Stigler, tekelin geleneksel olarak düşünüldüğün-den daha az ciddî bir problem olduğu şeklinde revizyonist bir görüş ortaya koyan üç çalışmanın ayrıntılı kritiğini vermek suretiyle, teke-lin önemli bir ekonomik problem olduğu yönündeki hâkim görüşü savunur. Daha sonraki yıllarda, Stigler kendi tekel görüşünü değiş-tirmiştir, ki bundan dolayı Schumpeter’ın “aykırı düşüncesine” (1988b: 101) biraz, Aaron Director’un Standart Oil hakkındaki ar-gümanlarına ve Director’un öğrencisi John McGee’nin dikkatli araş-tırmasında Director’un iddialarının doğrulanmasına daha fazla itibar gösterir.
Stigler’in en çok atıf yapılan yirmi çalışması içinde sadece birinin onun bilim iktisadına katkısının önemli bir bölümünü oluşturması dikkate değer olabilir. Hâlihazırda birisi, bilim üzerindeki bu çalış-manın onun meslektaşlarının çoğunda yeteri kadar itibar görmediği-ni düşünebilir. Diğer çok sayıda Nobel ödülü kazanan iktisatçı, doğ-rudan doğruya bilim iktisadı denilebilecek şey üzerine değilse bile, iktisadî düşünceler tarihi ve iktisadî yöntem üzerine yazılar kaleme
1 Burada Stigler, Friedman’ın Smith’i oynamasına karşılık olarak, Bentham’ı oynamak-
tadır. Bkz. Bentham.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 71
almıştır. Onlardan bazıları, genellikle Churchill’e atfedilen, “tarih ba-na karşı nazik olacaktır, çünkü onu yazmaya niyetleniyorum” hissi tarafından motive edilmiş olabilir. Fakat kendisinin iktisadî düşünce tarihindeki bir konu üzerine doktora tezi yazmış olmasının kanıtla-mış olduğu gibi, Stigler’in ilgisi bundan daha uzun ve daha derindi. Zannediyorum ki, başka bir farklılık, Stigler’in iktisadî düşünce tari-hindeki çalışmasının, iktisadî düşünce tarihinde uzman olanlar tara-fından, diğer çoğu Nobel Ödülü sahibinin yazdığı daha nedensel tari-he göre, çok daha ciddî bir şekilde ele alınmakta oluşudur.
Stigler’in Talebeleri
Stigler Memoris’inde şunu der: “Birinin bir alanı etkilediği önemli bir yol –en önemli yol değilse bile– onun öğrencileri vasıtasıyladır” (1988b: 35). “Öğrencinin” harfi harfine manasıyla, Stigler, David Levy (örneğin, 1988), James Adams (örneğin, 1990) ve bendeniz (örneğin, 1986, 1988) gibi Şikago öğrencilerinin bilim iktisadı hakkındaki ça-lışmalarını kesinlikle etkilemiştir. Timsalî anlamda, bu sahada çalışan geniş bir grup onun çalışmasını teşvik edici ve faydalı bulmuştur (mesela bkz. Bronfenbrenner, 1976; Rosenberg, 1993; ve Coase, 1994).
Bazen onun desteği mâlî oldu; Mesela bir atfın ekonomik değeri hak-kındaki çalışmam için alıntıları sayacak öğrenciler istihdam etmek (ve onları yakından gözetip denetlemek) amacıyla kendi Walgreen fonlarından küçük bir bursu bana tedarik ettiği yaz olduğu gibi (Di-amond, 1986). Daha yaygın olarak, onun katkısı, bizzat sadece sınırlı delil sağlayarak tahrik edici ve önemli sorular sormak, ve başkalarını bu açıkları kapatmaya davet etmek olmuştur.
Onun müsveddeler üzerine yaptığı yakıcı yorumlar güvenli yıkıcılar olabilir, fakat diğer taraftan, onun bu alandaki varlığı bizim zahmete değer bir şey yaptığımız güvenini sağlamıştır. İktisatta insanların neden sürüyü takip ettiklerini ve geçici heveslerin peşinden gittikle-rini tartışan literatürü düşünün (Banerjee, 1992; Bikhchandani vd., 1992; Scharfstein ve Stein, 1990). Nasıl ki yatırımcılar kendi hisse seçimlerinde ekseriyetle sürüyü takip ederlerse, aynı şekilde iktisat-çılar da uzmanlık alanı seçimlerinde ekseriyetle sürüyü izlerler. ‘Da-ha az gidilen yolu’ seçmek için sürüyü terk etmede, Stigler’in en önde
72 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
yürüyerek önemli bir gerçek ve entelektüel hoş bir seda adına bizi daha ileriye çağırdığını görmek, yeniden güven tazeleyiciydi.
Bitiş
McCloskey (1985) Stigler’i okumanın bize açıkça yazmada yardım
ettiğini öne sürmektedir. Açıklık önemlidir. Fakat daha önemli olan,
Stigler’i okumanın bize önemli meselelere odaklı kalmamız ve bilim-
de doğrunun nihaî hâkeminin kanıt olduğunu hatırlamamız konu-
sunda yardım etmesidir.
Dirsekli Oligopol Talep Eğrisi ve Rijit Fiyatlar, 1947) vardır. Stigler’in kitaplarına yapılan atıflar hesaba katılmamıştır. Yukarıdaki saymalar, derlenmiş ciltlerde yeniden basılmış olan makalelerden ötürü, daha az sayıma yönelik tercihi gösteriyor olabilir, çünkü ciltlere yönelik atıflar makalenin atıf sayısı içinde hesap edilmemiştir.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 73
74 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Kaynakça
Adams, J. D. (1990). “Fundamental Stocks of Knowledge and Produc-tivity Growth”, Journal of Political Economy, 98 (4): 673–702.
----------- “Another Professor with Power”. (1973). Time, 101 (9): 80–1.
Banerjee, A. (1992). “A Simple Model of Herd Behavior” The Quar-terly Journal of Economics, 107 (3): 797–817.
Becker, G. S. (1993). “George Joseph Stigler: Ocak 17, 1911–Aralık 1, 1991”, Journal of Political Economy, 101 (5): 761–67.
----------- (2003). Yazara e–posta. Gönderilişi: 28.01.04.
Becker, G. S. ve Landes, W. M. (Der.) (1974). “Essays in the Economics of Crime and Punishment”, New York: National Bureau of Economic Research.
Becker, G. S. ve Stigler, G. J. (1974). “Law Enforcement, Malfeasance, and Compensation of Enforcers”. Journal of Legal Studies, 3 (1): 1–18 [Yeniden yayımlandığı yer: Stigler, G. J. (Der.) (1988a). Chicago Stu-dies in Political Economy, Şikago: The University of Chicago Press, 593–611].
Ben-David, J. (1960). “Scientific Productivity and Academic Organiza-tion in Nineteenth Century Medicine”, American Sociological Review, 25: 828–43.
Bentham, J. (1787). “Defense of Usury: Letter to Dr. Smith”. Der. Stark, W. (1952). Jeremy Bentham’s Economic Writings, cilt 1 içinde, Londra: George Allen & Unwin, 188–90.
Bikhchandani, S., Hirschleifer, D. ve Welch, I. (1992). “A Theory of Fads, Fashion, Custom, and Cultural Change as Informational Casca-des”, Journal of Political Economy, 100 (5): 992–1026.
Blank, D. M. ve Stigler, G. J. (1957). The Demand and Supply of Scienti-fic Personnel. New York: National Bureau of Economic Research.
Bronfenbrenner, M. (1976). “Mutterings about Mattering”, Southern Economic Journal, 42 (3): 355–63.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 75
Coase, R. H. (1994). “George J. Stigler”, Coase, R. H. Essays on Econo-mics and Economists içinde. Şikago: University of Chicago Press, 199–207.
Clarke, B. (2003). Yazara e–posta. Gönderilişi: 22.11.03
Clarke, B., Fincham, J. ve Cove, D. (1989). “Dissecting the Critical Mass”, Times Higher Education Supplement, 861: 17.
Demsetz, H. (1993). “George J. Stigler: Midcentury Neoclassicalist with a Passion to Quantify”, Journal of Political Economy, 101 (5): 793–808.
Diamond, A. M., Jr. (1986). “What is a Citation Worth?”, The Journal of Human Resources, 21 (2): 200–15.
----------- (1988). “The Empirical Progressiveness of the General
Equilibrium Research Program”, History of Political Economy, 20 (1):
119–35.
----------- (2004). “Zvi Griliches’s Contributions to the Economics of Technology and Growth”, Economics of Innovation and New Techno-logy, 13 (4): 365–97.
Dickson, D. (1989). “British Biologists Learn Small is not Beautiful”. Science, 244: 766–67.
Friedland, C. (1993). “On Stigler and Stiglerisms”, Journal of Political Economy, 101 (5): 780–3.
Friedland, C.; Goodwin, C.; Hammond, C. H.; Hammond, J. D.; Levy, D.; Medema, S. G.; Naples, M. I.; Samuels, W. J.; ve Stigler, S. M. (2002). “Remembrance and Appreciation Roundtable: George J. Stigler (1911–1991): Scholar, Father, Dissertation Advisor, Referee, Textbook Writer and Policy Analyst”, American Journal of Economics and Sociology, 61 (3): 609–56.
Friedman, M. (1993). “George Stigler: A Personal Reminiscence”, Jo-urnal of Political Economy, 101 (5): 768–73.
Friedman, M. ve Stigler, G. J. (1946). “Roofs or Ceilings? The Current Housing Problem”, Popular Essays on Current Problems, 1 (2): 7–22.
Garfield, E. (Der.) (various). Social Sciences Citation Index. Philadelp-hia, PA: Institute for Scientific Information.
Hamermesh, D. S. (1994). “Facts and Myths about Refereeing”, Jour-nal of Economic Perspectives, 8 (1): 153–63.
76 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
History of Federal Minimum Wage Rates Under the Fair Labor Stan-dards Act, 1938–1996. (2004). U.S. Department of Labor website: http://www.dol.gov/esa/minwage/chart.htm, erişim tarihi: 29.01.04
Johnston, D. (2003). “Reflecting on Edward Teller’s Life”, Newsline, 28 (45): 1, 4–5.
Knight, F. H. (1921). Risk, Uncertainty, and Profit. Boston: Houghton Mifflin Co.
Levy, D. M. (1988). “The Market for Fame and Fortune”, History of Political Economy, 20 (4): 615–25.
Longawa, V. M. (1993). “George J. Stigler: A Bibliography”, Journal of Political Economy, 101 (5): 849–62.
----------- (2003). Yazara e–posta. Gönderilişi: 03.11.03
Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler. Stan-ford, CA: Hoover Institution Press.
McCann, C. R., Jr. ve Perlman, M. (1993). “On Thinking about George Stigler”, Economic Journal, 103 (419): 994–1014.
McCloskey, D. (1985). “Economical Writing”, Economic Inquiry, 23: 187–222.
McGee, J. S. (1958). “Predatory Price Cutting: The Standard Oil (N.J.) Case”, Journal of Law and Economics, 1: 137–69.
Memorial Celebrates Teller’s Live. (2003). 40 (45): 3.
Merton, R. C. (2004). Yazara e–posta. Gönderilişi: 29.01.04
Merton, R. C. ve Merton, R. K. (1982). “Unanticipated Consequences of the Reward System in Science: A Model of the Sequencing of Prob-lem–choices”, Çalışma makalesi.
Merton, R. K. (1939). “Science and Economy of 17th Century Eng-
land”, Science and Society, 3: 3–27 [(1957)’de yeniden basılmıştır.
Merton, R. K. Social Theory and Social Structure. gözden geçirilmiş ve
genişletilmiş basım, New York: The Free Press, 607–27].
----------- (1957). “Priorities in Scientific Discovery”, American Socio-logical Review, 22 (6): 635–59 [Yeniden yayınlandığı yer: Merton, R. K. (1973c). The Sociology of Science- Theoretical and Empirical Inves-tigations. Şikago: The University of Chicago Press, 286–324].
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 77
----------- (1961). “Singletons and Multiples in Science”, Proceedings of the American Philosophical Society, 105 (5): 470–86 [Yeniden yayım-landığı yer: R. K. (1973d). The Sociology of Science–Theoretical and Empirical Investigations. Şikago: The University of Chicago Press, 342–70].
----------- (1968). “The Matthew Effect in Science”, Science, 159 (3810): 56–63 [Yeniden yayımlandığı yer: Merton, R. K. (1973a). The Sociology of Science–Theoretical and Empirical Investigations. Şikago: The University of Chicago Press, 439–59].
----------- (1970). Science, Technology, and Society in Seventeenth–Century England. New York: Howard Fertig, [İlk yayımyandığı yıl: (1938). Osiris 4, kısım 2. (1970 baskısının yeni takdimidir)].
----------- (1973a). “The Normative Structure of Science”, Merton, R. K. The Sociology of Science-Theoretical and Empirical Investigations içinde. Şikago: The University of Chicago Press, 267–78 [İlk defa 1942’de farklı başlık altında yayımlanmıştır].
----------- (1973b). The Sociology of Science–Theoretical and Empirical Investigations. Şikago: The University of Chicago Press.
----------- (1985). On the Shoulders of Giants: A Shandean Postscript. New York: Harcourt Brace Jovanovich.
----------- (1910–2003). (2004). On American Sociological Association website: http://www.asanet.org/public/merton_death.html, erişim tarihi: 29.01.04
Merton, R. K. ve Barber, E. (2004). The Travels and Adventures of Se-rendipity: A Study in Sociological Semantics and the Sociology of Scien-ce. Princeton, N.J.: Princeton University Press.
Merton, R. K., Sills, D. L. ve Stigler, S.M. (1984). “The Kelvin Dictum and Social Science: An Excursion into the History of an Idea”, Journal of the History of the Behavioral Sciences, 20: 319–31.
Moss, L. S. (2002). “George J. Stigler (1911–1991): A Remembrance and Appreciation Session: Editor’s Introduction”, American Journal of Economics and Sociology, 61 (3): 605–7.
Peltzman, S. (1993). “George Stigler’s Contribution to the Economic Analysis of Regulation”, Journal of Political Economy, 101 (5): 818–32.
78 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Raisian, J. ve Stigler, G. J. (1988). “Minimum Wage: A Perverse Po-licy”, The New York Times, Nisan 12: 27.
Rosenberg, N. (1993). “George Stigler: Adam Smith’s Best Friend”, Journal of Political Economy, 101 (5): 833–48.
Scharfstein, D. S. ve Stein, J. C. (1990). “Herd Behavior and Invest-ment”, The American Economic Review, 80 (3): 465–79.
Schumpeter, J. A. (1942). Capitalism, Socialism and Democracy. New York: Harper and Brothers.
Southwood, R. R. E., Anderson, R. M., Ellis, R. J., ve Epstein, M. A. (1989). “The Future of University Biology: Report of the Review of Biological Sciences”, A Report Prepared for the University Grants Committee (UGC), daha sonraki adı; University Funding Council
UFC), of Great Britain.
Sowell, T. (1993). “A Student’s Eye View of George Stigler”, Journal of Political Economy, 101 (5): 784–92.
Stigler, G. J. (1939). “Production and Distribution in the Short Run”, Journal of Political Economy, 47: 305–27.
----------- (1946). “The Economics of Minimum Wage Legislation”, The American Economic Review, 36 (3): 358–65 [Yeniden basıldığı yer: Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler. Stan-ford, CA: Hoover Institution Press, 3–12].
----------- (1947). “The Kinky Oligopoly Demand Curve and Rigid Pri-ces”, Journal of Political Economy, 55 (5): 432–49 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. ve Boulding, K. E. (Der.), Readings in Price Theory. Şikago: Richard D. Irwin, Inc., 410–39; Ayrıca Stigler, G. J. (1968b). The Organization of Industry içinde de basılmıştır. Homewood, Ill.: Richard D. Irwin, Inc., 208–34].
----------- (1949). “The Mathematical Method in Economics”, Stigler, G. J. Five Lectures on Economic Problems içinde. New York: The Mac-millan Co., 37–45.
----------- (1952). “The Case against Big Business”, Fortune 45: 123 ff.
Stigler, G. J. (1955). “The Nature and Role of Originality in Scientific Progress”, Economica, 22: 293–302 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1965c). Essays in the History of Economics. Şikago: The University of Chicago Press, 1–15].
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 79
----------- (1956). “The Statistics of Monopoly and Merger”, Journal of Political Economy, 64: 33–40.
----------- (1957). “Perfect Competition, Historically Contemplated”, Journal of Political Economy, 65(1): 1–17 [Yeniden basıldığı yer: Stig-ler, G. J. (1965c). Essays in the History of Economics. Şikago: The Uni-versity of Chicago Press, 234–67; Ayrıca Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler içinde de yeniden basılmıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 265–88].
----------- (1958). “The Economies of Scale”, Journal of Law and Eco-nomics, 1: 54–71 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1968b). The Organization of Industry. Homewood, Ill.: Richard D. Irwin, Inc., 71–94; Ayrıca Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler içinde de yeniden basılmıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 25–45].
----------- (1960). “The Influence of Events and Policies on Economic Theory”, The American Economic Review: Papers and Proceedings, 50: 36–45 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1965b). Essays in the History of Economics. Şikago: The University of Chicago Press, 16–30].
----------- (1961). “The Economics of Information”, Journal of Political Economy, 69 (3): 213–25 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1968b). The Organization of Industry. Homewood, Ill.: Richard D. Irwin, Inc., 171–90; Ayrıca, Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essen-ce of Stigler içinde de basılmıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 46–66].
----------- (1962). “Information in the Labor–Market”, Journal of Politi-cal Economy, 70 (5, kısım 2): 94–105 [Stigler, G. J. (1968b). The Orga-nization of Industry içinde de yeniden basılmıştır. Homewood, Ill.: Richard D. Irwin, Inc., 191–207].
----------- (1963). “The Economist in History: Discussion”, The Ameri-can Economic Review: Papers and Proceedings, 53: 23–5.
----------- (1964a). Public Regulation of the Securities Markets. Jour-
nal of Business, 37 (2): 117–42 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J.
(1975). The Citizen and the State. Şikago: The University of Chicago
Press, 78–100].
80 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
----------- (1964b). A Theory of Oligopoly. Journal of Political Economy, 72 (1): 44–61 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1968b). The Orga-nization of Industry. Homewood, Ill.: Richard D. Irwin, Inc., 39–63; Ayrıca, Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stig-ler içinde de yeniden basılmıştır, Stanford, CA: Hoover Institution Press, 153–78].
----------- (1965a). The Economist and the State. American Economic Review, 55 (1): 1–18 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1975). The Citizen and the State. Chicago: The University of Chicago Press, 38–57; Ayrıca, Stigler, G. J. (1982a) The Economist as Preacher, and Other Essays içinde yeniden basılmıştır. Şikago: The University of Chicago Press, 119–35; Yine ayrıca, Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler içinde de tekrar yayımlanmıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 99–116].
----------- (1965b). Essays in the History of Economics. Şikago: The University of Chicago Press (Phoenix Books).
----------- (1965c). “Statistical Studies in the History of Economic Thought”, Essays in the History of Economics içinde. Şikago: The Uni-versity of Chicago Press, 31–50.
----------- (1967a).”The Foundation and Economics”, Weaver, W. (Der.), U.S. Philanthropic Foundations içinde. New York: Harper and Row.
----------- (1967b). Imperfections in Capital Market. Journal of Politi-cal Economy, 75: 287–92 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1968b). The Organization of Industry. Homewood, Ill.: Richard D. Irwin, Inc., 113–22].
----------- (1968a). Mill on Economics and Society. University of To-ronto Quarterly, 38: 96–101 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1982a). The Economist as Preacher, and Other Essays. Şikago: The University of Chicago Press, 160–5].
----------- (1968b). The Organization of Industry. Homewood, Ill.: Ric-hard D. Irwin, Inc.
----------- (1969). “Does Economics have a Useful Past?” History of Political Economy, 1: 217–30 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1982a). The Economist as Preacher, and Other Essays. Şikago: The University of Chicago Press, 107–18].
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 81
----------- (1970a). “The Case, if any, for Economic Literacy”, The Jour-nal of Economic Education, 1: 77–84.
----------- (1970b). Director’s Law of Public Income Redistribution. The Journal of Law and Economics, 13 (1): 1–10 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (Der.) (1988a). Chicago Studies in Political Economy. Şikago: The University of Chicago Press, 106–15].
----------- (1970c). “The Optimum Enforcement of Laws”, Journal of Political Economy, 78(2): 526–36 [Yeniden basıldığı yer: Becker, G. S. ve Landes, W. M. (Der.) (1974). Essays in the Economics of Crime and Punishment. New York: National Bureau of Economic Research, 55–67].
----------- (1971). T”he Theory of Economic Regulation”, Bell Journal of Economics and Management Science, 2 (1): 3–21 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1975). The Citizen and the State. Şikago: The Uni-versity of Chicago Press, 114–41; Ayrıca Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler içinde basılmıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 243–64; Yine ayrıca Stigler, G. J. (Der.) (1988a). Chicago Studies in Political Economy içinde de yayımlanmış-tır. Şikago: The University of Chicago Press, 209–33].
----------- (1972). “The Adoption of the Marginal Utility Theory”, His-
tory of Political Economy, 4: 571–86 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G.
J. (1982a). The Economist as Preacher and Other Essays. Şikago: The
University of Chicago Press, 72–85].
----------- (1973a). Frank Knight as Teacher. Journal of Political Eco-nomy, 81: 518–20.
----------- (1973b). General Economic Conditions and National Electi-ons. American Economic Review Papers and Proceedings, 63: 160–7.
----------- (1974). “Free Riders and Collective Action: An Appendix to Theories of Economic Regulation”, Bell Journal of Economics and Ma-nagement Science, 5 (2): 359–65 [Yeniden basıldığı yer: Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (eds) (1986). The Essence of Stigler. Stanford, CA: Ho-over Institution Press, 67–75].
----------- (1975). The Citizen and the State. Stanford, CA: Hoover Insti-tution Press.
----------- (1976a). “Do Economists Matter?” Southern Economic Jour-nal, 42: 347–54 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1986a). The Eco-
82 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
nomist as Preacher, and Other Essays. Şikago: The University of Chi-cago Press, 57–67].
----------- (1976b). “The Scientific Uses of Scientific Biography, with Special Reference to J.S. Mill. Robson, J. M. ve Laine, M.” (Der.), içinde James and John Stuart Mill/Papers of the Centenary Conference. To-ronto: University of Toronto Press, 55–66 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1982a) The Economist as Preacher, and Other Essays. Şikago: The University of Chicago Press, 86–97].
----------- (1976c). “The Sizes of Legislatures”. Journal of Legal Studies, 5: 17–34.
----------- (1976d). “The Xistence of X–Efficiency”. American Economic Review, 66: 213–16.
----------- (1978). The Literature of Economics: The Case of the Kinked Oligopoly Demand Curve. Economic Inquiry, 16: 185–204 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1982a). The Economist as Preacher, and Other Essays. Şikago: The University of Chicago Press, 223–43].
----------- (1980). “Merton on Multiples, Denied and Affirmed. Science and Social Structure: A Festchrift for Robert K. Merton”, Transactions of the New York Academy of Science, ser. 2, cilt 39. New York: New York Academy of Sciences [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1982a) The Economist as Preacher, and Other Essays. Şikago: The University of Chicago Press, 98–103].
----------- (1982a). The Economist as Preacher, and Other Essays. Şika-go: The University of Chicago Press.
----------- (1982b). Economists and Public Policy. Regulation, 6: 13–7.
----------- (1983). Nobel Lecture: The Process and Progress of Econo-mics. Journal of Political Economy, 91 (4): 529–45 [Yeniden basıldığı yer: Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 134–49].
----------- (1984). “The Intellectual and the Market Place. Stigler, G. J.”, The Intellectual and the Market Place, genişletilmiş baskı içinde. Cambridge, Mass.: Harvard University Press içinde, [ilk baskı 1963’te ortaya çıktı; IEA tarafından bir broşür olarak ayrı olarak da yayım-lanmıştır, Occasional Paper 1, The Steller Press LTD. (1963); Yine ayrıca Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stig-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 83
ler içinde de basılmıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 79–88].
----------- (1986). George J. Stigler. Breit, W. ve Spencer, R. W. (Der.), Lives of the Laureates içinde. Cambridge, Mass.: The MIT Press, Bl. 6, 93–111.
(Der.) (1988a). Chicago Studies in Political Economy. Şikago: The Uni-versity of Chicago Press.
----------- (1988b). Memoirs of an Unregulated Economist. N.Y.: Basic Books.
Stigler, G. J. ve Becker, G. S. (1977). “De Gustibus non est Disputan-dum”, The American Eco
nomic Review, 67 (2): 76–90.
Stigler, G. J. ve Friedland, C. (1962). “What can Regulators Regulate? The Case of Electricity”, Journal of Law and Economics, 5: 1–16 [Yeni-den basıldığı yer: Stigler, G. S. (1975). The Citizen and the State. Şika-go: The University of Chicago Press, 61–77; Yine ayrıca Luebe, K. R. ve Moore, T. G. (Der.) (1986). The Essence of Stigler içinde de basıl-mıştır. Stanford, CA: Hoover Institution Press, 224–42].
Stigler, G. J. ve Friedland, C. (1975). “The Citation Practices of Docto-rates in Economics”, Journal of Political Economy, 83 (3): 477–507 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. S. (1982a). The Economist as Preac-her, and Other Essays. Şikago: University of Chicago Press, 192–222].
Stigler, G. J. ve Friedland, C. (1979). “The Pattern of Citation Practices in Economics”, History of Political Economy, 11(1): 1–20 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. (1982a). The Economist as Preacher, and Other Essays. Şikago: University of Chicago Press, 173–92].
Stigler, G. J. ve Friedland, C. (1983). “The Literature of Economics: The Case of Berle and Means”, Journal of Law and Economics, 26 (2): 237–68.
Stigler, G. J. ve Sherwin, R. A. (1985). “The Extent of the Market”, Jo-urnal of Law and Economics, 28: 555–85.
Stigler, S. M. (1980). “Stigler’s Law of Eponymy”, Transactions of the New York Academy of Sciences, 39: 147–58 (Merton Frestschrift Vo-lume, F. Gieryn (Der.)).
(1983). “Who Discovered Bayes’s Theorem?” The American Statisti-cian, 37 (4): 290–6.
84 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Viner, J. (1931). “Cost Curves and Supply Curves”. Zeitschrift für Nati-onalökonomie, 3: 23–46 [Yeniden basıldığı yer: Stigler, G. J. ve Boul-ding, K. E. (eds), Readings in Price Theory. Şikago: Richard D. Irwin, Inc., 198–226].
Wallis, W. A. (1993). “George J. Stigler: In Memoriam”, Journal of Poli-
tical Economy, 101 (5): 774–9.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 85
GEORGE J STİGLER: BİR TAKDİR1
Ronald H. Coase
Çeviren: Fatma Akkaş
Bu kadar çok rahatsız edici durumun olduğu bir dünyada, doğru bir
şeylerin olması teselli verici. 1982 Nobel Ekonomi Ödülünün de
George J. Stigler’e verilmiş olması açıkça doğru olan durumlardan bir
tanesi ve geniş bir çevre de mutluluk yaratan bir durum. Stigler’in
alanımıza yaptığı katkılar her zaman takdire ve teşekküre şayan
olacaktır. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi 1982 yılında verdiği bu
ödül sebebiyle tebrik edilmelidir. Stigler, meslektaşları arasında tabi
ki bu ödülle tanınmadı öncesinde de fazlasıyla ünlüydü. Ancak,
başarılarını taçlandıran İsveç Akademisi hiç şüphesiz, bu ödülle onu
daha az tanıyan bazı ekonomistlerin onun çalışmalarını ve fikirlerini
öğrenmesine öncülük edecektir.
İsveç Bilimler Akademisi, Stigler’e yalnızca "endüstriyel yapı
alanındaki çalışmaları, piyasaların işleyişi ve kamu regülasyonlarının
sebepleri ve etkileri" nedeniyle Nobel ödülünü verdiğini belirtti.
Ancak bu, Stigler’ın ekonomiye olan katkılarının bütününü ifade
etmek için yetersizdir. Çalışma alanları son derece fazladır; tarih,
ekonomi teorileri ve politika alanında çalışmaları vardır. Daha dikkat
çekici olan ise, sorunları ele alırken çok çeşitli yollar izlemesidir. Bu
da çalışmalarının renkli ve ince bir zeka ürünü olduğunu gösterir.
Stigler, bu yöntemi sayesinde beklenmedik ve önemli sonuçlara
ulaşır. Onun çalışmaları hakkında tereddütleri olan kişiler bile
çalışmalarını incelerken onun bir probleme dair gizli kalan yönleri
1 “George J. Stigler, An Appreciation”, Regulation, November-December, 1982.
86 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ortaya çıkardığını ve bilgi birikimlerini arttırdığını görebilir. Stigler,
hiçbir zaman aydınlatmayı başaramadığı bir konuyla ilgili
çalışmamıştır ve görüşlerini kendine özgü bir şekilde zekasıyla,
canlılıkla harmanlayarak sunmuştur. Eserleri kolaylıkla takdir edilen,
zevkle okunan ve asla taklit edilemeyen özellikler taşır. Şahsına
münhasır biridir ve yıllar onun sahip olduğu sonsuz çeşitlilikten
hiçbir şey eksiltmeyecektir.
İsveç Akademisi Stigler’ın ekonomi tarihi hakkındaki çalışmalarına
değinmese de o bu konuda da en iyilerden biri olarak görülmektedir.
İlk kitabı olan “Üretim ve Dağıtım Teorileri” nde (1941), onun ulu
hocası olan ve bu konuyla ilgilenen Frank Knight'ın etkisi görülür.
Elbette Stigler olarak, bazılarının haklı olarak şüphelendiğini
düşündüğü kritik yorumları, incelemesini yapan büyük
ekonomistlerin analizlerini ele almaları üzerine, çalışmalarını
ekonomik teoriye kendi başlarına önemli bir katkı sağlayarak sona
erdireceğini düşünüyor. İktisat tarihine olan ilgi, Stigler’de devam
etmiştir ve “Fayda Teorisinin Gelişimi” veya “Tarihsel Olarak
Düşünülen Mükemmel Rekabet” (1965’te İktisat Tarihindeki
Denemelerinde yeniden basılmıştır) gibi makaleler de ustalıkla
işlenmiştir.
Stigler iktisat tarihine ilişkin bilgi birikimini hem daha genel soruları
incelemek hem de özel olarak iktisat teorisini yöneten kuvvetleri
ortaya çıkarmak için kullanır. “Olayların ve Politikaların İktisat
Teorisine Etkisi” adlı makalesinde ileri sürdüğü fikirler çok çarpıcıdır.
Stigler’e göre iktisat teorisinin gelişimi, ne güncel ekonomik
sorunlardan ne de büyük olaylardan etkileniyor, baskın etki
disiplinin iç değerlerinden ve baskılarından kaynaklanıyor. Benzer
şekilde, 1980’de Harvard’da verdiği son derste, ekonomistlerin sık ve
tartışmalı politika pozisyonları almaya bağımlı olmadıklarını
savundu…. Profesyonel bir dergideki tipik makale, kamu politikasıyla
ve genellikle bu dünyayla ilgisizdir. Politika öneren faaliyetin
miktarının yükselip yükselmediğini bilmiyorum ama profesyonel
ekonomi ile ilgili değil.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 87
İktisat teorisinin, ekonomi dünyasındaki güncel gelişmelerden fazla
etkilenmediği ve iktisat teorisyeninin çalışmalarının iktisat politikası
ile pek ilgilenmediği görüşü başlangıçta çok makul gelmese de
nihayetinde Stigler’ın görüşlerinin çoğunlukla doğru olduğuna ikna
olmuş durumdayım. Modern iktisatçıların birçoğunun aksine onun
ekonomi problemlerine ilişkin araştırmaları kendinden önceki
iktisatçıların bilgi birikimiyle zenginleştirilmiştir.
İktisat alanındaki akademisyenlerin çoğu tüm bunların ötesinde
Stigler’ı şimdilerde mikroekonomi olarak tabir edilen “Fiyat Teorisi”
(1946, yenilenmiş basımları 1952 ve 1966) isimli başarılı kitabı ile
tanır. Yeni basımlarında birçok değişiklik, düzenleme yapılmış olsa
da kitap temelde değişmeden kalabilmiştir. Bununla birlikte, 1946
baskısında yer alan bazı resimlerin kaybolmasına pişman olmuş,
örneğin, Illinois'teki fırıncılar arasında fiyatlarda anlaşma yapmanın
zorluklarının eğlenceli ifadesi gibi birçok resimler olmalıdır. Basit bir
metin olmayan bu kitap iktisatçı olmak isteyenler için harika bir
kaynaktır ancak, öğrencilerimin çoğunun başka hevesleri vardı.
Bununla birlikte ders kitabı, ekonomik analizde yeniliklerin
gösterileceği bir yer değildir ve Stigler’ın özellikle sonraki baskılarda
pasajlarının çok olmasına rağmen İsveç Akademisi onu görmezden
geldi. Stigler'ın ödülün verildiği ekonomiye katkıları, Fiyat
Teorisi'nde ele alınan konular, bir fiyat teorisi ders kitabında olması
gereken konulardır ve hatta uygulama birçok bakımdan oldukça
gelenekseldir. Tabii ki, bütün yazılarında olduğu gibi, Stigler'ın
anlatımı da canlı, hareketli ve zekâyla doludur, ancak bunlar Nobel
Ödülüne yol açan nitelikler değildir.
İsveç akademisinin Stigler’ı seçmesindeki temel sebep onun endüst-riyel organizasyon ve ekonomik regülasyon alanındaki çalışmalarıy-dı. İktisatta endüstriyel organizasyonun konusu, İsveç Akademisi'nin belirttiği gibi, piyasa süreçlerini ve endüstri yapılarını inceler. Ancak bana göre pek de açık olmayan nedenlerden dolayı tekel sorunu ve daha spesifik olarak ABD'de antitröst yasalarının yönetimi tarafın-dan atılan sorunlar üzerinde yoğunlaşan bir alandır. Ekonomik sis-tem içindeki tekel sorunu üzerine odaklanmak rekabetçiliği ve ikti-satçıların ilgilerini yanlış yönlendirmesine sebep olarak ekonomik
88 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
sistemimizin bir çok göze çarpan sorununu açıklayamadılar ya da eksik açıkladılar. Yönetim ve tröst karşıtı yasalar arasındaki bağ, işle-ri daha kötü hale getirerek yetersiz analizlerin (eğer doğru kelime buysa) ortaya çıkmasına sebep olur ki bu analizlerin hakimlerin tröst karşıtı davalardaki görüşleri üzerinde büyük etkisi vardır.
Stigler’ın endüstriyel organizasyon alanındaki makaleleri
“Endüstrinin Organizasyonu” (1968) kitabıyla tekrar basılmış ve
genel olarak tekele ve tröst karşıtı politikaya odaklanmıştır. Ancak
Stigler bu soruların doğurduğu tartışmaların zayıflıklarının
üstesinden gelirken ampirik verileri, daha kesin analizleri kullanmış
ve daha ilginç ve belirgin sorunları tartışmıştır. Yine de, her ne kadar
analiz normalde olduğundan üst seviyelerde ilerlese de konuların
birçoğu endüstriyel organizasyon başlığı altında incelenmeye devam
etmektedir. Ancak, Stigler diğerleri gibi değildir. Volkanik bir dağın
etrafındaki manzarada tuhaf ve yüksek durması gibi “Sanayi Örgütü”
isimli makale de farklı türde bir makale olarak görülmektedir.
Stigler'ın iktisat teorisine sağladığı büyük katkı olarak kabul edilen
“Bilgi Ekonomisi” başlıklı makalesinin ve İsveç Akademisi tarafından
özel takdir için seçilmesi şaşırtıcı değildir.
Stigler'ın başlangıç noktası, herhangi bir zamanda, farklı satıcılar tarafından aynı mal veya hizmet için belirlenen bir dizi fiyatın mev-cut olmasıdır. En düşük fiyatı bulmak isteyenler, Stigler'ın "araştır-ma" dediği şeye katılacaklar. Ne kadar çok satıcının tanıtımı yapılır-sa, alıcının ödemeyi beklediği fiyat o kadar düşük olur. Ancak, araş-tırma maliyetlerinin olması ve artan reklâm giderleri dolayısıyla marjinal kazançlar azalma eğiliminde olduğu için, her alıcı için opti-mum miktarda araştırma yapılacaktır. Bu sonuç, fiyatların gerçek dağılımının alıcılar tarafından yapılan araştırma miktarından etkile-neceği gerçeğini değiştirmez. Elbette, araştırma maliyetlerini düşür-menin bazı yolları vardır: Yerelleştirme, reklam, uzman bayiler, bilgi toplayan ve satan firmalar vb. Analiz, bu ticari düzenlemelerin işlevi-ne ve rekabetçi bir sistemin işleyişine önemli ölçüde ışık tutmakta-dır. Özellikle önemli olan, reklamcılığın bilgi sağlayıcısı olarak rolü-nün daha fazla tanınır hale gelmesidir. Ancak analizin etkisi daha yaygındır. İsveç Akademisi'nin dediği gibi, "piyasa fiyatlarının katılı-ğı, teslimat sürelerindeki farklılıklar, kuyruğa girmek ve kullanılmayan
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 89
kaynaklar gibi olaylar" piyasa süreçlerinin temel özellikleri olan te-mel ekonomik varsayımlar çerçevesinde kesin bir açıklama getirebi-lir. Bu durumda ekonomistlerin Stigler'ın analizinin sonuçlarını ince-lemeye devam etmeleri ve ekonomiye büyük fayda sağlamaları bek-lenebilir.
Stigler, 1940'larda kira kontrolleri ve asgari ücret mevzuatı üzerine yazmış olsa da, 1960’lara kadar regülasyon iktisadı üzerine yazılar yazmaya başlamamıştı. Bu makaleler 1975 yılında yayınlanan “Va-tandaş ve Devlet” kitabında tekrar yayınlanmıştır. Bunlardan üçü 1964’te ortaya çıktı. O yılın sonunda Stigler, "İktisatçı ve Devlet" te Amerikan Ekonomik Derneği başkanlık adresini verdi. Mesajı iki yön-lüydü. Birincisi, ekonomistler ister devlet müdahalesinin sınırlanma-sı ister genişletilmesi taraftarı olsunlar, devlet müdahalesinin etkile-rinin ne olduğunu keşfetmeye yönelik ciddi bir girişimde bulunma-dan ve elde edilen sonuçları kamu ve özel kuruluşları açısından sis-tematik olarak karşılaştırmalı bir çalışma yapmadan, devletin eko-nomik ilişkilerde rolünün ne olması gerektiği konusundaki görüşle-rini ifade etmemeliler. İkincisi, şimdi bu tür soruları araştırmak için nicel yöntemlere sahibiz. Stigler, 1963 yılında yayınladığı “İmalat Sanayinde Sermaye ve Getiri Oranları” isimli kitabında çok kapsamlı nicel çalışmalar yapmıştı. Stigler'in aradığı şey, regülasyonun nicel yöntemler kullanarak yarattığı etkileri incelemekti. Birinin onun ak-lında ne olduğunu görmek için uzaklara bakmasına hiç gerek yoktur.
Birinin aklında ne olduğunu görmek için uzaklara bakmak zorunda değildi. Stigler, 1964 yılının başlarında regülasyonun elektrik oranla-rı üzerindeki etkilerine ilişkin sayısal bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı (Claire Friedland ile yazılmıştır). Bu çalışma, anlamlı etkiler bulamamıştır. Stigler yine aynı yıl, güvenlik piyasalarının regülasyo-nu ile ilgili bir raporu gözden geçirme sürecinde, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nun oluşumundan önceki ve sonraki dönemde yeni konulara yatırım yapma sonuçlarını kıyasladı ve bu çalışmada da önemli bir farklılık bulunamadı. 1960’larda ve 1970’lerde aynı konudaki çalışmalar tabiri caizse bollaştı. Bazıları direkt Stigler’ın çalışmasından etkilendi bazıları ise şüpheye yer bırakmayacak şekil-de bağımsız ve özgündü. Çalışmaların sonuçları iç karartıcıydı. Kimisi Stigler gibi bir etki bulamamış, etki bulanlar ise olumsuz yönde bul-muşlardır. Düzenleme ile fiyatlar daha yüksek, ürünler tüketici talep-lerine daha az adapte olmuş ve rekabet kısıtlanmıştır.
90 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Yaklaşık yirmi yıl önce, Pigou ve diğerlerinin yazılarının etkisinde kalan pek çok iktisatçı, hükümetin, piyasa çalışmasının getirdiği so-nuçların bir noktaya kadar yetersiz olduğu durumlarda her şeyi dü-zeltmeye hazır olduğunu düşünüyordu. Bu da onların hükümet regü-lasyonlarını desteklemelerini sağladı. O zamandan bu yana yapılan çalışmalar, regülasyon sonuçlarının ne kadar zararlı olduğunu gös-termektedir.
Toplumun hastalıklarının devlet regülasyonları ile
iyileştirilebileceğinin ve çoğu ekonomistin görüşlerinin buna göre
değiştiğinin makul bir şekilde tartışılması zorlaştı. Bu bakış açısını
değiştirirken, Stigler önemli bir rol oynadı.
Stigler, sadece regülasyonun etkilerini araştırmaktan memnun ol-mamıştır. Regülasyonların neden olduğunu sormaya devam etti ve bu durum onu politik bir sistemin çalışmasını analiz etmeye yönlen-dirdi. Yaklaşımı, politik davranışa fayda maksimizasyonu olarak bakmak, siyasi partileri regülasyonu sağlayan firmalar olarak ele almaktı. Pratikte en yüksek teklif sahibinin endüstri düzenlemesi olması çok muhtemeldi ve bu nedenle Stigler'ın belirttiği gibi regü-lasyonun “kendi faydası için tasarlanıp işletildiğini” bulmak şaşırtıcı değil. Stigler'ın yaklaşımı kabul edilirse bu ekonomistlerin regülas-yona bakış şeklini değiştirecektir, çünkü, İsveç Akademisi'nin belirt-tiği gibi, "mevzuat artık ekonomiyi dışarıdan etkileyen “dışsal” bir güç değil, ekonomik sistemin kendi içinden bir “içsel” güçtür.”
Politik davranışın bu şekilde ne kadar açıklanabileceği bana biraz problemli geliyor. Siyasi faaliyetlerde bulunan insanları, parlamenter bir sisteme oy vererek, devrimci hareketler dahil olmak üzere siyase-te katılarak ya da ülkelerine ve belki de kendilerine zarar verebilecek ve hatta onları yok edecek gibi görünen coşku politikalarını destek-leyerek siyasi faaliyetlerle uğraşan insanları izledikçe, bu tür bir dav-ranışın en mantıklı fayda maksimizasyonu yöntemi olarak tanım-lanmasına inanmam zorlaşıyor. Bununla birlikte bu durum, Stigler'ın yaklaşımının büyük bir açıklayıcı güce sahip olamayacağı anlamına gelmez. İsveç Akademisi, Stigler’ın düzenlemenin nedenlerini analiz etmesinden söz ederken şu şekilde dikkatli bir açıklama yapar: “Ni-hai kapsamını değerlendirmek için henüz çok erken”. Ancak, her za-man, bir ekonomistin alana katkılarının değerini onun nihayetinde haklı olup olmadığına bakarak değerlendirmemeliyiz ki İsveç Aka-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 91
demisi de bunu yapmamaktadır. Tüm teoriler zamanla diğerleri tara-fından değiştirilecek veya yanlışlanacaktır. Asıl mesele, alana yapılan katkının meseleyi ileriye taşıyıp taşımadığı, gözden kaçırılan olasılık-ların farkına varmamızı sağlayıp sağlamadığı ve bize yeni verimli araştırma yolları açıp açmadığıdır. Bu durumda Stigler’ın katkıları bu beklentiyi karşılamaktadır.
Marshall Klasik Bir İktisatçıyı, “sözleriyle ya da eylemlerinin biçimiyle veya önemiyle… bir dereceye kadar kendi olan, bir zamanlar yaratılmış ve asla ölmeyecek Kozmos'ta durmaksızın çalışan mevcut bir maya olduğunu, düşünce ve duyguda mimari fikirleri ifade eden ya da belir-ten kişi” olarak tanımlamıştır. Marshall'ın tanımıyla George Stigler klasik bir iktisatçıdır.
92 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
JAMES M. BUCHANAN’IN POLİTİK İKTİSADA KATKILARI1
Coşkun Can Aktan
I.GİRİŞ
Amerikalı iktisatçı James M. Buchanan Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat alanlarındaki öncü çalışmaları ve katkıları dolayısıyla 1986 yılında İsveç Kraliyet Akademisi’nce Nobel Ekonomi Ödülü’ne lâyık görülmüştür. Buchanan, kendisine iktisat, siyaset ve hukuk bilimlerini kapsayan interdisipliner bir araştırma alanını seçmiş ve kırk yılı aşkın bir süredir bu alanda önemli eserler ortaya çıkarmıştır.
Bu araştırmada Buchanan’ın politik iktisada olan katkılarının kısaca özetlenmesi amaçlanmıştır. Önemle belirtelim ki; yirmiye yakın kita-bın ve üç yüze yakın makalenin yazarı olan Buchanan’ın bilime yap-mış olduğu katkıların bu kısa araştırmaya sığdırılmasının güçlüğü ortadadır.
II. KISA BİYOGRAFİSİ
James McGill Buchanan, 1919 yılında ABD’nin Tennessee eyaletinde-ki küçük bir kasaba olan Rutherford’da doğdu. Üniversite eğitimini aynı eyalette Middle Tennessee Teachers College’de tamamladı (1940). Daha sonra, Tennessee Üniversitesi’nden master (1941) ve Chicago Üniversitesi’nden Doktora (1948) derecelerini aldı. Dokto-ranın hemen ardından Tennessee Üniversitesi’nde akademisyen ola-rak göreve başladı. 1951-1954 yılları arasında Florida Devlet Üniver-sitesi’nde, 1954-1955 akademik yılında ise Fulbright bursuyla İtal-ya’da araştırmalarda bulundu. ABD’ye döndükten sonra G. Warren
1 Coşkun Can Aktan.,“James M. Buchanan’ın Politik İktisada Katkıları”, Maliye Yazıla-
rı Dergisi, Ocak-Mart 1994, s.32-65.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 93
Nutter ile birlikte Virginia Üniversitesi’nde Thomas Jefferson Politik İktisat Araştırmaları Merkezini kurdu. Buchanan, merkezde 1957-68 yılları arasında Direktör olarak görev yaptı. 1968-1969 eğitim yılın-da ise Los Angeles’ta California Üniversitesi’nde Misafir Profesör ola-rak bulundu. Daha sonra 1969 yılında Virginia Politeknik Üniversite-si’ne geçti ve aynı üniversitede Gordon Tullock ile birlikte Kamu Ter-cihi Araştırma Merkezi’ni (Center for Study of Public Choice) kurdu. Buchanan, bu merkezin Genel Direktörlüğü görevini yürüttü. 1983 yılında merkezde çalışan diğer profesörler ile birlikte George Mason Üniversitesi’nin Fairfax’taki kampüsüne taşınma kararını aldı. Buc-hanan, halen Kamu Tercihi Araştırma Merkezi’nin Müşavir Genel Direktörlüğü görevini yürütmektedir.
Profesör Buchanan 1986 yılında Kamu Tercihi alanındaki öncü çalışmaları dolayısıyla Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görüldü. Buchanan bu ödülün yanısıra pek çok bilim ve araştırma ödülü, şeref ödülü ve fahri doktora derecelerinin sahibi oldu. Buchanan, kırk yılı aşkın bir süredir Kamu Maliyesi, Kamu Tercihi, Anayasal İktisat ve Ekonomik Felsefe gibi konular üzerinde pek çok kitap, makale, monograf yayınladı. Kendisinin bir çok kitabı ve makalesi çeşitli dillere tercüme edildi. Buchanan’ın ekonomi ve felsefe üzerindeki düşünceleri ulusal ve uluslar arası düzeyde pek çok iktisatçı, sosyolog, siyaset bilimcisi vb. bilim adamlarının ilgisini çekmektedir. Her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden bilim adamları ve araştırmacılar Kamu Tercihi Araştırma Merkezi’nde Buchanan’ın gelişmesine önemli katkılarda bulunduğu Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat üzerinde çalışmaktadırlar. Virginia Politik İktisat Okulu olarak da bilinen bu merkez ABD’de ve diğer ülkelerde saygın bir araştırma kurumu hüviyetine sahiptir.
III. OTOBİYOGRAFİLERİNDEN KESİTLER
James M. Buchanan günümüze değin özyaşamını anlatan çeşitli yazı-lar kalem aldı.1 Aşağıda Buchanan’ın otobiyografilerinden çeşitli ke-sitler sunulmaktadır.
1 Bkz. James M. Buchanan, “Better Than Plowing”, Banca Nazionale del Lavaro Quar-
terly Review, No: 159 (December 1986). James M. Buchanan, “Born Again Econo-
mist”, (Mimeo, for presentation at Trinity University, 28 Oct. 1987), James M. Bucha-
94 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Buchanan, otobiyografilerinin birinde kendi çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor:
“Ailem Fakirdi. Büyükbabam John P. Buchanan, Tennessee Eyaletinin valisi idi. Büyükbabamın eyalet valisi olduğu dönemde aile de topluluk içerisinde yer edinmeye başladı. 10 yıl boyunca devam ettiğim okulun ismi “Buchanan Okulu” idi. Babam, büyük bir ailenin en küçük çocu-ğuydu. Ben yüksek bir yamaçta kocaman bir evde ve çiftlikte büyüdüm. Babam bir çok iş yapardı. Bir çiftçiydi. Çiftlikteki tüm işleri de kendisi yapardı. Annem ailenin en parlak ve zeki insanıydı. Hem anne ve hem de baba tarafım saf İskoç-İrlanda asıllı idiler. Annem Lila Scott, evlen-meden önce liseyi bitirmişti ve yaklaşık on yıl öğretmenlik yapmıştı.” (“Better than Plowing”, 1986, s. 359)
Buchanan, ilk yıllardaki eğitimini ise şöyle anlatmaktadır: “ilk yıllar-da benim de büyük babam gibi bir hukukçu-politikacı olmam isteni-yordu. Ailem benim Vanderbilt Üniversitesi’nde hukuk tahsili görmemi istiyordu. 1929 Büyük Depresyonun’un ortaya çıkması neticesinde Vanderbilt Üniversitesi’ne gidemedim. Tennessee Eyaletindeki Murfre-esbor kasabasındaki Middle Tennessee State Teacher’s College’de üni-versite eğitimine başladım. 4 yıl boyunca inek sağarak okul masrafla-rımı karşılamaya çalıştım... 1940 yılında bu kolejden mezun olduktan sonra karşıma üç fırsat çıkmıştı: Birincisi, ayda 65 Dolar kazanarak okul öğretmenliği yapmak; ikincisi, ayda 75 Dolara Nashville’de bir bankada çalışmak ve üçüncüsü de ayda 50 Dolara Tennessee Üniversi-tesi Ekonomi Bölümü’nde araştırma asistanlığı yapmaktı. Ben üçüncü-sünü tercih ettim. O sıralar Ekonomi Bölümü’nde sadece birkaç iyi ikti-satçı vardı. Bunlar içinde araştırmacı ve bilim adamı hüviyetine sahip sadece Charles P. White’i örnek aldım.” (“Better Than Plowing”, 1986, s. 360)
Buchanan 1940-1941 yılında Tennesse Üniversitesi Ekonomi Bölü-münde araştırma asistanlığı yaptıktan sonra 1941 yılının Ağustos ayında zorunlu askerlik hizmetini ifa etmek üzere A.B.D. Deniz Kuv-vetlerine katıldı. 1945 yılının sonunda askerlik hizmetini tamamladı.
nan, “At the Turn of A Half Century: Middle Tennessee and Murfreesboro, 1936-1940”
(Mimeo)., James M. Buchanan, “Virginia Political Economy: Some Personal Reflecti-
ons”, (Mimeographed.). James M. Buchanan, “Nobelity”, (Mimeographed.)
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 95
O dönemde askerlik hizmetini yapan kimselere askerliğinin tamam-lanmasından sonra bir Eğitim Kuponu (Gl Bill) veriliyordu. Buchanan devletten sağladığı bu burs ile doktora yapmaya karar verdi. Kısa bir araştırmadan sonra Chicago Üniversitesi’nde doktora eğitimine baş-ladı. Buchanan o yılları şöyle anlatıyor.
“Chicago Üniversitesi’nin eğitiminde ideolojinin ağır bastığını bildiğim için başka bir üniversitede doktora yapmayı düşündüm. O yıllarda bi-raz da geldiğim kırsal bölgenin etkisiyle halkçı ve barışsever bir insan-dım. Chicago Üniversitesi’ne kaydolduğum ilk yıllardaki konumumu “libertarian sosyalist” olarak tanımlıyorum. Chicago Üniversitesi’nde Frank Knight’ın Fiyat Teorisi dersini altı hafta okuduktan sonra, piyasa düzenini savunan birisi olup çıkıvermiştim. Frank Knight bir ideolog değildi ve kimseyi fikrinden vazgeçirmeye gayret etmiyordu. Fakat ben, ondan ekonomi dersini iyice kavrayacak durumdaydım... Frank Knight, Chicago Üniversitesi’nde benim en çok etkilendiğim insan oldu. Knight benim için adeta bir örnek insandı. Chicago’da benim yaşamımı biçim-lendiren ikinci olay ise, 1948 yılının yazında gerçekleşti. Harper Kü-tüphanesi’nin raflarında Knut Wicksell’in Vergileme üzerine yazdığı ve İngilizce’ye tercüme edilmemiş Almanca bir tezini buldum. Tezi oku-duktan sonra oldukça ilginç ve önemli bir çalışma olduğunu anladım. Wicksell, eğer kamu sektöründe etkinlik isteniyorsa; karar alma süre-cinde oybirliği ilkesinin gereğine işaret ediyordu. Yine Wicksell, iktisat politikalarında reform isteniyorsa, kuralları değiştirmemiz gerektiği mesajını veriyordu. Daha sonra Wicksell’in bu tezinin bir bölümünü İngilizce’ye çevirdim... Beni ziyarete gelenler odamda asılı iki fotoğraf görürler: Birisi Frank Knight, diğeri ise Knut Wickslell’in fotoğrafıdır. Knight benim dünya fikirlerini kavramama yardımcı olmuştur. Wick-sell ise benim daha sonraki Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat alanla-rındaki çalışmalarıma temel teşkil etmiştir.” (“Better Than Plowing; 1986 s. 362.)
Buchanan 1948 yılı ortalarında Chicago Üniversitesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra Tennessee Üniversitesi'de akademisyen olarak görev yaptı. 1951 yılında ise Florida Devlet Üniversitesi'ne geçti. 1954 yılına kadar bu üniversitede çalıştı. Fulbright bursunu kazana-rak 1955-1956 akademik yılında İtalya’da araştırmalarda bulundu. ABD’ye döndükten sonra G. Warren Nutter ile birlikte Virginia Üni-versitesi’nde Thomas Jefferson Politik İktisat Araştırmalar Merkezi
96 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
(Thomas Jefferson Center for Studies in Political Economy)’ni kurdu. 1956-1968 yılları arasında bu merkezde çalıştı. 1969 yılında Virginia Politeknik Enstitüsü’ne geçti ve 1983 yılına kadar bu üniversitede görev yaptı. Bu üniversitede Gordon Tullock ile birlikte 1969 yılı içe-risinde Kamu Tercihi Araştırma Merkezi’ni kurdu. 1983 yılında mer-kez, tüm çalışanlar ile birlikte George Mason Üniversitesi’ne nakle-dildi.
IV. BUCHANAN HAKKINDA YAZILANLAR
James M. Buchanan’ın düşünceleri pek çok iktisatçıyı, siyaset bilimci-sini ve sosyoloğu etkiledi. Buchanan’ın iktisat bilimine yaptığı katkı-lar birçok ilim adamı tarafından incelendi.
İsveç Kraliyet Akademisi, Alfred Nobel Ekonomi Bilimleri ödülüne layık görülen James M. Buchanan için 1986 yılında dünya basınına ve kamuoyuna şu açıklamayı yaptı:
“James B. Buchanan, ekonomi ve politik karar alma sürecine ilişkin sözleşmeci ve anayasal bir temel oluşturmak yolunda yaklaşık 40 yıl kendini bilimsel çalışmalara adadı. Bu çalışmaları ile Kamu Tercihi Teorisi’nin en başta gelen temsilcisi ve lideri oldu. “(Press release from the Royal Swedish Academy, No. 1986.)
Profesör Anthony B. Atkinson, Buchanan üzerine kaleme aldığı bir makalesinde şunları yazdı:
“Buchanan’ın çalışmaları, başından bu yana bilim adamı olarak en yüksek kalitede eserler olarak kabul edilmiştir.” (Atkinson, 1989: 19).
Bir başka iktisatçı Thomas Romer, Buchanan için şunları yazdı:
“Buchanan’ın çalışmaları meslek yaşamı boyunca inanılmaz ölçüde bir tutarlılık göstermiştir. Devletin bireyselci bir yaklaşım ile açıklanması, devletin bir politik mübadele kurumu olarak ele alınması, anayasal kuralların öneminin kavranması hep Buchanan sayesinde mümkün olmuştur. “ (Romer, 1988: 167.)
Charles Rowley, “James McGill Buchanan’ın Ekonomik Felsefesi” başlığını taşıyan makalesinde şunları yazmaktadır:
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 97
“Buchanan’ın araştırma programı yaklaşık kırk yıl boyunca tutarlı bir şekilde politik karar alma sürecini analiz etti. Buchanan, neredeyse tek başına, devlete bakış açısını önemli ölçüde değiştirdi.” (Rowley, 1987: 185.)
Dennis Mueller ise “Buchanan Üzerine” başlığını taşıyan çalışmasında şunları yazmaktadır:
“ABD’nde ve diğer ülkelerde son yıllarda meydana gelen siyasal deği-şimler, anayasal reformun zorunluluğunu gündeme getirmiştir. Bunu anlamak için James M. Buchanan’ın çalışmalarının okunmasını öneri-yorum.” (Mueller, 1984: 567-68.)
Bir başka yazar Gareth Locksley ise Buchanan hakkında şunları yaz-maktadır:
“Buchanan, bireylerin ‘özel çıkar’ı maksimize etme davranışını toplum-sal tercihlere uyarlama ve politik düzeninin yapısını oluşturmada önemli bir isim oldu. Buchanan’ın başlangıç noktası, politik karar alma sürecinin işleyişine olan güvensizliğidir. Buchanan, devletin güç ve yet-kilerine acilen sınırlar getirilmesi şeklinde de bir sonuca ulaşmakta-dır.” (Locksley, 1981: 34.)
V. BUCHANAN’IN BAŞLICA ESERLERİ
Buchanan, akademik yaşamına bir “iktisatçı” olarak başlamıştır. Da-ha doğru bir ifadeyle başlangıçta ABD’nde iktisat biliminin bir alt disiplini olarak ele alınan Kamu Maliyesi alanında çalışmalar yapmış-tır. İleriki yıllarda Buchanan’ın ilgi alanı, kamu maliyesinin temel ko-nuları olan vergileme ve kamu harcamalarından Kamu Ekonomisi adı verilen bir başka disipline yönelmiştir. Buchanan, Kamu Ekonomisi alanında siyasal karar ve tercihlerin yapısını analiz etmeye çalışmış-tır. Buchanan piyasa ekonomisindeki özel tercih ve kararların anali-zine benzer analizleri Kamu Ekonomisi alanına uyarlamıştır. Bucha-nan daha sonra bu çalışmalarını Kamu Tercihi Teorisi adını verdiği bir yeni araştırma programı içerisinde sürdürmüştür. Buchanan bu araştırma programını Kamu Tercihi Araştırma Merkezi (Center for Study of Public Choice) adı altında oluşturduğu bir merkezde mes-lekdaşları ile birlikte geliştirmiştir.
98 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Buchanan ve diğer meslekdaşlarının Kamu Tercihi Teorisi alanında yaptığı çalışmalar bir başka araştırma programının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu yeni araştırma programının adı Anayasal Politik İktisat ya da kısaca Anayasal İktisat’dır. Buchanan yıllarca bitmek tükenmek bilmeyen bilimsel araştırmalarında hep disiplinlerarası çalışmayı yeğlemiştir. Kamu Tercihi Teorisi iktisat ve siyaset bilimi-nin birlikte analiz edildiği bir teoridir. Daha açık bir ifadeyle Kamu Tercihi Teorisi içerisinde siyasal karar alma mekanizmasının eko-nomik analizi yapılmaktadır. Buchanan sosyal bilimlerin hemen her alanına büyük ilgi göstermiş ve hukuk, felsefe ve ahlâk alanında önemli eserler ortaya koymuştur.
Buchanan şimdiye değin yirmiye yakın sayıda kitap ve üçyüze yakın sayıda makale yayınlamıştır. Buchanan’ın yayınlamış olduğu kitapla-rının listesi aşağıda sunulmuştur:
-Fiyatlar, Gelir ve Kamu Politikası (Prices, Income and Public Policy), 1959, (C.L. Allen ve M.R. Colberg ile birlikte)
-Devlet Borçlanmasının İlkeleri (Principles of Public Debt), 1958.
-Kamu Maliyesi (The Public Finance), 1960. (4. Baskısı Marilyn Flowers ile birlikte yeniden gözden geçirilerek ve genişletilerek ya-yınlanmıştır, 1975.)
-Maliye Teorisi ve Politik İktisat (Fiscal Theory and Political Eco-nomy), 1960.
-Oybirliğinin Hesabı: Anayasal Demokrasinin Mantıki Temelleri (The Calculus of Consent: Logical Foundations of Constitutional Democ-racy), 1962. (Gordon Tullock ile birlikte)
-Demokratik Süreçte Kamu Maliyesi (Public Finance in Democratic Process), 1966.
-Kamusal Malların Arzı ve Talebi (The Demand and supply of Public Goods), 1968.
-Maliyet ve Tercih: Ekonomi Teorisi İçerisinde Bir Araştırma (Cost and Choice: An Inquiry yin Economic Theory), 1969.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 99
-Anarşi İçerisinde Akademi: Bir Ekonomik Diagnoz, (Academia in Anarchy: An Economic Diagnosis), 1970. (Nicos Devletoğlu ile birlik-te)
-Kamu Tercihi Teorisi: İktisadın Politik Uygulamaları (The Theory of Public Choice: Political Applications of Economics), 1972. (Robert D. Tollison ile birlikte editörlüğü yapıldı.
-Maliyet Üzerine Çalışmalar (LSE Essays on Cost), 1973. (G.F. Thirlby ile birlikte editörlüğü yapıldı.)
-Özgürlüğün Sınırları: Anarşi ve Leviathan Arasında (The Limits of Liberty: Between Anarchy and Leviathan), 1975.
-Açık İçerisindeki Demokrasi: Lord Keynes’in politik Mirası (Democ-racy in Deficit: The Political Legacy of Lord Keynes) 1978, (Richard Wagner ile birlikte).
-Anayasal Sözleşme İçerisinde Özgürlük: Bir politik İktisatçının Pers-pektifi (Freedom in Constitutional Contract: Perspectives of A Politi-cal Economist), 1978.
İktisatçılar Ne Yapmalı? (What Should Economist Do?), 1979.
-Vergileme Gücü: Mali Anayasanın Analitik Temelleri (The Power to Tax: Analytical Foundations of a Fiscal Constitution), 1978, (Georfrey Brennan ile birlikte)
-Rant Kollayan Toplum Teorisine Doğru (Toward A Theory of the Rent Seeking Society), 1980 (Robert D. Tollison ve Gordon Tullock ile birlikte)
-Kamu Tercihi Teorisi II. (The Theory of Public Choice II) 1984. (Ro-bert D. Tollison ile birlikte)
-Özgürlük, Piyasa ve Devlet: 1980’lerde Politik İktisat (Liberty, Mar-ket and State: Political Economy in the 1980’s.) 1985.
-Kuralların Nedeni (The Reason of Rules) 1985. (Geoffrey Brennan ile birlikte)
100 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
-İktisat: Öngörülebilir Bilim ve Ahlak Felsefesi Arasında (Economics Between Predictive Science and moral Philoscphy) 1987.
-Anayasal İktisat Alanında Çalışmalar (Explorations into Constitutio-nal Economics), 1988.
-Anayasal Düzenin Etiği ve İktisadı (the Economics and the Ethics of Constitutional Order), 1990.
VI. BUCHANAN’DA METODOLOJİ
Buchanan’ın metodolojisinde başlıca şu özellikler dikkat çekmekte-dir:
1.Buchanan metodolojik bireyciliği savunan bir liberal düşünürdür. Metodolojik bireycilik ilkesine göre toplumda bütün ekonomik ve sosyal kararlar birey tercihlerine göre belirlenir. Bu yaklaşıma göre birey, bir bakıma kollektif kurum ya da varlıklardan (örneğin, sınıf, halk, toplum, millet, ülke gibi) daha üstün bir değere ve konuma sa-hiptir. Buchanan, kamu tercihi teorisinde siyasal karar alma meka-nizmasını analiz ederken kararların esasen birey tercihlerine dayalı olarak gerçekleştiğini varsaymaktadır. Buchanan’ın metodolojik bi-reycilik ile ilgili şu sözlerini aktarmakta yarar vardır:
“Kamu tercihi teorisi, ekonomi teorisi gibi metodolojik olarak bireycidir. Temel birimleri; partiler, devletler, uluslar gibi organik birimler değil, seçimde bulunan, çeşitli eylem ve davranış motiflerine sahip olan kişilerdir. Bu açıklama çerçevesinde, kamu tercihi esasen “Politikanın Bir Bireysel Teorisi” adını almaktadır.” (Buchanan, 1979)
2.Buchanan’ın metodolojisinde bireyler rasyonel ve tutarlı tercihlere sahip kimseler olarak ele alınırlar. Buchanan’a göre birey, kamu eko-nomisi karar alma sürecinde özel ekonomideki (piyasa ekonomisin-deki) davranış motivasyonunun bir benzerini rasyonel seçimler ya-parak gösterir. Bireyler rasyonel olmaları sonucunda faydalarını maksimize edecek tercihlerde bulunurlar. Başka bir ifadeyle bireyler, piyasa ekonomisinde olduğu gibi kamu ekonomisindeki karar ve ter-cihlerinde de “özel çıkarlarını” maksimize etme eğilimindedirler. Özetle, piyasa ekonomisinde olduğu gibi kamu ekonomisinde de bir
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 101
Homo Economicus, yani “özel çıkar maksimizasyonu” ilkesi geçerli-dir.
Buchanan toplumsal tercihlerde geçerliliğine inandığı homo economicus ilkesini şöyle açıklamaktadır:
“Bilindiği üzere, kamu tercihi teorisinin metodolojik yönü, toplumsal tercih sürecinde bulunan kimselerin davranışlarını açıklamada fayda maksimizasyonunun açık bir şekilde genişletilmesidir. Seçmenler, bü-rokratlar, yargıçlar, yasama meclisi üyeleri, bu roller içerisinde hare-ket ettikleri kısıtlamalara tabi olarak kendi faydalarını maksimize et-meye çalışan diğer tüm kişilere çok benzer şekilde hareket etmektedir-ler... Örneğin, herhangi bir millet vekili, yalnızca kendi seçim bölgesin-deki seçmenlerin beğenisini satın almaya çalışır. Seçmenler, bürokrat-lar ve milletvekilleri bakımından net refah maksimizasyonunu kapsa-yan homo economicus’un saf biçiminin ‘devletin başarısızlığı’ sonucunu doğurması şaşırtıcı değildir.” (Buchanan, 1983; 17.)
3.Buchanan, politik karar alma sürecinde karar ve tercihlerin anali-zini yaparken politikanın da esasen bir mübadele olduğu görüşünden hareket eder. Piyasa ekonomisindeki “piyasa mübadelesi” gibi kamu ekonomisinde de bir “politik mübadele” sözkonusudur. Buchanan politik mübadele (catallaxy) ilkesini şu şekilde ifade etmektedir.
“Gerek piyasalarda ve gerekse politikada bireylerin çıkarlarını pozitif değerdeki “malların” seçimi oluşturur. Fakat piyasalar esasen “mübadele” kurumlarıdır, bireyler, piyasaya bir malı diğer bir mal ile mübadele etmek amacıyla girerler... Politika da bireyler arasındaki karmaşık bir mübadele yapısıdır ve bu yapı içerisinde etkin bir şekilde sağlayamadıkları bazı özel amaçlarını kollektif olarak sağlamaya çalışırlar. Bireysel çıkarın mevcut olmaması halinde, başkaca bir çıkar da söz konusu değildir. Piyasada bireyler elmalarla portakalları mübadele ederler; politikada ise bireyler tüm kollektif ihtiyaçlarını tatmine yarayacak mal ve hizmetler – mahalli yangın koruma hizmetinden yargı hizmetine kadar- ile bunların maliyetlerine yapacakları katkı payları arasında bir mübadelede bulunurlar.” (Buchanan, 1987; 307-08.)
4.Buchanan’ın çalışmalarında dikkati çeken bir diğer metodolojik özellik de şudur: Buchanan matematiksel ve ampirik analizlere eser-
102 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
lerinde fazlaca yer vermemektedir. Buchanan özellikle genç kuşak iktisatçıları aşırı matematiksel modeller ve amprik analizlere çok fazla yer verdikleri için eleştirmektedir. Buchanan’ın aşağıdaki gö-rüşlerini aktarmak yararlı olacaktır.
“Üniversitelerimiz maalesef çalıştıkları disiplinin asıl amacını tam olarak kavrayamayan oldukça iyi eğitilmiş ve oldukça zeki teknisyenler yetiştirmektedir. Ancak bu kimseler özgür bir toplumun nasıl oluşturulabileceği ve kaynakların nasıl etkin kullanılabileceği konusunda sosyal sürecin nasıl işlediğini öğrencilerine aktarmak yönünde hiçbir ahlaki sorumluluk taşımamaktadırlar.” (Reisman, 1990’dan naklen, s. 73)
VII. BUCHANAN’IN POLİTİK İKTİSADA KATKILARI
Bu bölümde Buchanan’ın devlet konusundaki düşünceleri özetlendikten sonra, iktisat bilimine yaptığı katkılar kısaca incelenecektir.
A. “Sorumlu Devlet” ve “Aşırı Devlet”
Buchanan’ın geleneksel devlet anlayışına getirdiği önemli eleştiriler vardır. Buchanan devleti; “Sorumlu Devlet” (Responsive Govern-ment) ve “Aşırı Devlet” (Excessive Government) olarak ikiye ayırır. Sorumlu Devlet milli ekonomi içerisinde rolü, görev ve fonksiyonları önemli ölçüde genişlemiş bir devlet anlayışını ifade etmektedir.
Buchanan, Alman iktisatçı Adolph Wagner tarafından ilk kez ortaya konulan “Devletin Büyümesi” konusunda da farklı düşüncelere sahiptir. Buchanan “Devlet Niçin Büyüyor?” başlığını taşıyan bir makalesinde şunları yazmaktadır:
“Günümüzde kamu kesiminin her seviyesindeki aşırı büyüme alarm verecek boyutlara ulaşmıştır. Bana göre istatistiki verilere dayalı araş-tırma yapmayan insanlar bile reel olarak topluma çok fayda sağlama-yan çok aşırı bir şekilde artan hükümet politikalarını ve giderek artan ve zorla tahsil edilen vergileri endişe ile izlemektedirler... Devletin niçin büyüdüğünü anlamak ihtiyacı çok hızlı bir şekilde acil olarak ele alın-ması gereken bir konudur.” (Buchanan, 1977.)
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 103
Buchanan adıgeçen makalesinde devletin niçin büyüdüğü konusun-daki düşüncelerini başlıca iki faktöre bağlayarak açıklamaktadır:
-Politikacıların “özel çıkar” ve fayda maksimizasyonu motifleri sonu-cunda denk bütçe ilkesinin kaldırılması ve bunun yerine açık harca-ma ilkesinin benimsenmesi,
-Mali aldanma (fiscal illusion) olayı,
Buchanan’a göre politikacıların “politik gelir” şeklindeki kazançlarını maksimize etme eğilimleri kamu harcamalarını arttırmaktadır. Oylarını maksimize etmeye çalışan politikacılar artan kamu harcamalarını çoğunlukla emisyon veya yükü gelecek kuşaklara yansıyacak borçlanma vasıtasıyla finanse etmektedirler. Buchanan’a göre “Mali Aldanma” adı verilen olay neticesinde de kamu harcamaları zaman içerisinde farkına varılmaksızın artmaktadır. Mali aldanma kavramı, dolaylı vergiler veya kaynakta tevkif usulüne göre tahsil edilen dolaysız vergiler neticesinde vergi yükümlülerinin vergi ödediklerinin farkına varmamaları, dolayısıyla kendilerine sağlanan kamusal hizmetlerin bedelini doğru olarak saptayamamaları durumunu ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, vergi ödeme konusundaki şuursuzluk, vergi yükümlülerinin kamu hizmetlerine olan talebini artırmaktadır. Maliye teorisinde ilk kez İtalyan iktisatçı Amilcare Puviani tarafından üzerinde durulan bu mali aldanma olayı da devletin büyümesinin önemli bir kaynağı olarak kabul edilmektedir. Buchanan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kamu sektörünün önemli ölçüde genişlediğine işaret etmekte ve bu Aşırı Devleti “Leviathan”1 olarak tanımlamaktadır.
1 Leviathan, Tevrat ve İncil’de kötülüğü temsil eden bir su canavarının adı olarak geç-
mektedir. Bu kavramı 1651 yılında Thomas Hobbes’un ünlü “Leviathan” adını taşıyan
eseri ile egemen bir devleti ifade etmek üzere kullanılmıştır. Hobbes Ejderha (Leviat-
han) olarak isimlendirdiği devleti özgürlüklerin korunması için gerekli görmüştür. Hob-
bes’e göre vatandaşlar gönüllü olarak ve toplumsal bir sözleşme ile Leviathan adı veri-
len dev bir insanı meydana getirmişlerdir. Bu Dev ya yda Ejderha, vatandaşların üzerin-
deki ayrı yapay bir kişiliğe sahiptir. James M. Buchanan ise Leviathan kavramını aşırı
bir ölçüde genişlemiş, kamu sektörü faaliyetleri ve bunun tehlikelerine işaret etmek
üzere kullanmıştır. (Buchanan, 1975; 147)
104 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Buchanan bir başka eserinde (Özgürlüğün Sınırları), devleti “Koruyucu Devlet” ve “Üretken Devlet” olarak ikiye ayırmaktadır. Buchanan’a göre Koruyucu Devlet, anayasal bir sözleşme ile bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla oluşturulmuştur. Buchanan, koruyucu devletin kurulması ile Hobbesian anarşik düzeninin son bulduğunu ve organizasyon düzenine geçildiğini belirtmektedir. Buchanan’a göre koruyucu devlet daha sonra Üretken Devlet durumuna gelmiştir. Üretken devlet, vatandaşlarına sadece emniyet ve asayiş hizmetleri ile adalet hizmetleri sunmakla yetinmemiş bunun dışında diğer kamusal mal ve hizmetleri (altyapı hizmetleri, eğitim, sağlık v.s.) de sunmaya başlamıştır. Buchanan’a göre, günümüzde üretken devletin görev ve fonksiyonlarının genişlemesi Leviathan (aşırı büyümüş devlet) tehlikesini de beraberinde getirmiştir.
B. Devletin Başarısızlığı
Bilindiği üzere Teorik Refah İktisadı ya da Neo-klasik İktisat, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda piyasa ekonomisinin milli ekonomi içerisinde başarısız olduğu, dolayısıyla devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiği görüşünü savunmuştur. Klasik iktisadi düşünceye önemli bir katkı olarak kabul edilen “Kamu Ekonomisinin Başarısızlığı Teorisi” ise devletin ekonomik rasyonelini başlıca şu faktörlere dayalı olarak açıklamıştır:
-Tam rekabet modelinin gerçekleştirilememesi,
-Kamusal mallar,
-Dışsal ekonomiler,
-İçsel ekonomiler (ölçek ekonomileri)
Kamu tercihi iktisatçıları, Buchanan’ın öncülüğünde 1960’lı yılların başlarından itibaren kamu ekonomisinin de piyasa ekonomisi gibi kendi başına optimumu sağlamaktan uzak olduğunu açıklamışlar ve Piyasa Ekonomisinin Başarısızlığı, teorisini geliştirmişlerdir. Bu iktisatçılara göre başlıca şu faktörler dolayısıyla kamu ekonomisi başarısızlığa uğramaktadır:
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 105
-Rasyonel seçmenlerin bilgisizliği,
-Rasyonel seçmenlerin ilgisizliği,
-Baskı ve çıkar gruplarının “rant kollama” faaliyetleri,
-Logrolling (Oy ticareti)
-Politik miyopluk,
-Oybirliği ilkesinin gerçekleştirilememesi,
-Kamusal malların bir bütün halinde arzedilmesi (Full-line supply)
-Ortanca seçmen teorisi, (Bkz: Aktan, 1991: 9 vd.)
Buchanan devletin başarısızlığı konusunda yazdığı bir makalede şu görüşlerini açıklamaktadır:
“Teorik refah iktisatçılarına göre piyasa ekonomisi kaynakların etkin dağılımında “yetersiz” kalmıştır. Buna karşın ideal kamu ekonomisi bir alternatif olarak düşünülmüştür. Bir çok vesileyle, kamu tercihi teorisini; geniş ölçüde 1960’lı ve 1970’li yıllarda gelişen biçimiyle teorik refah ekonomisinden kaynaklanan “piyasa ekonomisinin başarısızlığı teorisi”ne karşılık olarak “kamu ekonomisinin başarısızlığı teorisi” olarak nitelendirdim. Piyasa ekonomisinin başarısızlığı teorisi, kaynak dağılımında etkinlik için gerekli şartları sağlamada piyasa sürecinin başarısızlıklarını ortaya koyarken, kamu tercihi teorisi devletin uygulayacağı düzenleyici önlemlerin etkin kaynak dağılımını gerçekleştirmedeki başarısızlıklarını ortaya koymuştur. “
C. Bütçede Tahsis İlkesi
Geleneksel maliye teorisinde uzun yıllar genellik ilkesi ve bu çerçevede adem-i tahsis ilkesi benimsenmiştir. Genellik ilkesi, devletin bütün gelir ve giderlerinin bütçede yer alması, bütçe dışında hiçbir devlet gelir ve giderinin bırakılmamasını ifade etmektedir. Başka bir deyişle, genellik ilkesi bütün devlet gelir ve giderlerinin birbirlerine mahsup edilmeden “gayrisafi” olarak bütçede
106 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
gösterilmesini öngörmektedir. Genellik ilkesinin iki farklı yönü bulunmaktadır:
-Genellik ilkesi “gayrisafi usulü” gerektirir. Bunun anlamı şudur; Devletin gelir ve giderleri birbirine mahsup edilmeden bütçeye brüt olarak geçirilmelidir. Gayrisafi usulün karşıtı, safi usul olarak bilinmektedir.
-Genellik ilkesi “adem-i tahsis”i (non-earmarking) de gerektirir. Buna göre devletin bütün gelirleri arada birleştirilmeli ve devletin tüm giderlerine karşılık tutulmalı, yani tahsis yapılmamalıdır.
Buchanan adem-i tahsis ilkesine karşı çıkmakta ve bunun yerine tahsis (earmarking) ilkesinin uygulanmasını önermektedir. “Vergilemede Tahsis İlkesi” başlığını taşıyan bir makalesinde Buchanan şu görüşlerini açıklamaktadır:
“Tahsis ilkesi, belirli devlet gelirlerini belirli devlet giderlerine tahsis etmek manasındadır. “Özel Fonlar”, “Ayrılmış Hesaplar”, “Ayrılmış Bütçeler” ve “Tahsis Edilmiş Gelirler” vb. kavramlar tahsis ilkesini ifade etmektedir... Genelde savunulan tahsis ilkesi teorisi ile yürütme organına, bütçe hazırlığı sırasında politik baskılardan uzaklaşması konusuna yardımcı olduğu kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Gelirlerin belirli giderlere tahsisi ilkesi ile gelirlerin bu şekilde ayrılması vatandaşların daha akılcı seçim yapmalarını sağlamaktadır... Kuramsal olarak tahsis ilkesi, mali uygulamaları değişik programlara ayırma imkanı da vermektedir. Her kişinin bir seçmen olarak direkt ya da kanuni temsilcileri aracılığıyla kamu harcamaları kararlarına katılımı sözkonusu olmaktadır. Böylece, kişiler belirli devlet kaynaklarından okullara, sağlık kurumlarına vb. tahsis edilecek fonları oyları ile belirlemektedirler. Ancak bu şekilde vatandaşlar spesifik kamu hizmetlerinin maliyet ve faydalarını doğru olarak karşılaştırma imkanına sahip olduklarından seçimlerini kendi menfaatleri doğrultusunda yapabilirler. Aksine genel bütçe ya da adem-i tahsis ilkesi uygulamasında, kişiye önceden bütçe otoritesi tarafından planlanan kamu hizmetlerinin yapılması konusunda oy kullanma hakkı verilmektedir.” (Buchanan, 1972.)
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 107
D. Dışsallıklar ve Kamusal Mallar
Bilindiği üzere teorik refah iktisatçıları piyasa ekonomisini başarısızlığa uğratan faktörler olarak dışsallıklar ve kamusal mallar üzerinde durmuşlardı. Buchanan yazdığı eserlerinde dışsal ekonomiler ve kamusal mallar teorisine önemli katkılarda bulunmuştur.
Buchanan 1960 yılında yazdığı “Kamusal Malların Arzı ve Talebi” başlığını taşıyan eseri ile kamusal malları Pür Kamusal Mallar ve Pür Olmayan Kamusal Mallar olarak ikiye ayırmış ve detaylı analizler yapmıştır. Buchanan bu eserinde kamusal mallar konusunda önemine binaen şu soruları yöneltmektedir. “...Hangi mal ve hizmetler piyasa süreci dışında politik karar alma süreci vasıtasıyla sunulmalıdır?... Hangi şartlar altında mal ve hizmetin devlet tarafından arzedilmesi özel piyasa tarafından arzedilmesinden daha etkindir?” Bu soruların günümüzde halen önemini koruduğuna ve cevaplanması gereken sorular olduğuna şüphe yoktur.
Kamusal mallar konusuna Buchanan’ın başlıca katkılarından birisi de Klüp Malları (Club Goods) konusunda olmuştur. Buchanan 1965 yılında yazdığı “Klüplerin Bir Ekonomik Teorisi” başlığını taşıyan makalesinde klüp mallarının temel esaslarını ve özelliklerini ortaya koymaya çalışmıştır.
Buchanan’ın dışsallıklar konusunda yazdığı iki makale de literatüre önemli katkılar getirmiştir. Buchanan, W. M. Craig Stubblebine ile birlikte yazdığı “Dışsallık” başlığını taşıyan makalede, dışsal ekonomileri türleri itibariyle matematiksel notasyonlarla ifade etmiştir. (Buchanan, 1969) “Dışsal Ekonomiler, Düzenleyici Vergiler ve Piyasa Yapısı başlığını taşıyan bir diğer makalesinde ise negatif dışsal ekonomilere karşı düzenleyici vergilerin kullanılması halinde monopol ve tam rekabet piyasalarında refah kazancı ve kaybını geometrik olarak açıklamıştır. (Buchanan, 1969)
E. Lord Keynes ve Keynezyenlere Eleştiriler
Buchanan ve kamu tercihi iktisatçılarına göre 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan iktisadi sorunlardan Keynes ve Keynezyen
108 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
iktisatçılar sorumludur. Buchanan, keynezyenlerin “müdahaleci devlet” anlayışını eleştiren görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır:
“Açık finansman eğilimi, post-keynezyen dönemde önem kazanmıştır. Bu dönemde keynezyen iktisat, politikacıların peşinde koşmaları için akademik-entelektüel bir temel yaratmıştır. Keynezyen iktisadın okullarda öğretilmesi bütçe açığı yaratılmasına adeta bir destek ve dayanak oluşturmuştur. Bu politika, kamu borçlarının artması ve bununla birlikte para basma sonucunda enflasyona neden olmuştur. Keynezyen iktisat, politikacılara vergilemeden harcamada bulunacakları ideal bir ortamda oyunlarını sürdürebilmeleri için imkan sağlamış oldu.” (Buchanan, 1987; 396)
Buchanan’a göre Keynes’in önemli bir yanlışının da eserine “Genel Teori” adını vermesi ve bu şekliyle görüşlerinin her zaman uygulanabilecek bir politika niteliğinde olduğu izlenimini vermesiydi. Buchanan şöyle yazmaktadır:
“Lord Keynes, görüşlerinin ‘Genel Teori’ olduğunu bu isimle yazılmış eserinde savundu ve bu “Genel Teori” iddiası keynezyen devrimin ortaya çıkmasında önemli rol oynadı. II. Dünya Savaşı sonrasında keynezyen makro iktisat ders kitaplarında ekonominin idaresi için Keynezyen mesaj üzerinde duruldu. Keynezyen iktisadın hem depresyonu ve hem de enflasyonu önleyeceği ve sınırlayacağı iddia edildi.” (Buchanan, 1987; 391)
Buchanan, Richard Wagner ile birlikte kaleme aldığı ve “Bay Keynes’in Sonuçları” başlığını taşıyan monografta ise şunları yazmaktadır:
“Entelektüel hata bütünüyle politikacılar tarafından yapılmış değildir. Hatadan aynı zamanda iktisatçılar da sorumludur. Önemli sorumluluk taşıyan “akademik karalama”yı yapan ve düşünceleri Amerika ve İngiltere’de uygulanan Lord Keynes’tir. Ciddi bir değerlendirme, Keynezyenizm’in politik olarak önemli bir hastalık olduğunu göstermekte ve bunun uzun dönemde demokrasinin devamı için bir tehlike olduğunu ortaya koymaktadır.” (Buchanan ve Wagner, 1978)
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 109
F. Vergilemede Fayda Yaklaşımı ve Wicksell Önerisi
Buchanan, vergilemede ödeme gücü yaklaşımı yerine fayda yaklaşımının uygulamasının daha doğru olacağını savunmaktadır. Bilindiği üzere İsveçli İktisatçı Knut Wicksell ve Erik Lindahl, vergilemede fayda yaklaşımının uygulanmasının hem kamusal mal ve hizmetlerin daha etkin olarak hem de vergi yükünün daha adil bir şekilde dağıtılması için uygun olacağını savunmuşlardır. Wicksell’e göre kamu harcamalarının artırılması istendiğinde, bununla birlikte bu harcamaları finanse edecek vergi paketinin de parlamentoda birlikte onanması gerekir. Wicksell vergi-harcama paketlerinin parlamentoda onanması sırasında mümkünse oybirliği veya yaklaşık oybirliği ilkelerine dayalı olarak karar alınmasını savunmaktadır. Konuyu önce Wicksell’in kendi ifadeleri ile açıklayalım:
“Kamusal harcamaların ve bunun finansman araçlarının aynı anda onaylanması gerekir. Açıktır ki, bu tür bir düzenleme anayasada bir değişiklik yapılmaksızın, bağımsız olarak gerçekleştirilebilir. Konu oldukça basittir; ne zaman yeni harcamalar onaylanırsa, o zaman yeni vergiler ile finanse edilecektir.” (Wicksell, 1958; 116.)
Buchanan, Wicksell’in eserini ilk kez Chicago Üniversitesi’nde doktora yaptığı sıralarda tesadüfen bulup okuduğunu ve çok etkilendiğini ifade etmektedir. Wicksell’in bu çalışmasından ilhamlanarak Buchanan, ileriki yıllarda Kamu Tercihi ve daha sonra da Anayasal İktisat adı verilen disiplinlerin doğmasında önemli ve öncü rol üstlenmiştir.
Buchanan, vergi sisteminin Wicksell’in önerisine dayalı olarak devlet faaliyetlerini sınırlayacak bir özellik taşıması gerektiğini belirtmektedir. Buchanan, bu tür bir kuralı vergilemede “bağlayıcılık İlkesi” (binding principle) olarak adlandırmaktadır.
G. Anayasal İktisat ve Anayasal Demokrasi
Buchanan’ın kamu tercihi alanında yapmış olduğu çalışmalarla ulaştığı sonuçlar Anayasal İktisat adı verilen yeni bir disiplinin doğmasına neden olmuştur. Buchanan’a göre devletin sahip olduğu güç ve yetkilerin sınırlandırılmaması, bu güç ve yetkilerin milletin temsilcilerince suiistimal edilmesine ve keyfi olarak kullanılmasına
110 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
neden olur. Bu yüzden devletin egemenlik hakkı ve kudretinin bir sonucu olarak sahip olduğu yetkilerin (başlıca; yasa yapma, vergileme, bütçe yapma, borçlanma ve para basma hakkı ve yetkileri) anayasal çerçevede belirlenmesi ve sınırlandırılmasını savunur. Buchanan’a göre seçim sisteminin mevcudiyeti, politikacıların ve bürokratların politik kural ve kurumları yozlaştırmalarına engel teşkil etmez. Buchanan şu görüşlerini sunmaktadır:
“Politik düşüncedeki 19. ve 20. yüzyıl safsatası, seçim sisteminin gerçekte Leviathan devleti kontrol altına almak hususunda yeterli olduğu varsayımına –ki bu periyodik ve serbest seçimler konusunda anayasal güvenceler olduğu sürece devlet faaliyetlerinin alanı ve kapsamının kontrol altına alınabileceği varsayımıdır- dayanıyordu. Seçim sistemlerindeki sınırlamaların devleti ifade edilen “sosyal sözleşme” içerisinde tutmadığını ancak bu yüzyılın başlarında anlamaya başladık. Kamu tercihi teorisinin bir parçasını oluşturan Anayasal İktisat Teorisi kısmen 19. ve 20. yüzyıl perspektiflerine karşılık olarak 18. yüzyıl bakış açısına bir dönüşü temsil etmektedir. Bu teori devletin nasıl sınırlandırılabileceğini ve nasıl sınırlandırılması gerektiği konusundaki soruları gündeme getirmektedir.” (Buchanan, 1983)
Özetle Buchanan’a göre politik kural ve kurumları iyileştirmek ve anayasal demokrasiyi gerçekleştirmek için devletin güç ve yetkileri üzerinde anayasal sınırlamalar koymak gereklidir.
H. Vergi Anayasası
Buchanan, devletin vergileme yetkisinin anayasal hükümlerle açık ve net bir şekilde belirlenmesini ve vatandaşların vergi baskısı ve vergi yükü altında ezilmemeleri için bir Vergi Anayasasına ihtiyaç olduğunu savunmaktadır. Meslekdaşı Geoffrey Brennan ile birlikte yazdığı ve Vergileme Gücü – Mali Anayasanın Analitik Bulguları başlığını taşıyan kitapta şu fikirleri savunmaktadır.
“Vergi kuralları, ekonomik birimlerin uygun davranış ayarlamaları yapabilecekleri, uzun dönemi kapsayan yarı sürekli düzenlemeler olarak düşünülmeli, analiz edilmeli ve tartışılmalıdır.” (Brennan ve Buchanan, 1980; 91.)
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 111
Buchanan’a göre vergilere ilişkin temel kurallar ve kurumların anayasal düzeyde belirlenmemesi, post-anayasal bir ortamda vergi sisteminin politize olması ve bazı çıkar grupları lehine sık sık değiştirilmesi sonucunu doğurur. Buchanan şu görüşü savunmaktadır:
“Mali yapı, yıldan yıla yapılan değişikliklere, manipülasyonlara ve parlamentoda meydana gelecek değişikliklere bağlı olmamalıdır.” (Buchanan, 1977-246.)
Brennan ve Buchanan, bir ülkenin vergi sisteminin “Sosyal Ana Sermaye” olarak ele alınmasını savunmaktadırlar. Brennan ve Buchanan’a göre vergi kanunlarının sık sık değiştirilmesi, vergi sisteminin sağlayacağı yararları ortadan kaldırır. Buchanan’a göre anayasal perspektife dayalı bir Mali Anayasa oluşturulması başlıca şu yararları sağlar:
İlk olarak, geleceğin daha iyi tahmin edilmesi ve süratle karar verilmesi mümkün olur.
İkinci olarak, vergilendirmeye ilişkin kurallar anayasal düzeyde belirlenirse, rant kollama gayretleri önemli ölçüde azalır.
Üçüncü ve en önemlisi, Wicksell’in önerdiği kriter sadece anayasal bir perspekttif içerisinde uygulama alanı bulabilir. (Buchanan, 1978)
Buchanan, klasik vergileme ilkelerinden farklı olarak iyi bir vergi sisteminin başlıca şu iki ilkeyi de gözönünde bulundurması gerektiğine işaret etmektedir:
Vergileme ile ilgili kuralların sürekliliği veya yarı sürekliliği ilkesi,
Bağlayıcılık (binding) ilkesi,
Buchanan’a göre ekonomik birimlerin kararları üzerinde vergi sistemi dolayısıyla bir “belirsizlik peçesi” (veil of uncertainity) bulunmaktadır. Ekonomik birimler bu yüzden uzun dönemi esas alacak şekilde karar verememektedirler. Bu yüzden vergi sisteminin
112 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
belirli bir süre değişmeyeceği konusunda vergi yükümlülerini ikna etmek gereklidir.
Buchanan’a göre devletin vergileme yetkisine bazı anayasal kantitatif sınırlamalar getirilmelidir. Buchanan bu konuda bazı önerilerde bulunmaktadır:
Vergi oranları üzerine sınırlamalar getirilmesi: Düz oranlı bir vergi tarifesi veya artan oranlı bir vergi tarifesinde ilk gelir dilimine uygulanacak vergi oranı ile son gelir dilimine uygulanacak marjinal vergi oranı sınırlandırılabilir.
Rasyo-türü veya oran-türü sınırlamalar: Rasyo-türü sınırlamalar ile vergi gelirlerinin ve toplam kamu harcamalarının artmasına ancak ekonomik büyüme ile orantılı olarak izin verilir.
Vergi konuları üzerine konulacak sınırlamalar: Bu konuda Buchanan şu görüşü savunmaktadır: “Bazı spesifik vergilerin oranları üzerine konulacak sınırlamalar veya toplam gelir üzerine konulacak rasyo-türü anayasal sınırlamalardan daha uygun bir yöntem de vergi konularının anayasal olarak belirlenmesidir... Bu şekilde sınırlı ekonomik faaliyetlerin anayasal olarak vergiye tabi olması, zorunlu olarak devletin gelir payını da sınırlayacaktır. (Buchanan, 1984.)
Vergilemede mümkün olduğu ölçüde tahsis ilkesinin uygulanmasına izin verilmelidir. Örneğin, bir karayolu yapımı ve bakımı ile görevli bir kurum akaryakıt tüketim vergisi ve motorlu taşıtlardan alınacak diğer vergiler ile finansman açısından sınırlı ise, bu takdirde kurumun daha etkin çalışması sözkonusu olacaktır.
Merkezi idarenin vergileme yetkisi mümkün olduğu ölçüde mahalli idarelere devredilmelidir. Buchanan, Mali Federalizm ilkesinin de devletin büyümesini ve genişlemesini sınırlayabileceğini savunmaktadır. Buchanan bu konuda şunları yazmaktadır: “Politik federalizm, devletin düzenleyici faaliyetlerinin boyutu ve kapsamının yanısıra, toplam bütçe, vergi oranları ve vergi konuları üzerinde de sınırlamalar için bir araç özelliğini taşır. Açık anayasal sınırlamalar olmaksızın dahi, merkezi idarenin görevlerinin diğer devlet birimlerine
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 113
aktarılmasının başlıca şu yararı bulunmaktadır: Devlet birimleri arasındaki rekabet, vatandaşların vergisel yönden sömürülmelerine engel teşkil eder. Vatandaşların bulundukları eyalette veya bölgede vergilerin yüksek olması, vatandaşların diğer bölgelere göç etmeleri sonucunu doğuracaktır.” Buchanan, bunu vatandaşların ayaklarıyla oy kullanmaları” “voting with the feet” olarak adlandırmaktadır. (Buchanan, 1979; 358.)
I. Devlet Borçlanması
Buchanan, 1958 yılında yazmış olduğu Kamu Borçlanmasının İlkeleri (Public Principles of Public Debt) adlı eseri ile devlet borçlanmasının etkilerini analiz etmiş ve devlet borçlarına mutlaka sınırlar çizilmesi gerektiğini belirtmiştir. Buchanan’a göre devletin borçlanmasıyla gelecek kuşakların vergi yükü artar. Bireyler, devlet borç senetlerini gönüllü olarak alırken bir “borç yükü” hissetmezler. Aksine, bir faiz geliri elde edeceklerinden borçlanmaya ilgi de gösterirler. Ancak, bireylerin gönüllü olarak satın aldıkları devlet borç senetlerinin faizlerini gelecek kuşaklar istemeyerek ödemek zorunda kalır. Buchanan, devletin borçlanma hak ve yetkisinin mutlaka anayasal normlarla sınırının ve çerçevesinin çizilmesi gerektiğini belirtir.
J. Kurucu Rasyonalizm ve Sözleşmeci Anayasacılık
Buchanan’a göre “bir iktisatçının yaklaşımı, ancak sosyal felsefenin temel konularını incelediğinde anlamlı ve değerlidir.” (Buchanan, Freedom... s. 210) Buchanan bir iktisatçı olarak ekonomide “genel denge”, “kaynak dağılımında etkinlik” gibi sorunlardan çok “oybirliği düzeni” ve “sorun ve anlaşmazlıkları çözme” (conflict resolution) ile ilgilenmiştir. Buchanan’ın sosyal ve iktisadi felsefesinde “anlaşma” (agreement), “katılım” (participation), “mutabakat” (consensus), “sözleşme” (contract) gibi kavramlar çok önemli bir yere sahiptir.
Bu çerçevede Buchanan’ın günümüzde Kurucu Rasyonalizm’i savunan liberal düşünürlerin başında geldiğini belirtmeliyiz. Buchanan’a göre insanoğlu iyi bir toplumsal düzenin temel ilke, kural ve kurumlarını pekala diyalog, anlaşma, uzlaşma ve sözleşme gibi yöntemlerle tespit edebilir. Buchanan’ın bu kurucu rasyonalizm yaklaşımı literatürde “Sözleşmecilik” (Contractarianism) ya da
114 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
“Sözleşmeci Politik İktisat” (Contractarian Political Economy) olarak bilinmektedir.
Buchanan eserlerinde kurucu rasyonalizmi ve sözleşmeci perspektifi savunurken Evrimci Rasyonalizmi eleştirmektedir. Buchanan çağımızda evrimci perspektifin en güçlü savunucularından F. A. Hayek’in libertarian evrimcilik ve kültürel evrim teorilerini eleştirmektedir:
Benim F. A. von Hayek’in modern tarihin yorumuna ilişkin görüşleri ve sosyal düzenin iyileştirilmesine ilişkin teşhislerine temel eleştirim şudur; Hayek, sosyal evrimin, kurumların daha iyi ve etkin işlemesi ve devamı için yeterli olacağına açık bir şekilde inanmaktadır. Hayek, insanoğlunun kurumları reform etme yönündeki çabalarının doğru olmadığına inanır ve buna karşılık evrimi alternatif olarak kabul eder. Evrim sürecini ideal olarak kabul etmesi dolayısıyla Hayek’in sosyal ve kurumsal reform yönündeki kuşkularını anlayışla karşılayabiliriz. Reform, güç olabilir ancak, alternatifinin “ideal” olduğunu kabul edemeyiz. (Buchanan, 1975: 194.)
Buchanan’ın sosyal evrim süreci ile ilgili aşağıdaki görüşleri de önem taşımaktadır:
“Sosyal evrimci sürecin istenilen ve beklenen sonuçlar verebileceğine inanıyorum... Evrim, sosyal cennet (social paradise) yaratabileceği kadar, sosyal çıkmazlar da yaratabilir.” (Buchanan, 1975: 167.)
VIII. SONUÇ
Buchanan’ın iktisat bilimine katkısı ne olmuştur? Bu araştırmanın bir sonucu olarak yukarıdaki soruyu kısa başlıklar halinde cevaplamak mümkündür:
Buchanan, geleneksel iktisat anlayışından politik iktisat anlayışına geçişte önemi bir köprü görevi üstlenmiştir. Geleneksel iktisat, piyasa ekonomisinde hangi mal ve hizmetlerin kimin için, ne kadar ve nasıl üretileceği ile ilgilenir. Buchanan ise kamu ekonomisinde karar alma sürecini analiz etmektedir. Piyasa ekonomisinden farklı olarak burada sorun “kamu ekonomisinde hangi kamusal mal ve hizmetlerin kimin için, ne kadar ve nasıl” üretileceğidir. Buchanan’ın
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 115
gelişimine önemli katkılarda bulunduğu Kamu Tercihi Teorisi, özetle kamu sektöründe karar alma mekanizmasını incelemektedir.
Buchanan, Kamu Maliyesi alanında da önemli bazı fikirler geliştirmiştir. Vergilemede fayda yaklaşımı ve tahsis (earmarking) ilkesini kamu sektöründe etkinlik için gerekli gören Buchanan kamu maliyesinde Wicksell’in önerileri doğrultusunda mutlaka reformlar yapılması gerektiğini belirtmektedir.
Buchanan, kamu tercihi alanında yapmış olduğu çalışmalar sonucunda Devletin Başarısızlığı Teorisi (The Theory of Governmentel Failure) adı verilen bir teorinin geliştirilmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Buchanan, piyasa ekonomisinin yetersizlikleri ve başarısızlıkları gibi kamu ekonomisinin de yetersizlikleri olduğunu savunmuştur.
Anayasal İktisat adı verilen bir araştırma alanının ortaya çıkmasında Buchanan’ın önemli katkıları olmuştur. Daha doğru bir ifadeyle Buchanan’ı Anayasal İktisat disiplininin kurucusu olarak kabul etmek mümkündür. Anayasal İktisat devletin ekonomik alandaki güç ve yetkilerinin anayasal normlarla belirlenmesi ve sınırlandırılmasını araştıran yeni bir iktisat dalıdır.
Buchanan, Keynezyenlerin telafi edici bütçe yaklaşımına şiddetle karşı çıkmakta ve klasik iktisatçılar gibi denk bütçe ilkesini savunmaktadır. Buchanan’a göre günümüzde çağdaş demokrasilerin içinde yaşadığı kronik bütçe açıkları Keynezyenlerin bize bıraktığı bir mirastır.
Buchanan, devletin borçlanma yetkilerinin de anayasal normlarla saptanması ve hükümetlerin keyfi borçlanmalarına sınırlar getirilmesini ısrarla savunmaktadır. Buchanan’a göre bir Borçlanma Anayasası ile, devletin borçlanma hak ve yetkisinin açık bir şekilde belirlenmesi gereklidir.
Son olarak günümüzde dünyada doğudan batıya, kuzeyden güneye rüzgarları esen serbest piyasa ekonomisinin 1980’li yıllarda önem kazanmasında Buchanan’ın en önemli rolünün ve katkılarının olduğunu söylemek mümkündür. Buchanan, akademik yaşamı boyunca tutarlı bir şekilde devletin başarısızlıklarını ve
116 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
yetersizliklerini ortaya koymaya çalışmış ve piyasa ekonomisini savunmuştur. Liberalizmin ve Anayasal Demokrasinin tekrar gün ışığına çıkmasında ve önem kazanmasında Buchanan’a çok şey borçluyuz...
Referanslar
Aktan, Coşkun Can, “Virginia Politik İktisat Okulunun Öğretisi: Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Kasım-1991, s. 5-27.
Atkinson, Anthony B., “James M. Buchanan’s Contributions to Economics”, Scandiniavian Journal of Economics, 1987, pp. 5-15.
Brennan, Geoffrey and James M. Buchanan, The Power to Tax Analytical Foundations of A Fiscal Constiution, London: Cambridge University Press., 1980
The Reason of Rules, Constitutional Political Economy, New York: Cambridge University Press., 1985.
Buchanan, James M., “Born Again Economist” (Mimeographed, Center for Study of Public Choice, 1987.)
Buchanan, James M., “Alt the Turn of A Half Century: Middle Tennesse and Murfreesboro, 1936-1940” (Mimeographed, Center for Study of Public Choice, 1987.)
Buchanan, James M., “Then and Now, 1961-1986: From Delusion to Dystopia”, (Mimeographed, prepared for presentation at IHS Dinner, 13 Nov. 1986.)
Buchanan, James M., “Virginia Political Economy: Some Personal Reflections”, (Mimeographed, Center for Study of Public Choice)
Buchanan, James M., “Politics Without Romance: A Sketch of Positive Public Choice Theory and Its Normative Implications”, IHS Journal, vol 3, 1979.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 117
Buchanan, James M., The Limits of Liberty –Between Anarchy and Leviathan- Chicago: Chicago University Press, 1975.
Buchanan, James M., Freedom in Constitutional Contract, Perspectives of A Political Economist, Texas AM Universitiy Press, 1987.
Buchanan, James M., Liberty, Market and State, Harvester Press, 1986.
“Political Biases of Keynesian Economics”, in: J. M. Buchanan, Economics, -Between Predictive Science and Moral Philosophy-College Station: Texas AM University Press, 1987.
Buchanan, James M., Public Principles of Public Debt, Homewood: Richard D. Irwin Inc., 1958.
Buchanan, James M., “Democratic Values in Taxation”, in: J. M. Buchanan, Freedom in Constitutional Contract, College Station: Texas A M Universitiy Press, 1977, pp. 243-53.
Buchanan, James M., “Tax Reform in Constitutional Perspective”, in: Göran Skogh (Ed.), Law and Economics-Report From A Symposium in Sweden, Lund: 1978.
Buchanan, James M., “The Achievement and the Limits of Public Choice in Diagnosing Government Failure and in Offering Bases for Constructive Reform”, Horst Hanusch (Ed.) Anatomy of Government Deficiencies, Berlin: Springer-Verlag, 1983, pp. 15-25.
Buchanan, James M., The Demand and Supply of Public Goods, Chicago: Rand Mcnally Co., 1968.
Buchanan, James M., Public Finance in Democratic Process, Chapel Hill: The University of North Carolina, 1967.
“Why Does Government Grow”, in: T. Borcharding (Ed.), Budgets and Bureaucrats, Durnham, North Carolina, Duke University Press, 1977, pp. 3-18.
118 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Buchanan, James M., “External Diseconomies, Corrective Taxes and Market Structure”, The American Economic Review, March-1969.
Economics, Between Predictive Science and Moral Philosophy, College Station: Texas A-M University Press, 1987.
Buchanan, James M., and Gordon Tullock., Calculus of Consent-Logical Foundations of Constitutional Democracy- Ann Arbor: The University of Michigan Press, 1967.
Buchanan, James M., and Richard E. Wagner., Democracy in Deficit- The Political Legacy of Lord Keynes, New York: Academic Press, 1977.
Buchanan, James M., “The Consequences of Mr. Keynes”, London: The Institute of Economic Affairs, 1978.
Buchanan, James M., and Wm. Craig Stubblebine, “Externality”, in: K. Arrow and T. Scitovsky (Ed.) Readings in Welfare Economics, London: George Allen and Unwinn Ltd.
Buchanan, James M., Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat, (Yayına Hazırlayanlar: A. Eker ve C. C. Aktan) İzmir: Aklıselim Matb. 1992)
Congleton, Roger, An Overview of the Contractarian Public Finance of James Buchanan”, Public Finance Quarterly, vol: 16. No: 2, April 1988, pp. 131-57.
Locksley, Gareth, “Individuals, Contracts and Constitutions: The Political Economy of James M. Buchanan”, in: J. R. Shackleton ano G. Locksley, Twelve Contemporary Economists, London: The Macmillan Press Ltd., 1981.
Mueller, Dennis G., “Mueller on Buchanan”, in: William Breit and Kenneth G. Elzinga (Ed.) Contemporary Economist in Perspective, Greenwich, Connecticut JAI Press, 1984.
Reisman, David., The Political Economy of James Buchanan, College Station: Texas A-M University Press, 1990.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 119
Romer, Thomas, “On James Buchanan’s Contributions to Public Economics”, Journal of Economic Perspectives, vol 2. No 4, Fall-1998.
Rowley, Charles K., “The Economic Philosophy of James McGill Buchanan”, Journal of Public Finance and Public Choice, 1987/3.
Sandmo, Agnar., “Buchanan on Political Economy- A Review Article-“, Journal of Economiy- A Review Article-“, Journal of Economic Literature, vol XXVIII. March, 1990. pp. 50-65.
Vanberg, Viktor., “J.M.Buchanan and F. A. Hayek: The Thought of Two Nobel Laureates”, Market Process, vol 5, No: 1, Spring 1987.
Wicksell, Knut, Finanztheoretische Untersuchungen, Jena: Gustav-Fisher, 1986. (Bir bölümü İngilizce’ye tercüme edilmiştir: J. M. Buc-hanan, “A New Principle of Just Taxation”, in: R. A. Musgrave and A. Peacock (Eds.), Classics in the Theory of Public Finance, London: Macmillan, 1959.
120 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
RONALD H. COASE : MÜLKİYET HAKLARI İKTİSADI ve İŞLEM MALİYETLERİ İKTİSADI1
Coşkun Can Aktan & Onur Zenginer
I.GİRİŞ
Bu çalışmada 1991 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görülen Ronald Coase’un iktisat bilimine katkıları incelenmektedir. Modern Hukuk ve İktisat yaklaşımının kurucularından ve öncülerinden biri olarak kabul edilen Coase, Mülkiyet Hakları İktisadı, İşlem Maliyetleri ve Yeni Kurumsal İktisat adı verilen disiplinlerin ortaya çıkmasında öncü bir rol oynamıştır. Çalışmamızda Coase’un iktisat bilimine kat-kıları başlıca iki önemli çalışması “The Problem of Social Cost” ve “Nature of the Firm” rehber edinilerek incelenmiştir. Coase teoremi ve bu teoreme yönelik eleştirilere de yer verilmiştir.
II. KISA HAYAT HİKAYESİ, AKADEMİK KARİYERİ ve NOBEL ÖDÜLÜ
“Uzun yaşamımda büyük ekonomistler tanıdım ama kendimi onlardan birisi olarak saymıyorum… Benim yaptığım katkı üretimin kurumsal yapısı ve iktisadi sistemin işleyişinin önemi üzerinde durmak olmuş-
tur.” Ronald H. Coase
Ronald Harry Coase 29 Aralık 1910 yılında Willesden, Londra’da dünyaya gelmiştir. Babası posta ofisinde telgrraf sorumlusuyken an-nesiyle aynı posta ofisinde tanışıp evlenmişlerdir. Coase küçüklü-
1 Daha önce şu kitap içerisinde yayınlanmıştır: Coşkun Can Aktan, Mülkiyet Hakları
İktisadı, Divan Kitap, 2020Coşkun Can Aktan, Mülkiyet Hakları İktisadı, Divan Kitap,
2020.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 121
ğünde çeşitli hastalıklardan müzdarip olduğunu özellikle bacakları-nın zayıflığından ötürü yürüyüş yapmakta sıkıntılar çektiğini ifade etmiştir. Daha küçükken dizlerine destek aparatlar takılmış ve be-densel engellilere tahsis edilen bir okulda öğrenim görmüştür. Ancak tüm olumsuzluklara rağmen Kilburn Grammar School’dan bir burs kazanmıştır. Bu okulda eğitimini iki yıl boyunca sürdürürken üniver-site eğitimi için neler yapabileceğini araştırma çabasına girmiştir. Kilburn Grammar School iyi bir latince eğitimini Coase’a kazandır-mıştır. Ancak Coase üniversite eğitimini Latince üzerine tamamla-mak yerine başka alanlara ilgi duymaya başlamıştır. Arayışlara giren Coase kimyaya merak sarmış ancak kimya, fizik gibi alanlarında ken-disini tatmin etmediğini anlamıştır. Daha sonra London School of Economics (LSE)’in sınavlarına giren Coase sınavlarda zorlandığını belirtmesine rağmen sınavı kazanmış ve üniversite eğitimi için bu okulu seçmiştir. (Nobel Foundation, 2018a).
Coase’ın hayatının dönüm noktası ise Arnold Plant1’ın ekonomi dersi için hazırladığı seminer ödevi olmuştur. Bu ödev sayesinde Adam Smith ile tanışmış ve “Görünmez El” felsefesini anlamaya çalışmıştır. 1930’lu yıllarda bir burs sayesinde Amerika Birleşik Devletleri’ne araştırmacı olarak giden Coase burada yaptığı incelemeler ve tespit-ler sonucunda fabrika sahiplerinin ve iş adamlarının görüş ve fikirle-rinden çok etkilenmiştir. 1929 Büyük Buhranı sonrasında çöken ekonominin ve bu enkazın altında kalan ekonomik aktörlerin yeni-den doğuşunun kıpırtılarını fark eden Coase ekonomiye olan ilgisini arttırmıştır (Hazlett, 1997).
1932-1951 yılları arasında LSE’te akademik çalışmalarını yürüten Coase sonrasında, 1951-1958 yılları arasında University of Buffalo, New York’ta araştırmalarına devam etmiştir. 1958-1964 yıllarında University of Virginia, Charlottesville’de görev almıştır. Akademik yaşantısının en farklı ve değişik dönemlerini 1964-1982 yılları ara-sında University of Chicago Law School’da geçirmiştir. Aynı zamanda
1 İngiliz iktisatçı Arnold Plant (1898-1978) ekonomiye yönelik problemler ve bunlara
yönelik çalışmalarıyla dikkat çekmiştir. Danışmanı olduğu öğrencilerden Arthur Lewis
1979 yılında kalkınma ekonomisi alanında yaptığı çalışmalar sebebiyle Nobel Ekonomi
Ödülü almıştır (Nobel Foundation, 2018b).
122 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
1964-1982 tarihleri arasında Journal of Law and Economics dergisi-nin editörlüğünü de yürütmüştür. 1996 yılında ise International So-ciety for New Institutional Economics derneğini kurmuş ve kurucu başkan olarak ilan edilmiştir (Encyclopedia Britannica, 2018).
Coase, düşünülebilecek olanın tam aksine çok az sayıda kitap1 ve makale2 kaleme almıştır. Böylesine uzun bir ömür içerisinde Çok az sayıda kitap ve makale yazmış olmasına rağmen, yazdıkları (daha doğrusu yazdığı iki makale) iktisatçılar tarafından çok geniş biçimde araştırmalara konu olmuştur.
Henüz 26 yaşındayken 1937 yılında “Firmanın Doğası” (The Nature of Firm) adını taşıyan bir makale kaleme almıştır. 1959 yılında ka-musal regülasyonlara yönelik yaptığı tespitler neticesinde “The Fede-
1 Ronald Coase’un yayın listesine bakıldığında iktisat bilimine ve diğer yakın disiplinle-
re armağan ettiği çok önemli bir kitabı mevcut değildir. Kariyerinin ilk yılarında muha-
sebe, demir çelik endüstrisi, İngiltere’de televizyon yayın tekeli vs. konularında bazı
monografiler yayınlamıştır. 1988 yılında The Firm, the Market, and the Law (University
of Chicago Press, 1988) kitabı yayınlanmıştır. Onun dışında muhtelif makalelerinden
oluşan bazı “Essays” adı altında derleme kitaplar yazılmıştır. Ölümünden bir yıl önce-
sinde ise Ning Wang ile ortak olarak Çin Nasıl Kapitalist Oldu? kitabını yazmıştır.
Coase’un yayınlanan kitapları şunlardır (kronolojik sırayla): Published Balance Sheets
as an Aid to Economic Investigation—Some Difficulties (Accounting Research Asso-
ciation, 1938) (with R. S. Edwards and R. F. Fowler). ; The Iron and Steel Industry
1926-1935: An Investigation Based on the Accounts of Public Companies, London and
Cambridge Economic Service (1939) (with R. S. Edwards and R. F. Fowler);. British
Broadcasting: A Study in Monopoly (Longmans Green, London; Harvard University
Press, Cambridge, MA, 1950). ; Educational TV: Who Should Pay? Rational Debate
Seminars, American Enterprise Institute (1968) (with Edward W. Barrett). ; The Firm,
the Market, and the Law (University of Chicago Press, 1988). ; Essays on the Institutio-
nal Structure of Production (Chinese, Shanghai, 1990). ; Essays on Economics and
Economists (University of Chicago Press, 1994). ; How China Became Capita-
list (Palgrave Macmillan, 2012), with Ning Wang. 2 Coase’un yayınladığı makaleler içinde iki çalışması iktisatçıların ilgisini çekmiştir.
The Nature of the Firm, Economica, 386 (1937); The Problem of Social Cost, Journal
of Law and Economics 1-44 (1960). Coase’un bu iki makale dışında sadece “The Lig-
hthouse in Economics”, Journal of Law and Economics 357-376 (1974) ve “The Institu-
tional Structure of Production”, American Economic Review 713-719 (September
1992) adlı makaleleri de önemlidir. Onun dışındaki makalelerinin iktisat ve diğer yakın
disiplinlerde fazla bir ilgi görmediğini pekala söyleyebiliriz. Bu konuda Google Scholar
atıf verileri analiz edilerek benzer tespitler yapılabilir.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 123
ral Communications Commission” adlı makaleyi yayınlamıştır. Eko-nomik gerçeklerin hukuki altyapıdan ve toplumsal uzlaşıdan bağım-sız olamayacağını düşünen ve özellikle dışsallıkların çözümünde A. C. Pigou’nun görüşünü farklılaştıran bir önermeyle 1960 yılında “Sosyal Maliyet Problemi” (The Problem of Social Cost) isimli örneklerle des-teklediği çalışmasını yayınlayarak akademik camiada büyük bir etki yaratmıştır. 1972 yılında “Durability and Monopoly” adlı bir başka makalesiyle marjinal maliyet ve üretime ilişkin piyasa yapılarında incelemeler yapmıştır. 1974 yılında “The Lighthouse in Economics” makalesinde ise kamusal mal ve hizmetlere yönelik çıkarımlarda bu-lunmuş ve bunu etkinlik ve verimlilik açısından sorgulamıştır (Matthews, 2013).
1960’lı yıllarda Chicago’da aralarında Aaron Director, George Stigler, Milton Friedman, Arnold Harberger, John McGee gibi büyük iktisatçı-ların olduğu bir konuşmaya davet edilen Coase burada yaşadıklarını bir röportajda şu şekilde anlatmıştır: “Chicago Üniversitesi’nin bütün ağır topları karşımdaydı, özellikle The Problem of Social Cost adlı ese-rimde ortaya koyduklarıma şüpheyle bakıyorlardı ve beni uzun uzun sorguladılar, özellikle Milton Friedman’la tartışmak çok güçtür, Fri-edman üzerimde baskı kurarak teorimi sürekli sorguladı ancak ko-nuşmanın sonuna doğru yıkılmadığımı anladım. Friedman sizi birkaç rauntta nakavt edemediyse işler yolundadır”. Böylece Coase, teorisini diğer önemli iktisatçıların gözünde ispat etmiş ve çoğunluğun olumlu görüşlerine sahip olmuştur (Hazlett, 1997).
Ekonomi, hukuk ve organizasyon alanında işlem maliyetleri ve mül-kiyet haklarının değerini ve önemini vurgulayan Coase, 1991 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmüştür. Nobel konuşmasında Coase özellikle şu noktaların üzerinde durmuştur (Nobel Foundation, 2018c):
1937 yılındaki makalesinin oluşumunda iş dünyasından etki-lendiğini ve piyasa aktörlerinin düşünce yapılarını gözlemle-yerek “işlem maliyetleri” kavramını nasıl kullanıldığını araş-tırdığını söylemiştir. 1960 yılındaki makalesinde ise Pigou’nun görüşünü farklılaştırarak anlaşma, uzlaşma ve eko-
124 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
nomik etkinlik terimlerinin hukuk ve iktisat perspektifinden değerlendirdiğini anlatmıştır.
Hukuk ve iktisat perspektifinde yeni kurumsal iktisadın orta-ya çıkmasında Oliver Williamson, Harold Demsetz, Steven Cheung gibi iktisatçıların görüş ve çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.
Ronald Coase 1991 yılında Nobel Ödülü töreninde içinde bulunulan son yüzyılın toplumsal hayatın farklılaşmasına ve ekonomik değerle-rin değişimine ne kadar etki yaptığını da ortaya koymuştur. 1998’de kaleme aldığı “The New Institutional Economics” adlı makalesinde kural ve kurumların önemine yer vermiştir. Coase’a göre kural ve kurumların dayanağı o ülkenin hukuk sistemi, politik altyapısı, top-lum düzeni, eğitim sistemi ve ortak kültürü gibi unsurlardır1.
III. İKİ ÖNEMLİ ÇALIŞMASI: FİRMANIN DOĞASI ve SOSYAL MALİ-YET SORUNU
“Devlet sürekli büyümekte ve negatif marjinal verimlilik aşamasına ulaşmaktadır. Bunun anlamı şudur; ilave bir devlet fonksiyonu yarar-
dan çok zarar ortaya çıkarmaktadır…. Bir organizasyon büyüdüğünde o organizasyonun ölçek getirisi azalır; ilave faaliyet ve işlemler dolayı-
sıyla maliyetler artar.” Ronald H. Coase
Coase ömrünü tamamladığı 2013 senesine kadar akademik çalışma-larıyla öncüsü olduğu mülkiyet hakları ve işlem maliyetleri konusun-da önemli çalışmalar yapmıştır. Eserlerine sıklıkla atıf yapılması, çe-şitli ülkelerde çalışmalar yapan bilim insanlarını etkilemesi Coase’un yalnızca bir teorisyen olmasından öte pozitif iktisat açısından da far-kındalığını ortaya koymuştur.
Coase, “The Nature of Firm” makalesini 1937 yılında yayınladığında firmaların kurumsal yapısı ve kar amaçlarına ulaşmadaki politikala-rına ışık tutmuştur. Firmaların yönetiminde sahip-vekil ilişkisi, bu
1 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Coase, 1998: 73-74.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 125
ilişkiler neticesinde ortaya çıkan mal gruplarındaki ekonomik etkin-lik ve verimlilik düzeylerini makale üzerinde değerlendirilmiştir. Firmaların niçin var olduğunu araştırırken organizasyonel yapıları analiz etmiştir. Coase mülkiyet hakları prensibi içerisinde firmaları yönetenlerin özellikle özel çıkarlarını ön plana koyduğunda firmanın üretim, pazarlama ve satış gibi temel faaliyetlerini yükselttiğini ve dolayısıyla piyasalara olumlu katkılar yaptığını ifade etmiştir (Coase, 1937: 389-392).
Bir diğer çok önemli çalışması, “The Problem of Social Cost” isimli makaleyi Coase üç ana bölümde ele almıştır. İlk olarak incelenmesi gereken bir sorunun varlığını kabul ederek çalışmaya başlamıştır. Bu sorunun niteliği, toplumsal hayattaki karşılığı, piyasa yapısı içinde değerlendirilmesi ve fiyat sistemi üzerindeki etkileriyle kavramsal çerçeveyi ortaya koymuştur. İkinci bölümde kişiler arasındaki huku-ki hakların rolü ve iktisadi açıdan sonuçlarına vurgular yapmıştır. Son bölümde ise Pigou’nun birinci bölümde tarif edilen problemin çözümü için ortaya koyduğu argümana ilişkin çeşitli toplumsal olay-lardan kesitler sunarak Pigou’nun teorisinin ne kadar doğru olup olmadığı sorgulamıştır (Coase, 1960: 1-44).
Makalenin ilk bölümü doğrudan makalenin içeriğine vurgu yaparak ticari işletmelerin diğer piyasa aktörlerine zarar veren eylemlerini incelemiştir. Coase soyut olarak mevzuyu A’nın üretim faaliyetleri neticesinde B üzerinde bir zarar oluşturduğunun kabul etmesi ve A’nın kısıtlandırılarak ya da cezalandırılarak bu zararı tazmin etmesi inancını sorgulamıştır (Coase, 1960: 2). Coase’in bu soyut teorimi somutlaştırmak için kullandığı örneklerden bazıları şunlardır (Coase, 1960: 3-12):
Bir çiftçi ile bir hayvan yetiştiricisinin (örnekte sığır) komşu arazilerde ikamet ettikleri ve mülklerini ayıran herhangi bir çit olmadığını farz etmemizi söylemiştir. Hayvan yetiştiricisi-nin sığırları çiftçinin mülküne çitler olmadığı için izinsiz girip, çiftçinin ekinlerinden beslenmiştir. Bunun sonucunda da çift-çinin ekinleri zarar görmüştür.
126 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Sturges ve Birdgman davasında; Wigmore Sokağı’nda şeker-leme dükkanı olan kişi aynı zamanda çok eski iki makine yar-dımıyla şeker üretmektedir. Bu dükkanın yanına taşınan dok-torun şikayeti ise hastası geldiği zaman şekerlemeci dükka-nındaki üretim faaliyetlerinin çok ses çıkarması ve bu duru-mun doktorun muayene odasını kullanmasını zorlaştırması-dır.
Bryant ve Lefever davasında; hemen hemen aynı yükseklikte
oturan komşu bina sakinlerinden biri, evini yıkarak komşu binaya nazaran daha yüksek bir bina inşa eder. Odun sobasıy-la ısınmaya çalışan her iki bina içinse sorun daha yüksekte olan binanın aşağıda olan binanın bacasının tütmesine sebep olmasıdır. Çünkü yüksekte bulunan duvar serbest hava akı-mının dolaşmasına engel teşkil etmektedir.
Coase yukarıdaki örnekleri verirken hepsinin birbirinin benzeri ol-duğunu vurgulamaktadır. Hukuki bir problem olarak konu haksız fiil olarak kabul edilirse zarar verenin zarar görenlerin zararını tazmin etmesi beklenir. Coase’a göre mülkiyet haklarına iktisadi olarak ge-rekli önemin verilmemesi neticesinde sorunun tanımının yapılması ve çözümü için yanlış adımlara yol açmaktadır (Foss ve Foss, 2015: 5-6).
Coase, ekonomide yaratılan dışsallıkların çözümünde her zaman dev-let regülasyonu ve vergilendirmenin etkin olmayacağını öne sürmüş-tür. Çünkü devlet müdahalesi sosyal faydayı misyon edindiğinden özel faydayı ya da ekonomik etkinliği düşünmeyebilir (Turvey, 1963: 310-311). Sturges ve Bridgman davasında hakim; şekerlemeci dük-kanının yarattığı negatif dışsallığın sona erdirilmesi için ihtar verebi-lir ya da cezalandırabilir. Benzer davada komşu araziye giren sığırla-rın verdiği zararlar için hayvan besleyen kişiye ceza verilip zararı tazmin etmesi için yaptırım uygulanması sağlanabilir.
Coase, çalışmasında bir başka örnek daha vermiştir. Bir yerleşim bi-riminin yanından demiryolu hattı geçmektedir. Bu demiryolu hattı-nın işletmecisi olan lokomotif sahibi günde bir tren geçirirse 150$, iki tren geçirirse 250$ kazanmaktadır. Tek trenin çalışma maliyeti
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 127
50$, iki trenin çalışma maliyeti ise 100$ olarak sabitlenmiştir. Bu durumda lokomotif firması için iki tren çalıştırmak karlı bir iş olarak görülmektedir. Ancak trenlerin yerleşim biriminin yanından geçer-ken bir çiftçinin ekinlerinin olduğu tarlaya kıvılcım sıçratması sonu-cu zarar verdiği anlaşılmıştır. Bu zararlar tek trenin çalışması duru-munda 60$, iki trenin çalışması durumunda 120$ şeklinde oluşmak-tadır. Pigou varsayımına göre bu zararları oluşturan lokomotif firma-sından tazminat talep edilmesi gerekmektedir ve neticede bu tazmi-nat çiftçiye ödenmelidir.
Ronald Coase muhtelif çalışmalarında yukarıdaki örneklerle benzer-lik gösterecek başkaca örnekler de vermiştir. Örneğin, Bay Kersey ile Delta Havayolları davası örneğinde Bay Kersey Atlanta şehrinden bir mülk satın alır ve burada ikamet etmeye başlar. Şehir yöneticileri Bay Kersey’in mülkünün yakınına havaalanı inşa eder ve buradan uçaklar inip kalkar. Uçaklar sebebiyle oluşan toz ve gürültü Bay Ker-sey’in mülkünü kötü etkilemiştir. Neticede dava konusu olan uyuş-mazlıkta hakimin vereceği karar için önce mülkiyet hakkı sahibinin belirlenmesi zaruridir (Coase, 1960: 25-27). Ancak hukuki olarak mülkiyet hakkının sahibinin belirli olması her zaman çözümü de yanında getireceği anlamını taşımaz. Bay Kersey mülkiyet hakkına sahipse havaalanının oradan kaldırılmasını isteyebilir. Salt hukuki pencereden bu geçerli bir istek gibi görünebilir. Ancak o havaalanının planlaması, projelendirilmesi, inşaatı ve hizmete sunulması ciddi maliyetlerle ifade edilir. Bay Kersey’nin hukuki menfaati korunurken, piyasa ekonomisi bu durumdan negatif etkilenebilir.
Bay Kersey örneğinin bir benzeri İngiltere’de Chelsea Futbol Kulübü ile Chelsea’nin müsabakalarını oynadığı Stamford Bridge Stadyumu’nun yanında ikamet eden sakinler arasında yaşanmıştır. Stadyumu yenilemek ve kapasitesini artırmak isteyen Chelsea ciddi yatırımlarda bulunmuş ve inşaata başlamıştır. Ancak stadyumun yanında ikamet eden sakinler yeni inşaat sonucunda evlerinin güneş ışığını göremeyeceğini ve inşaatın derhal durdurulması gerektiğine dair dava açmışlardır. Dava sonuçlanmadan taraflar arasında yapılan müzakereler neticesinde taraflar arasında bir milyon sterlinden
128 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
biraz fazla bir ücret karşılığında stadyumun yapılmasına onay verilmiştir.1
Chelsea örneğinde, olayın salt hukuki pencereden çıkarılıp ekonomik bir kavram haline gelmesi, tarafların işlem maliyetine yol açmayarak birbirleriyle müzakere etmesi ve bu müzakere masasına tam bilgiyle oturmaları göz önünde bulundurulursa Coase teorisi işlemiştir. Bununla birlikte başlangıçtaki hukuki yükümlülüklerin uzlaşmayla birlikte ekonomideki kaynak tahsisine engel olmadığı da gözlemlenmiştir.
Coase teorisi yasal haklar ile ekonomik hakların paralel seyredeceği bir toplumsal anlayışta işlem maliyetlerinin oluşumuna dayanarak karşılaştırmalı alternatifler üzerinde piyasa sorunlarının çözümüne dayanmaktadır. Uyuşmazlığın tarafları işlem maliyetlerinin sıfır ola-rak kabul edildiği bir konjonktürde oluşan dışsallığın onarılmasında ortak paydayı rahatlıkla bulabileceklerdir. Çünkü yasal ve ekonomik olarak mülkiyet hakları o kadar net belirlenmiştir ki taraflar ekono-mik çıkarları için uzlaşıdan başka yolu tercih etmek istemeyecekler-dir (Medema & Zerbe, 2000: 850).
Elbette Coase, yaratılan negatif dışsallığın taraflarının her zaman iki ya da üç kişi olmayacağını biliyordu. Bu sebeple Pigou’nun genel çö-zümü gibi bir yaklaşım içinde olmamıştır. Taraf sayılarının çok olma-sı işlem maliyetlerinin artması sonucunu doğurabilir. Bu sebeple Co-ase eğer ekonomik verimlilik toplam maliyetlerden yüksek olarak hesaplanırsa devlet düzenlemelerinin de sorunun çözümünde kulla-nılabileceğini ortaya koymuştur. Ancak işlem maliyetlerinin sıfır ol-duğu bir dönemde devlet düzenlemelerine de ihtiyaç olmadığını vur-gulamıştır (Coase, 1960: 41-44).
Coase’un dışsallıkları içselleştirilmesinde ortaya koyduğu mülkiyet hakları kavramının önemi bugün ekonomik kalkınma ve refahın öl-
1 The Telegraph. (2018). Chelsea step closer to building new £1 billion stadium as
loophole used to overturn High Court. Retrieved from The Telegraph Official Web:
https://www.telegraph.co.uk/football/2018/01/15/chelsea-step-closer-building-new-
stadium-loophole-used-overturn/
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 129
çümünde önemli bir göstergedir. Aynı zamanda ülkelerin siyasi, sos-yal, hukuki ve ekonomik altyapılarının durumuna ilişkin önemli bir veri haline gelmiştir. Sonuç olarak Coase’un 1960 yılında sadece bazı olayları gözlemleyerek yorumlaması amacıyla yazdığı “The Problem of Social Cost” makalesi bugün çok çeşitli hukuk ve iktisat disiplinle-rine ilham kaynağı olmuştur.
Coase düşünceleriyle refah iktisadının kurucularından Arthur C. Pigou’nun önermesinin temellerini derinden sarsmıştır. Coase’ın sorduğu ilk soru bir taraf her zaman haksız olan mıdır? Ardından şu soruyu ortaya atmıştır, taraflardan birinin vergisel maliyete katlan-ması sağlanırken vergilendirme ölçütü neye göre belirlenecektir? Sorunun devamında ise zararın hesaplanmasında ortalama ve marji-nal maliyet farklılıkları, mülkiyet hakkının ne şekilde belirleneceği, regülasyonlar ve vergilendirme neticesinde üreticilerin kayıplarının piyasa ekonomisine ne şekilde etki edeceğinin bilinmemesi sebebiyle Pigou’nun varsayımları her zaman geçerli değildir diye görüş bildir-miştir (Coase, 1960: 42-44).
Coase, dışsallığın boyutlarını hukuki olarak haksız fiil değerlendir-melerinden soyutlayarak dışsallığın taraflarının zarar veren ya da gören olarak sorgulanmasından ziyade ulaşılmak istenilen amaca göre içselleştirilmesini önermiştir. Dolayısıyla lokomotif-çiftçi örne-ğinde amaç bölgenin ekonomik etkinliği ise makroekonomik boyut-larda bölgesel firmaların nakliye işleri, çiftçinin üretim maliyetlerinin birlikte düşünülmesi gerektiğine kanaat göstermiştir (Hovenkamp, 2008: 643-644). Özetle Coase’a göre Arthur C. Pigou esasen haksız fiil konusu üzerine yoğunlaştığından alternatif çözümlerin fırsat ma-liyetlerini hesaba katmamış ve gözardı etmiştir.
IV. COASE TEOREMİ
“Coase teoremine çok meraklı değilim, çok seviyor da değilim ama sıklıkla kullanılıyor.”1
Ronald H. Coase
1 Coase’un bu sözünün orijinali şu şekidedir:“I'm no enthusiast for the Coase Theorem.
I don't like it, but it's widely used.”
130 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Coase teoremini en yalın ve anlaşılır bir dille şu şekilde açıklayabili-riz: Dışsal ekonomilerin mevcut olduğu bir ekonomide eğer işlem maliyetleri sıfır ya da oldukça düşük bir seviyede ise ve mülkiyet hakları da önceden tanımlanmış ise -mülkiyet haklarının nasıl dağıl-dığından bağımsız bir veri olarak kabul edilerek- pekala devlet mü-dahalesine (vergileme, regülasyon, cezai yaptırımlar vs.) gerek ol-maksızın taraflar bir araya gelerek müzakere ve uzlaşma yollarını kullanarak pazarlık yoluyla piyasada etkin bir çözüm konusunda anlaşabilirler.1
Coase teoreminin öngördüğü üç temel şart vardır:
İşlem maliyetleri sıfır veya sıfıra çok yakın olmalıdır.2 Aksi takdirde pazarda anlaşma yapmak mümkün olmayacaktır. Denilebilir ki, Coase, “Sosyal Maliyet Problemi” adlı makalesi-ni büyük ölçüde işlem maliyetlerinin önemini işaret etmek gayesiyle yazmıştır. Ona göre işlem maliyetleri fiyat meka-nizmasını işler kılmanın külfetidir. Araştırılması gereken ön-celikli husus işlem maliyetinin boyutlarıdır (Seçilmiş, 2016:12).
1 Önemle belirtelim ki, Coase teoremi iktisat biliminde belki de üzerinde en çok çalışı-
lan konulardan birisi olmuştur. Coase teoremi adı altında yüzlerce makale yazıldığını
görmek biraz şaşırtıcı ama gerçektir. Coase teoremi konusunda temel bazı kaynaklar
için bkz: Medema & Zerbe (2000); Hovenkamp, (2008); Foss & Foss, (2015); Farrell,
(1987); Aivazian, & Callen (1981); Medema, (1994), (1995), (1996); Medema &
Samuels, (1996); Buchanan, (1973), (1983); Cooter, (1987); Schweizer, (1988); Hans-
mann, (1977); De Sarpa (1992). 2 İşlem maliyetleri; arama ve enformasyon maliyetleri, pazarlık maliyetleri ve sözleşme
şartlarını uygulama maliyetlerinden (enforcement costs) oluşur. Örneğin, hukuk sistemi
ve mahkemeler taraflar için bir işlem maliyeti doğurur, halbuki taraflar arasında eğer
tam güven söz konusu ise o zaman bu güven sayesinde ihtilafların çözülmesi kolaylaşır
ve teorik anlamda işlem maliyeti sıfır demektir. Coase, işlem maliyetlerini doğrudan
tanımlamamakla beraber şu açıklamayı yapmaktadır: “Piyasadaki işlemleri sürdürmek
için önce işbirliği ya da anlaşma yapılacak olan tarafı bulmak, karşılıklı enformasyon
alışverişinde bulunmak, anlaşma şartları üzerinde uzlaşmak, bir sözleşme hazırlamak ve
sözleşme şartlarının yerine getirilmesini izlemek ve kontrol etmek gibi işlemler gerekli-
dir.” Coase,1960: 18.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 131
Anlaşmanın kolay bir şekilde gerçekleşebilmesi için negatif dışsallığı ortaya çıkaran taraf ile bunun maliyetine katlanmak zorunda kalan taraf sayısı çok fazla ve ilişkiler karmaşık ol-mamalıdır. Aksi takdirde ilk şartta olduğu gibi tarafları bir araya getirmek, ortak yol bulmak kolay olmayacaktır.
Mülkiyet hakları ile ilgili kurallar ve kurumlar mevcut ve
fonksiyonel işlerliğe sahip olmalıdır.
Literatürdeki geniş yazın çerçevesinde Coase teoremini biz şu şekil-de tanımlamayı uygun görüyoruz:
Taraflar arasındaki mübadele ve müzakere süreçlerinde eğer işlem maliyetleri düşükse, tam enformasyon ve fonksiyonel rekabet mevcutsa ve ayrıca mevcut hukuk sistemi anlaşma ve uzlaşmayı engelleyecek bir etkiye sahip değilse o takdirde taraflar karşılıklı görüşmeler yoluyla bir anlaşmaya varabilirler ve bu şekilde piyasadaki etkinsizlikler orta-dan kaldırılmış olur.
Bizim bu yaptığımız tanımı daha iyi anlamak açısından D. H. Regan’ın 1972 yılında Coase’un editörlüğünü yaptığı dergide yazdığı önemli makalesindeki tanımı da vermekte yarar görüyoruz:
“Tam rekabet, tam enformasyon ve sıfır enformasyonun olduğu bir dünyada dışsallıklardan kaynaklanan başlangıç düzeyindeki maliyet-ler ne olursa olsun kaynak dağılımında etkinlik var olacak ve yasal düzenlemelerden etkilenmeyecektir.” (Regan, 1972: 427)
Önemle belirtelim ki, Coase bizzat kendisi yazdığı makalede (1960) görüşlerini bir teorem adı altında sunmamıştır. Nobel ödüllü iktisatçı George Stigler, 1966 yılında yayınlanan Fiyat Teorisi adlı kitabında Coase’un Sosyal Maliyet Problemi başlığını taşıyan makalesine yer vermiş ve “Coase Teoremi” kavramını kullanmıştır (Stigler, 1966: 113). Yani, Coase’un katkılarına “Coase Teoremi” adını veren Stigler olmuştur. Ardından bir başka Nobel ödüllü iktisatçı James M. Bucha-nan, Coase’un makalesi üzerine katkı ve eleştiri içeren iki önemli
132 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
makale yayınladıktan sonra (Buchanan, 1973, 1983) Coase’un çalış-ması pek çok çalışmaya konu olmuştur.
Özetle, Coase, çevre kirliliği gibi herhangi bir negatif dışsallık soru-nunun ortaya çıkması durumunda mülkiyet hakları nasıl dağıtılmış olursa olsun, mülkiyet hakları tanındığı ve korunduğu sürece, eğer işlem maliyeti sıfır ya da sıfıra yakın bir seviyede önemsiz ise tarafla-rın devlet müdahalesine (kamusal regülasyonlara) gerek olmaksızın kendi aralarında anlaşarak bir etkin çözüme ulaşabileceklerini ifade etmektedir.
V. HUKUK VE İKTİSAT YAKLAŞIMI ve YENİ KURUMSAL İKTİSAT ARAŞTIRMA PROGRAMININ ÖNCÜSÜ OLARAK COASE
“Bir ekonominin performansını belirleyen ve yöneten kurumlardır ve iktisatçılar açısından yeni kurumsal iktisadın önemi burada yat-
maktadır” Ronald H. Coase
Coase, İsveç Kraliyet Akademisi tarafından ilan edildiği üzere “İktisat, hukuk ve organizasyon disiplinleri arasında bağlantı kurarak ekono-minin işleyişinde ve kurumsal yapısında mülkiyet hakları ve işlem ma-liyetlerinin önemine vurgu yapması” dolayısıyla 1991 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmüştür. 1 Hukuk ve iktisat alanının ön-cülerinden biri olan Coase bu alanda işlem maliyetleri ve mülkiyet haklarının önemine dikkat çekmiştir. Yeni Kurumsal İktisat alanının öncülerinden biri olarak da kabul gören Coase, piyasa sürecinde ku-ralların ve kurumların önemine vurgu yapmıştır.
Ronald Coase birbirinden kopuk ve bağımsız iki ayrı disiplini (Hukuk ve İktisat disiplinlerini) birbirlerine yakınlaştırma konusunda olduk-ça başarılı ve etkili olmuştur. Coase ve pekala diğer pek çok kıymetli bilim insanı sayesinde Hukuk ve İktisat Yaklaşımı (Law and Econo-mics Approach ) adı verilen bir araştırma programı doğmuştur.
1 Ayrıntılı bilgi için bkz: https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-
sciences/laureates/1991/coase-facts.html
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 133
Coase’un hukuk ve iktisat disiplinlerini birbirlerine yakınlaştıran çalışmaları başkaca semerelerini de göstermiştir. 1993 yılında Doug-las C. North yeni kurumsal iktisada; 2009 yılında ise Oliver E. Wil-liamson işlem maliyetleri iktisadına ve Elinor Ostrom da ortak mal-lar alanına katkıları dolayısıyla Nobel Ekonomi ödülünü kazanmış-lardır. Örneğin, Coase’un dışsallıklar ve çevre kirliliği üzerine çalış-maları Elinor Ostrom’a ilham kaynağı olmuştur. Ostrom, Coase pers-pektifini esas alarak ortak malların (common pool resources) mini-mal devlet müdahalesi olmaksızın piyasada etkin bir şekilde nasıl sunulabileceği üzerine çalışmalar yaparak Nobel kazanmıştır. Aynı şekilde, Coase’un işlem maliyetleri, kurallar ve kurumlar üzerine gö-rüşlerinden esinlenerek Williamson, kurumsal yönetim (governan-ce) alanına katkılar yaparak Nobel ile ödüllendirilmiştir.
Ronald Coase; Nobel ile taltif edilmiş Hayek, Buchanan, Friedman, Stigler, Becker gibi liberal değerlere ve piyasa ekonomisine inanmış ve devlet müdahalelerine karşı durmuş bir iktisatçıdır.1 Coase ve onunla birlikte yukarıda isimleri zikredilen diğer Nobelli iktisatçıla-rın geliştirdikleri teoriler ve iktisat bilimine yaptıkları katkılar saye-sinde başlıca şu disiplinler ortaya çıkmıştır:
-Mülkiyet Hakları İktisadı -İşlem Maliyetleri İktisadı -Kurumsal İktisat -Evrimsel İktisat -Anayasal İktisat
Tüm bu disiplinlerin ortak paydası iktisadi hayatın ortaya çıkmasın-da, gelişiminde kurallar ve kurumların önemine vurgu yapmış olma-larıdır. Bugün tüm bu disiplinler Hukuk ve İktisat Yaklaşımı ya da Yeni Kurumsal İktisat adı verilen araştırma programının alt disiplin-leri olarak kabul edilmektedir.2
1 Bu konuda şu iki kısa yazıda Coase ve diğer Nobelli iktisatçılar arasındaki fikir ben-
zerlikleri özetleniyor. Bkz. Rowley, (1999); Boudreaux, (2007). 2 Bugün kurumsal iktisat adını verdiğimiz iktisadi düşünce esasen kurallar ve kurumlar
ile iktisadi hayat arasındaki ilişkileri inceler. Kurumsal iktisat, iktisadi hayatın bir evrim
süreci dahilinde ortaya çıktığını ve bu evrimsel süreç içerisinde kuralların ve kurumların
büyük bir rolünün olduğu belirtir. Kurallar ve kurumlar ile iktisadi gelişme ve büyüme
134 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Coase, American Economic Association’un 110. Toplantısında sundu-ğu “yeni kurumsal iktisat” başlığını taşıyan bildirisinde şunları yaz-maktadır:
“Yeni kurumsal iktisadın benim 1937 yılında yayınladığım Firmanın Doğası makalemle başladığı söylenir ve bunun doğru olduğu kanaa-tindeyim. Bu makalem ile işlem maliyetlerinin iktisat bilimine dahil edilmesi mümkün olmuştur… John R. Commons ve Wesley Mitchell ta-rafından kullanılan ve “eski kurumsal iktisat” olarak adlandırılan gö-rüşten ayırmak için Oliver Williamson yeni kurumsal iktisat” kavra-mını (ilk kez) kullanmıştır” (Coase, 1998: 72).
VI. SONUÇ
“Uygun kurallar ve kurumlar olmadan piyasa ekonomisinin hiçbir önemi yoktur.”
Ronald H. Coase
1910 yılında İngiltere’de doğup, 2013 yılında Chicago (ABD) kentin-de hayata gözlerini yuman Coase bir asırdan birkaç yıl daha uzun yaşama şansına sahip olmuştur. Coase’un bir asırlık hayat hikayesin-den geriye kalanları kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür.
Ronald Coase “az ve öz” yazan bir iktisatçıdır. Onun iki makalesi çev-re ekonomisi alanında da bakış açısının değişmesine katkı sağlamış-tır. Coase’un, bir çok çevre sorununun mülkiyet haklarının açık ve anlaşılır olması ve işlem maliyetlerinin düşük olması halinde kamu-
arasındaki ilişkilere ilk dikkat çekenlerin başında Thorstein Veblen, John R. Commons
ve Wesley Mitchell gelmektedir ve bu düşünürlerin görüşleri literatürde eski kurumsal
iktisat olarak adlandırılmaktadır. Joseph Schumpeter ve Friedrich A. Von Hayek gibi
düşünürler ise evrimsel gelişmeyi esas alarak kurallar ve kurumları incelemişlerdir ve
onların görüşleri ile “evrimci iktisat” (evolutionary economics) adı verilen bir iktisadi
düşünce doğmuştur. Kamu tercihi disiplininin kurucusu olarak kabul edilen James M.
Buchanan ise anayasal kurallar ve devletin iktisadi alandaki güç ve yetkileri arasında
ilişki kurmuş ve “anayasal politik iktisat” adı verilen bir yeni disiplinin doğuşuna öncü-
lük yapmıştır. Bunları takiben Douglas C. North da özellikle kurumsal altyapı ile eko-
nomik performansın tarihsel temelleri üzerine çalışmalar yapmıştır.2 Ronald Coase ve
Oliver Williamson ise mülkiyet hakları ve işlem maliyetlerinin önemine vurgu yaparak
kurumsal iktisadi düşünceye farklı bir katkı sunmuşlardır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 135
sal regülasyonlara gerek kalmaksızın piyasada etkin biçimde çözüm-lenebileceği görüşü çevre ekonomisi alanında çalışmalar yapan bilim insanlarına ve hatta hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara yeni ufuklar sağlamış ve aksiyon planları için yol gösterici olmuştur.
Coase; Hayek, Friedman, Buchanan, Stigler, Becker gibi liberal dü-şünce geleneğine bağlı bir iktisatçıdır ve kamusal malların pekala piyasada daha etkin olarak sunulabileceği görüşünü benimsemekte-dir.
Coase, hukuk ve iktisat alanında Journal of Law and Economics adı altında bir derginin 1964-1982 yılları arasında editörlüğü görevini üstlenmiştir. Journal of Law and Economics, dünyada hukuk ve iktisat alanında yayınlanan ilk dergi olmuştur ve hukuk ve iktisat yaklaşımı adı verilen disiplinin doğuşuna ve gelişmesine kaynaklık etmiştir.1
Coase’un iktisat bilimine yaptığı katkıları yadsımak ya da küçümse-mek asla mümkün değildir. Gerçek olan şudur ki, Coase gelmiş geç-miş tüm iktisatçılar arasında en etkili isimlerden biri olmaya hak ka-zanmıştır. Sadece Nobel ödülü kazanması ile değil; iktisatçıları kendi yazdıkları hakkında yazma konusunda etkilemeyi başarmıştır.2
Bu övgüler yanısıra daha gerçekçi şu tespitleri de tarihe bir not düşe-rek makalemizi tamamlamak istiyoruz. Coase, geniş bir yelpazede eserler yaz(a)mamıştır. 1937 ve 1960 yılında yazdığı iki makale üze-rine her ne kadar iktisatçılar tarafından onlarca makale yazılmış olsa da O nihayetinde refah iktisadı (dışsallıklar), fiyat teorisi, firma teori-si ve regülasyon teorisi ötesine ulaşan eserler vermiş değildir. Uzun bir ömür yaşamıştır; az ve öz yazmıştır; etkili olmuştur; fakat sosyal
1 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Gary Becker, Coase’un “ana ve etkili bir dergi yaratmış-
tır” sözleriyle takdir etmiştir. https://news.uchicago.edu/article/2013/09/02/ronald-h-
coase-founding-scholar-law-and-economics-1910-2013 2 Basit bir örnek vermek gerekirse bugün Google Scholar sayfasını ziyaret edip “iktisat”
(economics) alanındaki atıf sıralamasına bakıldığında Coase’un 100.000’e yakın atıf ile
gelmiş geçmiş tüm iktisatçılar arasında ilk 15 bilim adamı içerisinde yer aldığı görülür.
Bu Coase’un iktisatçılar üzerinde ne kadar etkileyici olduğunun açık delilidir.
136 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
bilimlere büyük ufuklar kazandıran bir büyük filozof ünvanını kanaa-timizce kazanamamıştır. Eğer sadece ve sadece Nobel kazananlar arasında bir basit karşılaştırma yapılsa bile onun hiçbir zaman bir Hayek, bir Buchanan, bir Becker ya da bir Kahneman gibi iktisat bi-limini kendi sınırlarını aşacak noktalara taşıdığını söylemek abartı olur ve nihayetinde haksızlık olur. Haklı ve yerinde övgüye fazlasıyla layık olan ve bunu da Nobel Ekonomi Ödülü ile tescilleyen Coase, bir asırlık uzun bir ömür yaşamış ve geride etkili ve saygın bir isim bıra-karak hayata veda etmiştir.
Kaynaklar
Aivazian, V. A., & Callen, J. L., (1981), The Coase Theorem and The Empty Core, Journal of Law and Economics, 24(1), 175-181.
Boudreaux, D., (2007), Hayek, Coase, and Buchanan on the Market Process, The Freeman Ideas on Liberty, 57(5): 157-165.
Buchanan, J. M., (1973), The Coase Theorem And The Theory Of The State, Natural Resources Journal, 13: 579-594.
Buchanan, J. M., (1983), Rights, Efficiency and Exchange: The Irrele-vance of Transaction Costs. in J. M. Buchanan, Liberty, Market and State, Harvester Press, 97-107.
Coase, R. H., (1937), The Nature of the Firm, Economica, 4(16): 386-405.
Coase, R. H., (1950), British Broadcasting: A Study in Monopoly, Lon-don; Harvard University Press.
Coase, R. H., (1960), The Problem of Social Cost, The Journal of Law and Economics, 3, 1-44.
Coase, R. H., (1982), How Should Economists Choose?, Washington: The Thomas Jefferson Center Foundation.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 137
Coase, R. H., (1988a), The Firm, the Market and the Law, University of Chicago Press.
Coase, R. H., (1988b), The Nature of the Firm: Origin, Journal Of Law, Economics, & Organization, 4(1), 3-17.
Coase, R. H., (1990), Essays on the Institutional Structure of Produc-tion, Chinese: Shanghai, 1990.
Coase, R. H., (1994), Essays on Economics and Economists, London: The University of Chicago Press.
Coase, R. H., (1998), The New Institutional Economics, The American Economic Review, 72-74.
Coase, R. H., (2012), Essays on Economics and Economists, Chicago: University of Chicago Press.
Coase, R., & Wang, N., (2016), How China Became Capitalist, United Kingdom, Palgrave Macmillan, The Journal of Legal Studies, 1-33.
Coase, R. H., & Barrett, E. W., (1968), Educational TV: Who Should Pay?. Rational Debate Seminars, American Enterprise Institute.
Coase, R. H., Fowler, R. F., & Edwards, R. S., (1938), Published Balance Sheets as an Aid to Economic Investigation-Some Difficulties.
Coase, R. H., Edwards, R. S., & Fowler, R. F., (1940), The Iron and Steel Industry, 1926-1935: An Investigation Based on the Accounts of Pub-lic Companies. London and Cambridge Economic Service.
Cooter, R. D., (1987), The Coase Theorem, in Eatwell, John, Milgate, Murray and Newman, Peter (eds), The New Palgrave: A Dictionary of Economics, London, Macmillan, 457-460.
138 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
De Serpa, A. C., (1992), The Pure Economics of the Coase Theorem, 18 Eastern Economic Journal, 287-304.
Encyclopedia Britannica, (2018), Ronald Coase. Encyclopedia Britannica Official Web Sites: https://www.britannica.com/biography/Ronald-Coase
Farrell, J. (1987). Information and the Coase Theorem. Economic Perspectives, 113-129.
Foss, K., & Foss, N. (2015). Coasian and Modern Property Rights Economics. Journal of Institutional Economics, 11(2), 391-411.
Hansmann, H. B. (1977). The Coase Proposition, Information Const-raints and Long-Run Equilibrium: Comment, American Economic Review, 459-461.
Hazlett, T. W., (1997), Looking for Results: An Interview with Ronald Coase: Nobel Laureate Ronald Coase On Rights, Resources, And Regulation. Reason: Free Minds and Free Market Web Site: http://reason.com/archives/1997/01/01/looking-for-results
Hovenkamp, H. J., (2008), The Coase Theorem and Arthur Cecil Pigou. University of Pennsylvania Law School Penn Law: Legal Scholarship Repository, 633-649.
Matthews, D., (2013), Ronald Coase Is Dead, Washington Post Web Site: https://www.washingtonpost.com/news/wonk/wp/2013/09/03/ronald-coase-is-dead-here-are-five-of-his-papers-you-need-to-read/?utm_term=.2ec6125ee161
Medema, S.G, 1994, Ronald H. Coase, New York: St. Martins Press.
Medema, S.G, (1995), The Legacy of Ronald Coase in Economic Analysis, I & II, Edward Elgar, Aldershot.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 139
Medema, S. G., (1996), The Coase Theorem, in Coopera and Argyris (eds), The Encyclopedia of Managerial Economics, Oxford: Basil Blackwell.
Medema, S.G, & Zerbe, R. O., (2000), The Coase Theorem, in B. Bouckaert, & G. De Greest, The Encyclopedia of Law and Economics, Aldershot: Edward Elgar Publishing, 836-892.
Medema, S.G, & Samuels, W., (1996), Ronald Coase and Coasean Eco-nomics: Some Questions, Conjectures and Implications. in Samuels, W. et.al., The Economy as a Process of Valuation, Cheltenham: Edward Elgar, 1996.
Nobel Foundation, (2018a), Ronald H.Coase Biographical, https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1991/coase-bio.html
Nobel Foundation, (2018b), Sir Arthur Lewis Biographical, https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1979/lewis-bio.html
Nobel Foundation, (2018c), Ronald H. Coase Prize Lecture, https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1991/coase-lecture.html
Nobel Prizes, (1991), Ronald H. Coase Prize Lecture, https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1991/coase-lecture.html
Nobel Prizes, (1991b), Ronald H. Coase Facts, HYPERLINK "https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1991/coase-facts.html" https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1991/coase-facts.html
Regan, D. H. (1972), The Problem of Social Cost Revisited, Journal of Law and Economics, (15)2:427-37.
140 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Rowley, C., (1999), Five Market-Friendly Nobelists Friedman, Stigler, Buchanan, Coase and Becker, The Independent Review, 3(3): 413-431.
Schweizer, U., (1988), Externalities and the Coase Theorem: Hypot-hesis or Result?’, Journal of Institutional and Theoretical Economics, 245-266.
Seçilmiş, E., (2016), Coase Teoremine Alternatif Bakış. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 53(612): 9-20.
Stigler, G. J., (1966), The Theory Of Price, New York: Macmillian.
Turvey, R. A., (1963), On Divergencies Between Social Cost and Private Cost. Economica, 30(3): 309-314.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 141
GARY BECKER’IN HUKUK VE İKTİSAT
YAKLAŞIMINA KATKILARI1
Richard A. Posner
Çeviren: Fatma Akkaş
Gary Becker’ın hukuk ve ekonomi alanına katkıları çok büyüktür fa-kat bu iddia gerçek olmasına rağmen Onun, ekonomide Ronald Coa-se, Freidrich Von Hayek, James Buchanan ve George Stigler gibi eko-nomi dalında Nobel Ödülü alan diğer kişiler gibi hukukla çoğunlukla ilişkilendirilmemesi şaşırtıcı bir durumdur. Hatta hukuk ve ekonomi alanında onun değeri tam olarak anlaşılmamıştır.
Onun katkıları, bulunduğu hukuk ve ekonomi alanında spesifik konu-larda önemli yazıları olmasına rağmen, sadece bu yazılar sıralanarak anlaşılamayabilir. Onlar alışıldık yazılardır bu nedenle ben onları özetleyebilirim. Onun en önemli etkisi, 1968 yılına ait suç ve ceza ekonomisi üzerine araştırmasıdır.2 O araştırma sadece (lsaac Ehrlich ve diğerleri tarafından caydırma üzerinde sosyolojik ve kriminolojik fikir birliğini tamamen değiştiren ve meydan okuyan) caydırma üze-rine kayda değer deneysel bir eser değil aynı zamanda teorik bir eserdir (Bu esere A. Mitchell Polinsky ve Steven Shavel ve diğerleri, William Landes’in ceza prosedürü hakkındaki araştırması, ceza hu-kukunun ekonomik yapısı üzerine benim çalışmama ve son olarak da beyaz yakalı suçluların cezalandırılması için para cezasının önemini belirten Federal Ceza Hükümleri Komisyonu için yargıya Becker’ın orijinal suç ve optimum ceza modelini devam ettirerek ve sadeleşti-rerek katkıda bulundular). Guido Calabresi’nin A. Douglas Melamed3
1 Richard A. Posner, “Gary Becker's Contributions to Law and Economics”, The Journal
of Legal Studies, Vol. 22, No. 2 (Jun., 1993), pp. 211-215. 2 Gary S. Becker, Crime and Punishment: An Economic Approach, 76 J. Pol. Econ. 169
(1986). 3 Guido Calabresi and A. Douglas Melamed, Property Rules, Liability Rules, and Ina-
lien- ability: One View of the Cathedral, 85 Harv. L. Rev. 1089 (1972).
142 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ile beraber yaptığı mülkiyet hakları ve yükümlülük kuralları arasın-daki fark üzerine öncülük eden araştırması Becker’ın makalesine tepki olarak yazıldığı çoğunlukla fark edilemeyebilir. Bu makaleye göre, eğer hırsız, tutuklama ve mahkûm edilme ihtimalini aynı görür-se, alınan malın değeri için ortalama para cezası hırsız tarafından kolayca verilebilirdi. Fakat o zaman insanlar için istedikleri şeyleri satın alma ve çalma arasında fark olmazdı. Calabresi ve Melamed’in açıkladığı gibi mülkiyet haklarının amacı, işlem maliyetlerinin düşük olduğu yerde gönüllü hareket etmeye zorlamaktır.
Gary Becker’ın ırk ayrımı ekonomisi üzerine ilk kitabı1, (bu kitaba James Hckman, John Donohue, lan Ayres, Richard Epstein ve diğerleri katkıda bulundu.) otomobil satışlarından kefalet senedi hükmüne kadar geniş bir sektördeki ayrımcılık, pozitif ayrımcılık hakkındaki gelişen literatüre bir katkı sağladı. Becker’ın kusura dayanmayan boşanma üzerine analizi, aile hukuku üzerine yasal tartışmaları etki-lemeye başladı. Ve onun uyuşturucu bağımlılığı ekonomisi üzerine son çalışması, uyuşturuculara karşı savaş hakkında akademik düşün-ceyi etkilemeye başladı.
Fakat Becker’ın hukuk ve ekonomi alanı için daha kayda değer önemi onun “hukuk ve ekonomi” üzerine araştırmasından daha başka yer-lere uzanıyor. Onun önemi genel ekonomiye, ekonomik metodolojiye ve birebir etkisine ve örneklemelerine uzanıyor.
Becker’ın genel ekonomiye ilk katkısı, hukuk ve ekonominin gelecek vaat eden birçok uzmanlık alanının kurulmasını sağladı. Onun beşeri kaynaklar ve özellikle genel kaynaklar ve firma kaynakları arasındaki ayrım üzerine analizi, Richard Epstein’in2 Amerikan ekonomisinde çok yaygın olan ve yasal açıdan tartışmalı olan sözleşmeli istihdam ekonomisi üzerine önemli araştırmasının hemen gerisinde yer alır. Becker’ın firma kaynaklı yatırımların işçi ve işveren arasındaki ilişki üzerine analizi, işçi ve işverenin ilişkilerinin yasal açıdan sıkıntı ol-madan her iki taraftan biri tarafından sonlandırılabilmesine rağmen, istihdam ilişkisinin nasıl güvenilir bir temeli olabileceğini iki tarafa
1 Gary S. Becker, The Economics of Discrimination (1957). 2 Richard A. Epstein, In Defense of the Contract at Will, 51 U. Chi. L. Rev. 947 (1984).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 143
da gösteriyor. Becker’ın George Stigler1 ile yazdığı bir işverenin işçi-ye iş fesih maliyetini arttırmak için işçiyi işten atarak işçinin tazmi-natını nasıl suistimal etmesinin önüne geçileceği üzerine yazdığı araştırmadaki analizi, sömürücü olan avukatların eline sık sık geçen çeşitli istihdam kontratlarını anlamak için bir anahtardır. Eşleri piya-sada çalışırken, kadınların emek piyasasında üzerinde durulmayan evdeki üretim, erkek ve kadın ücret farklılıklarında sıklıkla başvuru-lan Becker’ın geleneksel ev işleri üzerine ekonomik modeli, piyasa ve ev işleri üzerine yatırım ve iş tahsisi üzerine davalarda işverenlerin cinsiyet ayrımcılığı yaptıklarının kanıtı olarak kullanılır. Ev işleri üre-timi üzerine ekonomik model, aile hukukunda, vergi sisteminde ve veraset işlemlerinde de uygulamada kullanılır ve Becker’ın ev işleri üzerine ekonomik modeli, onun zaman ve emek tahsisi ile piyasa dışı üretim üzerine genel modelinin bir parçasıdır ve bu genel model hu-kukta da kullanılır.
İkinci olarak, Gary Becker’ın hukuk ve ekonomi üzerine katkılarını metedolojik açıdan açıklamak istiyorum. Bir çok ekonomist, ekono-minin asıl kapsadığı alanın piyasalar olduğuna inanırlar, bunu Ro-nald Coase şöyle açıklar: piyasada belli fiyatlar ve sayılabilir çıktılar (ürün) vardır ve bunlardan ekonomik teorileri analiz etmek için veri temin edilir ve piyasa faaliyetleri ile ilgili insanların daha akılcı ve daha az duygusal davranmaları beklenilir. Bu alandaki Bentham ha-riç diğer ekonomistlere karşı Becker, akılcı modelinin bütün sosyal davranışlar için uygulanabilir olduğu konusunda direndi. Becker’ın bu ısrarı hukuk ve ekonomi için çok büyük bir harekettir. Her şeye karşın, yasal sistem piyasaları düzenleme konusunda hiçbir sınırla-ma getirmeyi asla düşünmedi. Uyuşturucu kullanımı, cinayet, evlat edinme, homoseksüellik, işkence, hüküm verme, itiraf, dini tarikatlar, bağnazlık gibi geniş bir skalada olan hukuk meseleleri tamamen duygusal, sezgisel olduğu için çoğu ekonomist onların alan dışı oldu-ğuna inanıyorlar ya da öyle farz ediyorlardı. Gary Becker, onlarla ay-nı fikirde değildi ve çalışması aracılığıyla piyasa dışı hareketler ile ilgili modelinin akılcı davranış modeli olduğunu ve test edilebilir so-nuçlar ürettiğini gösterdi.
1 Gary S. Becker and George J. Stigler, Law Enforcement, Malfeasance, and Compensa-
tion of Enforcers, 3 J. Legal Stud. 1 (1974).
144 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Üçüncü olarak, Becker hukuk ve ekonomiyi az bilinmesine rağmen kişisel olarak da etkiledi. William Landes, Gary Becker’ın öğrencisi olarak istihdam ayrımcılığı yasası ile ilgili teziyle hukuk ve ekonomi alanına giriş yaptı ve Becker, Landes’in mahkemelerde yasal prose-dürde ekonominin kullanılmasıyla ilgili öncülük eden makalesini yüreklendirdi fakat, diğer ekonomistler onun ekonomi alanı ile ilgili olmayan yargı üzerine ekonomi çalışarak ciddi bir kariyer hatası yaptığını düşündüler. Landes, Sikago’ya gelmeden önce, Landes ve benim birlikte çalışabileceğimizi ilk öneren kişi Becker’dı ve Onun burada bulunmasında büyük rol oynadı. Becker, beni Ulusal Ekono-mik Araştırma Bürosuna kayıt ettirerek hukuk ve ekonomiye olan kararlılığımı pekiştirmiş oldu ve Becker’ın yapmayacağından emin olmama rağmen 22 yıl önce George Stigler’ın sanayi organizasyon çalıştayında araştırmam üzerine hata yaptığımda1, o çok yardımse-ver yorumlar yaptı. Becker o çalıştayda ve sonraki organizasyonlarda bana daima yardım etti ve beni yüreklendirdi.
Onun anısına uygun olmasına rağmen şimdiye kadar söylediklerim geçmişe yönelikti ve şimdi daha geleceğe yönelik bir not ile sonlan-dırmak istiyorum. Becker’ın kariyeri ve başarısı hakkında çok dü-şündüm. Elbette başarısı taklit edilemeyebilir tersine hepimiz bir Gary Backer olabiliriz. Fakat onun kariyerinden faydalanmamız için pek çok dersler var. Hatta daha ileriye gidecek olursam, Gary Becker kadar zeki bir insan o derslere aldırmasaydı başarısız olabilirdi diye düşünüyorum.
Literatür üzerine çalışma ile problemler üzerine çalışma üzerine bir fark var. Çoğu ekonomist ilgi alanlarındaki literatürü okurlar ve on-lar bir hata fark ederlerse onu işaret eden bir makale yazarlar ya da var olan literatürde modeli tekrar formüle etme veya düzeltme yap-mak için uygun ortam bulurlarsa yeniden eklenti yaparlar. Ekonomi-nin diğer yan kolları gibi hukuk ve ekonomi, bağlantılı meseleler et-rafında kümelenmeye eğilimli bir sonuca sahiptir; çünkü bunlar, er-ken tedavi, düzeltme, ve benzeri işlemleri kolaylaştıracak şekilde uygulanan konulardır. “Averch-Johnson etkisi” uygulamada önemli bir olay olarak asla gösterilmemesine rağmen, büyük bir literatürde
1 Richard A. Posner, A Theory of Negligence, 1 J. Legal Stud. 29 (1972).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 145
üretilen kamu hizmeti için sermaye yatırımıyla ilgili matematiksel olarak çözümlenebilir bir örnektir.
Becker’ın yaklaşımı farklıydı. O, ayrımcılık, eğitim, suç gibi gerçek dünyaya ait problemleri seçti ve onlarla ilgili literatürden ziyade on-lar hakkında yazdı. Sadece analiz edilmeyi bekleyen gerçek dünyanın bol somut problemlerine sahip olan hukuk ve ekonomi gibi uygula-malı bir alan, avantajlarından biriydi ve bu alan sadece daha ileri ek-lenti yapılmayı bekleyen bir literatür değildi.
İkincisi, Gary Becker’ın işi bir noktada birleşiyordu. Bu ekonomist veya avukat-ekonomistin yaşam boyunca eserleri, ekonominin kendi içinde ilişkili olduğu birçok alan ile ilgili birçok makaleden oluşuyor-du. Bu tip bir ürün, bilgiye önceden katkı sağlıyor ancak aynı akıl ve adanmış çaba bazı alanlar için gerekli değildi fakat, birbirleriyle de-rinden ilişkili alanlar çok daha büyük katkı yaratabilirdi. Becker, farklı pek çok alanda çalıştı işi bir noktada birleşiyordu çünkü aynı temel olaylarla ilgiliydi. Bu olaylar, başlıca kariyer seçenekleri, piya-sa dışı ürün (yararlı şey) üretimi, birbirine bağımlı hizmetler, farklı alanlarda ortaya çıkan insan davranışı.
Üçüncüsü, Becker’ın işi güçlü kümülatif bir etkiye sahipti, sadece be-nim henüz hatırlattığım gibi bir noktada birleşen değil, aynı zamanda o tek bir makaleden ziyade mümkün olduğu kadar daha büyük prob-lemler hakkında çalıştı. Bu bakımdan suç hakkındaki makalesi1 çok olağandışıydı, o suistimal hakkında Stigler ile yaptıkları araştırmanın bir bölümü hariç kendi çalışmalarına benzemiyordu. Bir kitap haline getirilen teorilerinin çoğu, denemeler ve ders kitaplarından oluşan diğer kitapların yazılmasını hemen hemen durdurdu. Ekonomi için orijinal bir kitap yazmak bilimsel katkının devamının esas olduğu bir disiplin gerektiriyor. Becker bir öncü fakat o bir öncüden daha fazla-sı, o bir sürat koşucusu ve aynı zamanda maraton koşucusu. Onun kariyeri, Marquis of Deffand’ın Aziz Denis’in kafasında elleri iki lige yürümesi üzerine yaptığı yorumun yanlış olduğunu gösteriyor: “Me-safe hiçbir şeydir, zor olan sadece ilk adımdır”.
Gary Becker’ın ekonomik çalışmasının hukuk için uygulamada daha fazla öneme sahip iki açılı bir yönü olduğuna inanıyorum: “kavrama”
1 Becker, önceki not 1.
146 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
(anlama ve başarma). Ancak daha önce göstermeyi denediğim gibi onun başarısının yinelenebilir başarı özelliklerini tanımlayarak ve bizim kendi kariyerimizde tekrarlayarak ondan öğrenmeye devam edebiliriz.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 147
GARY BECKER:
İKTİSAT ALANINDA ÖRNEK BİR BİLİM İNSANI1
James J. Heckman
Çeviren: Fatma Akkaş
Gary Becker, ekonomistler tarafından ele alınan sorunların kapsamı-nı genişleterek ve yeni analitik sistemler yaratarak ekonomiye yeni bir boyut kazandırdı. Ekonomi ve kamu politikası alanları kurdu. Truva'lı Helen'in “Binlerce Gemiyi Denize İndiren Yüz” olduğu söyle-nir. Gary Becker için de fikirlerinin yüzlerce bilgi dizisinin ve binlerce ampirik ve teorik çalışmanın üretimini başlattığı söylenebilir. Bu makale Becker'i, ekonominin sınırlarını genişleten ve kamu poli-tikasının temel sorularını ele alan, bir araştırma bütünü oluşturmak için yaratıcılığını, merakını, fikirlere açıklığını ve araştırma metodo-lojisini birleştiren örnek bir ekonomi bilimcisi olarak ele alıyor.2 Becker, metodolojisi hakkında çok az şey yazdı. Öğüt vermek yerine pratik yaptı. Yaklaşımı, deneysel olarak verimli bir ekonomik araş-tırma yapmak isteyen tüm ekonomistler için önemli dersleri olan tutarlı bir modeli ortaya koymaktadır. Becker’in ekonomiye ilgisi 1950’lerin başında yüksek lisans öğrenci-siyken Şikago Üniversitesi’ndeki yoğun entelektüel ortamda oluştu. Milton Friedman, Becker’in metodolojisi üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Friedman, bir dizi ekonomik soruyu analiz etmek için sürekli olarak fiyat teorisini ve Marshall’ın kısmi denge analizini uyguladı. Friedman (1949) Marshall’ın yaklaşımının ampirik verimliliğini,
1 James J. Heckman, “Gary Becker: Model Economic Scientist”, IZA DP No. 8827,
February 2015 2 Daha önceki iki derste (Heckman, 2014b ve Heckman, 2014a), Hayatı ve çalışması
hakkında konuştum. Bu makale Heckman'dan (2014a) materyal çıkartıyor ve
genişletiliyor. Bu dersin bir videosu http://youtu.be/Xw3fdOxIP6M. adresinden
bulunabilir.
148 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Walras’ın genel denge teorisinin ampirik verimsizliği ile karşılaştırdı. Friedman ayrıca, ekonomi alanında ampirik çalışmanın nasıl yapıla-cağına dair sağlam görüşlere de sahipti. Becker öğrenciyken Fried-man, etkili ve tartışmalı olan “Pozitif İktisadın Metodolojisi” ni (1953) yayınladı. Becker, o Şikago ortamında başkalarından da etkilenmiştir. Öğrenci olarak, modern ekonometri sistemini yeni geliştiren ve sistemleşti-ren Şikago Üniversitesi Cowles Komisyonu'nda araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. Cowles metodolojisi, ekonomik modelleri formüle etme, onları tanımlama ve tahmin etme görevleri arasında sert ay-rımlar içeriyordu. Verilere bakmadan önce formüle edilmiş ekono-metrik modellerin test edilmesinde Neyman-Pearson teorisinin uy-gulanmasını destekledi.
Chicago ekonomisi, Becker gelmeden hemen önce Arthur Burns ve
Wesley Clair (1946) tarafından benimsenen iş döngülerini açıklama-
da kullandıkları tümevarımsal yaklaşımı eleştiren ve Milton Fried-
man tarafından ekonomi biliminin eşsiz bir örneği olarak gösterilen,
Tjalling Koopmans'ın yazdığı (1947) “Teorisiz Ölçüm’’ yazısının ya-
rattığı krizi yeni atlatmıştı. Koopmans ve tüm Cowles grubu, ekono-
mik verilerin tasarlanmasında, yorumlanmasında, temel ekonomik
mekanizmaları anlamada ve etkin ekonomik politikaların geliştiril-
mesinde yol gösterici olarak resmi ekonometrik yaklaşımları savun-
du.
Becker tüm bu etkileri özümsedi. Bağımsız bir düşünür olarak bir
dizi yeni ekonomik sorunu ele almak için bu yaklaşımların benzersiz
bir sentezini geliştirdi. Esnekti ve problem çözmede yararlı olan bir
yaklaşım kullandı. Örneğin, Malthus popülasyon teorisinin genelleş-
tirilmesinde dinamik genel denge teorisi kullanırken Marshallyan
senaryodan ayrıldı (Becker, 1991). Burns ve Mitchell'in “gerçekler
kendileri için konuşabilir” yönündeki tamamen tümevarımsal yakla-
şımını reddetti. Koopmans gibi, tüm ölçümlerin teori tarafından yön-
lendirilmesi gerektiğine inanıyordu. Friedman gibi (1953), tamamen
teoriye dayalı bir ekonomi yaklaşımı ve ekonometriye ilişkin Cowles
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 149
yaklaşımında öne çıkan teori oluşturma, model tanımlama, tahmin
etme ve çıkarım görevleri arasındaki keskin ayrımları reddetti1. O sık
sık “İktisat, teori ile veri arasında bir diyalogdur ve asla biri ya da di-
ğeri olmamalıdır.” dedi. Becker, model ile veri arasındaki herhangi
bir ayrımın her zaman kesin olmadığını belirtti. Veriler, teorileri öne-
rir. Bu şekilde oluşturulan teoriler, en iyi şekilde yeni verilerle (taze
veri örnekleri) ve teorilerin ilave sonuçlarını göz önünde bulundura-
rak test edilerek oluşturulur.
Bu makalede, Becker’in yoğun entelektüel merakı ile yeni fikirler ileri sürme isteği bir araya geldiğinde, nasıl güçlü bir ekonomik ana-liz üretilebileceğini gösteren metodolojisi açıklanmaktadır. Ekono-mideki önemli soruların cevapları konusunda oldukça yaratıcıydı ve kariyerinde birçok “buldum” anı yaşadı. İlk önce, onun metodolojisini tanımladım ve daha sonra uygulamasının birkaç örneğini verdim.
1. Becker’in Metodolojisi
Becker güçlü bir ekonomi bilimi yarattı. Bunu, üç ilkeyi acımasızca uygulayarak yaptı: (a) ekonomik temsilciler kendi çıkarlarına göre hareket eder (genel olarak tanımlanmış ve kariyeri üzerinde daha geniş bir şekilde tanımlanmış); (b) tercihler kesindir (ancak pratik, alışkanlık, öğrenme yoluyla gelişebilirler ve bu nedenle insanlar ara-sında farklılık gösterebilir); ve (c) genel olarak tanımlanmış olan pi-yasalar dengededir (sırasıyla hem resmi piyasalar hem de açık ve kapalı “gölge” fiyatlar kullanan gayri resmi piyasa ayarları) (Becker, 1978). Açıklamaya çalıştığı herhangi bir olgunun gerçeklerini dikkat-lice inceleyerek ve bu üç ilkenin yönlendirdiği ekonomik teoriyi kul-lanarak, makul varsayımlar önerdi. Verilere sadık, ekonomik teoriye uygun, araştırılanların ötesinde geniş bir olgu yelpazesi üzerinde öngörüleri olan ve yeni hipotezler önermekte verimli olan basit mo-deller kullandı. Başarısızlıklarını kabul etti, eleştirileri dikkate aldı ve onlara yeni bakış açısı getirerek yeni modellerle yaratıcı bir şekilde yanıt verdi.
1 Cowles metodolojisi hakkındaki düşünceleri için bkz. Friedman (1953, dipnot 11).
150 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Teori, veri ve teorinin gözden geçirilmesi arasındaki sürekli etkile-şim bilimin temel özelliğidir. Bu etkileşim, Friedman’ın “Pozitif İktisa-tın Metodolojisi” nin temel bir bileşeniydi. Becker’in ilkeli ve içerik yüklü modelleri gerçeklere uyacak şekilde gelişti. Model oluşturmaya yönelik bu yaklaşım, bilimsel yöntemin temel özelliğidir. Ne tama-men tümevarım ne de tümdengelim. Kaçırıcıdır. Kaçırılma - hipotez-ler (modellerde kodlandığı gibi) ve veriler arasındaki ileri geri hare-ketler gerçek bilimin özüdür. Becker'in ekonomiyi “kaçırdığı” söyle-nebilir. Mevcut verilerle en makul ve en tutarlı açıklamaları aradı.1 Ekonomik olayları anlamaya yönelik çalışmalarının çoğunda, model-ler ve veriler arasındaki ilk uyumsuzluklara cevap olarak yaratıcı görüşler ortaya attı. Becker, Şikago’da öğrencilik günlerinde var olan farklı düşünce akım-larının her birinden en bilimsel, en verimli olarak gördüğü özellikleri alarak kendi ekonomik yaklaşımını geliştirdi. Teori ile ölçümü uygu-ladı ve savundu. Genel denge modellerini ampirik olarak verimli ol-duklarında serbestçe kullandı. O, modelleri ve verileri arasında gidip gelerek, bu etkileşimden ders alarak, ampirik zorluklara yaratıcı çö-zümler üretmeyi ve bu sayede büyük problemlerin anlaşılmasını biz-zat öğrendi. 2. Doğurganlık, Hanehalkı Üretimi ve Aile Ekonomisi
Becker’in doğurganlık ekonomisi üzerine yaptığı araştırmalar, verile-
re dayalı düşünce biçimindeki gelişimini, ilk ampirik başarısızlıkları
kabul etme ve onlara yaratıcı bir şekilde cevap verme istekliliğini
örneklemektedir. Aynı zamanda uzun bir süredir devam eden sorun-
lara odaklandığını da gösterir. Bu araştırmanın sonucunda hanehalkı
üretimi, evlilik ve ev ekonomisi gibi konular çalışmasının birer par-
çası haline geldi (Becker, 1991).
Becker'den önce ekonomistler arasında doğurganlıkla ilgili hakim görüş Malthusyandı: gelirler arttıkça doğurganlık artar, doğurganlı-ğın artması nüfusu arttırır, nüfusun artması geliri azaltır, gelirin
1 Kaçırılma tanımı için bkz. Igor Douven (2011). Heckman ve Singer (2015), ekonomik
analiz için bir araç olarak kaçırılmayı tartışıyorlar.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 151
azalması ise beslenme yetersizliğine ve ölüme neden olur. Sonunda, insanlar azaldıkça gelirleri artacaktır. Bu model 19. yüzyılın sonla-rında bile gelişmiş ülkelerin gerçekleriyle büyük ölçüde tutarsızdı. Yine de, ekonomistlerin öncü analizlerine (1960), kanıtlarla tutarlı bir alternatif model geliştirmeye başladıkları kadar değildi. Konuyla ilgili ilk makalesinde, bebekleri dayanıklı tüketim malı olarak ele aldı ve Malthusyan’ın gelir üzerindeki etkilerini vurguladı. Çocuklar normal mallardı. Kesitsel verilerde bulunan aile geliri ve doğurganlık arasındaki negatif korelasyon, daha yüksek gelirli ailelere ait daha fazla doğum kontrol yöntemine bağlanmıştır. Bu makale, bebeklerin tüketici tarafından dayanıklı olduğu ve masraflı olduğu fikrini reddeden birçok kişi tarafından sert -ve bazen de deli gibi- olarak eleştirildi1. Daha yapıcı eleştiriler, Becker'ı herhangi bir çocuğun tüketiminin aile-deki diğer çocukların ve ebeveynlerin tüketimi ile ne kadar ilişkili ol-duğunu fark etmediği için eleştiren ve tartışmalı olduğu James Duesenberry'den (1960) geldi. Çocuklar sıradan bir iyilik değildir. Bir evde, birisine yapılanlar genelde herkes için yapılır. Artan gelirle birlik-te, daha yüksek yaşam standardı ve daha kaliteli çocuk yetiştirme için talep artmaktadır. Bu şekilde çocuk başına maliyet artar. Becker bu eleştiriyi dikkate aldı ve uzun bir zaman sonra eleştiriye yaratıcı bir şekilde yanıt verdi. Cevabını oluştururken, Columbialı meslektaşı ve iş arkadaşı Jacob Mincer’ın önemli katkısı oldu. Becker ve Mincer birlikte, Çalışma Eko-nomisi alanında devrim yaratan araştırmaları teşvik eden Columbia Atölyesini kurdu. Mincer (1963), doğurganlık ve kadın işgücü arzını analiz etmek için kadınların zamanının, uygun bir fırsat maliyeti olarak önemini belirtmiştir. Becker, bu fikirleri hanehalkı üretim modelinde şekillendirdi ve genişletti; çocuklara değer veren ve onlara hanehalkı çıktısı olarak davranan bir teori2. Hanehalkı üretimi hakkında düşün-meye yöneltti ve evde zaman kullanımı, ev üretimi ve sağlık, doğur-ganlık ve suç dahil çeşitli pazar dışı faaliyetler hakkında yeni veriler toplayan araştırmaları teşvik etti. Karaborsa pazarları temizlemek için
1 Becker’ın (1978, 1991), yaptığı ilk muhalif tepkiyi özetliyor. 2 Bu yaklaşımın bir özeti için bkz. Heckman (2015).
152 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
gölge fiyatları kullanarak bu pazar dışı faaliyetler için denge konseptle-ri geliştirmiştir. Bu çalışmayı, Duesenberry'e gecikmeli ama düşünceli bir yanıt vererek yaptı. Bir çocuğun kalitesi ile ilgili harcamaları, ailedeki diğer çocuklar için yapılan harcamalarla ilişkilendirmiştir (Becker, 1991). Gelirdeki artış, çocukların örtülü fiyatını yükselten çocuk kalitesi talebinde bir artışa yol açmaktadır. Bu, tüm modern ekonomilerde makul koşullar altında, gelir olarak üretilen daha az fakat daha yüksek kalitede çocuk-ların ve özellikle de kadınların zamanının fiyatının artmasına yol açan kalite ve miktar arasında bir dengeye yol açar. Kadınlar daha eğitimli olduklarında, çocukların fırsat maliyeti artar. Eğitimi teşvik eden poli-tikalar doğurganlığı azaltır. Bu araştırma büyük bir olguyu açıklıyor: ekonomik gelişmeyle doğur-ganlık oranındaki düşüşü. Ayrıca, Çin'in “Bir Çocuk Politikasını” gev-şetmesine rağmen, işyerinde doğurganlık oranında herhangi bir artış olmamasının başka önemli nedenlerinin de olacağını açıklar. Becker orada bırakmadı. Bir kez araştırma başlattığında, sonuna kadar devam ettirdi. Hanelerin işleyişini ve oluşumlarını daha derinden araş-tırdı. Evlilik pazarını bir sıralama ve eşleştirme mekanizması olarak modelledi, evlilik, boşanma ve çocuk gelişimi üzerindeki etkilerini de-ğerlendirdi (Becker, 1991). Doğurganlık konusundaki önceki çalışma-sını genel bir denge modeline yerleştirdi ve Malthus modelini ampirik olarak uyumlu bir çerçeveyle değiştiren yeni doğurganlık ve büyüme modelleri yarattı. Bu araştırmayı kaçırıcı model ve veri arasında ilişki olarak nitelendirdi ve hem entelektüel olarak yenilikçi hem de ampirik olarak verimli katkılar sağladı. 3. Beşeri Sermaye Teorisi İkinci bir örnek olarak, Becker’in beşeri sermaye üzerindeki çalışması-nı düşünün. Becker'den (1993) daha önceki kuşak ekonomistlerin (Adam Smith, 1776'dan başlayarak) tartıştığı gibi, insan becerilerinin yaratılabileceği fikrini tartıştı. Ancak, 1960'ların başında ekonomik büyüme, ulusal gelir muhasebesi ve işgücü ekonomisi üzerinde çalışan ana ekonomistler tarafından beceriler büyük ölçüde göz ardı edildi. Friedman ve Simon Kuznets (1945), modern beşeri sermaye teorisinin
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 153
unsurlarını geliştirdi, belirli mesleki eğitim türlerine geri dönüş oranla-rını hesapladı, genel ve spesifik beşeri sermaye arasındaki ayrımı orta-ya koydu. Oysa teorileri çoğunlukla kapalıydı ve vurguları büyük ölçü-de ampirikti. Becker, edebiyatın beşeri sermayeye ilişkin çeşitli bölümlerini bir ara-ya getirdi. Beceri geliştirmede merkezi sorunların özüne giden temel kuramsal çerçeve oluşturdu. Teorisi çok çeşitli emsal düzenleri ele alı-yordu. Diğer fenomenler arasında, (a) okullaşmanın belirleyicileri ve ekonomik sonuçları; (b) iş başında eğitim ve yaşam döngüsü ücret artı-şı; (c) işçi ve firmaların işten ayrılma ve işten çıkarma kararları; ve (d) ülkeler arasındaki ticaret kalıpları (Becker, 1993). Teorinin gücü, daha önce birbirlerinden ayrı olarak görülen geniş bir olay dizisini açıklama yeteneğinden geldi. 4. Zevkler İçin Muhasebe Ekonomistlerin tercih davranışları Becker'i büyüledi. Hayatı boyunca tercihler konusunda çeşitli görüşlerde bulundu. (bkz. Becker, 1996). Herhangi bir bilim insanı gibi, yalnızca tercihlerdeki farklılıklardan veya zevklerdeki değişikliklerden yola çıkarak gereksiz tekrar yapan açıklamaları reddetti. Bu açıklamalar çok basit ve çoğu zaman çok az genelliğe sahip olan olguya özgüdür. Burada, başka yerlerde olduğu gibi kısıtlamalara ve teknolojiye dayanan geniş bir olay dizisini öngö-ren teoriler aradı. Kariyerinin başlarında Becker (1962), tüketici teorisinin temel öngö-rülerinin çoğunun, tüketici tercihlerinin özelliklerinden değil, kısıtla-malardaki değişikliklerden kaynaklandığını gösterdi. Mantıklı değil fakat kısıtlı temsilciler hala talep kanununa uymaktadır. Tercihler de buna eklendi ancak temel itici güç değil. Hanehalkı üretimi konusundaki çalışması (Becker, 1965), nihai malla-rın üretimindeki rolü ve ekonomik tercihlerin şekillenmesinde tekno-lojinin ve kısıtlamaların rolünü izole ederek tüketici talebini ve işgücü arzını açıklamaya çalıştı. Bu araştırma zaman kullanımı ve hanehalkı üretimi ile ilgili geniş bir araştırma grubunu teşvik etti.
154 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
George Stigler (1977) ile ilgili etkileyici bir makalesinde, zevklerin aynı olduğuna dair açıklamaları reddetti ve yaşamının sonuna kadar, tercih-lerin kökenleri üzerine çalıştığı bir araştırma gündemi başlattı. Bu ma-kale, tercihlerin zaman içinde değiştiğini belirten bir araştırma grubu-na cevap vermiş ve bireylerin çok sayıda benliği olduğunu ve dolayısıy-la tutarsız bir şekilde hareket ettiğini iddia etmiştir (bkz. Ör., Thomas Schelling, 2006). Becker ve Kevin Murphy (1988). Tercihlerin temsilci-ler tarafından yapılan seçimlerle değişebileceğini gösterdi. Ancak tem-silciler rasyonel davranıyorlar ve belli şartlar altında seçimleri uyumlu. Tercihler kararlıdır ancak tercihlerin argümanları tüketim kararları ve yaşam tarzı seçimleri ile değişmektedir. Bağımlılığı içeren bir rasyonel alışkanlık oluşumu modeli oluşturdular. Bu model sigara içmenin ana-lizine (Becker, Michael Grossman ve Murphy, 1994) ve sağlığın gelişi-mine (Heckman ve Rong Hai, 2014) uygulanmıştır. Becker ayrıca, ebe-veynlerin, aksak piyasaları tamamlamalarına yardımcı olmak için ben-cil, fedakar veya ataerkil amaçlarla tercihlerin oluşturulmasına da de-ğindi (Becker, 1996). 5 . Ampirik Bir Ekonomist Olarak Becker Becker, esas olarak özgün ampirik araştırmaları ile tanınmamakla bir-likte ele aldığı her soruya ilişkin bilgisi, sentezi ve ampirik kanıtları hakkındaki bilgisi oldukça kapsamlıydı. Bir dizi ampirik ekonomik araştırmayı yakından izledi, onları cesaretlendirdi ve düşünceli bir şe-kilde yorumlar yaptı. Öncü mikro ekonomik analizleri kazanç, doğur-ganlık ve işgücü arzı hakkında büyük ölçekli mikro verilerin toplanma-ya başlandığı bir zamanda geliştirilmiştir. Bu veriler teorilerini zorlu-yor, teşvik ediyor ve teorileri yeni verilerin toplanmasına rehberlik ediyordu. Becker, eğitim ve yeteneğin sonuçları, eğitim tercihlerinin belirleyicileri, suç, hanehalkı oluşumu ve çözülme, doğurganlık, bağım-lılık, yaşam döngüsü, işgücü arzı ve araştırma üzerine rehberlik konu-larında katkılarda bulundu. Bunlar, katkılarından sadece birkaçıdır. 6. Becker’in Politika Analizine Yaklaşımı Becker, çalışılan sorunları doğuran temel mekanizmaları anlamaya çalışarak ve bu politikaları kullanarak etkili politikalar önermek için kamu politikası çalışmasına yaklaştı. Modern uygulamalı ekonometri dilinde, işlemi oluşturan mekanizmaları anlamak için işlem çalışması-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 155
nın ötesine geçti. Nesiller arası hareketliliğin istatistiksel tahminlerinin ardındaki araştırması muhteşem bir örnektir (Becker, 1991). 7. Özet Gary Becker, çok çeşitli ekonomik ve sosyal sorunları ele alarak eko-nomi bilimine mükemmel ve önemli katkılar sağlamıştır. Bunu yapar-ken ekonominin kapsamını ve yöntemini genişletti. Bu başarıyı, bilim-sel yöntemin kendine özgü versiyonunu uygulayarak başardı. Araştır-maları, yeni problemleri çözmek için bıkıp usanmadan uyguladığı ve genişlettiği temel ilkeler kümesi tarafından yönlendirildi. O geliştikçe, mesleği de onunla birlikte gelişti, araçlarını ve ufkunu genişletti. Çalış-malarının sınırlarını kabul etmeye, eleştirilere yapıcı bir şekilde karşı-lık vermeye ve yaratıcı deneysel bir yaşamın doğmasına yol açan ilk deneysel başarısızlıklara yaratıcı bir şekilde cevap vermeye istekliydi. Kaynakça Becker, Gary S. 1960. “An Economic Analysis of Fertility.” In Demog-raphic and Economic Change in Developed Countries. , ed. George B. Ro-berts, Chairman, Universities-National Bureau Committee for Econo-mic Research, 209–240. Columbia University Press. National Bureau of Economic Research, http://www.nber.org/chapters/c2387. Becker, Gary S. 1962. “Irrational Behavior and Economic Theory.” Jour-nal of Political Economy, 70: 1–13. Becker, Gary S. 1965. “A Theory of the Allocation of Time.” The Econo-mic Journal, 75(299): 493–517. Becker, Gary S. 1978. The Economic Approach to Human Behavior. Uni-versity of Chicago Press Economics Books, Chicago:University of Chicago Press. Becker, Gary S. 1991. A Treatise on the Family. . Enlarged ed., Cambrid-ge, MA:Harvard University Press.
156 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Becker, Gary S. 1993. Human Capital: A Theoretical and Empirical Analysis, with Special Reference to Education. . 3rd ed., Chica-go:University of Chicago Press. Becker, Gary S. 1996. Accounting for Tastes. Cambridge, Mass.:Harvard University Press. Becker, Gary S., and Kevin M. Murphy. 1988. “A Theory of Rational Ad-diction.” Journal of Political Economy, 96(4): 675. Becker, Gary S., Michael Grossman, and Kevin M. Murphy. 1994. “An Empirical Analysis of Cigarette Addiction.” American Economic Review, 84(3): 396–418. Burns, Arthur F., and Wesley Clair Mitchell. 1946. Measuring Business Cycles. Studies in Business Cycles, New York:National Bureau of Econo-mic Research. Douven, Igor. 2011. “Abduction.” In The Stanford Encyclopedia of Philo-sophy. , ed. Edward N. Zalta. Stanford:Stanford University Press. Duesenberry, James S. 1960. “Comment on “An Economic Analysis of Fertility” by Gary S. Becker.” In Demographic and Economic Change in Developed Countries. 225–256. New York, NY:National Bureau of Eco-nomic Research. Friedman, Milton. 1949. “The Marshallian Demand Curve.” Jounal of Political Economy, 57(6): 463–495. Friedman, Milton. 1953. “The Methodology of Positive Economics.” In Essays in Positive Economics. , ed. Milton Friedman. Chicago, IL:University of Chicago Press. Friedman, Milton, and Simon Smith Kuznets. 1945. Income from Inde-pendent Professional Practice. New York:National Bureau of Economic Research.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 157
Heckman, James J. 2014a. “The Impact of Gary Becker’s Work, (Lectu-re).” The University of Chicago, A Celebration of the Life and Work of Gary S. Becker, http://youtu.be/Xw3fdOxIP6M}. Heckman, James J. 2014b. “Private Notes on Gary Becker.” IZA Discus-sion Paper. No. 8200. Heckman, James J. 2015. “Introduction to ‘A Theory of the Allocation of Time’ by Gary Becker.” Forthcoming, The Economic Journal. Heckman, James J., and Burton Singer. 2015. “Abducting Economics.” Unpublished manuscript, University of Chicago, Department of Econo-mics. Heckman, James J., and Rong Hai. 2014. “Estimating the Dynamic Cau-sal Relationship of Health, Education and Wealth.” University of Chica-go, Department of Economics. Koopmans, Tjalling C. 1947. “Measurement Without Theory.” The Re-view of Economics and Statistics, 29(3): 161–172. Mincer, Jacob. 1963. “Market prices, opportunity costs, and income effects.” In Measurement in Economics. , ed. C. Christ, 67–82. Stan-ford:Stanford University Press. Schelling, Thomas C. 2006. Micromotives and Macrobehavior. New York, NY:W. W. Norton & Company. Smith, Adam. 1776. An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations: Volume I. New York:Cosimo Classics. Edition published No-vember, 2007. Stigler, George J., and Gary S. Becker. 1977. “De Gustibus Non Est Dis-putandum.” The American Economic Review, 67(2): 76–90.
158 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
DOUGLASS C. NORTH’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI: YENİ İKTİSAT TARİHİ VE KURUMSAL İKTİSAT1
Coşkun Can Aktan & Serdar Yay
I.GİRİŞ
Douglass C. North, kurallar ve kurumların ekonomik performans
üzerindeki etkilerini inceleyen ve adına “yeni kurumsal iktisat (new
institutional economics)” adı verilen disiplinin günümüzdeki önemli
temsilcilerinden birisidir. Öte yandan North, yeni kurumsal iktisat ve
yeni iktisat tarihi alanındaki öncü çalışmaları dolayısıyla Nobel eko-
nomi ödülüne layık görülen saygın bir ekonomisttir. Bu kısa yazı içe-
risinde North’un sadece kural ve kurumların oluşumu, değişimi ve bu
değişimin ekonomik performans üzerindeki etkileri konusundaki
görüşlerini ve diğer bazı katkılarını özetlemeye çalışacağız.
II. NORTH’UN YAŞAM HİKAYESİ: KISA BİYOGRAFİ
Demir’in ifadesiyle “eski kurumsal iktisat (old institutional econo-
mics)2” ile “yeni kurumsal iktisat (new institutional economics)3” ara-
1 Hukuk Ve İktisat Araştırmaları Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 2018, ISSN: 2146-0817 (Onli-
ne) 2 Eski kurumsal iktisat, entelektüel temelleri Thorstein B. Veblen, John R. Commons ve
Wesley C. Mitchell tarafından atılan, zaman içerisinde çok geniş bir düşünce yelpazesi-
ni içerisine almış bulunan ve neo-klasik iktisadı tamamen reddederek iktisadın temeline
kurumları yerleştiren bir öğretinin adıdır. Eski kurumsal iktisat hakkında ayrıntılı bilgi
için bkz., Coşkun Can Aktan & Tarık Vural, “Eski Kurumsal İktisat”, içinde: Coşkun C.
Aktan (ed.), Kurumsal İktisat: Kurallar, Kurumlar ve Ekonomik Gelişme, Ankara: Ser-
maye Piyasası Kurulu, Kurumsal Araştırmalar Serisi No: 2, 2006, ss. 1-17. 3 Yeni kurumsal iktisat, eski kurumsal iktisatçılar gibi neo-klasik iktisat temel varsayım-
larını tamamen reddetmeyen, kural ve kuramların önemine işaret eden muhtelif iktisat
okullarının bütününe verilen isimdir. Yeni kurumsal iktisat hakkında ayrıntılı bilgi için
bkz., Coşkun C. Aktan & Tarık Vural, “Yeni Kurumsal İktisat”, içinde: Coşkun Can
Aktan (ed.), Kurumsal İktisat: Kurallar, Kurumlar ve Ekonomik Gelişme, Ankara: Ser-
maye Piyasası Kurulu, Kurumsal Araştırmalar Serisi No: 2, ss. 19-42.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 159
sında bir köprü kuran North, 1920 yılında Cambridge’de dünyaya
gelmiştir. California Üniversitesi (University of California)’nde yük-
seköğrenim gören North, burada tanıştığı “marksizm1” ile birlikte
tüm yaşamının değiştiğini ifade etmiştir. Doktorasını da bu üniversi-
tede iktisat tarihi alanında yapan North, 1950 yılında Washington
Üniversitesi (University of Washington)’nde asistan olarak çalışmaya
başlamıştır (Demir, 1996: 207; North, 1995: 252).
1960 yılında profesörlüğe yükselen North, aynı yıl yeni kurumsal
iktisat içerisinde gelişen “yeni iktisat tarihi (cliometrics)” olarak bili-
nen yaklaşımının popüler olmasını sağlayan “İktisat Tarihi Dergisi
(Journal of Economic History)” nin ortak editörlerinden biri olmuştur.
North, Washington Üniversitesi’nde 1983 yılına kadar profesör ola-
rak görev yapmış, emekli olduktan sonra ise çok uzun yıllar aynı üni-
versitede onursal profesör anlamına gelen “emeritüs profesör” ünvanı
ile çalışmalarına devam etmiştir. North, aynı zamanda 1972 yılında
“İktisat Tarihi Kurumu (Economic History Association)” başkanlığı
görevine getirilmiştir (Klein & Daza, 2013: 526).
North, 1997 yılında Oliver Williamson ve Ronald H. Coase ile birlikte
“Uluslar arası Yeni Kurumsal İktisat Topluluğu (International Society
for the New Institutional Economics)” na katılmıştır (North, 2009:
169).
North, 2015 yılında 95 yaşındayken Michigan’da vefat etmiştir.
Kurumsal iktisat alanında önemli çalışmalara imza atan North’un
önemli eserleri arasında “1790-1860 Yılları arasında ABD’nin Ekono-
mik Performansı (The Economic Growth of the United States, 1790-
1860)”, “Kurumsal Değişim ve Amerikan Ekonomik Performansı (Insti-
tutional Change and American Economic Growth)”, “Kurumlar, Ku-
rumsal Değişim ve Ekonomik Performans (Institutions, Institutional
1 Karl Marx’ın görüşleri ile ortaya çıkmış olan marksizm, bir toplumun gelişmesini
önemli ölçüde üretim araçları ve tekniğinin belirleyeceği düşüncesini savunmuştur.
Marksizmde, diyalektik felsefe, materyalist felsefe, ve praxis felsefe kavramları büyük
önem taşımaktadır.
160 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Change and Economic Growth)” ve “Zaman İçerisinde Ekonomik Per-
formans (Economic Peformance Through Time)” sayılabilir.
The Economic Growth of the United States, 1790–1860, New York: Prentice-Hall, 1961.
Institutional Change and American Economic Growth, Cambridge: Cambridge University Press, 1971 (Lance E. Davis ile).
The Rise of the Western World: A New Economic History, Cambridge: Cambridge University Press, 1973 (Robert Thomas ile).
Growth and Welfare in the American Past, New York: Prentice-Hall, 1974.
Structure and Change in Economic History, New York: W.W. Norton, 1981.
Institutions, Institutional Change and Economic Performance, Camb-ridge: Cambridge University Press, 1990.
Empirical Studies in Institutional Change, Cambridge University Press, 1996 (Lee Alston ve Thrainn Eggertsson ile).
Understanding the Process of Economic Change, Princeton: Princeton University Press, 2005.
Violence and Social Orders: A Conceptual Framework for Interpreting Recorded Human History, Cambridge: Cambridge University Press, 2009 (John J. Wallis ve Barry R. Weingast ile).
III. NORTH’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI
1.Nobel Ödülü: Yeni İktisat Tarihi ve Kurumsal İktisat
North, 1993 yılında Robert Fogel ile birlikte Nobel Ekonomi Ödü-
lü’nü almıştır. “İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi (Royal Swedish Aca-
demy of Sciences)”, Nobel Ekonomi Ödülü’nü North ve Fogel’e verme
nedeni olarak “Ekonomik ve kurumsal değişmeleri açıklamak için eko-
nomik teori ve kantitatif yöntemler uygulayarak ekonomi tarihi konu-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 161
sundaki araştırmaları yeniledikleri için” açıklamasını yapmıştır
(www.nobelprize.org, 2016).
North’un çalışmalarında odak noktası kurallar-kurumlar, kurumsal
değişim ve ekonomik performans olmuştur. North, Avrupa ve Ameri-
ka’nın uzun vadeli kalkınmasını incelemiş ve özellikle son çalışmala-
rında ekonomik büyümede kurumların rolünü analiz etmiştir
(www.nobelprize.org, 2017).
North çok sayıda araştırmacıya ilham kaynağı olmuştur. Kurumların
rolüne ısrarlı şekilde yaptığı vurgu yalnızca iktisat tarihçilerini değil
aynı zamanda tüm iktisatçıları ve siyaset bilimcileri de etkilemiştir.
Birçok çalışmasında kurumlar tarafından oynanan rolü gösteren
North, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından hem “yeni iktisat
tarihi veya kliometri olarak adlandırılan iktisat tarihi dalında öncü”
hem de “yeni kurumsal iktisadın öncülerinden biri” olarak
değerlendirilmiştir (www.nobelprize.org, 2017).
North’u bu kadar değerli kılan ve kendisine Nobel Ekonomi Ödülü’nü
kazandıran bu yolda etkilendiği önemli bazı isimleri de unutmamak
gerekmektedir. North, üniversite yıllarında Karl Marx’ın etkisinde
kalmıştır. North, bir söyleşide Marx ile ilgili birçok okuma yaptığını
ve Marx’ın, yaşamında uzun yıllar devam eden etkiler bıraktığını
belirtmiştir. North daha sonra, 1950 yılında asistan olarak başladığı
Washington Üniversitesi’nde görev yapan iktisatçılardan Donald F.
Gordon’un üzerinde çok büyük ve güçlü bir etki bıraktığını ve
kendisine iktisadı öğrettiğini ifade etmiştir (North, 2009: 160-164).
North, Gordon ile anılarını şu şekilde aktarmıştır (North, 2009: 164):
“Gordon iyi bir iktisatçıydı, öğle yemeğinde her gün satranç
oynamaktaydık, satrançta ben onu yendim, o da bana iktisat öğretti…”
North, “20. yüzyılın en büyük iktisatçısı” olarak tanımladığı Freidrich
A. von Hayek’e olan saygısını da dile getirmiştir (North, 2009: 168).
Avusturya İktisat Okulu’nun 20. yüzyılda önemli isimlerinden biri
olan Hayek, özellikle toplumsal düzen şekilleri ve kurallar hakkında-
ki görüşleri ile bir Avusturya İktisat Okulu mensubu olmasına rağ-
162 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
men yeni kurumsal iktisat okulu içerisinde de değerlendirilmektedir.
Hayek, 1974'te Nobel Ekonomi Ödülü’ne eski kurumsal iktisada kat-
kılar sağlamış olan Gunnar Myrdal ile birlikte layık görülmüştür.
Öte yandan çalışmalarında kurumsal değişim konusuna ağırlık veren
North’un eski kurumsal iktisadın öncüsü Thorstein B. Veblen’den de
etkilendiğini görmekteyiz. Veblen, iktisadın evrimsel bir bilim oldu-
ğunu vurgulamış, kurumsal yapının iktisadi faaliyetler üzerindeki
etkilerini ve kurumların gelişim seyirlerini detaylı bir şekilde ince-
lemiştir. Veblen’in, 1898 yılında kaleme aldığı “İktisat Neden Evrimsel
Bir Bilim Değildir? (Why is Economics not an Evolutionary Science?”
isimli çalışması eski kurumsal iktisadın başlangıcı kabul edilmekte-
dir.
Veblen’in evrimci iktisat bilimi hayaliyle çalışmalarında yaptığı ku-
rumsal değişim vurgusu, North’un kurumsal değişim anlayışından
uzak değildir (Orhan, 2011: 64-65).
Bu noktada North’u etkileyen Marx ve Veblen’in ortak bir yönüne
dikkat çekmek gerekmektedir. İki önemli düşünürün de eski kurum-
sal iktisadın temel taşlarından birini de oluşturan ve “evrim teorisi
(the theory of evolution) 1” olarak da bilinen Charles R. Darwin’in
1859 yılında yayınladığı “Türlerin Kökeni (The Origin of Species)” adlı
eserindeki düşüncelerinden etkilendiğini görmekteyiz.
Darwin’in görüşlerine büyük bir ilgi duyan Marx, insanların yaşam
araçlarının üretiminin evrimine odaklanarak bir halk yada bir döne-
min devlet kurumlarının, hukuksal görüşlerinin, sanatın, dini görüş-
lerin, iktisadi gelişmelerin vs. evrimini açıklayan bir kuram inşa et-
1Yerleşik düzeni tehdit eden evrimci fikirler ve dönüşümcü düşüncelerin bir kişiyi tehli-
keli ve siyasi bir radikal olarak yaftalamaya yettiği dönemde Darwin düşünsel açıdan en
yaratıcı yıllarını yaşamış ve en başta kendisinin de değiştiğini hissetmiş, değişim ve
evrim gibi kavramlara vurgu yapmıştır. Darwin’e göre tek bir atadan gelen canlılar
zaman içerisinde değişim geçirerek farklılaşmışlardır. Yaşadığı ortama uyum sağlayan-
lar hayatta kalmış, diğerleri yok olmuşlardır. Darwin, hayal gücünde canlandırdığı bu
mekanizmanın adını “doğal seleksiyonla evrim (evolution by natural selection)” olarak
belirtmiştir (Aktan & Vural, 2006: 5).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 163
miştir (Öncü, 2015: 8-9). En başta eski kurumsal iktisadın öncüsü
Veblen1 olmak üzere birçok kurumsal iktisatçı da Darwin’in etkisin-
de kalmış ve toplumda geçerli kurumların zaman içerisinde değişe-
ceğini ve zamanla toplum için yararlı olmayan kurumların elenip
geriye yararlı kurumların kalacağını savunmuşlardır (Aktan & Vural,
2006: 5). Gerek North’u etkileyen Marx ve Veblen gibi iki büyük dü-
şünürün düşüncelerinin, gerekse de North’un çalışmalarında değin-
diği “kültürel evrim (cultural evolution)” ve “kurumsal değişim (insti-
tutional change)” ile ilgili düşüncelerinin temelini Darwin’e kadar
dayandığını söyleyebiliriz.
North, verdiği bir mülakatta yeni kurumsal iktisadın fikri temellerini
atan Coase’den da çok etkilendiğini dile getirmiştir (North, 2009:
169). North’un “Uluslar arası Yeni Kurumsal İktisat Topluluğu (Inter-
national Society for the New Institutional Economics)” nda birlikte
çalıştığı Coase, yeni kurumsal iktisat içerisinde gelişen işlem maliyet-
leri iktisadına katkılarından dolayı 1991 Nobel Ekonomi Ödülü’nün
sahibi olmuştur (Aktan & Yay, 2016: 126). Coase’ın 1937 yılında yeni
kurumsal iktisadın başlangıcı ve en önemli eseri olarak kabul edilen
“Firmanın Doğası (The Nature of Firm)” adlı makalesi bugün halen
alanının en etkili çalışması olarak karşımıza çıkmaktadır.
2. North ve Yeni İktisat Tarihi
“Yeni iktisat tarihi (new economic history)”, iktisat teorisini ve istatis-
tik tekniklerini kullanarak tarihsel olayların açıklanabileceğini savu-
nan iktisat okuludur. Yeni iktisat tarihi en basit şekliyle iktisat teorisi
ile kantitatif tekniklerin tarih araştırmalarına uygulanması anlamına
gelmektedir (Uzun, 2001: 82).
“Klimetri (Cliometrics)” olarak da bilinen yeni iktisat tarihi yaklaşımı
1957 yılında “İktisat Tarihi Kurumu (Economic History Association)”
1 Veblen, en ünlü eseri “Aylak Sınıfın Teorisi (The Theory of the Leisure Class)” isimli
eserinde insanın edimsel evriminin Darwinci bir betimlemesini sunmuş ve Darwin’in
metodolojisini kullanmıştır (Şenalp, 2007: 57).
164 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ve “Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu (The National Bureau of
Economic Research)” tarafından düzenlenen konferansta Alfred Con-
rad ve John Meyer tarafından “İktisat Teorisi, İstatistiksel Çıkarım ve
Ekonomik Tarihi (Economic Theory, Statistical Inference and Econo-
mic History)” ve “Savaş Öncesi Güneyde Köleci Ekonomi (The Econo-
mics of Slavery in the Antebellum South)” isimli çalışmaların tebliğ
edilmesi ile ortaya çıkmıştır (North, 1997: 412).
North, neo-klasik iktisadı ve yeni kurumsal iktisadı bir araya getirmiş
ve yeni iktisat tarihine büyük katkılar sağlamıştır (Orhan, 2011: 75).
North dışında, William Parker, Robert W. Fogel ve Jonathan Hughes
gibi birçok ünlü iktisatçı yeni iktisat tarihi yaklaşımını temsil etmiş-
lerdir. Thomas Ashton, Marc Bloch, Earl Hamilton ve Walt W. Rostow
gibi iktisat tarihçilerinin çalışmalarını da yeni iktisat tarihi çalışmala-
rı içerisinde değerlendirmek mümkündür (Uzun, 2001: 82).
Yeni iktisat tarihi yaklaşımı, ekonomilerin zaman içerisinde nasıl
evrildiğini açıklamayı amaçlamakta ve analizlerine anayasa, kanun,
norm, devletin yapısı, davranış ve alışkanlıklar, din gibi kurumları
dahil etmektedir (Doğan & Kurt, 2016: 117-118). Yeni iktisat tarihi
yaklaşımı kurumların performansını analizlerine dahil etmekte ve
iktisat teorisini tarihsel olaylara uygulamaktadır. Özelikle kültür ve
davranışlardaki değişimlerin tarihsel sonuçları etkilediğini savunan
yaklaşım ekonomik aklın ve yöntemlerin iktisat tarihi incelemelerine
uygulanmasını sağlamıştır. Yaklaşım, geçmiş ekonomilerin iktisat
teorisi ve kantitatif analizler ışığında incelenmesini sağlamanın yanı
sıra, hem iktisat teorisini teşvik etmiş hem de uzun dönemli ekono-
mik büyüme ile ilgili bilgilerin gelişmesini sağlamak amacıyla tarihi
zenginliklerin kullanılmasına olanak tanımıştır (Uzun, 2001: 85-86).
Yeni iktisat tarihi yaklaşımı doğrultusunda yapılan çalışmalar iktisat
teorisi ve iktisat tarihine önemli katkılar sağlamıştır.
North, neo-klasik iktisadı doğrudan tarih araştırmaları ile birleştir-
miş ve yeni iktisat tarihinin öncülerinden biri olmuştur. Daha çok
tarihsel süreçte ekonomik büyümeyi inceleyen North’un 1961 yılın-
da çıkardığı, “1790-1860 Yılları arasında ABD’nin Ekonomik Perfor-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 165
mansı (The Economic Growth of the United States, 1790-1860)” isimli
ilk kitabı yeni iktisat tarihi alanında yazılmış ilk ve en önemli eser-
lerden biridir.
3. North ve Kurumsal İktisat
Neo-klasik iktisadın yetersizliği zamanla birçok düşünürü rahatsız
etmiş ve neo-klasik iktisatçıların geliştirdiği modeller birçok okul
tarafından eleştiriye tabi tutulmuştur. Bu eleştirilerin zamanla büyük
bir hız ve ivme kazanması ise neo-klasik iktisadın giderek önemsiz-
leşmesine neden olmuştur (Demir, 1996: 51). Böylece, neo-klasik
iktisadın görüşlerine alternatif görüşler üretme üzerinde yoğunlaşan
ve en ciddi tepkiyi oluşturan, iktisadın temelinde bireylerin değil
kurumların olduğunu öne süren bir düşünce akımı ortaya çıkmıştır:
“Kurumsal iktisat (Institutional economics)”.
Kurumsal iktisat, iktisadi hayatta kurumların etkili olduğunu ve bu
yüzden iktisadi analizlerde büyük öneme sahip olduğu düşüncesi ile
ortaya çıkmış, ancak zamanla ortaya atılan görüşler ve farklı bakış
açılarının ortaya çıkması ile farklılaşmıştır. Bu durum, kurumsal ikti-
sadın kendi içerisinde eski kurumsal iktisat ve yeni kurumsal iktisat
olmak üzere ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Her iki yaklaşımın
görüşleri birbirinden farklı olmakla birlikte ortak noktaları iktisadi
hayatta kurumları en önemli faktör olarak görmeleridir.
Eski kurumsal iktisat, Thoirstein B. Veblen, John R. Commons, Wesley
C. Mitchell, Clarence E. Ayres ve Joseph A. Schumpeter gibi teorisyen-
ler tarafından temsil edilmiş, yeni kurumsal iktisat ise North başta
olmak üzere Ronald H. Coase, Freidrich A. von Hayek, Oliver E. Wil-
liamson, James M. Buchanan gibi teorisyenlerce temsil edilmiştir.
Yeni kurumsal iktisat, eski kurumsal iktisatçılar gibi neo-klasik ikti-
sadın temel varsayımlarını tamamen reddetmemiş, neo-klasik iktisa-
da eleştiriler getirip, kurumları iktisadi analizin içine sokarak eko-
nomiyi dinamik bir şekilde ele almıştır. Diğer bir deyişle, yeni ku-
rumsal iktisat neo-klasik iktisadı ortadan kaldırmak yerine onu geliş-
166 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
tirmeye ve güçlendirmeye çalışmıştır. Yeni kurumsal iktisadı kurum-
sal iktisattan ayıran en temel farklılık bu konudadır. Bu nedenle de,
yeni kurumsal iktisat eski kurumsal iktisattan bütünüyle farklı bir
yapıyı benimsemiştir (Baş Dinar & Güler Aydın, 2010: 280).
Yeni kurumsal iktisadın öncülerinden olan North, uzun vadeli deği-
şimi anlamak için neo-klasik iktisadın araçlarının eksikliğini fark et-
miş ve kurumları iktisadı incelemelerinin merkezine almıştır.
North’un kurumsal iktisada olan katkıları aşağıda başlıklar halinde
ele alınmıştır.
North Perspektifinden Formel Kurallar, İnformel Kurallar ve Kurumlar
North, çalışmalarında kurumları bir toplumda oyunun kuralları ya da
insan etkileşimini düzenleyen ve yine insanlar tarafından oluşturul-
muş sınırlamalar topluluğu şeklinde tanımlamıştır. O’na göre kurum-
lar formel olabileceği gibi informel nitelikte de olabilmektedir. For-
mel kurumlar insanlar tarafından oluşturulurken, informel kurumlar
zaman içerisinde kendiliğinden oluşmaktadırlar.
North, “Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans (Insti-
tutions, Institutional Change and Economic Performance)” isimli kita-
bına “oyuncuların davranışlarını belirleyen oyunun kurallarıdır.” cüm-
lesiyle başlamaktadır (North, 2010: 9).
North yazınında kurallar, “formel” ve “informel” olmak üzere iki kate-
goride ele alınmaktadır1. Organizasyonlar tarafından oluşturulan ve
1 Yukarıda, North’un Hayek’e duyduğu saygıyı dile getirmiştik, North’un kurallar ile
ilgili yaptığı sınıflandırmanın benzerini Hayek’in de yaptığını görmekteyiz. Hayek de
kuralları, “formel” ve “informel” nitelikte olmak üzere ikiye ayırmıştır. Hayek’e göre
insanoğlu, tarih boyunca geleceğini şekillendirecek karar ve tercihlerde bulunmuştur.
İçinde bulunduğumuz anı şekillendiren ise geçmişteki davranışlarımız, kararlarımız ve
tercihlerimiz olmaktadır. Geçmişteki davranışlarımız, karar ve tercihlerimiz zaman
içinde informel kurallar olarak oluşur. İnformel kuralların bir kısmı, mitler, inançlar, örf
ve adetler, alışkanlıklar, gelenekler şeklinde tezahür eder ve varlığını sürdürmektedir.
Formel kurallar ise insanların bilinçli çabaları sonucu oluşturulmuştur. Anayasalar,
kanunlar, tüzük ve yönetmelikler formel kurallara örnek teşkil etmektedir (Aktan &
Vural, 2006: 28).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 167
genellikle yazılı olan sınırlamalar formel kuralları oluşturur. Formel
kuralların karşısında bulunan informel kuralların gerisinde North’a
göre toplumsal olarak aktarılan bilgi, yani kültür vardır. North’un
deyimiyle devletin veya formel kuralların olmaması durumunda,
mevcut toplumsal ağ ciddi bir istikrara sahip olan informel yapıların
ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlar1 (North, 2002: 54). İnformel
kuralların ortaya çıkışında bir diğer açıklayıcı etken göreneklerdir.
Görenekler, zaman içerisinde kendiliğinden oluşmuş yani bilinçli bir
şekilde tasarlanmamış kurallardır.
North, formel kuralları siyasi-politik (ve yasal) kurallar, ekonomik
kurallar ve sözleşmeler olarak üçe ayırmaktadır (North, 2002: 65):
“Siyasi kurallar”, genel olarak devlet sistemini, devlet sisteminin hi-
yerarşik yapısını, temel karar mekanizmasını ve denetim mekaniz-
masını tanımlar. Siyasi kuralların oluşumunda devletin dolayısı ile
yasama organının önemli bir rolü vardır. Bununla birlikte mevcut
siyasi hayatın işleyişi ülkenin sahip olduğu yazılı olmayan informel
kurallardan da etkilenebilmektedir.
“Ekonomik kurallar”, mülkiyet haklarını, yani mülkiyeti, bu mülkiyet
üzerinden sağlanan gelir üzerindeki hakları ve mülkiyetin devrine
ilişkin hakları tanımlar. Mülkiyet haklarını düzenleyen ekonomik
kuralların oluşturulması ise devletin görevidir. Kurumsal iktisat ya-
zınında devlete yüklenen en önemli görev söz konusu kuralları oluş-
turmaktır.
1 North bu görüşünü iki antropoloğun yaptığı çalışmayla desteklemektedir. Bunlardan
ilki Evans-Pritchard’ın Nuer araştırmasına dayanarak Robert Bates’in geliştirdiği tezi,
diğeri ise Elizabeth Colson’un Tonga araştırmasıdır. Nuer çalışmasında Pritchard, Nuer-
ler adlı hırsızlık yapan bir toplumdan bahsetmiştir. Yalnız burada Nuerler hırsızlık ya-
parken kendi toplumları içinden değil başka toplumlardan hırsızlık yapıyorlardı. Aynı
şekilde Colson’ da Tonga toplumunda hediye vermenin informel bir kurum olduğundan
bahsederek “Tonga halkı arasında yaşarken, hediye vermediğim kişilere hakaret olduğu
için içimden geldiği zaman hediye veremeyeceğimi öğrendim” demektedir. Buradan
çıkan sonuç, formel kuralların olmaması durumunda toplumsal ağın bazı davranışları
şekillenmesinde etkili olacağıdır (Aktan & Vural; 2006: 36).
168 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
“Sözleşmeler”, ekonomik mübadeleye ilişkin herhangi bir anlaşmaya
ilişkin koşulları içerirler. Sözleşme, karşılıklı etkileşim içinde buluna-
cak bireylerin aralarında yaptıkları anlaşmaları ifade etmektedir.
Öte yandan North yazınında kullanılan en önemli kavramların başında kurumlar gelmektedir. North kurumları da tıpkı kurallar gibi “formel” ve “informel” olmak üzere iki kategoride ele almaktadır1. Formel kurumlar ya da resmi kurumların oluşumunda belirli bir organizasyon ve otorite etkilidir. İnformel kurumların oluşumunda ise genellikle sosyal mirasın etkisi hakimdir ve bu kurumlar kendiliğinden oluşurlar. Örneğin, gelenek ve görenekler informel kurumlardır. North tarafından formel kurumlar, insanlar arasındaki etkileşimi biçimlendiren, insanların getirdiği kısıtlamalar olarak tanımlanmıştır (North, 2002: 10). Kurumsal sınırlamalar, bireylerin neleri yapmalarının yasak olduğunu ve hangi koşullarda bazı bireylerin belirli bazı faaliyetleri yapabileceklerini içerir. Bu yüzden de kurumlar insan etkileşimlerinin meydana geldiği çerçevelerdir.
İnformel kurumların nereden geldiği ya da bu kurumların kaynağının ne olduğu sorusuna North’un verdiği cevap söz konusu kurumların toplumsal olarak aktarılan bilgiden geldiği şeklinde olmuştur. Yani informel kurumlar, “kültür” olarak adlandırılan mirasın bir parçasıdırlar. Gerçekten de kültür, bir toplumda gelenek halinde devam eden her türlü duygu, düşünce, dil, sanat, yaşayış unsurlarının tümünü oluşturur. North kültürü, “bir kuşaktan diğerine öğrenme veya taklit yoluyla aktarılan bilgi, tavır ve davranış kümesi” olarak tanımlamıştır (North, 2002: 52). North, informel kurumların hiçbir zaman bilinçli bir şekilde tasarlanmadığını vurgulamış ve bu kurumları korumanın herkesin çıkarına olacağına değinmiştir. İnformel kurumların kalıcı olmasının gerisinde yatan neden esasen budur. Toplumsal yaşam içerisinde kendiliğinden ortaya çıkan bu tür kurumlar herkes tarafından kabul gördüğü, daha doğrusu toplumu oluşturan tüm bireylerin çıkarlarına hizmet ettikleri için kalıcıdırlar.
1 Hayek de kurumları tıpkı kurallar gibi, “formel” ve “informel” nitelikte olmak üzere
ikiye ayırmıştır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 169
North, kurumların insanların etkileşimi için istikrarlı bir yapı oluşturduklarını vurgulamakla birlikte kurumsal evrimden de bahsetmiştir. O’na göre kurumlar zaman içerisinde evrimleşerek değişime uğramaktadırlar. North, uluslararası antlaşmalardan davranış kurallarına, yazılı hukuktan gelenek ve göreneklere kadar bütün kurumların sürekli değiştiklerini ve bu değişimin insanların tercihlerini de değiştirdiğini vurgulamıştır. Kurumlar genellikle devamlı, ancak yavaş bir biçimde değişmektedirler. Kurumlarda yaşanan değişim bazen çok yavaş olabilmektedir. Bu değişimi görebilmek için North geriye çekilip bakmak zorunda kalınabileceğini ifade etmektedir (North, 2002: 13).
North Perspektifinden Kurallar ve Kurumların Temel Fonksiyonları
Kurumların temel fonksiyonlarını North’un görüşleri çerçevesinde
şöyle özetleyebiliriz:
Kurumların en önemli özelliği belirsizliği azaltmalarıdır. North’un
deyimiyle kurumların toplum içerisinde belirsizliği azaltma fonksi-
yonları, insanlar arasında etkili bir iletişim için istikrarlı bir yapı
oluşturacaktır (North, 2002: 13). North, kurumların ille de toplumsal
açıdan etkin sonuçlar üretmek amacı ile oluşturulmayacağını, ku-
rumların toplumda nüfuz sahibi kişilerin çıkarlarına hizmet amacı ile
de oluşturulabileceğini ifade etmiştir (North, 2002: 26).
Kural ve kurumların temel amacı, oyunun nasıl oynanacağını tanım-
lamak ve belirlemektir. Kural ve kurumlar belirsizliği azaltarak eko-
nomik aktörlerin karar verme aşamasında daha rasyonel kararlar
almalarını sağlamaktadırlar. İkinci olarak kurumsal kısıtlamalar, bi-
reylerin yapmalarının yasak olduğu faaliyetleri tanımlar. Bunun do-
ğal sonucu olarak kurumlar sayesinde bireyler ne tür davranışları
hangi sınırlar çerçevesinde gerçekleştireceklerini bilmektedirler.
Yani kurumlar ekonomik aktörler arasındaki etkileşimin sınırlarını
oluşturmaktadırlar. North bu çerçevede kurumları, rekabete dayalı
bir takım oyununun kurallarına benzetmektedir (North, 2002: 10-
11).
170 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Gerek formel gerekse informel olsun kural ve kurumların bir diğer
temel fonksiyonu toplumda ve ekonomide istikrarı ve sürekliliği sağ-
lamalarıdır (North, 1997: 2). Özellikle kolay değiştirilmesi mümkün
olmayan kurallar ekonomide istikrar açısından son derece önemlidir.
Kural ve kurumların sağladığı istikrar ve süreklilik ekonomik per-
formansın artmasında da önemli bir paya sahiptir.
North, informel kuralların en önemli fonksiyonunu formel kuralları
değiştirmek, desteklemek ve genişletmek olarak ifade etmektedir
(North, 2002: 114). Gerçekten de insanlar tarafından yapılan formel
kuralların kabul görebilmesi için informel kurallarla çatışmaması
gerekmektedir. İnformel kurallar tarafından desteklenen formel ku-
rallar daha olumlu sonuçlar ortaya çıkarır.
North, çalışmalarında “kurum” ile “kuruluş” olarak nitelendirdiği, Ha-
yek’in de “organizasyon” olarak adlandırdığı yapılar arasındaki farkı
da vurgulamaktadır. North’a göre kurumlar gibi kuruluşlar da, insan-
lar arasındaki etkileşime bir yapı kazandırmaktadırlar. Kurumlar bir
toplumdaki oyunun kurallarını ifade ederken; kuruluşlar, siyasi (si-
yasi partiler vs.), ekonomik (şirketler vs.), toplumsal (klüpler vs.) ya
da eğitim amaçlı oluşumları (okullar, üniversiteler vs.) ifade etmek-
tedirler. Kuruluşlar, belirli bir hedefe ulaşmak gibi ortak bir amacı
olan bireylerin oluşturdukları gruplardır (North, 2002: 11-12).
North, kurumlar gibi kuruluşların da sürekli değişim içerisinde ol-
duklarını ifade etmiş ve bu değişimin arkasında yatan nedeni de gö-
reli fiyatlardaki değişime bağlamıştır (North, 2002: 112).
North’a göre ülkelerin kıtlık ve hastalık gibi dışsal şoklardan etki-
lenmemesi kurumların yapısının sağlam olmasına bağlıdır, aksi halde
ülkelerin etkinsiz kurumsal yapıları kırılabilir (Pennington, 2014:
354).
Kurumların bir diğer önemli işlevi de uzun dönemde ekonomik per-
formansın altında yatan belirleyici unsur olmalarıdır (North, 2002:
139). North’a göre uzun dönemli ekonomik gelişme hukuk kuralları-
nın gelişmesini, sivil ve siyasal özgürlüklerin korunmasını gerektirir.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 171
North Perspektifinden Kurumsal Değişim ve Ekonomik Perfor-
mans
Ekonomik performans ile kurumlar arasındaki ilişki çoğu kez iktisat-
çılar tarafından ihmal edilmiş olsa da günümüzde büyüme modelleri
kurumsal yapıları da analizlerine dahil etmektedir. Örneğin, “Neo-
klasik Büyüme Modeli Neoclassical Growth Theory)” nin yeni büyüme
teorilerinden temel bir farkı bulunmaktadır. Neo-klasik modelde,
uzun dönemli ekonomik büyüme sadece dışsal değişkenler (dışsal
nüfus artışları ve teknolojik gelişmeler) tarafından belirlenmekte
olup, kurumsal faktörlerin modelde ülkelerin ekonomik büyümesi
üzerinde hiçbir etkisi olmamakta ya da etkisi olmadığı varsayılmak-
tadır. Oysa ki içsel büyüme modellerinde, ekonomik politikaların
yanında ülkelerin sahip oldukları kurumlar da uzun dönemli ekono-
mik büyümenin temel belirleyicilerinden biridir. Bu anlayışa göre,
bir ülkenin sahip olduğu kurumlar ve uyguladığı ekonomik politika-
lar, büyüme ve gelişme sürecinde tamamlayıcı faktörlerdir. Yani, ku-
rumsal altyapı ekonomik ve sosyal politikaları desteklemelidir. Bu da
ancak bu kurumların verimli ve etkin olması ile gerçekleşir. Bir başka
deyişle, devletin kendi fonksiyonlarını verimli ve iyi görmesi yanın-
da, ekonomik gelişme ve kalkınmayı destekleyici kurumların ülke
içinde gelişmesi için de gereken çabayı göstermesi gerekmektedir.
Dolayısıyla, kurumların önemi bu faktörlerin ekonominin daha etkin
ve verimli olmasında oynadıkları rolden kaynaklanmaktadır. Bir
başka deyişle kurumsal faktörlerin önemi, bu faktörlerin ülkenin
hem kamu sektörünün hem de özel sektörünün rekabet gücünü artı-
rarak ve iyi bir yönetim mekanizması kurarak büyümeyi olumlu ola-
rak etkilemelerinden gelmektedir (Karakayalı & Yanıkkaya, 2002:
386).
North, çalışmalarında kurumsal değişim üzerinde de önemle dur-
muştur. Kurumlar zaman içerisinde değişmekte, evrimleşmektedir.
Kurumsal yapıda meydana gelen bu değişim bireylerin alacağı karar-
lar üzerinde de değişime neden olmaktadır. Kurumsal değişim de-
vamlı ve aşamalı bir şekilde gerçekleşmektedir. Kurumları oluşturan
formel kurallar bir gecede değişebilse de gelenekler, görenekler, örf
172 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ve adetler gibi informel kurallardan oluşan kurumlar ani değil, tedri-
cen değişimlere tabidir.
İnformel kurumların nasıl değiştiği önemli bir konudur. Bu soruya
North “kültürel evrim (cultural evolution)” kavramı ile cevap vermek-
tedir. Kültürel evrimin nasıl meydana geldiğini yani onu şekillendi-
ren dinamikleri kesin olarak açıklamayı başaramasak da toplumun
sahip olduğu kültürün zaman içinde değiştiğini söyleyebiliriz. Bu
değişimde “öğrenme” ve “doğal ayıklanma (natural selection)”nın
etkili olduğu aşikardır (North, 2002: 114). Kültür, öğrenme yolu ile
değişebileceği gibi doğal ayıklanma ile de değişebilmektedir. Bu sü-
reçte toplum tarafından kabul gören kültürel değerler sürerken,
görmeyenler yok olup gidecektir. İşte bu kültürel değişim informel
kurumların değişimini açıklamada önemlidir.
North’un kültürel evrim veya kültürel değişim kavramları bir çok
açıdan önem arz etmektedir. Özellikle kültürel değişim olmaksızın,
sadece kurallar ve kurumlarla iyi bir sosyal düzeni oluşturmanın
mümkün olmadığını unutmamak gerekmektedir. Çünkü, sosyal, siya-
si ve ekonomik sorunlar sadece kurallar ve kurumlar ile çözüme ka-
vuşturulamaz. Bu noktada ünlü İngiliz siyaset bilimci John Gray’in şu
sözünü hatırlatmakta yarar görüyoruz: “Hiçbir anayasa, eğer ekildiği
toprak, tiranik veya barbar kültürüyle beslenmişse yeşermez, hatta kök
bile salmaz.” Bu nedenle, medeni bir toplum oluşturulması Gray’in
anayasa üzerinden verdiği örnekteki gibi kurallar ve kurumların öte-
sinde aynı zamanda kültürel bir değişim ve yenilenme meselesidir.
North’a göre informel ya da formel kurumların değişiminde savaşlar,
devrimler ve doğal felaketler de etkili olabilmektedir. Örneğin, feoda-
lizm ve büyük toprak sahipliğinin çöküşünde formel ve informel ku-
rumların zaman içerisinde değişimi etkili olmuştur. Devrim ya da
fetih sonucu oluşan kurumsal değişim ise genellikle mevcut yapının
tamamen değişmesi şeklinde olmaktadır. Bu durum ise genellikle
formel kurumlar açısından söz konusu olmaktadır (North, 2002:
116-117).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 173
North kurallardan kurumsal değişime giden yolu şu şeklide açıkla-
maktadır; Bir toplumda mevcut formel ya da informel kurallar yine o
toplumdaki formel ya da informel kurumları oluşturmaktadır. Ku-
rumlar sayesinde ekonomik aktörler hangi sınırlar çerçevesinde faa-
liyette bulunacaklarını yani kısıtlarını bilmekte ve o kısıtlar çerçeve-
sinde faaliyet göstermektedirler. Bir bakıma kurumlar, ekonomik
aktörlere toplumda mevcut fırsatları göstermektedirler. Kuruluş ola-
rak nitelendirilen organizasyonlar ise bu fırsatlardan yararlanmak
için oluşturulmuş birimlerdir. Örneğin, eğitim kurumunun sunduğu
fırsatlardan yararlanmak için okullar kurulmuştur. Kurumsal deği-
şimin nedenlerinden biri North’a göre kuruluşlarda meydana gelen
değişimdir. Kuruluşlar aslında kurumsal değişimin nedenleri arasın-
da son halkayı oluşturmaktadır. Kurumsal değişimin temel nedeni
North’a göre göreli fiyatlardaki değişim ve bu değişimin neden oldu-
ğu zevklerdeki değişimdir. Göreli fiyatlardaki değişim, insan davra-
nışlarını ve onları giderme yollarını değiştirmektedir. Bunun sonu-
cunda kişilerin zevk ve tercihlerinde de değişimler meydana gelmek-
tedir. Zevk ve tercihlerdeki değişim ise bunları gidermek için oluştu-
rulan kuruluşların değişimine neden olmaktadır. Yani kurumsal de-
ğişim zincirinde ilk halkayı göreli fiyatlardaki değişim; son halkayı
ise kuruluşlarda meydana gelen değişim oluşturmaktadır. North ta-
rafından geliştirilen bu kurumsal değişim teorisi eski kurumsal ikti-
sat anlayışından da bir sapma olarak değerlendirilmektedir. Zira eski
kurumsal iktisat düşünürlerine göre, görece fiyat değişimleri kurum-
sal değişimin nedeni değil, sonucudur (Demir, 1996: 224).
Rodrik’e göre gelişmiş ülkelerin yaşam standartlarına uzun vadede
ulaşabilmek için gerekli temel şey üstün kaliteli kurumlara sahip
olunmasıdır. Çünkü büyüme hızının yavaşlamaması, ekonominin
şoklara karşı dayanıklılığını sürdürmesi ve ekonomik performansın
arttırılması için gereken şey birikimli bir kurum oluşturma süreci ile
birlikte ekonomik performansı hızlandırmaya yönelik stratejiler ge-
liştirmektir. Bu durum hem North’un çalışmaları başta olmak üzere
yapılan tarihsel değerlendirmeler ile hem de ekonometri araştırma-
larıyla yeterince kanıtlanmıştır (Rodrik, 2009: 55-56).
174 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
North Perspektifinden İşlem Maliyetleri İktisadı ve Mülkiyet Hak-
ları İktisadı
North, Coase’un 1937 yılında yayımladığı “Firmanın Doğası (Nature
of Firm)” adlı makalesi ile ortaya çıkan ve yeni kurumsal iktisat içeri-
sinde şekillenen “işlem maliyetleri iktisadı (transaction costs econo-
mics)” 1 nın genişlemesine de büyük katkılar sağlamış ve işlem mali-
yetleri iktisadının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edil-
miştir. North, işlem maliyetini, mübadele edilen unsurun özelliklerini
ölçmenin maliyeti ile hakları korumanın ve sözleşmeleri yürürlüğe
sokmanın ve denetlenmenin maliyeti olarak tanımlamıştır (North,
2010: 39). North, özellikle devleti ve devletin bazı temel fonksiyonla-
rını açıklamak için işlem maliyetleri iktisadı kavramını genişletmiştir
(Ménard & Shirley, 2014: 15).
North, çalışmalarında işlem maliyetlerinin ortaya çıkış nedenini kar-
şılıklı mübadele içerisinde bulunan taraflar arasındaki bilginin asi-
metrik oluşuna bağlamıştır. Bununla birlikte tarafların etkin bir mü-
badele ortamı oluşturmak için geliştirdikleri kurumlar mükemmel
olmayan piyasalara yol açarak işlem maliyetlerini artırabilirler. Bu-
radan Coase’nin işlem maliyetlerini azaltmak için önerdiği firmaların
North’a göre işlem maliyetlerinin kaynağı olabileceği sonucunu çıka-
rabiliriz. North başarılı ekonomi tarihi yazınlarının, işlem maliyetle-
rini aşağı çeken ve dolayısıyla mübadeleden daha fazla kazanç elde
etmeye izin veren böylece piyasaların genişlemesine olanak sağlayan
kurumsal yenilikleri anlattığını ifade etmiştir (North, 2002: 140-
141).
1 İşlem maliyetleri iktisadı, son yıllarda iktisat literatüründe çok sık kullanılmakla birlik-
te, mülkiyetin transferi, korunması ve elde edilmesi ile ilgili maliyetleri ele alan yakla-
şım olarak tanımlanmaktadır. İşlem maliyetleri ekonomik faaliyet içerisinde üç şekilde
görülmektedir. Bunlar: “arama ve bilgi maliyetleri (search and information costs)”,
“pazarlık maliyetleri (bargain costs)” ve “gözetme ve uygulama maliyetleri (policing
and enforcement costs)” dir (Demir, 1996: 216). İşlem maliyetleri, kısaca mübadele
maliyetleridir.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 175
Daha önce North’un kurumları formel ve informel olarak ele aldığını
belirtmiştik. North’a göre, eğer formel ve informel kurumlar arasında
bir uyum yoksa, işlem maliyetleri artmaktadır. Bu durum ise ekono-
mik performansın ve toplumsal refahın olumsuz etkilenmesine yol
açacaktır (Mendelski, 2006: 85).
North, çalışmalarıyla yeni kurumsal iktisat içerisinde şekillenen bir
diğer yaklaşım olan ve Harold Demsetz’in 1967 yılında yayımlamış
olduğu “Mülkiyet Hakları Teorisine Doğru (Toward a Theory of Pro-
perty Rights)” isimli çalışması ve Armen Alchian’ın 1977 yılında ya-
yımlamış olduğu “Mülkiyet Haklarının Ekonomisi (Some Economics of
Property Rights)” isimli çalışması ile birlikte her iki yazarın ortaklaşa
kaleme aldıkları ve 1973 yılında yayınlanan“Mülkiyet Hakları Para-
digması (The Property Right Paradigm)” isimli çalışmaları ile ön pla-
na çıkan “mülkiyet hakları iktisadı (property rights literature) 1 na da
katkılar sağlamıştır.
Literatürde üzerinde en fazla durulan konulardan biri, özel mülkiyet
haklarının korunmasının serbest piyasa ekonomisinin temel taşla-
rından biri olduğu gerçeğidir. Bu hakların korunmasının, yatırımların
ve dolayısıyla da ekonomik büyümeyi belirleyen önemli faktörlerden
biri olduğu yaygın olarak kabul görmektedir. Örneğin, özel mülkiyet
hakları ne kadar iyi korunuyorsa, müteşebbisler o derece mal ve
sermaye biriktirme yolunda motive olacaklardır. Bu da sermaye biri-
kimini artırarak uzun dönemde ekonomik büyümeye yol açacaktır.
Aynı zamanda, tarafların, ister kişiler ister şirketler olsun, antlaşma-
larına ne kadar bağlı kaldıkları da, mal ve para piyasaları açısından
çok önemlidir, bu da ülkede etkin ve güçlü bir hukuk sisteminin var-
lığına bağlıdır. Bu faktörlerin yanında bir ülkedeki adalet mekaniz-
masının etkinliği ve ekonomik özgürlüklerin de büyüme ve kalkınma
sürecindeki rolleri yadsınamaz (Karakayalı & Yanıkkaya, 2002: 387).
1 Mülkiyet hakları iktisadı, mülkiyet hakları konusunu yeni kurumsal iktisat yaklaşımı
ile birlikte farklı bir bakış açısı ve teorik donanımla iktisadi analizlere dahil eden ve
ekonominin etkin bir biçimde işlemesi konusunda özel mülkiyet haklarının rolünü orta-
176 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
North’a göre mülkiyet hakları, bireylerin kendi emekleri ve sahip
oldukları mal ve hizmetler üzerinde kazandıkları haklardır ve bu
haklar kurumsal bir yapının unsurudur (North, 2010: 47). Mülkiyet
haklarının ekonomik performans açısından bu derece önemli olma-
sına rağmen onların nadiren etkin olmalarını North, mülkiyet hakla-
rını belirleyen ekonomik kuralların siyasi bünye tarafından yapılma-
sına bağlamıştır. Yazara göre en etkin mülkiyet hakları tesis edilse
bile, bunların denetlenmesi ve uygulanması çok pahalıya mal olacak-
tır. Bunun sonucu sistemin içerisinde var olan kaytarma, sözünden
dönme, çalma ya da dolandırma gibi bazı olumsuzluklar su yüzüne
çıkacaktır. Bu gibi olumsuzlukların önüne geçmek için informel ku-
rumların evrimleşerek değiştiği gözlenmiştir (North, 2002: 142-
143).
North, çalışmalarında devlete işlem maliyetlerini düşüren ve mülki-
yet haklarını güvence altına alan bir rol yüklemiştir (Şenalp, 2007:
67).
North Perspektifinden Sözleşme Teorisi
Ayrıntılı olarak ilk kez Thomas Hobbes tarafından ele alınan iyi bir
toplumsal düzen için mutlaka gereken sözleşmeleri konu edinen
“sosyal sözleşme teorisi social contract theory)1” North’un katkılar
sağladığı diğer bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.
North’a göre yasal durumları, politik karar kurallarını ve mülkiyet
hakları gibi durumları içeren sözleşmeler, temel binalar hükmünde
olduklarından, yeni kurumsal iktisadın bilimsel analizleri için ince-
leme seti oluşturmaktadır. Buna göre bu tür incelemeler yeni kurum-
ya koymaya ve özel mülkiyet hakları sisteminin sınırlarını belirlemeye çalışan yakla-
şımdır. 1 Sosyal sözleşme teorisi, toplumda birlikte yaşayan bireylerin, temel hak ve özgürlükle-
ri ile toplumun içerisinde uyulması gerekli olan kuralları içeren informel kurallar üze-
rinde görüş birliğine varmalarını ifade etmektedir. Teoriye göre, iyi bir toplumsal düze-
nin temelleri, sosyal sözleşme içerisinde oluşturulmuş kural ve kurumlara dayalıdır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 177
sal iktisatçılar için bir kurumsal prosedürler anlayışı ve kurumsal
değişim analizi sağlamak için kullanılmaktadır (Çetin, 2012: 57).
North, sözleşmelerin mülkiyet hakları yapısının içinde teşvik edici ve
cezalandırıcı yapıyı yansıttığını dolayısıyla aktörlerin karşı karşıya
olduğu fırsatları ve yaptırımları ortaya koyduğunu belirtmiştir.
Sözleşmelerin herhangi bir anda tek boyutlu bir ürünün
mübadelesini ele aldığı ancak modern karmaşık ekonomilerde
sözleşmelerin çok boyutlu olduğunu ve zamana yayıldığını ve bu
nedenle de sözleşmelerin çok büyük ölçüde eksik olacağını ve
belirsizlikler içeriğini belirtmiştir (North, 2010: 72-73).
North’a göre, sözleşmeye uymak tarafların çıkarına uygun olduğu
zaman, sözleşmenin uygulanmasında herhangi bir sorun ile
karşılaşılmaz. Ancak kurumsal kısıtlamaların olmadığı durumlarda
tarafların kendi çıkarlarını gözeten fırsatçı davranışları, sözleşmenin
gerçekleşmesini engelleyecektir (Şenalp, 2007: 78).
North, sözleşmenin uygulanmasında özellikle siyaset olmak üzere
kurumların önemine vurgu yapmış ve devletin sözleşmelerin
düzenlenmesinde ve uygulanmasında tarafları bunlara uymaya
zorlayıcı rolünün önemine dikkat çekmiştir (Ménard & Shirley, 2014:
17).
Öte yandan North, kurumsal değişimden bahsederken, kurumların
sözleşmeler ile geliştiğini de belirtmiştir (North, 2010: 13).
North Perspektifinden Sosyal Sermaye
North, iktisadın merkezine kurumları yerleştiren yeni kurumsal
iktisat içerisinde ortaya çıkan “sosyal sermaye (social capital)1”
1 İnsanlar arasındaki ilişkiler, toplum içinde var olan bireylerin kendi yaşam alanlarını
ve bu alanların sınırlarını, niteliklerini ve bu alan içindeki davranışlarını belirleyen
önemli bir bağdır. İnsanlar arasındaki bu bağlar, temelde bireylerin ve buna bağlı olarak
toplumların inşasında önemli bir yapı taşı durumundadır. Sosyal sermaye kavramı çok
genel olarak bu toplumsal bağları, formel ve informel kuralları ifade etmektedir. Sosyal
sermaye kavramı ise ilk defa 1916 yılında Lyda J. Hanifan tarafından ele alınan “Kırsal
178 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
yaklaşımına da büyük katkılar sağlamıştır. Sosyal sermaye politik ve
sosyolojik boyutlarının yanı sıra ekonomik boyutları ile de önem
taşıyan bir kavram olmakla birlikte, yeni kurumsal iktisatçıların
sosyal sermaye ile ilgili fikirleri “kurumsal güven (institutional trust)”
konusunda gelişmiştir.
North, sosyal sermaye kavramını tanımlarken kurumlara, kurumsal
sosyal sermayeye ve kurumsal güven konusuna dikkat çekmiştir. Bu
bakış açısıyla North, sosyal sermayeyi bireysel olarak değil,
“kurumsal sosyal sermaye (institutional social capital)” olarak ele
almıştır (Seki & Karataş, 2016: 24).
Örneğin North’a göre küçük ölçekli bir köyde köy ticareti, yerel
mübadeleyi kolaylaştıran ve gayri resmi kısıtlamalardan oluşan
yoğun bir sosyal ağ içerisinde yapılmaktadır. Bu durum ise işlem
maliyetlerinin düşmesine yol açmaktadır (North, 1991: 99). North,
bu örnekte olduğu gibi sosyal sermayenin genellikle işlem maliyetini
düşürdüğü ve ekonomik performansa olumlu katkılar sağladığını
vurgulamıştır.
Pavarina’ya göre, kişisel ilişkiler ve kişiler arası güven kurumlar
tarafından şekillenmektedir, çünkü toplumun dinamikleriyle sürekli
etkileşim halindedir. Kurumlar ve sosyal sermaye arasındaki ilişki
özellikle North’un orijinal katkılarıyla şekillenmiştir (Pavarina, 2011:
2-3).
Sosyal sermaye; toplumsal yaşamda ahlak, sivil erdem, güven, kural-
lar ve kurumlar, sosyal normlar, değerler ve inançlar gibi kavramlar-
la ifade edilen unsurların tamamını ifade etmektedir. Knowles’e göre,
sosyal sermaye, North’un informel kurumlar tanımlamasına oldukça
Okul Topluluk Merkezi (The Rural School Community Center)” isimli makalede kulla-
nılmıştır (Hanifan, 1916: 130). Sosyal sermaye Robert D. Putnam, Pierre Bourdieu,
James S. Coleman ve Francis Fukuyama gibi isimlerin öncülüğünde gelişmiştir.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 179
uymaktadır (Knowles, 2005: 1). Dolayısıyla sosyal sermaye de bir
informel kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
North’a göre güvenin toplumda oynadığı en önemli rol ise insanlar
arasında istikrarlı bir yapı kurması ve belirsizlikleri ortadan
kaldırmasıdır. Birçok nedenle formel kurumlar değişse bile,
gelenekler, örf ve adetler, davranış biçimleri gibi informel kurumlara
dayalı güvenin varlığı toplumdaki istikrarlı yapıyı koruyacaktır.
Ancak, yine de informel kurumlara dayalı güvenin sürdürülebilirliği
için formel kurumlar ile de desteklenmesi gerekmektedir (Gökalp,
2003: 166).
IV.SONUÇ
North, kurallar ve kurumların ekonomik performans üzerindeki etki-
lerini incelediği çalışmalarıyla yeni kurumsal iktisat yaklaşımının,
neo-klasik iktisadı doğrudan tarih araştırmaları ile birleştirdiği ça-
lışmalarıyla da yeni iktisat tarihi yaklaşımının öncülerinden biri ol-
muştur. North, her iki alanındaki çalışmaları dolayısıyla bir taraftan
Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülürken, işlem maliyetleri iktisadı,
mülkiyet hakları iktisadı, sözleşme teorisi, sosyal sermaye gibi son
yılların en önemli konularına da büyük katkılar sağlamış ve akade-
mik çevrelerde saygın bir ekonomist olarak yerini almıştır.
North, sadece neo-klasik iktisadın metodolojik eleştirisini yapan eski
kurumsal iktisatçıların aksine neo-klasik iktisadı reddetmeden geniş
bir bakış açısı ile yorumlayarak yeni kurumsal iktisadın birçok ça-
lışma alanı ile birlikte gelişmesinde ve iktisat literatüründe önemli
bir yer edinmesinde rol oynayan en önemli isimlerden biri olmuştur.
Bugün, yeni kurumsal iktisadın tüm dünyada bu kadar çok ilgi gör-mesinde ve yeni kurumsal iktisatçıların son yıllarda Nobel Ekonomi Ödülü başta olmak üzere çeşitli ödüllerle onure edilmesinde North’un payı yadsınamaz bir gerçektir. Kaynaklar
180 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Aktan, C. C. & Vural, T., (2006), Eski Kurumsal İktisat, içinde: C. C. Aktan (ed.), Kurumsal İktisat: Kurallar, Kurumlar ve Ekonomik Ge-lişme, Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu, Kurumsal Araştırmalar Seri-si No: 2, 1-17. Aktan, C. C. & Vural, T., (2006), Yeni Kurumsal İktisat, içinde: C. C. Aktan (ed.), Kurumsal İktisat: Kurallar, Kurumlar ve Ekonomik Ge-lişme, Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu, Kurumsal Araştırmalar Seri-si No: 2, 19-42.
Aktan, C. C. & Yay, S., (2016), Regülasyon İktisadına Giriş, Ekonomi Bilimleri Dergisi, 8 (1): 116-135.
Alston, L., Eggertsson, T. & North, D. C., (1996), Empirical Studies in Institutional Change, Cambridge: Cambridge University Press.
Baş Dinar, G. & Güler Aydın, D., (2010), Why Institutional Economics is a Better Alternative to the Neoclassical Economics than the New Instituitonal Economics?, International Journal of Economic Rese-arch, 7 (2): 277-286.
Çetin, T., (2012), Yeni Kurumsal İktisat, Sosyoloji Konferansları Der-gisi, 45: 43-73.
Davis, L. E. & North, D. C., (1971), Institutional Change and American Economic Growth, Cambridge: Cambridge University Press.
Demir, Ö., (1996), Kurumcu İktisat, İstanbul: Vadi Yayınları.
Doğan, Z. & Kurt, Ü., (2016), Yeni Kurumsal İktisadın Dalları, Journal Life of Economics, 7: 115-130.
Gökalp, N. (2003), Ekonomide Güven Faktörü, Yönetim ve Ekonomi, 10 (2): 163-174.
Hanifan, L. J., (1916), The Rural School Community Center, Annals of the American Academy of Political and Social Science, 67: 130-138.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 181
Karakayalı, H. & Yanıkkaya, H., (2002), Kurumsal Faktörlerin Eko-nomik Büyümeye Etkileri, 1. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kong-resi Bildiriler Kitabı, Kocaeli, 385-401.
Klein D. B. & Daza, R., (2013), Douglass C. North (Ideological Profiles of the Economics Laureates), Econ Journal Watch, 10 (3): 525-532.
Knowles, S., (2005), Is Social Capital Part of the Institutions Conti-nuum?, CREDIT Research Paper, 5 (11).
Ménard, C. & Shirley, M. M. (2014). The Contribution of Douglass North to New Institutional Economics, in: S. Galiani & I. Sened (ed.), Institutions, Property Rights and Economic Growth: The Legacy of Douglass North, Cambridge: Cambridge University Press, 11-29.
Mendelski, M., (2006). The Application of Douglass North's Approach to Institutional Change in Transition Economies, Donetsk National Technical University Series “Economics”, Donetsk, 84-91.
North, D. C., (1991), Institutions, Journal of Economic Perspectives, 5 (1): 97-112.
North, D. C., (1995), Douglass C. North, in: W. Breit & R. W. Spencer (ed.), Lives of the Laureates: Thirteen Nobel Economists, Cambridge, Mass.: MIT Press, 251-267.
North D. C., (1997), Cliometrics-40 Years After, American Economic Review, 87 (2): 412-414.
North D. C., (1997), The Process of Economic Change, UNU World Institute for Development Economics Research (UNU/WIDER) Discussion Paper, 128.
North, D. C., (2002), Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Per-formans, (Çev. G. Ç. Güven), İstanbul: Sabancı Üniversitesi Yayınları,
North, D. C., (2005), Understanding the Process of Economic Change, Princeton: Princeton University Press.
182 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
North, D. C., (2009), Douglass C. North, in: K. I. Horn (ed.), Roads to Wisdom: Conversations with Ten Nobel Laureates in Economics, Cheltenham: Edward Elgar, 153-172.
North, D. C., (2010), Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Per-formans, (Çev. G. Ç. Güven), İstanbul: Sabancı Üniversitesi Yayınları.
Orhan, S., (2011), Yerleşik İktisatta Heterodoksi: Yeni Kurumsal İkti-sat, içinde: E. Eren & M. Sarfati (der.), İktisatta Yeni Yaklaşımlar, İs-tanbul: İletişim Yayıncılık, 59-87.
Öncü, A., (2015), Zeki, Alaycı ve Bilgili Bir Eleştirmen: Thorstein Veb-len, içinde: A. Öncü (ed.), Thoirstein Veblen Kullanım Kılavuzu, İs-tanbul: Habitus Yayıncılık.
Pavarina, P. R. J. P., (2011), Institutions, Social Capital and Economic Development in Latin America, 51st Congress of the European Regi-onal Science Association: New Challenges for European Regions and Urban Areas in a Globalised World, Paper No: 11p1531.
Pennington, M., (2014), Sağlam Politik Ekonomi: Klasik Liberalizm ve Kamu Politikasının Geleceği, (Çev. A. Yayla), Ankara: Liberte Yayınla-rı.
Rodrik, D., (2009), Tek Ekonomi, Çok Reçete: Küreselleşme, Kurum-lar ve Ekonomik Büyüme, (Çev. N. Domaniç), Ankara: Efil Yayınevi.
Seki, İ. & Karataş, İ., (2016), Kalkınma Zincirinin Kayıp Halkası: Sos-yal Sermaye, Bursa: Dora Yayıncılık.
Şenalp, M. G., (2007), Dünden Bugüne Kurumsal İktisat, içinde: E. Özveren (ed.), Kurumsal İktisat, Ankara: İmge Kitabevi, 45-92.
The Nobel Prize, (2016), The Prize in Economics 1993 - Presentation Speech, http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-sciences/laureates/1993/presentation-speech.html}, (08.12.2016).
The Nobel Prize, (2017), Douglass C. North - Prize Lecture: Economic
Performance through Time,
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 183
http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-
sciences/laureates/1993/north-lecture.html
Uzun, A., (2001), Yeni İktisat Tarihi Akımı ve İktisat Tarihi Yazımına Katkıları, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2 (1): 80-93.
184 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
VERNON L. SMITH: DENEYSEL İKTİSADIN ÖNCÜSÜ
Müslüm Basılgan
1.GİRİŞ
Tarihsel olarak, iktisat yöntem ve konu bakımından, fizik veya kim-yadan ziyade, astronomi ya da meteoroloji gibi deneysel olmayan bir bilim olarak görülmüştür (Smith, 2018a). Bu açıdan deneysel olma-yan bir bilim olma kimliği her zaman “iktisat folklorunun” bir parçası olmuştur (Starmer, 1999). Bunun sonucu olarak iktisatçılar ekono-milerin işleyişini anlamak için genellikle insan tercihleri ve piyasa aktörlerinin tepkisi konusunda içgözlemsel olarak “akla yatkın” var-sayımlara başvurmuş ve zaman içinde gerçekleşen ekonomik sonuç-ların ortaya koyduğu gözlemleri kullanmışlardır (Davis ve Holt, 1993; Smith, 2018a).
İktisadın temel olarak deneysel olmayan bir bilim olduğu şeklindeki geleneksel bakış, 19. yüzyıl iktisatçıların metodolojik yazılarında oldukça sık vurgulanmıştır. Örneğin Paul Samuelson'un İktisadın İl-keleri’nin tüm baskılarında iktisatçıların deney yapmasının imkansız-lığına atıf vardır (Smith, 2018a). Mill, iktisadi kanunları deneysel yöntemle ortaya koymanın hem deneysel yöntemin doğası hem de onun karmaşık sosyal konulara uygulanmasının imkansızlığı nede-niyle mümkün olmadığını belirtmiştir (Bkz. Basılgan, 2013). Bu bakış bir çok ders kitabında da iktisatçıların, fizikçilerin aksine, teorilerini kontrollü şartlar altında test edemedikleri ve bu nedenle teori doğru-lamanın alanda toplanan verilerin istatistiksel analizine (ekonomet-ri) veya sezgisel muhakemeye (içebakış) dayanması gerektiği şeklin-de yer almıştır (Guala ve Salanti, 2001).
. Bu çalışmanın ortaya çıkmasında önemli katkıları olan Prof.Dr. Coşkun Can Aktan’a
teşekkür ederim.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 185
İktisatçıların metodolojik söylemlerindeki ve uygulamasındaki çeşitli değişikliklere rağmen, deney yapmaya yönelik bu felsefi şüpheciliğin kaybolması bir buçuk yüzyıl sürdü (Guala, 2018). Günümüzde artık deneysel iktisat, gerçek dünyanın nasıl işlediğine dair ekonomik bil-giye katkıda bulunmak ve daha derin bir anlayış sağlamak için çeşitli deneyler kullanan modern iktisadın bir unsuru olarak (Miłaszewicz, 2016) kabul görmüştür. Bilimin birçok metodolojik devrimi gibi, ikti-sattaki deneysel dönüşüm, öncelikle felsefi bakış açısındaki değişilik-ten ziyade bilimsel uygulamada ve teorik bağlılık seviyesinde mey-dana gelen bir takım yeniliklerle mümkün olmuştur (Guala, 2018). Bu açıdan yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren deneysel ikti-sattaki hızlı ilerlemede iki önemli faktör etkili olmuştur. Birinci fak-tör beşeri ve sosyal bilimlerin statüsü ve onların doğal bilimlerle olan ilişkileri konusunda filozoflar ve araştırma metodologları ara-sında sürekli devam eden anlaşmazlıklar iken ikinci faktör nicel araş-tırmalarda ve aynı zamanda uygulanan istatistiksel ve ekonometrik analiz araçlarında meydana gelen önemli ilerlemeler ve matematik ve bilgisayar simülasyon yöntemlerinin bunlara eşlik etmesidir (Boehlke ve Osinska, 2016).
Guala (2012, s. 528) deneysel iktisattaki bu gelişmeyi “bilimsel di-siplinde metodolojik bir devrim” olarak görmüştür. Alvin Roth (1988, s. 974) iktisatta “deney yapmanın, birçok iktisadi olay türünü araştırmak için nadir olan bir araçtan düzenli bir araca yönelik şu anki istikrarlı ve sürdürülebilir dönüşümüne gerçekten başlamış ol-duğu açıkça görülebilmektedir” diyerek gelinen noktayı özetlemiştir. Benzer şekilde Charles Plott (1991), Southern Economic Journal’daki makalesinde, “İktisat Deneysel Bir Bilim Olacak Mı ?” sorusunu sor-muş ve cevabını da makalenin ilk giriş cümlesinde evet olarak ver-miştir. Plott, deneysel yöntemin iktisat için önemini ise makalenin son cümlesinde şöyle ifade etmiştir: “İktisat, hem alana hem de çalı-şacağı laboratuvara sahip olma şansına sahip az sayıda bilimden biridir...Tarihsel olarak mevcut olmayan laboratuvar metodolojisi büyüyecek ve iktisadi davranışı yöneten ilkeleri izole etmeye yönelik ortak çabada önemli bir partner olacaktır ” (Plott, 1991, s. 918).
Deneysel iktisadın günümüzde iktisadi sistemlerin analizinde ve ta-
sarımında temel bir araç olarak yerleşmiş olmasında en önemli kat-
kılar hiç kuşkusuz Vernon Smith’e aittir (Chapman, 2003). Smith’in
186 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
deneysel iktisatta yönelik ilk katkıları piyasalar ve değişen alış-veriş
yapılarının nasıl farklı sonuçlara yol açabileceği üzerineydi. Deregü-
lasyon ve özelleştirmeler tüm dünyada yeni piyasaların ortaya çık-
ması için önemli fırsatlar yaratırken, Smith çalışmalarını buna para-
lel olarak yeni kurumların laboratuvar ortamında tasarımına kaydır-
dı. Bunu ikili veya küçük katılımcı grupların dahil olduğu pazarlık
durumlarında ajanların davranışı ve bu ortamlarda karar vermede
kişisel sosyal değişimin doğası ve rolü konuları izledi (Eckel, 2018).
Smith, laboratuvar ortamında havaalanı slot tahsislerine yönelik ça-
lışmalardan (Rassenti, Smith ve Bulfin, 1982) finansal balonların
varlığını ortaya koymaya (Smith, Suchanek, ve Williams, 1988) ve
mülkiyet haklarındaki değişime yönelik ültimatom ve diktatör oyu-
nuna (Hoffman vd., 1994) kadar çok farklı alanlarda önemli çalışma-
lar ortaya koymayı sürdürdü. Son araştırmaları nöroiktisat ve karar
sürecinin beyinle ilişkisi (Smith, 2008; Dickhaut, 2009), Adam
Smith'in iktisatta katkısı ve deneysel iktisat için önemi (Smith,
2016a; Smith, 2016b; Smith, 2018d), eylemleri yöneten kurallar ola-
rak değişim, uzmanlaşma ve mülkiyetin etkisi (Smith, 2011; Crockett,
2009; Smith, 2008), bilim felsefesi (Smith, 2003; Smith, 2005) gibi
konular üzerine olmuştur. Tüm bu başarılarının arkasında, Hoffman
(2017) tarafından belirtildiği üzere, Smith'in her zaman gözlemlediği
verilere yönelik test edilebilir yeni açıklamalar araması ve sıkı çalış-
ma etiğine sahip olması gelmiştir. Smith (2018c) de otobiyografisin-
de bu başarının sırını mesleki yaşamında iktisatta elde ettiği tüm
teknik ve analitik öğrenmeleri gözleme dayalı günlük sağduyuyla
kıvama getirmenin önemine bağladı.
Nobel komitesi de Smith'i, 2002 yıllında iktisat alanında Nobel Ödü-
lü'nün ortaklarından biri olarak ilan ederek, deneysel iktisat “alanın-
da en önemli erken katkılar yapması ve aynı zamanda günümüze
kadar en önemli figür olarak kalması” bakımından deneysel iktisadın
babası olarak tanıdı (RSAS, 2002). Smith’in “deneysel iktisadın baba-
sı” olarak tanınması (Paganelli, 2011; Isaac, 2008; Chapman, 2003;
Lee, 2004; Santos, 2010) yalnızca yapmış olduğu öncü çalışmalardan
değil aynı zamanda yeni uygulamaların genişliğinden, laboratuvar
deneylerinde temel metodolojik çalışmaların geliştirilmesinden (Isa-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 187
ac, 2008) ve geniş araştırma ajandasının her aşamasında önemli gö-
rüşler ve kritik metodolojik yenilikler ortaya çıkarmasından gelmiş-
tir ( Eckel, 2018).
Bu çalışmanın amacı da Vernon Smith’in deneysel iktisatta yapmış
olduğu bu katkıları ortaya koymaktır. Bu amaçla ilk olarak Smith’in
kısa bir biyografisine yer verilecektir. İkinci olarak piyasa deneyleri
ve kurumsal tasarım konusundaki katkıları ele alınacaktır. Son ola-
rak deneysel metodolojinin gelişimine yönelik katkıları incelenecek-
tir.
2. SMITH’İN KISA BİYOGRAFİSİ
Vernon L. Smith (tam ismi Vernon Lomax Smith), Büyük Buhran'ın hemen öncesinde, 1 Ocak 1927'de Kansas (Wichita)'ta işçi sınıfı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Smith, 16 yaşına kadar yüksek kaliteli bir eğitim almasa da (Bkz. Smith, 2002, s. 5-6) Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde (Caltech) fizik ile başladığı lisans eğitimin-den elektrik mühendisliğine geçiş yaparak 1949'da lisans derecesini almayı başardı. Caltech'te aldığı bir iktisat dersinde etkilenerek ikti-sat konusunda daha fazla bilgi sahibi olmak için kütüphanede iktisat kitaplarını okuyarak zaman geçirdi. Bu esnada tesadüf olarak iki ki-tapla karşılaştı. Samuelson'un İktisadi Analizin Temelleri ve von Mi-ses’in İnsan Eylemi.
Smith, bu kitapların kendisi üzerindeki etkisini Nobel otobiyografi-
sinde şöyle ifade etmiştir: “İleri iktisat konusunda meraklı biri ola-
rak, Caltech kütüphanesine gittim, iki kitapla karşılaştım, Samuel-
son'un Temelleri ve von Mises’in İnsan Eylemi. Birincisinden, iktisa-
dın fizik gibi yapılabileceği açıktı, ancak ikincisinden fiziğe benzeme-
yen bir muhakeme biçiminde çok şey var gibiydi ”(Smith, 2002). Bu
Smith'in ilgisini çekmişti. İktisat konusunda daha fazla fikir sahibi
olmak için Kansas Üniversitesi'nde iktisat üzerine yüksek lisans
yapmaya karar verdi. Yüksek lisans tezini matematiksel İktisatçı Ric-
hard Howey’in önerisiyle talep teorisinde tümlenebilirlik konusunda
hazırladı. 1952’de Kansas Üniversitesi’nden iktisat dalında yüksek
lisans derecesi aldı. Smith, Kansas Üniversitesi’ndeki iktisat yüksek
lisansının geleceği açısından önemini “Harvard’da hangi dersleri al-
mak zorunda kalmayacağımı ortaya çıkarmak için teklifler arasında
188 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
‘alışveriş yapmamı’ sağladı” diyerek özetlemiştir (Smith, 1992). Ger-
çekten Kansas Üniversitesi’ndeki iktisat yüksek lisansı Smith’e ken-
disi açısından çalışmak istediği alanın iktisat olup olmadığı sorusu-
nun cevabını vermede etkili olmuştur. Kariyerinin bir sonraki aşa-
ması Harvard’daki iktisat doktora programı olması bunun cevabının
“evet” olduğu anlamına geliyordu (Eckel, 2018). Doktora aşamasında
ilgisi standart neoklasik talep teorisinden Leontief’in girdi-çıktı tek-
niğine kaydı. Wassily Leontief'in danışmanlığında 1955 yılında dok-
torasını tamamlayan Smith; fiziksel, somut ve ampirik uygulamaya
çok daha uyumlu bir araştırma alanı olması ve bilgisayarla olan ya-
kın bağlantısı nedeniyle girdi-çıktı iktisadının kendisi için en doğru
yaklaşım olduğu sonucuna vardı ( Lee ve Mirowski, 2008). Harvard
Üniversitesi Smith’in kariyerinde aynı zamanda, aşağıda detaylı veri-
leceği üzere, ilk deney tecrübesinin yaşadığı yer olması açısından da
önemli olmuştur (Bu yıllar için ayrıca bkz. Smith, 2018c; Eckel, Hou-
ser, ve Boettke, 2017; Altman, 2004; Klein, Daza, ve Mead, 2013).
Smith’in ilk akademik pozisyonu ve ders verme tecrübesi, deneysel iktisat alanındaki çalışmalarına başladığı Purdue Üniversitesi’ndeki (1955-67) Krannert İşletme Okuluydu. Smith, burada ilk çift müza-yede piyasası deneylerini gerçekleştirdi. Smith, 1967-68'de Brown Üniversitesi'nde, ardından Massachusetts Üniversitesi’nde (1968–1975) görev yaptı. Stanford (1961-1962) ve Caltech Üniversitesi’nde (1974-1975) çeşitli zamanlarda misafir profesör olarak bulundu. 1961 sonbaharında Stanford Üniversitesi’nde misafir profesör olarak bulunurken onun deneyler hakkındaki düşünceleri üzerinde en önemli etkiler bırakan kişilerden biri olan ve Davranış Bilimleri İleri Çalışma Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak çalışan Sydney Siegel ile tanıştı (Smith, 2018c, s. 202). Siegel’in kalp krizinden ölümünden altı hafta önce gerçekleşen bu görüşmenin önemini Smith (1991a, s. 156) “Syd’den deneysel bilimin ne hakkında olduğu konusunda çok şey öğrendim” sözleriyle dile getirdi. 1975 yılında bir sonraki 26 yılı-nı geçireceği ve bir Nobel Ödülü ile sonuçlanacak bir çok araştırmaya imza atacağı Arizona Üniversitesi’ne geçti. Smith, 2001-2008 yılla-rında George Mason Üniversitesi'nde İktisat ve Hukuk Profesörü olarak görev yaptı. Burada 2001 yıllında Disiplinlerarası Ekonomi Bilimi Merkezi (Interdisciplinary Center for Economic Science)’ni kurdu ve doktora programı kapsamında deneysel iktisat alanında
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 189
araştırmalara öncüllük etti. Vernon Smith, 2008'den beri Ekonomi Bilimi Enstitüsü ( Economic Science Institute)’nü kurduğu Chapman Üniversitesi'nde bulunmaktadır. Sermaye teorisi, finans, doğal kay-naklar ekonomisi ve deneysel iktisat üzerine 200'den fazla makale ve kitabın yazarı veya ortak yazarı olan Smith, American Economic Re-view de dahil olmak üzere bir çok derginin editör kurulunda görev yaptı. Kamu Tercihi Topluluğu, Ekonomi Bilimi Derneği ve Batı Eko-nomi Derneği'nin başkanı olarak görev yaparak mesleki kuruluşlar-da etkili olmuştur. Smith aynı zamanda Ekonometri Derneği’nin, Amerikan Bilim İlerleme Derneği’nin ve Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi’nin bir üyesi ve Amerikan İktisat Derneği’nin de seçkin bir üyesidir. 1995 yılında Ulusal Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. Smith’in toplanan makaleleri Cambridge University Press tarafından 1991 yıllında birinci cilt ve 2000 yıllında ikinci cilt olarak yayınlandı (Bkz. Eckel, Houser ve Boettke, 2017; Altman, 2004).
3.PİYASA DENEYLERİ VE KURUMSAL TASARIM
Smith’in deneysel iktisatta ilk önemli katkısı bir ekonomik sistemin temelinii oluşturan piyasalar ve onların nasıl çalıştığı ve farklı deği-şim (alış-veriş) biçimlerinin sonuçları üzerine olmuştur.
3.1.Smith versus Chamberlin: Piyasalar Aksak mı Tam Rekabetçi mi ?
Smith’in piyasa deneyleriyle ilk teması, 1952’de Harvard’da yüksek lisans öğrencisiyken Edward Chamberlin’in pedagojik deneylerinden birine denek olarak katılmasıyla başladı (Santos, 2010). Chamberlin 1948 yıllında “laboratuvar şartları altında bir “piyasa” ile gerçek bir deneyi tanımlamak ve onunla gösterilen bazı sonuçları ortaya koy-mak” (1948, s. 95) amacıyla bir çalışma gerçekleştirdi. Çalışma aynı yıl The Journal of Political Economy’de “Deneysel Bir Aksak Piyasa” adı ile yayınlandı. Bu deneysel çalışmada katılımcılar (öğrenciler) alıcı ve satıcı olarak ikiye ayrıldı. Her bir katılımcı sadece tek bir mal alıp satabiliyordu. Katılımcılara A (Alıcı) ya da S (Satıcı) yazılı kartlar dağıtıldı. Burada örneğin bir katılımcıya A-36 şeklinde bir kart ve-rilmişse bu kart alıcının bu mal için en fazla 36 ödeme yapabileceği anlamına geliyordu. S-20 kartı ise malını satan kişinin en düşük 20’ye satabileceğini gösteriyordu. Her katılımcının amacı kartında yazılı rakamı ortaya çıkarmamak ve mümkün olduğu ölçüde pazarlıkla en büyük avantajı ortaya koymaktı. Katılımcılara birbiriyle pazarlık
190 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
yapmaları için bir süre verildi ve bu sürenin sonuna gelindiği bir ikaz ile bildirildi. Anlaşma sağlanır sağlanmaz durum deneyci masasına bildirilmekte, verilen biletler teslim edilmekte ve pazarlıklar sırasıyla herkesin göreceği şekilde kaydedilmekteydi. Kayıt işlemi de Alıcının limiti, Satıcının limiti ve Fiyat şeklinde üç sütun halinde organize edilmişti. Piyasanın sona erdiği ilan edildiğinde bir pazarlıkla sonuç-lanmayanlar tüm biletlerini teslim etmek durumundaydılar. Fiyatın ve satış hacminin ne olacağını ve piyasanın tam mükemmel olup ol-madığını ortaya koymak ve onları ortalama gerçek fiyatlar ve gerçek satış miktarları ile karşılaştırmak amacıyla veriler sınıf içinde analiz ediliyordu. Yapılan 46 deneyin sonucunda gerçek satışlar 19 birim ve ortalama gerçek fiyat 52.63 çıktı. Tam rekabetçi rakamlar alıcının fiyat etiketlerinin azalan, satıcının fiyat etiketinin artan bir sırada düzenlenerek ve iki sütün halinde yan yana konularak elde edilmişti. Burada rekabetçi satış hacmi 15 ve ortalama denge fiyat 57 bulun-muştu. Yani deneyde gerçek satış hacmi teorik denge miktarından daha yüksek ve ortalama fiyat teorik denge fiyatından daha yüksek çıktı. Chamberlin’e göre (1948, s. 98) “fiyat dalgalanmalarının satış hacminin arz ve talep eğrileri tarafından belirlenen denge miktarın-dan normal olarak daha büyük hale getirdiği sonucu kaçınılmaz” ol-muştur. Sonuçların bu şekilde sistematik bir biçimde rekabetçi tah-minlerden sapılması Chamberlin’i “iktisatçıların, denge noktası ko-nusunda kendi eşsiz bilgilerini teorik yaratıkları, elbette, gerçek ha-yatta onun hiçbir bilgisine sahip olmayan alıcı ve satıcıları, ile pay-laşmaya bilinçsizce yönlendirilmiş olabileceği” (1948, s. 102) sonu-cuna götürdü.
Chamberlin’in bu orijinal çalışmasının önemli bir özelliği tüm piyasa-
ların davranışsal olarak incelenmesi diğer bir ifadeyle, alış ve satışlar
da dahil olmak üzere, tüm ticaretin aktif denek ajanlar tarafından
yapılmış olmasıdır (Smith, 1989). Fakat Chamberlin’in bu etkileyici
çalışması iktisat dünyasında uzun yıllar göz ardı edildi ve gereken
ilgiyi görmedi (Bergstrom, 2003). Davis ve Holt’a göre (1993) labora-
tuvar yönteminin yeniliği göz önüne alındığında çalışmanın uzun
süre dikkat çekmemiş olması beklenen bir sonuçtu.
Fakat yöntem Vernon Smith’in ilgisini çekmişti. Smith’in deneysel
iktisat alanındaki çalışmaları, 1950’lerin sonunda Purdue Üniversi-
tesi’nde post-doktora pozisyonunda iktisadın ilkeleri dersini verir-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 191
ken başladı. Onu harekete geçiren şey “arz ve talep modeli ile temsil
edilen bir piyasanın gerçekte nasıl çalıştığı ?” sorusuydu (Chapman,
2003). Smith, deney yapma fikrinin nasıl oluştuğunun hikayesini şöy-
le anlattı (Smith,1991a, ss. 154-155):
“Uykusuz bir gecenin ilerlemiş saatinde... kendimi Ed Chamberlin’in Harvard yüksek lisans öğrencileriyle tam rekabetin imkansızlığını “kanıtlamak” için kullandığı sınıf gösterimi hakkında düşünürken buldum. Chamberlin’den ders almadım…Fakat Ed Chamberlin’in kü-çük “deneyine” katıldım ve onu gözledim… Benden bir deney yapma fikrinin doğru olduğu düşüncesi oluştu, ama yanlış olan şey, eğer re-kabetçi dengenin eksik bilgi koşulları altında işlevsel olarak gerçek-leşemeyeceğini gösterecekseniz, o zaman rekabetçi dengenin sağ-lanmasında bilgi açısından daha uygun olabilen mevcut bir değişim kurumunu seçmeniz gerektiğiydi. Daha sonra, böyle bir dengeye ula-şılmadıysa daha güçlü bir sonuca sahip olursunuz. Bu iki fikre yol açtı: (1) Deneklerin dolaşması ve ikili anlaşmalar yapması yerine, neden menkul kıymetler ve emtia borsalarında kullanılan sözlü çift müzayede prosedürü kullanılmasın ? Sonuçta, bu piyasaların kesin-likle ulaşılamaz olana, rekabetçi dengeye, en yakın olduğu görülmek-tedir. (2) Marshall rekabetçi bir denge hakkında, arz ve talep akışla-rının “yeterince uzun” bir süre boyunca sabit kalması koşuluna bağlı olarak, basit bir eğilim şeklinde bahsettiğinden, neden “günlük” akış-ların olduğu fonksiyonlar üretmek için arz ve talebin tekrarlandığı bir dizi işlem “günü” şeklinde deney yürütülmesin ? Bu iki değişiklik, rekabetçi bir fiyat teorisini reddetmenin daha güvenilir bir işini yapmada uygun değişiklikler gibi görünüyordu; ki bu, nihayetinde, inanmak için değil, öğretmek içindi.”
Chamberlin’in deney tasarımında bu değişiklikleri yapan Smith ilk
deneysel çalışmalarına 1956 yıllında başladı. 1956-1960 arasında
yapmış olduğu 11 deneyin sonucu iki düzeltme, dört negatif hakem
raporu ve bir başlangıç redinden sonra (Smith, 2002) 1962 yıllında
Journal of Political Economy’de “Rekabetçi Piyasa Davranışı Üzerine
Bir Çalışma” adıyla yayınlandı. Elde edilen sonuçlar, Smith’in beklen-
tileri ve Chamberlin'in 1948'deki sonuçlarının aksine, “düzenli”
deneylerin hızlı bir şekilde tahmin edilen dengeye yaklaşma eğili-
minde olduğunu ortaya koydu. Bu çalışmada sadece iki deneyde bu
192 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
sonuç elde edilemedi. Bu deneylerden birinde (4.deney) sabit bir
maliyet ortamı kullanılmıştı. Bu deneyin sonucunda rekabetçi den-
genin üzerinde bir denge elde edilmişti. Smith (1992, s. 244) bunun
nedenini doğrudan parasal ödüllerin olmamasına bağladı ve bu tes-
pitten hareketle “tipik bir deneğin fırsat maliyetini aşan ödüller kul-
lanmadan bir daha deney yapmama” kararı aldı. Bu karar ilerde de-
neysel iktisadın önemli ilkelerden biri olacak olan deneylerde para-
sal teşviklerin kullanılmasına yönelik eğilimi de ortaya çıkardı. Ya-
kınsamanın (birleşmenin) başarısız olduğu diğer deney (8.deney)
“piyasa organizasyonu”ndaki bir değişiklikle ilişkilendirildi. Çift mü-
zayede yerine bu deneyde satıcıların teklif vermesine izin verildiği ve
alıcıların satın alma tekliflerini yapamadığı fakat yalnızca satıcıların
tekliflerini kabul edebildiği tek-taraflı bir piyasa kullanılmıştı. Bu
deneyin sonucu Smith’e kurumsal tasarımın önemi konusunda son-
raki çalışmalar için referans oldu (Smith,1992).
Smith kendi sonuçlarına güven duyması ya da belki de daha önemli-
si, iktisatçılar topluluğunun bu sonuçlara güvenebilmesini garanti-
lemek için beş yıl boyunca bu deneyleri tekrarladı. Burada, Santos
(2010) tarafından da belirtildiği üzere, Smith'in bu çalışmalarda yap-
tığı şey aslında o dönem için tartışmalı olan bir öneriydi: “İktisat için
deneysel yöntem”. Bu yöntemle Smith, aşağıda görüleceği üzere, çok
farklı piyasa tasarımları ile iktisadın temel kanunlarını analiz etti.
3.2. Sözlü Çift Müzayede Tasarımı ve Hayek Hipotezi
Smith’in müzayedeler üzerindeki deneysel çalışmasının merkezinde
tek bir nesnenin satılmasında kullanılan belirli müzayede biçimleri-
nin kuramsal tahminleri yer almaktadır (RSAS, 2002). Bu nedenle
Smith’in çok farklı müzayede biçimleri üzerine yaptığı deneysel ça-
lışmalara geçmeden önce ilk olarak müzayede biçimleri konusunda
kısa bir açıklama faydalı olacaktır.
Müzayede bir satıcının (alıcının) fiyat teklifi aldığı (yaptığı) ve nesne-
leri en yüksek (düşük) alış (satış) teklifi yapanlara verdiği bir piyasa
biçimi olarak tanımlanabilir (Friedman ve Cassar, 2004). Müzayede-
nin tanımı bize çok sayıda farklı müzayede biçimlerinin olabileceğini
göstermektedir. Satış için N tane homojen mal olduğunu ve her alış
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 193
teklifi yapanın bir birim mal ile sınırlandırıldığını varsayalım. Bura-
da bu malın satışında bir çok teklif biçimi olabilir. Bu açıdan örneğin
teklifin açık mı kapalı mı yapılacağı ya da teklifin artan mı azalan mı
olacağı düşünülebilir (Muller, 2015). Müzayedelerin birçok farklı
biçimi olsa da hepsinde ortak olan şey işlem önceliğinin en iyi teklifi
yapana, en yüksek alış teklifi veya en düşük satış teklifi yapana, git-
mesidir. Bu nedenle, müzayedelerde ticaretin merkezinde yer alan
rekabet ilkesi kullanılmaktadır (Friedman ve Cassar, 2004).
Çok değişik müzayede biçimleri olmasına rağmen bunların temelinde
ikili bir ayırım yer almaktadır: Sürekli veya “sözlü” müzayedeler
(açık) ve kapalı-teklifli (kapalı) müzayedeler. Sürekli müzayede biçi-
minde bir ajan başkalarının tekliflerine ya da bir teklifin kabul edil-
memesine cevap olarak kendi teklifini değiştirebilmektedir. Kapalı-
teklif müzayedesinde ise her ajan bir mesajı bir merkeze göndermek-
te, daha sonra mesajlar açıklanmış kurallara göre işlemden geçiril-
mekte ve sonuç açıklanmaktadır. Bu iki tür müzayede arasındaki
önemli fark, kapalı-teklif müzayedeleri ile karşılaştırıldığında, sürekli
müzayedenin daha büyük bilgi içeriğine sahip olmasıdır (Smith,
1982a, ss. 943-945). Bir satıcı tarafından sunulan tek bir malın satı-
şında sürekli ve kapalı-teklifli müzayedelerin farklı biçimleri kulla-
nılmaktadır. Bu bakımdan sürekli müzayedenin iki biçimi bulunmak-
tadır: Artan fiyatlı müzayede (İngiliz Müzayedesi) ve azalan fiyatlı
müzayede (Hollanda müzayedesi). Artan fiyatlı veya İngiliz müzayede
biçiminde alıcılar alış tekliflerini, daha yüksek bir teklif sunulmayana
kadar, sırayla daha yüksek bir şekilde ilan etmektedirler (RSAS,
2002). Son fiyat teklifi veren kişi müzayedeyi kazanmaktadır. Bu mü-
zayede biçimi en yaygın olan müzayede biçimidir ve genellikle sanat
ve diğer koleksiyon eşyalarını satmak için kullanılmaktadır. Azalan
fiyatlı veya Hollanda müzayede biçiminde ise müzayede alıcının ka-
bul edemeyeceği çok yüksek bir fiyatla başlamaktadır. Fiyat, alıcının
müzayede ürününün ilan edilen fiyatını ödemeyi kabul edene kadar
kademeli olarak düşürülmektedir. Bu müzayede genellikle balık veya
çiçek gibi çabuk bozulabilir maddelerin satılmasında kullanılmakta-
dır. Bu müzayedelerin her ikisi de sözlüdür ve işlem fiyatı son (ilk)
alıcı teklifidir (Damianov, 2008; Santos, 2010). Alıcıların aynı anda
194 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
tekliflerini kapalı zarflar içinde sunduğu kapalı-teklifli müzayedenin
de iki biçimi bulunmaktadır: İlk fiyat-müzayedesi ve ikinci fiyat-
müzayedesi. İlk fiyat-müzayedesinde en yüksek fiyatı veren kazan-
makta ve kazanan teklif ettiği tutarı ödemektedir; ikinci fiyat-
müzayedesinde ise müzayedeyi yine en yüksek fiyatı veren kazan-
makta fakat kazananın ödeyeceği fiyat müzayedede verilen ikinci en
yüksek teklifin fiyatı olmaktadır. Bu açık artırmalar daha çok kamu
ihale sözleşmelerinde kullanılmaktadır (Bu müzayede biçimleriyle
ilgili geniş bilgi için bkz. Feldman ve Mehra, 1993; Milgrom ve We-
ber, 1982; McAfee ve McMillan, 1987; Krishna, 2010; Patzenhauer,
2018; Lucking-Reiley, 2000).
Deneysel iktisat literatüründe en çok incelenen piyasa kurumu alıcı
ve satıcıların sırasıyla sözlü alış ve satış tekliflerini yapabildikleri
sürekli ya da sözlü çift müzayede (oral double auction) kurumudur
(Holt, Langen, ve Villamil, 1986). Bu kurum Vernon Smith’in ortaya
koyduğu alternatif ticaret kuralları ile gelişmiştir (Davis ve Holt,
1993). Smith’in bu deneylerde kullandığı değişim kuralları aslında
menkul kıymetler ve emtia borsalarındaki ticarete kullanılan işlem
kurallarına benzemektedir (Eckel, 2004). Kökeni “eski finans” litera-
türüne dayanan çift müzayede teriminin iktisatta girişi, başlangıçın-
dan itibaren, ticaretin mikro yapısını kabullenmek zorunda olan la-
boratuvar deneyleri yoluyla olmuştur (Plott ve Smith, 2008).
Hem alıcıların hem satıcıların kamusal bir biçimde fiyatlarını aktif
olarak gönderdiği (Holt, 1995) sözlü çift müzayede deneylerinde kul-
lanılan prosedüre bakıldığında ilk olarak deneye katılanlar (öğrenci-
ler) iki alt gruba ayrılmaktadır. Birinci grupta olan öğrenciler alıcı
rollerini üstlenirken ikinci grupta yer alan öğrenciler satıcı rollerini
üstlenmektedirler. Her öğrenciye rezervasyon fiyatını gösteren bir
kart verilmektedir. Bir deneğin rezervasyon fiyatı, deneydeki rolüne
bağlı olarak, ya maksimum alış fiyatını ya da minimum satış fiyatını
temsil etmektedir. Bu nedenle rezervasyon fiyatı alıcı için taban satı-
cı için tavan fiyattır. Deneysel ‘periyot’ boyunca, her deneğe rolüne
ve rezervasyon fiyatına bağlı olarak bir müzayedeciye sözlü satın
alma (“alım”) veya satma (“satım”) teklifi vermesine izin verilmek-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 195
tedir (Lee, 2004 ). Deneysel biçiminde her alım (satım) teklifi tek bir
birim için geçerlidir. Bu nedenle, bir alıcı “satın alıyorum, 1.00” diye-
bilir, bir satıcı “satıyorum, 5.00” diyebilir. Burada alıcının bir birim
için 1.00 teklif ettiği ve satıcının bir birim için 5.00 teklif ettiği anla-
şılmaktadır. Alım ve satım teklifleri serbestçe ilan edilebilmekte ve
değiştirilebilmektedir. Herhangi bir satıcı herhangi bir alıcının tekli-
fini veya herhangi bir alıcı herhangi bir satıcının teklifini kabul etme-
si durumunda sözleşme yapılmaktadır. Basit bir deneysel piyasada,
her bir katılımcı ticaret periyodu başına en fazla bir birimin alıcısı
veya satıcısı olduğu için, sözleşen alıcı ve satıcı ticaret periyodunu
geri kalanı için piyasadan ayrılmakta, ancak yeni bir ticaret “günü”
başladığında piyasaya geri dönmektedir (Smith, 1989). Bu prosedür,
bir periyot için 5 dakika gibi önceden belirlenmiş bir zaman sınırı
içinde tekrarlanmaktadır. Süre sınırına ulaşıldığında veya başka bir
alım veya satım teklifi gelmediğinde periyot kapanmakta ve yeni bir
periyot başlatılmaktadır. Alan ortamlarında ajanların alıcıların mak-
simum alım fiyatlarını veya satıcıların minimum satış fiyatlarını bil-
mesi mümkün olmadığından tipik bir laboratuvar piyasasında her bir
tüccara (katılımcıya) sadece kendi değeri veya maliyet durumu hak-
kında bilgi verilmektedir (Lee, 2004).
İzleyen yıllarda Smith bu deneyin birçok farklı biçimini gerçekleştir-di. Bu çalışmalarda sözlü çift müzayede sonuçlarının rekabetçi den-geye doğru yaklaşmasının talep ve arz eğrilerindeki değişikliklere, talep ve arz edenler arasındaki kâr dağılımındaki asimetrilere ve araştırma tasarımındaki çeşitli değişimlere dayanıklı olduğunu keş-fetti (Bergstrom, 2003). Farklı araştırmacılar tarafından yapılan yüz-lerce deneysel çalışma çift müzayede kurumuna dayalı statik reka-betçi denge tahminin sağlamlığını ortaya koydu (Smith, 2000a). Re-kabetçi dağıtım, çift müzayede piyasalarında aşırı yapısal şartlar al-tında (bazen monopol altında bile) ve olağandışı arz ve talep ayarla-maları (örneğin kazançların dağılımının tamamen pazarın bir tarafı-na gittiği durumlarda) altında bile elde edilmiştir (Davis ve Holt, 1993 ). Bu nedenle Smith için (1976b, s. 47) “eğer rekabetçi teori çift müzayede altında geçerliliğe sahipse, bu, diğer piyasa organizas-yon biçimlerinin karşılaştırılabileceği “kontrol durumu” veya refe-rans kurumu” olması anlamına gelecekti. Gerçekten çift müzayede
196 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
deneylerinde elde edilen sonuçlar onun diğer piyasa kurumlarının sonuçlarını karşılaştırmada bir ölçüt olarak kullanılmasını da getir-miştir. Çift müzayede piyasalarının bu şekilde bir ölçüt olarak kulla-nılabilmesi onun belirli kurumsal ve çevresel özelliklerle yakından ilişkili ve kapsamlı bir şekilde incelenen bazı özelliklere sahip olma-sından gelmektedir. Birincisi, piyasalara yönelik açık ve kapalı şek-linde periyot yapıları bulunmaktadır. İkincisi, parametre değişiklik-leri şeklindeki büyük değişiklikler bir periyotun kapanması ile bir sonrakinin açılması arasında meydana gelmekte ve bu gerçek an-lamda kamusal bir bilgi şeklinde olmaktadır. Üçüncüsü, ticareti yapı-lan mal ya da emtia bir periyot süresince geçerliliğe sahip bir hizmet gibi ele alınmaktadır (Plott, 2008). Yapılan çalışmaların sonucunda sürekli çift müzayede kurallarının rekabetçi dengeye yaklaşma eği-liminde olan fiyatlarda değişimden kazancı maksimize etme konu-sunda oldukça iyi bir mekanizma (Smith, 1991a) olduğu kanıtlanmış-tır.
Sözlü çift müzayede deneylerinin yaygınlaşmasında önemli bir ge-lişme onun bilgisayar teknolojisi ile bir araya gelmesine yönelik ça-lışmalardır. Smith'in ilk çalışmalarında tasarlanan deneysel piyasa-lar, bir odada alım ve satım tekliflerini yapan bir grup öğrenci üze-rinde gerçekleşiyordu. Deneyci burada tüm bilgiyi titiz bir şekilde kaydetmek zorundaydı. Smith’in bilgisayarlı deneylere yönelmesi 1975 yıllının sonbaharında Arizona Üniversitesi’ndeki bilim labora-tuvarında kullanılan PLATO (Programmed Logic for Automated Te-aching Operations) bilgisayar sisteminin varlığından haberdar olma-sıyla oldu (Bkz. Svorencik ve Maas, 2016, Bölüm 6). Böylece Smith, ilk bilgisayarlı piyasa deneylerini 1976 yıllında, Williams'ın doktora tezi sırasında, gerçekleştirdi. Bu program ile deneydeki deneklerin tamamen bireysel bilgisayar terminalleri aracılığıyla birbirleriyle müzakere etmeleri ve alışveriş yapmaları sağlanarak ticaret meka-nizmasıyla ilgili tüm deneysel verilerin otomatik olarak kaydedilme-si imkanı elde edildi. Böylece eski deneylerin daha ince tahminler yapan yeni teoriler ışığında yeniden analiz edilebilmesinin önü açıl-mış oldu (Smith ve Arlington, 1992). Stephen Rassenti, Arlington Williams ve Smith’in diğer çalışma arkadaşları bu interaktif araçları ticaret programlarının bir parçası olarak kullandılar ve PLATO’nun iktisat deneyleri için olası faydalarını gördüler. Bu faydaları artır-mak için önemli sorunları ele alıp gelişmesine katkıda bulundular
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 197
(Svorencik, 2015). Çift müzayede deneylerinin bilgisayar ile birleşimi ona eşdeğer olacak özelliklerin yazılı bir teklif haline getirilerek gör-sel olarak yeniden çoğaltılması imkanı sağladı (Smith, 2000). (PLATO ile yapılan çalışmalar için bkz.: Smith vd., 1982; Williams, 1980; Smith ve Williams, 1982).
Belki de yukarıda belirtilen tüm çift müzayede çalışmalarında özet-
lenen deneysel sonuçların en önemli genel özelliği Hayek hipotezine
yönelik sağladıkları destektir. Rekabetçi dengenin etkinliği iktisatta
merkezi bir öneri olarak herkesçe kabul edilmektedir. Fakat iktisatçı-
lar rekabetçi dengenin başarısı için gerekli şartlar konusunda olduk-
ça ters düşmüşlerdir (Friedman ve Sunder,1994). Merkezi olmayan
piyasa teorisinin temel önermesi, rekabetçi bir dengenin uzmanlaş-
madan ve değişimden elde edilen kazançları ortadan kaldıran dağı-
tımlar sağlamasıdır (dağıtımlar Pareto optimaldir). Rekabetçi bir
dengenin elde edilmesi için gerekli kurumsal ve teknik şartlar konu-
sunda çok az mesleki bir anlaşma bulunsa da, bu konuda en önemli
gerçeği vurgulayarak, durumu daha güçlü ve daha etkili bir biçimde
ortaya koyan Hayek olmuştur (Smith, 1982b). Marshall’dan bu yana
çoğu iktisatçı görünmez elin doğru çalışması için katı şartların gerek-
li olduğunu düşünmüştür. Özellikle, arz ve talep konusunda her biri-
nin tam bilgiye sahip olduğu çok sayıda alıcı ve satıcının olması re-
kabetçi dengenin sağlanması için gerekli koşullardan biri olarak ka-
bul edilmiştir. Hayek ise alıcı ve satıcıların mevcut fiyatlardan başka
hiçbir bilgiye ihtiyaç duymadıklarına inanan iktisatçılardan biriydi
(Friedman ve Cassar, 2004). Hayek’e göre (1945, s. 35) “bu (fiyat)
sistemi hakkındaki en önemli gerçek faaliyet gösterdiği bilgi ekono-
misidir veya doğru eylem alabilmek amacıyla bireysel katılımcıların
ne kadar az şey bilmesi gerektiğidir.” Bu düşünceden hareketle Smith
tarafından ortaya atılan Hayek hipotezi “katı gizliliğin piyasaların
kamuya açık mesajlarıyla birlikte etkin rekabetçi denge sonuçlarını
ortaya çıkarmak için yeterli olması bakımından bilgiden tasarruf sağ-
layacağını” ileri sürmektedir (Smith, 1982a, s. 947). Diğer bir ifadeyle
Hayek hipotezi, katılımcıların çevre veya diğer katılımcılarla ilgili
sınırlı bir bilgiye sahip olması durumunda bile piyasaların verimli
çalışabileceğini öne sürmektedir (Hurley ve McDonough, 1995).
198 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Smith’e göre (1982b) “az” bilginin söz konusu olduğu uç bir olay bir
piyasadaki her bir alıcının yalnızca bir malın birimleri konusunda
kendi değerlemesini bildiği ve her satıcının yalnızca satılacak birim-
lerin kendi maliyetini bildiği katı gizlilik durumudur. Smith, deney-
sel piyasaları Hayek hipotezini test etmek için kullandı. Smith’e göre
(1982b, s. 167) “katı gizlilik bir piyasa kurumunun ticaret kuralları
ile birlikte rekabetçi piyasa sonuçlarını % 100 veya ona yakın etkin
ortaya çıkarmak için” yeterlidir.
Hayek hipotezini test etmek için deneysel olarak incelenen kurum-
lardan en yaygın şekilde kullanılanı sözlü çift müzayede kurumu
olmuştur. Alım ve satım teklifleri biçiminde klasik bir kurumda bir
bireyin diğerleri hakkında gerekli tüm bilgi iletilmektedir. Burada
karşılaşılan sorun katılımcıların dağınık bilgisinin kaynakların en
verimli kullanımını sağlamak için nasıl toplanılacağı ve kullanılacağı-
dır. Bu soruna çift müzayede piyasası “şaşırtıcı bir şekilde birkaç da-
kika içinde çözüm sağlamıştır”(Wilson, 2017, s. 657). Gerçekte reka-
betçi dengenin üç ya da dört alıcı ve satıcı ile iyi bir şekilde elde edi-
leceğine inanılmasının güç olduğu bir dönemde çift müzayede kuru-
munun bunu nasıl başardığı bir “gizem” olarak görülmüştür (Fried-
man ve Cassar, 2004).
Fakat bu gizemin çözümü sözlü çift müzayede deneylerinin tasarı-
mında aranabilir. Piyasa tasarımında tüm alım-satım teklifleri ve söz-
leşmeler tüm katılımcılara sunulan halka açık bilgileri temsil etmek-
tedir. Bununla birlikte, Hayek hipotezinin test edilmesi için bu halka
açık fiyat bilgisi dışındaki tüm bilgilerin bireylere özel kalması ge-
rekmektedir. Bu nedenle sözlü çift müzayede deney piyasasında bi-
reysel değerler (maliyetler) özel olarak atanmakta ve deney boyunca
özel kalmaktadır. Piyasanın arz ve talep durumuna ve diğer katılım-
cıların bireysel değerlerine (maliyetlerine) ilişkin tüm bilgiler her bir
ajandan gizli tutulmaktadır. Smith (1982b) Economic Inquiry’de ya-
yınlanan “Bilgi Tasarruf Edicisi Olarak Piyasalar: “Hayek Hipotezi”
nin Deneysel İncelemeleri” adlı çalışmasında bu şekilde oluşturduğu
üç farklı sözlü çift müzayede çevresinde (değişmeyen, konjonktürel
ve düzensiz kaymaların olduğu talep ve arz şartlarında) Hayek hipo-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 199
tezini test etti. Bu amaçla alternatif hipotez olarak tam bilgi hipotezi
kullanıldı. Bu hipotez birçok iktisatçının ve oyun teorisyeni tarafın-
dan kabul edilen “rekabetçi sonuçlar, tam öngörülmüş arz ve talep
koşullarını gerektirir” önermesine dayalıydı (Smith, 1982b, s. 167).
Bu deneysel koşullar altında, bu piyasaların rekabetçi dengeye yak-
laşma eğilimi göstermesi Hayek hipotezinin bu çevrelerde destek-
lenmesi anlamına gelecekti. Bu piyasalar bir araya gelmezse veya
yakınsama zayıfsa Hayek hipotezi reddedilecek (veya kesinlikle şüp-
heli) ve alternatif hipotez olan tam bilgi hipotezi kabul edilecekti.
Çalışmanın sonucunda deneysel olarak incelenen üç farklı çift müza-
yede çevresinin her birinde elde edilen kanıtlar, Hayek hipotezini
destekler nitelikte çıkmıştır. Diğer bir ifadeyle rekabetçi dengenin
olabilme koşullunun piyasa konusunda tam bilgi sahibi olan çok sa-
yıda alıcı ve satıcının varlığını gerektirmesi şeklindeki tam bilgi hipo-
tezi reddedilmiştir (Hayek hipotezi için diğer kanıtlar için bkz. Isaac
ve Plott, 1980; Plott, 1982; Smith, 1982b; Smith ve Williams, 1983).
3.3. Postalı Teklif Piyasası
Rekabetçi çift müzayede ortamında çarpıcı sonuçlar ortaya koyan
Smith, alıcı değerleri ve satıcı maliyetleri konusunda benzer temelle-
re sahip çok çeşitli alternatif piyasa kurumlarının performansını
araştırmaya devam etti (Bergstrom, 2003). Bu açıdan en çok incele-
nen ve popüler olan piyasa kurumu postalı teklif piyasası (Eckel,
2007) olmuştur.
Postalı teklif piyasası, her satıcının her ticaret periyodunun başında
bir satış fiyatını “postaladığı” bir piyasa mekanizması olarak tanım-
lanabilir (Ketcham, Smith, ve Williams, 1984, s. 595). Bu piyasa bi-
çiminde fiyat mesajları göndererek hareketi başlatan satıcılardır ve
alıcılar genellikle temsilidir (Eckel, 2007). Smith (2000, s. 233) pos-
talı teklif piyasasındaki klasik bir deney tasarımını şöyle özetledi:
“Bu deneylerde, her satıcı (alıcı) bağımsız ve özel olarak bir teklif (alış teklifi) seçer. Bu fiyatlar daha sonra tüm alıcılar ve satıcılar tara-fından görülebilecekleri yerlerde (örneğin bir tahtaya yazılır) ilan edilir. Ardından, rastgele seçilen bir alıcı (satıcı), bir satıcı (alıcı) se-çer ve bu satıcıya (alıcı) postaladığı fiyatından bir miktar teklif yapar.
200 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Satıcı (alıcı) daha sonra bağlayıcı bir sözleşme oluşturan bir miktarla (teklif edilen miktarın herhangi bir kısmı) kabulle yanıt verir. Miktar teklifinin bir kısmı kabul edilmezse, alıcı (satıcı) ikinci bir satıcı (alı-cı) seçebilir ve bir miktar teklif yapabilir ve benzeri. İlk alıcı (satıcı) sözleşmesini tamamladıktan sonra, ikincisi rastgele seçilir ve hepsi-nin sözleşmeler yapmasına izin verilene kadar devam edilir. Ticaret periyodu süresince fiyat ayarlaması yapılmaz ve periyot sona erdik-ten sonra ikinci piyasa işlemine izin verilmez. Ardından, yeni bir tica-ret periyodu, bir dizi fiyat postalanması ile başlar ve buna benzer bir çok ticaret periyodu dizisi şeklinde devam eder.”
Görüldüğü üzere bir postalı teklif ticaret periyodunda birbirini izle-
yen iki aşama bulunmaktadır. Birinci aşamada satıcılar fiyatlarını
bağımsız olarak seçmekte ve bunları postalamaktadır. İkinci aşama-
da, tüm fiyatlar postalandıktan sonra, rastgele biçimde belirlenen
alıcılara postalanmış fiyattan ister -al ya da ister-alma (take-it-or-
leave-it) temelinde alışveriş yapma fırsatı verilmektedir (Eckel,
2007). Deneysel prosedürde belirli bir satıcının bir alıcının talebini
karşılamaması gerçeği, perakende piyasasındaki mal stokunun bit-
mesine karşılık gelmektedir. Yani, perakendeciler bir fiyat yayınla-
makta fakat miktar belirtmemektedir. Bu nedenle tüm alıcılar mem-
nun kalmadan stoklar tükenebilmektedir. Ticarete katılan her satıcı,
teslim edilecek başka birimin olmaması (stokta kalmaması) duru-
munda sıradan çıkmaktadır (Smith,1976b; Ketcham, Smith, ve Wil-
liams, 1984).
Bu açıdan postalı fiyat kurumu bir müzayeden ziyade bir değer belir-
leme ofisini temsil etmektedir. Üstelik bu piyasada sözlü çift müza-
yededeki gibi çok fazla sayıda aktivite bulunmamaktadır. Postalı bir
satış teklifinde (postalı bir alış teklifinin tersine) her bir satıcı diğer
satıcılara danışmadan genellikle kapalı bir satış teklifi usulünde bir
fiyat sunmakta ve bu fiyat kamusal olarak gönderilmekte, tipik ola-
rak bir tahtaya yansıtılmakta ve satıcı tarafından belli bir periyot için
değiştirilmemektedir (Plott, 1986). Bu süreç postalı-teklif kurumun-
daki ticaretin çift müzayeden çok daha az halka açık bilgi ürettiğini
göstermektedir. Bir postalı-teklif ticaret periyodunda halka açık tek
bilgi satıcıların fiyat bildirimleridir. Bu özellik bilgi bakımından zen-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 201
gin olan çift müzayede ile keskin bir tezat oluşturmaktadır (Davis ve
Holt, 1993).
Gelişmiş ekonomilerdeki en yaygın piyasa yapısı olan postalı teklif
kurumu doğal olarak oluşan birçok perakende piyasasındaki ticarete
karşılık geldiğinden laboratuvar piyasalarında da yoğun bir şekilde
çalışılmıştır (Rustichini ve Villamil, 2000). Perakende piyasasının en
önemli özelliği satıcıların önemli bir zaman periyodunda değişmeyen
fiyatları postalama özelliğine sahip olmasıdır. Örneğin giyim mağaza-
ları (ilkbahar kıyafetleri için), bir çok dev perakende şirketi (ilkba-
har-yaz kataloğu şeklinde), petrol rafinerileri (almak istedikleri ham
petrol için) fiyat tekliflerini ilan etmektedirler (Smith, 1976b).
Postalı fiyatlandırmanın ilk deneysel araştırması ve bunun rekabetçi denge üzerindeki etkisinin belirlenmesi 1973 yıllında “Piyasa Orga-nizasyonunun Rekabetçi Denge Üzerindeki Etkisi” adlı çalışma ile Williams tarafından yapılmıştır. Smith’in danışmanlığında doktora-sını yapan Williams, bu çalışmadaki deneysel tasarımını Smith'in ABD perakende piyasasındaki değişim sürecinin, geleneksel olarak, belirtilen fiyatlarda mal teklif eden satıcılar ve fiyat pazarlığı olmak-sızın istenen miktarları satın alarak tepki veren alıcılardan oluştuğu şeklindeki tespitinden hareketle gerçekleştirdi. Smith'in daha önceki deneylerinde fiyat teklifi yapanlar, bir ticaret periyodu boyunca, tek-liflerini değiştirebiliyorlardı ve teklifler piyasa periyodu süresince devam ediyordu. Williams'ın deneylerinde ise fiyat teklifleri her pe-riyodun başında postalandıktan (gönderildikten) sonra o periyot boyunca değiştirilemiyordu (Williams, 1973, s. 97). Bu şekilde tasar-lanan deneyde fiyat liderliği rolünün önemli bir faktör olduğu görül-dü. Satıcıların fiyat liderliği durumunda (satıcının postaladığı teklif-lerde) sözleşme fiyatları ve öngörülen denge fiyatları teorik dengenin çok üstüne çıkarken alıcıların fiyat liderliği (alıcının postaladığı tek-liflerde) durumunda ise sözleşme fiyatları ve öngörülen denge fiyat-ları teorik dengenin oldukça altında kalmıştı. Bu fiyat davranış so-nuçları Smith tarafından sürekli müzayede şartları altında elde edi-len sonuçlar ile örtüşmemişti: Postalı fiyatlandırma, fiyat başlatıcı avantajına göre çalışmaktaydı.
202 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Bu çalışmadan sonra çift müzayede piyasası ve postalı teklif piyasa-
sının karşılaştırmasına yönelik deneysel çalışmalar yapıldı. Örneğin
Coursey ve Smith (1983) postalı teklif piyasasında fiyat tavanının
etkilerini çift müzayede piyasası ile karşılaştırdı. Çalışmada yapılan
13 postalı teklif deneyinde fiyat tavanı seviyesinin rekabetçi denge
seviyesinin aşağısında olduğu görüldü. Çalışmanın sonucunda, “pos-
talı teklif piyasalarındaki fiyat tavanlarının dinamik etkisi çift müza-
yede piyasalarında olduğu gibi niteliksel olarak aynı” çıkmış ve “her
iki piyasada bir tavanın etkisi rekabetçi fiyatlara aşağıdan yakınlaş-
maya neden olmuştur”. Bununla birlikte, “fiyat yakınsama yolundaki
bu aşağı yönlü kayma, çift müzayede piyasalarında çok daha belirgin”
olduğu görülmüştür (Coursey ve Smith, 1983, s. 220).
Ketcham, Smith, ve Williams (1984) çift-müzayede piyasaları konu-
sunda geçmiş deneysel araştırmaların ortaya koyduğu (1) fiyatların
teorik rekabetçi dengeye “hızla” yaklaştığı ve (2) yüksek derecede
etkin kaynak tahsisi sağladığı şeklindeki sonuçları postalı piyasa
kurumu ile karşılaştırmak amacıyla bir çalışma yaptılar. Çalışmada
iki farklı deneysel tasarım kullanıldı. 25 piyasa periyodu sonunda
“çift müzayedeye göre postalı teklif piyasalarında fiyatların daha
yüksek ve etkinliğin daha düşük olma eğiliminde olduğu” tespit edil-
di (Ketcham, Smith, ve Williams, 1984, s. 613). Başka bir çalışmada
Hong ve Plott (1982) pazarlıklı fiyat piyasaları ve postalı fiyat piyasa-
larını karşılaştırdılar. Pazarlıklı fiyat piyasalarında müzakere yapan
iki taraf görüşülen ve üzerinde anlaşılan şartları tam olarak öğrene-
bildikleri gibi başkalarına sözleşme şartları konusunda serbestçe
bilgi verebiliyorlardı. Çalışmada postalı fiyat piyasalarının daha yük-
sek fiyatlara yol açtığı, azalan hacimde ve etkinlik kaybına neden ol-
duğu ve az sayılı katılımcı için dezavantajlı sonuçlara sahip olduğu
görüldü.
Yapılan bir çok çalışmada; çift müzayede piyasalarının postalı teklif
piyasalarının karşılaştırılabileceği doğal bir standart olarak işlev
gördüğü (Ketcham, Smith, ve Williams, 1984, s. 613), çift müzayede
piyasasının rekabetçi bir dengeye daha hızlı bir şekilde yöneldiği ve
karşılaştırıldığı değişim kurumlarının çoğundan daha etkin tahsisler
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 203
sağladığı (Smith vd., 1982; Smith, 2000b) ortaya çıktı. Yapılan başka
çalışmalarda, yakınsama oranlarının postalı-fiyat, kapalı zarf müza-
yedesi vb. kurumlar karşısında değişme eğiliminde olsa da, oluşan
fiyatlar ve tahsislerin öngörülen rekabetçi dengeye hızlı bir şekilde
yaklaştığı (Smith, 1991b), postalı teklif piyasalarının gizli anlaşma
konusunda ve piyasa gücünü göstermede çift müzayede piyasalarına
kıyasla daha hassas olduğu (Davis ve Holt, 1993), postalı teklif piya-
salarında fiyat yakınsamasının daha yavaş olduğu ve tahsislerin tipik
çift müzayede değişiminden normalden iki kat daha düşük çıktığı
(Smith, 1982b) sonucuna ulaşıldı. Üstelik deneysel çalışmalarda, söz-
lü çift müzayede ile karşılaştırıldığında, postalı teklifli perakende
satış fiyatlandırmasının daha yavaş ve kararsız bir şekilde rekabetçi
dengeye yaklaşma eğiliminde olduğu ve daha az etkin olduğu (Plott
ve Smith, 1978), postalı teklif fiyatlandırması altında fiyatların daha
yüksek ve etkinliğin daha düşük olduğu (Ketcham, Smith, ve Wil-
liams, 1984), postalı teklif fiyat sözleşmelerinin rekabetçi dengenin
üstünde çıkarma eğilimine ve piyasa etkinsizliğine yol açtığı (Plott ,
1986) görülmüştür.
Tüm bu sonuçlar ticaret performansının ticaret kurumundaki deği-
şikliklerden önemli derecede etkilendiğini (Davis ve Holt, 1993) gös-
termektedir. Bu deneysel piyasa çalışmaları ile kurumların seçiminin
genellikle bir piyasanın alım satım işlemlerinin sorunsuz bir şekilde
ilerleyip ilerlemeyeceğini ve piyasa fiyatının aslında teorik seviyesi-
ne yaklaşıp yaklaşmayacağını belirlemede temel faktör olduğunu
(Smith ve Arlington, 1992) ortaya koymuş oldu.
Alternatif mekanizmaların incelenmesi Smith'i ekonomik teorinin
tahmin edemeyeceği şekilde “kurumların önemli ”olduğu sonucuna
ulaştırdı. Bu çalışmalar iktisatçıları kurumsal yapının ekonomik so-
nuçlar üzerindeki etkisine daha fazla dikkat etmeye teşvik etti
(Bergstrom, 2003). Piyasa deneylerinin bir politika aracı olarak be-
nimsenmesi sonucunda ve 1980'lerde artan piyasa deregülasyonu ve
bununla birlikte yeniden yapılanmadaki bazı sektörler için yeni piya-
sa düzenlemelerinin yapılması gereği ile bu alanda yeni deneysel
çalışmalar teşvik edildi (Santos, 2010).
204 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
4. SMİTH’İN DENEYSEL METODOLOJİYE KATKISI
Piyasalar ve müzayedelerle ilgili önemli çalışmalardan sonra Smith,
deneysel iktisadın metodolojisini sistematikleştirme çabasına girdi.
Bu çabalar aşağıda “laboratuvarda mikro ekonomik çevrenin oluştu-
rulması” ve “uyarılmış değer teorisi ve deneysel iktisadın ilkeleri”
başlıkları altında verilecektir.
4.1. Laboratuvarda Mikro Ekonomik Çevrenin Oluşturulması
İktisatçıların zaman içinde meydana gelen tarihsel ekonomik sonuç-ların ürettiği gözlemleri kullanması iki kaynaktan kaynaklanan me-todolojik sorunlara yol açmıştır. Birincisi, verileri oluşturan ekono-mik süreci çevreleyen varsayımlara yönelik ampirik bir temelin ol-maması ikincisi, ekonomik verilerin büyük kısmı devlet veya özel kurumlar tarafından bilimsel olmayan amaçlarla toplanması. Bunlar iktisatçılara, deneysel yöntemin tartışılmasında ve kanıtlanabilir bil-ginin rolünde, bilimsel amaçlar için laboratuvar çalışmaları yoluyla kendi deneysel verilerini toplama ihtiyacı getirmiştir (Christie, 2013). Bunun sonucunda iktisatta deneysel çalışmalar 1980'lerde hızlandı. Fakat 1980’lerde deneysel iktisatçılar iktisatta deneysel yöntemin metodolojik ve epistemik işlevlerini tam olarak analiz et-mekten çok onun meşruiyeti konusunda meslektaşlarını ikna etmek-le meşguldüler. Bu nedenle iktisadın deneysel yönteminin metodolo-jik ve epistemik tartışması alanın hızlı büyümesinin gerisinde kaldı (Santos, 2010).
Smith, 1970’li yıllarda deneysel iktisat üzerine verdiği seminerlerde eksik gördüğü kısımları ve bunları ortadan kaldırmak için daha fazla metodoloji konusuna eğilmesi gerektiğini şöyle dile getirdi:
“Ancak, deneysel iktisattaki sunumlara olan dinleyici tepkileri, daha bilinen ekonomik teknikler ve araçlar kullanan makalelere verilen tepkilerden çarpıcı biçimde farklıydı. Deneysel makaleler, metodolo-jik sorular ortaya koyma eğilimindeydi. Bu deneylerde yanlış giden bazı şeyler olmalı ? Tam bilgi yokluğunda nasıl rekabetçi sonuçlar elde edebilirsiniz ? Deneyler sadece önceden iyi formüle edilmiş teo-riyi test etmek için mi kullanılmalıdır ? Düşük ödemeli piyasa oyun-ları oynayan öğrencilerden ne öğrenmeyi umuyorsunuz ? Ve bunun gibi. Yaptığım şeyi neden yaptığımı ve nasıl yaptığımı haklı göster-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 205
mek için sürekli zorlandım...Bu konuda şaşkındım ve bu derin dü-şünce beni daha fazla metodolojiye soktu...” ( Smith, 1992, s. 276).
Bu metodolojik ilgi sonucunda Smith, mikroekonomik kurumların ve insan davranışlarının incelenmesi ile ilgili değişkenleri gözlemlemek ve ölçmek amacıyla laboratuvarda bir mikroekonomi oluşturma amacına yöneldi. Smith öncesinde Wilde (1981), iktisatta deneylerin kullanımını haklı kılacak açık bir çerçeve oluşturmak için ilgili bilim-sel kültür öğelerini bir araya getirmede çok önemli bir rol oynadı (Santos, 2010). Wilde’a göre “iktisatta bir laboratuvar deneyinin arkasındaki temel fikir, laboratuvarda yeterli kontrolün sürdürüle-bildiği ve ilgili değişkenlerin doğru ölçümünün garanti altına alına-bildiği küçük ölçekli bir mikroekonomik ortam yaratmaktı.” (Wilde, 1981, s. 138). Smith (1982), mevcut katkılardan yola çıkarak, The American Economic Review’de “Deneysel Bir Bilim Olarak Mikroeko-nomik Sistemler” adlı makalesinde laboratuvar deneylerinde bir mikro ekonomik çevrenin oluşturulması konusunda fikirlerini ileri sürdü. Böylece bir çeşit Smith / Wilde pozisyonu ile deneysel iktisa-dın odağı laboratuar ve “gerçek dünya” arasındaki karşılaştırmadan laboratuvar ve teori arasındaki karşılaştırmaya kaydı (Starmer, 1999).
Smith tarafından ortaya konulan mikroekonomik sistem tam ve ba-ğımsız bir ekonomi olarak düşünülebilir. Örneğin, belirli bir piyasa türünde faaliyet gösteren alıcılar ve satıcıların etkileşim içinde ol-dukları bir dizi ajan ve kurum bulunmaktadır. Bu genel tanım içinde teorik modellerden doğal olarak meydana gelen büyük ve küçük ekonomiler ve laboratuvardaki yapay ekonomilere kadar çok geniş bir uygulama alanı bulunmaktadır (Friedman ve Cassar, 2004). Bu çevrede ajanların davranışı gerçek ekonomik davranış olarak ortaya konulabildiğinden gözlenen davranış, genel ekonomik davranış teo-risi olarak nitelendirilebilecek biçimde, ekonomik teoriler için bir “test yatağı” olarak görülmüştür (Starmer, 1999).
Smith (1982a), refah iktisatçıların özellikle kaynak tahsis mekaniz-
malarının tasarımı ve değerlendirilmesi konusundaki çalışmalarını
yakından takip ederek (Santos, 2007), mikroekonomik bir çevre ola-
rak laboratuvar deneylerini üç bileşenden oluşan bir yapı olarak ta-
sarladı: Çevre, kurum ve davranış.
206 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Smith’in terminolojisinde çevre iktisadi ajanlara, mallara ve her bir
ajanın belli özelliklerine (örn. ajanın fayda fonksiyonu, bilgi ya da
teknoloji donanımı) karşılık gelmektedir. Bu açıdan bir mikroeko-
nomik çevre çeşitli özelliklerin bir araya gelmesi olarak görülebilir.
Bunun sonucu olarak Smith (1982a, s. 924) çevreyi, “içinde bulun-
dukları ajanlar veya etkileşime girdikleri kurumlar tarafından değiş-
tirilemeyen bir başlangıç şartları dizisi” olarak tanımlamıştır. Bu ta-
nımda yer alan ajan kavramı kendi özelliklerine sahip ekonomideki
bireysel katılımcılara karşılık gelmektedir. Bu özellikler arasında tür
(örn. bir alıcı), kaynak donanımı (örn., zaman, mallar, nakit), bilgi
(örn. diğerlerinin donanımları veya tercihleri ile ilgili), teknoloji (örn.
üretim fonksiyonları) ve sonuçlarla ilgili tercihler yer almaktadır
(Friedman ve Cassar, 2004). Burada çevreye ilişkin değişkenlerin,
yani tercihlerin, mal ve teknolojik donanımların ölçümüyle ilgili zor-
luklar bulunmaktadır. Bu zorlukları yenmede deneysel yöntem; ikti-
sadi ajanların nitelikleri, ajanların birbirleriyle etkileşime girdiği de-
ğişim ve iletişim kuralları dizisi, ajanlar tarafından bu kurallar altın-
da gerçekleştirilen eylemler ve mikroekonomik sistemin performan-
sı arasındaki ilişkinin araştırılmasına imkan tanıyan bir araç olarak
işlev görmüştür (Santos, 2007).
Kurum, ajanların çevreye özgü sınırlar ve fırsatlar dahilinde iletişime girdiği ve malları değiştirdiği mülkiyet hakkı kurallarını tanımla-maktadır (Smith, 2018a). Bu açıdan kurum mikroekonomik çevrenin iletişim dili (mesajlar veya eylemler) olarak görülebilir (Smith,1989, s.153). Bu nedenle Smith’e göre (1982a, s. 925) bütün mal değişimi ve dönüşümü ajanlar arası iletişimden daha önce yapıldığından “me-sajlardaki mülkiyet hakları mal veya fikirlerdeki mülkiyet hakkı kadar önemlidir.” Kurum ayrıca iktisadi ajanların hareket etme düzenini ve mesajların sözleşme oluşturma ve dolayısıyla tahsis edilme kuralla-rını ifade etmektedir. Örneğin, yukarıda bahsedildiği üzere, çoğu pe-rakende piyasasında satıcılar önce fiyat tekliflerini postalamakta ve daha sonra alıcılar belli miktarlar için bu teklifleri değerlendirmek-tedirler. Organize emtia ve borsalar sözlü çift müzayededeki deği-şimleri kullanırken alıcılar ve satıcılar fiyat-miktar tekliflerini ser-bestçe ilan etmektedirler. Bir alıcı bir satıcının teklifini kabul ettiğin-de veya tersi durumda bir sözleşme yapılmaktadır. Sonuç olarak,
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 207
kurum bağlayıcı tahsisler ortaya koymak için piyasa talebinin bile-şenlerinin piyasa arz bileşenleriyle temasa geçtiği kuralları, şartları veya koşulları belirlemektedir (Smith, 1989, s.153). Bu çerçeve için-de tanımlanan bir kurumun üç unsuru bulunmaktadır. İlk olarak bir ajan tarafından gönderilebilen mesajlar seti (alış teklifi, satış teklifi veya bir kabul) yer almaktadır. İkinci olarak bir kurumda her bir aja-na yönelik bazı tahsis etme kuralları bulunmaktadır. Tahsis etme kuralları, tüm ajanlar tarafından gönderilen mesajların bir fonksiyo-nu olarak, her bir ajana yönelik nihai malın tahsisini (dağıtımını) ifa-de etmektedir. Son olarak bir kurum içinde maliyet belirleme kural-ları yer almaktadır. Bu kurallar, tüm ajanların gönderdiği mesajların bir fonksiyonu olarak, sayısal birimler ya da para cinsinden her bir ajana yapılan ödemeyi belirtmektedir (Smith,1982a, s. 925). Böylece mikroekonomik çevre (e) ve mikroekonomik kurum (I) birlikte mik-roekonomik sistemi (S) tanımlamaktadır: S = (e, I) (Smith,1982, s. 926).
Mikroekonominin son bileşeni olan davranış, mesaj dizisindeki ajan-ların davranışsal eylemlerini, diğer bir ifadeyle seçimlerini, ifade et-mektedir (Smith,1982a). Bu açıdan laboratuvarda gözlemlenen dav-ranış, çevrenin ve kurumun bir fonksiyonu olarak yorumlanabilir (Koumparoulis, 2013). Davranış, ajanın özellikleri (çevre) dikkate alındığında ajanın mesaj seçimlerini/eylemlerini ve dağıtım konu-sundaki seçimlerle ilgili uygulamaları (kurumsal kurallar) kapsa-maktadır. Teorilerin ajanların beklenen faydayı maksimize ettiği, ortak bilgilerin ortak beklentiler sağladığı, ajanların riskten kaçar gibi seçimler yaptıkları, Bayes kuralını kullandıkları vb. ajan davranı-şı ile ilgili varsayımlar ortaya koyduğu göz önüne alındığında davra-nış teorilerinin bir ajanın kapalı zarf usulü müzayedede sunacağı teklifler, bir oligopolist tarafından ilan edilecek fiyat, bir alıcının aşa-ğısında satın almaya çalışacağı rezervasyon fiyatı vb. mesajlar konu-sunda tahminler yaptığını söyleyebiliriz. Bu nedenle mesajlar sonuç olma yerine kurumun tahsis etme ve maliyet belirleme kurallarına bağlı olarak sonuçları dönüştürmektedirler (Smith, 1989, s.153). Smith’e göre (1982a, s. 926) “ajanlar doğrudan mal tahsislerini seç-mezler. Ajanlar mesajları seçmekte ve kurumlar, mesajları tahsislere götüren kurallar aracılığıyla, tahsisleri belirlemektedir.” Buna göre bir alıcı bir müzayede ürününü satın almayı seçememekte yalnızca, İn-giliz müzayedesinde olduğu gibi, bekleyen bir teklifi yükseltebilmek-
208 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
te ya da bir kapalı zarf müzayedesinde olduğu gibi belirli bir teklif vermeyi seçebilmektedir (Smith , 2018b).
Smith tarafından ortaya konulan bu mikroekonomik sistem, teori ve
gerçekliğin bir araya gelmesini sağlayarak iktisatçıların gerçek eko-
nomik sistemleri kavramsallaştırmasına olanak tanımıştır. Mikroe-
konomik sistemler ile oluşturulan bir kurum ve çevre ile deneyci sis-
temin davranışı (ajanların seçimleri ve elde edilen sonuçlar) ile çev-
re ve kurumun özellikleri arasındaki ilişkileri ortaya koyabilmektedir
(Starmer, 1999).
İktisatçılar gözlemler ve teorinin öngörüleri arasında doğrudan kar-
şılaştırmalar yaparak bir teoriyi test etmektedirler. Fakat bu karşı-
laştırmalar yapılırken bir teorinin unsurları arasında tam olarak ne-
yin test edildiği sorusu önemli olmaktadır. Bu sorunun cevabını ver-
mede teorinin çevre, kurum ve davranış bileşenleri arasında ayırıma
gidilmesi yol gösterici olmuştur (Wilde, 1981). Bu nedenle iktisatta
laboratuvar deneyleri ile bireysel tercihler, kurumsal parametreler
ve sonuçlar arasındaki sistematik ilişkiler ortaya çıkarılmaya çalışıl-
maktadır. Bu amacı gerçekleştirmede en önemli faktör ise deneycinin
hem deneye katılan bireylerin tercihleri hem de nihai dağıtımı yöne-
ten kurumsal parametreler üzerinde kontrol sahibi olmasıdır. Bu
nedenle, deneycinin “gerçek bir mikro ekonomik ortamın yaratılma-
sından ve bireysel tercihler ve kurumsal parametreler üzerinde ye-
terli kontrolün...sürdürülebileceğinden emin olması” gerekmektedir
(Wilde, 1981, s. 139). Laboratuvar deneyleriyle iktisatçılar mikro
ekonomik sistemin unsurlarını (çevre ve kurum) kontrol edebilme,
ajanların mesaj tepkilerini ve bu mesajlardan kaynaklanan sonuçları
gözlemleyebilme ve ölçebilme, sistemin performansını değerlendire-
cek sonuçları ölçebilme, ajanların ortaya çıkardığı davranışsal mod-
ları saptamada ve ajan davranışları konusunda teorilerden türetilen
hipotezleri test etmede mesajları ölçebilme olanağı elde etmiş oldu-
lar (Smith, 1982, s. 930).
Smith (1994, ss. 113-116) iktisatçıların bu mikroekonomik sistemi
kullanarak deney yapma nedenlerini 7 başlık altında sıraladı: (1)
Teoriyi test etme veya teoriler arasında ayrım yapma, (2) bir teorinin
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 209
başarısızlığının sebeplerini araştırma, (3) yeni teori için bir temel
olarak ampirik düzenlilikler oluşturma, (4) çevreyi karşılaştırma, (5)
kurumları karşılaştırma, (6) politika önerilerini değerlendirme, ve
(7) yeni kurumsal tasarım ortaya çıkarma (Smith, 1994, ss. 113-116).
Deneysel iktisat alanı iktisat biliminin yeni bir alanı olarak gelişirken
Smith metodoloji açısından temel gereklilikleri ele aldı (Caginalp,
McCabe, ve Porter, 2003). Bu çabayla Smith tarafından ortaya konu-
lan deneysel mikroekonomik sistem, bugüne kadar, bir iktisat dene-
yinin en ayrıntılı felsefi muhasebesi (Santos, 2007) olarak görülmüş-
tür. Bu gelişme sonucunda veri toplama sürecine yönelik uyarılmış
değer teorisi gibi yeni standartlar da getirildi. Fakat bu hedeflere
ulaşmak için laboratuvar deneylerinin deneysel iktisadın ilkeleri ola-
rak adlandırılacak bazı koşulları yerine getirmesi gerekmektedir.
Aşağıda Smith’in bu konuda yaptığı katkılar verilecektir.
4.2. Uyarılmış Değer Teorisi ve Deneysel İktisadın İlkeleri
Bilimsel bir araştırma yöntemi olarak laboratuvar deneylerine atfe-dilen en önemli avantajlar tekrarlanabilirlik ve kontroldür. Tekrarla-nabilirlik, diğer araştırmacıların deneyi yeniden üretme ve dolayısıy-la bulguları bağımsız olarak doğrulama kapasitelerine karşılık kulla-nılmaktadır (Davis ve Holt,1993). Bilimsel araştırmanın tekrarlana-bilirliğine olan ilgi, “gördüğüm şeyi görüyor musun ?” sorusuna ce-vap verme arzusundan gelmektedir (Smith, 2018a). Doğal olarak meydana gelen süreçlerden elde edilen veriler, diğer gözlemlenme-yen faktörlerin sürekli olarak değiştiği, benzersiz ve tekrarlanmayan bir mekansal ve zamansal arka planda kaydedilmektedir. Bu nedenle tekrarlanabilirlik eksikliği deneysel olmayan herhangi bir gözlemsel araştırmada önemli bir problem olarak görülmektedir (Davis ve Holt, 1993). Kontrol ise gözlenen davranışın alternatif teori ve politikaları değerlendirmede kullanılması için laboratuvar koşullarını manipüle etme kapasitesine karşılık gelmektedir. Doğal bağlamlarda kontrolün bulunmaması nedeniyle bir çok iktisadi araştırmada kritik veri prob-lemleri ortaya çıkmaktadır (Davis ve Holt, 1993). Smith’e göre “kont-rol, deneysel metodolojinin özüdür ve deneysel değişim çalışmala-rında, bir kişinin, iki deney arasında olduğu gibi, bireysel değerlerin (örneğin talep veya arz) belirtilen şekilde farklılık gösterip göster-
210 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
mediğini ifade edebilmesi” açısından oldukça önemlidir (Smith, 1976, s. 275).
Bu nedenle deneysel iktisatta tekrarlama ve kontrol ekonomik süreç-lerle ilgili hataları azaltmaya yönelik kullanılan iki temel araç olarak kabul edilmektedir. İktisatta laboratuvar yönteminin kullanılması ile iktisatçılar diğer deneyciler tarafından tekrarlanılabilecek kontrollü süreçler tarafından oluşturulan önemli bir bilimsel veri kaynağı için doğrudan sorumluluk altına girmiş oldular. Bu gelişmelerle iktisatçı-lar yeni bir alana kavuşurken veri toplama sürecine yönelik önemli yeni standartlar da elde ettiler (Smith, 2018a). Örneğin deneysel ikti-satta piyasa konusunda yapılan deneylerde söz konusu hipotezin açık bir şekilde test edilmesi deneklerin tercihi üzerinde kontrollü gerektirmektedir. Bu nedenle bazı teori veya hipotezleri test etmeyi amaçlayan bu gibi deneylerde ajanların tercihlerini kontrol edecek araçların güvence altına alınması hayati öneme sahip olmaktadır (Miłaszewicz, 2016).
Fakat bu kontrol mekanizmasının da satış ve alış işlemlerinin genel-
likle hem deneklerin kazanç ve kayıplara yönelik kendine özgü de-
ğerlendirmelerden hem de araştırmacının doğrudan gözlemleneme-
yen değerlendirmelerden etkilenebilmesi nedeniyle oldukça zor ol-
duğunu belirtmek gerekir. Bu sorun ilk olarak Chamberlin (1948)
tarafından dile getirildi ve soruna çözüm olarak da deneklere “ger-
çek” parasal teşviklerin sağlanması önerildi (RSAS, 2002). Smith’in
(1962) ilk deneysel çalışmaları dahil ilk iktisadi deneyler günümüz
deneysel iktisadında zorunlu olarak görülen “yeterli teşvik yapı-
sı”ndan yoksundular. Finansal teşvikleri düzenleyen normlar daha
sonra, yetmişli yılların sonlarında ve seksenlerin başında, Wilde’ın
(1981) katkılarıyla, Smith (1976a, 1982a) tarafından yapılan öncü
çalışmalarla getirildi.
Smith uyarılmış değer teorisinin nasıl geliştiğini şu şekilde anlattı
(Smith, 2017):
“Stanford’daki ziyaretimden sonra, 1963’de Purdue’da deneysel ikti-
sat alanında bir Yüksek Lisans Semineri vermeye başladım. Semi-
nerde, 1963’ten 1965’e kadar, ‘uyarılmış değerleme teorisi’ olarak
adlandırdığım şeyi...geliştirdim ve öğrettim. Uyarılmış değerleme
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 211
deneycinin ekonomik teşvikleri kontrol etmek için parasal ödüller
kullanmasını ve piyasalar konusundaki laboratuvar çalışmalarında
ve diğer tüm grup karar ve yönetim problemlerinde seçimi motive
etmeyi sağlayan bir teknikti. Bu fikir, neden deneysel iktisat yapıyor
olduğumu, onun ne olduğunu ve neden iktisadın bir parçası olması
gerektiğini açıklamada ve savunmada karşılaştığım problemle birlik-
te, yeterli kazançlar için Sid Siegel'in bitmeyen ilgisinden etkilenmiş
olacaktı. Eleştirilere cevap verme ihtiyacı beni iktisadı incelemek için
deneyler kullanmanın metodolojik temellerini ifade etmeye zorladı.
‘Uyarılmış değerleme’ fikri, bu metodolojik çabanın başlangıcıydı.”
Smith’e göre uyarılmış değer teorisinin temel amacı deneysel çalış-maların değerlendirilmesinde kullanılmak üzere yapısal kurallar ge-tirmekti (Smith, 1991a, s.5):
“Bu teori, başlangıçta, her deneğin kişisel özelliklerini (“zaman ve yer koşulları”) ve dolayısıyla ilk deneylerimdeki piyasa arz ve talep çevresini (denekler tarafından değil deneyci tarafından bilinen) ta-nımlamada ödüllerin rolünü açıklamak için tasarlandı. O (uyarılmış değer teorisi), ayrıca “fayda fonksiyonundaki diğer şeyler” (yani pa-radan başka diğer motivasyonlar) açısından neden bazı deneylerin parasal ödüllerin yokluğunda bazı teorilerle tutarlı olabileceğini ve neden bazı deneylerin yetersiz motivasyon nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanabileceğini açıklamaya çalıştı. Amaç, deneylerin sonuçlarını tasarlamak ve yorumlamak için bazı yapısal kurallar sağlamaktı.”
Smith’e göre (1982a, s. 931) kontrol, (soyut) sonuçlar üzerinde be-
lirlenmiş parasal değeri uyarmak için bir ödül yapısı ve bir mülkiyet
hakkı sistemi kullanılarak gerçekleştirilebilmektedir. Bu nedenle
uyarılmış değer teorisinde temel fikir bir deneycinin uygun bir ödül
aracı kullanarak deneklerde önceden belirlenmiş özellikleri uyar-
maktır (Friedman ve Sunder, 1994, s.13). Böylece deneysel değiş-
kenler üzerinde belirlenmiş bir parasal değeri uyaran ve deney bo-
yunca gerçekleştirilen eylemlerin parasal sonuçları üzerinde mülki-
yet hakkı veren bir ödül yapısı ile deneklerin doğru güdülere sahip
olması sağlanmıştır (Santos, 2010). Bu yöntemi yansıtmak için, ho-
mojen bir mal piyasasında (tüm birimlerin benzer olduğu yerlerde)
alıcı rolüne atanan bir deneği ele alabiliriz. Deneycinin bu deneğin
212 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
belirli bir talep fonksiyonunu, D, belirtmesini istediğini varsayalım.
Yani, herhangi bir p fiyatında, deneğin tam olarak q = D(p) birimleri-
ni almaya istekli olması gerekmektedir. Ancak deneyci, deneğin refah
faydasını, u (w), bilmemektedir. Smith’in yöntemi arzulanan talep
fonksiyonunu p fiyatından satın alınan herhangi bir q miktarı için
deneği R (q) - pq dolarla ödüllendirerek uyarmaktadır. Burada R,
uygun şekilde seçilen bir ödül fonksiyonunu temsil etmektedir
(RSAS, 2002).
Böylece Smith tarafından formüle edilen uyarılmış değer teorisi, bir deneyde olası sonuçlara parasal ödüller ekleyerek deneklerde tercih-lerin gerekçelendirilmesi için genel bir yöntem sağlamıştır (Svoren-cik, 2015). Bunun sonucu olarak uyarılmış değer teorisi günümüzde deneysel iktisat için temel metodolojik yenilik olarak kabul edilmiş (Friedman ve Cassar, 2004) ve standart bir araç haline gelmiştir (Chapman, 2003; RSAS, 2002; Miłaszewicz, 2016). Böylece deneysel iktisatta yapılan deneylerde deneklere performansına bağlı ödül ve-rilmesi artık standart bir uygulama haline gelmiş ve bu ödül yapısını kullanmayan çalışmaların alanın önde gelen dergileri tarafından ya-yınlanması imkansız hale gelmiştir (Camerer, 1997).
Smith’e göre bu hedeflere ulaşmak için, laboratuvar deneylerinin,
deneysel iktisadın ilkeleri olarak adlandırılacak, 4+1 koşullunu yeri-
ne getirmesi gerekmektedir: Tatmin olmama (Nonsatiation), dikkat
çekicilik (Saliency), baskınlık (Dominance), gizlilik (Privacy) ve para-
lelizm (parallelism).
1. Tatmin olmama: Smith’e göre (1982a, 931) “birbirinden farklı (eş olmayan) iki alternatif arasında maliyetsiz bir seçim göz önüne alın-dığında, birincisinin ikincisine göre daha yüksek bir ödül aracı (ör-neğin, ABD parası) getirmesi durumunda otonom bir birey tarafından her zaman birincisi ikincisinden daha fazla seçilir (yani tercih edi-lir). Bu nedenle, fayda, U(V), parasal ödülün monoton artan bir fonksiyonudur, U'> 0 ; burada V, dolar paradır.” Bu ilkeye göre bir ödeme aracı, bir deneğin ödül aracının fazlasını azına tercih etmesi anlamında monoton olmalıdır (Eckel, 2007). Monotonluk uygun bir ödül aracının daha fazlasının her zaman daha iyi olacağını ifade et-mektedir. Bu bağlamda örneğin bir kişi, diğer şeyler eşitken, her za-man daha fazla nakit kazancı daha az nakit kazanca ve daha fazla
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 213
notu daha az nota tercih etmektedir (Friedman ve Cassar, 2004). Monotonluğu sağlayan çeşitli ödül araçları olsa da bu açıdan en önemli ödül aracı paradır. Örneğin deneklerin dolar yerine şekerle ödüllendirilmeleri durumunda çok fazla şeker onları bıktırabilmek-tedir. Fakat para gibi takas edileblir bir araç ile paradaki her bir ek artış deneğe daha fazla şey sağlamaktadır (Eckel, 2007).
2. Dikkat çekicilik. Bu ilkeye göre bir laboratuvar deneyindeki ödül
aracı motivasyonel bir ilgiye sahip olmalı ve deneklerin mesaj eylem-
leriyle dolaylı biçimde ilişkilendirilmelidir. Böylece bir deneyde de-
neklere elde edilen iyi (kötü) sonuçlarda artan (azalan) bir ödül ya-
pısı sunulurken mesajlardaki bireysel mülkiyet hakları ve mesajların
sonuçlara nasıl çevrileceği konuları deney kurumu tarafından tanım-
lanmış olmaktadır (Smith,1982a, 931).
Smith’e göre (1982a, 931) deneyde verilen tüm ödüller dikkat çekici
özelliğine sahip değildir:
“...deneklere deneye katılmayı ve laboratuvara zamanında olmayı
kabul ettikleri için 3 dolarlık “önden” ödeme yapıyoruz. Deneyde
elde edilen sonuçlara dayanarak, bir deneğin deney üzerindeki kü-
mülatif kazancına eşit ikinci bir ödeme denek laboratuvardan ayrıl-
dığı zaman yapılmaktadır. Birinci ödeme dikkat çekici bir ödül değil-
ken ikincisi dikkat çekici bir ödüldür.”
Diğer bir ifadeyle bir ödül aracı deneğin tüm dikkatini ya da ilgisini
deneydeki eylemine yönlendirmesini sağlamalıdır. Bu açıdan dikkat
çekicilik, deneklerin deneyde aldıkları kararlar temelinde ödül elde
ettiklerinden dolayı performansa dayalı teşvik olarak da adlandırıl-
maktadır (Morton ve Williams, 2010). Burada da paranın takas edi-
lebilirliği özelliği bir deneği diğer birçok ödül türünden (örneğin,
öğrenciye ek not verme) daha dikkat çekici kılmaktadır (Eckel,
2007).
3.Baskınlık: Bu ilkeye göre “ödül yapısı, bir deneyin faaliyetlerine
katılımla ilgili sübjektif maliyetleri (veya değerleri) baskılamalıdır”
(Smith,1982a, s. 934). Bu açıdan parasal olmayan görev araçlarını
önemsiz kılmanın en yaygın yolu denek popülasyonu için yüksek
olduğu düşünülen ödeme seviyelerinin kullanılmasıdır. Bunun için
214 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
deneydeki ödül miktarı deneklerin sıkılmasını engelleyecek ve dene-
ğin kendi fırsat maliyetini aşacak düzeyde olmalıdır (Eckel, 2007).
Bunun sonucunda deneklere verilen yeterli parasal teşvik iktisattaki
deneylerin temel bir bileşeni (Caginalp, McCabe, ve Porter, 2003)
olmuştur (Deneysel iktisatta finansal teşviklerin kullanılmasıyla ilgili
geniş bilgi için bkz. Basılgan, 2013; Basılgan, 2015).
4.Gizlilik: Bu ilke “deneydeki her bir deneğe yalnızca kendi ödeme
alternatifleri hakkında bilgi verilmesini” ifade etmektedir
(Smith,1982a s. 935). Smith’e göre alandaki mikroekonomilerde di-
ğerlerinin tercihleri bilinmediğinden gizlilik alandaki tüm piyasa ku-
rumlarının, değişen derecelerde olsa da, yaygın bir özelliği olmakta-
dır. Bu nedenle “uyarılmış değer gizliliği ajanlar arası ödeme dışsal-
lıklarını kontrol etmenin teknik gerekliliğinden tamamen ayrı olarak
laboratuvarda yeniden oluşturmak için önemli bir deneysel koşul”
(Smith,1982a, s. 935) olarak kabul edilmektedir. Bu ilkeye göre arzu-
lanan bir uyarılmış değerlemeyi bozacak herhangi bir kişilerarası
karşılaştırmayı engellemek için bir deneğe yalnızca kendi sonucu
hakkında bilgi verilmesi ve diğer katılımcıların kazancıyla ilgili bilgi
verilmemesi gerekmektedir (Fione, 2009). Böylece bu ilke ile altru-
ism (ya da kıskançlık) gibi kişilerarası düşüncelerden kaynaklanan
motivasyonlara karşı koyma imkanı elde edilmiştir (Starmer, 1999).
5. Paralellik : Smith’e göre (1982a, s. 935) yukarıda verilen 1- 4 nolu
ilkeler gerçek ekonomik ajanların gerçek paraya dayalı olarak gerçek
kararlar verdiği laboratuvar mikroekonomik çevreleri incelemek için
yeterlidir. Fakat Smith için ayrıca bu deneysel mikroekonomik çev-
relerde elde edilen sonuçların laboratuvar dışındaki dünyaya genel-
leştirilmesi için paralellik (paralellizm) olarak adlandırılan beşinci
bir ilkenin karşılanması gerekmektedir (Smith, 2018a, s.171):
“Eğer ilgi alanımız teoriden hipotezleri sınamakla sınırlıysa, işimiz
sona erdi. İlkeler (1) - (4) teorisyenin bireysel ve piyasa davranışını
modelleme kabiliyetinin kesin testlerini sağlamak için yeterlidir. An-
cak doğal olarak bir kişi laboratuvardan tekrarlanabilir sonuçların
alan çevrelerine aktarılabilir olup olmadığını soracaktır. Bu şunu ge-
rektirir: (5) Paralellik. Bir mikroekonomide (laboratuvar veya alan)
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 215
test edilen kurumların davranışları ve / veya performansları hakkın-
daki öneriler, benzer ceteris paribus koşullarının bulunduğu diğer
mikroekonomilere (laboratuvar veya alan) de uygulanır.”
Smith (1982a, ss. 936-937) kuralların farklı piyasalarda benzer so-
nuçlar ortaya koyabilmesinin paralellik ile ilişkisini şöyle ifade etti:
“Paralelliğin mikroekonomide varsaydığı şey eğer kurumlar bir fark
yaratıyorsa, bunun nedeni kuralların bir fark yaratmasındandır, ve
eğer kurallar bir fark yaratıyorsa, bunun nedeni teşviklerin bir fark
yaratmasındadır. Yani, belirli mikroekonominin içeriği ne olursa ol-
sun… paralellik, farklı teklif verme kurallarının teşvik edici etkileri-
nin niteliksel olarak aynı olduğunu söylemektedir; eğer A kuralı bir
piyasada B kuralından daha düşük teklifler ortaya çıkarıyorsa, bunu
diğer piyasalarda da yapacaktır.”
Kısaca paralellik laboratuvar çevrelerinde test edilen bireyle-rin/piyasaların davranışları ve diğer kaynak tahsis mekanizmaları konusunda yapılan önerilerin, benzer ceteris paribus koşullarının hüküm sürdüğü laboratuvar dışı çevreler için de geçerli olmasını ifade etmektedir (Smith, 1980). Laboratuvar deneyleri gerçek dün-yanın temsili olmadıkları şeklinde eleştirilmiştir. Bu nedenle paralel-lik ile laboratuvar verilerinin dışsal geçerliliğe sahip olduğu varsa-yılmıştır (Friedman ve Sunder, 1994, ss.15-16).
Yukarıda verilen Smith'in ilkeleri, laboratuvarda iyi tanımlanmış bir
mikroekonomik çevre yaratılarak bu çevre üzerinde yeterli bir kont-
rolün sürdürülmesini ve elde edilen “sonuçların” laboratuvar dışın-
da geçerliliğini garantiye almasını amaçlamıştır (Wilde, 140). Smith
ilkeleri geçerli bir kontrollü mikroekonomik deney için önerilen bir
dizi yeterli koşul kümesi olarak görmüştür (Smith, 1982a, ss. 930-
931). Kontrol, deneysel metodolojinin özü olduğundan, deneycinin,
iki deney arasında olduğu gibi, bir kişiye bireysel değerlerin belirli
bir şekilde farklı olduğunu ya da olmadığını ifade etmesine izin ver-
diği ölçüde bireysel değerleri kontrol edebilmesi veya açıkça belir-
tebilmesi kritik derecede önemlidir. Smith tarafından önerilen ilke-
ler, böyle bir kontrolün, belirli bir deneysel ortamda ticareti yapılan
216 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
nesneler veya alınan eylemler üzerinde değeri uyarmak için bir ödül
yapısı kullanılarak elde edilmesini sağlamıştır (Smith, 1980).
Sonuç olarak Smith’e göre ilkeler tartışmasız (self-evident) gerçekler
değillerdir ve bu nedenle aksiyomlar olarak kabul edilmemelidirler (
Smith, 1982a, s. 930, dipnot 10):
“Aksiyomdan ziyade ilke kelimesi, bu ilkelerin deneysel geçerlilik
için anahtar şartlardan ziyade tartışmasız gerçekler olduğu fikrine
karşı korunmak için kullanılmıştır. Bu ilkelerin gerçeği ancak ampi-
rik olarak belirlenebilir. İnsanların daha fazla parayı daha aza tercih
etme önerisi de dahil olmak üzere, herhangi bir şeyi tartışmasız ola-
rak kabul eden bir deneyci bulmak zordur.”
Tüm bu açıklamalardan sonra uyarılmış değer teorisinin özünü oluş-
turan ilkelerden iki sonuç çıkarılabilir. Birincisi ilkelerin belirlediği
şartlar zorunlu şartlar olarak görülmemelidir. İkincisi, ilkeler varsa-
yımsal şartlar olarak okunmalı (“kontrolü sağlamak istiyorsan, bunu
ve şunu yapmalısın”) ve kesinlikle doğruluğu kabul edilmiş aksiyom-
lar olarak ele alınmamalıdır (Guala, 2005). Bu nedenle, Wilde (1981,
s.140) tarafından belirtildiği üzere, ilkeler “geçerli” bir deney için
yeterli koşullar yerine böyle bir yeterli şart kümesini geliştirmede
son derece yararlı bir başlangıç noktası olarak görmek gerekir.
5. SONUÇ
İktisat yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar deneysel olmayan bir disiplin olarak kabul edilmişti. Fakat deneysel iktisat alanında 1950'lerin ortalarında başlayan ve 1980’lerde artan çalışmalarla iktisatçıların, kimyacıların ve fizikçilerin yaptığı gibi, kontrollü de-neyler yapamayacakları düşüncesi de sarsılmıştır.
Günümüzde deneysel iktisatta yapılan laboratuvar deneyleri havaa-
lanı slot tahsisinden doğalgaz ve elektirik fiyatlandırılmasına kadar
bir çok alternatif piyasa kurumunu test etmede yaygın biçimde kul-
lanılmıştır. Laboratuvar deneylerinin ekonomik meselelerde bu de-
rece yaygın olarak kullanılmasında ve deneysel iktisadın bir alan ola-
rak kabul görmesinde en önemli katkılar hiç kuşkusuz Vernon
Smith’e aittir. Smith’in deneysel iktisada yaptığı öncü katkıların ba-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 217
şında piyasa deneylerinde kurumsal tasarım ve deneysel metodoloji
konuları gelmektedir.
Chamberlin’in 1948 yıllında gerçekleştirdiği pedagojik amaçlı sınıf
deneylerine bir denek olarak katılan Smith 1956 yıllında başladığı ilk
deneysel çalışmalarını tam rekabetçi piyasa dengesinin laboratuvar
ortamında test edilmesine yönelik yaptı. Bu deneylerde elde ettiği
sonuçlar, Chamberlin’in aksine, düzenli deneylerin hızlı bir şekilde
rekabetçi dengeye yaklaşma eğiliminde olduğunu ortaya koydu. Bu
deneysel çalışmalar sonucunda deneysel iktisat literatüründe en çok
incelenecek olan, alıcı ve satıcıların sırasıyla sözlü bir şekilde alış ve
satış tekliflerini yapabildikleri, sözlü çift müzayede kurumu gelişti.
Bu müzayede biçimi ile yaptığı deneysel çalışmalarla, geleneksel ikti-
sat bakışının tam bilgi hipotezinin aksine, sınırlı bir bilgiye sahip az
sayıda alıcı ve satıcının olması durumunda bile piyasaların verimli
çalışabileceğini öne süren Hayek hipotezini doğruladı. Smith, deney-
sel iktisatta ikinci en çok incelenen piyasa kurumu olan ve daha çok
perakende sektöründe geçerli olan postalı teklif piyasası üzerinde
yaptığı deneysel çalışmalarda bu piyasada rekabetçi dengeye yönelik
fiyat yakınsamasının daha yavaş olduğunu ve pu piyasa yapısının
sözlü çift müzadeye göre daha az etkin olduğunu ortaya koydu.
Smith alternatif piyasa mekanizmaları üzerine yaptığı çalışmalarda,
iktisadi teorinin tahminleri ötesinde, kurumların önemli olduğu so-
nucuna ulaştı. Bu çalışmalar, iktisatçıları kurumsal yapının ekonomik
sonuçlar üzerindeki etkisine daha fazla dikkat etmeye teşvik ettiği
gibi çeşitli kurumsal ve teknik ortamlara uygun müzayedelerin tasa-
rımında politika yapıcılara da önemli katkılar sağladı.
Smith’in deneysel iktisadın metodolojisini sistematikleştirme çabası
sonucunda ise günümüzde bir laboratuvar deneyinin tasarımında
standart hale gelen uygulamalar ortaya çıktı. Bu uygulamalardan ilki
laboratuvar ortamında ele alınan değişkenlerin incelenmesinde ye-
terli kontrolün sağlanması için gerkeli olan mikroekonomik bir çev-
renin oluşturulmasıdır. Smith tarafından ortaya konulan mikroeko-
nomik sistem; çevre, kurum ve davranış unsurları itibariyle tam ve
bağımsız bir ekonominin tasarımı olarak düşünülebilir. İktisatçılar
218 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
bu mikroekonomik sistem ile teori ve gerçekliği bir araya getirerek
gerçek ekonomik sistemleri kavramsallaştırma olanağı elde ettiler.
Smith’in deneysel iktisadın metodolojisine getirdiği ikinci önemli
katkı deneysel çalışmaların değerlendirilmesinde kullanılmak üzere
yapısal kurallar getirmesi oldu. Uyarılmış değer teorisi ile günümüz-
de deneysel iktisatta zorunlu olarak görülen finansal teşvikleri dü-
zenleyen normlar ortaya konuldu. Smith hem laboratuvarda oluştu-
rulan mikroekonomik çevrede kontrollün sağlanması hem de bu çev-
rede elde edilen sonuçların dışşsal geçerliliğinin sağlanması için
4+1olarak adlandırabileceğimiz ilkeleri geliştirdi. Uyarılmış değer
teorisinin özünü de oluşturan bu ilkeler ile geçerli bir deney için ko-
şullar ortaya konulmuş oldu.
Smith yapmış olduğu bu çalışmalarla nörobilim ve bilişimsel bilimler
dahil olmak üzere birçok bilimsel disiplini etkilemiş ve bu açıdan
kariyeri boyunca deneysel iktisat alanına “yalnızca dönüştürücü fi-
kirler değil aynı zamanda dönüştürücü liderlik de sağlamış” ( Eckel,
Daniel Houser ve Peter J. Boettke, 2017) bir kişi olarak görülmüştür.
Tüm bu katkılar sonucunda Smith, 2002 yıllında aldığı Nobel İktisat
Ödülü ile deneysel yöntemleri kullanarak iktisat teorilerini incele-
menin tamam yeni bir yolunu keşfetmiş öncü bir iktisatçı olarak ka-
bul edilmiştir.
KAYNAKÇA Altman, M. (2004). The Nobel Prize in Behavioral and Experimental Economics: A Contextual and Critical Appraisal of The Contributions of Daniel Kahneman and Vernon Smith, Review of Political Economy, 16 (1), 3-41,
Ana, C. S. (2010). The Social Epistemology of Experimental Economics. London: Routledge.
Basılgan M. (2013). İktisat Ve Deneysel Yöntem: Deneyler, Tartışma-lar Ve Gelecek. İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 48, 61-89.
Basılgan M. (2015). Iktisatta Labaratuvar Deneyleri Ve Uluslararası Iktisat Uygulamaları. İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 53, 53-86.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 219
Bergstrom, T. C. (2003). Vernon Smith’s Insomnia and the Dawn of Economics as Experimental Science. Scandinavian Journal of Econo-mics, 105(2), 181-205.
Boehlke, J. and Osinska, M. (2016). Concept and Inference Based on Experiments in Economics. In K. Nermend, M. Łatuszynska (Eds.), Selected Issues in Experimental Economics (pp.37-56), Switzerland: Springer.
Caginalp, G., McCabe, K., & Porter, D. (2003). The Foundations of Experimental Economics and Applications to Behavioral Finance: The Contributions of Nobel Laureate Vernon Smith, The Journal of Behavioral Finance, 4(1), 3-6.
Camerer, C. (1997). Rules for Experimenting in Psychology and Eco-nomics, and Why They Differ. In W. Albers, W. Güth, P. Hammerstein, B. Moldovanu, E. van Damm (Eds.), Understanding Strategic Interac-tion Essays in Honor of Reinhard Selten (pp 313-32). New York: Springer-Verlag.
Chamberlin, E. H. (1948). An Experimental Imperfect Market. The Journal of Political Economy, 56 (2). 95-108.
Chapman, T. ( 2003). Profile: Vernon L. Smith, Quantitative Finance, pp.58-60. Christie, A. N. (2013). From Experimental Economics toward Integral Human Rationality, Journal of Markets & Morality, 16(1),37-51.
Coursey, D. L., and Smith, V. L. (1983). Price Controls in a Posted Of-fer Market, The American Economic Review, 73 (1), 218-221.
Crockett, S., Smith, V. L., and Wilson, B. J. (2009). Exchange and Spe-cialization as a Discovery Process. The Economic Journal, 119(539), 1162-1188.
Damianov, D. S. (2008). Auctions. In W. A. Darity (Ed.), International Encyclopedia of the Social Sciences, (2nd Edition) (pp.206-208). USA: Macmillan Reference. Davis, D.D. & Holt, C.A. (1993). Experimental Economics. Princeton, NJ: Princeton Univ. Press.
220 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Dickhaut, J., Rustichini, A. and Smith, V. (2009). Neuroeconomic Theory of the Decision Process. PNAS Proceedings of the National Academy of Sciences, 106(52), 22145-22150.
Holt, C. A., Langan, L., Villamil, A. P. (1986). Market Power in Oral Double Auctions. Economic Inquiry, 24, 107-123.
Eckel, C. C. (2007). Economic Games for Social Scientists, In M. Webs-ter, and J. Sell (Eds.), Laboratory Experiments in the Social Sciences (pp.497-515). London: Elsevier.
Eckel, C. C. (2018). Smith, Vernon (Born 1927). In S. Durlauf and L. Blume (Eds.). The New Palgrave Dictionary of Economics (pp.12455-12458) (Third Edition), London: Palgrave Macmillan.
Eckel, C. C., Houser, D., and Boettke, P. J. (2017). Symposium in Ho-nor of Vernon Smith: Introduction A Celebration of Vernon Smith’s 90th Birthday and Lifetime Contributions to Economics, Southern Economic Journal, 83(3), 639-643.
Eckel, C. C. (2004). Vernon Smith: Economics as a Laboratory Scien-ce, Journal of Socio-Economics, 33(1), 15-28.
Fiore, A. (2009). Experimental Economics: Some Methodological No-tes. MPRA Paper (No:12498). ,http://mpra.ub.uni-muenchen.de/12498/.
Friedman, D., & Sunder, S. (1994). Experimental Methods a Primer for Economists. Cambridge: Cambridge University Press.
Friedman, D., and Cassar, A. (2004). Economics Lab, An Intensive Co-urse in Experimental Economics, London: Routledge.
Friedman, D., and Sunder, S. (1994). Experimental Methods: A Primer for Economists. Cambridge: Cambridge University Press.
Guala F. (2012). Experimentation in Economics. In D.M. Gabbay, P.Thagard, J. Woods, & U. Maki (Eds.), Handbook of The Philosophy of Science: Philosophy of Economics (pp.597-640), Vol 13. Elsevier, Ams-terdam.
Guala, F. (2005). The Methodology of Experimental Economics. Cambridge: Cambridge University Press.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 221
Guala, F., and Salanti, A. (2001). Theory, Experiments, and Explana-tion in Economics. Revue Internationale de Philosophie, 55 (217 ), 327-349.
Guala, F. (2018). Experimental Economics, History of. In S. Durlauf & L. Blume (Eds.), The New Palgrave Dictionary of Economics (pp.4233-4238) (Third Edition). London: Palgrave Macmillan,
Hayek, F. A. (1945). The Use of Knowledge in Society. American Eco-nomic Review, 35:519-30.
Hoffman, E. (2017). Symposium in Honor of Vernon Smith: In Honor of Vernon Smith’s 90th Birthday. Southern Economic Journal, 83(3), 658-660.
Hoffman, E., McCabe, K., Shachat, K., and Smith,V. (1994). Preferen-ces, Property Rights, and Anonymity in Bargaining Games. Games and Economic Behavior, 7(3), 346-80.
Holt, C. A., Langan, L., and Villamil, A. P. (1986). Holt, C. A., Langan, L., Villamil, A. P. (1986). Market Power in Oral Double Auctions. Econo-mic Inquiry, 24, 107-123.
Holt, C. A. (1995). Industrial Organization: A Survey of Laboratory Research. In J. H. Kagel, A. E. Roth (Eds.), The Handbook of Experimen-tal Economics (pp. 349-413). Princeton, NJ: Princeton University Press.
Hong, J. T., and Plott, C. R. (1982). Rate Filing Policies for Inland Water Transportation: An Experimental Approach. Bell Journal of Economics, 13(1), 1-19. Hurley, W., and McDonough, W. (1995). A Note on the Hayek Hypot-hesis and the Favorite-Longshot Bias in Parimutuel Betting, The American Economic Review, 85(4), pp. 949-955.
Isaac, R. M. (2008). Economics, Experimental. In Darity, W. A. (Ed.), International Encyclopedia of the Social Sciences, (2nd Edition ) (Vo-lume:2) (pp.505-506). USA: Macmillan Reference.
Ketcham, J., Smith, V. L., and Williams, A. W. (1984). A Comparison of Posted-Offer and Double-Auction Pricing Institutions. Review of Eco-nomic Studies, LI, 595-614.
222 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Kimbrough, E. O, Smith, V. L. and Wilson, B. J. (2008). Historical Pro-perty Rights, Sociality, and the Emergence of Impersonal Exchange in Long-Distance Trade. The American Economic Review, 98(3), 1009-1039.
Klein, D. B., Daza, R., and Mead, H. ( 2013). Vernon L. Smith [Ideologi-cal Profiles of the Economics Laureates], Econ Journal Watch, 10(3), 626-632.
Koumparoulis, D. (2013). Laboratory Experimentation in Economics. Journal of Knowledge Management, Economics and Information Tech-nology, 3(1), 2-22.
Krishna, V. (2010). Auction Theory. London: Academic Press.
Lee, K. S. (2004). Rationality, Minds and Machines in the Laboratory: A Thematic History Of Vernon Smith’s Experimental Economics. Unpub-lished Ph.D. Thesis. University of Notre Dame.
Lee, K.S., and Mirowski,P. (2008). The Energy Behind Vernon Smith’s Experimental Economics, Cambridge Journal of Economics, 32, 257-271.
Lucking-Reiley, D. (2000). Vickrey Auctions in Practice: From Nine-teenth-Century Philately to Twenty-First-Century E-Commerce, The Journal of Economic Perspectives, 14(3), pp.183-192.
McAfee, R. P., and McMillan, J. (1987). Auctions and Bidding. Journal of Economic Literature, 25(2), 699-738.
Miłaszewicz, D. (2016). Preface to the Theory of Experimental Eco-nomics. In K. Nermend, M. Łatuszynska (Eds.), Selected Issues in Experimental Economics (pp. 5-14), Switzerland: Springer.
Milgrom, P. R., and Weber, R. J. (1982). A Theory of Auctions and Competitive Bidding, Econometrica, 50 (5), 1089-1122.
Morton, R., and Williams K. (2010). From Nature to the Lab: The Methodology of Experimental Political Science and the Study of Cau-sality. New York: Cambridge University Press.
Muller, S. (2015). Auctions. In James D. Wright (Ed.), International Encyclopedia of The Social & Behavioral Sciences (2nd Edition) (pp. 205-210). Amsterdam: Elsevier.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 223
Paganelli, M. P. (2011). The Same Face of The Two Smiths: Adam Smith and Vernon Smith, Journal of Economic Behavior & Organiza-tion, 78, 246-255.
Patzenhauer, M. (2018). Applications and Potentials of Auction The-ory in Management Accounting. In D. Mueller and R. Trost (Eds.), Game Theory in Management Accounting: Implementing Incentives and Fairness(pp.163-192). Switzerland: Springer.
Plott, C. R. (1991). Will Economics Become an Experimental Science?. Southern Economic Journal, 57, 901-919.
Plott, C. R. (1986). Laboratory Experiments in Economics: The Impli-cations of Posted-Price Institutions. Science, 232 (4751), 732-738.
Plott, C. R. (2008). Properties of Disequilibrium Adjustment in Doub-le Auction Markets. In C. R. Plott and V. L. Smith (Eds.), Handbook of Experimental Economics Results (pp.16-21). Oxford: Elsevier.
Plott, C. R., and Smith, V. L. (1978). An Experimental Examination of Two Exchange Institutions. The Review of Economic Studies, 45(1), 133-153.
Plott, C. R., and Smith, V. L. (2008). Markets. In C. R. Plott, V. L. Smith (Eds.), Handbook of Experimental Economics Results (pp. 1-13). Oxford: Elsevier.
Rassenti, S. J., Smith, V. L., and Bulfin, R. L. (1982). A Combinatorial Auction Mechanism for Airport Time Slot Allocation. The Bell Journal of Economics, 13(2), 402-417.
Roth, A. (1988). Laboratory Experimentation in Economics: A Met-hodological Overview. Economic Journal, 98, 974-1031.
RSAS - The Royal Swedish Academy Of Sciences (2002). Advanced Information on the Prize in Economic Sciences - Foundations of Be-havioral and Experimental Economics: Daniel Kahneman and Vernon Smith. https://www.nobelprize.org/uploads/2018/06/advanced-economicsciences2002.pdf
Rustichini, A., and Villamil, A. P. (2000). Intertemporal Pricing in La-boratory Posted Offer Markets with Differential Information. Eco-nomic Theory, 16(3), 613-637.
224 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Santos, A. C. (2007). The ‘Materials’ of Experimental Economics: Technological versus Behavioral Experiments, Journal of Economic Methodology, 14 (3), 311-337.
Santos, A. C. (2010). The Social Epistemology of Experimental Eco-nomics. London: Routledge.
Smith, V. L. (1976a). Experimental Economics: Induced Value Theory, The American Economic Review, 66 (2), 274-279.
Smith V. L. (1976b). Bidding and Auctioning Institution: Experimen-tal Results. In Y. Amihud (Ed.), Bidding and Auctioning for Procure-ment and Allocation (pp. 43-64). New York: New York University Press.
Smith, V. L. and Williams, A. W. (1982). The Effects of Rent Asymmet-ries in Experimental Auction Markets. Journal of Economic Behavior & Organization, 3, 99-116.
Smith, V. L. and Williams, A. W. (1992). Experimental Market Econo-mics. Scientific American, 267(6), 116-121.
Smith, V. L. (1980). Relevance of Laboratory Experiments to Testing Resource Allocation Theory. In J. Kmenta and J. B. Ramsey (Eds.), Evaluation of Econometric Models (pp. 345- 377), New York: Acade-mic Press. Smith, V. L. (1989). Theory, Experiment and Economics, The Journal of Economic Perspectives, 3(1), pp. 151-169.
Smith, V. L. (1991a). Papers in Experimental Economics. Cambridge: Cambridge University Press
Smith, V. L. (1991b). Rational Choice: The Contrast between Econo-mics and Psychology. Journal of Political Economy, 99(4), 877-897.
Smith, V. L. (2000a). Experimental Methods in the Political Economy of Exchange. In V. L. Smith (Ed.), Bargaining and Market Behavior: Essays in Experimental Economics (pp.240-256). Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Smith, V. L. (2000b). Reflections on Some Experimental Market Mec-hanisms for Classical Environments. In Vernon L. Smith (Ed.), Barga-ining and Market Behavior: Essays in Experimental Economics (pp.206-239), Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 225
Smith, V. L. (2002). Autobiography: The Early Years To 1975. https://www.nobelprize.org/prizes/economic-sciences/2002/smith/biographical/
Smith, V. L. (2003). Constructivist and Ecological Rationality in Eco-nomics. The American Economic Review, 93(3), 465-50.
Smith, V. L. (2008). Introduction: Experimental Economics and Neu-roeconomics. In P. Glimcher, C. Camerer, E. Fehr,and R. Poldrack (Eds.). Neuroeconomics: Decision Making and the Brain (pp.15-20). Burlington: Academic Press.
Smith, V. L. (2016a). Adam Smith and Experimental Economics: Sen-timents to Wealth. In R. Hanley (Ed.). Adam Smith: His Life, Thought, and Legacy (pp.263-283). Princeton: Princeton University Press.
Smith, V. L. (2016b). Adam Smith’s Fair and Impartial Spectator: Far-ness Was About Fair-Play Rules For Society, A Pre-Condition For Wealth Creation. Journal of Business and Management, 22 (2), 115-124.
Smith, V. L. (2017). Symposium in Honor of Vernon Smith, Tribute to Sidney Siegel (1916-1961): A Founder of Experimental Economics. Southern Economic Journal, 83(3), 664-667.
Smith, V. L. (2018a). Experimental Methods in Economics. In S. N. Durlauf & L. E. Blume (Eds.), The New Palgrave Dictionary of Econo-mics (Second Edition) (Volume: 3) (pp.163-172). London: Palgrave Macmillan,
Smith, V. L. (2018b). Auctions. In S. N. Durlauf and L. E. Blume (Eds.), The New Palgrave Dictionary of Economics (Third Edition) (pp.519-529), Palgrave Macmillan.
Smith, V. L. (2018c). A Life of Experimental Economics, Forty Years of Discovery (Volume I). Palgrave Macmillan.
Smith, V. L. (2018d). Adam Smith, Scientist and Evolutionist: Model-ling Other-Regarding Behavior Without Social Preferences. Journal of Bioeconoimics, 20 (1), 7-21
Smith, V. L., and Williams, A. W. (1983). An Experimental Comparison of Alternative Rules for Competitive Market Exchange. In R. Engelb-
226 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
recht-Wiggans, M. Shubik and R. M. Stark (Eds.). New York: New York University Press.
Smith, V. L., Suchanek, G. L., and Williams, A. W. (1988). Bubbles, Crashes, and Endogenous Expectations in Experimental Spot Asset Markets, Econometrica, 56, 1119-1152.
Smith, V. L., Williams, A. W., Bratton, W. K., & Vannoni, M. G. (1982). Competitive Market Institutions: Double Auctions vs. Sealed Bid-Offer Auctions. The American Economic Review, 72, 58-77. Smith, V. L. (1982a). Microeconomic Systems as an Experimental Sci-ence. The American Economic Review, 72 (5), 923-955.
Smith, V. L. (1982b). Markets as Economizers of Information: Expe-rimental Examination of The Hayek Hypothesis. Economic Inquiry, 20(2), 165-179.
Smith, V. L. (1989). Theory, Experiment and Economics, The Journal of Economic Perspectives, 3 (1), 151-169.
Smith, V. L. ( 2011). Exchange, Specialization, and Property as a Dis-covery Process. History of Political Economy, 43 (2), 317-337.
Smith, V. L.(1992). Game Theory and Experimental Economics: Be-ginnings and Early Influences. In E.Roy Weintraub (ed.), Toward a History of Game Theory (pp. 241-282). Durham, NC, Duke University Press.
Smith,V. L. (2018b). A Life of Experimental Economics: The Next Fifty Years (Volume II). Palgrave Macmillan Smith,V. L.(1994). Economics in the Laboratory. The Journal of Eco-nomic Perspectives, 8(1), 113-131.
Smith,V. L.(2005). Hayek and Experimental Economics. The Review of Austrian Economics, 18 (2), 135-144.
Starmer, C. (1999). Experiments in Economics ...(Should We Trust The Dismal Scientists in White Coats?). Journal of Economic Methodo-logy, 6, 1-30.
Svorencik, A. & Maas, H. (2016). The Making of Experimental Econo-mics: Witness Seminar on the Emergence of a Field. Lon-don:Springer.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 227
Svorencik, A. (2015). The Experimental Turn in Economics: A History of Experimental Economics. Unpublished Ph.D. Thesis. University of Utrecht
Wilde, L.L. (1981). On the Use of Laboratory Experiments in Econo-mics. In J.C. Pitt (Ed.), The Philosophy of Economics (pp. 137- 48). Dordrecht: Reidel.
Williams, A. W. (1980). Computerized Double- Auction Markets: So-me Initial Experimental Results. Journal of Business, 53, 235-58.
Williams, F. (1973). The Effect of Market Organization on Competiti-ve Equilibrium: The Multiunit Case. Review of Economic Studies, 40(1), 97-113.
Wilson, B. J. (2017). Symposium in Honor of Vernon Smith How We Think about Economics, Southern Economic Journal, 83(3), 655-657.
228 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ SAHİBİ OLIVER E. WILLIAMSON’UN
İŞLEM MALİYETLERİ İKTİSADINA KATKILARI1
Coşkun Can Aktan & Onur Zenginer
I.GİRİŞ
Neo-klasik iktisat teorisinde maliyet denildiğinde bundan firmaların
kuruluş giderleri (sabit maliyet) ve firmaların faaliyetlerine paralel
olarak artan diğer maliyetler (değişir maliyet, üretim maliyeti, teda-
rik maliyeti, dağıtım maliyeti, pazarlama maliyeti, satış maliyeti,
finansman maliyeti vs.) anlaşılırdı. Avusturya iktisadı “marjinal mali-
yet”; teorik refah iktisadı ise “dışsal maliyet”, “içsel maliyet” vs. kav-
ramlarını geliştirerek maliyetler teorisine katkılar sunmuşlardır. İş-
lem maliyeti (transaction cost) kavramı ise Nobel Ekonomi ödülü
sahipleri Ronald H. Coase ve Oliver E.Williamson’un iktisat bilimine
armağan ettiği bir kavramdır. Coase ve Williamson öncesinde işlem
maliyetleri bir organizasyon maliyeti olarak dikkate alınmamış ve
gözardı edilmiştir. Oysa, işlem maliyetleri; iktisadi anlamda etkinsiz-
lik, verimsizlik, israf, savurganlık ve refah kaybıdır. Coase ve özellikle
Williamson iktisat biliminin nihai gayelerinden birisi olarak kabul
edilen etkinlik (efficiency) amacına yönelik olarak işlem maliyetleri-
nin önemi üzerinde durmuşlar ve işlem maliyetleri iktisadı (transac-
tion cost economics) adı verilen bir disiplinin doğuşuna öncülük et-
mişlerdir. Coase’un bu alana katkıları sınırlıdır ve asıl katkı Coa-
se’dan ilham alarak bu disiplinin doğuşuna liderlik yapan Oliver Wil-
1 Daha önce şu kitap içerisinde yayınlanmıştır: Coşkun Can Aktan, Mülkiyet Hakları
İktisadı, Divan Kitap, 2020.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 229
liamson’dur. Bu çalışmada Nobel Ekonomi ödülü sahibi Oliver Wil-
liamson’un işlem maliyetleri iktisadına katkıları incelenmektedir.
II. İŞLEM MALİYETLERİ İKTİSADININ DOĞUŞU
"Ronald Coase, 1937 yılında yayınlanan klasik ‘firmanın doğası’ başlı-
ğını taşıyan makalesinde firma ve piyasa organizasyonu çalışmaların-
da işlem maliyetleri kavramını ilk gündeme getiren kişidir.”
Oliver E. Williamson
Yeni Kurumsal İktisat okulunun önemli isimlerinden biri olan Ronald
Coase iki makalesi ile çeşitli disiplinlere ışık tutan görüşler ortaya
koymuştur. Coase, 1937 yılında kaleme aldığı “The Nature of the
Firm” ve 1960 yılında yayınladığı “The Problem of Social Cost” adını
taşıyan makalelerinde geleneksel neo-klasik iktisada ciddi eleştiriler
yönelterek iktisat biliminin ayrı bir yolda ilerlemesine imkan sağla-
mıştır. Coase’un görüşleri çerçevesinde “Mülkiyet Hakları İktisadı” ve
“İşlem Maliyetleri İktisadı” adı verilen iki kardeş disiplin doğmuş ve
bu disiplinler Hukuk ve İktisat Yaklaşımı adı verilen bir araştırma
programı içerisinde önemli birer araştırma alanı haline gelmişler-
dir.1
İşlem maliyetleri iktisadının çıkış noktası Coase’un 1937 tarihli ça-
lışmasıdır. Coase, “Firmanın Doğası” (Nature of the Firm) başlığını
taşıyan makalesinde şu can alıcı sorusu ile iktisat biliminde pek çok
yeni araştırmanın kapılarını aralamıştır (Coase, 1937: 386-387):
“Ekonomide herşey piyasa ve piyasanın görünmez eli olan fiyat me-
kanizması tarafından organize ediliyorsa, firmalara neden ihtiyaç
vardır?”
Coase, piyasadaki üretimin tek belirleyicisinin fiyat mekanizması
olmadığını, piyasadaki firmaların üretim çatısı altında kendilerine
has belli karar ve politikaları olduğuna dikkat çekmiştir. Piyasanın
temel varsayımını en düşük maliyetlerle en verimli sonuçlar alınma-
1 Literatürde Hukuk ve İktisat Yaklaşımı yerine Yeni Kurumsal İktisat kavramı da kul-
lanılmaktadır.
230 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
sına bağlayan Coase, piyasayı oluşturan mikro örgütlerin yani firma-
ların varoluş amacının “işlem maliyetlerini” asgariye indirmek oldu-
ğunu ifade etmiştir.
Coase’a göre (1937: 387-389) ekonomi kendiliğinden işler haldedir.
Firmaların piyasada var olabilmesinin en önemli kriteri fiyat meka-
nizmasına uygun politika üretebilmesidir. Coase (1937: 392-395)
firmaların varoluş sebebini açıklarken işlem maliyeti kavramını fiyat
mekanizmasının elde edilmesinde katlanılan her türlü maliyet olarak
açıklamıştır. Coase’a göre firmaların misyonu fiyat mekanizması sü-
recinde katlanılacak her türlü maliyetin yani işlem maliyetlerinin en
uygun seviyeye çekilmesini sağlamaktır.
Coase sözleşmeleri piyasadaki aktörlerin “belli bir bedel karşılığında
bazı işlemleri yapma ya da yapmama tahahhüdü vermesidir” şeklin-
de açıklamıştır. (Coase, 1937: 390-391). Coase (1937: 387) firma
içinde bir düzen olduğunu ve firmada çalışanların belli hiyerarşik
kalıplar çerçevesinde iş yaptıklarını öne sürmektedir. Firmadaki işçi-
lerin nerede çalışacağına, ne iş yapacağına fiyat mekanizması değil,
firmanın sahibi yani yönetimi elinde bulunduran organizasyon karar
vermektedir.
Coase, “Firmanın Doğası” makalesindeki bu değerlendirmeleriyle
piyasa ve firma kavramlarının birbirinden ayrı unsurlar olduğunu
öne sürmüştür. Coase, firmaların piyasanın yapamadığını yapabilen
ve işlem maliyetlerini en aza indirme misyonuyla donatılan bir orga-
nizasyon olduğuna vurgu yapmıştır.
Coase’un bu düşünceleri bir başka Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Oli-
ver Williamson tarafından kapsamlı bir şekilde geliştirilmiştir. Coa-
se’un görüşlerinde yer alan “sıfır işlem maliyeti1” ütopyası her za-
1 Coase 1960 tarihli “The Problem of Social Cost” makalesinde negatif dışsallıkların
çözümüne ilişkin A.Pigou’nun fikirlerini eleştirmiştir. Coase’a göre negatif dışsallığın
tarafları kendi aralarında anlaşarak bu dışsallığın içselleştirilmesini “herkes için en
uygun koşullarda” sağlayabilirler. Herkes için en uygun koşullar ekonomik açıdan da
etkinliğin sağlanması anlamını taşıyacaktır. Coase’un görüşüne göre bir uzlaşma ortamı
sağlanabilmesi için işlem maliyetlerinin sıfır olması gereklidir. Taraflar arasında bilgiye
yönelik herhangi bir eksiklik, asimetrik durum ve ya spekülatif tutumlar yoksa bununla
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 231
man bir sorgu noktası olmuştur (Allen, 1997: 107-108). William-
son’ın ilham aldığı nokta Coase’un piyasa ve firma arasında yaptığı
farklılıklar üzerine olan değerlendirmeleridir. Firma içinde oluşan
güç dengeleri ve karar alma mekanizmalarının temelinde maliyetler
olduğunu vurgulayan Williamson, İşlem Maliyetleri İktisadı’nın bir
disiplin olarak ortaya çıkmasında çok önemli bir rolü üstlenmiştir.
Coase, 1991 yılındaki Nobel Ekonomi Ödülü konuşmasında William-
son’a yönelik övgü dolu şu sözleri ifade etmiştir (Nobel Foundation,
2018).
“Firmanın Doğası adını taşıyan makalemde ifade etmiş olduğum iş-
lem maliyetleri kavramı o haliyle kullanışsız ya da kullanımı sınırlı
bir haldeydi. Ancak Oliver Williamson bu kavramı operasyonelize
ederek işlem maliyetlerini bir teori haline getirmiştir.”
III. WILLIAMSON ve İŞLEM MALİYETLERİ İKTİSADI
“İşlem maliyetleri iktisadı, hukuk, iktisat ve organizasyon teorileri çer-çevesinde kompleks iktisadi organizasyonları anlamamıza yardımcı
olan bir gayrettir. Sadece fiyat ve üretim konularına odaklanan, geniş biçimde marjinal analizlere yer veren ve firmayı sadece bir üretim or-
ganizasyonu olarak kurgulayan neoklasik iktisattan farklı olarak işlem maliyetleri iktisadı yapısal analizlere önem verir ve firmayı bir yöne-
tim (governance) yapısı olarak ele alır.”
Oliver Williamson
Oliver Williamson, özellikle firma teorisi ve firma yönetimi (gover-
nance) alanlarına yaptığı katkılar dolayısıyla 2009 yılında Nobel
Ekonomi Ödülü’ne layık görülmüştür. Firma teorisi, işlem maliyetle-
ri, sözleşmelerin ekonomik boyutunun incelenmesi gibi konularda
yapmış olduğu çalışmalar iktisat, organizasyon teorisi, hukuk gibi
disiplinlerini birbirlerine çok daha yakınlaştırmıştır.
birlikte hukuki düzenlemeler taraflara ek sorumluluklar ve maliyetler yüklemiyorsa
taraflar uzlaşmayı en rasyonel çözüm olarak görürler. Sıfır işlem maliyeti varsayımı bu
yüzden teorisyenler tarafından eleştirilmiştir.
232 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
1.Kısa Hayat Hikayesi ve Akademik Kariyeri
Oliver Eaton Williamson, 1932 yılında Wisconsin’in Superior şehrin-
de dünyaya gelmiştir. 1955 yılında Massachusetts Institute of Tech-
nology, Sloan School of Management eğitim kurumundan İşletme
lisans derecesini almıştır. Üniversite eğitimi sonrasında Washington
D.C.’de bir süre devlet memuru olarak çalışmıştır. Devlet kurumunda
çalışırken bürokrasinin durumunu, firmaların araştırma ve geliştir-
me faaliyetlerini yakından gözlemlemiştir. Kariyerini doğrudan etki-
leyen kararlardan birini de bu dönemde almıştır. 1958 yılında başla-
dığı Stanford Üniversitesi işletme yüksek lisans (M.B.A.) programını
1960 yılında tamamlamıştır. Profesör Charles Bonini tarafından aka-
demik gelişimine katkı sağlaması için Carnegie Mellon Üniversitesi1
’ne davet edilmiştir. 1963 yılında bu üniversiteden doktora ünvanını
almıştır (Earl & Potts, 2011: 3-5).
Williamson, akademik kariyerine California Üniversitesi, Berkeley’de
başlamıştır. Burada endüstriyel organizasyon dersleri vermiştir. Ar-
dından Pennsylvania Üniversitesi’ne Doçent ünvanı ile geçiş yapmış-
tır. 1983 yılına kadar Pennsylvania Üniversitesi’nde özellikle işlem
maliyetleri ve ekonomik organizasyonlar alanında muhtelif çalışma-
lara imza atmıştır. Bir dönem Yale Üniversitesi’nde araştırmalarına
devam eden Williamson 1988 yılında kariyerinin başlangıcını oluştu-
ran California Üniversitesi, Berkeley’e profesör ünvanı ile dönüş
yapmıştır. Burada ekonomi, hukuk ve işletme yönetimi alanlarında
araştırmalarda bulunmuştur (Nobel Foundation, 2018b).
1 Carnegie Mellon Üniversitesi, rasyonelite kuramına en ağır eleştirileri ortaya koyan
Herbert Simon (1916-2001)’un yer aldığı okuldur. Simon, California Üniversitesi, Ber-
keley’de devlet yönetimi ve vergileme üzerine çalışmalar yaptıktan sonra 1949 yılında
Carnegie Mellon Üniversite’ne geçmiş ve bu okulda tam 52 yıl çalışmıştır. H. Simon
1978 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmüştür. Başlıca eserleri arasında A
Behavioral Model of Rational Choice (1955), Rational Choice and the Structure of the
Environment (1956), The Sciences of Artitical (1969), Theories of Bounded Rationality
(1972), Models of Bounded Rationality (1982), Rationality and Economics (1986).
Simon ve Williamson arasındaki sınırlı rasyonelizm bağının en önemli altyapılarından
biri Carnegie Mellon Üniversitesi’dir. Williamson bu üniversite’de olduğu dönemde
Simon’un çalışmalarından etkilenmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: Dumludağ
ve Diğerleri, 2018.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 233
Oliver Williamson, 2009 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık gö-
rülmüştür.1 İsveç Kraliyet Akademisi tarafından yapılan basın açık-
lamasında Oliver Williamson’a ödül verilmesinin gerekçeleri şu söz-
lerle ifade edilmiştir:2
“Oliver Williamson, iktisadi işlemlerin bir kısmının niçin firmaların
kendi içerisinde ve diğer bir kısmının firmaların dışında piyasada
yapılması konularını inceleyen bir teori geliştirmiştir. Teori, şu soru-
ların analizini anlamamıza yardımcı olmuştur: Hangi durumlarda
karar verme gücü organizasyon içerisinde yer almalıdır ve hangi du-
rumlarda karar verme gücü piyasaya bırakılmalıdır”
İsveç Kraliyet Akademisi bu kısa açıklamasında genel olarak organi-
zasyon ve yönetim (governance) teorilerine vurgu yapmıştır. Ancak
Nobel ödül komitesinin ayrıntılı raporunda vurgulandığı üzere Oliver
Williamson’a verilen ödül esasen işlem maliyetleri iktisadı alanında
yaptığı çalışmalar dolayısıyladır.
Williamson’un bu ödülün ötesinde çalışmaları neredeyse elli yıllık bir
geçmişe sahiptir3. Williamson’ın çalışmaları belki de Coase’un bile
hayal etmediği yerlere uzanmış ve iktisadın keşfedilmemiş zengin-
liklerini ortaya çıkarmıştır. İşlem maliyetleri, organizasyon ve yöne-
tim, firmalar arası mübadele ve sözleşmeler, uyum ve denetim mali-
yetleri ve saire konular üzerinde yaptığı çalışmalar ve katkılar takdi-
re şayandır (Earl & Potts, 2011: 9).
1 İsveç Kraliyet Akademisi 2009 yılı Nobel ekonomi ödülünü Oliver Williamson ve
Elinor Ostrom arasında paylaştırmıştır. 2https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-
sciences/laureates/2009/williamson-facts.html 3 Oliver Williamson’ın bilimsel eserleri içerisinde çok sayıda atıf almış başlıca çalışma-
ları şunlardır: Economics of Discretionary Behavior: Managerial Objectives in a Theory
of the Firm (1964), Transaction Cost Economics: The Governance Of Contractual Rela-
tions (1979), The Economic Institutions of Capitalism: Firms, Markets, Relational Cont-
racting (1985), Organization Theory: From Chester Barnard to the Present and Beyond
(1995), The Mechanisms of Governance (1996), The Vertical Integration of Production:
Market Failure Considerations (1971), Markets and Hierarchies: Analysis and Anti-
Trust Implications: A Study in the Economics of Internal Organization (1975), The New
Institutional Economics: Taking Stock, Looking Ahead (2000), The Theory of the Firm
as Governance Structure: From Choice to Contract (2002).
234 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Oliver Williamson, Nobel Ödülü töreninde yaptığı konuşmasında
kendi ilgi alanlarını ve katkılarını yönetim, organizasyon ve işlem
maliyetleri olarak üç ayrı başlıkta özetlemiştir. Yönetim (governan-
ce) alanıyla ilgili olarak John Commons ve James M. Buchanan’ın gö-
rüşlerine değer verdiğini açıklamıştır. Organizasyon konusunda ise
Herbert Simon, James March ve Richard Cyert’dan ilham aldığını ve
neoklasik iktisadın kara kutusunu açmada bu düşüncelerin anahtar
olduğunu ifade etmiştir. Aynı zamanda öğretmeni olan Kenneth Ar-
row1’un fikirlerinin yadsınamaz şekilde kendisini etkilediğini de be-
lirtmiştir. Üçüncü ve son olarak işlem maliyetleri alanında Ronald
Coase’un 1960 tarihli “The Problem of Social Cost” ve Kenneth Ar-
row’un 1969 tarihli “The Organization of Economic Activity” eserle-
rinin önemine değinmiştir. Sıfır işlem maliyetleri analizine yer veren
her iki çalışmada da aslında firmaların iç ve dış maliyetlerine üstü
kapalı şekilde yer verildiğini söylemektedir. Williamson, her üç alan
içerisinde halen keşfedilmeyi bekleyen pek çok teorik ve ampirik
alanın olduğuna işaret etmiştir (Nobel Foundation, 2018b).
2. Williamson’un İşlem Maliyetleri İktisadına Katkıları
Oliver Williamson 1975 tarihli “Markets and Hierarchies: Analysis
and Anti-Trust Implications: A Study in the Economics of Internal
Organization” eseriyle Ronald Coase’un 1937 tarihli “The Nature of
the Firm” isimli çalışmasının ana fikrini yeniden diriltmiş ve kurum-
sal bir çerçeveye oturtmuştur.
Williamson ilk olarak Coase’un çalışmasını derinlemesine inceleye-
rek önemli noktalara parmak basmıştır. Williamson’a göre Coase
neoklasik iktisadın yalnızca bir teori halinde sunduğu üretim faktör-
lerini ve getirilerini farklı bir bakış açısıyla incelemiştir. Coase, üre-
tim ve tüketim zincirinin halkalarını oluşturan her işlemin sözkonu-
1 Williamson, Kenneth Arrow’un yalnızca bir matematikçi olmadığını sayıları kullan-
manın sanatını ekonomi üzerinde de gösterdiğini vurgulamıştır. Sosyal tercih ve refah
teorisi gibi alanlarda yaptığı çalışmaların Yeni Kurumsal İktisada olan katkısının yadsı-
namayacak kadar büyük olduğunu düşünen Williamson, bu konuyla ilgili olarak “Ken-
neth Arrow and the New Institutional Economics” (1987) adını taşıyan bir makale yaz-
mıştır. Detaylı bilgi için bkz.: Williamson, 1987: 584-599.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 235
su üretim amacına ne kadar hizmet ettiğinin mutlaka sorgulanması-
na dair görüşler ortaya koymuştur (Williamson, 1981: 560).
Williamson’ın “The Nature Of the Firm” çalışmasına ilişkin bir diğer
önemli görüşü ise Coase’un adını tam olarak ifade etmediği ama ça-
lışmalarında sıklıkla bahsettiği işlem maliyetlerine yönelik çıkarım-
larıdır. Williamson, işlem maliyetlerinin en etkin biçimde minimuma
indirilmesinin piyasadan ziyade firmaların görevi olduğu görüşünü
ifade etmiştir (Williamson, 1975: 7; 1985: 28).
Williamson, Coase’un da gösterdiği üzere piyasa ile firma arasında
görev paylaşımının ana kriterlerden birinin işlem maliyetleri olduğu
sonucuna işaret etmektedir. Piyasada her bir hareket bir işlemin
parçasını temsil ediyorsa, bu işlemlerin piyasada firmalar arasında
mı yapılacağı yoksa bir firmanın bu dinamiklere kendi içinde mi ka-
rar vereceği tartışmanın odak noktasıdır. Williamson, bu analizini
somutlaştırarak Keynesyen görüşün öne sürdüğü piyasa başarısızlık-
larının ortadan kaldırılmasında piyasada yer alan firmaların organi-
zasyonel ve yönetimsel sorumlulukları olduğuna dikkat çekmektedir
(Williamson, 1971: 112-123).
Coase’un görüşlerini dikkate alarak konuyu daha ileriye taşıma gay-
retinde olan Williamson çalışmalarını daha geniş bir pencerede bir-
biriyle bağlantılı bir çok alanı da içine alacak şekilde genişletmiştir.
Piyasa ve firma ayırımını incelerken, örgüt yönetiminin firma içi
dengelerine ve hiyerarşik bağlantılarına yönelik geniş bir araştırma
ortaya çıkarmıştır. Sözleşmelerin varolmasının sebepleri, sözleşme-
lerin hukuki sonuçları, sözleşme taraflarının mülkiyet haklarına dö-
nük edimleri ve taahhütleri işlem maliyetlerinin açıklanmasında fev-
kalade önem arz etmektedir. Ayrıca piyasa ve firmaların davranışla-
rına yönelik incelemelerde bulunan Williamson davranışsal iktisadın
bazı kilit terimlerinin ampirik karşılıklarını çalışmalarında sunmuş-
tur.
Williamson, çalışmalarında işlem maliyeti kavramının neyi ifade etti-
ğini açıklamanın elzem olduğuna vurgu yapmıştır (Andersen, 1988:
244). Williamson işlemin ne olduğunu ve işlem maliyetlerinin tanım-
sal açıklamasını şu şekilde yapmıştır (Williamson, 1981: 551-553):
236 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
“Üretim sistemindeki makineler arasında varolan koordinasyon ve
işbölümü sistemin sürdürülebilirliğinin yegane unsurudur. Ancak
devasa makineler bile günü geldiğinde bazı sorunlarla karşılaşabilir.
En basitinden, marjinal üretim çıktısında herhangi bir düşüş oldu-
ğunda ilk bakılan dişliler arasında paslanma, aşırı yağlanma, parça-
lardan birinde teknik bir arıza olup olmadığıdır. Bu olayların benzeri
piyasa ekonomisindeki aktörler arasında görülebilmektedir.Taraflar
arasında bir hizmet veya bir malın el değiştirmesi bir işlemi doğur-
maktadır. Bu işlemler arasında işleyiş her zaman tam bilgiye, adil ve
eşit sözleşmelere, en optimal fayda ve maliyet analizlerine dayan-
maz. Tüm bu işlemler sürecinde ortaya çıkan çeşitli anlaşmazlıklar,
ertelemeler, eksik enformasyona dayanan çeşitli sorunların çözü-
münde işlem maliyetleri teorisi alternatif seçenekler arasında karşı-
laştırmalı bir çözüm mekanizması üreterek aktörler arasında iyi bir
yönetim ve etkinlik sağlayabilir.”
Williamson, Coase’un üstü kapalı şekilde işlem maliyetlerine yönelik
gösterdiği birkaç örneği detaylandırarak ilk olarak işlem maliyetleri
kavramının tanımını yapmıştır. Coase, işlem maliyeti kavramını mü-
badeleye konu olan işlemler üzerinde yapılan her türlü pazarlık, yö-
netim, üretim ve denetim gibi araçların maliyetlerinin değerlendi-
rilmesi olarak açıklamaktadır (Williamson, 1975: 23-26).
Williamson, başlıca beş ayrı işlem maliyeti türünden söz etmektedir
(Williamson, 1985: 20-22). İlk olarak ex ante işlem maliyetleri; bir
sözleşmenin hukuki altyapısını hazırlama, oluşturma, taraflar ara-
sında uzlaşma ve pazarlık imkanları yaratmak anlamına gelmektedir.
Bir sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya ex post maliyetler çık-
maktadır. Ex post maliyetler; daha önceden mutabakata varılmış
olan kuralların çiğnenmesi sonucunda ortaya çıkan muhtelif maliyet-
lerdir. Uzlaşının sağlanamaması ve aktörler arasında uyuşmazlıkla-
rın giderilmesi amacıyla tahkim gibi yolların denenmesi de bir işlem
maliyetidir. Firma içinde organizasyon ve yönetim uygulamalarının
etkinlik sağlayacak şekilde kurulamaması da işlem maliyetlerinin bir
yönünü oluşturur. Firma içi ya da piyasada tarafların tam enformas-
yona sahip olmaması, sözleşmenin taraflarından birinin bu eksik en-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 237
formasyona sığınarak kendi çıkarını maksimize etmek için diğer ta-
rafın menfaatlerini zarara uğratması işlem maliyetlerinin bir türünü
oluşturur1.
Williamson’ın bu analiziyle konuya bakıldığında piyasada yapılacak
herhangi bir işlemin mutlaka bir maliyeti olduğu sonucu ortaya çık-
maktadır. Williamson, Coase’un görüşünü geliştirerek bu işlemlerin
uygulanmasına yönelik birbirlerini tamamlayan iki önemli organi-
zasyonun varlığını işaret etmiştir. Bu organizasyonlardan ilki piya-
sadır; diğeri ise Coase’un firma adını verdiği ancak Williamson’ın
hiyerarşi2 olarak kavramlaştırdığı organizasyondur. Williamson’ın
işlem maliyeti kuramı etkinlik ve verimlilik bazlı işlemektedir. Bu
etkinliğin ve verimliliğin sağlanmasında piyasa ve hiyerarşi meka-
nizması rol paylaşımı yapmaktadır (Walker & Weber, 1984).
Piyasa ve hiyerarşinin varlığı ve aralarındaki ayırım halen tartışmalı
iken Williamson belki de en önemli tespitlerini bu ayrım üzerinden
sunmaktadır. Tam rekabet piyasalarının bir ütopya olduğunu dikkate
alırsak, ekonomik aktörler piyasadan temin edeceği mal ve hizmetle-
rin tedarikçileriyle bütçesine en uygun ve maliyeti en az sözleşmeleri
yapmak isterler. Piyasadaki üreticiler ya da tedarikçiler bu sözleşme-
lerde daima kazançlı çıkma eğilimindedirler.
Williamson, klasik iktisadın varsayımlarından sıyrılarak tarafların
davranışlarını inceleme, değerlendirme ve sonuçlarını analiz etmeye
yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Bu sebeple işlem maliyetleri teo-
risi Williamson’a göre üç temel sacayağı üzerine kuruludur. Bunlar
“sınırlı rasyonalite”, “fırsatçılık” ve “varlığın kullanım değeri” (asset
specificity)dir. (Williamson, 1975: 17; 1981; 562; 1985: 50).
1 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Williamson, 1991. 2 Williamson çalışmalarında firma yerine hiyerarşi kavramını kullanmaktadır. William-
son bunun sebebi olarak firmalarda bir güç dengesi olduğuna işaret etmektedir. Bu güç
dengesi ise yukarıdan aşağı bir örgütlenme sonucunda emir-komuta zincirinin doğuşuy-
la beslenmektedir. Bu sebeple firmaların aslında bir hiyerarşi olduğunu bu organizas-
yonlarda işçi-işveren, işçi-yönetici, yöneticiler ve sermayedarlar arasında mutlak bir güç
ilişkisi olduğunu vurgulamaktadır (Williamson, 1979: 241-242; 1975: 7-8; 1996: 71).
Bu sebeple çalışmamızda Williamson’ın firmayla ilgili görüşlerini anlatırken hiyerarşi
kelimesini kullanacağız.
238 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Williamson piyasa ve hiyerarşi arasında bir ayırım yapmaktadır. Hi-
yerarşiler kendi içinde aynı piyasa yapısında olduğu gibi karar verme
kudretine sahiptir. Karar verme gücü en basitinden organizasyona
seçim yapma şansını tanır. “Seçme şansı olan birey, firma ve piyasa-
lar acaba ne kadar tutarlı ve doğru tercihler yapar” sorusunu yönel-
ten Williamson davranışsal iktisadın önemli parametrelerinden biri-
ni ortaya çıkarmıştır. Williamson çalışmalarında H.Simon’un “sınırlı
rasyonalite” (bounded rationality) (Simon, 1957; 1976) olarak ifade
ettiği varsayımı esas almıştır. Williamson “sınırlı rasyonalite” görü-
şünü hiyerarşiler için de doğru kabul etmiştir. “Sözleşmeler ve işlem-
ler tasarlanırken ya da yapılırken tüm taraflar tam bilgiye sahip mi-
dir ya da sözleşmeler imzalanırken ileride doğabilecek durumlar gö-
zönüne alınmış mıdır?” gibi soruları genel ekonomi üzerinde değe-
lendiren Williamson belirsizlik gibi bir durumun her an ortaya çıka-
bileceğine işaret etmiştir (Williamson, 1981: 550).
Williamson’ın işlem maliyetleri iktisadı araştırmalarında kullandığı
ikinci önemli kavram “fırsatçılık” (oppurtunism)dır. Williamson, fır-
satçılık kavramını şu şekilde tanımlamaktadır (Williamson, 1985;
1993):
“Fırsatçılık, … bazı bilinçli eylemlerle (yalan söyleme, hile yapma, al-
datma, kandırma, bilginin saptırılması, değiştirilmesi gibi) sözleşme-
deki taraflardan birinin diğerinin menfaatini kötüye kullanmasıdır.”
Sınırlı rasyonalite ve fırsatçı davranışlar işlem maliyetleri iktisadının
temelidir. Ekonomik faaliyetlerde sözleşmelerin ve anlaşmaların bir
çoğu eksik ve asimetrik bilgi kalıpları üzerine kurulmuştur. Bilgiye
ilişkin bu kirlilik sözleşme taraflarının fırsatçı davranışları neticesin-
de oluşmaktadır. Bu durum “ters seçim” ve “ahlaki tehlike” olmak
üzere iki sonuç ortaya çıkarmaktadır1. Tarafların henüz görüşmeler
1Nobel ekonomi ödülü sahibi George Akerlof’a göre piyasada arabasını satmaya çalışan
kişi alıcıdan daha fazla bilgiye sahiptir ve arabasının alıcıya pazarlarken bir avantaja
sahiptir. Bu avantaj karşısında fiyat mekanizmasında manüpülasyon yapabilir, alıcının
zevk ve tercihlerine göre bilgi kirliliği yaratabilir. Alıcı ise ikinci el piyasasındaki araba-
larla ilgili satıcılara oranla çok daha az bilgiye sahiptir. Bu herhangi bir piyasa işlemin-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 239
sırasında sözleşme imzalamadan önce birbirlerinden sakladıkları
bilgiler söz konusuysa “ters seçim” (adverse selection) ortaya çık-
maktadır. Sözleşme imzalandıktan sonra taraflar arasında sözleşme-
nin kurallarına aykırı işlemler yapılmasıyla “ahlaki tehlike” (moral
hazard) oluşur (Hobbs, 1996: 23-25).
Hiyerarşiler yani firmalar; belirsizlik, bilgi eksikliği, bilgi asimetrisi,
ters seçim ve ahlaki tehlike gibi durumlarla karşı karşıya kalabilirler.
Firmalar, sınırlı rasyonalite durumunda çeşitli batık maliyetlerle
(sunk costs) ve sınırsız işlem maliyetleriyle yüzleşmek zorunda kala-
bilirler. Ancak fırsatçı olarak durumdan faydalanma yolunu seçerler-
se kontrollü bir strateji ile kendilerine çıkar sağlabilirler (Pratten,
1997: 787).
Williamson’ın işlem maliyetleri iktisadına kazandırdığı kavramlar-
dan bir diğeri de “varlıkların spesifik özelliği” (asset specificity) adını
verdiği kavramdır. Williamson’a göre; organizasyon varlıklarının
spesifik özelliklere sahip olması, “bir varlığın, değerinde bir düşüş
göstermeden başka işlerde farklı kişilerce ne derece kullanılabildiği-
nin derecesidir” (Williamson, 1993: 94-95). Bir firmanın ya da orga-
nizasyonun sahip olduğu varlıkların (asset) spesifik özelliklere sahip
olup olmaması işlem maliyetlerini yakından ilgilendiren bir husus-
tur. Oldukça spesifik özelliklere sahip varlıklar ancak belirli fonksi-
yonlara sahiptir ve bu açıdan sınırlı kullanım özelliklerine sahiptir.
Buna karşın düşük spesifik özelliklere sahip olan varlıklar pek çok
farklı iş ve alanda tekrar kullanılabilir ve piyasada tekrar mübadele
konusu olabilir. Örneğin A firması belli bir bedel karşılığında B fir-
masıyla, B firmasının logosunun olduğu bardakları üretmek için söz-
leşme yapmışlardır. A firması üretime başlamış ve logolu bardakların
önemli bir kısmını üretmiştir. Ancak bu sırada B firması iflas ilan et-
miştir. Bu durumda A firmasının elinde sözleşme karşılığı belli bir
miktarı ödenmiş B firmasının logosu bulunan bardaklar kalmıştır. Bu
bardakları A firması üzerinde B firmasının logosu olduğu için kolay-
de taraflar arasında daha işlem tamamlanmadan “ters seçim” yapmaya olanak sağlayan
bir problemdir (Akerlof, 1970: 490-500).
240 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
lıkla başka bir firmaya satamaz. O zaman bu bardakların “varlık kul-
lanım değeri” yüksektir. “Varlıkların spesifik özelliği” (asset specifi-
city) kavramının tersi olan “varlık esnekliği” ise bir varlığın değerin-
de herhangi bir değişme olmaksızın alternatif kullanımlara sunulabi-
leceğini ifade eder. Az önceki örneğimizi biraz değiştirirsek A firması
ile B firması arasında bardak üretimine dair bir sözleşme olduğunu
düşünelim. Ancak bu bardaklarda herhangi bir logo ya da isim yaz-
madığını farz edelim. Bu durumda yine henüz bardaklar üretim aşa-
masındayken B firmasının iflas ettiğini kabul edelim. A firması elinde
kalan bardakları herhangi başka bir alıcıya rahatlıkla satabilir.
Williamson, “varlıkların spesifik özelliği” kavramını işlem maliyetleri
analizlerinde sıkça kullanmaktadır. “Varlıkların spesifik özelliği” nin
yüksek olması halinde tarafların birbirine bağlımlılıkları artmakta-
dır. Bu bağımlılık neticesinde taraflardan biri diğerine yönelik fırsat-
çı girişimlere kalkışabilir. Bunun sonucunda oluşan suistimal piyasa
başarısızlığına kadar ulaşan bir serüveni başlatmaktadır1. Bu du-
rumda tarafları fırsatçı eylemlerden uzak tutabilecek bazı kurallara
ihtiyaç duyulmaktadır. Sözleşmelere ilişkin izleme, denetleme, edim-
leri belirleme ve yönetme gibi maliyetlerin yanı sıra belirsizlik ve
bilgiye yönelik manipülasyonlar işlem maliyetlerini artırmaktadır.
Williamson bu noktada işlemlerin hiyerarşi içinde yapılmasının etkin
bir yönetimi sağlayacağını ve işlem maliyetlerine yönelik bir çözüm
olacağını öne sürmektedir (Joscow , 1993: 121-122).
IV. DEVLET MÜDAHALECİLİĞİ VE İŞLEM MALİYETLERİ
Neoklasik iktisatçılar ya da teorik refah iktisatçılarına göre piyasa
ekonomisi çeşitli sebeplerden dolayı başarısızlığa uğramaktadır. Pi-
yasada etkin bir rekabet ortamının sağlanamaması dolayısıyla ortaya
çıkan tekelleşme bir piyasa başarısızlığıdır. Kaynak dağılımında olu-
şan etkinsizlik piyasa aktörleri arasında bir adaletsizliği perçinle-
1 Taraflar arasında sermaye farklılıkları varsa ve sermaye farklılığı kendi lehine olan
firma aynı zamanda sözleşmede de ayrıcalık elde ettiyse bu durumda karşı tarafı sömürü
eylemi başlayabilir. Piyasada büyük firmaların küçük firmaları sömürmesine kadar
ulaşan bu tür işlem maliyetleri piyasa yapısını zedelemektedir (Joscow , 1993: 121).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 241
mektedir. Krizlerin yarattığı bunalım ve konjonktürel sorunlar yine
piyasalarda başarısızlıklar ortaya çıkarmaktadır (Aktan, 2007: 72).
Neoklasiklerin bu varsayımlarını bir adım daha ileri götüren Keynez-
yenler, piyasa başarısızlığına yönelik devlet müdahaleciliğini savun-
maktadırlar. Keynezyenlere göre gelir ve servetin dağılımı adil bir
şekilde gerçekleşmeyebilir. Devlet bu durumda yeri geldiğinde geli-
rin yeniden dağıtımı politikalarını uygulamalıdır. Keynezyenlere gö-
re ekonomik istikrarsızlıklar piyasada “görünmez el” gibi bir varsa-
yımla çözülemez. Mutlaka bu çözümlemeleri ele alacak devlet gibi bir
organizasyona ihtiyaç vardır. Özetle, neoklasik ve Keynezyen iktisat-
çılar devlet müdahaleciliğini savunmaktadırlar (Aktan, 2007: 73).
Devletin piyasaya müdahalesi ve piyasa oyuncularından biri gibi
davranışlarda bulunması bazı sonuçları kaçınılmaz şekilde ortaya
çıkarmıştır. Hukuk ve İktisat araştırma programı içerisinde yer alan
Virginia Politik İktisat Okulu mensupları, neoklasik ve Keynesyen
iktisatçıların görüşlerini eleştirmişler ve “devlet başarısızlığı” (go-
vernmental failure) adı verilen bir teori geliştirmişlerdir. Virginia
Politik İktisat Okulu’nun ana öğretisi olan kamu tercihi teorisine göre
piyasanın başarısızlıkları kadar devlet müdahaleciliği de vahim başa-
rısızlıklara sebep olabilmektedir.
Piyasalar üzerinde gerçekleşen bir devlet müdahaleciliği devlete bir
işlem maliyeti yüklemektedir. Bu işlem maliyetleri şu şekilde göz-
lemlenir (Aktan, 2017):
Devletin bir politika üretmesi, regülasyonlarını uygulaması ve sürdü-
rülebilir kılması en başta idari bir maliyet yükler. Bu idari maliyetler
fiziki altyapı ve personel harcamalarına yönelik hususları içinde ba-
rındırır.
Devletin ekonomide hem kuralları koyması hem de bir oyuncu olarak
hareket etmesi piyasa için uyum maliyetleri ortaya çıkarır. Bu uyum
maliyetleri firmalar için işlem maliyetleri ve enformasyon maliyetleri
oluşturur.
Firmalar ve piyasalar ekonomik faaliyetlerinin yanında kamusal re-
gülasyonlara uyum için önemli bir zaman, personel ve maddi varlık
242 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ayırırlar. Bu durumda ortaya çıkan fırsat maliyetleri, idari ve işlem
maliyetlerinin toplamıdır.
Rant kollama maliyeti ise devlet eliyle çeşitli ayrıcalıklara sahip olan-
ların (monopol kollama, tarife kollama, teşvik ve sübvansiyon kolla-
ma) kaynak kullanımında yarattıkları olumsuzluklara işaret eder.
Kamu tercihi teorisyenlerine göre devlet mekanizmasını yönetenle-
rin fırsatçı davranmaları mümkündür. İktidarını elinde bulunduran-
lar kendilerinin ve çevrelerinin özel çıkarlarını maksimize etmek
gayesiyle güç ve yetkilerini kötüye kullanma eğiliminde olurlar. Aynı
zamanda büyüyen devlet piyasalar üzerinde hukuki, idari ve ekono-
mik regülasyonlarla baskı yaratabileceğinden işlem maliyetlerinin
artmasına sebebiyet verebilir.
Williamson’ın işlem maliyetleri iktisadına önemli katkılarından biri
olan “varlığın kullanım değeri” devlet müdahaleciliği açısından da
önem arz eder. Devletin mal ve hizmet sunumu ile yatırım harcama-
larının büyük çoğunluğunu sözleşmeler oluşturur. Bu sözleşmelerin
hukuki kapsamı, edimlerin ve taahhütlerin belirliliği ve sözleşmele-
rin denetimi işlem maliyetleri iktisadının ilgisini çeker. Vekalet teori-
si gereğince kamusal malın etkinliği bile sorgulanırken kamusal iş-
lemlerin yürütülmesinde yapılacak sözleşmelerin kimlerle, hangi
edimlerle ve taahhütlerle yapılacağı ve sözleşmelerin denetlenmesi
gibi mevzular tam bir belirsizliktir. Özellikle yatırımların konusu var-
lığın kullanım değerinin yüksek olduğu durumlara sebebiyet veriyor-
sa uzun dönemli kamusal yatırımlarda işlem maliyetlerinin yüksek
olabileceği tahmin edilmektedir. Kamu tercihi teorisyenlerinin var-
sayımları dikkate alındığında kamusal bir mal ve hizmetin sağlanma-
sında siyasal iktidar ve bürokrasi özellikle rüşvet, nepotizm, kro-
nizm, hizmet kayırmacılığı, politik yandaşlık, lobicilik ve rant kollama
faaliyetlerine pirim veren faaliyetler içindeyse bu sonuçta işlem ma-
liyetlerini kaçınılmaz olarak artırır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 243
V. İŞLEM MALİYETLERİNİN ÖNEMİ VE İŞLEM MALİYETLERİNİN
AZALTILMASININ SAĞLAYACAĞI YARARLAR
Önceki açıklamalarımızda ifade ettiğimiz üzere işlem maliyetleri ikti-
sadı başta Coase ve Williamson’ın katkıları ile hukuk ve iktisat yakla-
şımının önemli bir araştırma alanı haline gelmiştir. İşlem maliyetleri
iktisadı, hukuki bir açıdan bakıldığında en başta mülkiyet hakları ile
doğrudan ilişkilidir. Mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunduğu
bir ekonomik düzende işlem maliyetleri de azalmış olur.
İşlem maliyetleri iktisadının önemini vurguladığı bir diğer konu söz-
leşmelerin analizidir. Özellikle ticaret hukuku, borçlar hukuku ve
icra-iflas hukuku gibi doğrudan ticaretin düzenlenmesine yönelik
kuralların işlem maliyeti yaratmayacak şekilde oluşturulması büyük
önem taşır. Piyasada güveni tesis edebilecek ve taraflar arasında
haksız kazanç sağlama imkanını ortadan kaldıracak hukuk kuralları
titizlikle seçilmelidir. (Barzel, 1985: 11).
İşlem maliyetleri iktisadının öneminin anlaşılmasını sağlayan bir
diğer konu yönetim bilimine yaptığı katkılardır. Neoklasiklerin gö-
rüşlerinin tersine hukuk ve iktisat teorisyenleri piyasadaki belirsizlik
durumlarının, işlemlerin karmaşıklığının ve buna bağlı olarak gelişen
uyuşmazlıkların yarattığı işlem maliyetlerinin nasıl giderileceğine
dair çalışmalar yürütmektedirler. Ekonomide etkinliğin sağlanması-
nın ana koşullarından biri firmaların yönetim (governance) yapı-
lanmasıdır.
İşlem maliyetleri iktisadı, haksız rekabetin oluşmasında ve hakim
durumdan fayda sağlama gibi durumlarda neden-sonuç ilişkisinin
kurulmasına yardımcı olan ve piyasaya güvenin nasıl tesis edileceği-
ni göstermede bir araçtır. Varlık kullanım değerinin yüksek olduğu
bir durumda sözleşmede menfaat üstünlüğünü elde eden tarafın bir
rant sağlaması kaçınılmazdır. Menfaati bir şekilde sekteye uğrayan
taraf hakim tarafta olan firma ya da organizasyon yüzünden ekono-
mik gücünü kaybedebilir. Fırsatçı eylemlerin görüldüğü bu durum-
larda bir teminat aracı olarak daha en başından işlem maliyetlerinin
düşünülmesi firmalar arasında güvenin tesis edilmesine fayda sağla-
yacaktır.
244 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
İşlem maliyetleri iktisadında maliyetleri azaltmanın en önemli sonu-
cu etkinliktir. Bu etkinliği sağlamaya giden yolda şu hususlar önem
taşır:
Piyasa ekonomisinde firma ve piyasa ayırımı değerlendirildiğinde
firmalar işlem maliyetlerini gözönünde bulundurmalıdılar. Bir mal ve
hizmetin üretilmesi ya da temin edilmesinde hammaddenin kalitesi
ve fiyatı, tedarik edilmesi, personel giderleri, piyasada ürün ve hiz-
metin dağılımı vb. konulara mutlak suretle dikkat edilemelidir. Bu-
nun neticesinde firma bir karar verir; ya kendi üretir ya da piyasadan
alır. Outsourcing ya da fason üretim gibi uygulamalarla firmanın et-
kinliği arttırılabilir.
Firmalar piyasaya göre doğası gereği daha küçük, işveren-işçi kalı-
bından dolayı emir-komuta zincirine daha yatkın ve organizasyonel
planlaması işbölümüne daha uygun organizasyonlardır. İşlem mali-
yetlerinin azaltılmasında firmaların bilgiye yönelik yatırımlarını art-
tırmaları önem taşır. Bilginin elde edilmesiyle işlem maliyetleri aza-
lacağı gibi ürün ve hizmet üretiminde optimal kararlar alınmış olur.
Belki de işlem maliyetlerinin oldukça negatif olarak görüldüğü alan
kamu kesimidir. Devletin büyümesi ve devlet bürokrasinin genişle-
mesi işlem maliyetlerinin artmasının en önemli sebebidir. Devlet
yönetimlerinin sahip-vekil ilişkisinden doğan verimsizliği, iktidar,
bürokrasi, baskı ve çıkar gruplarının devletin büyümesinden sağladı-
ğı rantlar kamu kesiminde hantal bir yapının oluşmasına neden olur.
Bürokrasi ve kırtasiyecilik maliyetlerinden arındırılmış, görev ve
sorumluluk alanları önceden çizilmiş bir sınırlı devlet modeli işlem
maliyetlerini azaltmakta yarar sağlayabilir.
VI. SONUÇ
Oliver Williamson akademik kariyerinin önemli bir kısmını organi-
zasyon teorileri, yönetim yapıları ve işlem maliyetleri konularında
araştırmalar yaparak geçirmiştir. Williamson’ın çalışmaları ile işlem
maliyetleri iktisadı yanlızca firma teorisine katkı sağlamakla kalma-
mış bu alan dışında sözleşme teorisi yoluyla hukuk bilimine; sınırlı
rasyonalite ve fırsatçılık kavramları üzerinden davranışsal iktisada;
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 245
belirsizlik, risk, varlığın kullanım değeri, yönetim kavramlarıyla da
iktisat bilimine ciddi katkılar sağlamıştır.
Oliver Williamson bugün Hukuk ve İktisat yaklaşımı adı verilen di-
siplin içerisinde sağlam ve saygın bir yere sahip olan İşlem Maliyetle-
ri İktisadı adı verilen araştırma alanına yaptığı önemli katkılar dola-
yısıyla takdiri fazlasıyla hak etmektedir.
Williamson üzerine yaptığımız bu çalışmamızı Williamson’ın 8 Aralık
2009 tarihinde Nobel Ekonomi ödülü töreninde yaptığı konuşması-
nın sonundaki son cümlelerle bitirmek istiyoruz:1
“Hukuk, iktisat ve organizasyon teorilerini birleştirmek suretiyle yöne-
tim (governance) konularını işlem maliyetleri perspektifinden ele al-
mak öğretici olmuştur. Bu proje kavramsal, teorik, ampirik ve kamu
politikası önerileri olarak gelişme gösterecektir.”
Kaynaklar
Akerlof, G. A., (1970), The Market for Lemons: Quality, Uncertainty
and the Market Mechanism, The Quarterly Journal of Economics,
84(3), 488-500.
Aktan, C. C., (2007), Modern Politik İktisat Kamu Tercihi, Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
Aktan, C. C., (2017), Kamu Tercihi İktisadı ve Anayasal Politik İktisat,
Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Allen, D. W., (1991), What Are Transaction Costs?, Research in Law
and Economics, 14, 1-18.
Allen, D. W., (1997), Property Rights, Transaction Costs and Coase:
One More Time, içinde: G. S. Medema(ed.), Coasean Economics: Law
and Economics and the New Institutional Economics, Dordrecht:
Kluwer Academic Publishers, 105-118.
1 Oliver Williamson, “Transaction Cost Economics: The Natural Progression”, Prize
Lecture, 8 December 2009.
https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-
sciences/laureates/2009/williamson_lecture.pdf
246 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Andersen, E., (1988), Transaction Costs as Determinants of Op-
portnism in Integrated and Independent Sales Forves, Journal of
Economic Behavior and Organization, 242-264.
Arrow, K., (1969), The Organization of Economic Activity: Issues Per-
tinent to the Choice of Market versus Non-Market Allocations, Joint
Economic Committee of Congress, 1-16.
Barzel, Y., (1985), Transaction Costs: Are They Just Costs. Journal of
Institutional and Theoretical Economics, 4-16.
Coase, R. H., (1937), The Nature of the Firm, Economica, 4(16), 386-
405.
Coase, R. H., (1960), The Problem of Social Cost, The Journal of Law
and Economics, 3, 1-44.
Dumludağ, D., Gökdemir, Ö., Neyse, L., & Ruben, E., (2018), İktisatta
Davranışsal Yaklaşımlar, Ankara: İmge Yayınevi.
Earl, P. E. & Potts, J., (2011), A Nobel Prize for Governance and Insti-
tutions: Oliver Williamson and Elinor Ostrom, Review of Political
Economy, 23(1), 1-24.
Hobbs, J. E., (1996), A Transaction Cost Approach to Supply Chain
Management, Supply Chain Management, 15-27.
Joscow , P. L., (1993), Asset Specificity and the Structure of Vertical
Relationship: Empirical Evidence, içinde: O. E. Williamson, & S. G.
Winter (ed.), The Nature of the Firm, Origins, Evolution, and Deve-
lopment, Oxford: Oxford University Press, 117-137.
Nobel Foundation, (2018a), Ronald H.Coase Prize Lecture, Retrieved
from Nobelprize Official Web Site:
https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-
sciences/laureates/1991/coase-lecture.html
Nobel Foundation, (2018b), Oliver Williamson Prize Lecture, Retrie-
ved from Nobel Prize:
https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/economic-
sciences/laureates/2009/williamson-lecture.html
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 247
Pratten, S., (1997), The Nature of Transaction Cost Economics, Jour-
nal of Economic Issues, 31(3), 781-803.
Simon, H., (1957), Models of Man, New York: John Wiley & Sons.
Simon, H., (1976), Administrative Behaviour: A Study of Decision-
Making Process in Administrative Organization, New York: Free
Press.
Walker, G. & Weber, D., (1984), Transaction Cost Approach to Make-
or-Buy Decision, Administrative Science Quarterliy, 373-391.
Williamson, O. E., (1964), Economics Of Discretionary Behavior: Ma-
nagerial Objectives in a Theory of the Firm, NJ: Prentice-Hall: Eng-
lewood Cliffs.
Williamson, O. E., (1971), The Vertical Integration of Production:
Market Failure Considerations, American Economic Review, 61(2),
112-123.
Williamson, O. E., (1975), Markets and Hierarchies: Analysis and An-
ti-Trust Implications: A study in the Economics of Internal Organiza-
tion, New York: Free Press.
Williamson, O. E., (1979), Transaction Cost Economics: The Gover-
nance of Contractual Relations, Journal of Law and Economics, 233-
261.
Williamson, O. E., (1981), The Economics of Organization: The Tran-
saction Cost Approach, American Journal of Sociology, 87(3), 548-
577.
Williamson, O. E., (1985), The Economic Institutions of Capitalism:
Firms, Markets, Relational Contracting, New York : Free Press.
Williamson, O. E., (1987), Kenneth Arrow and the New Institutional
Economics, içinde: G. R. Feiwel (ed.), Arrow and the Foundations of
the Theory of Economic Policy, London: Palgrave Macmillan, 584-
599.
248 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Williamson, O. E., (1991), Economic Institutions: Spontaneous and
Intentional Governance, Journal of Law, Economics, and Organiza-
tion, 159-187.
Williamson, O. E., (1993), The Logic of Economic Organization, için-
de: O. E. Williamson, & S. G. Winter (ed.), The Nature of the Firm, Ori-
gins, Evolution, and Development, Oxford: Oxford University Press,
90-114.
Williamson, O. E., (1995), Organization Theory: From Chester Bar-
nard to the Present and Beyond, New York & Oxford: Oxford Univer-
sity Press.
Williamson, O. E., (1996), The Mechanisms of Governance. New York
: Oxford University Press.
Williamson, O. E., (2002), The Lens of Contract: Private Ordering,
American Economic Review, 92(2), 438-443.
Williamson, O. E., (2002), The Theory of the Firm as Governance
Structure: From Choice to Contract, Journal of Economic Perspecti-
ves, 16(3), 171-195.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 249
ELINOR OSTROM VE EKONOMİK YÖNETİŞİM1
Yılmaz Bingöl - Tahir Büyükakın
1. Giriş
1999 yılı Nobel Ekonomi Ödülü’nün İndiana Üniversitesi’nden hoca-
mız Elinor Ostrom’a verildiğini televizyonlardan ilk duyduğumuzda
doğrusu biraz şaşırdığımızı belirtmemiz gerekir. Şaşırtıcı olan Nobel
Ödülü’nü Ostrom’un kazanmış olması değil, bu ödülü ekonomi ala-
nında almış olmasıydı. Zira Ostrom’u bir siyaset bilimci olarak bili-
yorduk. Indiana Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktora öğ-
rencisi olduğumuz yıllarda Elinor Ostrom siyaset bilimi derslerimize
girmişti. Ancak daha sonra Ostrom’un yine İndiana Üniversitesi’nin
Kamu ve Çevre İşleri Bölümü’nde (School of Public and Environmen-
tal Affairs) de eş zamanlı dersler veren günümüzün çağdaş âlimesi
olarak nitelendirebileceğimiz çok sayıda ve çok yönlü çalışmalar ya-
pan biri olduğunu hatırladığımızda ve verilen ödülün Ostrom’un
“özellikle kamu olmak üzere, ekonomi yönetimi analizleri” alanında
yapmış olduğu çalışmalarından dolayı verilmiş olduğunu öğrendiği-
mizde şaşkınlığımızın geçtiğini söyleyebiliriz.
1999 Nobel Ekonomi ödülünü yine bir Amerikalı olan Oliver E. Wil-
liamson ile paylaşan Elinor Ostrom kırk yıldır verilmekte olan Nobel
Ekonomi Ödülü’nü kazanan ilk kadın unvanını da kazandı. Bu unvanı
elde eden İndiana Üniversitesi’nden Elinor Ostrom, ekonominin or-
ganizasyonu ve yönetimi konusunda, geleneksel ekonomik anlayış-
lara alternatifler üreten tezleriyle ödüle layık görüldü. Nobel Komi-
tesi’nden yapılan açıklamada, Elinor Ostrom’un, ortak mülkiyetin
1 Bu çalışmamız Bingöl, Y., Büyükakın, T. "2009 Nobel Ekonomi Ödülü: Elinor
Ostrom ve Ekonomik Yönetişim," Nobel'in İzinde İktisat Kuramının Gelişimi (Ed. T.
Büyükakın, N. Çakır, Y. Bülbül) içinde, 743-755, ITO Yay. Istanbul, 2010
çalışmamızdan güncellenerek buraya aktarılmıştır.
250 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
kötü bir şekilde yönetildiği ve bu yüzden ya devlet eliyle yönetilmesi
ya da özelleştirilmesi gerektiği şeklindeki geleneksel anlayışı çürüten
tezleriyle ödüle layık görüldüğü belirtildi.1
Elinor Ostrom, ortak mülkiyetin, üretici birlikleri tarafından başarılı
bir şekilde yönetilebildiğini, bu kuruluşların sanıldığının aksine ve-
rimli ve kârlı olabildiğini kanıtlayan çalışmalarıyla bu ödüle layık
görüldü. Indiana Üniversitesi’ndeki çalışmaları kapsamında, balıkçı-
lık, ormancılık ve tarım alanlarındaki üretici birliklerini inceleyen
Elinor Ostrom, bu kuruluşların verimli ve kârlı çalışmalarıyla eko-
nomiye olumlu katkıda bulunmakla kalmayıp hesaplarını düzenli
tuttuklarını ve vergi kaçırma yoluna başvurmayarak refah devletinin
ilkelerine de uygun davrandıklarını saptadı. Elinor Ostrom, söz ko-
nusu araştırmalarına dayanarak refah devletinin sürdürülebilmesi
için sosyal güvenlik ve vergi sistemini istismar etmeyen üretici bir-
likleri modelini savunmaktadır.2
Bu çalışmamızda Elinor Ostrom’un hayatı ve akademik kariyeri ile
Nobel Ekonomi Ödülü’nü almasını sağlayan “ekonomik yönetişim”
anlayışını ortaya koymaya çalışacağız.
2. Elinor Ostrom’un Hayatı ve Akademik Kariyeri
7 Ağustus 1933 yılında Los Angeles’te Elinor Ostrom, 1951 yılında
Baverly Hills Lisesi’nden ve 1954 yılında Los Angeles’taki California
Üniversitesi (UCLA) Siyaset Bilimi Bölümü’nden onur derecesiyle
mezun oldu. Yine UCLA’in Siyaset Bilimi Bölümü’nden 1962 yılında
yüksek lisans ve 1965 yılında doktora derecesi aldı. Ostrom uzun bir
dönem Indiana Üniversitesi’nde Arthur F. Bentley Siyaset Bilimi Pro-
fesörü, yine aynı üniversitenin Kamu ve Çevre İşleri Bölümü’nde ya-
rı-zamanlı öğretim üyesi, Siyaset Teorisi ve Siyasa Analizleri Atölyesi
Eş Başkanı ve Kurumlar, Nüfus ve Çevresel Değişim Çalışmaları Mer-
kezi eş başkanı olarak çalışmıştır. Elinor Ostrom, vefat ettiği 12 Hazi-
1 http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/2009/press.html (13 Aralık
2009). 2Osman İkiz, Deutsche Welle, Haber, http://www.dw-
world.de/dw/article/0,,4784495,00. (13 Aralık 2009).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 251
ran 2012 tarihine kadar Indiana Üniversitesi Bloomington’da yoğun
akademik çalışmalarına devam etmiştir.
Indiana Üniversitesi’nin resmi web sayfasında Elinor Ostrom’un ilgi
duyduğu araştırma alanları aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
Sosyal sorunlar, ortak tercih alanları, bürokrasiler ve karma-şık çok taraflı kamu ekonomileri de dâhil olmak üzere farklı kurumsal düzenlemelerde kişi tercihlerinin açıklanması ve anlaşılması için bilişim alanındaki araştırma bulgularını, işle-yen modellere nasıl entegre edebiliriz?
Kurumlar, bireylerin karar vermek için ihtiyaç duydukları bil-gileri nasıl oluştururlar?
Farklı ortak karar alma süreçlerinde ne tür yargı ya da önyar-gılar inşa edilmektedir?
Farklı tercihler nasıl abartılmaktadır ya da farklı kurumsal yapılar içindeki etkileşim ile birleştirilmektedir?1
Elinor Ostrom’u, günümüz modern bilim insanından farklı olarak
sadece bir konu üzerinde yoğunlaşmaktan ziyade, oldukça geniş bir
alanda çalışmalar yapmış modern bir âlime ve bir yayın makinesi
olarak nitelendirilebiliriz. Yarım yüzyılı aşkın akademik kariyerine
kurumsal teori, siyaset bilimi, kamu yönetimi, ekonomi ve çevre so-
runları başta olmak üzere sosyal bilimlerin tüm alanlarında çok sayı-
da yazılmış kitap ve makaleyi sığdırmıştır. Özgeçmişinde ortaya koy-
duğu akademik yayın ve faaliyetlerinin sadece başlıklarının kırk say-
fayı aştığı düşünülürse, bu modern âlimenin tüm çalışmalarına de-
ğinmek, ebetteki bu çalışmamızın kapsamını aşacaktır.2
Sadece bazı rakamsal veriler ortaya koymak gerekirse, Ostrom’un yarım yüzyıllık akademik kariyerine 30’u aşkın kitap yazar ya da editörlüğü; dünyanın en prestijli dergilerinde yayımlanmış 274 makale yazarlığı; sadece 1999-2009 yılları arasında son on yıllık dönemde olmak üzere 131 bilimsel toplantı sunumu; dünyanın en
1 http://www.cogs.indiana.edu/people/homepages/ostrom.html (15 Ocak 2010). 2 Elinor Ostrom’un ayrıntılı akademik çalışmalarını yansıtan CV’si için, bkz.,
http://www.indiana.edu/~workshop/people/lostromcv.htm (15 Ocak 2010).
252 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
itibarlı 21 dergisinin bilim ve danışma kurulu üyeliği; başta Amerika Siyaset Bilimi Derneği (APSA) Başkanlığı ve Amerika Bilim ve Sanat Akademisi Üyeliği olmak üzere onlarca kurum, kuruluş, dernek ve vakıf başkanlığı/üyeliği; 1999 Nobel Ekonomi Ödülü’nün yanı sıra APSA’nın verdiği Johan Skytte ve James Madison Ödülleri, William H. Riker Ödülü ve Tufts Üniversitesi tarafından verilen Tisch Yurttaşlık ile İlgili Araştırma Ödülü gibi ödüller de dâhil olmak üzere toplam 33 adet çok itibarlı ödül sığdırdığını belirtmek yeterli olacaktır.
1973 yılında eşi Vincent Ostrom ile birlikte Bloomington’daki India-
na Üniversitesi’nde, Siyaset Teorisi ve Siyasa Analizleri Atelyesi’ni
(Workshop in Political Theory and Policy Analysis) kuran Elinor Ost-
rom, çalışmalarında kendisini daha sonra Nobel Ekonomi Ödülü’ne
de götürecek olan ortak havuz kaynakları yönetiminde kolektif ey-
lem, güven ve işbirliği hususları üzerinde yoğunlaştı. Ostrom’un ka-
mu politikaları alanına getirdiği ve kurumsal analiz ve gelişim çerçe-
vesi olarak bilinen kurumsal yaklaşımı, kamu tercihi teorisinden ta-
mamıyla farklı bir okul olarak değerlendirilmektedir.1
Elinor Ostrom ortak havuz kaynakları çalışmalarında en önde gelen
bilim insanlarından biri olarak görülmektedir. Ostrom’un çalışmaları
insanoğlunun ortak havuz kaynaklarından uzun dönemli sürdürüle-
bilir şekilde yararlanabilmeleri için eko sistemle ilişkisinin nasıl ol-
ması gerektiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ormanlar, balık havzaları,
petrol yatakları, otlak alanlar ve sulama sistemleri ortak havuz alan-
larından bazılarını oluşturmaktadır. Ostrom, alan çalışmalarını Afri-
ka’da yerlilerin mera yönetimi ve batı Nepal köylerinde sulama sis-
temleri yönetimi konularında yürütmüştür. Ortak havuz kaynakları-
nın yönetiminde incelediği bazı örneklerde yapılan düzenlemeler,
ortak kaynakların heba edilmesiyle sonuçlanmışsa da, Ostrom’un
çalışmaları toplumların doğal kaynakları başarılı bir şekilde yönet-
mek ve ekosistemin çökmesini önlemek için ne tür farklı kurumsal
düzenlemeler geliştirdiklerini ortaya koymaktadır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 253
Ostrom yerel düzeyde istikrarlı ortak havuz kaynakları yönetiminde
sekiz tasarım ilkesi tanımlamıştır:
1. Sınırların net bir şekilde belirlenmesi (ilgili olmayan dış ak-törlerin etkili bir şekilde süreçten dışlanması), 2. Ortak kaynakların düzenlemeleri ve ödenekler ile ilgili kural-ların yerel şartlara adapte edilmesi, 3. Kolektif-tercih düzenlemelerinin, kaynaklarla ilgili paydaşla-rın çoğunluğunu karar verme süreçlerine katılmalarına izin vermesi, 4. Paydaşlar ya da paydaşlara hesap verebilecek gözlemciler tarafından etkin bir gözetlemenin yapılması, 5. Belirlenen ortak kuralları ihlal eden paydaşlar için tedrici yaptırımların uygulanması, 6. Çatışmalar için oluşturulan çözüm mekanizmalarının masraf-sız ve kolay erişilebilir olması, 7. Ortak havuz kaynaklarını kullananların belirledikleri kararla-rın üst-düzey bürokratlar tarafından kabullenilmesi, 8. Daha büyük ortak havuz kaynakları örneğinde, temel yapıda küçük yerel ortak havuz kaynakları olmak üzere iç içe geçmiş çok katmanlı girişim şeklinde bir örgütlenmeye gidilmesi (Ostrom, 1990).
3. Ekonomik Yönetişim ve Elinor Ostrom2
Kurumlar, insanlar arası etkileşimi yöneten kurallar bütünüdür. Ço-
ğu kurumun temel amacı üretimi ve değiş-tokuşu düzenlemektir.
Üretimi ve değiş-tokuşu mümkün kılmak kaydıyla insanın zengin-
leşmesini etkileyen kurumlar arasında hukuk, özel sektör ve siyasal
iktidar sayılabilir. Ekonomik yönetişim araştırmaları, bu tür kurum-
ların ilgilendiği önemli ekonomik sorunlar temelinde bu kurumların
doğasını anlamaya çalışır.
1 William C. Mitchell (1988). "Virginia, Rochester, and Bloomington: Twenty-Five
Years of Public Choice and Political Science". Public Choice 56 (2): 101-119’ dan
aktaran Wikipedia, http://en.wikipedia.org/wiki/Elinor_Ostrom (13Aralık 2009) 2 Bu bölümde yer alan bilgiler çok büyük oranda İsveç Bilimler Akademisi Nobel Eko-
nomi Ödülü Bilim Komitesi tarafından derlenmiş olup, Nobel resmi web sitesinden
buraya tercüme edilerek aktarılmıştır. Bkz.,
http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/2009/ecoadv09.pdf (13 Aralık
2009).
254 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Kurumların önemli bir bölümü, mülkiyet hakkını koruma ve mülk
değiş-tokuşunu, başka bir ifadeyle pazar kurallarını mümkün kılan
yasal düzenlemeler ile bunları uygulama ve denetleme mekanizmala-
rından oluşmaktadır. Başka kurumlar da üretimi ve pazar dışında
değiş-tokuşu destekler. Örneğin, çoğu ticari işlem iş dünyası içinde
gerçekleşir. Aynı şekilde, hükümetler genelde milli savunma ve kamu
alanının korunması gibi basit kamu hizmetlerinin fonlanmasında
önemli roller üstlenir. Dolayısıyla, buradaki anahtar sorular şunlar
olmalıdır: Hangi yönetişim tarzı, ne tür işleme en iyi uyar ve gözlem-
leyebildiğimiz yönetişim tarzlarından hangisi etkinlikleri bağlamında
ne ölçüde açıklayıcıdır?
1999 yılı Nobel Ekonomi Ödülü esas itibariyle ekonomik yönetişimin
anlaşılmasında sağlamış oldukları katkılarından dolayı Elinor Ost-
rom ve Oliver Williamson’a verildi.
1971’den bu yana yayınladığı çok sayıda kitap ve makalesiyle Oliver
Williamson (1971, 1975 ve 1985), çıkar çatışmaları çözümleme yön-
temleri bağlamında pazarın ve şirketlerin alternatif yönetişim yapı-
ları olarak görülmeleri gerektiğini ileri sürmektedir. Müzakerelerin
pazarlıklara ve anlaşmazlıklara davetiye çıkarması, pazar mekaniz-
masının kusurları olarak ön plana çıkarken, şirketlerde otoritenin
kullanılması yoluyla çatışmalar çözümlenebileceği için bu sorunlar
nispeten daha küçük oranlarda tezahür etmektedir. Şirketlerin deza-
vantajı otoritenin kötüye kullanılabilmesidir.
Birçok benzer alıcı ve satıcısı ile pazarda çatışmalar genelde hoş gö-
rülebilir düzeydedir. Çünkü hem alıcı hem de satıcı anlaşmazlık du-
rumunda başka ticari ortaklar bulabilirler. Dolayısıyla, Williamson
kuramının bir öngörüsü, karşılıklı bağımlılık ne kadar büyükse, in-
sanların bir şirketin sınırları içinde işlem yapma ihtimalleri o kadar
yüksektir.
Karşılıklı bağımlılığın derecesi ise büyük oranda ticari malın ilişkinin
dışında tutulabilmesi oranına bağlıdır. Örneğin, bir kömür madeni
ve yakın bir elektrik üretme tesisi çok büyük ihtimalle daha uzaktaki
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 255
madenler ve tesislere oranla daha yakın işbirliği yapma eğiliminde
olurlar.
Elinor Ostrom (1990) ortak mülkiyetin kifayetsizce yönetildiği ve
dolayısıyla tamamıyla özelleştirilmesi ya da merkezi yönetim tara-
fından düzenlenmesi gerektiği şeklindeki geleneksel anlayışı şiddetle
reddeder. Kullanıcılar tarafından yönetilen balık stokları, meralar,
ormanlar, göller ve yer altı havzaları gibi ortak havuz kaynakları üze-
rine yapılan sayısız araştırmalara dayanan Ostrom, sonuçların aslın-
da standart teorilerin öngörülerinden çok daha iyi olduğu sonucuna
varır. Geleneksel teorilerdeki temel yaklaşımlar, tüm dünyada kulla-
nıcıları tarafından yönetilen ortak havuz kaynaklarının yönetiminde
çıkar çatışmalarını önlemek adına karar verme süreçleri için oluştu-
rulan karmaşık kurumlar ve kuralların uygulama mekanizmalarını
anlayabilmede gereğinden fazla statikti.
Tüm dinamikleri hesaba katan daha çağdaş teorilere dönen Ostrom,
gözlenen kurumlardan bazılarının tekrarlanan oyunların dengeli bir
çıktısı olarak anlaşılabildiğini tespit eder. Ancak, oyuncuların sadece
kendi çıkarlarına olduğunda diğerlerini cezalandıran bencil materya-
listler olduğu şeklindeki yaygın varsayım hesaba katılırsa, diğer ku-
rallar ve davranış türlerini bu teoriyle birleştirmek zordur. Alan
araştırmaları ve laboratuar deneyimlerinde bu tür bir model tarafın-
dan bireylerin hata yapanları cezalandırma isteklerinin öngörülen-
den daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu gözlemler sadece doğal
kaynak yönetimi çalışmaları için değil, aynı zamanda genel olarak
insanlar arası işbirliği çalışmaları için de oldukça önemlidir.
Ostrom ve Williamson’un katkıları esasen birbirini tamamlayıcı nite-
liktedir. Williamson ayrıntılı sözleşme ya da yasal kurallarla belir-
lenmemiş işlemlerin düzenlenmesinde ortaya çıkan sorunlar üzerin-
de yoğunlaşmıştır. Ostrom ise ayrı bir problem olan kuralların uygu-
lanması üzerinde yoğunlaşmıştır.
Çalışmamızın bundan sonraki kısmında özellikle Elinor Ostrom’un
ortak havuz kaynakları (OHK) konusunda yapmış olduğu katkıları ve
ekonomik yönetim anlayışını aktarmaya çalışacağız.
256 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Ortak havuz kaynakları birden fazla bireyin ulaşabildiği, ancak kay-
nağı kullanan her bireyin tüketiminin diğerlerinin hakkından götür-
düğü kaynaklardır. OHK’nın önemli örneklerini balık stokları, mera-
lar, ormanlar, içme ya da sulama kaynakları oluşturmaktadır. Daha
geniş bir anlamda hava ve okyanuslar da ortak havuzlardır.
Bazı ortak havuzlar esas olarak kaynağın teknolojik mülkiyeti sebe-
biyle ortaya çıkar. Örneğin, insanların kaynak kullanımını kontrol
etmedeki zorlukları bir ortak havuz kaynağını özel bir kaynağa dö-
nüştürmeye manidir.
Ancak, kaynağa ulaşmanın engellenmesinin maliyeti tamamıyla tek-
nolojik değildir. Aynı şekilde ortak havuzların kârlı bir şekilde özel-
leştirilebildiği örnekler de vardır. Buralarda kaynağa erişim rahatlık-
la kontrol edilebilir, ancak kullanıcılar şartlar üzerinde mutabakat
sağlayamazlarsa özelleştirme çabaları başarısız olur. Örneğin su
kaynakları ve petrol havzaları genelde çok sayıda kişinin müştereki
olduğu yer altında bulunurlar. Her ne kadar bu mülkiyet sahipleri
grup olarak tek bir şirketin çatısı altında bu kaynakların çıkarılma-
sından kârlı çıkacaksa da, artı değerin paylaşılması hususunda özel
bir anlaşmaya ulaşabilmek oldukça zordur (Bkz., Libecap ve Wiggis,
1984, 1985). Genelde teknolojik ve kurumsal faktörlerin birleşimi bu
kaynakların ortak bir mülkiyet olarak kullanılıp kullanılamayacağını
belirler.
Ortak havuz kaynaklarının aşırı tüketimi sosyal düşünürleri en az iki
bin yıldır meşgul eden önemli bir sorundur. Bir kaynağın bireysel
kullanıcıları, topluluğun bir bütün olarak zararına olacak şekilde özel
inisiyatif alabilirler. Kırk yıl önce Biyolog Garret Hardin (1968) ortak
havuzların aşırı kullanımının tüm dünyada hızlı bir şekilde yaygın-
laştığını gözlemlemiş ve sorunu oldukça uygun ve çarpıcı bir başlık
ile ortaya koymuştur: “The Tragedy of the Commons” (Ortak Havuz
Kaynaklarının Trajedisi).
Ekonomi biliminde ortak havuz sorunu için başlıca iki çözüm öne-
rilmiştir. Birincisi özelleştirmedir. Makul bir özelleştirme şekli, kapa-
site ve kontrol için kullanılan teknolojiye bağlıdır. Örneğin, şayet kö-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 257
tü kullanımın ayrıntılı analizi gereğinden pahalıysa, etkili bir özelleş-
tirme mülkiyetin bir ya da birkaç kişiye aktarımını gerektirebilir.
Pigou (1920) ile ilişkilendirilen diğer bir alternatif çözüm ise merke-
zi hükümetin kaynağı alması ve vergi muafiyeti getirmesini öner-
mektedir. Bu çözüm öncelikle esas kullanıcıları devre dışı bırakma
anlamında bir zorlamayı gerektirir. Ancak ideal şartlar altında – özel-
likle sıfır gözlemleme maliyeti ve malı edinenlerin tercihlerinin tam
olarak bilinmesi— vergiler etkili bir pazarın fiyatlarıyla aynı olacak-
tır. Bu türden ideal şartlar altında, aynı şekilde kotalara bağlı soruna
da eşit bir çözüm söz konusu olabilir (Dasgupta ve Heal, 1979).
Ronald Coase (1960), Pigovian çözümüm gerçek sorundan uzak ol-
ması sebebiyle sadece teoride çalıştığını ileri sürer. Bu çözüm, vergi-
lendirme işlem maliyetinin yokluğunda mükemmel bir çözüm olarak
değerlendirilebilir, ancak devlet düzenlemelerinin kendisi bu du-
rumda gereksiz kalır. Coase ayrıca sıfır işlem maliyeti durumunun
basitçe teorik bir inşa olduğunu ileri sürer. Gerçek tehdit, tüm ilgili
işlem maliyetlerini hesaba katarken farklı özel ve kamu düzenleme-
lerin karşılaştırmaktır. İşlem maliyetlerine bağlı olarak, pazar, şirket
ya da devlet en iyi yönetim mekanizmasını oluşturabilir.
Çoğu ekonomist tarafından daha önce gereksiz görülen üçüncü bir
çözüm yolu, kaynağı bir ortak mülkiyet olarak korumak ve kullanıcı-
larına kendi yönetişim sistemini oluşturmalarına müsaade etmektir.
Elinor Ostrom, Governing the Commons: The Evolution of Institutions
for Collective Action (Ortak Havuz Kaynaklarını Yönetmek: Ortak Ey-
lem İçin Kurumların Dönüşümü), başlıklı kitabında ortak mülkiyet
yönetimini bir “trajedi” olarak yansıtan yaklaşımlara karşı çıkar. Or-
tak havuzların yönetimi konusunda eldeki kanıtların çoğunu özetle-
dikten sonra, Ostrom kaynakları kullananların bu kaynaklardan ma-
kul ölçüde verim almalarını mümkün kılan kuralları ve uygulama
mekanizmalarını kendi kendilerine ortaya koyabildiklerini tespit
etmiştir. Diğer yandan devlet tarafından dayatılan düzenlemeler ge-
nelde pek verimli sonuçlar doğurmamaktadır, çünkü merkezi otorite
genelde yerel şartlar konusunda bilgiden yoksundur ve kifayetsiz bir
meşruiyete sahiptir. Ostrom merkezi yönetim müdahalesinin olduğu
258 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
birçok örneğin diğerlerine göre doğrusu çok daha fazla karmaşa do-
ğurduğunu öne sürmektedir.
3.1. Elinor Ostrom’un Katkıları
Ostrom ulaştığı sonuçları esas olarak alan çalışmalarına dayandırır.
1965’te tamamladığı doktora tezinden başlayarak yıllar boyunca
kendi yaptığı alan çalışmaları bir diğerini izlemiştir. Ostrom doktora
tezinde Los Angeles metropolünün bir bölümünde tuzlu suyun yer
altı havzalarına sızmasını önlemeye yönelik çalışmalar yürüten ku-
rumsal girişimcilik üzerinde çalıştı.
Ancak birkaç alan çalışması geniş genellemeler yapma noktasında
yetersiz kalmaktaydı. Ostrom’u yaklaşık yirmi yıl sonra bu konularda
daha ileri düzeyde çalışmaya sevk eden anahtar, onun OHK yönetimi
konusunda yüzlerce ayrıntılı alan çalışmasının varlığını ve bu çalış-
maların çoğunun sadece bir veya birkaç küçük örnek üzerinde çalış-
maya ilgi duyan yazarlar tarafından yazılmış olmasını fark etmesi
oldu. Bu çalışmaları derleyip toparladıktan sonra karşılaştırmak yo-
luyla çok daha güçlü çıkarımlarda bulunmak mümkün olabilirdi.
Bu örneklerin çoğunda, yerel topluluklar ortak havuz kaynaklarını
başarılı bir şekilde yönetmişti, ancak Ostrom başarısız örnekler üze-
rinde de dikkatli bir şekilde yoğunlaştı. Ostrom ampirik bir şekilde
hem yerel toplulukların ortak havuz sorunu ile ilgilendiklerinde or-
taya çıkardıkları kuralları, hem de bu kuralların uygulanması ve de-
ğişimi ile ilgili süreçleri yakından inceler. Ostrom yerel örgütlerin
önemli ölçüde etkili olabileceğini, ancak aynı şekilde kaynakların
heba edildiği örneklerin de olduğunu ortaya çıkarır. Bu tür alan ça-
lışmaları yerel yönetişimin hangi şartlar altında başarılı olabileceği-
nin aydınlanmasına yardımcı olur. Bu çalışmalar aynı zamanda hem
özelleştirmenin hem de devlet mülkiyetinin hangi standartlaştırılmış
şartlar altında ekonomik analizlerin öngördüğü ölçüde başarılı işle-
yemediğini de ortaya koyar.
Ostrom elindeki materyalleri yorumlamak için özellikle 2005 Nobel
Ekonomi Ödülü’nü alan Robert Aumann ile ilişkilendirilen tekrarla-
nan oyun teorileri başta olmak üzere işbirliksiz oyun teorisinin kav-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 259
ramlarından yoğun bir şekilde istifade eder. Aumann da 1959’da has-
taların prensip olarak işbirliği içerisinde olabilecekleri ile ilgili ol-
dukça önemli delilleri güçlü bir şekilde ortaya koymuştu. Ancak bu
soyut matematiksel sonuçlar ile ortak havuz yönetiminin etkinliği
arasında birilerinin ilişki kurması uzun bir zaman gerektirdi. Ayrıca
bazı teorisyenler bu türden ilişkiler geliştirseler de (örneğin, Benha-
bib ve Radner, 1992), ortaya koydukları sonuçlar genelde gözden
kaçırılmıştı.
Daha sonraki yıllarda oyun teorisyenleri, yüksek düzeyde kurumsal-
laşmış yapılarda hem sınırsız bilişsel kapasiteye (Mailath ve Samuel-
son, 2006) hem de küçük bilişsel kapasiteye (Nowak, 2006) sahip
bireyler arasında tam bir işbirliğini mümkün kılan uygun şartları
ortaya koymaya başladılar. 1990’larda ve hatta belli ölçüde günü-
müzde teorinin belli oranda katılımcıların kendileri tarafından oluş-
turulan yapılarda makul düzeyde bilişsel kapasiteye sahip bireyler
arasında gerçekleşmesi muhtemel işbirliğinin düzeyi hakkında söy-
leyebilecekleri çok daha azdı. Bundan dolayı, Ostrom’un verileri her-
hangi bir oyun-teorisi modelini test etmek için kullanılamamaktaydı.
Ancak aşağıda göreceğimiz gibi bu veriler bu türden bir modelin ge-
liştirilmesi için değerli esin kaynağı olacaktır.
3.2. Temel Bulgular
Tekrarlanan oyun teorisi, kaynak kullanıcılarının sayısı artıkça ya da
göç gibi sebeplerle kullanıcıların zaman aralığı azaldıkça, grup üyele-
ri arasında işbirliğinin daha da zorlaştığını ileri sürer. Bu varsayımlar
büyük oranda Ostrom’un ampirik çalışmaları neticesinde ortaya
çıkmıştır. Ancak daha ilginç bir soru bu faktörler dikkate alınmadı-
ğında bir grup kullanıcının diğerlerine nazaran daha iyi işbirliği ya-
pıp yapamayacağıdır. Başka bir ifadeyle, alan çalışmalarından belli
bazı tasarım ilkeleri (design principles) çıkarılabilmek mümkün mü-
dür?
Ostrom başarılı bir ortak havuz yönetimi için birkaç ilke önerir. Bun-
lardan bazıları oldukça açıktır. Örneğin (1) kurallar açıkça kimin ne
iş yapacağını tanımlamalıdır, (2) uygun çatışma çözüm mekanizma-
260 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ları oluşturulmalıdır ve (3) bir bireyin kaynağı korumadaki görevi
kârdan alacağı oranla makul şekilde orantılı olmalıdır.
Diğer ilkeler çok daha ilginçtir. Örneğin Ostrom (4) gözetleme ve
yaptırımların ya doğrudan kullanıcılar tarafından ya da kullanıcılara
hesap verecek birileri tarafından yapılması gerektiğini önermektedir.
Bu ilke, bir taraftan uygulama ve yaptırımların dışarıdan tarafsız kişi-
ler tarafından yapılması gerektiği şeklindeki geleneksel yaklaşımlara
karşı çıkarken, diğer taraftan bireylerin tam olarak niçin oldukça
masraflı gözetleme ve cezalandırma işlemlerini yapmak isteyecekleri
hususunda bazı soruları beraberinde getirmektedir. Maliyet genelde
özeldir, ancak kâr tüm grup arasında dağıtılır. Dolayısıyla, bencil bir
materyalist, maliyetleri düşük değilse veya yaptırımlardan doğrudan
kâr elde etmedikçe, gözetleme ve yaptırımdan kendisini alıkoyabilir.
Ostrom (1990: 94–98) cezalandırma için düşük maliyetli durumlar
kadar yüksek ödüllü durumları da ortaya koymaktaydı. Ancak Ost-
rom, Walker ve Gardner (1992), daha sonra cezalandırmanın her
zaman belli bir kâr için yapıldığı ve doğal karşılıklılık motivasyonu-
nun da bunda aynı şekilde önemli bir rol oynadığı şeklindeki görüş-
leri reddetmeye başlar.
Küçümsenmeyecek bir diğer tasarım ilkesi ise (5) yaptırımların, ilk
ihlalde yumuşak ve ihlallerin tekrarlanması durumunda gittikçe ser-
leşecek şekilde tedricen uygulanması gerektiğidir.
Ostrom, aynı şekilde (6) karar sürecinin, kullanıcıların çoğunluğunun
kuralların modifikasyonuna katılımlarının sağlanması anlamında
demokratik olduğu ve (7) kullanıcıların kendi başlarına örgütlenme
haklarının dış otoriteler tarafından açıkça kabul edilmesi durumla-
rında, yönetişimin çok daha başarılı olduğunu tespit etmiştir.
Governing the Commons ve daha sonraki yayınlarında Ostrom bu tür
ilkeleri ve niçin bu ilkelerin arzulanan sonuçlara katkı sağladığını
ortaya koyar ve tartışır. Bu tasarım ilkeleri genelde karmaşık siyasa
sorunlarını içinde bir bütün olarak barındıran örnekler açısından
kolay çözümler getiremezse de “ortak eylem ve gözetleme sorunları
dayanıklı bir tarzda çözülebilme eğilimindedir” (Ostrom, 2005: 267).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 261
Ostrom, daha da ileri düzeyde özelleştirilmiş ya da devlet yönetimi
altındaki uygulamalara dahi uygulanabilecek bazı tasarım ilkeleri
tanımlar. Örneğin, gözetleme doğrudan olduğu zaman olumlu sonuç-
lara her zaman daha kolay ulaşılır ve Ostrom gözetlemenin ortak
havuzlarda nasıl basitleştirilebileceğini dikkatli bir şekilde ortaya
koymaktadır. Örneğin, takvim sınırlandırmalarını (avlanma sezonla-
rı, vb.) miktar sınırlandırmalarına oranla gözetlemek çok daha ko-
laydır.
Birçok alan çalışmasından çıkarılacak son bir ders de, büyük ölçekli
işbirliklerinin tedricen aşağıdan yukarıya doğru oluşturulmasıdır.
Ödenek, şartname, gözetleme, uygulama, çatışma çözme ve yönetişim
faaliyetlerinin tamamı iç içe geçmiş iştiraklerin tabakalarında örgüt-
lenebilir. Bir grup, iyi işleyen kurallar bütününe sahip olduğu anda,
nihayetinde geniş bir kitleyi etkileyecek şekilde diğer gruplarla da
işbirliği yapma durumunda olur. İşin başlangıcında nispeten daha
küçük grupları oluşturmadan büyük bir grubu oluşturmak daha zor-
dur.
Ostrom’un araştırmalarının yeni sorular akla getirdiğini söylemeye
gerek yoktur. İşbirliklerinin aşağıdan yukarıya doğru inşa edilip
edilmemesini ya da geniş-ölçekli sorunlarla uğraşıldığında diğer yak-
laşımların makul olup olmadığını araştırmak önemlidir. Son yıllarda
Ostrom küçük yerel ortak havuzlardan çıkarılacak derslerin daha
büyük, hatta küresel ortak havuzların sorunlarını çözmeye yarayacak
dersler içerip içermediği konusunda da önemli mesafeler almıştır
(Dietz, Ostrom ve Stern, 2003).
İlgili bir diğer soru da mevcut teknoloji ve deneyim ile yönetişim tar-
zı arasındaki ilişkiyi daha ayrıntılı keşfetmektir (Copeland ve Taylor,
2009).
3.3. Laboratuar Deneyimleri
Ostrom’un başlangıçtaki araştırmaları alan çalışmalarına dayandı-
ğından, sorunu teorileştirmesi öğretici bir mahiyettedir. Yeni alan
çalışmalarının ortaya çıktığı dönemde buradan çıkarılan öneriler
teste tabii tutulmaktaydı. İlişkili unsurların çok yönlülüğü teorinin
262 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
kifayetsizliğini ortaya koymaktaydı. Ostrom ve meslektaşları, birey-
sel önerileri çok daha doğrudan test etmek için, sosyal sorunlardaki
davranışlar üzerinde bir takım laboratuar deneyleri gerçekleştirirler
(bkz. Ostrom, Gardner, Walker, 1994). Dawes, McTavish ve Shaklee
(1977), Marwell ve Ames (1979, 1980) ve 1980’lerdeki ekonomist ve
psikologların ortaya koydukları ilk deneysel çalışmalarına dayanan
Ostrom, bu çalışmalardaki bulguların yapay, ancak daha kontrollü
laboratuar ortamında yeniden oluşturulup oluşturulamayacağını
inceler.
Tipik bir deneyde, belli sayıda denek, tam olarak hangi dönemin son
olduğunu bilmeklerinde, birkaç dönem aralığında işbirliği yaparlar.
Her bir dönemde, her denek bir kamu hizmetine katkı sağlayabilir.
İlginç karar verme süreci boyunca, bir bireyin uç katkı maliyeti kendi
uç kârından büyük, ancak toplam kârdan küçüktür. Dolayısıyla, şayet
oyun sadece tek bir dönem oynanırsa, rasyonel ve bencil bir birey
hiçbir katkı sağlamaz.
Bu deneylerin önemli bir özelliği yaptırım olanaklarını tanıtmasıydı.
Deneysel bir yönetimde, denekler diğer deneklerin bir önceki dö-
nemde ortaya koydukları katkı hakkında bilgilendirilir ve her bir
rakibini istedikleri gibi cezalandırmalarına müsaade edilir. Verilen
ceza hem cezalandırılan rakip, hem de cezayı veren için maliyetli
olabilir. Bu yüzden rasyonel ve bencil bir birey, şayet oyun sadece bir
dönem oynanmış olsa, kimseyi cezalandırmaz.
Yamagishi (1986) dışındaki diğer deneysel çalışmalar, deneklerin
birbirlerini istedikleri şekilde cezalandırmalarına müsaade etme-
mekteydi. Cezanın sahada oldukça önemli bir yaptırım olduğu görül-
düğünden, cezanın laboratuarda da önemli olup olmadığını, eğer
önemliyse niçin önemli olduğunu görmek oldukça ilgi çekiciydi. Ost-
rom, Walker ve Gardner (1992), çoğu deneğin laboratuarda doğru-
dan ceza ile alakadar olduğunu, ancak bu türden bir cezanın denekle-
rin birbiriyle iletişim kurmamaları durumuna nazaran iletişim kur-
maları durumunda daha iyi çalıştığını tespit ederler (Yamagishi,
1986, iletişimin olmadığı şartlara dikkat çekmişti).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 263
Bu laboratuar bulguları daha geniş bir deneysel çalışmayı tetiklemiş-
tir. Örneğin, Fehr ve Gächter (2000), deneysel oyunun önceden belir-
lenmiş bir dönemi içermesi ve deneklerin cezalandırma için bireysel
ün elde etmeleri durumunda bile, cezanın görüleceğini ve bunun
sosyal sorunlarda davranışları disipline ettiğini gösterirler. Bundan
dolayı, Fehr ve Gächter insanların hata yapanları cezalandırmaktan
doğal bir haz aldıklarını ileri sürerler. Masclet vd. (2003) basit sem-
bolik yaptırımların neredeyse parasal yaptırımlar kadar etkili olabi-
leceğini tespit ederek, bireylerin aleni dışlanma korkularının yaptı-
rımların neden önemli olduğu hususunda önemli bir sebep olduğunu
ortaya koyar. Kosfeld, Okada ve Riedl (2009) deneklerin hile yapan
üyelerine yaptırımda bulunmak için gönüllü olarak büyük gruplar
oluşturduklarını; ancak küçük grupların, kendilerine ve dış aktörlere
zarar vereceğini bilmelerine rağmen gerçeği gizlediklerini tespit
ederler.
Bu deneyler, neticede insanlar arası işbirliğinin (özellikle karşılıklılı-
ğın doğası ve kaynağı ile ilgili) doğru bir şekilde anlaşılmasının birey-
lerin motivasyonlarının çok daha ayrıntılı analizlerini gerektirdiği
şeklindeki tezlerini desteklemektedir (Ostrom, 1998, 2000). Kısmen
Ostrom’un çağrısından esinlenerek, bu tür modeller son yirmi yılda
çok hızlı bir şekilde gelişme göstermiştir. Toplumsal tercih (yakın
sebep) ile ilişkili giriş mahiyetindeki literatür Fehr ve Schmith
(2002) tarafından ortaya konulmuştur. Alandaki çalışmaların evrim-
sel (nihai sebep) dönüşümü ile ilgili literatür için ise Sethi ve Soma-
nathan (2003) ile Nowak’a (2006) bakmak faydalı olacaktır.
Ostrom’un gerek sahadan ve gerekse de laboratuardan edindiği veri-
ler aynı şekilde teorisyenlerin sahada gözlemlenen ortak eylemin
mantığını yakalayabilmeleri için ne tür oyunları çalışmaları gerektiği
hususunu da etkilemiştir. Tekrarlanan n-kişi mahkûm probleminin
geleneksel öyküsü zengin bir kavramsal esin kaynağı ortaya çıkart-
mış, ancak bu öykü, gözlemlenen ortak havuzlarda başvurulan ödül
ve cezaları etkin bir şekilde açıklayabilmede yetersiz kalmıştır. Sethi
ve Somanathan’ın 1996 tarihli çalışması her oyuncunun diğer oyun-
cuları ortak havuz kaynakları (OHK) etkileşiminin her bir safhasında
264 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
cezalandırmalarına müsaade eden OHK oyunu (ki bu oyun n-kişi
mahkûm probleminin temel özelliklerini taşımaktadır) alanında en
temel eser mahiyetindedir.
4. Sonuç
Son dönemlerde, ekonomik yönetişim çalışmaları önemli bir araş-
tırma alanı olarak ortaya çıkmıştır. Elinor Ostrom ve Oliver William-
son’ın çalışmaları bu alanın gelişmesinde çok önemli katkılar sağla-
mıştır.
Oliver Williamson bir çatışma çözme mekanizması olarak bir şirket
teorisi formüle etmiştir ve Elinor Ostrom ortak havuz yönetiminin
kendi kullanıcıları tarafından nasıl mümkün olduğunu nihai olarak
ortaya koymuştur. İlk bakışta Williamson ve Ostrom’un katkıları bir
çeşit farklıymış gibi gözükebilir. Ancak, sözleşmelerin mutlak oldu-
ğunu ve bu sözleşmelerin otomatik olarak düzgün işleyen yasal bir
sistem tarafından uygulandığını öngören ekonomik analizlerin tam
tersine, hem Ostrom hem de Williamson sözleşmelerin oluşturulması
ve uygulanmasındaki problemlere işaret etmiştir.
Ostrom ve Williamson’ın ortaya koyduğu çabaların çatışma çözme ve
sözleşme uygulaması sorunlarının anlaşılmasına yönelik daha geniş
çabaların önemli bir parçası olduğunu da belirtmek gerekir (Dixit,
2004, 2009). Bu çalışmaların bazıları sözlü teorilere ve tarihsel ör-
neklere dayanmaktadır (örneğin Douglass North’un 1990 ve 2005
tarihli çalışmaları). Diğer çalışmalar, ticaret birlikleri gibi örgütler
(Greif, Milgrom ve Weingast,1994), hukuk tüccarları ve özel yargıçlar
gibi üçüncü sektörlerin ortaya çıkması (Milgrom, North, ve Weingast,
1990) ve hatta mafya (Dixit, 2003) gibi konuları çalışmak için tekrar-
lanan oyun modellerini kullanmışlardır. Pazar ticaretini destekleyen
kurumların ortaya çıkması konusunda daha geniş yaklaşımlar için
Grief’in 2006 yılında yayımladığı iki çalışmaya bakılabilir.
Kaynaklar
Aumann, R. (1959): Acceptable Points in General Cooperative n-
Person Games, in R. D. Luce and A. W. Tucker (eds.), Contributions to
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 265
the Theory of Games IV, Annals of Mathematics Study 40, 287–324,
Princeton NJ: Princeton University Press.
Benhabib, J. and R. Radner (1992): Joint Exploitation of a Productive
Asset, Economic Theory 2, 155–190.
Coase, R. (1937): The Nature of the Firm, Economica 4, 386–405.
Coase, R. (1960): The Problem of Social Cost, Journal of Law and Eco-
nomics 3, 1–44.
Copeland, B.R. and M.S. Taylor (2009): Trade, Tragedy, and the
Commons, American Economic Review 99, 725–749.
Dasgupta, P.S. and G.M. Heal (1979): Economic Theory and Exhausti-
ble Resources, Cambridge: Cambridge University Press.
Dawes, R., J. McTavish and H. Shaklee (1977): Behavior, Communica-
tion, and Assumptions about Other People’s Behavior in a Commons
Dilemma Situation, Journal of Personality and Social Psychology 35,
1–11.
Dietz, T., E. Ostrom and P.C. Stern (2003): The Struggle to Govern the
Commons, Science 302, 1907–1912.
Dixit, A. (2003): On Modes of Economic Governance, Econometrica
71, 449–481.
Dixit, A. (2004): Lawlessness and Economics: Alternative Modes of
Governance, Princeton NJ: Princeton University Press.
Dixit, A. (2009): Governance Institutions and Economic Activity,
American Economic Review 99, 5–24.
Fehr, E. and S. Gächter (2000): Cooperation and Punishment in Pub-
lic Goods Experiments, American Economic Review 90, 980–994.
Fehr, E. and K. Schmidt (2006): The Economics of Fairness, Reciproc-
ity and Altruism – Experimental Evidence and New Theories, in S.-C.
266 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Kolm and J.M. Ythier (eds.): Handbook of the Economics of Giving, Al-
truism and Reciprocity, Volume 1, 615–691, Amsterdam: Elsevier.
Greif, A. (2006a): Institutions and the Path to the Modern Economy:
Lessons from Medieval Trade, Cambridge: Cambridge University
Press.
Greif, A. (2006b): The Birth of Impersonal Exchange: The Community
Responsibility System and Impartial Justice, Journal of Economic Per-
spectives 20 (Spring), 221–236.
Greif, A., P. Milgrom, and B. Weingast (1994): Coordination, Com-
mitment, and Enforcement: The Case of the Merchant Guild, Journal
of Political Economy 102, 745–776.
Hardin, G. (1968): The Tragedy of the Commons, Science 162, 1243–
1248.
Kosfeld, M., A. Okada and A. Riedl (2009): Institution Formation in
Public Goods Games, American Economic Review 99, 1335–1355.
Libecap, G.D. and S.N. Wiggins (1984): Contractual Responses to the
Common Pool: Prorationing of Crude Oil Production, American Eco-
nomic Review 74, 87–98.
Libecap, G.D. and S.N. Wiggins (1985): The Influence of Private Con-
tractual Failure on Regulation: The Case of Oil Field Unitization,
Journal of Political Economy 93, 690–714.
Mailath, G.J., and L. Samuelson (2006): Repeated Games and Reputa-
tions: Long-Run Relationships, Oxford: Oxford University Press.
Masclet, D., C. Noussair, S. Tucker and M.-C. Villeval (2003): Monetary
and Nonmonetary Punishment in the Voluntary Contributions Mech-
anism, American Economic Review 93, 366–380.
Milgrom, P. and J. Roberts (1990): Bargaining Costs, Influence Costs,
and the Organization of Economic Activity, in J. E. Alt and K. A. Shep-
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 267
sle (eds.), Perspectives on Positive Political Economy, Cambridge:
Cambridge University Press.
Milgrom, P., D.C. North and B.R. Weingast (1990): The Role of Institu-
tions in the Revival of Trade: The Law Merchant, Private Judges, and
the Champagne Fairs, Economics and Politics 2, 1–23.
Mitchell W. C. (1988). "Virginia, Rochester, and Bloomington: Twen-
ty-Five Years of Public Choice and Political Science". Public Choice 56
(2): 101-119
North, D.C. (1990): Institutions, Institutional Change and Economic
Performance, Cambridge: Cambridge University Press.
North, D.C. (2005): Understanding the Process of Economic Change,
Princeton NJ: Princeton University Press.
Nowak, M. (2006): Five Rules for the Evolution of Cooperation. Sci-
ence 314, 1560–1563.
Ostrom, E. (1965): Public Entrepreneurship: A Case Study in Ground
Water Management, Ph.D. Dissertation, University of California at Los
Angeles.
Ostrom, E. (1990): Governing the Commons: The Evolution of Institu-
tions for Collective Actions, Cambridge: Cambridge University Press.
Ostrom, E. (1998): A Behavioral Approach to the Rational Choice
Theory of Collective Action: Presidential Address, American Political
Science Association, 1997, American Political Science Review 92, 1–
22.
Ostrom, E. (1999): Coping with the Tragedies of the Commons, An-
nual Review of Political Science 2, 493–535.
Ostrom, E. (2000): Collective Action and the Evolution of Social
Norms, Journal of Economic Perspectives 14, Summer, 137–158.
268 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Ostrom, E. (2005): Understanding Institutional Diversity, Princeton
NJ: Princeton University Press.
Ostrom, E., R. Gardner and J. Walker, (1994): Rules, Games, and Com-
mon-Pool Resources, Ann Arbor MI: University of Michigan Press.
Ostrom, E., J. Walker and R. Gardner (1992): Covenants with and
without a Sword: Self-Governance is Possible, American Political Sci-
ence Review 86, 404–417.
Ostrom, E. et al. (1999): Revisiting the Commons: Local Lessons,
Global Challenges, Science 284, 278–282.
Pigou, A. C. (1920): The Economics of Welfare, New York: Macmillan.
Sethi, R. and E. Somanathan (1996): The Evolution of Social Norms in
Common Property Resource Use, American Economic Review 86,
766–788.
Sethi, R. and E. Somanathan (2003): Understanding Reciprocity,
Journal of Economic Behavior and Organization 50, 1–27.
Williamson, O. E. (1968): Economies as an Antitrust Defense: The
Welfare Tradeoffs, American Economic Review 58, 18–36.
Williamson, O. E. (1971): Vertical Integration of Production: Market
Failure Considerations, American Economic Review, Papers and Pro-
ceedings 61, 112–123.
Williamson, O. E. (1975): Markets and Hierarchies, New York: Free
Press.
Williamson, O. E. (1985): The Economic Institutions of Capitalism,
New York: Free Press.
Williamson, O. E. (1988): Corporate Finance and Corporate Govern-
ance, Journal of Finance 43, 567–591.
Williamson, O. E. (2000): The New Institutional Economics: Taking
Stock, Looking Ahead, Journal of Economic Literature 38, 595–613.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 269
Yamagishi, T. (1986): The Provision of a Sanctioning System as a
Public Good, Journal of Personality and Social Psychology 51, 110–
116.
İnternet Kaynakları
http://nobelprize.org/
http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/2009/info.p
df
http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/2009/press.
http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/2009/ecoad
v09.pdf
http://en.wikipedia.org/wiki/Elinor_Ostrom
http://www.cogs.indiana.edu/people/homepages/ostrom.html
http://www.indiana.edu/~workshop/people/lostromcv.htm
http://www.dw-world.de/dw/article/0,,4784495,00
270 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ELINOR OSTROM’UN HAYATI VE ÇALIŞMALARI1
Vlad Tarko
Çeviren: Öznur Yuvalı
Elinor Ostrom’un Hayatı2
Elinor Ostrom 1933’te doğmuş ve Los Angeles’da Büyük Depresyon yıllarında büyümüştür. Anne ve babası boşandıktan sonra annesinin yanında kalmıştır. Annesiyle birlikte evlerinin arka bahçelerinde kendi yiyeceklerini yetiştirmek zorunda kalarak nispeten kötü koşul-larda yaşamışlardır. Evlerinin karşısındaki Beverly Hills lisesinde okuyan Ostrom, sonradan bu yılları hatırladığında ‘bu imkan için çok minnettarım, eğer bu çevrede olmasaydım koleje gidemezdim’ diye-cektir; çünkü Beverly Hills lisesinde okuyan çocukların %90’ı koleje devam etmekteydi. 1954 yılında Los Angeles’ta California Üniversite-si (UCLA), siyaset bilimi dalından mezun oldu. Ardından sınıf arka-daşı olan ilk eşi Charles Scott ile evlendi. Bir hukuk firmasında asis-tan personel müdürü olarak çalıştığı Boston’a taşınırken, eşi Charles, Harvard hukuk fakültesine gitti. Ostrom bu konuda ‘aslında kocamı hukuk fakültesine ben gönderdim’ diyordu. Üç yıl sonra eşinden boşa-nan Ostrom, personel ofisinde çalışmak üzere UCLA’ya geri döndü.
Kamu yönetiminde ders almaya karar verdikten sonra, bir hobi ola-rak o zamanlar bir kadın için pek alışılmadık olan siyaset bilimi ala-nında yüksek lisans ve doktora derecesi almaya başladı. Kaliforni-ya’daki su yönetimi ile ilgili olan tezi, toplulukların çeşitli zorluklara cevap olarak nasıl örgütlendiğine dair ömür boyu sürecek bir çalışma olacaktı. 1963 yılında siyaset bilimci Vincent Ostrom ile evlendi ve çift bir yıl sonra Bloomington’a taşındı. 1969'da Indiana Üniversite-si'nde, bir dizi gayri resmi haftalık toplantı düzenledikten sonra,
1 Vlad Tarko, “Elinor Ostrom’s Life and Work”, in: Elinor Ostrom, The Future of the
Commons, Beyond Market Failure and Government Regulation. London: Institute of
Economic Affairs, 2012. 2 Herald-Times (2009); Zagorski (2006).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 271
1973'te Siyaset Teorisi ve Politika Analizi çalıştayına başladılar. Atölye, önemli bir disiplinler arası araştırma merkezi ve yeni kurum-sallığın yükselişinde, kamu tercihi ekonomisinde önemli bir aktör haline geldi. Ostrom’lar yıllar içinde Harvard ve Duke’ten teklifler aldılar ancak Indiana’da kalmaya karar verdiler. Ostrom bu konuyla ilgili ‘benim fikrim atölye gibi bir şey inşa etmemeniz ve sabit olmama-nız’ diyerek gitmeme nedenini açıklamaya çalışmıştır. Açıklamasını ‘personelin bir kısmı sabittir. Şirketi anlıyorlar ve bir fark yaratıyorlar. Fakültede harika meslektaşlarımız oldu. Bir ekibimiz var ve sen bütün takımı yanında taşıyamıyorsun’ şeklinde sürdürmüştür. Nitekim, 2009’da ekonomi alanında Nobel ödülünü aldığında, ‘ödüllendirilen araştırma kollektif bir çabanın ürünüdür’ diyerek parayı atölyeye ba-ğışlamıştır. 2012'de kanserden ölen Ostrom’un ardından iki hafta sonra kocası da onu takip etmiştir. Steve Horwitz'in belirttiği gibi, ‘kelimenin tam anlamıyla biri diğeri olmadan yaşayamadığında, iki kişinin birbirini ne kadar sevdiğini anlıyorsunuz’.
Elinor Ostrom’un Entelektüel Katkıları
Elinor Ostrom’un yaptığı çalışma Bloomington’ın
kurumsallaşmasında ve kamu tercihi okulunun bir parçası olmasında
etkili olmuştur. Bu çalışma, politik bir bilim insanının zihniyetiyle
temel ekonomik teoriyi geliştirmek olarak görülebilir. Nitekim
kurumlara standart ekonomik yaklaşım, “Hukuk ve ekonomi”
(Harrison, 1995; Friedman, 2000) ile en iyi şekilde açıklanmıştır.
Buna göre ekonomistin görevinin genellikle maksimum ekonomik
verimi elde etmek için en uygun kurumlar setini oluşturmak olduğu
ve standart kamu tercihi modelinin pratikte bu en uygun kurumlara
ulaşmadaki politik engelleri araştırdığı varsayılır.1 Öte yandan,
standart siyaset bilimi yaklaşımı, çok farklı ve daha göreceli bir bakış
açısıyla başlamaktadır. Öncelikle insanlar açısından, genel olarak
sosyal sistemin ve özelde devletin ‘uygun işlevini’ neyin
oluşturduğuna dair önemli anlaşmazlıkların olduğunun anlaşılmasını
sağlar. Şöyle ki, ekonomik verimlilik birçok hedef arasında yalnızca
olası bir sosyal hedeftir ve çoğu insan, diğerlerinin önüne geçen bir
1 Olson (1965); Mueller (1979); Buchanan et al. (1980); Tullock et al. (2002); Tullock
(2005); Caplan (2008).
272 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
hedef olduğu konusunda hemfikirdir. Adalet, istikrar, toplumsal
barış, fikir ve kapsayıcılık, özgürlük, uzun vadeli esneklik ve
uyarlanabilirlik gibi diğer sosyal hedefler, sık sık önemli olarak
görülür fakat ekonomik verimlilikten daha önemli değildir. Bu
nedenle, siyaset bilimcisi, bu görüş çeşitliliğinin bir şekilde toplumsal
düzende birleştiği sosyo-politik mekanizmaların ve mevcut sosyal
düzenin meşrutiyetinin kademeli reformdan devrime kadar çeşitli
şekillerde kısmen veya tamamen neden yıkılacağını ortaya
çıkarmaya1 yönelik kendisi için çok daha zor bir teorik görev
belirlemektedir. Bloomington okulunun ekonomik teoriye yaptığı en
önemli katkı, bu kurumsal analiz ve gelişim için bir çerçeve
oluşturmak olmuştur ('IAD çerçevesi' olarak bilinir), (Şekil 1).
Bu, normatif perspektiflerin heterojenliği ile başa çıkma yeteneğini
de içerir. Ostrom’lar bunu sıfırdan başlayarak değil, yeni
kurumsallaşma bağlamında kamu tercihi teorisini genişleterek
yapmışlardır (Ostrom ve Ostrom, 2004).
Buna göre, Aligica ve Boettke'nin (2009) belirttiği gibi, Bloomington
okulu ‘sosyal bilimlerde “devrime” katkıda bulunma girişimidir’. Okul,
kendini yirminci yüzyılın önemli sosyal bilimleri tartışmalarının
ortasında bulmuştur. Aynı zamanda kendisini 500 yıllık bir
entelektüel geleneğin, (sosyal düzenin spontan dinamikleri ile kural
güdümlü davranış ve kural sistemleri arasındaki ilişkiyle ilgilenen bir
gelenek olan Hobbes'e geri dönerek) bir yorum ve sunumu olarak
gösterip onları aşmaya çalışmıştır. (Ibid: 99, 101).
1 Giugni et al. (1999); Tilly (2003); Goodwin and Tilly (2006); Gaus (2011).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 273
Şekil 1: Kurumsal Analiz ve Gelişim (IAD) Çerçevesi
Bu ‘500 yıllık entelektüel gelenek’ sosyal düzeni açıklamakla
ilgileniyordu. Ostrom’ların konuya yaklaşımı kurumlara odaklanmak
274 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
şeklindedir. İnsan davranışını düzenleyen resmi ve gayri resmi
kurallar ile bu kuralları oluşturma ve değiştirme mekanizmaları ilgi
alanları olmuştur. Bu kuralların bir sonucu olarak, bireylere, farklı
bağlamlarda, belirli hak ve yükümlülüklerle gelen pozisyonlar ve
işlevler gibi belli kurumsal roller atanır. Önemli olan, bu şartlar ve
bunların içindeki rollerin doğada sembolik olmasıdır. Mesela, bir
sınır sadece yerde ya da bir haritada olup fiziksel olarak hareketi
engelleyen gerçek bir duvar olmayabilir. Bir diğer örnek olarak
başkanlık, fiziksel olarak en güçlü olanın edindiği değil, itibar ve
koalisyon oluşturma becerileri sayesinde elde edilen kurumsal bir
işlev olarak görülebilir (Henrich ve Gil-White, 2001; Tomasello,
2009). Sosyal kuralların ve normların bu sembolik yönü, kuralları ve
normları takip eden kurumsal rollerin atanması, toplumlardaki
kültürel ve kurumsal çeşitliliğin yanı sıra karmaşıklığı da
yaratmaktadır. Sosyal bilimci için aşılması gereken zorluk, bu
karmaşıklığı ve çeşitliliği modellemek ve anlamaktır. IAD çerçevesi
bu soruna kapsamlı bir çözüm olarak kendini göstermektedir
(Ostrom, 2005). Ostrom’un kurumsallığının temel fikri, bir toplumu,
birbirine bağlı ve/veya iç içe geçmiş ‘eylem alanları’ ve ‘eylem
durumları’ olarak anlamaktır (bkn. Şekil 1).
Karmaşıklık, aynı kişinin aynı anda farklı eylem alanlarında hareket
edebilmesi (yani hem iş sahibi hem de politikacının arkadaşı gibi
birden fazla kurumsal konuma sahip olması) ve bir eylem alanındaki
kararların öncelikli olarak ele alınması ve bir başkasının sınırlanması
(örneğin, bir devlet görevlisinin kararı vatandaşlar arasındaki özel
etkileşimi geçersiz kılabilir) gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Sosyal
olguları etkileşimli eylem alanları olarak yapılandırma, hem
araştırmacının tek seferde basitleştirilmiş bir probleme
odaklanmasını sağlaması hem de gerektiğinde araştırmacının sosyal
kurallar ve normlar ağının karmaşıklığı içerisinde boğulmadan
birleştirilmiş eylem alanlarından ilgili tüm ayrıntılara bakma
perspektifi sunması açısından çok önemlidir. Dahası, bu yaklaşım,
kişinin hem tamamen betimleyici (yani sadece dışsal bir bakış
açısıyla anlamaya çalışmak, toplumsal değişim sürecinde yer alan
güçleri ve farklı türdeki sosyal düzenlemelerin ne tür çıktılar üretme
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 275
eğiliminde olduklarını anlamaya çalışmak (Ostrom, 2008) ) hem de
normatif analizler (belli bir kurum, kural değişikliğinin
benimsenmesi lehine, belirli bir normatif bakış açısıyla tartışıldığı)
yapmasına izin vermektedir.
Basit ve genel bir bakış açısıyla, dört önemli iç içe geçmiş eylem alanı
göz önünde bulundurabiliriz;
1) Operasyonel Seviye, çeşitli kaynakların doğrudan kullanımını içeren günlük faaliyetlerle ilgili kurallar kümesi 2) Ortak Seçim Seviyesi, operasyonel kuralların nasıl değiştirileceğine dair kurallar kümesi 3) Anayasal Seviye, kolektif seçim kurallarının nasıl değiştirileceği ve kolektif seçim düzeyinde belirli kilit pozisyonların kimler olduğu hakkındaki kurallar kümesi 4) Anayasal Metalar Seviyesi, alt düzeylerde ne tür kuralların ‘meşru’ olarak görülüp kabul edildiğini belirleyen ahlaki sezgiler, sosyal normlar ve gelenekler tarafından oluşturulan küme
Temel ekonomi, kamu tercihi, siyaset bilimi, kültür sosyolojisi ve
ekonomisi bu kurumsalcı yaklaşımın özel örnekleri haline
gelmektedir. Hem mikro hem de makro temel ekonomik analizler,
‘verilen’ belirli kurallar dizisinin bir sonucu olarak operasyonel
seviyede gerçekleşir. Kamu tercihi teorisi ve siyaset bilimi, rant
kollama ve regülasyon kapma gibi olgulara odaklanır (yani,
kendilerine fayda sağlayan kurallar için çıkar lobisi oluşturulur;
Olson, 1965; Tullock, 2005) ve farklı oylama sistemlerinin etkisinde
(Buchhanan ve Tullock, 1992 (1962); Mueller, 1979) ortak seçim
seviyesi ile operasyonel seviye arasındaki etkileşimi açıklar.
Anayasal kamu tercihi (Buchanan ve Brennan, 2000 (1985); Ostrom,
1997), anayasaların ortak seçim seviyesini etkili bir şekilde
sınırlayabilmesini ve operasyonel düzeyde teşviklerin anayasal
seviyeye kadar hukukun üstünlüğüne zorluklar yaratarak nasıl
ortaya çıktığını analiz etmektedir. Son olarak, kültür sosyolojisi ve
ekonomisi, anayasal metalar seviyesinin daha alt seviyeler
üzerindeki etkisini araştırır. Bazen daha iyi kurumların
276 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
benimsenmesi için zorluklar yaratırken bezen de fazla hızlı
hamlelerin yanlış yönde gitmesini önlemeye çalışmaktadır.1
Siyaset Teorisi ve Politika Analizi Çalıştayı'nın önde gelen
isimlerinden biri olan Elinor Ostrom bu gelişmelerin merkezinde yer
almaktadır, ancak en önemli katkısı belki de masaya güçlü bir
deneysel odak getirmesi olmuştur. Çok merkezlilik vurgusu gibi
Bloomington okulunun en önemli teorik gelişmelerinden
bazılarından sorumlu olan Vincent Ostrom, deneysel analizin
kendisine tamamen yabancı değildi (McGinnis ve Ostrom, 2011),
zira Elinor Ostrom'un yaptığı ve organize ettiği deneysel araştırma
kapsamı, derinliği ve önemi bakımından oldukça sıradışıydı.
ABD’de hem kentsel alanlarda (örneğin, Indianapolis, Chicago ve St
Louis’de küçük ve büyük bölümlerde polis teşkilatı hakkında
karşılaştırmalı araştırmalar) hem de kırsal alanlarda (örneğin,
sulama düzenlemeleri, 1950’lerde Kaliforniya’daki su savaşları ve
Maine’de balıkçılık) sulama düzenlemeleri, balıkçılık, orman
yönetimi konusunda yaptığı araştırma alanları onu Nijerya, Nepal,
Endonezya, Filipinler, Japonya, Bolivya, Avustralya, Meksika, İspanya,
Polonya, İsviçre ve İsveç gibi çeşitli ülkelere götürmüştür. Bu
araştırma, IAD çerçevesi sayesinde karşılaştırmayı kolaylaştıracak
şekilde düzenlenmiş geniş bir vaka çalışmaları veritabanı
oluşturmuştur. Elinor Ostrom’un sık sık vurguladığı gibi, konunun
karmaşıklığı nedeniyle (sonucu etkileyebilecek birçok alakalı
değişken vardır) güvenilir sonuçlar ve politika önerileri bulabilmek
için çok sayıda farklı olaylar üzerinde çalışma yapılması
gerekmektedir. Bununla birlikte, bu kadar çok vaka çalışmanın
gerekliliği, farklı vakalar arasındaki karşılaştırmayı kolaylaştırmak
için yeterince genel bir teorik çerçeve oluşturma zorluğu
yaratmaktadır. Kişi her durumda aynı değişkenleri analiz etmek
zorundadır ve söz konusu değişkenler göz ardı edilmemelidir.
1 Sperber (1996); Boettke (2001 [1996]); Ostrom (2000); Richerson and Boyd (2005);
Boettke et al. (2008).
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 277
Şimdiye kadar bu araştırma programının birçok deneysel sonucu
olmuştur. Merkezi yönetimin sözde verimliliği ile ilgili olarak,
büyükşehir idari teşkilatı ile ilgili yaygın inanışların bir kısmına
açıklık getirmiştir. Örneğin, ‘Ölçek ekonomilerinin yaygın olduğu
varsayımı yanlıştır ya da tek bir polis departmanına ihtiyaç
duyduğunuz varsayımı yanlıştır. Yine bağımsız bölümlerin
koordinasyon yollarını bulmak için yeterince akıllı olamayacağı
varsayımı yanlıştır’… Devriye gezerken, mahalleyi tanımıyorsanız
sorunların ilk belirtilerini fark edemezsiniz ve beş-altı idari
katmanınız varsa, polis şefi sokakta ne olup bittiğini bilmiyordur
(Elinor Ostrom, alıntılama Zagorski, 2006: 19222).
İkinci olarak, önemli ekolojik konularda, özellikle toplulukların ortak
havuz kaynaklarındaki bedavacıları cezalandırmak için toplu
kurallar oluşturmak için kendi kendini organize edememe
konusundaki sözde yetersizliği ile ilgili yaygın inanış da yıkılmıştır.
Ortakların trajedisinin böyle bir öz-örgütlenme ile önlenebileceği ve
farklı durumlar arasındaki ilgili ayrımları görmezden gelen evrensel
‘çözümlerin’ çok zarar verici olduğu gösterilmiştir. Diğer önemli
katkı ise, beklenmeyen zorluklara ve bu zorluklara etkili bir şekilde
cevap verebilme yeteneği de dahil olmak üzere, bir topluluğun
çevresi ile uzun vadeli ve verimli ilişkisini kolaylaştırma eğiliminde
olduğu ortak seçim düzenlemeleri ve kurallarını yani tasarım
ilkelerini keşfetmek olmuştur (Ostrom, 1990, 2005). Hayek Anma
Konferasında Elinor Ostrom, bu tasarım ilklerini genişletmiş ve ne
üzerine çalıştıklarını kısaca açıklamıştır. Ostrom, bir toplumun doğal
çevresi ile arasındaki bağlantıya atıfta bulunmanın kısa ve öz bir yolu
olan ‘sosyo-ekolojik sistem’ kısaca ‘SES’ kavramını kullanmaktadır.
Bununla birlikte, tasarım ilkelerinin, genellikle çok iyi bir sebepten
dolayı toplumun içinde gelişen örgütlenme biçimlerini görmezden
gelen basitçe siyasal çözümler veya örgütlenme biçimleri öneren
siyasal ekonomi yaklaşımını engellediği açıktır.
Kamu Mallarını ve Ortak Havuz Kaynaklarını Anlama
IAD çerçevesinin oluşturulmasının yanı sıra, bu deneysel çalışmanın
içeriğine en önemli teorik katkılar ise şu şekildedir; kamu mallarının
278 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
ve ortak havuz kaynaklarının iktisadi teorisini genişletmek, ‘ortak
üretim’ teorisini oluşturarak temel tüketici teorisini genişletmek ve
çok merkezli olmanın önemini daha iyi anlamak. Elinor Ostrom’un
Hayek Anma Konferansı’nın arka planındaki bu fikirlerinin
anlaşılması için kısa bir açıklama yapmak yardımcı olacaktır.
Ekonomistler sıklıkla mal ve hizmetleri iki kritere göre sınıflandırır.
Bunlardan ilki, üreticinin bedavacıları yani para ödemeden mal veya
hizmet tüketen insanları göz ardı edebileceği rahatlık kriteri, diğeri
ise bir kullanıcının tüketiminin, diğer insanlar için malın veya
hizmetin kullanılabilirliğinden çıkarılma derecesi yani malın veya
hizmetin ne kadar 'rekabetçi' olduğu kriteridir. Bu kriterlere
dayanarak dört temel mal türü ortaya çıkmaktadır (Tablo 1).
Bedavacılığın engellenememesi durumunda, üreticilerin çoğu
hayırseverlik için hareket etmediği ve üreticilerin zararı tazmin
edilmediği için mal veya hizmet yetersiz üretilme eğilimi
göstermektedir. Bununla birlikte, eğer tüketim mevcut kaynaklardan
yapılırsa, bedavacılık da kaynağı tüketme (yok etme) eğilimindedir.
Çoğu insan, kaynağı kullanmaktan kaçınsalar bile tükenmenin
durdurulmayacağını bilir. Çünkü bedavacılar kaynağı yine de
tüketeceklerdir, bu nedenle kendini kısıtlamanın bir anlamı yoktur.
Başka bir deyişle, kamu malları az üretilme eğilimindedir ve ortak
havuz kaynakları hem az üretilme hem de fazla tüketilme
eğilimindedir.
Tablo 1: Mal Çeşitleri
Bedavacıların Dışlanabilir-liği
Rekabet /Tüketimin düşebilirliği
Kolay Zor
Yüksek Özel Mallar Ortak Havuz Kaynakları
Düşük Klüp Malları Kamu Malla-rı
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 279
Kamu malları sorununun klasik çözümü genellikle, kamu mallarını
finanse etmek için vergileri kullanmak, böylece tedarik seviyesini
yukarı doğru ayarlamak (muhtemelen optimum seviyeye doğru)
olmuştur. Hardin (1968) tarafından bulunan ‘ortakların trajedisine’
ilişkin klasik çözüm ise, kaynağı özel bir mal haline getirmek
olmuştur. Bu da ya özelleştirerek ya da uygun izleme ile devlet
mülkiyetine dönüştürerek gerçekleşecektir.
Elinor Ostrom'un Nobel Ödülü'nü almasının temel sebeplerinden
biri, bu klasik çözümlerin mümkün olan tek çözüm olmadığını
keşfetmesidir. Ostrom'un deneysel çalışmalarında keşfettiği şey,
ekonomistler ne düşünürse düşünsün, toplumların bedavacılara
karşı kurallar oluşturup uyguladıkları ve ortak mülklerin uzun vadeli
sürdürülebilirliğini sağladıklarıdır. ‘Tasarım ilkeleri’, bunun hangi
koşullar altında gerçekleştiğini ve ne zaman başarısız olduğunu
açıklamaktadır. Ayrıca, güven gibi kültürel faktörlerin, görülmesi
beklenen bedavacıların sayısını etkilediğini belirtmektedir. Öz
yönetimin önemi kısmen bundan kaynaklanmaktadır. Bir malın
rekabet yönü büyük ölçüde bir amaç olsa da, malın doğasına bağlı
olarak dışlanabilirlik boyutunun sosyal etkisi geleneksel kurallar ve
sosyal normların kurumsal sistemine bağlıdır. Sonuç olarak, kamu
mallarının ve ortak havuz kaynaklarının ekonomik analizi, yalnızca
bu faktörleri dikkate alan kurumsal bir bakış açısıyla doğru bir
şekilde yapılabilir.
Standart ekonomik yaklaşımın bir diğer önemli teorik uzantısı ortak
üretim kavramıdır. Ortak havuz kaynak araştırmalarında, tüketicinin
genellikle üretim sürecinin bir parçası olduğu açıktır. Bir ürünü satan
üretici ile satın alan tüketici arasında standart ekonomik ayrım
savunulabilir değildir. Ancak bir kişi bu ‘tüketici üreticisi’ fikrini
anladıktan sonra (yani üretim sürecine aktif olarak dahil olan, ancak
aynı zamanda ürün için işbirliği yaptığı ‘normal üreticiye’ bir şey
ödeyen) bunu her yerde görmeye başlar. Tıpkı bir video oyununun
oynanmadan eğlendirmemesi gibi. Aynı şekilde kalabalık tamamen
pasifse bir konser başarılı olamaz… Bir profesör isteksiz veya
tamamen kayıtsız bir öğrenciye ders veremez… Bir doktor sıklıkla
280 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
teşhis sürecinde hastanın girdilerine ihtiyaç duyar… Vatandaşlar
herhangi bir ipucu vermek istemiyorsa polis suçluları yakalayamaz…
Yangından korunma hizmetleri, vatandaşların yangınları önleme
çabalarına bağlıdır… Kimse tanık olmaya istekli değilse, adalet
sistemi çalışamaz vb. örnekler çoğaltılabilir. Ostrom ve iş arkadaşları
standart tüketici teorisi çerçevesi içerisinde, temel matematiksel
ortak üretim modelini yaratmıştır (Parks vd., 1981). Bu modelde,
yukarıda belirtilen durumlarda olduğu gibi normal üretici ile tüketici
üreticisi birbirine bağlı olduğunda, normal üreticinin ve tüketici
üreticisinin çabaları arasında bir dengenin ortaya çıktığı
görülmektedir. Elde edilen sonuç, ne kadar üretildiğine, normal
üreticinin ve tüketici üreticisinin göreceli katılımına, karşılaştıkları
göreceli maliyetlere dayanmaktadır. Bu maliyetler, normal üretici
tarafından üretim sürecinde yer alan tüketiciye verilen fırsat
fiyatlarına karşı ödenen üretim maliyetleridir (ücretler, vb.). Aligica
ve Boettke’nin de belirttiği gibi ‘ortak üretim rolü birçok şeyi açığa
çıkarır’, çünkü birçok kamu hizmetinin analizinde bu konu
görmezden gelindiği için hizmetlerin yetersiz olduğu ortaya
çıkmıştır. Açıkça tanımlandıktan sonra, hem özel hem de kamu
sektöründe, hizmet sektörlerinin birçok alt dalında ortak üretim
sorunları olduğu tespit edilebilmiştir. Herkesi ‘hizmet paradoksu’
olarak adlandırılan şeyin kaynağını tanımlamaktan alıkoyan
üretimin tüketimden ayrılmasının standart varsayımıydı (2009: 33).
Oysa hizmet paradoksu, profesyonel kriterlere göre daha iyi
hizmetlerin, vatandaşların bu hizmetlerden daha az memnun kaldığı
bir durumda oluşmaktadır (Ostrom ve Ostrom, 1999, (1977)).
Bu paradoks, üretim sürecinin değerlendirilmesini yalnızca normal
üreticinin sağladığı parçaya odaklanıp, tüketici üreticisinin oynadığı
kısmı göz ardı ettiği zaman ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak, bu gibi
durumlarda, birlikte üretim hâsıla ve maliyet dengesi, optimum
hizmetten uzaklaşıyor ve hizmeti geliştirmek için samimi çabalara
rağmen, iki parça arasındaki etkileşim giderek daha fazla kusurlu
hale geliyor. Basit bir örnek vermek gerekirse, ders kitapları ve sınıf
materyallerindeki büyük gelişmelere rağmen, eğer bu gelişmeler bir
şekilde öğrenci motivasyonunu baltalıyorsa, mesela sorunları
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 281
öğrencilerin sınıf arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle tartışmaya gerek
duymayacağı kadar net bir şekilde sunuyorsa eğitim çok daha kötüye
gidebilir.
Çoklu Merkezlilik
Çoklu merkezlilik kavramı, birçok karar merkezinin bazen özerk
bazen de örtüşen imtiyazlar ile bir arada bulunması, farklı ölçeklerde
örgütlenmiş olsalar da kapsayıcı kurallar çerçevesinde işlemeleri
olarak anlaşılabilir. Çoklu merkezlilik, karar merkezleri arasındaki
etkileşimlerin iyi tanımlanmış kurallar çerçevesinde yönetilmesi
bakımından anarşiden farklıdır.1 Bununla birlikte, çoklu merkezlilik
hiyerarşik organizasyondan da farklıdır, çünkü farklı karar
merkezleri, diğerlerine iletmelerini gerektirmeyecek yetki alanları
belirlemişlerdir. Elinor Ostrom'un konferansında daha detaylı
açıkladığı gibi, yerel düzeyde güven inşa etmeye uygun güdüler
yaratan ve aynı zamanda sorunlara daha iyi çözümler keşfetmeye
elverişli, farklı bir ortam yaratan bu sınırlı özerklik alanlarıdır.
Sistemin bir bölümünün güçlü yönleri başka bir bölümün zayıf
yönlerinin üstesinden gelmeye yardımcı olabileceğinden, bu
çözümler kargaşalara karşı daha az hassastır. Çoklu merkezlilik
sistemlerinde, ortak havuz kaynaklarının kullanıcıları yerel bilginin
yanı sıra deneme yanılma ile öğrenme sürecinin fazlalığı ve süratinin
kullanılmasının avantajlarının çoğunu elde ederler. Bir ortamda
neyin iyi çalıştığı hakkında bilgiler, kendi sistemlerinde
deneyebilecek başkalarına iletilebilir ve küçük sistemler başarısız
olduğunda çağrılacak daha büyük sistemler oluşturulabilir (ya da
bunun tam tersi) (Ostrom, 1999: 39)).
Balıkçılık: Ostrom’un Çalışmalarının Bir Uygulaması
Bu kavramları göstermek için, İngiltere'yi ve diğer birçok ülkeyi
etkileyen bir sorunu kısaca tartışabiliriz; balıkçılık yönetimi sorunu.
Elinor Ostrom konferansında bahsettiği gibi, dünyadaki balık avcılığı
üzerine yapılan gerçek araştırmalar bazı sürprizlere yol açmıştır.
282 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Örneğin, çoğu ekonomistin beklentilerinin aksine, topluluklar çoğu
zaman takip etmesi çok zor olacağı için insanların avlamasına izin
verilen balık miktarını düzenlemez. Bunun yerine izin verilen balık
avlama zamanını düzenler. Örneğin, yumurtlama dönemlerinde
balıkçılığın yasaklanması gibi. Ayrıca balık tutma yerini veya balık
avlama teknolojisini düzenlemek gibi diğer yöntemlere de güvenilir.
Bir nehrin bazı bölgelerinde ‘aşırı verimli’ teknolojilerin
yasaklanması buna örnek verilebilir. Ostrom tarafından çalışılan ABD
balıkçılığının tarihindeki bazı olaylar, devlet müdahalesinin ne kadar
faydalı ve zararlı olabileceğinin örnekleri nedeniyle ilgi çekicidir.2
Amerikan ıstakozu, yerel toplulukların balıkçılığı etkin bir şekilde
yönetme girişimlerinde başarısız olduğu için 1920’lerde ciddi şekilde
tükenmiştir. Devlet, bazı balıkçılıkların kapatılması ile tehdit ederek
duruma müdahale etmiş, ancak kendi kapsamlı balıkçılık politikasını
kurmak yerine, sadece ‘gayri resmi yerel zorlama çabalarını
desteklemiştir’. Müdahale başarılı olmuş ve “1930’ların sonunda,
uyum sorunları büyük ölçüde çözülmüş ve hisse senetleri
toparlanmıştır”.
Daha yeni bir devlet müdahalesi de, belirli coğrafi alanlardaki
resmileştirilmiş otoriteleri ve demokratik yerel seçimler yoluyla
gayri resmi yerel örgütleri resmileştirilmiş konseylere
dönüştürmektir. ‘Yerel bölgelerin resmileştirilmesinin hemen
ardından, yerel ölçekte daha büyük bir sorunla başa çıkmak için
gayri resmi bir konseyler konseyinin oluşturulmasıyla devam
etmesinin’ beklenmeyen bir yararı olmuştur. Bu, genelde şaşırtıcı
olan bir şeyi vurgulayarak, topluluklar arasında büyük ölçekli
sorunlara ilişkin işbirliğinin sıklıkla aşağıdan yukarıya doğru ortaya
çıkabileceğini göstermektedir.
Bir başka ilginç örnek ise Washington Eyaleti Pasifik somon
balıkçılığıdır. 1970'lerin ortasından önce, merkezi olarak yönetilen
1 Ostrom (1999); Ostrom (2005: ch. 9); Aligica and Boettke (2009: 101–7); McGin- nis
and Ostrom (2011); Aligica and Tarko (2012). 2 Sonraki iki paragraf Ostrom’a (1999) dayanmaktadır.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 283
balıkçılar, Ostrom'un belirttiği gibi, tipik bir bilgi problemiyle
karşılaşmışlardır. Merkezi olarak düzenlenmiş sistem, türlerin
birleştirilmesine odaklanırken somon balıkçılığının uzun vadede
sürdürülebilir olması için gerekli olan tatlı su yaşam alanlarına çok
az zaman harcamıştır. 1970'lerin ortalarında yönetim sistemi,
yüzyıldan daha önce Hintli kabilelerin imzaladığı antlaşmadaki
‘Kabilelerin normal balıkçılık alanından geçen balığın yüzde 50'si
kabilenin hakkıdır’ şeklindeki önemli bir mahkeme kararı nedeniyle
değişmiştir. Sonuç olarak bu durum, ‘devletin somonla ilgili çeşitli
politika rollerinde hem Washington eyaletini hem de 21 Hintli
kabileyi içeren’ ortak bir yönetim sistemi geliştirmesini gerekli
kılmıştır. Değişim yerel düzeyde yeni bir teşvik sistemi yaratmıştır.
Bir yandan, devletin sürekli katılımı, bireysel kabilelerin
bedavacılığının diğer kabileler tarafından hoş görülmeyeceğini ve bu
nedenle de koruma çabalarının değerli olduğunu garanti etmiştir.
Öte yandan, ortak yönetim sistemi, bireysel kabilelere, söz konusu
bilgi sorununun kaynağını çözmelerini teşvik eden önemli bir
ekonomik pay vermiştir.
Birçok vaka üzerinde çalışmış olan diğer yazarlar, başarılı veya
başarısız balıkçılıkta, ‘doğru teşvikler, giderek daha kısıtlayıcı erişim,
daha basit kurumlar ve uygun yönetim ölçekleri ile giderek daha
fazla sonuç alınmasının muhtemel olduğunu’ (Hilborn vd., 2005: 53)
düşünmektedir. Ayrıca gelecekteki reformların balıkçılık
endüstrisinin bir bölümünü diğerine göre tercih edeceği algısından
büyük bir engeli olan balıkçılık yönetim sorunlarının da, küçük ve
büyük ölçekli çıkarlar arasındaki pazarlık çatışmalarına güçlü bir
şekilde bağlı olduğu (Alcock, 2002: 459) konusunda hem fikirdir.
Sonuç
Özetle, Elinor Ostrom’un Bloomington okulunun bir parçası olarak
yaptığı katkılar, toplulukların çalışma ve sosyal işbirliğinin nasıl
ortaya çıktığı veya başarısız olduğu konusundaki geleneksel
uzmanlık bilgisine önemli yöntemlerle karşı çıkması yönünde
olmuştur. Bu katkılar çok önemli bir teorik gelişime yol açmıştır: IAD
çerçevesinin inşası ve buna bağlı bir teori olan etkileşimli sistem
284 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
olarak toplumun eylem alanları oluşturulmuştur. Daha önce de
belirtildiği gibi, bu teorik gelişme birçok yönden önceki teorilerin,
özellikle de kamu tercihi teorisinin bir uzantısı ve
genelleştirilmesidir. Ostrom’ların belirttiği gibi (Ostrom ve Ostrom,
2004), bütün bu teorik girişim Buchanan ve Tullock’un Oybirliğinin
Hesabı’ndaki analitik köklere sahiptir, ancak o zamandan beri önemli
ölçüde bütün olarak toplumun ekonomik bir teorisi doğrultusunda
genişlemiştir.
Kaynaklar
Alcock, F. (2002), ‘Bargaining, uncertainty, and property rights in
fisheries’, World Politics, 54(4):437-61.
Aligica, P. D. And P. J. Boettke (2009), Challengin Institutional Analysis
and Development: The Bloominton School, New York: Routledge.
Aligica, P. D.and V. Tarko (2012), ‘Polycentricity: from Polanyi to
Ostrom, and beyond’, Governance, 25(2):237-62.
Boettke, P. J. (2001 (1996)), ‘Why culture matters: economics, politics,
and the imprint of history’, in Calculation and Coordination, New
York: Routledge, pp.248-65
Boettke, P. J., C. J. Coyne and P. T. Leeson (2008), ‘Institutional
stickiness and the new development economics’, American Journal of
Economics and Sociology, 67(2): 331–58.
Buchanan, J. M. and G. Brennan (2000 [1985]), The Reason of Rules:
Constitutional Political Economy, Indianapolis: Liberty Fund.
Buchanan, J. M. and G. Tullock (1999 [1962]), The Calculus of Consent,
Indianapolis: Liberty Fund.
Buchanan, J. M., R. D. Tollison and G. Tullock (eds) (1980), Toward a
Theory of the Rent-seeking Society, Texas: A&M University Press.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 285
Caplan, B. (2008), The Myth of the Rational Voter: Why Democracies
Choose Bad Policies, new edn, Princeton, NJ: Princeton University
Press.
Friedman, D. (2000), Law’s Order: What Economics Has to Do with the
Law and Why It Matters, Princeton, NJ: Princeton University Press.
Gaus, G. (2011), The Order of Public Reason: A Theory of Freedom and
Morality in a Diverse and Bounded World, Cambridge: Cambridge
University Press.
Giugni, M., D. McAdam and C. Tilly (eds) (1999), How Social
Movements Matter, Minneapolis: University of Minnesota Press.
Goodwin, R. E. and C. Tilly (eds) (2006), The Oxford Handbook of
Contextual Political Analysis, Oxford: Oxford University Press.
Hardin, G. (1968), ‘The tragedy of the commons’, Science, 162: 1243–
8.
Harrison, J. L. (1995), Law and Economics, Eagan, MN: West
Publishing Co.
Henrich, J. and F. Gil-White (2001), ‘The evolution of prestige: freely
conferred status as a mechanism for enhancing the benefits of cultural
transmission’, Evolution and Human Behavior, 22: 1–32.
Herald-Times (2009), ‘The story of non-economist Elinor Ostrom’, 9 December.
Hilborn, R., J. M. Orensanz and A. M. Parma (2005), ‘Institutions, in-centives and the future of fisheries’, Philosophical Transactions: Bio-logical Sciences, 360(1453): 47–57.
McGinnis, M. D. and E. Ostrom (2011), ‘Reflections on Vincent Ostrom, public administration, and polycentricity’, Public Administration Re-view, 72(1): 15–25.
286 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi
Mueller, D. C. (1979), Public Choice, Cambridge: Cambridge Univer-sity Press.
Olson, M. (1965), Logic of Collective Action: Public Goods and the The-ory of Groups, Boston, MA: Harvard University Press.
Ostrom, E. (1990), Governing the Commons: The Evolution of Instituti-ons for Collective Action, Cambridge: Cambridge University Press.
Ostrom, E. (1999), ‘Polycentricity, complexity, and the commons’, Good Society, 9(2): 37–41
Ostrom, E. (2000), ‘Collective action and the evolution of social norms’, Journal of Economic Perspectives, 14(3): 137–58.
Ostrom, E. (2005), Understanding Institutional Diversity, Princeton, NJ: Princeton University Press.
Ostrom, E. (2008), ‘Developing a method for analyzing institutional change’, in S. Batie and N. Mercuro (eds), Alternative Institutional Structures: Evolution and Impact, New York: Routledge.
Ostrom, E. and V. Ostrom (2004), ‘The quest for meaning in public choice’, American Journal of Economics and Sociology, 63(1): 105–47.
Ostrom, V. (1997), The Meaning of Democracy and the Vulnerabilities of Democracies: A Response to Tocqueville’s Challenge, Ann Arbor, MI: University of Michigan Press.
Ostrom, V. and Ostrom E. (1999 [1977]), ‘Public goods and public cho-ices’, in M. D. McGinnis (ed.), Polycentricity and Local Public Econo-mies: Readings from the Workshop in Political Theory and Policy Analysis, Ann Arbor, MI: University of Michigan Press.
Parks, R. B., P. C. Baker, L. L. Kiser, R. J. Oakerson, E. Ostrom, V. Ost-rom, S. L. Percy, M. B. Vandivort, G. P. Whitaker and R. K. Wilson (1981), ‘Consumers as coproducers of public services: some economic and institutional considerations’, Policy Studies Journal, 9: 1001 - 11.
Nobelite: Hukuk ve İktisat Yaklaşımının Öncüleri 287
Richerson, P. and R. Boyd (2005), Not by Genes Alone: How Culture Transformed Human Evolution, Chicago, IL: University of Chicago Press.
Sperber, D. (1996), Explaining Culture, Oxford: Blackwell.
Tilly, C. (2003), Contention and Democracy in Europe 1650–2000, Cambridge: Cambridge University Press.
Tomasello, M. (2009), Why We Cooperate, Cambridge, MA: MIT Press.
Tullock, G. (2005), The Selected Works of Gordon Tullock, vol. 5: The Rent-Seeking Society, Indianapolis: Liberty Fund.
Tullock, G., A. Seldon and G. L. Brady (2002), Government Failure: A Primer in Public Choice, Washington, DC: Cato Institute.
Zagorski, N. (2006), ‘Profile of Elinor Ostrom’, Proceedings of the Na-
tional Academy of Sciences of the United States of America, 103(51):
19221–3