kliniğimizde ptozis cerrahisi uygulanan hastalarda farklı ameliyat ...
1995-2004 YILLARI ARASINDA KLİNİĞİMİZDE TEDAVİ EDİLEN ... · Embriyoloji ve Anatomi ..... 3...
Transcript of 1995-2004 YILLARI ARASINDA KLİNİĞİMİZDE TEDAVİ EDİLEN ... · Embriyoloji ve Anatomi ..... 3...
T.C
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
GENEL CERRAHİ ANABİLİM DALI
1995-2004 YILLARI ARASINDA KLİNİĞİMİZDE TEDAVİ EDİLEN
SAFRA YOLU YARALANMALARININ RETROSPEKTİF ANALİZİ
Dr. Atılgan Tolga AKÇAM
UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Emin Uğur ERKOÇAK
ADANA-2005
TEŞEKKÜR
Tez konusunda şimdiye kadar öğrendiğim en önemli unsur, tez yaparken en zor kısmın ‘tezin konusunu bulmak’ olduğudur. A. Tolga Akçam’ın tez konusunu seçerken iki meslektaşım, Prof. Dr. Ömer Alabaz ve Prof. Dr. Haluk Demiryürek’ten yardım aldık. Ancak Dr. Alabaz ile başlatılan çalışmalarda yeterli vaka sayısına ulaşılamadığı için 2 kez tez konusu değiştirildi ve üçüncüde Dr. Haluk Demiryürek ile geliştirdiğimiz projeye devam ettik ve ‘1995-2004 yılları arasında kliniğimizde tedavi edilen safra yolları yaralanmaları’nı retrospektif olarak inceledik. Bu tez; Sayın Prof. Dr. Demiryürek’in, tez sahibi ve tez danışmanına, değerli görüşlerini, zamanını, emeğini, olumlu eleştiri ve düzeltmelerini, en içten ve en cömert şekilde vermesiyle gerçekleşmiştir. Tezi gerçekleştirirken amacımız, önemli bir konuda, belirli zaman diliminde, kliniğimizin sonuçlarını değerlendirmek ve literatür ile karşılaştırmak idi. Bu değerlendirmeyi gerçeklerden sapmadan doğru tespitlerle yapmakta çok duyarlı olduk. Bu çalışmanın kesintisiz devam etmesini temenni ediyorum. Tez sahibi A. Tolga Akçam’a başarılarının devamını diliyor, yukarıda yardımlarını belirttiğim değerli meslektaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Emin Uğur ERKOÇAK
i
İÇİNDEKİLER Sayfa No:
TEŞEKKÜR....................................................................................................................... i
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................. ii
TABLO LİSTESİ............................................................................................................. iii
ŞEKİL LİSTESİ............................................................................................................... iv
ÖZET ve ANAHTAR KELİMELER ............................................................................... v
ABSTRACT - KEYWORDS........................................................................................... vi
1. GİRİŞ ............................................................................................................................ 1
2. GENEL BİLGİLER ...................................................................................................... 3
2.1. Embriyoloji ve Anatomi ......................................................................................... 3
2.2. Safra Yolları ve Vasküler Anomaliler .................................................................... 8
2.3. Fizyopatoloji ......................................................................................................... 11
2.3.1. Safra Yolu Obstrüksiyonu Fizyopatolojisi .................................................. 11
2.3.2. Safra Fistülü Fizyopatolojisi ........................................................................ 13
2.4. Patogenez .............................................................................................................. 14
2.4.1. Eğitim ve Tecrübe........................................................................................ 14
2.4.2. Lokal Risk Faktörleri ................................................................................... 15
2.4.3. Anatomik Anomaliler .................................................................................. 15
2.4.4. Kanama ........................................................................................................ 15
2.4.5. Teknik Yetersizlik........................................................................................ 15
2.4.6. Disseksiyon Yaralanmaları .......................................................................... 16
2.5. Safra Yolu Yaralama Yönetimi ............................................................................ 16
2.5.1. Klinik Seyir.................................................................................................. 16
2.5.2. Laboratuvar Bulguları.................................................................................. 17
2.5.3. Radyolojik Bulgular..................................................................................... 17
2.5.4. Onarım Yaklaşımı........................................................................................ 18
4. BULGULAR............................................................................................................... 23
5. TARTIŞMA................................................................................................................ 36
6. SONUÇ VE ÖNERİLER............................................................................................ 44
7. KAYNAKLAR ........................................................................................................... 46
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 49
ii
TABLO LİSTESİ
Tablo No: Sayfa No: Tablo 1. Operasyon şekli ve endikasyonu.............................................................................................. 24 Tablo 2. Safra yolu yaralanmasından sonra görülen semptom ve bulgular ....................................... 24 Tablo 3. Preoperatif ve postoperatif laboratuvar değerleri ................................................................. 26 Tablo 4. Preoperatif dönemde uygulanan görüntüleme yöntemleri.................................................... 26 Tablo 5. Vasküler yaralanma dağılımı................................................................................................... 32 Tablo 6. Yaralanma yeri dağılımı........................................................................................................... 32 Tablo 7. Olsen klasifikasyonuna göre yaralanma tipi dağılımı ........................................................... 33 Tablo 8. Yaralanma ile onarım arasında geçen sürenin incelenmesi .................................................. 33 Tablo 9. Uygulanan cerrahi yöntemlerin dağılımı ............................................................................... 34 Tablo 10. Onarım sonrası erken dönemde oluşan komplikasyonlar ve dağılımı ............................... 34 Tablo 11. Mortalite nedenleri ................................................................................................................. 35 Tablo 12. Olguların takip sonuçlarının dağılımı ................................................................................... 35
iii
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil No: Sayfa No: Şekil 1. Karaciğerin segmental bilier drenajı .......................................................................................... 3 Şekil 2. Ekstrahepatik safra yollarının anatomik görünümü ................................................................ 4 Şekil 3. Karaciğer, safra yolları, portal triad ve pankreas ilşkisini gösteren sagital kesit................... 6 Şekil 4. Calot üçgeni................................................................................................................................... 6 Şekil 5. Ekstrahepatik safra yollarının kanlanması................................................................................ 8 Şekil 6. Sistik kanal anomalileri ............................................................................................................... 9 Şekil 7. Hepatik kanal anomalileri ve görülme oranları....................................................................... 10 Şekil 8. Vasküler anomaliler ................................................................................................................... 10 Şekil 9. Safra yolu yaralanmalarının yıllara göre dağılımı .................................................................. 23 Şekil 10. Safra yolu yaralanmasından sonra oluşan bilioma ............................................................... 25 Şekil 11. İntrahepatik safra yolları dilatasyonunun gösteren tomografi görünümü ......................... 27 Şekil 12. Anahepatik kanalda yaralanma ve metalik klipsleri gösteren ERKP görünümü .............. 28 Şekil 13. Bifurkasyonda tam obstrüksiyonu gösteren PTK filmi ........................................................ 29 Şekil 14. Hepatoenterik pasajın olmadığı sintigrafi görünümü........................................................... 29 Şekil 15. Bilioenterik anastomoz yapılan hastanın kontrol sintigrafisi ............................................... 30 Şekil 16. Anahepatik kanalda yaralanmayı gösteren MRKP görünümü............................................ 30 Şekil 17. ÇÜTF Genel cerrahi kliniğinde yapılan kolesistektomi ameliyatlarının yıllara göre
dağılımı ....................................................................................................................................... 31
iv
ÖZET
1995-2004 Yılları Arasında Kliniğimizde Tedavi Edilen Safra Yolu Yaralanmalarının Retrospektif Analizi
Safra yolu yaralanmaları tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmelere rağmen halen problem olma özelliğini korumaktadır. Bu çalışmada 1995 Ocak -2004 Mart yılları arasındaki 10 yıllık dönem içinde Çukurova Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda safra yolu yaralanması nedeni ile opere edilen 54 hastanın retrospektif incelenmesi ve sonuçlarının literatürle karşılaştırılması amaçlandı. Hastaların arşiv bilgileri incelenerek demografik bulguları, kolesistektomi endikasyonu, operasyon şekli, peroperatif yaralanma fark edilme durumu, semptomları, preoperatif ve postoperatif laboratuvar değerleri (SGOT, SGPT, T/D Bilirubin, ALP), yaralanma yeri ve klasifikasyonu, vasküler yaralanma varlığı, yaralanma ile onarım arasında geçen süre, uygulanan cerrahi girişim, morbidite, mortalite, yatış süresi ve postoperatif takibi değerlendirildi. En sık görülen bulgu sarılık (%44.4) olup ikinci sıklıkta safra fistülü (%38.8) idi. Bu iki bulgu ile mortalite ve başarı değerlendirilmesi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (P>0.05). PTK uygulanan tüm olgularda safra yolu yaralanma yeri tam olarak belirlendi. Sarılık ile başvuran ve tetkiklerde safra yolu dilatasyonu gelişen hastalarda Perkütan bilier drenaj yapılması ile mortalite ve başarı değerlendirmesi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (P>0.05). En sık yaralanma yeri, ana hepatik kanal (28 hasta) idi. Yaralanma yeri ile rekonstrüktif amaçlı uygulanan operasyon başarı durumu ve mortalite ile ilişkisi irdelendiğinde yaralanma yerinin mortaliteyi ve başarı durumunu etkileyici faktör olmadığı istatistiksel olarak gösterildi (P>0.05). En sık uygulanan operasyon 36 (%66.6) hastayla Roux-en Y hepatikojejunostomidir. Vasküler yaralanma varlığının mortaliteyi etkilemediği (P>0.05), ancak tamirin başarı oranını etkilediği, istatistiksel olarak gösterilmiştir (P<0.05). Erken dönem morbidite 20 (%37) hastada , geç dönem morbidite 5 (%9.2) görüldü. Erken dönemde 9 hasta ile en sık rastlanan komplikasyon yara enfeksiyonu idi. Geç dönemde ise 5 hastada anastomoz striktürü saptandı. Erken dönem mortalite oranı % 12.9’dur (7 olgu). Peritonit ile mortalite arasında ise istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır (P<0.05) Geç dönemde mortalite %3.7 (2 olgu)’dir. Ortalama takip süresi ise 79.9ay (13-124) olup bu sürede rekürren sarılık veya kolonjit saptanmayan başarılı tedavi oranımız %85.1’dir. Anahtar sözcükler: Hepatikojejunostomi, kolesistektomi, laparoskopik kolesistektomi, safra yolu yaralanmaları.
v
ABSTRACT
The Retrospective Review of Bile Duct Injuries Managed Between 1995 and 2004
in Our Clinic
Bile duct injuries are still a problem despite the improvements in its diagnosis and management. In this study, the aim was to analyze 54 patients who were operated due to bile duct injuries at the Faculty of Medicine, Department of General surgery of Çukurova University between January 1995 and March 2004, and to compare the outcomes with the literature. Parameters which included demographic data, cholecystectomy indication, operation type, symptoms and findings; preoperative diagnosis, Preoperative and postoperative laboratory values, radiological investigations, injury zone and classification, presence of vascular injury, the duration between injury and reconstruction, operative approach, morbidity, mortality, hospitalization duration and postoperative long-term follow-up were analyzed. The most frequently seen symptom was jaundice (44.4%) and the second frequently seen symptom was biliary fistula (38.8%). Any statistically significance were established between these symptoms and mortality/ Long-term results (p>0.05). The injury zone was detected completely in the preoperative course, on all patients’ images of whom was performed PTC. Statistically significance was not established between percutaneous biliary drainage and mortality/Long-term results (P>0.05) The most frequently established injury zone was common hepatic duct (28 patients). The association between injury zone and mortality/ long term results was not statistically significant (P>0.05). Hepaticojejunostomy was determined as the most frequently performed operation by %66.6 (36 patients). The presence of vascular injury was not a prognostic factor for the mortality, however the significance of association between vascular injury and long- term results was statisticcally demonstrated (P>0.05). The early period morbidity was 37% (20 patients) and the Long-term morbidity was 9.2% (5 patients). The wound infection was the most frequently seen complication with 9 patients. However, 5 anastomosis strictures were established in the long-term follow-up. The early period mortality rate was 12.9% (7 patients). The mortality rate of patients who had peritonitis was statistically increasing (P<0.05). The long-term mortality rate was 3.7%. The average follow-up was 79.9 month (13-124) and long-term excellent results (absence of jaundice or cholangitis symptoms) were assessed on 85.1% of patients. Key Words: Bile duct injury, Hepaticojejunostomy, Cholecystectomy, Laparoscopic cholecystectomy.
vi
1. GİRİŞ
Kolelitiazis, akut veya kronik taşlı kolesistitin standart tedavisi
kolesistektomidir. Açık kolesistektominin ilk defa Langenbuch tarafından 1882’de
gerçekleştirilmesinden bu yana oranları giderek azalmasına rağmen safra yolları
yaralanmaları da dahil olmak üzere pek çok komplikasyonu da beraberinde getirmiştir.
Lahey Kliniği’nde 1919 ve 1979 tarihleri arasında 2500 den fazla safra yolu
rekonstrüksiyonu yapılması, bu durumun göstergesidir. Tecrübe kazanılması ile beraber
safra yolu yaralanma oranının %0-0.2’ye kadar düşmüş olması açık kolesistektomiyi
altın standart haline getirmiştir 1,2.
1980’nin geç dönemlerinde Mühe (Alman), Dubois ve Perissat (Fransa)
laparoskopik kolesistektomiyi Avrupada geliştirdiler. Bu operasyonun kısa sürede
Birleşik Devletlerde Reddick ve Olsen tarafından da uygulanması sonrası safra taşı
sağaltımında laparoskopik kolesistektomi yeni bir teknik olarak kabul gördü 1,2.
Laparoskopik kolesistektominin 1990’dan sonra popülarite kazanması ile beraber safra
yolu yaralanma oranlarında görülen artış, teknik ve tecrübe alanındaki kazanımlar
sonucu azalmaya başlanmıştır. Buna rağmen laparoskopik kolesistektomide safra yolu
yaralanma oranı açık kolesistektominin 2 katı olarak görülmeye devam etmekte idi
(%0.1-0.3---%0.4-0.6). Amerikan Ulusal Sağlık Enstütisi tarafından 1992’de yapılan
toplantıda 100.000 den fazla laparoskopik olgu gözden geçirilerek laparoskopik
kolesistektominin altın standart olduğu ortak kanatine varılmıştır 1,2.
Her cerrahi kliniğinde gerçekleştirilebilen, morbidite ve mortalitesi çok düşük
olan kolesistektomi ameliyatı esnasında gelişebilecek bir safra yolu yaralanması, hem
hastayı, hem de cerrahı zor bir duruma sokmaktadır 3. Bu durum hastayı morbidite ve
mortalitesi yüksek karaciğer transplantına kadar götürebilmektedir. Bu nedenle,
şimdiye kadar olan zaman içerisinde açık ve laparoskopik kolesistektomide safra yolu
yaralanma insidansı, oluş mekanizması, sağaltımı ve uzun dönem sonuçları literatürde
tartışma çok önemli tartışma konusudur 2,4,5.
Ameliyathanesi olan her hastanede yapılabilen kolesistektomi ameliyatının bu
tür komplikasyonunun tedavisi için ileri bir tanı ve tedavi merkezi ile, safra yolu
cerrahisinde uzmanlaşmış hepatobilier cerrahlara gereksinim vardır.
1
Bu çalışmada 1995-2004 yılları arasında Çukurova Tıp Fakültesi Genel Cerrahi
Anabilim dalı’nda açık veya Laparoskopik kolesistektomi sonrası oluşan safra yolları
yaralanması nedeni ile tedavi edilen olguların retrospektif incelemesi amaçlandı. Bu
olgulara ait preoperatif, peroperatif, postoperatif ve uzun süreli takip kriterleri
belirlenerek sonuçları literatürle karşılaştırıldı.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Embriyoloji ve Anatomi
Safra yolları ve karaciğer, 3 mm boyutundaki embriyoda, ön barsağın ventral
yüzündeki divertikülden oluşur. Bu divertikülün kranial bölümünden karaciğer, kaudal
kısmından pankreas, ara kısmından safra kesesi meydana gelir. Karaciğer divertikülü,
daha sonra yoğun hücre kitlesi haline dönüşür, içindeki safra kanalları gelişmeye başlar
ve safra yolları oluşur.
Karaciğerinin sağ ve sol loblarından gelen safra yolları, birleşerek hepatik kanalı
yapar; insanların % 25’ inde ise, sağ lobun değişik segmentlerinden gelen kanallar, sol
hepatik kanal ile ayrı ayrı birleşir. Hepatik kanal 4 cm uzunluğundadır; sistik kanal ile
birleştikten sonra koledok adını alır. Koledok, 9 cm kadar ilerleyerek duodenum 2.
kıtasının arka yüzünden gastrointestinal kanala açılır; koledok, insanların % 90’ında
duodenuma açılmadan önce pankreasın ana kanalı ile birleşir. Bu kanal 1 cm kadardır
ve oddi sfinkteri ile çevrilidir.
Şekil 1. Karaciğerin segmental bilier drenajı 6.
3
Ekstrahepatik safra yolu: sağ ve sol hepatik kanallar ve bu iki kanalın
birleşiminden oluşan ana hepatik kanal; safra için depo görevi yapan safra kesesi; sistik
kanal ve sistik kanalın ana hepatik kanalın birleşmesiyle oluşan koledoktan oluşur.
Sağ ve sol hepatik kanalların uzunlukları 3-4 cm’ dir. Birleşme yerleri karaciğerin
hilusunda ve portal venin sağ dalını verdiği bifurkasyonun hemen önünde bulunur. Sol
hepatik kanal karaciğerin 2., 3. ve 4. segmentlerini drene eder. Sağ hepatik kanal 5., 6.,
7. ve 8. segmentlerini drene eder. Kaudat lobun (segment 1) safra kanalı % 80 olguda
sağ ve sol kanalların her ikisine, % 15 olguda sol hepatik kanala, % 5 olguda sağ
hepatik kanala drene olur. Sağ ve sol hepatik kanal, ana hepatik kanalı genellikle
ekstrahepatik lokalizasyonda oluşturur. Sağ hepatik kanalın ekstrahepatik bölümü
kısadır, sol hepatik kanalın ekstrahepatik uzunluğu 2 cm yada daha fazladır 6.
Şekil 2. Ekstrahepatik safra yollarının anatomik görünümü 6.
Safra kesesi armut şeklinde bir organ olup karaciğerin alt yüzünde, sağ ve sol
lobu ayıran bir oluk içerisinde yapışık olarak bulunur. Çok nadir peritonla tamamen
kaplı şekilde olur ki bu şekli kese torsiyonuna meyillidir. Tam dolu olduğunda 50 cc
safra içerebilir. 4 anatomik kısma ayrılır: fundus, gövde, infindibulum, boyun. Fundus
4
safra kesesinin en geniş kısmıdır ve karaciğerin öndeki serbest kenarına kadar uzanır.
Fundus birçok insanda karaciğer kenarını 1-2 cm geçer, ve ancak kese boşalmasını
engelleyen durumlarda ele gelir; bazen öne aşağıya doğru katlanmıştır ve Frigyalı
şapkası şeklini alır. Fundus safra kesesinin en çok düz kas içeren bölümüdür. Bunun
tersine gövde ve infindibulum elastik doku içerir ve depo görevi görür. Gövde huni
şeklinde incelerek boynu oluşturur ve sistik kanal ile birleşir. Boyun kısmı aşağı doğru
cepleşir, infindibulum veya hartmann cebi adını alır. Sistik kanalın içi safra akımına
hafif bir direnç gösteren Heister spiral kapağı ile döşelidir. Sistik kanalın uzunluğu
değişebilir, genellikle 2-4 cm kadardır. Kese ile karaciğer yatağı arasında doğrudan
drenajı sağlayan küçük safra kanalları (luschka) bulunabilir; kolesistektomi esnasında
gözden kaçabilir ve safra fistülüne neden olabilirler. Sistik kanal insanların dörtte
üçünde, koledoğa dik bir açı yaparak birleşir, sağ hepatik arter hemen arkasında yer alır.
Nadiren sistik kanal, sağ hepatik kanala ya da aşağıda retroduodenal kanala açılabilir.
Sistik kanalın hepatik kanal ile birleşmesi değişik şekillerde olabilir, bu cerrahi açıdan
önem taşır. Sistik arter, sağ hepatik arterden çıkar ve safra kesesinin kanlanmasını
sağlar. Seyrek olarak sol hepatik, gastroduodenal veya superior mezenterik arterden
kaynaklanabilir. Sistik arter, sağ hepatik arterden doğduğunda genellikle sistik kanal
medialinde ona komşu ve paralel seyreder. Bu ilişki her zaman böyle değildir; bununla
birlikte; eğer arter sağ hepatik arterin proksimalinden ya da common hepatik arterden
doğarsa, hepatik kanala çok yakın yer alabilir; ve ligatüre edildiğinde hepatik kanal
yaralanabilir. Venöz dönüş kanı, sistik ven ile portal vene ve doğruca karaciğere giren
küçük venlerle sağlanır. Lenfatik dönüş karaciğere ve portal ven etrafındaki lenf
nodlarına olur. Safra kesesinin motor innervasyonu çölyak pleksustan gelen
postganglionik vagus lifleri ile olur ve safra kesesi tonusunu arttırır. Sempatik ve
sekretuar lifler ise yine çölyak pleksus yoluyla T8, T9 sempatik ganglionlardan gelir 6.
5
Şekil 3. Karaciğer, safra yolları, portal triad ve pankreas ilşkisini gösteren sagital kesit 6.
Koledoğun normal çapı 4-9 mm kadardır. Koledoğun üst kısmı ya da
supraduodenal kısmı küçük omentumun serbest kenarı altında, sağ hepatik arter ve
portal venin önünde yer alır. Orta kısmı ya da retroduodenal bölümü vena kava
inferiorun önünden, portal venin lateralinden ve duodenum 1. kısmının arkasından
geçer. Alt kısmı ya da intrapankreatik kısmı, pankreasın arkasında transvers olarak yer
alır ve burada tünel yaparak duodenum 2. kısmına girer. Koledok oblik olarak
ilerlerken postero-medial duvardan çoğunlukla pankreatik kanal katılarak Ampulla
Wateri adını alır. Ampulla, duodenum içine doğru muköz membran çıkıntısı yapar ve
duodenal papillayı oluşturur. % 10-15 oranda safra ve pankreatik kanallar duodenuma
ayrı ayrı açılırlar. Ayrıca iki kanal, duodenum duvarı içinde birleşebilir ve kısa bir
segmentte ortak seyredebilir 6.
Şekil 4. Calot üçgeni 6.
6
Hepatosistik veya hepatobilier üçgen olarak da adlandırılan Calot üçgeni
anatomik olarak çok önemlidir. Medialde hepatik kanal, lateralde sistik kanal ve üstte
sistik arterden oluşan bölge ilk defa 1891 yılında Calot tarafından tanımlanmıştır. Bu
bölgenin cerrahi açıdan önemi büyüktür. Calot üçgeni’nin disseksiyonu,
kolesistektominin emniyetle yapılması için önemlidir.
Safra yollarının kanlanması son zamanlarda artan oranda dikkat çekmektedir.
Zengin bilier kanal vaskülarizasyonuna rağmen kolesistektomi esnasında oluşan arteryel
hasar nedeni ile iskemi oluşabilir. Bu durum postoperatif safra yolu darlığı ile
sonuçlanabilir.
Safra kanalı üç segmente ayrılabilir: hiler, supraduodenal ve retropankreatik.
Supraduodenal kanalın kanlanması aksiyeldir (Northover ve Terblanche).
Supraduodenal kanalı besleyen damarlar superior pankreotikoduodenal arter, hepatik
arterin sağ dalı, gastroduodenal arter, sistik arter ve retroduodenal arterden
kanlanmaktadır. Her biri yakl aşık 0.3 mm çaplı ortalama 8 arter supraduodenal duktusu
beslemektedir. Kanalın yan sınırlarında seyreden önemli arterlere saat 3 ve saat 9
arterleri denir. Supraduodenal kanalı besleyen damarların %60’ ı inferior major
damarlardan kaynaklanır ve yukarı doğru seyreder. %38’i ise hepatik arterin sağ
dalınadn ve diğer damarlardan kaynaklanarak aşağı doğru seyrederler. Sadece %2’sinde
arteriel kanlanma non-aksiyeldir ve direkt ana hepatik arterden kaynaklanır ve ana safra
kanalına paralel seyreder. Hiler kısım ise supraduodenal kanal etrafındaki zengin damar
ağının devamlılığından kanlanmasını sağlamaktadır. Retropankreatik ana safra kanalı
ise kanlanmasını retrodudenel arterden sağlamaktadır. Birçok küçük damar bu bölgenin
çevresinde mural pleksus oluşturur.
Ekstrahepatik safra yollarının venöz kanlanması, arteriel kanlanması gibidir.
Saat 3 ve 9 hizasında bulunan ve ana safra kanalına paralel seyreden venler drenajın
büyük bölümünü oluşturur. Safra kesesinin venöz drenajı da bu sisteme olur, direkt
portal vene olmaz. Ekstrahepatik safra yoları karaciğere doğru yönlenen kendi portal
sistemine sahip bir izlenim vermektedir 6.
7
Şekil 5. Ekstrahepatik safra yollarının kanlanması 6.
2.2. Safra Yolları ve Vasküler Anomaliler
Hepatobilier prosedür uygulanırken normal bilier anotomiden farklı olan ve sık
görülen varyasyonların da bilinmesi gereklidir(31).
Birçok safra kesesi anomalisi 1936’da Gross tarafından tarif edildi. Safra kesesi
yokluğu Boyden (1926), Rogers(1975) ve Rachard-Mohassel (1973); iki loblu tek sistik
kanallı safra kesesi Hobby (1970) tarafından ve ayrıca iki sistik kanallı safra kesesi
duplikasyonu da tarif edildi. Tek safra kesesinin iki sistik kanal ile drene edildiği
Perelman tarafından 1961 yılında gösterildi. Bir müsküler duvarı bulunan safra
kesesinin konjenital divertikülü ise Eelkema (1958) tarafında bulundu. Safra kesesinin
yeri ile ilgili varyasyonlar; örneğin intrahepatik pozisyonda veya karaciğerin solunda
bulunabileceği Newcombe ve Henley (1964) tarafından rapor edilmiştir 6.
Sistik kanalın ana hepatik kanala birleşimi angular, paralel veya spiral olabilir.
Angular birleşim vakaların %75’inde görülür (Kune 1970). %20 olguda sistik kanal
ortak hepatik kanala paralel seyredebilir ve her iki kanal arasında bağ doku bulunabilir.
3. olarak %5 olguda sistik kanal ortak hepatik kanala spiral şekilde birleşebilir.
8
Şekil 6. Sistik kanal anomalileri 6.
Olguların % 72’sinde sağ ve sol kanalların konfluensi normal anatomik
pozisyondadır (Healey ve Schroy 1953). Olguların %12’sinde ise sağ anterior, sağ
posterior ve sol hepatik kanalın birleşimi ile oluşan 3’lü konfluens görülmektedir
(Couinaud 1957). Ek olarak sağ sektoral kanal %20 olguda ana hepatik kanala direkt
olarak açılabilir. %16 olguda sağ anterior sektoral kanal ve %4 sağ posterior sektoral
kanal ana hepatik kanala bu şekilde girebilir. %6 olguda ise sağ sektoral kanal sol
hepatik kanala bağlanabilir (%5 olguda posterior, %1 olguda anterior kanal ). %3
vakada hepatik kanal konfluensi yoktur ve %2 olguda ise sağ posterior sektoral kanal
safra kesesi boynuna veya sistik kanala bağlanabilir (Couinaud 1957).
İntra hepatik kanalların safra kesesi boynuna veya sistik kanala drenajının çeşitli
formları Couinaud (1957) ve Albaret (1981) tarafından rapor edilmiştir ve
kolesistektomi esnasında mutlaka akılda bulundurulmalıdır.
9
Şekil 7. Hepatik kanal anomalileri ve görülme oranları 6.
Hepatik arter ve sistik arter ilişkisi ve sistik arterin bilier aparatus içerisindeki
seyri çok iyi bilinmelidir; çünkü bu durumların bilinmemesi sonucu oluşabilecek
beklenmeyen kanamaların hemostazı esnasında safra yolu yaralanması oluşabilir
(Champtier,1982) . Aşağıda sistik arterin önemli varyasyonları gösterilmiştir6 (Şekil 8).
Şekil 8. Vasküler anomaliler 6.
10
2.3. Fizyopatoloji
Tüm karaciğer hücreleri sürekli olarak az miktarda safra adı verilen bir salgı
yaparlar. Safra, karaciğer hücre tabakaları arasında bulunan çok küçük safra
kanalcıklarına salgılanır. Sonra perifere doğru akarak interlobüler septumlardaki
terminal safra kanalcıklarına dökülür. Giderek kanalcıklar daha büyük kanallarda
toplanır ve sonunda duktus hepatikus ve de koledok kanalına geçerek ya doğrudan
duodenuma boşalır ya da duktus sistikus ile safra kesesine yönelir7.
Karaciğerden sürekli olarak salgılanan safra, normalde safra kesesinde
depolanarak gerektikçe duodenuma akar. Günlük total safra sekresyonu 700-1200 ml,
safra kesesinin maksimal hacmi ise, ancak 30-60 ml kadardır. Bununla beraber 12
saatlik safra salgısı kesede depo edilebilir7. Çünkü, su, sodyum klorür, ve öteki küçük
elektrolitlerin çoğu sürekli olarak safra kesesi mukozasından aktif ve ya pasif transport
ile emilerek, safranın öteki maddelerini, safra tuzları, kolesterol, lesitin ve bilüribini
konsantre eder 7,8. Bu absorbsiyon büyük çapta sodyumun safra kesesi epitelinden aktif
transportu ile gelişir. Safra genellikle 5 kat konsantre edilmekle beraber, maksimum 12-
18 kat kadar yoğunlaştırılabilir7. Safra kesesi duvarındaki net su transportu humoral
faktörlerden ve otonomik sinirlerden etkilenebilir. Sistik kanal obstrüksiyonu ile ilişkili
kese inflamasyonunda, mukoza absorbtif kapasitesi kaybedilir ve lümen içine net
sekresyon hidropsa yol açar.
2.3.1. Safra Yolu Obstrüksiyonu Fizyopatolojisi
Ekstrahepatik safra yolu ligasyonu sonucu tıkanma sarılığı veya safra yolu
yaralanması sonucu safra fistülü gelişebilir. Safra yoları obstrüksiyonunun durumu
pratik kullanım açısından 4 kategoriye ayrılmıştır (Benjamin 1983):
Tip 1- Komplet obstrüksiyon- sarılığa yol açan
Tip2- İntermittant obstrüksiyon- semptomatik, labratuar değerlerine yansıyan
ancak iktere yol açmayan
Tip 3- Kronik inkomplet obstrüksiyon- Klasik semptomlar ve labratuar
değişiklikleri görülebilir veya görülmeyebilir, ancak safra yolları veya karaciğerde
patolojik değişiklikler görülür.
11
Tip 4- Segmental obstrüksiyon- bir veya daha fazla segmentin intrahepatik safra
yolu obstrükte olmuştur. Bu segmental obstrüksiyon yukarıda bahsedilen formlara
dönüşebilir.
Safranın normal sekretuar basıncı 120-250 cmH20’dur. Total safra yolu
obstrüksiyonunu takiben safra sekresyonu safra kanalındaki basınç 170-220 mm H2O
olana kadar devan eder. Yüksek basınçta kolesterol ve fosfolipid sekresyonunda azalma,
safra sekresyonundaki azalmadan daha fazla olduğundan safranın kompozisyonu
değişir, daha az litojenik hale gelir. Obstrüksiyonun düzelip basıncın normale
dönmesinden sonra, kolesterol ve fosfolipid sekresyon hızındaki düzelme safra tuzlarına
oranla daha çabuk olduğundan, bu dönemde safra daha litojenik hale gelmektedir 7,8.
Uzun süren safra yolu obstrüksiyonlarında ilk değişiklikler safra kanallikülleri
seviyesinde ortaya çıkar. Kolestazis esnasında kanalliküler genişler, mikrovilluslarda
şişme ve şekil bozukluğu ortaya çıkar. Kanalliküllerde ve komşu hepatositlerde safra
pigment trombüsleri oluşur. Kolestazis daha da uzarsa kanalliküllerde belirgin
proliferasyonla beraber uzama ve kıvrılma gelişir, oluşan safra reabsorbsiyonu, portal
yollarda polimorfonükleer hücre infiltrasyonu ile birlikte olan bir inflamatuar
reaksiyona neden olur. Bu durum, irritan kimyasal stimulusa karşı olan bir doku
reaksiyonudur ve kolonjiolitik değişiklikleri fibrozis takip eder 8.
Periportal alanlardaki hepatositlerde bilüribin ve safra asitleri birikerek toksik
etki yaparlar. Bunun sonucunda endoplazmik retikulum parçalanarak kanlliküler
membran komponentleri solubilize hale gelir. Bu dönemde kanalliküler alkalen fosfataz
kan dolaşımına katılarak düzeyi artmaya başlar. Obstrüksiyon iki hafta içinde düzelirse
bu değişiklikler kısa sürede geriye döner. Obstrüksiyonun devam ettiği hallerde
periportal alanlarda çöken retikülin tip-1 kollojen halinde maturasyon göstererek safra
kanalları çvresinde skar fibrozisi geliştirir. İntrahepatik fibrotik değişikliklerin daha da
ilerlemesi sinüzoidal akımı mekanik olarak obstrükte ederek sekonder portal
hipertansiyona sebep olur. Karaciğerin lobüler yapısı nedeni ile bu fibrotik süreç
nadiren sekonder bilier siroza neden olmaktadır. Yine bu özelliğinden dolayı
obstrüksiyonun düzelmesi halinde fibrotik değişikliklerin birçoğu geriye dönme
niteliğindedir.
12
Bilier obstrüksiyon varlığında bakteriyel kolonizasyon sonucu sekonder infektif
kolonjit oluşur. Klasik olarak asendan kolonjit terimi kullanılmasına rağmen, opere
olmamış safra yollarına bakteri girişinin gerçek mekanizması anlaşılamamıştır.
2.3.2. Safra Fistülü Fizyopatolojisi
Eksternal bilier fistülün fizyopatolojik etkisi fitülün süresine ve diversiyon
derecesine bağlıdır. Günlük salgılanan ortalama 1000 ml safra içerisinde kan ile eşit
konsantrasyonda sodyum, potasyum klorid, ve kalsiyum ionları mevcuttur. Üç hafta
kadar total bilier diversiyon ciddi bir elektrolit ve sıvı kaybına yol açmamaktadır, fakat
uzun süreli safra diversiyonlarında serum potasyum ve klor seviyelerinde düşme
olmaktadır. Sodyum kaybı ise klor kaybından genellikle fazladır ve sonucunda
koledokostomi asidotik sendrom olarak adlandırılan asidoza neden olmaktadır (Cass,
Robson ve Rundell) 9. Bazı olgularda başlangıçta potasyum seviyeleri düşmüştür ancak
dehidratasyona bağlı gelişen düşük outputlu renal yetmezlik sonucu hiperkalemi
gelişebilir( Knochel, Cooper ve Barry 1962) 9.
Safra tuzları intestinal kanalda iki önemli görev yaparlar. İlk olarak, besindeki
yağ partikülleri üzerinde deterjan etkileri vardır; partiküllerin yüzey gerilimini
azaltarak, küçük yağ damlacıklarına parçalanmasına ve karışmasına yardım eder. Buna
safra tuzlarının emülsiyon haline getirme ya da deterjan fonksiyonu denir.
İkinci ve daha da önemli olarak, safra tuzları, yağ asitleri, monogliserid,
kolesterol ve öteki lipidlerin intestinal kanalda absorbsiyonuna yardım ederler. Safra
tuzları bu görevi lipidler ile küçük kompleksler yaparak yürütürler. Miçel adını alan
kompleksler, safra tuzlarının elektiriksel yükleri nedeni ile erir durumda kalırlar.
Lipidler bu yapı içinde mukozadan ‘geçebilir’ özellik kazanır ve absorbe olurlar.
İntestinal kanalda safra bulunmadığı zaman, lipidlerin %40’ı feçesle kaybedilir ve bu
şahıslarda lipid kaybına bağlı metabolik bozukluklar gelişir7,8. Yağların absorbsiyonu
yeterli olmadığı zaman, yağda eriyen A,D,E, ve K vitaminleri de yeterince absorbe
edilemez. A,D,E vitaminleri genellikle vücutta depo edilmesine karşın, K vitaminin
deposu yoktur. Böylece, karaciğerde bazı koagülasyon faktörlerinin- protrombin, VII,
IX ve X- sentezi yetersiz olduğu için ciddi pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkar 8,9.
13
2.4. Patogenez
Laparoskopik kolesistektominin yaygınlaşmasından önce safra kanalı
yaralanması göreceli olarak düşük olup yaklaşık 1000’de 2 civarında görülmekte idi 1.
Laparoskopik kolesistektominin yaygın bir şekilde uygulanmasından sonra safra
yaralanması oranı en az iki katı oranında artarak gündemde tekrar yerini almıştır10. Bu
nedenle sıklıkla çok merkezli çalışmaların konusu laparoskopi esnasında görülen
yaralanmalar olmaktadır.
Birleşik devletlerde yapılan bir çalışmada 1989-1995 yılları arasında yapılan
114,005 laparoskopik kolesistektomi vakası analiz edildi. 561 (%0.5) major safra yolu
yaralanması tespit edildi 10.
İsviçre’de 84 cerrahi ünitede uygulanan 1995-1997 yılları arasında laparoskopik
kolesistektomi uygulanan 12.111 vaka incelendi. Major safra yolu yaralanma insidansı
%0.3 olarak tespit edildi 11.
Belçika’da yapılan çok merkezli bir çalışmada ise 9.959 vaka irdelendi ve 65
(%0.5) hastada major safra yolu yaralanması olduğu tespit edildi 12.
Brezilya da 1990-1997 tarihleri arasında 170 cerrahi ünitede gerçekleştirilen
91.232 laparoskopik kolesistektomi vakasının 167 ‘sinde (%0.18) safra yolu
yaralanması görülmüştür. 50 vakadan önce oran %0.77 iken 50 vakadan sonra bu oran
%0.16 ya düşmektedir13.
Kolesistektomi veya laparoskopik kolesistektomi esnasında safra yolu
yaralanması görülme oranı giderek azalmasına rağmen hala önemini korumaktadır. Bu
nedenle, literatür ışığında yaralanma oluş mekanizmaları ve önlenme çabaları irdelendi.
Bilier yaralanma için risk faktörleri önem sırasına göre incelenmiştir:
2.4.1. Eğitim ve Tecrübe
Son yayınlarda yaralanma oranı ile prosedürün uygulanışındaki tecrübe eksikliği
arasında direkt bir korelasyon saptanmıştır 1,4,5,10,11,12,14,15,16 Olsen bir dekadlık
laparoskopik kolesistektomi tecrübesine bağlı olarak yayımladığı raporunda 13 vaka
sonrasında laparoskopik kolesistektomi yaralanma oranının açık kolesistektomideki
yaralanma oranına yaklaştığını bildirmiştir 2. Belçika’dan yayınlanan çok merkezli bir
çalışmada ise yaralanmaların ağırlıklı olarak 50 vakanın altında laparoskopi tecrübesi
14
olan cerrahlar tarafından gerçekleştirildiği bildirilmiştir12. İsviçre’de ise çok merkezli
bir çalışma ile 1989 yılından itibaren laparoskopik kolesistektomide kazanılan tecrübe
ile yaralanma oranının azaldığı istatistiksel olarak gösterilmiştir. 1989-1992 yılları
arasında oran %0.8 iken 1995-1997 yılları arasında bu oran %0.3’ e düşmüştür11.
2.4.2. Lokal Risk Faktörleri
Akut kolesistit, laparoskopik kolesistektomide yaralanma olasılığını 3 kat, açık
kolesistektomide 2 kat arttırmaktadır4. Kronik inflamasyon, operasyon alanındaki
kanama ve portal alandaki yağ diğer lokal risk faktörleridir 2,4,5,12. Hiler bölgenin iyi
vizualize edilmeden klips konulması tam yada inkomplet safra yolu yaralanmasına yol
açabilir.
Hepatik siroz, skleroatrofik safra kesesi, Pankreatit , hepatik enfeksiyon veya
neoplazmlar, Mirizzi’s sendromu, obesite ve penetre duodenal ülser diğer lokal risk
faktörleri arasında sayılmaktadır 4,5,16.
2.4.3. Anatomik Anomaliler
Sistik arter, duktus sistikus varyasyonları veya aberran safra yolları safra yolu
yaralanmasına zemin hazırlayabilmektedir 2,4,5,15. Bu nedenle normal anatomiyi olduğu
kadar varyasyonlarında bilinmesi safra yolu yaralanması oranının azalmasında önemli
etkendir. Çoğu yaralanma anatomik yapıların yanlış tanımlanmasından
kaynaklanmaktadır 2,4,5. Bu nedenle temel prensip, hiçbir anatomik yapı tam olarak
tanımlanana kadar kesmemek veya bağlamamak olmalıdır 2.
2.4.4. Kanama
Sistik arter ve hepatik arter yaralanmalarında kanama kontrolü yaparken safra
yolu yaralanmaları oluşabilir.
2.4.5. Teknik Yetersizlik
Açık kolesistektomiden farklı olarak laparoskopik kolesistektomide yaralanmaya
neden olan bir faktörde teknik yetersizliklerdir. Operasyon esnasında gerekli tüm
15
ekipmanın herhangi birisindeki bozukluk veya yetersizlik komplikasyon riskini
arttırmaktadır 4,5.
2.4.6. Disseksiyon Yaralanmaları
Açık veya laparoskopik tüm kolesistektomi ameliyatlarında gereksiz disseksiyon
safra kanalı veya safra kanalının saat 3 ve 9 pozisyonundaki major arterlerin
kesilmesine veya yaralanmasına ( termal ve koter yaralanmaları) neden olur 2,4,5.
2.5. Safra Yolu Yaralanma Yönetimi
2.5.1. Klinik Seyir
Kolesistektomi ameliyatlarında oluşan safra yolu yaralanmaları ile ilgili
yayınlanan serilerde, yaralanma genellikle ya işlem sırasında yada sıklıkla erken
postoperatif dönemde saptanmaktadır. Yaralanma sonrası hastalar, peritoneal kavitedeki
safra veya obstrüktif sarılığa bağlı olarak gelişen sağ üst kadran enflamasyon ve
irritasyon bulgularını sergilemektedir. Ateş, bulantı, kusma ve lokal veya jeneralize
peritonit bulguları gelişebilir.
Postoperatif dönemde safra yolu yaralanmaları operasyondan sonra iki şekilde
fark edilirler. Birincisi; özellikle total ve direkt bilüribin ve ALP başta olmak üzere
karaciğer enzimlerinde yükselme. İkincisi yaralanmış safra yolundan safra kaçağı ile
oluşan durumdur. Safra drenden geldiği anda yaralanmadan şüphe edilir. Drensiz veya
dreni çekilmiş hastalarda ise safra yaradan gelebilir, lokalize safra koleksiyonu
oluşturabilir veya peritona serbestçe yayılarak safra peritonitine neden olabilir. Lokalize
safra kolleksiyonu, steril bilomayla veya enfekte subhepatik yada subdiaframatik
abselerle sonuçlanabilir 8,9,17.
Kolesistektomiden aylar veya yıllar sonra safra yolu darlığı gelişen hastaların
kolonjit atakları gelişir. Daha az sıklıkla ağrısız sarılık görülür ve sepsise ait bulgu
yoktur. Gecikmiş vakalarda bilier siroz ve komplikasyonları görülebilir 17.
16
2.5.2. Laboratuar Bulguları
Laboratuar bulguları da hastaların kliniği gibi yaralanmanın oluş mekanizmasına
bağlıdır. Safra kanalının parsiyel veya komplet obstrüksiyonlarında karaciğer
fonksiyonları kolestaza uymaktadır. AST, ALT, Total/direkt bilüribin, ALP ve GGT
değerlerinde yükselme görülmektedir. Safra kaçağı olanlarda ise genellikle bu enzimler
ve bilüribinler normal olabilir. Bilirubinler peritondan emilime bağlı olarak minimal
yükselebilir. Serum bilirübin düzeyi 2-6 mg/dl den daha yüksek değerlere çıkmaya
başladığında sekonder bilier siroz gelişmeye başlar. Karaciğer sentez fonksiyonları
bozulmaya başlarsa serum albumini düşer ve protrombin zamanı uzar. Serum
elektrolitleri ve tam kan sayımı obstrüktif durumda kolanjit atağı haricinde normaldir.
Ancak safra kaçaklarında elektrolit imbalansı gelişebilir ve bilier sepsis varlığında ise
beyaz kürede yükselme saptanır 8,9.
2.5.3. Radyolojik Bulgular
Tanısal ve girişimsel yöntemler, kolesistektomi sonrası oluşan safra yolu
yaralanmaları tedavisinde önemli rol oynamaktadır. Eğer septik peritonit bulguları
mevcut ise, herhangi bir ileri tetkiğe gerek olmadan laparotomi endikasyonu vardır.
Yaralanmanın tipinin ve büyüklüğünün belirlenmesi hastanın uzmanlaşmış merkeze
gönderilmesi açısından önem taşımaktadır. Ayrıca bu bilgi planlanacak herhangi bir
radyolojik incelemeyi veya cerrahi onarımı direkt olarak etkilemektedir.
Abdominal ultrasound safra yolu yaralanmasında genellikle başlangıç
görüntüleme metodu olarak seçilmektedir. Ultrasonografi, intra/ekstrahepatik safra
yollarının görüntülenmesine ve safra kesesi lokalizasyonunda safra kaçağına, kanamaya
veya enfeksiyona bağlı olarak gelişebilecek sıvı kolleksiyonunun görüntülenmesine
olanak sağlamaktadır 1,17,18,19.
Bilgisayarlı tomografi; özellikle obstrüksiyonun seviyesi ve postoperatif
koleksiyonun belirlenmesinde olmakla beraber abdomenin ve retroperiton anatomisini
daha detaylı görüntülemektedir. Eğer bir kolleksiyon saptanırsa, hem bilgisayarlı
tomografi hem de ultrasonografi eşliğinde drenajı yapılabilir. Daha sonra ise
hepatobilier sintigrafi veya endoskopik kolonjiografi ile devam eden safra kaçağı
17
görüntülenebilir. Eğer safra yollarında dilatasyon mevcut ise, endoskopik veya perkütan
olarak kolonjiografi endikasyonu bulunmaktadır 1,17,18,19.
Bazı cerrahlar, bilier komplikasyon şüphesi varlığında başlangıç testi olarak
hepatobilier sintigrafiyi tercih etmektedirler. Radyonükleid görüntüleme safra kaçağını
doğru olarak gösterir, komplet kanal obstrüksiyonunu ise duodenumda radyonükleotid
yokluğunu göstererek desteklemektedir. Nükleer çalışmalar yaralanmanın anatomisi
hakkında yeterli bilgi vermemekte ve anormal bulgu varlığında kolonjiografi ile
desteklenmelidir 1,17.
Endoskopik retrograd kolonjiografi; major safra kanalı komplikasyonlarının
tanısında en faydalı tanısal testtir. ERKP, striktür, rezidü taş, sistik kanal kaçağını, kanal
lateral yaralanmasını ve komplet kanal obstrüksiyonunu saptamaktadır 1,17,20,21.
Perkütan transhepatik kolonjiografi, yaralanmanın proksimalinin veya yüksek
seviyedeki striktürlerin değerlendirilmesini sağlamaktadır. Bu perkütan kateterler safra
kanallarının disseksiyonunda da kılavuz görevi de görebilmekte ve cerrahi
rekonstrüksiyonda daha kullanışlıdır. Ayrıca perkütan bilier drenaj safra yollarının
operasyon öncesi dekompresyonuna olanak sağlayarak kolanjit gelişimini
engellemektedir 1,17,22.
2.5.4. Onarım Yaklaşımı
Safra yollarının küçük bir oranı operasyon esnasında fark edilir (%8-33). Cerrah
safra yolu yaralanmasından şüpheleniyorsa, yaralanmayı ilerletmemek için ve
kolonjiografi ile biliyer anatomiyi tanımlamalıdır. Safra yollarının tam olmayan
kesilerinde t- tüp üzerinden tamir yapılabilir 23. Termal kesilerde görünenden daha fazla
doku kaybı olması sebebi ile veya klip uygulanarak segmental eksizyon yapılan
olgularda gerilimsiz primer tamir genellikle mümkün değildir. Bu durumlarda sıklıkla
tercih edilen tedavi yöntemi, Roux-en Y hepatikojejunostomi olmalıdır. Bifurkasyonun
2 cm altındaki yaralanmalarda veya ana safra yolunun çevresinin üçte birini geçmeyen
kesilerde, t-tüp yada stent uygulamaksızın primer tamir önerilmektedir. Primer tamir
yapılması planlanan hastalarda yaralanma iyi değerlendirilmeli, bifurkasyona yakın
yaralanmalarda veya geniş kesilerde biliyoenterik anastomoz, primer tamire tercih
edilmelidir 24.
18
Hepatobilier açıdan deneyimsiz bir cerrah, intraoperatif yaralanma tespit etmiş
ise uygun drenajı sağlayarak, yaralanma yerini ve mekanizmasını içeren detaylı bir
rapor ile olguyu ileri bir merkeze sevk etmelidir. Eğer sevk yaralanmadan sonraki 72
saat içinde gerçekleştirilirse, hepatikojejunostomi kolayca uygulanabilir. Ancak
yaralanmadan 72 saat sonra gerçekleşmiş ise, safra peritoniti, sepsis ve adezyonlar
girişimi tehlikeli kılacaktır. Bu durumda olgular bireysel olarak değerlendirilmeli ve
detaylı değerlendirme sonrası cerrahi tamir uygulanmalıdır 18,19,23.
Safra yolu yaralanmalarında operatif yaklaşımda amaç hayatı tehdit eden
komplikasyonların önlenmesinden sonra safranın proksimal gastrointestinal sisteme
kolanjit, çamur-taş formasyonu, restriktür ve biliyer sirozu önleyecek şekilde fizyolojik
olarak akmasını sağlamaya çalışmaktır. Bu amaç en iyi sağlıklı dokular arasında
gerginlik olmayacak şekilde anastomoz yapılarak başarılır 15. Safra yolu
yaralanmalarında cerrahi işlemin seçiminde patolojinin lokalizasyonu ve yaygınlığının
doğru değerlendirilmesinin yanı sıra cerrahın deneyimi ve tamir zamanı da çok
önemlidir. Safra yollarının tamiri için birkaç cerrahi alternatif vardır: uçuca onarım,
Roux-en Y hepatotikojejunostomi-koledokojejunostomi, koledokoduodenostomi, T-tüp
drenaj ve mukozal gerftlemedir 25,26,27,28,29. % 50 çaptan daha az yaralanmalar T- tüp
üzerinden uç uca onarılabilir, ancak total oklüzyon veya safra kanalı doku kaybı varsa
Roux-en Y hepatikojejunostomi en uygun yöntemdir 20,28,29,30. Jejunumun mobilize
edilemediği vakalarda ise hepatiko duodenostomi uygulanabilir 15.
19
3. GEREÇ VE YÖNTEM
1995 Ocak- 2004 Mart tarihleri arasında kolesistektomi sonrası safra yolu
yaralanması nedeni ile ÇÜTF Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda girişim yapılan
olguların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Olgular, kolelitiazis veya taşlı kolesistit
nedeni ile opere edilmişlerdi. Major safra yolu yaralanmaları, sağ hepatik kanal, ana
hepatik kanal veya koledoğun kesilmesi, ligasyonu, laserasyonu veya striktürlerini
içermekte idi.
Bu peryotta kolesistektomi sonrası safra yolu yaralanması olan 54 olguya 57
cerrahi girişim yapıldı. Yedi olguda yaralanma ÇÜTF genel cerrahi kliniğinde, 47 olgu
ise dış merkezlerde oluştu.
Olguların yaşı, cinsiyeti, kolesistektomi endikasyonu, operasyon şekli,
yaralanma fark edilme zamanı, semptomları, preoperatif ve postopratif laboratuvar
değerleri , yaralanma yeri ve klasifikasyonu, vasküler yaralanma varlığı, yaralanma ile
onarım arasında geçen süre, yapılan cerrahi girişim, morbidite, mortalite , yatış süresi ve
postoperatif takibi değerlendirildi.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinde gelişen yaralanmaların 5’inde
yaralanma peroperatuar tespit edildi ve cerrahi tamir aynı seansta gerçekleştirildi. İki
olguda ise yaralanma postoperatif dönemde drenden safra gelmesi nedeni ile fark
edildikten sonra onarım yapıldı.
Dış merkezlerden sevk edilen hastalarda safra peritoniti tanısı alan olgular acil
operasyona alındı. Sarılık veya eksternal safra fistülü olan hastalar operasyon öncesi
yaralanma yeri tespit edildikten sonra elektif olarak operasyona alındı.
Olgulardaki semptom ve bulgular; sarılık, safra fistülü, safra peritonit ve bilioma
olarak sınıflandı. Her semptom ile başarı ve mortalite oranı arasında ki ilişki
istatistiksel olarak gösterildi.
Çalışma grubundaki tüm olgulara başvurdukları ilk gün tam kan sayımı, tam kan
biyokimyası, PA akciğer grafisi ve elektrokardiografi tetkikleri rutin olarak uygulandı.
Ayrıca AST, ALT, ALP, GGT ve total/direk bilirubin değerleri çalışmada kullanıldı.
Preoperatif ve postoperatif dönemde laboratuvar değerleri olarak AST, ALT,
ALP, GGT ve total/direkt bilirubin çalışıldı.
20
Olguların preoperatif radyolojik değerlendirilmesinde ultrasonografi (USG),
bilgisayarlı tomografi (BT) uygulandı. Safra yolları anotomisi için endoskopik retrograd
kolonjiopankreotogram (ERKP), hepatobilier sintigrafi, perkütan transhepatik
kolonjiografi (PTK) ve MR Kolonjiopankreatografi (MRKP) kullanıldı.
Yaralanma klasifikasyonu için OLSEN sınıflaması kullanıldı 14.
Olsen Sınıflaması
Tip 1- basit laserasyon veya travmaya bağlı delik
Tip 2- kesilmeden kanal ligasyonu
Tip 3a-kesilerek kanal ligasyonu
Tip 3b- Kesilerek, eksize edilerek kanal ligasyonu
Tip 4- izole sağ hepatik kanal yaralanması
Tip 5- sebebi bilinmeyen striktür
Safra yolu yaralanmasına eşlik eden vasküler yaralanmalar, sağ hepatik arter
ve/veya sağ portal ven ligasyonunu içeriyor olup, tümü operasyon esnasında ameliyat
bulgusu olarak saptandı. Vasküler yaralanma saptanan olgularda cerrahi onarım başarı
ve mortalite oranı belirlendi.
Yaralanma ile cerrahi tamir arasındaki geçen süreye göre olgular beş gruba
ayrıldı. Yaralanma ile onarım arasında geçen süreye göre cerrahi başarı ve mortalite
oranı saptandı
Birinci grup ilk 24 saat içinde operasyona alınan olgular
İkinci grup 24-72 saat içinde operasyona alınan olgular
Üçüncü grup 3.gün ve 7.gün arasınada operasyona alınan olgular
Dördüncü grup 7.gün ve30. gün arasında operasyona alınan olgular
Beşinci grup ise 30 günden sonra operasyona alınan olgular
Tedavi planı, yaralanmanın tipine, seviyesine, uzunluğuna, tanı zamanına ve
hastanın durumuna göre belirlendi. % 50 çaptan az yırtıklar T-tüp üzerinden primer
onarıldı. Doku kaybı olmadan kesilmiş olgular T-tüp üzerinden uçuca anastomoz edildi.
Tam kanal ligasyonu veya eğer safra kanalı doku kaybı olanlarda bilioenterik
anastomoz uygulandı. Aşağı seviyedeki uygun vakalarda koledokoduodenostomi,
yüksek seviyeli vakalarda ise hepatikojejunostomi uygulandı.
Cerrahi girişimden sonraki ilk 1 ay içerisinde görülen komplikasyonlar/ölüm
erken dönem morbidite/mortalite olarak kabul edildi. Bir aydan sonra anstomoz
21
strüktürüne ikincil gelişen komplikasyonlar/ölüm ise geç dönem morbidite/mortalite
olarak kabul edildi.
Postoperatif dönemde ilk yıl içinde 3 aylık daha sonraki yıllarda 6 aylık
poliklinik kontrolleri ile ortalama 79.9 ay (13 -124) takibi yapıldı. Poliklinik
kontrolerinde olguların karın ağrısı, sarılık ve ateş semptomları; serumlarında AST,
ALT, ALP, GGT, Total/ direk bilüribin değerleri araştırıldı. İntrahepatik ve
ekstrahepatik safra yollarının durumu Batın ultrasonografi ile değerlendirildi. Karın
ağrısı sarılık, ateş bulguları ile birlikte enzim ve bilüribin yükselmesi olan hastalar
semptomatik kabul edilerek ileri incelemeye alındı. Bu olgulara uygulanan ek cerrahi,
endoskopik veya radyolojik girişimler kayıt edildi.
Cerrahi tamir sonrası takipte olan hastaların başarı durumu aşağıdaki gibi
sınıflandı 51.
I-Mükemmel: yaralanmanın rekonstrüksiyonuna ait semptom yok
II- İyi: orta derecede semptom var ancak girişimsel yönteme ihtiyaç yok
III. Yetersiz: Girişimsel veya cerrahi yönteme ihtiyaç var
Birinci grupta olan hastalar başarılı kabul edilirken ikinci ve üçüncü gruptaki
hastalar başarısız olarak kabul edildi.
Bulunan sonuçların istatistiksel analizi için SPSS/PC program paketi kullanıldı.
İstatiksel analiz olarak ki- kare ve fisher’s exact test kullanıldı. P < 0.05 değerler
istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
22
4. BULGULAR
Çalışma grubundaki 54 olgunun demografik bilgileri değerlendirildi . Olguların
yaş ortalaması 46.7- 14.7 (16-80) olup, kadın/erkek oranı 2.85 (40/14) idi.
Kolesistektomi esnasında safra yolu yaralanması oluşan olguların 17 ayrı
hastaneden sevk edildiği tespit edildi. Olguların kliniğimizde yıllara göre cerrahi tamir
dağılımı Şekil 9’ da verilmiştir.
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1995 1997 1999 2001 2003
yaralanma sayısı
Şekil 9. Safra yolu yaralanmalarının yıllara göre dağılımı 6.
Safra yolu yaralanması 31 (%57.4) açık kolesistektomi, 23 (%42.6) laparoskopik
kolesistektomi girişimi sonucunda oluştu.
Olguların 36’sında (%66.6) sadece semptomatik kolelitiazis , 18’ inde (%33.3)
ise ek olarak kolesistit bulguları mevcut olduğu ilk operasyonu gerçekleştiren cerrah
tarafından gönderilen epikriz veya patoloji raporundan öğrenildi (tablo-1).
23
Tablo 1. Operasyon şekli ve endikasyonu
Hasta sayısı Yüzde
Açık kolesistektomi 31 %57.4
Laparoskopik
kolesistektomi
23 %42.6
Kolelitiazis 36 %66.6
Taşlı kolesistit 18 %33.3
Kolesistektomi sonrası safra yolu yaralanması nedeni ile kliniğimize yatırılan
olgulara yapılan ilk muayenelerinde sarılık (%44.4) en sık görülen semptom olarak
bulundu. İkinci sıklıkta safra fistülü olup 21 8%38.8) olguda görüldü. 10 (%18.5)
olguda safra peritonitine bağlı akut batın bulguları, 5 (%9.25) olguda ise bilioma
saptandı (Tablo-2).
Tablo 2. Safra yolu yaralanmasından sonra görülen semptom ve bulgular
Semptom ve bulgular Hasta sayısı Görülme sıklığı
Sarılık 24 %44.4
Safra fistülü 21 %38.8
Safra peritoniti 10 %18.5
Bilioma 5 %9.25
Preoperatif dönemde sarılık veya safra fistülü saptanması ile mortalite arasındaki
ilişki değerlendirildiğinde; sarılık veya safra fistülü olanlarla olamayanlar arasında
mortalite gelişmesi açısından istatistiksel bir anlam olmadığı saptandı (P>0,05). Ancak
preoperatif dönemde peritoniti olan olgularla olmayanlar arasında mortalite gelişmesi
açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptandı (P<0,05).
Sarılık en sık görülen semptom olması nedeni ile olguların ortalama bilüribin
değerleri de yüksek bulundu. Total bilüribin ortalama 6.1, direkt bilüribin ortalama 4.6
mg/dl saptandı. Onarım yapıldıktan 7 gün sonra ortalama direkt bilüribin 2.5, direkt
bilüribin 1.5 olarak bulundu.
24
Şekil 10. Safra yolu yaralanmasından sonra oluşan bilioma
Elli iki olgunun preoperatif ve postoperatif dönemde serum transaminaz (SGOT-
SGPT) değerlerine bakıldı. Preoperatif SGOT ortalama 248.6 U/L, SGPT ortalama
206.08 U/L iken; postoperatif SGOT otalama 48.6 U/L, SGPT ise ortalama 43.7 U/L
olarak saptandı. Alkalen fosfataz 47 hastada çalışıldı. Preoperatif ALP ortalama 710.9,
postoperatif ALP ortalama 377.5 olarak bulundu. Gama glutamil transpeptidaz 17
olguda çalışılabildi. Preoperatif GGT ortalama 286.6 iken, postoperatif GGT ortalama
192.5 olarak saptandı (Tablo-3).
25
Tablo 3. Preoperatif ve postoperatif laboratuvar değerleri
PREOP (ort ss)m POSTOP (ort ss) m
SGOT U/L 248.6±549 48.6±33.8
SGPT U/L 206.8±329 43.7±26.7
ALP IU/L 710.9±588 377.5±343.9
GGT IU/L 286.6±294 192.5±344.3
TBİL mg/dl 6.1±4.4 2.5±3.1
DBİL mg/dl 4.5±3.9 1.5±2.4
Preoperatif dönemde sıklık sırasına göre, 54 olguya batın ultrasound, 28 olguya
tüm batın tomografisi, 17 olguya ERKP, 9 olguya PTK ve 2 olguya MRKP gibi
görüntüleme yöntemleri kullanıldı (Tablo-4).
Tablo 4. Preoperatif dönemde uygulanan görüntüleme yöntemleri
Tanısal yöntem Uygulanan hasta sayısı Yüzde
USG 54 %100
BT 28 %51.8
ERKP 17 %28.5
PTK 9 %16.7
SİNTİGRAFİ 9 %16.7
MRKP 2 %3.2
Batın ultrasound kliniğimize yatırılan tüm olgulara uygulandı ve en sık görülen
bulgu 20 olgu ile intrahepatik safra yollarında genişleme olarak bulundu. Ek olarak 11
hastada intraabdominal koleksiyon, 3 olguda bilioma, 2 olguda apse saptandı.
Batın tomografisi 28 (%51.8) olguya uygulandı. Hastalarda en sık görülen bulgu,
21 olgu ile bintrahepatik safra yollarında genişleme idi. Ayrıca batın tomografisi ile 4
olguda bilioma, 3 olguda ise apse tespit edildi.
26
Şekil 11. İntrahepatik safra yolları dilatasyonunun gösteren tomografi görünümü
ERKP 17 (%28.5) olguda uygulandı. 12 olguda total koledok obstrüksiyonu, 3
olguda ana hepatik kanalda daralma, 2 olguda safra fistülü saptandı.
27
Şekil 12. Anahepatik kanalda yaralanma ve metalik klipsleri gösteren ERKP görünümü
Olguların 9’una (%16.7) perkütan transhepatik kolonjiografi uygulandı
Olguların 4 ünde ana hepatik kanalda obstrüksiyon, 3’ünde distal koledokta ve 2’sinde
bifurkasyonda obstrüksiyon tespit edildi. Bu olguların tümünde ek olarak perkütan bilier
drenaj uygulandı. Sarılık semptomu nedeniyle perkütan bilier drenaj uygulanan ve
uygulanmayan her iki grubun mortalite ve başarı oranı açısından istatistiksel olarak
anlamlı fark oluşturmadığı saptandı (p>0.05).
28
Şekil 13. Bifurkasyonda tam obstrüksiyonu gösteren PTK filmi
Hepatobilier sintigrafi yapılan 9 (%16.7) olguda ise hepatoenterik pasaj
izlenmemiştir. PTK ve MRKP Hastanemizde yapılmadığı çalışmanın erken
dönemlerinde 4 hastada kontrol hepatobilier sintigrafi ile yapıldı.
Şekil 14. Hepatoenterik pasajın olmadığı sintigrafi görünümü
29
Şekil 15. Bilioenterik anastomoz yapılan hastanın kontrol sintigrafisi
MRKP hastanemizde çalışmanın geç dönemlerinde uygulanmaya başlaması
sebebiyle ancak 2 (%3.7) olguda uygulanabildi. Bir olguda ana hepatik kanalda parsiyel
obstrüksiyon, diğerinde ise ana hepatik kanal düzeyinde total obstrüksiyon saptandı.
Şekil 16. Anahepatik kanalda yaralanmayı gösteren MRKP görünümü
30
Kliniğimizde son 10 yıl içerisinde, 1141’i açık, 732’si Laparoskopik
kolesistektomi uygulanmıştır. Laparoskopik olguların 5’inde (%0.6), açık
kolesistektomi uygulanan olguların 2’sinde (%0.17) safra yolu yaralanması görülmüştür
(Şekil-17). Olguların 5’inde safra yolu yaralanması peroperatuar fark edildi ve tümüne
cerrahi tamir yapıldı. Hepatikojejunostomi 2 olguya, Uçuca onarım+T-tüp 2 olguya, T-
tüp uygulaması 1 olguya uygulandı.
0
20
40
60
80
100
120
140
1995 1997 1999 2001 2003
AK/LK
Şekil 17. ÇÜTF Genel cerrahi kliniğinde yapılan kolesistektomi ameliyatlarının yıllara göre dağılımı
Olguların 6’(%11.2) sında ek olarak vasküler yaralanma olduğu peroperatuar
ameliyat bulgusu olarak tespit edildi. 3’(%5.6)’ünde sağ hepatik arter, 2’(%3,7) ise sağ
hepatik arter ve sağ portal ven ligasyonu saptandı. Birinde (%1.85) ise sağ hepatik arter
ve sağ portal ven anterior dalında ligasyon tespit edildi (Tablo-5). Sağ hepatik arter
ligasyonu saptanan 3 hastanın 2’sinde ilk 2 yıl içinde anastomoz striktürü gelişti ve bu
hastalara tekrar tamir yapıldı. Sağ portal ven ve sağ hepatik arter ligasyonu sapatanan 2
olgunun birine sağ hepatektomi yapıldı . Bu olguda erken dönemde masif kan
transfüzyonuna ikincil gelişen ARDS nedeni ile mortalite gelişti. Diğerinde ise sağ lob
atrofisi gelişti ve erken dönemde anastomoz striktürü olması sebebi ile cerrahi olarak
31
revizyon yapıldı. Bu olgu; daha sonra portal hipertansiyona sekonder özefagus varis
kanaması nedeni ile 9. yılda eksitus oldu. Sağ hepatik arter ve sağ portal ven anterior dal
ligasyonu olan olguda ise sağ lobta parsiyel nekroz gelişti, ancak takibinin 7. yılında
olmasına rağmen anastomoz striktürü veya bilier siroza ait bulgu saptanmadı.
Çalışmamızda vasküler yaralanmanın varlığı mortaliteyi etkilemediği (P>0.05), ancak
tamirin başarı oranını etkilediği istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (P<0.05).
Tablo 5. Vasküler yaralanma dağılımı
Vasküler yaralanma Hasta sayısı Yüzdesi
Sağ hepatik arter 3 %5.5
Sağ hepatik arter ve sağ portal ven
2 %3.7
Sağ hepatik arter ve sağ portal ven anterior dalı
1 %1.85
Yaralanma yeri 28 olguda ana hepatik kanal, 18 olguda koledok, 7 olguda
konfluens ve 1 olguda ise sağ hepatik kanalda yaralanma tespit edildi. Yaralanma yeri
ile rekonstrüktif amaçlı uygulanan operasyon başarı durumu ve mortalite ilişkisi
irdelendiğinde yaralanma yerinin mortaliteyi ve başarı durumunu etkileyici faktör
olmadığı istatistiksel olarak gösterildi (P>0.05) (Tablo-6).
Tablo 6. Yaralanma yeri dağılımı
Yaralanma yeri Hasta sayısı Yüzde
Ana hepatik kanal 28 %51.8
Koledok 18 %33.3
Bifurkasyon 7 %13
Sağ hepatik kanal 1 %1.9
Yaralanma klasifikasyonu için Olsen sınıflaması kullanıldı (14). En sık
yaralanma 20 olguda görülen (%37) tip 3a idi (Tablo-7). Yaralanma klasifikasyonu ile
rekonstrüktif amaçlı uygulanan operasyon başarı durumu ve mortalite ilişkisi
irdelendiğinde yaralanma klasifikasyonunun mortaliteyi ve başarı durumunu etkileyici
faktör olmadığı istatistiksel olarak gösterildi (P>0.05).
32
Tablo 7. Olsen klasifikasyonuna göre yaralanma tipi dağılımı
Klasifikasyon Hasta sayısı Yüzde
1 8 %14.8
2 18 %33.3
3a 20 %37
3b 2 %3.7
4 1 %1.9
5 3 %5.6
Yaralanma ile cerrahi tamir arasındaki geçen süreye göre olgular beş gruba
ayrıldı. Birinci grup ilk 24 saat içinde operasyona alınan olguları kapsamakta idi. İkinci
grup 24-72 saat içinde operasyona alınan olguları içermekte idi. Üçüncü grup 3.gün ve
7.gün arasında operasyona alınan olguları kapsamakta idi. Dördüncü grup 7.gün ve30.
gün arasında operasyona alınan olguları ve Beşinci grup ise 30 günden sonra
operasyona alınan olguları içermekte idi (Tablo-8).
Tablo 8. Yaralanma ile onarım arasında geçen sürenin incelenmesi
Yaralanma ile operasyon arası süre Hasta sayısı
Başarısızlık durumu (semptomatik veya girişim
gerektiren) Mortalite
1. grup(ilk 24 saat) 8 0 2
2. grup(1-3 gün) 6 1 0
3. grup(3-7 gün) 4 2 0
4. grup(7-30 gün) 23 1 5
5. grup (>30 gün) 13 3 0
Birinci grupta 8 olgu mevcut olup bu olguların ikisinde mortalite gelişti, ancak
yaşayan olguların tamir başarısı mükemmel idi. İkinci grupta mortalite gelişmedi, fakat
1 hastanın tamiri başarısız olarak kabul edildi. Üçüncü grupta da mortalite gelişmedi,
ancak tamiri başarısız kabul edilen 2 hasta mevcut idi. Dördüncü grupta 5 hastada
mortalite gelişti ve başarısız kabul edilen 1 hasta mevcut idi. Beşinci grupta ise
mortalite gelişmedi ancak başarısız kabul edilen 3 olgu mevcut idi (Tablo-8).
33
Olguların 36’sına Roux-en Y hepatikojejunostomi, 8’ine koledokoduoden-
ostomi, 4 ‘üne T-tüp uygulaması, 2 olguya uçuca onarım+T-tüp, 2 olguya loop
hepatikojejunostomi, 1 olguya sağ hepatektomi, 1 olguya koledoğa stent uygulaması
yapıldı. Stentli Roux-en Y hepatikojejunostomi en sık uygulanan operasyon idi. Stentli
hepatikojejunostomi yapılan 9 olguya eksternal stent, 20 olguya ise internal silikon stent
uygulandı (Tablo-9)
Tablo 9. Uygulanan cerrahi yöntemlerin dağılımı
Uygulanan cerrahi Hasta sayısı Yüzdesi
Roux-enY HJ 36 %66.6
Koledokoduodenostomi 8 %14.8
T-tüp 3 %5.6
Uçuca onarım+T-tüp 2 %3.7
Loop hepatikojejunostomi 2 %3.7
Hepatikoduodenostomi 1 %1.9
Sağ hepatektomi 1 %1.9
Koledoğe stent uygulaması 1 %1.9
Erken dönemde 20 olguda bir veya daha fazla komplikasyon gelişti. En sık
görülen komplikasyon yara enfeksiyonu idi (Tablo 10).
Tablo 10. Onarım sonrası erken dönemde oluşan komplikasyonlar ve dağılımı
Hasta sayısı Görülme yüzdesi
Yara enfeksiyonu 9 %16.6
Sepsis 6 %11.1
Pulmoner komplikasyon 3 %5.6
Safra koleksiyonu 2 %3.7
Safra fistülü 2 %3.7
ABY 2 %3.7
Kanama 1 %1.9
Diğer 3 %5.6
34
Erken dönem morbidite 20 (%37) olguda , mortalite ise 7 (%13) olguda görüldü.
5 hastada ölüm nedeni (safra peritonitine ikincil) septik şok, 1 olguda ARDS, 1 olguda
ise kalp yetmezliği ve böbrek yetmezliği idi (Tablo-11).
Tablo 11. Mortalite nedenleri
Mortalite nedenleri
Septik şok 5 %9.3
ARDS 1 %1.85
ABY+KY 1 %1.85
Olgular postoperatif dönemde ilk 1 yıl içinde 3 ayda bir poliklinik kontrolünde
tam kan biyokimyası ve ultrasonografi yapılarak takip edildiler. Bir yıldan sonra ise 6
ayda bir poliklinik kontrolleri ile takipleri yapıldı. . Ortalama takip süresi ise 79.9ay
(13-124) ay olarak saptandı.
Geç dönem morbidite 5 (% 9.2) olguada , mortalite ise 2 (%3.7) olguda görüldü.
5 olguda anastomoz striktürü saptandı. 3’üne tekrar cerrahi tamir
(hepatikojejunostomi), 2’sine ise balon dilatasyon uygulandı. Geç dönem mortalite ise 1
olguda sekonder bilier siroza ve 1 olguda portal hipertansiyona skeonder özefagus varis
kanamasına bağlı idi.
Hastanede kalış süresi ortalama 28.39 gün (3-121) idi cerrahi tamir sonrası
takipte olan hastaların başarı durumu aşağıdaki gibi sınıflandı
I-Mükemmel: yaralanmanın rekonstrüksiyonuna ait semptom yok
II- İyi: orta derecede semptom var ancak girişimsel yönteme ihtiyaç yok
III. Yetersiz: Girişimsel veya cerrahi yönteme ihtiyaç var (41,44)
Tablo 12. Olguların takip sonuçlarının dağılımı
Başarı durumu Hasta sayısı Yüzde
I-Mükemmel 40 %85.1
II-İyi 4 %8.5
III-Kötü 3 %6.3
Birinci gruptaki olgu tamiri başarılı olarak kabul edilirken ikinci ve üçüncü
gruptaki olgu tamiri başarısız olarak değerlendirildi (Tablo-12) (Terblanche et al).
35
5. TARTIŞMA
Safra yolu yaralanmaları, tedavisi güç bir problem olup kolesistektominin ciddi
ve en korkulan komplikasyonudur. Tedavide ilk basamak fistül veya tıkanma sonucu
gelişebilcek sepsisi kontrol altına almaktır. İkinci basamakta yaralanmanın tipi ve yeri
tanımlanmalıdır. Bu aşamalar yapıldıktan sonra üçüncü basamakta rekonsrüktif cerrahi
uygulanmalıdır. Postoperatif dönemde takip, uzun dönem tedavi protokolünün en
önemli parçasıdır.
Safra yolu yaralanma oranı, açık kolesistektominin yapıldığı dönemlerde % 0.2
iken, Laparoskopik kolesistektomi ile bu oran 2-4 kat artmıştır 1,16,22. Laparoskopik
kolesistektominin uygulanmaya başladığı ilk yıllarda safra yolu yaralanmalarında
dramatik bir artış meydana gelmiştir 2,16. Bu artışın öğrenme eğrisi süreci ile ilişkili
olduğu düşünülmüştür. İlerleyen tecrübe ile safra yolları yaralanma oranında ilk yıllarda
azalma kaydedilmekle birlikte, son yıllarda artan tecrübeye rağmen bu oran sabit
şekilde devam etmektedir 31,32,33. Gerekli eğitim almadan laparoskopik cerrahinin hızla
yaygınlaşması ve cerrahların artan özgüven ile zor olgularda da laparoskopik cerrahiyi
uygulamaları, oranın daha da artmasının nedenleri olarak yorumlanmaktadır 34.
Safra yolu yaralanması ile ilişkili çok sayıda faktör vardır. Calot üçgeninde
yapışıklık ve inflamasyon, obezite, periportal yağ doku, teknolojik yetersizliğe bağlı
kötü görüntüleme, operasyon alanındaki kanama gibi lokal faktörler işlemi
güçleştirerek, yaralanma sıklığını arttırırlar 2,4,5,12. Genel olarak ileri yaş, erkek cinsiyet,
kolesistektomi öncesi semptomların süresi ve atak sayısı ameliyatı güçleştirirken, akut
kolesistit, kolonjit, koledokolitiazis ve bilier pankreatit gibi komplike olgularda safra
yolu yaralanma oranı daha yüksektir 15,16,21.
Anatomik varyasyonlar, safra yolu yaralanması açısından risk faktörüdür. En sık
görülen varyasyon aberran sağ hepatik kanalın Callot üçgeni içinden geçerek, ana safra
yoluna açılmasıdır. Kısa sistik kanal olması da yaralanma riskini arttırabilir 2,4,5.
Operasyonda sistik kanalın aşırı traksiyonu sonucu safra yollarının çadırlaşması,
aşırı koter kullanılması ve Callot üçgeninden olan kanamaların körlemesine kontrol
edilmeye çalışılması safra yolu yaralanmasının diğer nedenleridir 8,23,33.
Bizim vakalarımızın %87’sinin ilk operasyonunun dış merkezde yapılmış olması
sebebi ile safra yolu yaralanmasına neden olan faktörler ayrıntılı olarak
36
incelenememiştir. Ancak opere edilen vakaların epikriz veya patoloji raporundan
%33.3’ünde kolesistit varlığı tespit edilmiştir. Ayrıca bölgemizde ve bölgemize yakın
olan sağlık kurumlarında, özellikle 1994 yılından sonra laparoskopik kolesistektomi
yoğun olarak uygulanmaya başlamış olması ve bu yıldan itibarende safra yolu
yaralanma sayısında artış gözlenmeye başlamış olması, eğitim ve tecrübe eksikliğinin
yaralanmada etkili olduğunun göstergesidir.
Kliniğimizde son 10 yıl içerisinde, 1141’i açık, 732’si Laparoskopik
kolesistektomi uygulanmıştır (Şekil-17). Laparoskopik kolesistektomi sayısının az
olması ve giderek azalmasını eğitim hastanesi olmamıza ve maliyetinin yüksek
olmasına bağlamaktayız. Laparoskopik olguların 5’inde (%0.6), açık kolesistektomi
uygulanan olguların 2’sinde (%0.17) safra yolu yaralanması görülmüştür. Laparoskopik
yaralanmaların tümü kliniğimizde laparoskopik yöntemin yeni uygulanmaya başladığı
dönemlerde olup 3’ünde ek olarak akut kolesistit bulgusu mevcut idi. Açık yaralanma,
bir olguda kolesistit tablosuna ve bir olguda sistik kanalın çok kısa olmasına bağlı
olarak gelişti..
Safra yolu yaralanmalarını azaltmak amacıyla, rutin intraoperatif kolonjiografi
yapılması bazı yayınlarda tavsiye edilmekle birlikte, bu konuda görüş birliği yoktur 2,23,35,36,37. Bizim kliniğimizde intraoperatif kolonjiografi rutin bir uygulama olmayıp
komplike veya safra yolu anatomisinin ortaya konamadığı olgularda uygulanmaktadır.
Safra yollarının küçük bir oranı operasyon esnasında fark edilir (%8-33). Cerrah
safra yolu yaralanmasından şüpheleniyorsa, yaralanmayı ilerletmemek için ve
kolonjiografi ile biliyer anatomiyi tanımlamalıdır. Safra yollarının tam olmayan
kesilerinde T- tüp üzerinden tamir yapılabilir 23. Termal kesilerde görünenden daha
fazla doku kaybı olması sebebi ile veya klip uygulanarak segmental eksizyon yapılan
olgularda gerilimsiz primer tamir genellikle mümkün değildir. Bu durumlarda sıklıkla
tercih edilen tedavi yöntemi, Roux-en Y hepatikojejunostomidir. Bifurkasyonun 2 cm
altındaki yaralanmalarda veya ana safra yolunun çevresinin üçte birini geçmeyen
kesilerde, t-tüp yada stent uygulamaksızın primer tamir önerilmektedir. Primer tamir
yapılması planlanan hastalarda yaralanma iyi değerlendirilmeli, bifurkasyona yakın
yaralanmalarda veya geniş kesilerde biliyoenterik anastomoz, primer tamire tercih
edilmelidir. Bizim olgularımızdan 5 vakada yaralanma peropreatif fark edildi. İkisine
hepatikojejunostomi, ikisine t-tüp üzerinden primer onarım ve birine ise sadece T-tüp
37
uygulması yapıldı. Peroperatif onarım yapılan bu hastalar 14 ile 110 ay arasında takibi
yapıldı ve başarı oranı % 100 olarak bulundu.
Hepatobilier açıdan deneyimsiz bir cerrah, intraoperatif yaralanma tespit etmiş
ise uygun drenajı sağlayarak, yaralanma yerini ve mekanizmasını içeren detaylı bir
rapor ile olguyu ileri bir merkeze sevk etmelidir. Eğer sevk yaralanmadan sonraki 72
saat içinde gerçekleştirilirse, hepatikojejunostomi kolayca uygulanabilir. Ancak
yaralanmadan 72 saat sonra gerçekleşmiş ise, safra peritoniti, sepsis ve adezyonlar
girişimi tehlikeli kılacaktır. Bu durumda olgular bireysel olarak değerlendirilmeli ve
detaylı değerlendirme sonrası hepatikojejunostomi uygulanmalıdır 18,19,23. Bizim
olgularımızın14’ünde onarım ilk 72 saat içierisinde , 40’ında ise 72 saat sonrasında
uygulandı (Tablo-8). İlk grupta 1 (%8.3) olgu başarısız kabul edilip 2 (%14.2) mortalite
görülürken ikinci grupta 6 (%17.3) başarısız kabul edildi ve 5 (%12.5) mortalite
gelişti.
Safra yollarının yaralanmalarının büyük çoğunluğunda belirtiler ameliyattan
sonra ilk 1 hafta içinde ortaya çıkar. Olgularda genlikle ateş, karın ağrısı, peritonit
bulguları, lökositoz ve değişik düzeylerde hiperbilürubinemi saptanır. Erken dönemde
gelişen ateş , batında hassasiyet ve distansiyon ameliyat sonrası görülen genel şikayetler
ile karışabilir. Şikayetlerin gerilememesi, giderek artması, drenden safra kaçağı olması
ve ana safra kanalı bağlanması sebebiyle sarılık gelişmesi .cerraha safra yolu
yaralanmasını düşündürmektedir 17,37. Erken tanı sekonder komplikasyonların
önlenmesi açısından önemlidir. Çünkü geç kalınmış olgulari sonrası sepsis, tekrarlayan
kolonjit atakları ve biliyer siroz ortaya çıkabilir. Bizim serilerimizde postoperatif
dönemde yaralanma fark edilen 49 hastanın 24’ünde sarılık, 21’inde safra fistülü ,
10’unda safra peritoniti ve 5’inde biliomaya sekonder ağrı saptandı. Safra peritoniti
gelişmiş geç kalınmış olguların 5’inde mortalite gelişti. Peritonit varlığının mortaliteyi
direkt olarak etkilediği ististiksel olarak gösterildi.
Biliyer kaçağı drene edilerek, sepsis tehdidi kontrol altına alınan olgularda,
cerrahi tedavi için acele edilmemelidir. Bu olgularda cerrahi tedavi ilk haftalardaki akut
inflamatuar bulgular nedeni ile 6-8 hafta sonraya ertelenmelidir 19,20. Bizim
serilerimizde Jeneralize peritonit bulgusu ile gelen 10 hasta acil operasyona alındı.
Definitif cerrahi tamir ameliyatı uygulandı. Bu hastaların 3’inde septik şoka sekonder
mortalite gelişti. Ancak kalan 7’sinde, tamir başarı oranının uzun dönem takiplerimizde
38
yüksek olduğu saptanmıştır. Yaşayan hastalarda yapılan uzun dönem takip
sonuçlarımızda peritonit varlığı, yapılan onarımın başarısını etkilemediği istatistiksel
olarak gösterildi.
Safra yolu yaralanmalarında laboratuvar çalışmaları önem taşımaktadır.
Karaciğer fonksiyon testleri hastanın sergilediği duruma göre değişmekte olup
çoğunlukla kolestaz ile uyumlu bir görünüm sergilemektedir. Serum bilüribin değerleri
safra fistülü olan hastalarda normal seviyelerde olabilir 8,9. Bizim çalışmamızda total
bilüribin ortalaması 6.4, direkt bilüribin ortalaması 4.5 olarak bulunmuştur. Serum AST,
ALT, ALP ve GGT değerleri çoğunlukla yüksektir. Bu çalışmada ortalama ALP ve
GGT değerleri 710.9 / 286.6 olarak bulundu. Ancak GGT hariç diğer değerlerin cerrahi
tamir sonrası erken dönemde normal seviyelere düştüğü saptandı.
Safra yolu yaralanması düşünülen olgularda ultrasonografi, bilgisayarlı
tomografi, MR kolonjiopankreatografi, endoskopik retrrograd kolonjiopankreatografi ve
perkütan transhepatik kolonjiografiden ve hepatobilier sintigrafiden faydalanılmalıdır 1,17,21,22. Preoperatif dönemde, yaralanmanın lokalizasyonu ve tipinin iyi görüntülenmesi
cerrahi tedavinin başarı şansını artırır. Ultrasonografi ve BT ile peritoneal sıvı, apse ve
intrahepatik-ekstrahepatik safra yolarında genişleme görüntülenebilir. Bizim
olgularımızın tümünde USG başlangıç tekiki olarak uygulanmış olup gerekli görülen
komplike 28 olguda ek olarak BT ile değerlendirme yapılmıştır. Yaralanmanın yeri ve
tipinin saptanmasında, hepatobilier sintigrafi, MR kolonjiopankreatografi, ERKP ve
PTK dan faydalanılır. Bizim olgularımızın 17’sinde ERKP, 9’unda PTK, 9’unda
hepatobilier sintigrafi ve ‘2sinde MRKP ile yaralanmanın yeri tespit edilmiştir.
ERKP çoğu olguda yaralanmanın yerini ve loakalizasyonunu çok iyi
belirleyebildiği gibi periferal lezyonların veya tanjansiyel küçük lezyonların aynı
seansta papillotomi ve/veya stent uygulanması ile başarılı şekilde tedavisini mümkün
kılmaktadır 21. ERKP, sağ hepatik kanal klipslenmesi, ligasyonu gibi yüksek seviyeli
yaralanmaların veya koledok kesisinin tanısında faydalıdır, ancak bu durumların
tedavisi cerrahiye ihtiyaç duymaktadır. Kanalın % 75’i klipslense bile endoskopik
dilatasyona yanıt verebilir 21. Endoterapi, termal veya insizyonel yaralanmaya maruz
kalan hastalar için periodik dilatasyona veya stentlemeye ihtiyaç olsa bile faydalı bir
girişim metodudur 17,21.
39
Bazı yüksek seviyeli veya biliyer sistem statüsünün açık olarak ortaya
konamadığı vakalarda PTK endikasyonu olabilir. Ayrıca Perkütan biliyer drenaj katetrei
sayesinde sarılık problemi giderilir ve bu kateter aynı zamanda operasyon esnasında
safra yolu disseksiyonunda kılavuz görevi de görebilmektedir 17,22. Preoperatif dönemde
perkütan biliyer drenajı halen tartışmalıdır. Bazı merkezler, cerrahi onarımı elektif
olarak uygulamak için perkütan biliyer drenajı tamir yapmadan önce standart uygulama
olarak kabul etmelerine rağmen drenajın standart kullanımını destekleyen herhangi bir
delil yoktur 18,19,20,22,38. Bizim olgularımızda tıkanma ikteri ile başvuran 24 olgunun
9’una perkütan biliyer drenaj yapılmış olup her iki grup arasında başarı oranları ve
mortalite oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır.
MRKP’nin safra yolu yaralanmalarındaki etkinliği yeterli oranda karekterize
edilememiştir. İnvazif olmaması, kolay tekrar edilebilir olması, tüm biliyer ağacın tek
seansta görüntülenmesi ve ERKP gibi kanama ve pankreatite yol açmaması gibi
avantajları vardır. Bazı manyetik implant varlığında ve intraabdominal koleksiyon ve
dren varlığında bu durum geçerli değildir. Ancak Hepatikojejunostomi yapılmış ERKP
ile kontrol edilemeyen durumlarda MRKP iyi bir görüntüleme alternatifi sunmaktadır.
Sensitivite ve spesifitesi ERKP ve PTK ile kıyaslanabilir durumdadır 20,39. Bizim
serimizde, MRKP çalışmanın son dönemlerinde hastanemizde uygulanıtr hale gelmesi
sebebiyle ancak 2 olguda değerlendirme yapılmış olup her ikisinde de yaralanma yeri
tam olarak belirlenmiştir.
Safra yolu yaralanmalarında operatif yaklaşımda amaç hayatı tehdit eden
komplikasyonların önlenmesinden sonra safranın proksimal gastrointestinal sisteme
kolanjit, çamur-taş formasyonu, restriktür ve biliyer sirozu önleyecek şekilde fizyolojik
olarak akmasını sağlamaya çalışmaktır. Bu amaç en iyi sağlıklı dokular arasında
gerginlik olmayacak şekilde anastomoz yapılarak başarılır 15. Safra yolu
yaralanmalarında cerrahi işlemin seçiminde patolojinin lokalizasyonu ve yaygınlığının
doğru değerlendirilmesinin yanı sıra cerrahın deneyimi ve tamir zamanı da çok
önemlidir. Safra yollarının tamiri için birkaç cerrahi alternatif vardır: uçuca onarım,
Roux-en Y hepatotikojejunostomi-koledokojejunostomi, koledokoduodenostomi, T-tüp
drenaj ve mukozal gerftlemedir 25,26,27. % 50 çaptan daha az yaralanmalar T- tüp
üzerinden uç uca onarılabilir, ancak total oklüzyon veya safra kanalı doku kaybı varsa
40
Roux-en Y hepatikojejunostomi en uygun yöntemdir 20,28,29,30. Jejunumun mobilize
edilemediği vakalarda ise hepatiko duodenostomi uygulanabilir 15.
Çalışmamızdaki hastaların %66.6‘sına Roux-en Y hepatikojenostomi, %14.8’ine
koledokoduodenostomi, % 7.4’üne t-tüp uygulaması, % 3.7’sine uçuca onarım+t-tüp,
%1.85’ine hepatikoduodenostomi ve %1.85’ine koledoğa stent uygulaması yapıldı.
Roux-en Y hepatikojejunostomi son yıllarda en sık uygulanan cerrahi girişim olarak
göze çarpmaktadır.
Biliyoenterik anastomoz içinden transhepatik stent yerleştirilmesi ve stentin
kalma süresi tartışmalıdır. Transhepatik stentin, postoperatif dönemde radyolojik olarak
anstomozu görüntülemeye olanak sağladığı, anastomozda stenoz gelişimini engellediği
ve gerekli durumlarda müdaheleye imkan tanıdığı bilinmektedir 27,40,41. Ancak Mercado
ve arkadaşları rutin kullanımını önermeyip; safra yolu çapının küçük (<4mm), iskemik
ve skarlı olduğu vakalarda stent kullanımını tavsiye etmektedirler 40,42. Bizim
merkezimizde transhepatik stent kullanımı rutin olamayıp sadece 9 hastada perküten
bilyer drenaj kateteri stent olarak kullanıldı. 18 hastada ise internal silikon stent
kullanıldı.
Çoğu merkezde kolesistektomi esnasında gelişen sadece safra yolu
yaralanmaları rapor edilmiştir. Ancak az da olsa birlikte vasküler yaralanmalarda
görülebilmektedir. Bu vasküler yaralanmalar cerrahi mortaliteyi etilemese bile tamir
başarı oranını etkileyebilmektedir 43,44,45. Çünkü sağ hepatik kanal ,ana hepatik kanal ve
koledoğun üst bölümünün arteryel kanlanması sağ hepatik arterden olmaktadır.
Dolayısıyla, sağ hepatik arter ligasyonu varlığında anstomoz yapılması anastomoz
striktürü olasılığını arttıracaktır. Olgularımızın 6’(%11.2) sında vasküler yaralanma
saptandı. 3’(%5.6)ünde sağ hepatik arter, 2’(%3,7) ise sağ hepatik arter ve sağ portal
ven yaralanması ligasyonu mevcut idi. Birinde (%1.85) ise sağ hepatik arter ve sağ
portal ven anterior dalında ligasyon tespit edildi (Tablo-5). Sağ hepatik arter ligasyonu
tespit edilen 6 olgunun 3’ünde anastomoz striktürü gelişti. Vasküler yaralanma
varlığının mortaliteyi etkilemediği (P>0.05), ancak tamirin başarı oranını etkilediği
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (P<0.05).
Safra yolu yaralanmalarında postoperatif morbidite oranı %20-30 olup
karşılaşılan komplikasyonlar sıklıkla yara yeri enfeksiyonu, kardiopulmoner problemler,
safra kaçağı ve kanamadır 18,19,46. Bizim serilerimizde 54 hastadan 20’sinde (%37) erken
41
dönemde bir veya daha fazla komplikasyon görüldü. En sık rastlanan komplikasyon 9
olgu ile yara enfeksiyonu olarak bulundu. Anastomoz kaçağı sadece 2 hastada görülmüş
olup her ikisi de spontan olarak kapanmıştır. Bizim serilerimizdeki erken
komplikasyonların çoğu peritonişt sekeline veya enfeksiyona ikincil olarak gelişti.
Özellikle bu vakalarda sağaltım uzun zaman aldığı gibi maddi olarakta kayba yol
açmakta idi 1,20.
Bilier striktür gelişen olguların 2/3’ünde semptomlar genellikle 2 yılda ortaya
çıkar. Literatürde 10 yıla kadar stenoz geliştiği bildirilmiştir 46,47,48,49,50,51. Uzun dönem
takiplerimizde 5 (%9.2) olguda anastomoz striktürü saptanmış olup tümü ilk 2 yıl
içeriside gelişti. Bu olguların 3’üne hepatikojejunostomi ile revüzyon, 2’sine PTK ile
balon dilatasyon uygulandı. Cerrahi revizyon uygulanan hastalardan biri halen
semptomatik olup olguya ek olarak balon dilatasyon uygulandı. Balon dilatasyon
uygulanan olgulardan birinde sekonder bilier siroz nedeni ile mortalite gelişti. Diğeri ise
heptikojejunostomi ile cerrahi olarak revüze edildi. Literatürde hepatikojejunostomi
sonrası revizyona ihtiyaç duyan rekürren striktür insidansı hakkında yeterli veri yoktur.
Bu durumda yapılacak cerrahi revizyonda, anastomoz orijinal anastomoz seviyesinden
daha yukarıda olacaktır. Rekürren striktürü olan hastalar daha sonraki gelişecek
restenoz açısından yüksek risk altındadırlar. Bu başarısız anastomozu tekrar düzeltmek
için yapılacak her cerrahi girişim işi daha da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle bu tür
komplikasyonların sağaltımı için cerrahın, girişimsel radyoloğun, endoskopist
gastroenteroloğun multidisipliner yaklaşımını gerekmektedir 19,20,45.
Lietratürde mortalite oranı %0-5 arasında değişmektedir 18,19,20,24. Mortalite için
en sık neden sepsis olarak gösterilmektedir 18,19,24. Çalışmamızda mortalite oranı % 13
olarak bulundu. Eksitus olan hastaların yaş ortalaması 59.8 (42-80) idi ve tümünde safra
peritonititi mevcut idi. Mortalite, 5 olguda septik şoka, 2 olguda ise kalp yetmezliği ve
akut börek yetmezliğine bağlandı. Bu nedenle literatüre göre yüksek mortalite oranının
görüldüğünü düşünmekteyiz.
Uzun dönem takiplerimizde ise bir hastada (5.yıl) sekonder bilier siroz ve
birinde (9.yıl) ise portal hipertansiyona sekonder özefagus varis kanaması nedeni ile
mortalite gelişti.
Safra yolu yaralanması nedeni ile tamir uygulanan hastalarda uzun süreli iyi
sonuçlar %70-95 arasında değişmektedir 18,19,20,24. Literatürde mükemmel sonucun
42
tanımı hastalarda semptom olmamasıdır. Bizim çalışmamızda anastomoz striktürü
gerçekleşen 5 hastaya da yapılan 3 cerrahi revizyon ve 2 balon dilatasyon sonrası başarı
oranımız %85.1 olguda mükemmel , %8.5 olguda iyi, %6.3 olguda kötü olarak bulundu.
Uzun süreli takiplerimizde sonuçlarımızın yüz güldürücü ve literatürle uyumlu
olmasını tedavi planımızın yaralanmanın tipine, seviyesine, uzunluğuna, hastanın
statüsüne göre belirlenmesine ve kliniğimizin cerrahi tecrübesine bağlamaktayız.
43
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu çalışma ÇÜTF Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda safra yolu yaralanması
nedeni ile operatif tedavi uygulanan 54 olguyu kapsamaktadır.
1. Safra yolu yaralanmaları %57.4 olguda açık kolesistektomi, %42.6 olguda
laparoskopik kolesistektomi sonrası gelişmiştir.
2. Olguların yaş ortalaması 46.7±14.7 (16-80) olup, kadın/erkek oranı 2.85
(40/14) tir.
3. En sık görülen bulgu sarılık (%44.4) olup ikinci sıklıkta safra fistülüdür
(%38.8). Bu iki bulgu ile mortalite ve başarı değerlendirilmesi arasında istatistiksel
olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (P>0.05).
4. PTK uygulanan tüm olgularda safra yolu yaralanma yeri tam olarak belirlendi.
Sarılık ile başvuran ve tetkiklerde safra yolu dilatasyonu gelişen hastalarda perkütan
biliyer drenaj yapılması ile mortalite ve başarı değerlendirmesi arasında istatistiksel
olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (P>0.05).
5. Yaralanma yeri 28 olguda ana hepatik kanal, 18 olguda koledok, 7 olguda
bifurkasyon ve 1 olguda ise sağ hepatik kanalda yaralanma tespit edildi. Yaralanma yeri
ile rekonstrüktif amaçlı uygulanan operasyon başarı durumu ve mortalite ile ilişkisi
irdelendiğinde yaralanma yerinin mortaliteyi ve başarı durumunu etkileyici faktör
olmadığı istatistiksel olarak gösterildi (P>0.05).
6. Yaralanma klasifikasyonunda en sık görülen tip, olsen sınıflamasına göre tip
3a (%37) olup klasifikasyonunu başarı durumu ve mortaliteyi etkileyici faktör olmadığı
bulundu (P>0.05).
7. En sık uygulanan operasyon 36 (%66.6) hastayla Roux-en Y
hepatikojejunostomi idi.
8. Olguların 6’(%11.2)’sında ek olarak vasküler yaralanma tespit edildi..
3’(%5.6)ünde sağ hepatik arter, 2’(%3,7) ise sağ hepatik arter ve sağ portal ven
ligasyonu mevcut idi. Birinde (%1.85) ise sağ hepatik arter ve sağ portal ven anterior
dalında ligasyon tespit edildi. Vasküler yaralanma varlığının mortaliteyi etkilemediği
(P>0.05), ancak tamirin başarı oranını etkilediği istatistiksel olarak anlamlı bulundu
(P<0.05).
44
9. Erken dönem morbidite 20 (%37) olguda, geç dönem morbidite 5 (%9.2)
olguda görüldü. Erken dönemde 9 olgu ile en sık rastlanan komplikasyon yara
enfeksiyonu idi. Geç dönemde ise 5 olguda anastomoz striktürü saptandı.
10. Mortalite oranı erken dönemde % 12.9’dur (7 hasta). Peritonit ile mortalite
arasında ise istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır (P<0.05).
11. Ortalama takip süresi ise 79.9ay (13-124) ay olup bu sürede rekürren sarılık
veya kolonjit saptanmayan başarılı tedavi oranımız %85.1’dir.
45
7. KAYNAKLAR
1. Deziel D J. Complications of cholecystectomy. Surg Clin North Am,1994; 74:809-823.
2. Olsen D O. Bile duct injuries during laparoscopic cholecystectomy: a decade of experience. J Hepatobiliary Pancreat Surg, 2000; 7: 35-39.
3. Melton G B, Lillemoe K D, Cameron J L, Sauter P A, Coleman J, Yeo J C. Major bile duct
injuries associated with Laparoscopic cholecystectomy. Annals of surgery, 2002; 235: 888-895.
4. Traverso I W. Bile duct injuries: Spectrum, mechanisms of injury and their preventation. Surg Clin North Am,1994; 74: 805-808.
5. Strasberg S M. Avoidence of biliary injury during laparoscopic cholecystectomy. J
Hepatobiliary Pancreat Surg, 2002; 9:543-547.
6. Smajda C, Blumgart L H. Surgical Anatomic Exposure Of Biliary Tract, Surgery of the Liver and Biliary Tract, 3 rd ed. Edinburg: Churchill Livingstone, 2000: 60-74.
7. Guyton A C. Textbook of Medical Physiology, 7 th ed. W B Sounders co. 1989.
8. Benjamin I S, Gupta S. Biliary Tract Obstruction – Pathophysiology, Surgery of the Liver and
Biliary Tract, 3 rd ed. Edinburg: Churchill Livingstone, 2000: 138-150.
9. Czerniak A. External Biliary Fistula, Surgery of the Liver and Biliary Tract, 3 rd ed. Edinburg: Churchill Livingstone, 2000. 936-949.
10. Macfayden B V, Vecchio R, Ricardo A E, Mathis C R. Bile duct injury after laparoscopic
cholecystectomy. Surg Endosc, 1998; 12: 315-321.
11. Krahenbühl L, Sclabs G, Wente M N, Schafer M, Schlumpf R, Büchler M W. Incidence, risk factors, and prevention of biliary tract injuries during Laparoscopic cholecystectomy. World J Surg, 2001; 25: 1325-1330.
12. Gigot J F, Etienne J, Aerts R, Wibin E, Dallemagne B, Deweer F, Fortunati D, Legrand M,
Vereecken L, Doumont J M, Reepinghen P V, Beguin J. The dramatic reality of biliary tract injury during Laparoscopic cholecystectomy, An anonymous multicenter Belgian survey of 65 patients. Surg Endosc, 1997; 11: 1171-1178.
13. Savassi-Rocha P R, Almeida S R, Sanches M D, Andrade M A, Frerreira J T, Diniz M T.
Iatrogenic bile duct injuries. Surg Endosc, 2003; 17: 1356-1361.
14. Olsen D. Bile duct injury during laparoscopic cholecystectomy. Surg Endosc, 1997; 11: 133-138.
15. Moossa R, Mayer A D, Stabile B. Iatrogenic injury to the bile duct. Arch Surg;1990;125: 1028-
1032.
16. Russell J C, Walsh S J, Mattie A S, Lynch J T. Bile duct injuries, a statewide experience. Arch Surg, 1996;131: 382-388.
17. Coleman J, Joann R N. Bile duct injuries in laparoscopic cholecystectomy. AACN Clinical
issues, 1999; 10:442-454.
18. Hillis T M, Westbrook K C, Caldwell F T, Read R C. Surgical injury of the common bile duct. Am J Surg,1977;134: 712-716.
46
19. Kaman L, Behera A, Singh R, Katariya R N. Management of major bile duct injuries after
laparoscopic cholecystectomy. Surg Endosc, 2004 :1-8.
20. Seeliger H, Fürst A, Zülke C, Jauch K W. Surgical management of major bile duct injuries following laparoscopic cholecystectomy. Analysis and follow-up of 28 cases. Langenbecks Arch Surg, 2002; 387: 286-293.
21. Kozarek R A. Endoscopic techniques in management of biliary tract injuries. Surg Clin North
Am,1994; 74: 883-893.
22. Dawson S L, Mueller P R. Interventional radiology in management of biliary tract injuries. Surg Clin North Am,1994; 74: 865-874.
23. Hoerr S O, Wendell G. The use of T-tube splints in bile duct repairs. Surg Gyn Obst, 1973; 137
.413-418.
24. Carrol B J, Birth M, Phillips E H. Common bile duct injuries during laparoscopic cholecystectomy that result in ligitation. Surg Endosc, 1997; 7:310-314.
25. Akınoğlu A, Bilgin İ, Kargı H. Postoperatif safra fistülleri. Ulusal Cerrahi dergisi, 1998; 4:2.
51-54.
26. Blumgart H. Hilar and intrahepatic biliary enteric anastomosis. Surg Clin North Am,1994; 74: 844-862.
27. Pickleman J, Marsan R, Borge M. Portoenterostomy, an old treatment for a new disease. Arch
Surg, 2000; 135: 811-817.
28. Demiryürek H , Akınoğlu A, Gürbüz G, Özkan F. Benign Bilier Striktürler. Klinik ve Deneysel Cerrahi Dergisi 1993 ; 1: 232-233.
29. Braasch J W. Historical perspectives of biliary tract injuries. Surg Clin North Am,1994; 74:
731-739.
30. Rossi R L, Tsao J L. Biliary reconstruction. Surg Clin North Am,1994; 74: 825-841.
31. Targarona E M, Marco C, Balague C, Rodriguez J, Cugat E, Hoyuela C, Veloso E, Trias M. How, when and why bile duct injury occurs. Surg Endosc, 1998; 12: 322-326.
32. Archer B S, Brown D W, Smith C D, Branum G D, Hunter J G. Bile duct injury during
laparoscopic cholecystectomy. Annals of Surgery, 2001; 234: 549-559.
33. Gouma D j, Go P M. Bile duct injury during laparoscopic cholecystectomy and conventional cholecystectomy. J Am Coll Surg, 1994; 178: 229-233.
34. Shah S R, Mirza D F, Afonso R, Mayer A D, McMaster P, Buckels J A. Changing referral of
biliary injuries sustained during laparoscopic cholecystectomy. Br J Surg, 2000; 87: 890-891.
35. Flum D R, Koepsell T, Haegerty P, Sinanan M, Dellinger P. Common bile duct injury during laparoscopic cholecystectomy and the use of intraoperative cholangiography. Arch Surg, 2001; 136. 1287-1292.
36. Fletcher D R, Valinsky L J, Sheiner H J. Complications of cholecystectomy: Risks of the
laparoscopic approach and protective effects of operative cholangiography. Annals of Surgery, 1999; 229:449-457.
47
37. Traverso L W. Risk factors for intraoperative injury during cholecystectomy: An ounce of prevention is worth a pound of cure. Annals of Surgery, 1999; 229(4): 458-459.
38. Hermann R E. Diagnosis and management of bile duct strictures. Am J surg, 1975; 130: 519-
552.
39. Chaudhary A, Negi S S, Puri S K, Narang P. Comparison of magnetic resonance cholangiography and percutaneous transhepatic cholangiography in the evaluation of bile duct strictures after cholecystectomy. Br J Surg, 2002; 89: 433-436.
40. Mercado M A, Chan C, Orozco H, Cano- Gutierrez G, Chaparro J M, Galindo E,
Vilatoba M, Samaniego-Arvizu G. To stent or not to stent bilioenteric anastomosis after iatrogenic injury. Arch Surg, 2002;137: 60-63.
41. Gazzaniga G M, Filauro M, Mori L. Surgical treatment of iatrogenic lesions of the proximal
common bile duct. World J Surg, 2001; 25: 1254-1259.
42. Munoz R, Cardenas S. Thirty years’ experience with biliary tract reconstruction by hepaticoenterostomy and transhepatic T-tube. Am J surg, 1990; 159:405-410.
43. Buell J F, Cronin D C, Funaki B, Koffron A, Yoshida A, Lo A, Leff J, Milis M. Devastating
and fatal complications associated with combined vascular and bile duct injuries during cholecystectomy. Arch Surg, 2002;137: 703-710.
44. Koffron A, Ferrario M, Parsons W, Nemcek A, Saker M, Abecassis M. Failed primary
management of iatrogenic biliary injury: incidence and significance of concomitant hepatic arteriel distruption. Surgery, 2001; 130. 722-731.
45. Lillemoe K D, Martin S A, Cameron J L, Yeo C J, Talamini M A, Kaushal S B, Coleman J
M, Venbrux A C, Savader S J, Osterman F A, Pitt H A. Major Bile duct injuries during laparoscopic cholecystectomy: Follow-up after combined surgical and radiologic management. Annals of Surgery, 1997; 225(5). 459-471.
46. Al-ghnaniem R, Benjamin I S. Long-term outcome of hepaticojejunostomy with routine
Access loop formation following iatrogenic bile duct injury. Br J Surg, 2002; 89: !18-1124.
47. Regoy-Merei J, Ihasz M, Szeberin Z, Sandor J, Mate M. Biliary Tract complications in laparoscopic cholecystectomy, a multicenter study of 148 biliary tract injuries in 26.440 operations. Surg Endosc, 1998; 12: 294-300.
48. Lillemoe K D, Melton G B, Cameron J L. Postoperative bile duct strictures: Management and
outcome in the 1990s. Ann Surg, 2000; 232: 430-441.
49. Moraca R J, Lee F T, Ryan J A, Traverso W L. Long-term biliary function after reconstruction of major bile duct injuries with hepaticoduodenostomy or hepaticjejunostomy. Arch Syrg, 2002; 137: 889-894.
50. Johnson S R, Koehler A, Pennington L K, Hanto D W. Long-term results of surgical repair
of bile duct injuries following laparoscopic cholecystectomy. Surgery, 2000; 128: 668-777.
51. Terblanche J, Worthley C S, Spence R A J. High and low hepaticojejunostomy for bile duct strictures. Surgery, 1990;108: 828-834.
48
ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı : Atılgan Tolga Akçam
Doğum Tarih ve Yeri : 1975/ADANA
Medeni Durumu : Evli
Adres : Sümer Mah. Er sitesi C blok No: 16 Seyhan/ADANA
Telefon : O 322 2252961
Fax : -
E mail : [email protected]
Mezun olduğu tıp fakültesi: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Varsa mezuniyet derecesi : -
Görev yerleri : Ç Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Dernek Üyelikleri : Türk Ostomi Derneği
Alınan Burslar : -
Yabancı Dil(ler) : İngilizce, Almanca
Diğer Hususlar : -
49