1 · algılamaları, Silahlı Kuvvetlerin yapısı ve ana görev tanımı olduğu ifade...
Transcript of 1 · algılamaları, Silahlı Kuvvetlerin yapısı ve ana görev tanımı olduğu ifade...
~ 1 ~
~ 2 ~
Demokratikleşme Sürecinde Ordu
Silahlı Kuvvetlerin
Demokratik Reformu Üzerine Düşünceler
(Kitap Özeti)
Çeviren: Şahika TOKEL
BİLGESAM YAYINLARI
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi
Wise Men Center For Strategic Studies
Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:10
Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93
www.bilgesam.org
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6
A. Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90
Copyright © BİLGESAM TEMMUZ 2012
Bu yayının tüm hakları saklıdır.
Yayın Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz.
~ 3 ~
Demokratikleşme Sürecinde Ordu
Şahika TOKEL tarafından Türkçeye çevrilen İspanya Savunma Bakanı Narcis SERRA’nın
“Demokratikleşme Sürecinde Ordu, Silahlı Kuvvetlerin Demokratikleşme Reformu Üzerine
Düşünceler” isimli 287 sayfalık kitabını hızlı bir şekilde okudum, ancak düşünce dünyamda
çağrışım yapan önemli kısımlarını işaretledim ve özetini yazdırdım. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
Demokratik dönüşümüne katkı sağlayacağını değerlendirerek paylaşmak istedim.
1943 Barcelona doğumlu, iktisat profesörü Narcis SERRA, 1979-1982 yılları arasında
Barcelona Belediye Başkanlığı görevini yürütmüştür. 1982 yılında Adolfo SUAREZ
Hükümetinde İspanya Savunma Bakanlığı görevine atanan SERRA, bu görevi sekiz yıl devam
ettirmiştir. Özellikle asker-sivil ilişkileri konusunda yürütülen reformlarda büyük rol oynamış,
FRANCO rejiminin ardından İspanya’da demokrasinin yerleşmesine önemli katkılarda
bulunmuştur. 1991’de başbakan yardımcısı olan Narcis SERRA, 1996-2000 yılları arasında
Katalonya Sosyalist Partisi Genel Sekreterliği görevini yürütmüş ve 1986’dan 2004 yılına
kadar milletvekilliğine devam etmiştir.
SERRA, kitabın önsözünü dini kimliğini ön plana çıkaran “Ve dahi, dindarlığa ya da
edebe ya da kutsal kitaba ya da Hıristiyan kilisenin rızasına ya da herhangi bir doğruya ters
bir şey söylediysem, söylenmemiş sayılsın” ifadeleri ile tamamlamıştır.
“Demokratikleşme Sürecinde Ordu” isimli kitabında sivil-asker ilişkilerini İspanya
deneyimi üzerinden anlatan yazar, konunu teorik altyapısı ile ilgili mevcut literatüre yer
vermiş, yaptığı analizlerde Doğu Avrupa ve Latin Amerika’daki demokrasiye geçiş
örneklerinden yararlanmıştır. Tüm kitabı boyunca, bir ülkede asker-sivil ilişkilerinde reform
ihtiyacı mevcutsa; bunun iki aşamalı bir süreç sonunda gerçekleştirilebileceğini, demokrasiye
geçiş ve demokrasiyi sağlamlaştırma aşamaları olarak tanımladığı bu iki aşamanın birbirini
takip eden kademeli reform faaliyetlerini içereceğini, bu faaliyetlerin sıra ve zamanlamasının
önemli olduğunu, sadece demokrasiye geçişin yetmeyeceğini, gerçek anlamda
demokratikleşmenin uzun zaman alacağını ve her ülkenin bu süreçte benzer özellikleri
olabileceği gibi kendine özgü yapısının da bulunabileceğini vurgulamıştır. Narcis SERRA Silahlı
Kuvvetlerin sivil otoriteler tarafından denetlenmesi konusunu açıklarken özellikle ABD’de Bill
CLINTON yönetimi ile ordu arasında yaşanan sürtüşmeleri ve bu dönemde asker-sivil ilişkileri
konusunda akademisyenlerin dile getirdiği görüşleri etraflıca incelemiştir.
Kitapta demokrasiye geçiş sürecinin en önemli misyonunun, ordunun siyasi işlerin
dışında tutulması ile sivil hükümetin askeri ve savunma meselelerindeki yetkilerinin kabul
edilmesinin sağlanması olduğu belirtilmiştir. SERRA, “geçiş safhası”nı demokratik yollardan
seçilen sivillerin, askerlerin siyaset sürecine müdahalesini, yürütmeye katılımlarının sona
erdirilmesi ya da seçilmişlerin faaliyetlerini veto etme, baskı altına alma yönündeki tüm
etkilerinin ortadan kaldırılmasıyla önledikleri bir süreç; “demokrasinin sağlamlaştırılması”
aşamasını ise seçilmiş sivillerin, askeri ve savunma politikaları oluşturabildiği, bunların
uygulanmalarını sağladığı ve Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerini yönettiği bir aşama olarak
~ 4 ~
tanımlamaktadır; bu dönem, ordunun iktidar/güç pozisyonlarından çekilmesi (extrication)
olarak da tanımlanabilmektedir. Demokrasinin sağlamlaştırılması aşamasına girebilmek için
savunma ve askeri politikaların seçilmişler tarafından geliştirilip uygulanması gerekmektedir.
Demokrasiye geçiş ve onu sağlamlaştırma aşamalarında ortaya çıkan diğer önemli misyona
değinilirken, her iki aşamayı da tanımlayan bir özellik olarak Ordunun ayrıcalıklarının
azaltılması ve Orduyu sivil otoriteye bağlı olmaya, demokratik prosedürlere uyum sağlamaya
özendiren, başta anayasa olmak üzere yasal reformların da altı çizilmektedir. Asker-sivil
ilişkilerini tanımlayan en önemli husus, demokratik sivil denetim olmaktadır. Seçilmiş
hükümetlerin parlamentolar aracılığıyla bu denetimi sağlamasının önemli bir aşama olduğu,
bunun için hükümetlerin askeri politikaları belirlemesi ve uygulamasının önemi belirtilmiş,
aksi halde etkinlik ve verimlilik denetlemesi yapmanın imkânsız hale geleceği vurgulanmıştır.
SERRA, burada, şu tespiti yapmaktadır: “Gerçek şu ki, mevcut koşullarda askeri etkinlik ve
verimlilik, askeri otonomi (özerklik) meselesiyle bağlantılıdır. Mevcut bağlamda, örgütsel
ve bütçeye ilişkin otonomiye sahip bir ordunun verimli olması mümkün değildir.”
Kitabın ilk bölümünde sivil-asker ilişkileriyle ilgili farklı akademisyen yaklaşımları
incelenmektedir. Bunlardan dikkat çekici olanlardan biri Dankwart A. RUSTOW’dur.
RUSTOW’un demokrasiye geçişleri üç safhaya bölünebilecek bir süreç olarak görmesi dikkat
çekicidir. Bu süreçlerin etkili olabilmesi için tek bir ön koşul vardır: ulusal birlik. Hazırlık
olarak tarif ettiği ilk safha, farklı sosyal kuvvetler arasındaki güç için mücadele ve çatışma
evresidir. Buradaki çatışmanın öncelikli hedefi demokrasiyi kurmak değildir. İkinci safha,
karar alma, “ siyasi liderlerin birlik içindeki çeşitliliği/farklılıkları kabul ettikleri ve bu amaçla,
demokratik prosedürlerin bazı can alıcı taraflarını kurumsallaştırmaya razı oldukları” açık bir
konsensüs eylemi olarak görülmektedir. Üçüncü safha ise, politikacıların ve vatandaşların
benzer şekilde yeni kuralları başka konulara uygulayarak ve yeni demokratik yapıya uyum
sağladıkları safha olarak ifade edilmiştir.
Diğer bir akademisyen J. Samuel VALENZUELA’nın “demokrasinin sağlamlaştırılması”
konusunda söyledikleri de önemlidir. VALENZUELA, kurumsallaşan demokrasi sürecinde
sapkın öğeler olarak nitelediği dört husustan bahseder. Bunlar; demokratik yollarla ortaya
çıkmamış hamilerin varlığı, politika yapmanın önemli “has alanlarının” yani iktidar
odaklarının tekeline bırakılmış siyasal alanların varlığı, seçim sürecinden kayda değer
dışlamaların olması ve son olarak seçimlerin hükümet ortaya çıkarmak için tek yöntem
olmadığı bir durum olmasıdır. Demokrasinin sağlamlaşması bu dört sapkın öğenin yok
oluncaya kadar azaltılmasının içermektedir. Demokratik sağlamlaştırma sürecine en fazla
zarar verebilecek öğenin, kendisini ulusun özü ve kalıcı çıkarlarının garantörü olarak
gördüğünde, hami rolünü üstlenecek olan Ordu olduğunun altı çizilmektedir.
Felipe AGÜERO ise demokrasini sağlamlaştırma konusunda negatif ve pozitif
sağlamlaştırmadan bahsetmektedir. “Negatif sağlamlaştırma”, demokratikleşme sürecine
karşı askeri direnişi önleyecek koşulların yaratılması gelecek elit memnuniyeti, “pozitif
sağlamlaştırma” ise sivil elitlerin askeriyenin yeni demokratik rejimin hedeflerine ve
~ 5 ~
kurumlarına dâhil olması amacıyla politikalar ve stratejiler düzenlemek için bilinçli, uzun
dönemli çabaları olarak tanımlanmaktadır. Burada pozitif dâhil etme durumunda, tartışmasız
sivil üstünlük korunurken, orduya misyonunu etkili bir şekilde sürdürebilmesi için yeterli
kurumsal özerklik tanınması önem kazanmaktadır. Ancak SERRA özerklik konusunu tehlikeli
bir alan olarak görmekte ve Ordunun özerkliğindeki artışın, askeriye değerlerinde ve mesleki
anlamda kendi kendilerini tanımlamalarında gerekli değişimi teşvik edecek adımlarla tam
olarak uyumlu olmadığını vurgulamaktadır. Bu konuda SERRA, askeriyenin prensiplerinde ve
inançlarında bir değişim yaratılmadıkça ve onları demokratik rejime sadık kılmadıkça,
demokratikleşme sürecinin tamamlanmış olmayacağının altını çizmektedir.
Narcis SERRA’nın oluşturduğu modelin detaylarına girmeden önce kitabın başlarında
dikkat çektiği üç konuyu belirtmek yararlı olacaktır. Bunlardan birincisi, öncelikle askeri
reformun, bir parçası olduğu genel demokratik reformdan soyutlanamayacağı, yani ülkenin
genel anlamda demokratikleşmesi ileri giderse askeri reformun ilerlemesinin mümkün
olacağıdır. Zira Ordu, başka herhangi bir kurumsal birim gibi sadece kendisini etkileyeceğini
düşündüğü bir reforma karşı çıkacaktır. Askeri reforma paralel olarak yargıda reform, polis
sistemini yeniden biçimlendirme, mafyayla ve paramiliter gruplarla savaşma ihtiyacı burada
belirtilen örneklerden birkaçıdır. İkinci konu, reformun iki değil üç cephede gerçekleştirilen
bir süreç olduğudur. Bir tarafta hükümet ve diğer demokratik kurumlar, diğer tarafta Silahlı
Kuvvetler ve toplum. Toplumun kanaat önderleri, kamuoyu ve diğer siyasi partilerin
yaklaşımı atılacak adımların başarısını etkileyecektir. Bu açıdan, siyasi partiler ve liderler
arasında, Silahlı Kuvvetleri kendi kişisel ya da parti konumlarını desteklemek için kullanmama
konusunda zımni ya da açık bir anlaşmanın varlığı büyük önem taşımaktadır. Bu noktada
Orduyu kenarda tutmak için yapılması gereken en önemli şeyin demokrasiyi işler kılmak,
demokrasinin iskeletini ve problem çözme kapasitesini geliştirmek olduğu, böylece kapsamlı
ve sorgulanmayacak bir meşruiyetin kazanılacağı vurgulanmaktadır. Üçüncü ve son konu ise
iktidardan çekilmenin Silahlı kuvvetleri genellikle askeri özerklikleri emniyete almaya
yönelttiği gerçeğidir. Ordu, kendi örgütü üzerindeki denetimini artırır ve dışarıdan gelen
denetleme girişimleriyle mücadele eder; bunun için bazı örneklerde, kendisini toplumdan
uzaklaştıran öğeleri destekler. Bir özerklik alanı, yerleşmiş bir demokrasinin uzun süredir
hüküm sürdüğü örneklerde bile daima var olacaktır. Mesele bu özerkliğin derecelerinin
askerin kendisi tarafından değil siyasi otoritelerce belirlenmesidir.
Ordunun demokrasiye geçiş sürecine uyumunun, Orduya has alanların hukuk
devletiyle uyumlu özerklik alanlarına indirgenmesi açısından ele alınabileceğini iddia eden
yazar, konu ile ilgilenen farklı teorisyenlerin çalışmalarından yararlanarak İspanya deneyimi
ışığında bir model oluşturmuştur. Bu modelin bir boyutunu Ordunun yararlandığı kurumsal
hakların azaltılması oluşturmaktadır. Buna göre sivil otoritenin müdahalesini gerektiren
özerklik alanları mevcuttur. Sivil otoritenin müdahale seviyelerini en şiddetlisinden en düşük
yoğunluklu olana doğru sıraladığında elde edilecek tablo, özerkliğin azalma aşamaları ve
Ordu üzerindeki kademeli sivil denetimi gösteren tablo olacaktır. Bu tablo
~ 6 ~
7. Ordunun demokratik sivil denetimi
SAĞLAMLAŞTIRMA
DÖNEMİ
6. Ordunun kendi içindeki ideolojik denetimi elinde tutması
5. Sivil üstünlüğün resmen ancak kısmen kabulü
4. Örgütsel ve operasyonel özerkliklerin savunucuları
3. Hükümet politikalarını, reformları sınırlayarak ve belirli eylemleri veto ederek kısıtlayan güçler
GEÇİŞ DÖNEMİ
2. Ulusal temellerin koruyucuları
1. Ordunun siyasi gücü denetimi
şeklindedir. Şekilde; özerklik seviyelerinin kademeli olarak azaltılması aşağıdan yukarıya
doğru bir seyir izlemekte ve her seviyenin karakteristik özellikleri kitapta belirtilmektedir.
Yazara göre geçiş dönemi müdahaleleri ilk üç özerklik seviyesinde yapılmalı, özerklik seviyesi
kademeli olarak azalarak dördüncü seviyeye geldiğinde sağlamlaştırma dönemi müdahaleleri
başlatılmalıdır.
Alt seviyelerden başlayan bir demokratikleşme sürecinin uzun zaman alacağı ve pek
çok gerginliğin yaşanacağı açıktır. Yazar, süreç bir defa başladığında er ya da geç nihai
aşamaya ulaşılacağı ya da bir aşamadan diğer aşamaya geçişin, bir sonrakine geçişi
garantileyeceği anlamına gelmediğinin altını çizmektedir.
Bazı akademisyenler tablodaki ilk aşamadan dördüncü aşamaya ilerlemeyi nispeten
kolay bulmaktadırlar. Ancak bu noktadan sonra sürecin tıkanabileceği, bu tıkanmanın
yürütmenin ve yasamanın gerek askeri, gerek savunma ile ilgili konularda bilgisizliklerinden
kaynaklandığını, bu durumun askeri ve savunma politikaları oluşturabilecek gerçek bir
Savunma Bakanlığının kademeli olarak oluşturulması ile aşılabileceği vurgusu yapılmaktadır.
Yazar, Hükümetin, bir askeri reform sürecinde Silahlı Kuvvetleri uygun şekilde
işleyen bir demokrasiye adapte etmeye çalıştığında aynı zamanda uluslararası düzendeki
değişikliklerin devletlerin güvenlik ihtiyaçları ve uluslararası sahnede aktör olarak rolleri-
gerektirdiği profesyonel dönüşümü de teşvik etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu
kapsamda SERRA, Charles MOSKOS’un ABD için oluşturduğu üç tip ordu tipolojisinden
yararlanmıştır.
~ 7 ~
1. İkinci Dünya Savaşı öncesi (modern ordu)
2. Soğuk Savaş dönemi (geç modern ordu)
3. 1990 sonrası (post modern ordu)
olarak yapılan bu bölümlemede değişim sürecini serbest bırakan üç faktörün tehdit
algılamaları, Silahlı Kuvvetlerin yapısı ve ana görev tanımı olduğu ifade edilmektedir.
MOSKOS’un tablosu aşağıdadır.
Tablo, Üç dönemde Silahlı Kuvvetler (ABD)
Güçler Değişken
Modern (Soğuk Savaş Öncesi) 1900-1945
Geç Modern (Soğuk Savaş) 1945-1990
Post modern (Soğuk Savaş Sonrası) 1990’dan sonra
Algılanan tehdit
Düşman işgali Nükleer savaş Ulus-altı (etnik çatışma, terörizm gibi
Gücün yapısı
Kitle ordusu: Zorunlu askerlik
Büyük Profesyonel ordu
Küçük profesyonel ordu
Ana misyon Tanımı
Toprak savunması
Müttefikleri destek
Yeni misyonlar (insani barış operasyonlarını destekleme vb.)
Baskın vasıf
Savaşta lider Yönetici ya da uzman
Asker-devlet adamı; Asker- akademisyen
Halkın orduya karşı tutumu
Destekleyici Kararsız Kayıtsız
Medyayla ilişkiler Ordunun medyaya karşı tutumu
Bütünleşmiş Yönlendiren Hesaba katılan, kayırılan, kazanılmaya çalışılan
Ordudaki sivil çalışmalar
Küçük bileşen Ortalama bileşen
Oldukça büyük bileşen
Kadınların rolü
Ayrı birimler ya da dışlanma
Kısmi entegrasyon
Tam entegrasyon
Kadın eşin rolü
Ayrılmaz parça
Kısmen dahil Dahil değil
Ordudaki homoseksüeller
Cezalandırılır Hoşgörülür Kabul edilir
Vicdani retçiler
Sınırlandırılır ya da yasaklanır
Rutin olarak izin verilir
Kamu hizmetine alınır
~ 8 ~
Vurgulanması gereken önemli diğer bir görüş ise Samuel HUNTINGTON’dan
gelmektedir. HUNTINGTON’a göre ideolojik olarak değişmez değerleri beslediğini düşünen
Ordular demokrasi için gerçek bir tehlikedir. Kendilerini ulusal niteliklere dönüştürdükleri bu
üst değerlerin garantörü olarak gören orduların, pek çok Latin Amerika ülkesinin Ulusal
Güvenlik Doktrini’nin uygulamasında görüldüğü gibi, bir iç düşman düşüncesini kolaylıkla
üreteceğini vurgulamaktadır.
Ordunun kurumsal ayrıcalık alanları konusunda Alfred STEPAN’ın görüşlerini ön plana
çıkaran SERRA, bu kapsamda Silahlı Kuvvetlerin ayrıcalıklara sahip olduğu düşünülen 11
alandan bahsetmektedir. Bunlar:
1) Orduya siyasi sistemde gerçekten bağımsız bir rol uygun görebilecek anayasa,
2) Ordunun yürütmenin başıyla olan ilişkileri,
3) Savunmanın yürütmeyle koordinasyonu,
4) Askerin kabinedeki varlığı,
5) Yasama organının rolü,
6) Savunma alanındaki kamu hizmetlerinde kıdemli pozisyonları elde tutmak,
7) Askerin istihbarat servislerindeki rolü,
8) Polisle ilişkiler,
9) Askeri terfi sistemi,
10) Askerin devlet girişimlerindeki rolü,
11) Askerin yargıdaki rolüdür.
Ordu, kurumsal bir yapısı olduğundan, görevinin denetimini elinde tutmaya ve
kendisini dış siyasi denetimden korumaya gayret edecektir ve Ordunun kendi özerklik
alanıyla ilgili olarak yürütme ile arasında gerginlikler yaşanacaktır. Narcis SERRA, klasik
yaklaşımların bir demokratik reform programının, yaşanabilecek çatışma seviyesini de bir
boyut olarak dikkate aldığını ve aşağıdaki iki boyutlu şekildeki eğri boyunca ilerlemeye izin
veren tüm etkenlerin incelenmesini içerdiğini ifade etmektedir.
~ 9 ~
Şekil, Demokratik askeri reform süreci: iki boyut
Ancak SERRA, iki boyutlu bu yaklaşımın yüzeysel olduğunu, üçüncü dalga
demokratikleşmelerin (burada kastedilen soğuk savaş sonrası dönemde otoriter veya yarı
otoriter rejimlerin demokratikleşmesidir.) somut örneklerini incelemede yetersiz kalacağını
vurgulamıştır. O’na göre, Silahlı Kuvvetleri, birinci ya da en müdahaleci konumlardan
sonuncusuna, yatay eksendeki en demokratik noktalara getirmek, askerlik mesleği ve onun
topluma karşı tutumlarının tam bir tanımlamasına etki eden askeri camianın içinde de
değişimler gerektirir. Bu, sadece orduyu denetleme ve daha önce sahip oldukları imtiyazları
azaltma meselesi değildir. Yeni demokratik çerçevedeki görevleri ve yeni devlet
yönetimindeki rolü tanımlanmalıdır. O halde, yukarıdaki şekle askeri reform için yeni bir
eksen eklemek gereklidir: Profesyonel dönüşüm ekseni.
Orduların aşırı kurumsal niteliklerinin demokratik geçiş için ciddi bir problem
olduğunu öne süren yazara göre, derin kurumsal kimlik, daha mesleki nitelikteki başka
konumlara kaymadıkça Silahlı Kuvvetlerin demokratik bir rejime kalıcı uyum sağlaması
mümkün değildir. İspanya deneyiminde Silahlı Kuvvetler ve bir bütün olarak toplumun
değerleri arasındaki en büyük farklılıkların çoğunlukla din, aile, cinsiyet eşitliği ve cinsel
özgürlük alanlarında görüldüğü belirtilmektedir. İspanya’da demokrasiye geçiş başladığında
askeri camianın, Katolikliğin askeri değerler sisteminin yapıtaşı olduklarına inandığı,
kadınların kendi adlarına askeri camianın bir üyesi olmaktan çok subayların eşleri olarak ve
kendilerini camianın bir parçası olarak gördükleri, eşcinsellerin ve vicdani retçilerin
cezalandırıldıkları anımsatılmaktadır. Yazara göre bu belirtilen hususlar askerin kendi
~ 10 ~
içindeki bütünlüğünü sağlayan çok önemli öğelerdi ve varlık nedenlerinden biri de
toplumla ordu arasındaki farklılığı korumaktı. Zamanın geçmesiyle toplumda yıpranan bu
öğelerin desteklenmesi ve savunulması ordunun görevlerinden biriydi. Özellikle “her şey
vatan için” sloganıyla büyümüş bir toplumda kalıcı olduğu varsayılan geleneksel değerleri
savunmakla, ulusal temelleri muhafaza ve müdafaa etmek arasında sadece ince bir çizgi
olduğunun altı çizilmektedir. Orduları demokratik rejime entegre etme sürecinin, Orduların
demokratik yönetime onun içsel bir parçasıymış gibi dahil olması anlamına geldiğini, Ordu
kendisini devletle bütünleşmemiş ancak devletle diyalog halinde bir kurum gibi görüyorsa bu
sürecin işlemeyeceğini ifade etmektedir. Özetle yazar “Ordunun devlet yapısındaki rolü
hamilik rolü değil diğer kurumlar gibi sistemin bir parçası şeklinde olmalıdır.” şeklinde
görüşünü açıklamaktadır.
SERRA’nın bu düşüncelerden yola çıkarak askerlik mesleği ile ilgili çıkardığı sonuç
nettir: Ayrıcalıkları ya da imtiyazları azaltmak yeterli değildir, Silahlı Kuvvetlerin doğasının ve
görevlerinin yeniden tanımlanması gereklidir. Yani mesleğin tanımında, onu hem mesleki
orduyu tercih eden bir zemine doğru yönlendiren hem de değişen dünyanın ihtiyaçlarına
adapte eden değişiklikler yapılmazsa, Silahlı Kuvvetlerin demokratik bir ortama uyumu kalıcı
bir süreç olmayacaktır.
Bu düşünceler yazar üç boyutlu demokratik askeri reform süreci modelini
geliştirmiştir:
Şekil, Demokratik askeri reform süreci: üç boyut
Askeri reform ile ilgili bu modele dönersek, klasik modele ordudaki profesyonel mesleki
değişimi iki cephede de gösterecek yeni bir eksenin daha eklenmesi gerektiği belirtilmişti.
“bir kurum olarak ordudan”, “bir meslek olarak orduya” evrimi ya da mesleki dönüşümü
~ 11 ~
sembolize eden bu yeni yatay eksen “profesyonellik ekseni”dir. SERRA”nın oluşturduğu
modelin görüleceği yukarıdaki şekilde; A harfiyle gösterilen silahlı kuvvetlerin büyük oranda
müdahaleci ve kurumsal olduğu, sivil otoritelerle gerilim yaşamadıkları durumdan başlayarak
ordunun mesleki alana doğru hareket ettiği, sivil denetim altında ve düşük seviyede
çatışmanın olduğu B durumuna geçmeyi öngören süreç izlenmektedir. A’dan B’ye geçiş
normalde, iki yatay eksende daha az ya da daha çok paralel ilerlemeyi ve sivil-asker
ilişkilerinde bazı çatışma ve gerilimleri içermektedir. Bir reform programının (A ile B arasında
izlenen sürecin) ülkeyi askeri diktatörlükten, örneğin istikrarlı bir demokrasiye birden
taşıması imkânsızdır. İspanya örneğinde, sağlamlaştırılmış demokrasi alanına ulaşmak için
önlemlerin iki yatay eksende de koordineli bir şekilde uygulanışı en azından 13 yıl sürmüştür.
Yazara göre, tüm reform önlemleri için, A-B eğrisi üzerinde hangi noktada bulunulduğu
kararlaştırılarak işe başlanmalıdır.
Reform sürecindeki devletin, siyasete müdahale ve özerklik açısından hangi noktada
olduğunu belirlemesinden sonra, haklar ekseninde (X ekseni) önlemleri ne kadar
ilerletebileceğini ve mesleki eksen (Z ekseni) açısından, dikey eksende (Y ekseni) temsil
edilen askeri camiayla yaşanabilecek gerilimleri dikkate alarak belirli bir anda neyin
uygulanabilir olduğunu tespit etmesi gerekmektedir.
Modeli bu şekilde oluşturan Narcis SERRA, bir sonraki adımda üç eksen üzerinde ifade
bulan ve reform sürecini oluşturan eylem ve politikaların analizi ile birlikte, her safhada
atılması gereken münferit adımlara değinmektedir. Uygulanması gereken adımları ve süreci
etkileyen faktörleri geçiş dönemi ve sağlamlaştırma dönemi adımları olarak ayırarak, her
dönemde üç eksenin tamamında safha safha hangi adımların atılması gerektiği üzerinde
durmuştur.
SERRA Askeri reformun bileşenlerini sunduğu model üzerindeki üç eksen üzerinde
geçiş döneminde ve sağlamlaştırma döneminde yapılanları ayrı ayrı ifade etmiştir. Geçiş
döneminin icraatlarının Silahlı Kuvvetlerin siyasete karışmasını önlemeye, çatışma
seviyelerini düşürmeye ve muhtemel darbeleri önlemeye odaklanması gerektiği uyarısını
yapmaktadır.
Demokratik geçiş döneminde reform
Geçiş döneminde dikey eksende (Y) orduyla çatışma seviyelerini ya da reform
süreçlerinin ordu tarafından kabulünü etkileyen faktörler:
1. Demokrasiyi meşrulaştırmak; yani sürecin yavaşlığı, yaygın yolsuzluklar gibi hususların
yürütmenin güvenilirliğini sarsmasının engellenmesi, kamuoyunun sisteme ve
liderlere inancının devam ettirilmesi,
2. İç çatışmaların varlığı; ülke içinde Silahlı Kuvvetlerin harekete geçmesini gerektiren bir
iç çatışmanın varlığı, (Yazar bu konuyla ilgili Türkiye’deki Kürt sorununu ve laik
~ 12 ~
Cumhuriyete yönelik İslami tehdidi örnek vermekte ve bu sorunlar çözülmeden
Türkiye’nin kurumsal reform ekseninde ilerleme kaydedemeyeceğinin belirtmektedir.
3. Dış etkiler; ülkenin uluslararası sistemdeki yeri ve uluslararası örgütlerle etkileşimi,
4. Tutarlı hükümet faaliyeti; askeri reform için yürütülecek politikaların hükümetin
reforma yönelik politikasının genel bir parçası olarak görülmesi, (İspanya örneğinde
Başbakan SUAREZ’in, bir komutanı başbakan yardımcısı olarak atamasını konunun
öneminin halkça kavranmasına ve bir dizi faaliyetine askeri reformun entegre
edilmesini sağladığını belirtmiştir.
5. Temel siyasi aktörlerin tutumu; özellikle muhalefet ve hükümet arasındaki diyalog,
toplumsal uzlaşmanın sağlanmasıdır.
Geçiş döneminde birinci yatay eksende (X), Ordunun siyasete karışma kapasitesini
azaltmak için alınacak önlemler:
Ulusal savunmayla ilgili mevzuatın düzenlenmesi;
1. Demokratik sivil kuruluşların Silahlı Kuvvetler üzerindeki denetimlerin niteliğini
tanımlamak, örneğin sonuçları küçük görünse de, Devlet Başkanı’nın ya da
Cumhurbaşkanın, komutan unvanını yedekte tutmasının; kara, hava, deniz kuvvetleri
komutanlarının Kurmay Başkanı unvanını kullanması,
2. Savunma Bakanına özel önem verilmesi, örneğin Başbakanın bazı yetkilerini bakana
devretmesi,
3. Hükümetin askeri faaliyetler hakkında bilgi sahibi olması, bunları belirleme ve
yönetmekle ilgili olduğunu göstermesi açısından Milli Güvenlik Konseyi ya da benzeri bir
birimin oluşturulması,
4. Askeri karar alma organlarının Savunma Bakanına rapor sunan danışma organlarına
dönüştürülmesi;
5. Savunma ve askeri planlama prosedürlerinin belirlenmesi,
6. Devlet ve askeri istihbarat sistemlerinin, sivil denetimi garanti edecek şekilde
tanımlanması, (İç meseleler konusunda bilgiye bağımsız erişim imkânına sahip olan
Silahlı Kuvvetlerin iflah olmaz bir şekilde ülkenin iç işlerine karışmaya meyilli oldukları
vurgulanmıştır.)
~ 13 ~
7. Askeri yargı sisteminde gerekli reformlar, (Bağımsız bir askeri yargı varlığının, Silahlı
Kuvvetleri bir kurum olarak güçlendirecek önemli bir faktör olduğu vurgulanmış ve geçiş
döneminde veya sağlamlaştırma döneminde şartlara göre askeri yargıda düzenlemelerin
yapılabileceği ifade edilmiştir)
8. Yönetimin aslen sivil sektörlerinde askeri varlığın azaltılması, (Polisin sivil bir aygıta
dönüştürülmesi ve varsa Ordu etkisinden kurtarılması, idarenin diğer bölümlerinde,
örneğin istihbarat servislerinde varlığının kaldırılması gibi)
Geçiş döneminde ikinci yatay eksende (Z), mesleki dönüşüm için önlemler:
Bu alanda, esas adımların demokratik sağlamlaştırma döneminde atılmasının uygun
olacağı, bunun nedeninin de sorumlu sivillerin askeri değerler sistemi hakkında minimal
düzeyde bilgi sahibi olmalarını, bunun yanında prosedürlere ve eğitim düzenlemelerine
aşinalığı gerektiren bir alan olduğu ifade edilmektedir. Ancak geçiş sürecinde orduyu sivil
toplumun değerlerine yaklaştırıcı önlemler alınabileceği belirtilmektedir. Bunlar;
1. Siyasi hayat ve askerliğin kesin olarak ayrılması,
2. Harp Okulları müfredatına insan hakları derslerinin eklenmesi ve aynı zamanda bu
haklara pratikte, özellikle de vicdani retle ilgili durumlarda, saygı gösterilmesinin daha
fazla talep edilmesi,
3. Laik değerlerin ve/veya başka dinlere hoşgörü kriterlerinin sunulması,
4. Önceki rejime ait sembollerin subayların karargâhlarından, kışlalardan ve eğitim
merkezlerinden kademeli olarak kaldırılması,
5. Demokratik ülkelerin ordularıyla etkileşimin ve bölgesel güvenlik organlarına katılımın
teşvik edilmesi,
6. Pek çok durumda - subay/general piramidine ya da gücün yapısına etkide bulunmak
gibi-büyük değişikliklerin daha sonraya bırakılması, bağımsız olarak Ordunun
boyutlarının küçültülmesi,
Mesleği dönüştürmek için politikalar oluşturup uygulanırken, bu icraatların, modelin
diğer iki eksenindeki etkilerinin de değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Sivilleri
yargılama yetkisini elinden almak için askeri yargı sisteminde reform yapılması, bir has alanını
ortadan kaldırıp, Ordunun konumunu demokrasinin gereklerine adapta etmekle kalmayarak,
toplumun meslekteki değişiklik talepleri konusunda da Orduya net mesajlar göndereceğinin
altı çizilmiştir.
~ 14 ~
Bu gibi önlemlerin uygulanmasının yanı sıra hükümetin, geçmiş otoriter dönemin
insan hakları ihlalleri ya da istismarı gibi problemlerle yüz yüze geleceği vurgulanmakta,
Arjantin, Uruguay, Şili gibi ülkelerde kurulan Hakikat Komisyonları ile çözüme gidildiği
belirtilmektedir.
Demokratik Sağlamlaştırma aşamasında reform
Sağlamlaştırma döneminde dikey eksende (Y) orduyla çatışma seviyelerini ya da
reform süreçlerinin ordu tarafından kabulünü etkileyen faktörler:
Bu faktörlerin sırası geçiş sürecindekilere benzer olabileceği, ancak en büyük
farklılığın olayları etkileme şekilleri ile ilgili olduğu, bu dönemin büyük hızlı değişimlerin
olduğu bir dönem değil uzun vadeli değişimlerin, demokrasi ile tutarlı yeni prosedürlere
uyum dönemi olduğu ifade edilmektedir.
Bu kapsamda uluslararası etkiler açısından, komşu ülkelerle savunma ilişkileri
geliştirmek, devletin ordusu ve diğerleri arasındaki ilişkilerde güveni artırmak ve bu ilişkilere
yeni bir önem atfetmek için kademeli olarak uygulanacak önlemler açısından her zaman
fırsatlar vardır. İttifaklara ve güvenlik örgütlerine katılmak, orduları demokrasinin uluslararası
kabul gören bir sistem olduğu ve aynı nedenle, ordunun siyasete karışması durumunda
tolerans gösterilmeyeceği konusunda er ya da geç ikna edecektir.
Bu dönemde demokratik çoğulculuk, hoşgörü ve özgürlüğe dayalı bir sistemle daha
tutarlı bir birliktelik ve toplumun geri kalanı tarafından saygı gösterilen değerlere daha yakın
olması için ordunun kurumsal karakterinde ve askerlik mesleğine ait prensiplerde değişim
olmalıdır.
Sağlamlaştırma döneminde birinci yatay eksende (X), Askeri özerkliği azaltmak için
önlemler:
Bu süreçteki kritik faktör, hükümetin askeri politika geliştirip uygulayabilmesidir. Bu
amaçla yeni yasal reformların sivilin üstünlüğünün ne olduğunu ayrıntılı olarak açıklaması ve
sürecin ilerlemesini sağlaması önemlidir. Bu dönemde yapılabilecekler;
1. Demokrasiyi yerleştirecek yasal reformlar: Anayasa ve yasalarda yapılacak
düzenlemelerle askeri politikaları belirleme sorumluluğunu üstlenen hükümetin,
önündeki engelleri kaldırması,
2. Askeri politikayı tasarlamak:
a. Savunma Bakanını güçlendirmek: Savunma Bakanının askeri politikayı
hazırlaması ve uygulaması, Başbakan ve Savunma Bakanı, Silahlı Kuvvetleri
sadece ‘desteklemekle’ kalmamalı, Silahlı Kuvvetlerin ‘komutasına’ da sahip
~ 15 ~
olmalıdır ifadeleri dikkat çekmektedir. Savunma Bakanının hükümet dönemi
boyunca görevde kalmasının ve uzun süreli görev yapmasının sağlayacağı,
konulara hâkim olma avantajına özel vurgu yapılmaktadır.
b. Savunma Bakanlığını güçlendirmek: Bütçe görevlerini üstlenebilecek, silahlar
ve mühimmat konusunda yetkili, askeri görevleri belirleyebilecek ve personel
politikalarını yürütebilecek bir Bakanlığın oluşturulması şeklinde
belirtilmektedir.
c. Genel hükümet politikasına entegrasyon: Ordular artık özellikle çok boyutlu
olarak, dış politikanın araçları şeklinde görev yapmaktadır. Toprak savunması
ihtiyacının azaldığı günümüz koşullarında ortaya çıkan yeni durum, Orduya
demokrasiyle uyumlu yeni bir görev vermektedir.
d. Parlamento ile ilişkiler: Savunma politikasının oluşturulmasında parlamento
sadece bir onay mekanizması olmamalı, sürece bizzat dâhil olmalıdır. Şeffaflık
politikaları silahlı gücün sivil denetimini kolaylaştıracaktır. Gizlilik ve bilginin
saklanması ile mücadele edilmelidir.
3. Askeri hakların ortadan kaldırılması:
a. Askeri yargı sisteminde reform yapmak: Askeri yargının sivillere
uygulanmaması, askeri mahkemelerin sadece askeri suçlarla ilgilenmesi, askeri
yargının tek bir yargı sistemine entegre edilmesi, Genelkurmayın yargıya
etkide bulunamaması gibi düzenlemeleri içermektedir.
b. Silahlı Kuvvetlerin sahip olduğu şirketler: Silahlı Kuvvetlerin denetimine sahip
olduğu iki tür şirket bulunmaktadır; silah üretimiyle ilgili şirketler ve daha fazla
kaynak elde etmek için yönettikleri şirketler. Bu şirketlerin finansal durumları
ve Silahlı Kuvvetlere yansımalarını takip eden iyi bir çözümün Ordu üzerinde
sivil denetim mekanizmalarının kurulmasını destekleyebileceği ifade
edilmektedir.
Sağlamlaştırma döneminde ikinci yatay eksende (Z), mesleki dönüşüm için
önlemler:
2. Yeni misyonları tanımlamak ve takip eden değişim ihtiyacı: Günümüzde Orduların
geleneksel olarak pek çok ülkede takip ettiği misyonların krize girdiği, bunun pek çok
ordunun varlıklarını meşrulaştırmak için dikkatleri iç faaliyetlere çevirdiği bir karışıklık
ve belirsizlik ortamı yarattığı vurgulanmaktadır. Misyonlardaki değişim, genellikle
modernleşme süreçleri ve Silahlı Kuvvetlerin boyutunda ve operasyonel kapsamında
değişiklikler gerektirecektir. Eğer insan gücünü azaltma ya da artık işlevsel olmayan
~ 16 ~
birimleri lağvetme gibi önlemler, kuvvetlerin yeni misyonlarıyla ilgili daha önceki
direktifler ışığında uygulanırsa ve değişimler sonrakinin bir sonucu olursa,
zamanlamasının yerinde olacağı vurgulanmaktadır.
3. Kariyer açısından Orduyu etkileyen önlemler: Terfi sistemini değiştirmek (profesyonel
nitelikleri ödüllendiren, sürekli eğitimi teşvik eden kriterlerin getirilmesi), askeri
eğitim organizasyonunu denetlemek, askerlik mesleğinde kadınlara kariyer yolunun
açılması gibi önlemleri içermektedir.
4. Ordudaki hayat kalitesini değiştirmek: Askeri konaklama konusunda politikalar
(Orduyu kışlalarda toplumdan soyutlamaktan ziyade, şehir merkezlerinde oturmaya
ikna etmek, ihtiyaç duyulmayan askeri arazilerin satışı, kışlaların daha iyi koşullarda
şehir dışına çıkarılması vb. önlemler), indirimli süpermarketlerin ve diğer maaş dışı
avantajların ortadan kaldırılması (bu önlemlerin askeri personelin ücretlerinin ancak
diğer kamu görevlileri seviyesine çıkarılmasından sonra uygulanması tavsiye
edilmektedir) önlemlerini içermektedir.
5. Mesleği değiştirmek için alınabilecek diğer önlemler: İnsan haklarını savunma
ihtiyacının eğitim programlarında yer alması, askerlere karşı davranışın iyileştirilmesi
ve askerlerin haklarının korunması için mekanizmalar oluşturulması, diğer ülkelerle ve
uluslararası güvenlik ve savunma örgütleriyle, Birleşmiş Milletlerle uluslararası işbirliği
kurulması. (bu tür faaliyetler sivil liderlik gerektirmektedir.)
Ortaya koyduğu model ile reform sürecinde atılması gereken adımları belirten
yazarın kitap boyunca vermeye çalıştığı mesajları kısaca özetlemek gerekirse;
1. Genel demokratikleşme sürecinde ilerleme kaydedilmezse; Silahlı Kuvvetler
demokratikleştirilemez. Ordunun denetimi, sadece serbest seçimlerin varlığından
daha büyük kurumsal içerik, yani demokrasinin bütünüyle olgunlaştığı bir yapı ve
milli bütünlük gerektirir.
2. Siyasi partiler arasında, kendi duruşları için Silahlı Kuvvetlerin desteğini
aramayacaklarına dair anlaşmak da reformların başlaması için ön koşuldur, zira
yaranılmaya çalışılan bir Orduda reform zordur. Eğer reformlar iddialıysa, seçim
sandığında büyük çoğunluk yakalamak, başarıya giden yolda yardımcı olacaktır.
3. Ordu, askeri darbeler açısından artık bir tehdit oluşturmadığı zaman
sağlamlaştırmanın sonuna gelindiği sonucuna varılmamalıdır. Silahlı Kuvvetleri
demokratik sisteme uygun hale getirmek; hükümetin güvenlik politikasını ve
askeri politikayı belirlemesi ve uygulaması aynı zamanda silahlı kuvvetleri devlet
idaresine, devletin diğer kurumlarıyla diyaloga giren bir kurum olarak değil, onun
bir parçasıymışçasına entegre etmek demektir.
~ 17 ~
4. İspanya’daki deneyimler reformların ekonomik denetim alanında başlaması
gerektiğini gösterir, böylece Silahlı Kuvvetlere ve faaliyetlerin planlamasına bir
ölçüde ekonomik düzen getirilmesine yardımcı olunur. Bu konuda siviller daha
uzmandır.
5. Sivil denetimin hayati önem taşıyan temel aracı Savunma Bakanlığıdır. Bu öylesine
doğrudur ki, belirli bir ülkenin Silahlı Kuvvetleri üzerindeki denetimini ölçmenin en
iyi yolu, Savunma bakanlığının gelişmişliğini, yapı ve yetkilerini incelemektir.
6. Askeri yargı sisteminin reformu, Silahlı kuvvetlerin yapılarının ve niteliklerinin
demokratik yapıya adapte edilmesiyle ilgili tüm süreçteki en hassas konulardan
biridir. Askeri yargı sistemi, içerideki güç kullanımına karşı dokunulmazlık ya da bir
ölçüde koruma sağlaması için genellikle muhafaza edilmeye çalışılır. Tek bir üniter
yargı, demokrasi yaşayacaksa, kaçınılmaz olarak düşünülebilecek, derin kökleri
olan bir kavramdır. Bu açıdan askeri yargının reformu projesi, sadece onun
kendisine sağladığı dokunulmazlığa bir son vermek ya da önceki suçları
cezalandırmak için gerçekleştirilmemelidir. Hepsinin ötesinde, belirli bir ülkedeki
yargı sistemini ve demokrasiyi güçlendirmek için gerçekleştirilmelidir.
7. Silahlı Kuvvetlerin personel politikaları ve askeri eğitim sistemi, demokrasiyi
sağlamlaştırma döneminde üzerinde hassasiyetle durulması gereken konulardır.
Eğer ordu personel politikasını kendi tasarrufunda görüyorsa, bu his ordunun
eğitimi konusunda daha da kuvvetlidir. Askeri eğitim yapısı, ülkenin genel eğitim
sisteminin genel organizasyonuna uyumlu hale getirilmelidir ve ona mümkün
olduğu ölçüde entegre edilmelidir.
8. Askerin kendisini kurumsal bir kimlikle tanımlaması yerine askerliğin bir meslek
olarak görülmesine yönelik önlemler alınırken, askerleri toplumdan ayıran ve
soyutlayan imtiyazlar kaldırılmalı ancak askerlerin yaşam koşulları
iyileştirilmelidir.
9. Sivil denetim, hükümet ve Silahlı Kuvvetlerle sınırlı olan bir konu değildir. Toplum
da işin içindedir. Sivil-asker ilişkilerinin demokratik alanda normalleşmesi için her
üç tarafta da anlaşma gereklidir.
10. Bu değişikliklerin hayata geçirilmesi aşamasında, hükümet güvenlik sorunlarına ve
askeri sorunlara ilgi göstermeli ve bu alanlarda bilgi edinmelidirler.
Narcis SERRA’nın kitabını yazarken kullandığı dil objektif ve ölçülüdür. İspanya
Savunma Bakanlığı deneyimini anlatırken ordunun reformlara şiddetle karşı çıktığı
~ 18 ~
dönemlerde yaşananları bile, genel kurallar oluşturmaya çalışarak ifade etmiş, diğer
ülkelerde de faydalanılabilecek bir model oluşturmuştur.
Kitapta özellikle vurgulandığı gibi sivil asker ilişkilerinde reform ihtiyacı olan ülkelerin
öncelikle yapması gereken kendi bulundukları noktayı model üzerinde gerçekçi olarak tespit
etmektir. Bu tespitin ardından bulunulan noktaya göre geçiş süreci veya sağlamlaştırma
süreci adımları, model üzerindeki her üç eksen dikkate alınarak, kademeli olarak
gerçekleştirilmelidir. Kitapta, İspanya için demokrasiye geçişin Franco’nun 20 Kasım 1975’teki
ölümüyle başladığı ve en geç 25 Ekim 1979’da bölgesel özerklik konusunda Bask ve Katalan
referandumları düzenlendiğinde tamamlandığı, Kasım 1977’de hükümetin parlamentoya
resmen hesap vermesi prensibi getirildiğinde ve yeni demokratik anayasa 6 Aralık 1978’de
bir referandumla onaylandığında geçişin önemli basamaklarının inşa edildiği iddia
edilmektedir. Oy sandıklarında belirlenmiş net bir parlamento çoğunluğu mevcut olduktan
sonra, “askeri çekişmenin siyasetten daha şiddetli kurumsal meselelere ve direnişten
uzlaşmaya kaydığı vurgulanmaktadır. Ülkelerin yaşadıkları ya da yaşayacakları deneyimlerde
İspanya deneyimine benzer pek çok yön olabileceği gibi farklılıklar da söz konusu
olabilecektir.
~ 19 ~