· Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

137
Aynadaki Evren

Transcript of  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

Page 1:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

Aynadaki Evren

Page 2:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN

AHMED BÂKİ

www.ahmedbaki.com

KİTSAN - 2005

Page 3:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

Âlemleri tanıyarak ALLAH'a ermek değil; ALLAH'ı tanıyarak âlemlerini seyretmek, ana gayemiz ve hedefimiz olmalıdır.

⎯Ahmed Hulûsi

Page 4:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

Ahmed Bâki’nin Yayınlamış Kitapları

∼ G İZ’l i Gülşen ∼ ∼ Holograf ik Bak ış ∼ ∼ Aynadaki Evren ∼

Ahmed Bâki’nin Websitesinde Yayınlanan Diğer Eserleri

∼ Son Misafir ∼ ∼ Online Sohbet ler ∼ ∼ Kavanoz Yalanmakla

Bal ın Tad ına Var ı lmaz ∼ ∼ Neden DİN ∼

Ahmed Bâki’nin İngilizce’ye Çevirdiği Üstad Ahmed Hulûsi’nin Yayınlanmış Eserleri

∼Hz. Muhammed’in Aç ıklad ığ ı ALLAH∼ ∼ İSLAM∼

∼ Dini Yanl ış Alg ı lamak ∼ ∼ DOST’tan Dosta ∼ ∼ Sis temin Sesleniş i ∼

∼ Evrensel S ır lar∼ ∼ Mesaj lar ∼

Üstad Ahmed Hulûsi’nin ve Ahmed Bâki’nin yayınlanmış tüm eserlerini ve İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Rusça, Flemenkçe, Arnavutça mevcut çevirilerini www.ahmedbaki.com adresinde “Tasavvuf ve Bilim” konulu websitesinden ücretsiz okuyabilirsiniz.

Page 5:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim, Ademi meydana getirdim; bilmekliğimi istedim âlemi meydana getirdim.”

⎯Kudsî Hadis

“Halbuki, sizi de yapageldiğiniz şeyleri de yaratandır Allah.”

(Kur’an-ı Kerim, 37:96)

Page 6:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

S U N U

Değerli Dostlar,

1990’lı yıllarda kaleme aldığımız ve birçoğu popüler bilim dergilerinin o yıllardaki sayılarında yayınlanmış olan bazı yazılarımızı, “HOLOGRAFİK BAKIŞ” ismiyle bir kitap halinde sizlere sunduktan sonra; yine okuyucularımızın isteği ve yayınevimiz KİTSAN’ın talebi üzerine, bu kez de ‘Tasavvuf ve Bilim’ konulu websitemizde 1995 yılından itibren “AYNADAKİ EVREN” başlığıyla yayınladığımız diğer bazı yazılarımızı yeni bir kitap halinde sizlere takdim ediyoruz.

Her iki kitabımızda da “Tasavvuf, “Din” ve “Bilim” konuları üzerinde durduğumuz için, önce bu konularda son zamanlarda sıkça tartışılan birkaç önemli hususa değinelim burada.

Başlangıçta bir tespitte bulunalım:

Bilim, varolan şeyleri araştırma ve onları insan aklının kavrayabileceği kanıtlarla açıklığa kavuşturma yöntemidir. Bilimin keşfettiği şeyler doğada zaten olan şeylerdir; dolayısıyla bilim,

Page 7:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ xii

keşfedilebilineni ve nasıl keşfedilebildiğini açıklar; keşfedilemeyenler için peşin hükümle "yoktur" yargısına varmaz!.. Örneğin, yerçekimi kuramı geliştirilmeden önce de yerçekimin olması veya enerjinin formüle edilmeden önce de enerji ve kütlenin varolması gibi...

Birşeyin "bilimsel olmayışının" anlamı, belirli bir metodoloji ile o şeyin (henüz) açıklığa kavuşturulamamış olması, yani o alanda bilimsel olarak kabul edilen çalışmaların olmayışı, veya varsa yapılan çalışmalarla o sonuca varılmadığı anlamına gelir; o şeyin olmadığı veya olamayacağı ya da inkâr edilmesi gerektiği anlamına gelmez! Çünkü bilim dinamiktir, sürekli araştırır, bulur ve gelişir... Bu bakımdan örneğin, "dünya yuvarlak olamaz" diyen düşünce bilimsel bir düşünce olmadığı gibi, "gök cisimlerinin dünya üzerindeki etkileri bilimsel değil" ifadesi de hiçbir zaman o etkilerin varolmadığı anlamını taşımaz.

Yaşamı, sadece bilimsel araştırmaların ele alabildiği dar skalada tanımlamaya çalışmakla sınırlamak, ötesini yok saymak, ya da bilimin nihayetine gelindiği varsayımıyla harekettir. İnsanlık bilimi olarak, evrenden, galaksiler, yıldızlar, dünya, beyin, genler, atomlar ve atomaltı parçacıklara kadar makro ve mikro düzeylerde geldiğimiz noktada ne kadar az şey bilebildiğimizi düşünün! Varolmasına

Page 8:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ xiii

rağmen bilemediklerimiz yanında bilebildiklerimiz, kelimenin tam anlamıyla bir hiçten fazla bir şey değildir...

Şimdi bu tespitten sonra din ve bilim ilişkisine dönelim:

Galaksilerden, atomaltı frekans titreşimlerine kadar, varlığımızın her boyutunda eksiksiz işleyen yaşam sisteminin kurallarına Kur’an-ı Kerim’de “sünnetullah” tabiriyle işaret edilmiştir. Dünya üzerinde gelmiş geçmiş tüm nebi ve rasûlleri tasdik eden Hazreti Muhammed aleyhisselâm, özündeki hakikatinden aldığı vahiy yoluyla “sünnetullah” denen ALLAH sisteminin değişmez yasalarını insanların ihtiyacı olan tüm incelikleriyle dillendirmiştir ve böylece “DİN” denen sisteminin esaslarını dile getirme işlevini kemale erdirmiştir.

Bilim de, bu yaşam sistemini ve yürürlükte olan yasalarını kendi metodları çerçevesinde açıklama uğraşı içerisindedir, ve bilimin nihayeti yoktur; araştırma ve keşif olduğu sürece yeni şeylerin ortaya konması da devam edecektir. Mühim olan, hangi metodla gidilirse gidilsin, öncelikle, yaşadığımız ve tâbi olduğumuz sistem ve düzeninin değişmez yasalarının öğrenilebilmesi, tanınabilmesi ve anlaşılabilmesidir.

Page 9:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ xiv

Bunun için düşünen insanın üzerine düşen de, açıklandığı devrin koşulları itibariyle, zorunlu olarak benzetmeler ve mecazlar kullanılarak işaret edilmiş olan gerçekleri, belirli bir bilim ve kültür altyapısı edinerek, güncel yönüyle eskisinden çok daha farklı anlayabilmeye, kavramaya ve değerlendirmeye çalışmaktır.

Yeni keşifler ve açıklamalar ortaya konulduğu sürece, insanların yaşamı kavrayış biçiminde de elbette değişimler olacaktır. Ancak, bu değişimler, evrende işleyen sistemin, yani “DİN”in değişmesi anlamına asla gelmez. Bu itibarla, DİN'de reform olması da sözkonusu olamaz! Bununla birlikte, bilimsel gelişmeler devam ettiği sürece, DİN denen tâbi olduğumuz yaşam sisteminin anlaşılmasında, kavranmasında, idrakinde değişim hep olagelmiştir, olmaktadır ve olacaktır...

Dinin hükümlerini, bilime tezat bir şekilde “dogmatik” olarak etiketleme alışkanlığı ise, DİN’in gerçekte neye işaret ettiğinin bilinmemesinden ve bildirilenleri güncel yönüyle ele alamamaktan kaynaklanan bir yanlış algının devam ettirilmesidir. Buna sebep olan temel bir yanılgı, şartlanma yoluyla, kutsal kitapların "tanrı(!) kelâmı" diye yargılanması ve bunun sonucunda da, DİN’in açıkladığı sistemin, “şu an içinde yaşayıp tabi olduğumuz düzen” olduğu yerine, mecazi sembolik anlatımların

Page 10:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ xv

karşılığı olan hayali öte bir dünya şeklinde imgelenmesidir... Eğer "Allah kelâmı" ile "tanrı kelâmı" kavramlarının son derece farklı ve tezat şeyler olduğunu ve eğer dinin bildirdiklerinin ötedeki değil, şu an içinde yaşadığımız ve her yanımızda her an işleyen evrensel sistemin değişmez kuralları olduğunu kavrayabilirsek, o zaman bu hatalardan kurtulup doğru değerlendirme yolu da umulur ki açılır.

“Nereye kadar bilim ve akıl, nereye kadar din ve iman; ve bununla birlikte "din" olayının niçin akla değil de, imana dayandırılmış” olduğu sorularının cevabına gelince...

Kur’an-ı Kerim, sıkça, "Hâlâ düşünmeyecek misiniz? Hâlâ idrak etmeyecek misiniz? Hâlâ anlamayacak mısınız?" türünden vurgularla, aklın son derece önemli olduğundan ve akılsızın dini olamayacağından söz eder. Rasûlullah aleyhisselâm şu hitabıyla da akla önemli bir vurguda bulunmuştur: "Ya Ali, herkes "ALLAH"a bir yoldan yaklaşır; sen, aklı ile "ALLAH"a yakın olanlardan ol..."

Buradan çıkan sonuç şudur: DİN’in gereğini yaşamayı amaç edinen insana yakışan davranışların gerisinde, şartlanmalar değil, düşünce ve idrak yatmalıdır! “Etraf böyle deyip, böyle inanıyor, böyle yapıyor” diyerek, ne olduğunu anlamadığımız, idrak

Page 11:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ xvi

etmediğimiz şeyleri kabullenerek, güdülen bir mahlûk gibi davranışlar ortaya koyarak yaşamak, insanlığımızı yaşamak anlamına gelmez. İnsanlığımızın mükemmeliğini yaşamanın yolu, akıl ve şuur sahibi düşünen varlıklar olarak yaşamımıza kendi anlayış ve idrakimizle kendimizin yön verebilmesinden geçer.

İşte bunu başarabildikten sonradır ki, “iman” devreye girer ve neye, ne kadar ve nasıl inanacağımıza karar verme sürecine girmiş bulunuruz...

Bilim, akla hitap eder; yani bilimin kavrama aracı “akıl”dır. Bilim, duyularla elde edilen veriler üzerine çalışır, hükme varır ve bunları akıl değerlendirir. Dolayısıyla bilim, eldeki mevcut bilgilere dayalı bir sistemdir ve “bilinenden” yola çıkarak sonuca varır...

DİN ise, akılla bilinemeyen, beş duyuyla görülemeyen gerçeklere dayalı bir şekilde, evrenin özünde işleyen sistemi, varlığın sırrını, aslını, orijinini bildirir. İşte, akılla ölçülebilenin ve kavranabilenin ötesindeki, Din’de bildirilen gerçeklere, idrak ve müşahadeyi açık tutabilme faaliyetinin adıdır “iman”. Dolayısıyla, bilimle ve akılla kavranamayanı müşahadeye erdirecek yegâne yetisidir insanın, “iman”!

Page 12:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ xvii

“İman” görülmeyene olur; görülen ve bilinen şeye iman olmaz!.. Bu sebeple, bilinen ve görülen ile sınırlanamayan evrenin ve insanın aslını, özünde işleyen sistemi, farkedebilmenin yegâne yolu “iman”dır. İmanın olmaması, yani inkâr ise, algı sınırlarının ötesindeki sınırsız gerçekliğe kişinin kendi idrakini ve müşahadesini kapatmasına, ondan ebediyyen mahrumiyetine sebeptir...

Bu sebepten dolayı “dinin esası iman nuruna dayanır” denmiştir! İman nuru olmayan kişi akıl ve bilimden ne kadar destek alırsa alsın hidâyete eremez.

Nitekim, yukarıda bahsettiğimiz şekilde Kur`ân-ı Kerim birçok ayette aklı öne sürerken, devamlı olarak “iman edenlere” hitap eder, imanlı yaşamın sonuçlarını müjdeler, bunun yanısıra imandan yoksunluğun getireceği sınırlanmaları ve hüsranı bildirir.

Din, yani yaşam sisteminin işleyişi, mevcut beşeri mantık ve şartlanmalar sınırlarında kavranamıyacağı için, ancak iman sayesinde tanınabilir... Ancak, dinin iman sayesinde tanınabilmesi ifadesi, körükörüne kabulle iş biter zannıyla sınırlandırılmamalıdır!

Çünkü, “iman” etmek, imandan sonra, o bildirilenin niye bildirildiğini ve

Page 13:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ xviii

hikmetinin ne olduğunu araştırmayı engellemez. Burası çok önemli bir inceliktir.

İşte Tasavvuf, iman edilenin hikmetini çözmeye yarayan dinin temelindeki düşünsel tabandır. Dolayısıyla, Tasavuf, insandaki “düşünce ve şuur gücünü” kullanarak varlığın özüne yönelmek suretiyle, beş duyu sınırlarında kavranamayan asıl yapısını, orjinini ve sırlarını açıklığa kavuşturur.

Buradan hemen şu bağlantıyı kuralım...

Klasik bilim, genelde insanın dış dünyasında, beş duyusuna dayalı tespitleri üzerine evren hakkında açıklamalar getiren bir yöntemdir. “Modern Bilim”in esas özelliği ise, düşünmediğimiz zaman da dışımızda nesnel dünyanın bu şekliyle varolduğunu kabul etme alışkanlığını geçersiz kılarak, radikal bir tespitte bulunması ve varlığın, insan şuurundan bağımsız olmadığını ortaya koymasıdır.

İşte, bu noktada, yani “şuurun ve müşahadenin” devreye girdiği noktada da, Modern Bilim ile Din ve onun düşünsel tabanı olan, öze erenlerin yolu Tasavvuf buluşmaktadır.

Tasavvuf ve Modern Bilimi değerlendi-rerek özümüzde mevcut ve bilincimize ait

Page 14:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ xix

özellikleri kavrayıp değerlendirebildiğimiz düzeyde, geçmişte mecazlar ve benzetmelerle işaret edilmiş olan gerçekleri çok daha farklı yönleri ve derinlikleriyle idrak eder, ayrıca İslâm Dini’nin gerçek ihtişam ve azametini farketme imkânına ulaşırız.

Allah, bizlere yeniye açık bir zihinle gerçekleri tefekkür edebilmeyi, mecazlar çukurundan çıkabilmeyi ve imanlı bakış ile yaşayıp hakikati görebilmeyi nasip etsin...

Ahmed Bâki Haziran 2005

Page 15:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

B İ L İM İN ” M İ ' R Â C ” I

“Şuur ve maddenin karşılıklı ilişkisinden bahsetmek bir yanılgıdır. Çünkü gözlenen ile gözleyen aynı varlıktır…”

Günümüz Fiziğinin ulaştığı nokta bu…

Şuur boyutunun birimsellikten TEK'liğe ulaşan enfüsî “Mİ'RÂC”ı olduğu gibi; beynin bilimsellikte afakî “mi'râc”ı da vardır elbette…

Gelin bilimin “mi'râc”ını yakından gözleyelim şimdi…

“Uzayın her bölgesi çeşitli dalgaboylarıyla her an yıkanmaktadır…”

“Evreni oluşturan her dalga boyunun kendine özgü bir enerjisi ve anlamı vardır...”

“Evreni canlılar ve cansızlar diye ikiye ayırmak bir yanılgıdır…”

Page 16:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 22

“Hiçlik ve madde parçacıkları birbirinden bağımsız olarak varolmazlar...”

“Evrenin her bir parçası tümünü içermektedir…”

“Evren görünürde maddeden oluşmuş dev bir kütle olmasına karşın, içi, dışı ve bir merkezi olmayan Sınırsız, Sonsuz ve başka türlü tanımlanamaz olan bir şeyin âdeta üvey bir çocuğudur…”

“Evren, bu tanımlanamaz Sınırsızın belli başlı tek ürünü değil, âdeta gelip geçen bir gölgesidir…”

Evet Fizik bilimiyle yapılan “mi'râç”ta ulaşılan bazı tesbitler bunlar!

Nörofizyoloji ile de şu tesbitlere erişildi:

“İnsandaki duyu organları birer frekans çözümleyici olarak çalışmaktadır…”

“Fiziksel nesneler diye agıladığımız şeyler, gerçekte, bizim inandığımız gibi değillerdir…

Örneğin gözle algıladığımız şey, aslında dışarıda sanılan nesneler

Page 17:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 23

değil, o nesnelerin gözümüzün retina tabakası üzerindeki imgesidir…”

“Beyin, aslında kendimizde içsel olarak yaşadıklarımızı, beden dışında bulunuyormuş sanısını vererek bizi aldatmaktadır…”

“Beyinlerimizdeki fiziksel nesneler aslında sadece zihnimizde olan ve algılanan bir bilgidir ve bu bilgi bir hologramdır…”

Evreni ve beyni, bilimin yeni keşfetmeye başladığını açıklayan araştırmacıların bulguları bunlar…

Kavranmakta zorluk çekilen ve tüm açıklamaları bir temelde ele alma imkânı veren bulgu ise, varlığın aslının ve gerçeğinin Hologramik düzenlenmiş bir Bilgi olduğu gerçeğidir…

Evrende hologramik düzenlenmiş, sınırsız bir Bilgi ve o bilginin algılanmasından başka hiçbir şey yoktur.

Ezberleyenler, ezberletildikleri bilgileri tekrar ededursunlar; gerçeği keşfeden araştırmacı çağdaş bilimin anlayışıyla; evrenin aslı, sınırsız ve merkezi olmayan bir bütünlüktür ve bu tekil

Page 18:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 24

bütün, hologramik düzenlenmiş bir bilgidir.

Evreni algılayan beyin, bu sınırsız hologramın kendi özelliklerini seyrettiği âdeta çözücü bir araçtır.

Çağdaş araştırmacıların farkettiği ve temkinli adımlarla insanlıkla paylaşmak istediği bu çarpıcı gerçeği; Tasavvuf ehli diye bilinen gerçeği algılayanlar, yüzlerce yıl öncesinden beri “Kâinat, Allah'ın kendi cemâlini seyrettiği bir aynadır” şeklinde, yaşadıkları zamanın teknolojisiyle ifade etmeye çalışmışlardır…

Neden Hologram, ya da Ayna?

Şimdi bunun üzerinde duralım…

Bir hologram, olmadığı halde varmış gibi görünen bir imgedir. Hologramın en başta gelen özelliği, bir nesneyi fiziksel olarak olmadığı halde, oradaymış gibi gösteren bir illüzyon olmasıdır…

Hologramı gördüğünüzde, onu tıpkı bir fiziksel nesne gibi kabul edersiniz; ve onun mekân olarak bir yer kapladığını sanırsınız!. Oysa, o nesneye elinizi uzattığınızda, eliniz havayı avuçlar, ya da var sandığınız nesnenin içinden geçip

Page 19:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 25

gider!…

Aynaya baktığınızda da, aynada görünen bir nesne ile, yanı başınızdaki o nesnenin kendisi arasında görünür bakımdan bir fark yoktur.

Tüm bedeninizi, bulunduğunuz mekânı, baktığınız her şeyi aynada aynen görebilirsiniz; hepsi vardır ve orada karşınızdadırlar.

Her şey âdeta o sırlı cam yüzeyin arkasında yeralan bir mekânı doldurmuş gibidir…

Ancak... O SIRLI cam yüzeyin arkasındaki mekânda gördüğünüz bedeninizin, diğer nesnelerin ve bulunduğunuz yerin, ne kadar bir alanı ve hacmi kapladığını, uzayda ne kadar yer işgal ettiğini, düşündünüz mü?..

Cevabınız?...

“Hiç”!..

Varlar ama, hiçten fazla birşey olarak “var” değiller…

Uzayda ve varlıkta asla bir yer tutmuyorlar! Bütün varlıkları, o anda,

Page 20:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 26

orada “var algılanışlarından” ibaret...

O halde şimdi yeni bir bakış açısıyla düşünelim....

Algıladığınız bu bedeninizin, içinde yaşadığınız mekânlarınızın, dünyanızın, göğün, bu evrenin tamamının; aslında tıpkı örneğimizdeki gibi, “bilincinizin” seyretmekte olduğu, ama gerçeğini anlayamadığınız “aynadaki bir görüntü” olduğunu farketseydiniz, kendinize ne derdiniz?

“Görüyorum işte, dokunuyorum, hissediyorum, burada varlar” dediğiniz herşeyin, aslında seyrine daldığınız “aynadaki bir dünya” olduğunu farketseydiniz?..

Seyreden bilincin, “karşısında ve dışında ayrı varlıklarmış” gibi, aslında kendi hakikatinin görüntüsü ile baş başa olduğu gerçeğini nasıl karşılardınız?..

Tasavvufun yüzyıllar boyunca ve Modern Bilimin günümüzde, basit anlayışa indirgemek suretiyle duyurmaya çalıştığı uyarının özü budur!

İşte, insan bilincinin, fizik bedenin kayıtları ve bu kayıtlı bakışın oluşturduğu

Page 21:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 27

yanılsamalardan kurtulmasıyla; yani, “ölüm” denen olayla birlikte geçilecek yaşam boyutunda yüz yüze geleceği kaçınılmaz gerçek budur.

“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” uyarısıyla, farkında olmadığımız; ancak gerçeğin ta kendisi olduğu için ve de gereğini yaşamak zorunda olduğumuz için, farkına varmamız gereken bir hakikate işaret ediyor, “ölmeden evvel ölenlerin” Önderi…

Yanılgıların ile öl ki, gerçeğin ile hayat bulasın!..

“ALLAH” ismi ile işaret edilen hakikati ve o hakikatin indindeki “DİN” olan İSLÂM'ı bildiren Rasûlullah aleyhisselâm…

Bilincinin, bu yanılgıdan, bu uykudan, âdeta körlükten kurtulabilmesi için, ALLAH Sistem ve Düzenini ve onun gereklerini yerine getirmeni öneren, yaşamını bu uğurda değerlendiren ALLAH Rasûlü…

DİN’i, galaksinin üstündeki yargıç tanrı tarafından, dünya gezegeninin sakinleri arasından seçtiği peygamberleri aracılığıyla, insanoğlunu ıslah etmek için gönderilmiş münasip bir ferman olarak kabul edip; bunun enini-boyunu

Page 22:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 28

tartışmayı ve de yaşamı, gözünün gördüğü kadarıyla sınırlayarak kendini avutmayı sürdürenler, beş duyu dünyası için varolmuşlardır…

“ALLAH” ismiyle işaret edilene “imanı olmayanlar”, bu davranışlarının sonucunda kendilerini ve kendilerindeki evrensel kuvveleri inkâr etmiş olduklarından; “cennet” diye tarif edilen kendilerindeki Evrensel Bilince ait özellikleri yaşama boyutuna geçemeyeceklerdir!

İSLÂM DİNİ’ne uymayanlar, kendi hakikatleri olan Evrensel Bilincin farkında olamamaları sebebiyle yaşadıkları sistem ve düzene ters düşmek yüzünden; ölüm ötesinde kendilerini içinde bulacakları şartlarda bunun pahasını ağır bir biçimde, değerlendiremediklerine “yanarak” ödeyeceklerdir.

Kendini beş duyu sınırlarının ötesinde, bilinç boyutunun değerleriyle tanımak üzere varolmuş “insan”, yaşadığı zamanın ve ortamın şartlandırmalarından arınarak, özgür düşünen bir birey olarak yaşamdaki her olayı evrensel bakışla değerlendirmeyi ve bu bakışın gereğini yaşamayı amaç edinebilen insandır.

Page 23:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 29

Kurtuluşun yegâne yolu “ALLAH” ismi ile bildirilen hakikati kabul ve bu kabulün gereği olarak, yaşamı, İSLÂM DİNİ'nin (yani mevcut mutlak SİSTEM ve DÜZENİN) gerçeklerine uygun bir biçimde değerlendirmektir.

Zira, “insan için yapabildiğinin dışında hiçbir şey yoktur” ve kendinde mevcut olanı yaşayamayanın, bu kaybına karşılık MAZERET sunacağı bir yer de olmayacaktır!

12.07.1999, İstanbul

Page 24:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

H A K İ K A T M İ ' R Â C O L A

Tâc mâ'rifet tâcıdır, Sanma gayrı tâc ola! Taklit ile tok olan, Hakikatte aç ola!..

Düşe düşüp aldanma, Kendini hayrete salma; Hak'dan gayrı ne vardır Tâ'bire muhtaç ola!..

Sana âlem görünen, Hakikatte Allah'tır!.. Allâh Bir'dir vallahi, Sanma ki birkaç ola!..

Bir ağaçtır, bu âlem Meyvesi olmuş âdem Maksud olan meyvedir Sanma ki ağaç ola!..

Bu adem meyvesinin Çekirdeği özündür… Sonsuz bu âlem - adem Bir anda tarac ola!..

Page 25:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 32

Bu sözlerin meâli, Kişi kendin bilmektir.. Kendi kendin bilene, Hakîkat mi'rac ola!..

Hak denilen Özündür, Özündeki sözündür; Gaybî özün bilene, Rubûbiyet tâc ola!..

Gaybî Sun'ullah

Page 26:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

F R E K A N S O K Y A N U S U

Bir beynin “ilgi alanı” ile bunları değerlendirebilme alanı olan “kapsama alanı” hiç bir zaman aynı olmaz!

Sistem Bilgi Kitabımız Kur'an-ı Kerim'i, günümüz anlayışıyla değerlendirebilmemizi kolaylaştıran Modern Bilim, bize, bu evrenle birlikte iç içe sayısız paralel evrenlerin varlığını; hatta şu anda bu satırları aynen okuyan, bir “ikizimiz” olduğunu bildiriyor!

* * *

Önce şu hususu iyice anlamaya çalışalım…

Bir gül ve karşısında bir kamera düşünün!… Kamera, önce, gülü “elektromanyetik frekanslara” dönüştürüyor; ve hemen ardından bir televizyon ekranında bu frekanslar yeniden orijinal gül görüntüsüne çevriliyor… Böyle tanımlıyoruz, ancak gerçekten böyle mi acaba?…

Page 27:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 34

Aslında kamera, gülü, frekanslara dönüştürmüyor! Gözün gül şeklinde gördüğünü, kamera sadece “frekanslar” şeklinde görüyor ve öylece kayda alıyor…

Görme, duyma, dokunma, tat alma ve koklama olarak adlandırdığımız beş duyu organlarının hepsi de gerçekte değişik frekansları dönüştüren birer “frekans çözümleyicisi” işlevini yerine getirmektedir!.

Çözülen frekanslar ise beyinde birer anlam olarak değerlendiriliyor.

Nesnel diye kabul ettiğimiz dünyanın, şartlandığımız gibi olmadığını şimdilerde yavaş, yavaş kavrıyoruz!

Oysa evliyaullah denen seçkin zevât, bunu yüzlerce sene önce keşfedip yazmışlar…

Neyse onlar bir yana…

Evrene başka bir gözle (özle) bakıldığında, seyredilecek olan frekanslardan oluşmuş bir “titreşimler okyanusu” söz konusu…

Beynin muhatabı, dışındaki, ötesindeki bir dünya değil, aslında gözün retina

Page 28:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 35

tabakası üzerindeki imge!

Yani “görme” dediğimiz algı, dışarıda zannedilenle beyin arasında değil; gözün retina tabakası ile beyin arasında gerçekleşen ve çözülen bir kavrayış biçimi! Ancak “zan”, her şeyin, ötede olduğu yönünde!

Keza işitme, koklama, dokunma da yine öyle!.

Beyin bir yorum merkezi; beynin uzantıları durumundaki mercekler olan duyu araçlarından filtre edilerek kendisine ulaşan titreşimleri, o andan önceki kendi veri tabanına GÖRE yorumluyor, “anlamlar” olarak “kavrıyor”…

Eğer “algının” önündeki bu mercekleri kaldırabilsek, algılanan “sınırsız titreşim okyanusu”ndan başka bir şey kalmayacak…

Eğer “algının” önündeki mercekleri kaldırabilsek, nesnelerin yerinde, tıpkı bir hologram plakasının üzerindeki gibi “frekans girişim desenleri” kalacak…

Yaşadığımız evrenin kendisi ve evrendeki her şey çift yaratılmış!

Page 29:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 36

Biri, taştan, topraktan, sayısız nesnelerden oluşmuş, uzayda bir yer tutan “fiziksel evren”…

Diğeri, sırf dalgaları ve girişim desenlerini barındıran, “uzay ve zaman ötesi bir frekans okyanusu”…

İnsan çift yaratılmış!.

Biri, madde bedenden ibaret nesnel sureti; diğeri, merceksiz bakışa karşılık gelen girişim desenleri şeklindeki ışınsal sureti…

Kendini et-kemik sanarak ve beden mezarına tutsak olarak maddî zevklerle ömür tüketen; beş duyuya bağımlı amaçlarla uzay ve zaman içerisinde evreni maddi bir kitle olarak kabul edip; dışında gördüğü bu varlıklar üzerinde hükmetmek gayesiyle varlığını kanıtlama çabasındaki “insan”…

Ve yanı sıra…

Zaman ve mekân kayıtlarının ötesindeki düşünsel “insan”!

Tüm evreni düşünceden, şuurdan ibaret olarak algılayıp, her şeyin yalnızca düşündüklerinde var olduğuna inanarak, varlığı kendi özüne dönük

Page 30:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 37

değerlendiren “insan”…

* * *

Bir kameranın aldığı görüntü, karşısındaki objenin filme temasıyla oluşmuş bir görüntü değil, filmin üzerine düşen frekansların izidir, ışınların görüntüsüdür, dedik.

Ekranda veya bir fotoğrafta gördüğünüz nesne, o nesnenin ışınsal bedeninin, gözün algı kapasitesine uyarlanmış suretidir.

Kameranın şeffaf merceği üzerine düşen, gözün sandırdığı gibi nesnenin resmi değil, karşısındaki “sınırsız frekanslar okyanusu” ve o okyanustaki çeşitli “girişim desenleri”dir.

Eğer bir kameranın şeffaf gözüyle bakarsanız, karşınızda nesneler olmayacak, oysa kendinizi çeşitli frekans girişim desenleri içerisinde bulacaksınız… Şu anda ve burada!..

“Biz her şeyi çift yarattık; umulur ki tezekkür edersiniz!”

“Subhandır O ki, hepsini çiftler hâlinde yarattı; yerin bitirdiklerinden, nefislerinden, ve bilmediklerinden!”

Page 31:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 38

Bilimin henüz ulaşamadığı atomaltı düzeyde elbette sayısız enerji katmanları mevcuttur.

İnsanın evreninde varlığın iki yönü; yani, düşünsel (anlam) ve nesnel (bedensel) yanı mevcuttur… Ayrıca sayısız atomaltı düzeyler ile sayısız üstmadde düzeyleri…

İnsanın “Sağı” ve “Solu” durumundaki bunlar yanı sıra, bilmedikleri de sonsuzdur!.

Evren kitabını düşünsel güçleriyle “OKU”yanlar…

Onlar yanısıra, her şeyi maddesel nesneler yığını olarak algılayıp, madde ötesi güçleri değerlendiremeyenler…

Evren içre evrenler sayısızdır…

Bu evrende atomaltı parçacıklar düzeyinde kâh dalga hareketinin, kâh da tanecik hareketinin gözlenmesi ve her oluşumun kesin biçimde bu evrenin bir fizik kuralıyla açıklanamaması, gözlemci bilincin varlık üzerinde söz sahibi olmasının ve bilincin paralel evrenlere açık oluşunun sonucudur…

Atomaltında gözlendiği ifade edilen

Page 32:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 39

yapılar ⎯elektron gibi⎯ kâh belirli bir anda belirli bir noktada gözlenirler (bu durumda enerjileri yoktur); kâh da belirli bir enerji taşıdıkları halde bulutumsu (kuantum dalga modeli) şekilde gözlenirler, ancak bu durumda da belirli bir yerleri yoktur. Yani, tanecik halinde gözleniyorlarsa, enerjileri yoktur; bulutumsu dalga şeklinde gözleniyorlarsa, bu kez yerleri ve belirli bir konumları yoktur… Bu demektir ki, ya enerjisini tespit edeceksiniz, ya da yerini; fakat biri varken diğerinin varlığından bir eser bulamayacak, söz edemeyeceksiniz…

Esasında bu konu çok enteresan gerçeklere işaret etmektedir.

Bahsedilen bir durumdan diğer duruma geçiş veya bir evrenden diğer bir paralel evrene geçiş, duyularla gözlemlediğimiz madde evrenin tükendiği; ama bilincin seyrine devam edebildiği farklı varlık boyutlarına delildir.

Fizik boyutun derûnundaki herşey, ölçümlerin ve karşılaştırmaların sonucu olarak “anlamlar” vasıtasıyla akıl dediğimiz meleke sayesinde kavranmaktadır…

Page 33:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 40

Derinliğine dalıp, araştırıp keşfedebildiğimiz, bir frekans okyanusu!. Okyanus Ötesi nasıl, orada neler var, “Okyanus Ötesinden” okyanusa ve oradan bu evrene neler nasıl ulaşıyor, bu akılla bilinesi değil…

Sayısız paralel ve paralel olmayan evrenler, “ALLAH” ismiyle işaret edilenin indinde, bu cümlenin sonundaki bir nokta hükmünde bile değil.

Bilim, kavrama olayını şimdilik bir frekans çözümleyici olarak “beyne” atfediyor… Ancak beynin ve duyuların da fiziksel beden gibi yalnızca birer hologram olduğunun anlaşılması, elbette “şuur” hakkında yeni bir anlayışın oluşmasını getirecek…

Yapılan araştırmalar, tüm atomaltı parçacıkların “bilgiyi” aralarında aktif olarak kullanıldığını ve ⎯aslında “bilgi birikimi” ve “verilerin karşılıklı interaksiyonu” olan⎯ “anlam” dediğimiz şeyin, sadece kişinin zihnine ait değil, evrenimizdeki tüm nesneler için geçerli bir nitelik olduğunu ortaya çıkarmıştır…

Laboratuvarlarda, elektronların davranışları sırasında çevrelerine bir tür bilgi aktardıkları ve şuurlu

Page 34:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 41

özelliklere sahip şekilde organize davrandıkları gözlenmektedir…

Sonuçta, bilginin kavranmasının sonucu olan ve “anlam” denen şeyler, madde ile ışınsal (nur) diye tanımladığımız, ⎯beş duyuya göre⎯ varlığın çift yüzü arasında hizmet eden ve yine bize göre ışınsal katmanda kalan varlıklardır…

Dini terminolojide, “melek” kelimesiyle işaret edilen varlıklar “anlam”lardır…

Her bireyin “meleke” kazanmış olduğu eylemleri, kendi varlığında zâhir olan mevcut meleklerin faaliyetindendir…

Ne çare ki bizler, mecaz ve benzetme yollu anlatılan gerçekleri kelimelerdeki şekliyle kabullenme faziletimiz(!) sebebiyle, melekleri, nesnelerden kopuk, uçan kızlar gibi figürlerle resmetmiş, sonra da göklerde arar olmuşuz…

İşte biyolojik bedenle şuur arasında bağlantıyı sağlayan o meleke, gerçekte madde ile nuranî beden arasındaki bağlantıyı sağlayan bir “anlam”dır…

Mevcudâttaki her şey, varlığını, derûnundaki anlamlar evreninden alır, yani melekût boyutundan…

Page 35:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 42

İsa aleyhisselâm'ın insanları davet ettiği “göklerin krallığı”, yeryüzü krallıklarıyla mukayese ederek indimizde değer biçtiğimiz saltanat makamı değildir…

“Semâ”, gökyüzü değil, anlamlar orjinli “esma” (isimlerin mânâları) boyutunun adıdır…

“Semânın krallığı”, saltanat değil, hilâfettir ki; yeryüzünde her fert bu hilafet özelliğiyle vardır…

“Her şey semâdan yeryüzüne iner”, ifadesi, “anlamlar evreni, madde evrenin kaynağıdır,” demektir…

İniş, yani “nüzul”, tavandan yere doğru değil; Özden, görünene doğrudur!

Yüzünü, beş duyu sınırlarının ötesinde varlığının özüne dönemeyen ⎯şuuruyla gördüğünün derûnuna yönelemeyen⎯, “ALLAH” ismiyle işaret edilene “imanı” olmadan yaşamakla, düşünce ve imanın gücünden bîhaber kalacaktır ve kendini et-kemik beden sanma düzeyinden, bilinç boyutunun değerleriyle yaşama düzeyine geçme melekesini kendinde bulamayacaktır. Bundan dolayı, evrensel bilince ait melekî özelliklerin yaşandığı “cennet” denen boyuta dahil olma şansını da

Page 36:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 43

sonsuza dek yitirecektir.

Cennetin sakinlerinin melek olmasını; bağın, bostanın içinde rengârenk tül giysiler içinde şirin kızlar gibi yorumlayıp, mecazların ardındaki gerçeklere “hadi canım”, diyen; madde bedeninin ötesinde zevk tanımayan, bilincin zevklerini tadmaktan mahrum dünya ehline bu açıklama ne değer taşır acaba?…

Yaşamını, Rasûlullah aleyhisselâmın bildirdiği ALLAH indindeki DİN'in gereklerine göre değerlendirmeyenler, kendi hakikatleri olan Evrensel Bilincin “meleki güçlerinin” farkında olamamaları sebebiyle; ölüm ötesi diye bildirilen ışınsal ortamların şartlarında güçsüz kalacak; çeşitli yaşam safhalarında cereyan edecek doğal olaylar karşısında, hareketsiz, kıpırdayamaz, tutsak, aciz ve sıkıntılı vaziyette kaldıklarını görerek, dünya yaşamlarında bildirilen tehlikelere vurdum duymazlığın pahasını ağır bir pişmanlıkla ödeyeceklerdir.

Güneşin dünyayı kuşattığı “Mahşer Günü”, kiminin dizine, kiminin boğazına, kiminin de çenesine kadar tere batacağı şeklinde anlatılanı; saunada kömürle ter atmak gibi yorumlayan beş duyu mahkûmu bir beyne bu sözler ne ifade

Page 37:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 44

eder ki!!..

Sistemde mazeret geçersizdir. Onun için:

“Dünyada amâ olan ebediyette amâdır.”

Hazreti İsa aleyhisselâm:

“Sanmayın ki ben sizi bir araya toplamaya geldim; ben kurtla, kuzuyu ayırmaya geldim,” diyor…

Semânın melekûtuna erişmek için “mâna=şuur=gönül” âlemine doğun ve önce kendinizde, kurtla kuzuyu ayırın!

Muhammedî hakikatin gereğini yaşayabilmek için, “benim” sandığınız her şeyinizi verin; şartlanmalar, değer yargıları ve duygulardan arınmak suretiyle, “ölmeden evvel ölün!”

Bu her şeye değer…

Bunu ele geçirmek için ikinci bir şansınız olmayacak!..

Ya gaflet içinde, ya da her şeyin hakikatini görerek gideceksiniz. Arası yok!.

Page 38:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 45

Bugününüz, yarınınız demektir!

Şu an hangi hâldesiniz?

07.08.1999, İstanbul

Page 39:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

“ K E N D İ ” L İ Ğ İN D E N

Bir tohum düşer toprağa! Ne toprak haberdar akîbetinden, ne de bahçe sahibi! Bilinmez ne olur! Bakarsın yeşermekte bir süre sonra… Büyür, bitki olur, çiçek açar, meyve verir… Bakar yeşeren bu güzelliğe, seyredersin bahçende…

“Su verdik büyüdü, çiçek açtı, meyve verdi,” der kimi…

Kimi duymuştur, “Allah'ın hikmeti, kendiliğinden büyüdü,” der!..

Peki düşündün mü hiç, nerede o büyürken, “onu büyüten tanrı”?..

Bu sözün üzerinde dur!

Dar düşünce var, geniş düşünce var…

Kimi yaşar bilgisizliğin yaktığı ateş için, kimi yaşar bilmenin getirdiği saadet için…

Koymuşlar bir kalp hücresini kültüre;

Page 40:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 48

bölünmüş, çoğalmış, organ olmuş; zaman sonra başlamış yürek gibi çırpınmaya olduğu yerde… Düşün bir kez, nereden geldi o hücreye, sen çoğalıp yürek olacaksın ve kendi kendine çarpacaksın, hükmü?.. Kimden? Bir tanrıdan mı?

Göremediğin kadar küçük bir hücrenin içlerinde bir yerde, bir “gen”de, hakkındaki tüm bilgi yazılı… Boyun, posun, kaşın, gözün, beynin, dilin… Ve aynı gen, her yanındaki milyarlarca hücrenin her birinin içerisinde gizli, değişmeden… Her bir gene, vücudunun hangi hücresi ve organı olacağını, ne iş için var olduğunu bildiren kim? Nereden gelmekte bu bilgi, bu istem; düşündünmü hiç?

Yağmuru yağdıran biri mi var?.. Yoksa kendiliğinden mi düşmede yere damla damla?…

Irmakları coşturan?

Denizi biriktiren?

Suyu buharlaştıran, gökte bulutu gezdiren, fırtınayla yağmuru indiren?

Kim?..

Page 41:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 49

Nerede tanrı?..

Gök gürlerken gürleten kim, tanrı mı?

Akan suyu yürüten nerede?

Yağmur “yağar” mı kendiliğinden, yoksa “yağdıran mı var?”

Böyle değil mi herşey?

Mecazda mı hakikat var? Hakikat mi bir mecaz?

Rüzgâr “eser” mi, yoksa estiren mi var?.. Nerede rüzgârın tanrısı?

Bir kasırga çıkar, yıkar ağaçları şiddetiyle, binaları, evleri… Ne acır hayvan böğürtülerine, ne tanır insan haykırışlarını!.. Sende merhameti çağrıştırsa da feryatlar, inlemeler; anlam ifade etmez doğaya, ne yakarışlar, yalvarmalar, ne çaresiz imdat sesleri!..

Sarsılır arz bir zelzeleyle! Tanımaz üzerinde kim olduğunu! Bakmaz üstündeki dünyalıların kurduğuna, mevkisine, şanına, dinine, devletine!

Hayvan böğürtüsüyle, insan feryadının farkı yoktur tufanın kulağına! Farketmez ne tayfuna, ne sele, ne depreme, ne

Page 42:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 50

yanardağa, ne de ateşe!.. Farksızdır onlara önlerindeki! İşitmeden kimseyi, yürürler kendi yollarında! Yakar, yıkar, ezer, geçer, gider onlar…

Bakmazlar senin “yargılarına”, “beklentilerine”, kimsenin değerlerine, satın aldıklarına; düşünmeden lâfını edip kendini inandırdıklarına!

Gecenin karanlığında çekip gider herşeyin elinden, ansızın derinlerden gelen bir uğultuyla; sen, tanrının, bu azaba müsaade etmeyeceğini beklesen de…

Yöresel ve göresel inançlarla bakışının, hükümlerinin, yoktur değeri gerçekler karşısında!

Kendi yörüngesinde yüzer her nesne! Ne var ki bir Güneş tutulması sırasında, Ayı, gölge ettiği yerden kaçırtmak için gürültüler çıkararak yaşayan toplumlar var hâlâ yanıbaşımızda!

Aramızdaki milyonların gözünde, “deprem, tanrının bir toplumu cezalandırması”…

Sen yukarıda başına geleni tanrının “kudret” gösterisi diye yorumlasan da, aşağıda, jeofizik kurallarıyla cereyan

Page 43:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 51

eden olaylardan başka birşey yok… Bak ki, uzaktan seyreden, zelzeleye “tanrının cezalandırması” derken, adetâ mezarından çıkan yaralı, sağ kurtulmasını “tanrının merhametine” bağlıyor, “beni o korudu,” diyor…

Anla artık doğayla ve insanlarla uğraşan bir tanrının olmadığını, adına ne dersen de! Ama insanların, kendi yaptıklarının neticesini yaşadıklarını!..

* * *

Yaşayan sensin, öyle ya da böyle; kendine dön, kendinde ara!

Sistemin hükmü “ellerinle önceden hazırladığını” vurguluyor! Sistemle ve yaşadığın ortamın şartlarıyla kendi arandaki, ve sonuçlarını kendin yaşayacağın meseleyi, dünyandaki otoriteyle veya sürünün çobanıyla arandaki mesele gibi algılamanın sonuçları ağır olur…

Kurunun yanında, yaş da yanmada! Altında kaldığın enkaz; cehalet! Üzerine gelen tonlarca yük; birikmiş tamâhın, tabiatın! Yerinden sarsılanlar; değer yargıların, duyguların… Seni sıkıştıranlar, ezenler; huyların ve şartlanmaların… Seni üzen yerküre

Page 44:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 52

değil; seni üzen sahiplik duygun, ansızın koptuğunu gördüğün bağların!

Arınmadıkça bu zincirlerden insan, asla ulaşılamaz felâha!.. İman etmedikçe hakikate, asla erişilemez arınmışlığa…

Yaşananlardan ibret alıp gerektiği gibi içsel arınmayı gerçekleştirmeyen toplumlar, bilinçsizce satınaldıkları necasetin getireceklerini ve sonuçlarını kendi elleriyle biriktirirler.

Taşta, toprakta, tabiatte çözüm arama; taşı, toprağı belâ haline getiren kendi tabiatına bak!

“Bir topluluk kalplerindeki gidişatı değiştirmedikçe, Allah onlar üzerine verdiklerini değiştirmez…” (8/53)

Hakikat apaçık bildirilmişken, Rasûl, “Allah uyarısını” seslendirirken; sen duygularına, şartlanmalarına, huylarına, hırsına, açgözlülüğe, bedeninin tabiatına hizmetle ne kadar daha oyalanacaksın? Geçici olanı alıp da, ebedi olanı görmezden gelerek daha ne kadar kandıracaksın kendini?

* * *

Doğada duygu yok! Doğada acıma yok!

Page 45:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 53

Doğada kayırma yok!

Varlık böyle, Sistemin gereği bu!

Bunu iyi düşün!

“Kendi”liğinden olur herşey, kimseye “başkası” zarar veremez! “Kendi”liğinden; ne ötede bir özne, ne de karşısında bir nesne olmadan!… Kendine bir bak!..

Kuşattığını yakan güneş te öyle! Güzergâhında herkesin!

Tutuşmuş ateşin hiç yanacakları kayırdığını gördün mü?

Güneş kuşatır dünyayı! Cehennem yakar, ayırmadan taşları ve insanları!..

Düzen bu!

Hâlâ göremedin mi “acıma” olmadığını fiziğin yasalarında? Kimsenin göz yaşına bakılmadığını!!!

Yakan, ateşin kendisidir, başkası değil! Sönmemişse içindeki ateşin eğer, bekleme birinden ne acıma, ne kayırma!

Hiç ateşe farkeder mi kömürün çıkardığı çıtırtı ile senin acıdan feryadın,

Page 46:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 54

yanarken?.. Bunu bir ciddi düşün!

Sen diri diri kabre konup, yanından ayırmak bile istemediklerin üzerine tomarla toprak atarken, nerede seni kayıracak yüce tanrın? Bırakıp giderlerken seni yapa yalnız, tek başına, kim kurtaracak seni, “seni” yakan kaybın, ayrılığın ateşinden?..

Aslanın pençesindeki ceylan gibi, düşer dev hararet girdapları ve kaynar fokurdamaların eline, kozasına tutsak olmuş, kendindekini bilip bulamamış eli kolu bağlı zayıf gariban!..

Masum, suçsuz diye ceylanı, merhamet edip aslanın pençesinden kurtaran adama, aslan, “yavrularımın rızkını neden elimden alıyorsun, merhametin yok mu?” diye sormuş; duy bunu!..

Oltaya takılan balığın gücü yeter mi, balıkçı, insanların en masumu olsa dahi?

Senin sıcak çorbanı yudumladığın bir akşam, gün ağardığından beri kaç bin masum bebeğin daha açlıktan dünyayı terk ettiğini biliyor musun? Açlıktan kim öldürdü onları? Nerede o herşeyi ayıran iyi tanrının yardımı, nerede seni kayırmasını beklediğin tanrının, biçare aç anneyi kayırması bu günde?

Page 47:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 55

Düşündünmü hiç, ateşin kağıdı acı çektirmek için yakmadığını, ama varolmak için yanmaktan başka birşey bilmediğini!..

* * *

Farket, üzerinde dur artık işleyen Sistemin ve kendi geleceğinin! Güzergâhın üzerinde olandan gaflette inat etme! Herkesin sırf kendi derdine düştüğü, yakınlarından dahi kaçacağın günü düşün ve kendin için birşeyler yap!..

“ALLAH'tan kendini satın al!” diye uyarıyor ALLAH Rasûlü!

“İnsan” olmak için “vermek” üzere yaşamayı prensip edinenlere katıl… Onlar, ulaşılması gerekenin ne olduğunu ve karşılığında ne verilmesi gerektiğini akleden ve o gerçeğe iman edenlerdir… Er-geç elinden çıkacak olan dünyalığı satın almakla geçerken günlerin, kaybettiğin değerlerin bilincinde misin?!

Galaksilerden, gezegenlerden vücudundaki hücrelere, atomlara kadar herşey üzerinde, kimsenin asla müdahalesi olmadan yürüyen SİSTEM'e gafil olup, “olmayan ama varsaydığın” şeylere, “özgür iradeni” veya karşındaki

Page 48:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 56

başkasının(!) “iradesini” fail olarak atfetme yanılgısından kurtulup, ne zaman gerçeğin aydınlığına yöneleceksin?

Tek hakikat olan ve “ALLAH” ismi ile işaret olunanı bilmeden, anlamadan; ALLAH isminin mânâsını, anlayışının ve bakışının esası olan hakikat olarak kabul etmeden ve yaşamı bu anlayış üzere değerlendirmeden, kendiliğinden oluşun, ⎯ÖZ'den gelenin⎯ mânâsını kavrayamaz; varsaydığın kendini vermeden, diğer mahlûkattan ileri gidemezsin.

Ulaşman gerekenin ne olduğunu bildiysen, bunun için vermen gerekeni farket, Sistemin Seslenişine kulak ver ve gereği için değerlendir bu yaşamı?

“Onlar malları ve canlarıyla satın aldılar, cenneti…”

Hitaba kulak ver; “Şükür, nimeti vereni görmektir…” Bu nimettir, bir de ötede onu veren var zannıyla, nankörlükten vazgeç artık… “Kendi”liğinden olanı, “özünden geleni” anla!

* * *

Yeni bir milenyuma girerken, insanoğlu

Page 49:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 57

yalın bir gerçeği farkediyor:

“Asırlar boyunca, bir dünyada “bizler” varız, yaratılmış; bir de herşeyi vareden “tanrı” var sanırdık, yaratan! Oysa şimdi farkediyoruz ki, iki varlık yok imiş, asla var olmamış…”

Kendindeki, seni var kılan hakiki güçleri ve özellikleri bilip, bulup, gereğini yaşamaksa amacın, önce kendine atfettiğin, “benim” sandığın güçlere aslında sahip olmadığının, ancak onları edinmen gerektiğinin bilincine var!

Gördüğünün hakikatinin farkında olarak yaşamaksa amacın, O'nu “sen” veya “o” diye ayırmaktan; suçlamaktan, kızmaktan, kıskanmaktan, yargılamaktan, kınamaktan, dedikodusunu yapmaktan, kısacası “gayrı” diye nitelemekten uzak dur!

ALLAH ilmi ile bakışı kazan ki, aslını bulasın!

“Kendi”liğinden olmanın mânâsı, gören ile görülenin ayrılığının hakikatte olmayışı, etken ve edilgen, özne ve nesne varsayımının geçersizliğidir.

Page 50:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 58

Ehli Tasavvuf diye bilinen, gerçeğe erenlerin yüzyılardır dile getirdiğini artık çağdaş bilimin dilinden de işitiyoruz…

“Anlam” denen şey, “bilgi, ilim” denen şey her yerde, her nesnededir, deniyor. Bir nesne, bir de anlam ayrılığı yoktur!

Gafil olan ise tüm bilgisine rağmen hâlâ “benim ilmimden” bahsediyor!..

Sana ceza veren veya seni kayıracak birini aramayı bırak! “Kendi”liğinden işleyen varlığın Sistemini, varlığını ebedi kılan Sistemi farkedip anlamaya çalış! Ve bil ki o Sistemi görüp, anlayabilmek ve korunmak için en temel bir ihtiyacın var:

“ALLAH” ismiyle işaret edileni hakkıyla bilmek ve o mânâya inanarak gereğini ortaya koymak zorundasın.

Evet dostum! Korunanlardan olmak varsa Özünden gelen takdirinde, bırakırsın zanları bir yana, gerçekler rehberin olur! Arınırsın tanrı varsayımından, ki o tanrının kulu, o tanrının velisi, o tanrının peygamberi, o tanrının dini, o tanrının mükâfatı, o tanrının azabı, vs., hepsi kaynağından yok olsun indinde!

Bilincini = kalbini = gönlünü, tanrından

Page 51:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 59

paklamadan, “kendi”liğinden oluşun mânâsını göremeden, “ALLAH” ismiyle işaret edilen hakikatin ne olduğunu anlamadan, inanıp da o hakikatin gereğini yerine getirmeden ve o hakikate dayalı bakışa ermeden, içinde bulunduğun evrensel Sistemi OKUyamaz, çözemezsin…

23.08.1999, İstanbul

Page 52:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

B İ L İN C İN D O Ğ A S I

Çağdaş insanın “aydın” tarifi şöyle:

“Bilinci yeniye ve herşeye açık olan, bununla birlikte zihninde hiçbir bağı ve kayıtlılığı olmayan insan...”

Mevlâna Celâleddin Hazretleri de “Hürriyeti kulluğa, taş çatlasa değişmem!” diyerek, bağımsızlığın, ne türden olursa olsun değerler yanındaki yerine işaret ediyor!

Şuurun, madde ile kayıt altına girmeyen, bağımsız, düşünsel yaşamı...

Tasavvufta ve Modern Bilimle, evren, beyin ve şuur hakkında ortaya konan bulgular göstermiştir ki, varlıkta hükmü yürümekte olan, parçalardan oluşmamış, sınırsız tek bir bilinç sözkonusudur, herşey onun varlığından meydana gelmiştir; ve gerçekte evrende, seyreden bilincin, kendi hakikatinin görüntüsünden başka hiç bir şey yoktur.

Page 53:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 62

Beş duyu verileriyle bloke olması dolayısıyla, duyularla farkedilemeyen oluşumları kabul edebilme ve bu oluşumları düşünüp değerlendirebilme yetisinden yoksun beyinlerin asla kavrayamayacağı bir gerçek var:

İnsan zihninin, yani iç dünyasının, dışarda diye algılanan fiziksel dünya ile birebir ilişki içerisinde olduğu gerçeği...

Algıdaki bu körlük sebebiyle de karşılaşılan birçok oluşumun gerçeğini düşünüp değerlendirebilme düzeyinden çok uzak bir biçimde, neden ve nasıl olduğu bir türlü bilinemeyen, sayısız “başa gelen çekilir” türünden olaylar içerisinde tükenir nice yaşamlar...

Bahşolunmuş nice hazine de kayıp gider hakkını veremeyen ellerden, böylelikle!..

İlmin gerektirdiği bakışla yaşayabilenler için ise insanın “karşılaştıkları,” sistemli ve şuurlu bir şekilde gelişen, insan bilinci ile fizik dünya arasındaki karşılıklı etkileşimin sonuçlarıdır...

Şu çok önemli hususu vurgulayarak bu konuya açıklık getirelim dilimiz döndüğünce...

Page 54:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 63

Beş duyu ile bloke olmuş beyinlerin gözünde “dua”, tanrı diye kabul edilen ötedeki bir varlıktan istekte bulunmaktır...

Bu çok gelişmiş(!) beyinler, temelde her çıkarımlarını ve itirazlarını üzerine bina ettikleri, başkalarının inandığını varsaydıkları kendi kafalarındaki “tanrının” varolamayacağını vurgulayarak; aslında farkedemeden “tanrı” kabullerini itiraf ettikleri halde, kendilerini bazen “tanrı-tanımaz” diye nitelerler... Yaşamının neredeyse tümünü, karşısına alıp “yokluğunu kanıtlamaya çalıştığı bir tanrı” ile mücadele ederek tüketen, “ALLAH” ismiyle işaret edilen hakikatten ise bîhaber, yaşama bakışı beş duyu sınırlarının ötesine geçemeyen sevimli beyinler!..

Asla suçlu değiller!. Zira kim neyin sonuçlarını yaşamak üzere var ise, onun gereğini yaşamaktan asla geri duramayacak!..

Beş duyu ötesi gerçekleri değerlendirebilme özelliği ile var olmuş beyin sahipleri için ise “dua”, ötedeki bir varlıktan istekte bulunmak değil; insanın iç dünyası ile dışında görünen dünya arasındaki ayrımın esasta geçerli

Page 55:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 64

olmadığının anlaşılması; herşeyin birbiriyle ilintili olduğunun, bunun da özünde herşeyin evrensel tek bir bilinçten ve güçten meydana geldiğinin gözlenmesi ve bu değerlendirmenin sonuçlarının yaşanması faaliyetidir...

Rûyaların gerçekleşmesi veya bilinmeyen yerlerin, kişilerin önceden rûyada görülmesi türünden birçok olay da aynı şekilde insan bilinci ile dış dünya arasındaki görünen ayrımın esasta geçerli olmadığına işaret eden müşahadelerdir...

Akıldan ve maneviyattan biraz nasiplenmiş kişi düşündüğünde tabii olarak şu noktayı farkeder...

Kişi kendi özüne yönelerek dua ettiğinde, o andaki tüm yönelimi ve istemi tamamen kendi özünde, kendi iç dünyasında gerşekleştiği halde, ettiği duanın sonuçlarının dışında diye bilinen bu fizik dünyada ortaya çıkması, kişinin iç dünyası ile dışındaki dünya arasındaki bağın ve birliğin açık bir göstergesidir...

Kimi var, gözüyle görmediğine inanmaz ve inanmadığı için göremez! Kimi var, görmediği halde inanır ve

Page 56:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 65

neticede görmeyip inandığını görür olur. Diler ve dileğinin gerşekleştiğini seyreder...

Dua eden, sonuçta istediği, belki de hiç bilmediği fiziksel bir nesneye veya manevi bir değere ulaşır...

Kimi, sevdiği için dua eder ve ettiği dua sonucunda, yakınında olmasa bile o sevdiği için duasının gerçekleştiğini görür...

Kimi, bir bakar ki yıllar sonra gelişen şartlar ve olaylar sebebiyle yaşamak durumunda kaldığı ortam, aslında vaktiyle hayalini kurup ulaşmayı istediği ortamdan başka bir yer değildir...

Her dilenen, er veya geç bulur karşılığını!..

Basiret sahibi için bir dileğin gerçekleşmesi, kişinin bilinciyle, gerşekleşen oluşum arasındaki dinamik birliğin ve bütünlüğün seyri, fizik boyutun oluşumları ile bilinç boyutunun değerleri arasındaki kaçınılmaz ilişkinin müşahadesidir...

Dua, olmayan birşeyin yoktan varedilmesi anlamına gelmez, varolan ile bilinç arasındaki ilişkinin

Page 57:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 66

keşfedilmesi ve seyridir, dua...

Dua, Sistemin işleyişine müdahale etmek veya onu değiştirmek anlamına da gelmez! Dua, Sistemin işleyişinin “gereğini” yerine getirmektir...

Kişinin kendini ve evreni, fizik boyutun ötesinde bilinç boyutunun değerleriyle tanımaya başlamasıdır, dua...

İnsandan zahire gelen, özünde mevcut özelliklerin keşfedilmesi ve değerlendirimesidir, dua...

Yaşamda bir Sistemin yürürlükte olduğunu farkedebilen basiret sahipleri için, duada gözlenen bu bilinç ve oluşumlar arasındaki birlik - bütünlük, her alanda geçerlidir.

Dahası, yaşanan tüm olaylar dahi hakikatte insanın kendi iç dünyasının halinin karşılığından, yani kendi elleriyle kazandığından başkası değildir...

Nitekim, Kur'an-ı Kerim aşağıdaki ayette bunu vurgular:

“İnsan hayrına olan duası gibi, şerrine de dua eder.” (17:11)

Page 58:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 67

İnsan, çevresiyle ve yaşadığı doğa ile özde bir bütündür; algıladığımız düzeyde ise herşeyle sürekli olarak karşılıklı etkileşim içerisindedir.

İster gizlensin, ister açıklansın, bir şeyin bilinçte yeralması, o şeyin Sistem indinde bilinmesidir ve bilinçte oluşan herşeyin yapısına göre Sistemde karşılığı mutlaka ortaya çıkar.

Doğayı ve oluşumları anlamanın yolu kişinin kendi bilincinin doğasını anlamaktan geçer...

Dolayısıyla topluluklar kendi bilinçlerindeki gidişata ilmin gerektirdiği şekilde yön vermedikleri sürece, doğal oluşumların doğuracağı sonuçlardan korunmaları mümkün olmaz!

“Kul azmayınca belâ nazil olmaz” sözü, evren ile bilinç, doğa ile insan arasında gözlenen bu karşılıklı ilişkinin mekânizmasına işaretle söylenmiştir.

Bir toplumdaki bireylerin yaşam biçimlerinin ve beyin faaliyetlerinin sonucu yaydıkları çeşitli dalgaboyları sistemdeki çeşitli dalgaboylarını etkileyerek olayları yönlendirir ve bu da ya çeşitli güzelliklerin ya da çeşitli felaketlerin oluşmasında etkili olur.

Page 59:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 68

Basiret yetersizliği dolayısıyla “tanrı” kavramıyla şartlanmış beyinler ise insanla dünyası arasındaki birliği göremeyip, göremediği için de inkâr eder. Mecazla işaret edilenlerin hakikatini çözemez; yaşadığı olaylar karşısında kâh kafasındaki O(!)ndan korkar, kâh O(!)na sığınır, kâh O(!)nu suçlar, kâh da O(!)nu hesaba çeker...

“ALLAH” ismiyle işaret edilen hakikati bilememenin neticesinde ise özüne ait kendinde mevcut gerçek özellikleri yaşamaktan mahrum kalması sebebiyle, kendi hakikatini örten ve kendine zulmedenlerden olur...

Oysa, insanlara ve toplumlara mükâfat veya azap veren yukarda bir yargıç tanrı yoktur, Kur'an-ı Kerim'e ve Modern Bilime göre! Evrensel SİSTEM'in gereği olarak kimseye haksızlık edilmeden herkes sonsuza kadar kendinden ortaya çıkan düşünce ve fiillerin sonucunu yaşar...

Bilinçten her çıkan, tıpkı suya atılan bir taşın yaydığı dalgalar gibi zincirleme etkiler oluşturmaya devam eder... Her sahneyi, o sahneye göre oluşan yeni sahneler takip eder ve böylece bugünün temelleri üzerine yarının dünyası inşa olur...

Page 60:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 69

Her adım sadece atıldığı yere götürür. İyilik edenin iyiliği kendinedir; fenalık eden de yine kendine fenalık etmiş olur...

Hakikat; birliktir, bütünlüktür. Zan ise ayrılığın, gayrılığın hizmetindedir...

Hakikati olan Özündeki Birliğe kulluk eden Birliğin huzuruna; kişisel maddi çıkarları uğruna ayrılığa hizmet eden de doğal olarak ayrı-gayrılığın karşılığına erişir, kendine takılıp kalanlarla birlikte...

Karşılaşılan zorlukları, “bunlar sadece bizim dışımızda, herşeyin dışında gelişen sıradan doğal olaylardır; insanlarla, insanların yapıp ettikleriyle hiç bir ilgisi yoktur, biz bildiğimize devam edelim” deyip geçiştirmek; araştırmadan, sorgulamadan ve gerçekçi düşünceden uzak ilkel bakışın sonucudur. Getirisi ise yaşananlardan ibret alamamak, evrende işleyen şuurlu Sisteme kendini kör etmek ve dolayısıyla doğruya, iyiye ve güzele yönelmek yerine kara bulutları çağıran yanlışlarda ısrar etmektir...

Zira, nasıl ki kayıpların gerisinde bir toplumun hata ve eksikliklerinin yeraldığı, onun gerisinde de bireylerin çıkarları ve tamahının yattığı anlaşılabiliyorsa... Ve ıslah edilmesi gerekenin dış dünyadan

Page 61:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 70

evvel iç dünyanın olduğu anlaşılabiliyorsa... Buradan hareketle, karşılaşılan olayların gerisinde yaşamın ve bilincin özelliklerinin hakkıyla değerlendirilememesinin yeri ve önemi farkedilebilmelidir...

Tüm yanlış değerlendirmelerin temelinde, ALLAH Sistemi ve Düzenini “OKU”yamamak ve bir “tanrı” kavramına dayalı olarak düşünmek yatar!

Devası olmayan dert değilse eğer bizdeki, hiç olmazsa yaşananlardan ibret alıp, inkâr, kavga, ayrım, aldatma, başkasının hakkını yeme, gaspetme, tamah, böbürlenme gibi davranışlarla ilkellik, ayrılık ve zulme hizmeti bırakıp, kabullenmeyi, kanaati, şükretmesini, vericiliği, cömertliği, paylaşmayı, sevmeyi öğrenip, karşımızdakine saygı duymanın güzelliklerini yaşamayı, Birliğe hizmet etmeyi amaç edinelim!..

Hakikat Güneşi hep parlamada! Ne var ki, basiretsizlik ve nefse zulümden olacak; her geçen gün kara bulutlar toplanmada, arz devamlı sarsılmada!

Şuurun, madde ile kayıt altına girmiş hali, fizik bedenin taş-toprak altında kalmasından mukayese edilemeyecek kadar çok daha kötü bir haldir...

Page 62:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 71

Mahşerde, farkedemediğin ama içinde bulunduğun bu felaketin enkazından çıkıp da, halinin dile geleceği, şuurunun kıyama geçeceği anı hesabederek, aklın varsa, imanınla elindekini şimdi kurtarmaya ve değerlendirmeye bak!..

Sana ulaşan ilmi değerlendirmemekle, özündeki evrensel şuurun sınırsız değerlerini, şartlanmaların, duyguların ve bağımlılıkların sebebiyle, maddenin kaydı altına sokarak her geçen gün biraz daha kaybediyorsun... Bilgisizlik ve basiretsizlik yüzünden içinde bulunduğu hali göremeyip, hâlâ er veya geç terkedeceği GÖRESEL değerleri sahiplenmek uğruna başkalarıyla kavga ederek, onlara hükmederek, aldatarak, kaçırarak ama gerçekte nefsine zulümden başka birşey elde edemeyen keskin zeka ahmakların durumuna düşme!..

Sistemle arandaki meseleyi, ötendeki bir başkasıyla arandaki mesele gibi algılama yanılgısından kurtul ki karşılaştıkların seni hayrete düşürmesin!

Ve hiçbir zaman unutma ki, ALLAH takdiri çeşitli olaylar ve sebepler silsilesi içinde açığa çıkacaktır... Her birim ve topluluk ne gaye üzere varolmuşsa, o

Page 63:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 72

gayeye ulaşması için gerekenler yaşanacaktır...

Tek kurtuluş, Allah Rasûlü'nün getirdiği ilmi değerlendirmek ve o ilmin yolundan hedefe ulaşmaktır...

ALLAH kolaylaştıra...

09.09.1999, İstanbul

Page 64:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

K U R ' A N R U H U ' N U N D Ü Ş Ü N D Ü R D Ü K L E R İ

DİN'i ve Kur'an'ı anlamaya çalışırken, öncelikle üzerinde durmamız ve değerlendirmemiz gereken nokta şudur:

“Rasûlullah Muhammed Mustafa’nın aleyhisselâm tebliğ ettiği Kur'an-ı Kerim, insanlığı geçmiş çağlardaki bir yaşam tarzına sabitleyip hapsetme amacıyla mı bildirilmiş bir Kitap’tır; yoksa insanlığa ışık tutup yol gösterme, insanları geleceğin şartlarına hazırlama ve saadet yollarını gösterme gayesine yönelik olarak bildirilmiş bir Kitap mıdır?..”

Eğer Kuran’ın tebliğ edildiği ortamı, o çağdaki yaşam düzeyini ve o günün insanları arasında kabul edilen anlayış biçimini; bunun yanında tebliğ edilen hükümlerin getirdiği bakışı, yeniliği ve değişimi geniş bir bakış açısıyla bütün olarak değerlendirebilirsek, o zaman açıkça görürüz ki, Kur’an’ın temel prensiplerinden biri de, geriye dönüşü durdurmak ve insanları ileriye dönük

Page 65:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 74

değerlendirme yapmaya teşviktir...

İbrahim aleyhisselâm, Musa aleyhisselâm gibi birçok enbiyanın, kavimlerine doğru yolu gösterirken özellikle eskide kalmayı önleme, geriye dönüşü durdurma ve kendilerinden önceki atalarının dinine dönmelerini önleme çabaları, bu temel prensip üzerinde hareket edişlerinin ifadesidir...

Taştan-topraktan yapılmış ilahlardan yardım dileme düzeyinde anlayışa sahip olan, kız çocuğunu bir utanç olarak ve kadını cinsel meta hükmünde algılama düzeyindeki bir toplulukta, Kur’an’ı Kerim’in tebliği ile, evlenme, miras, şahitlik, kısas, kölelik ve ırk ayrımı gibi konularda haksızlıklar ortadan kaldırılmış, kadınların eş olarak bir takım hakları edindirilmiş, haklar sahiplerine teslim edilmiş; bunların da ötesinde, evrensel değerler bildirilmiş, insanların kendi hakikatlerini idrak etme yolları ve cennet diye tanımlanan saadet boyutunda yaşamı elde etme yolları gösterilmiştir...

Kur’an’ın RÛHU anlaşılmadan, Kur’an’ın OKU’nması mümkün değildir.

Çünkü, Kur’an’ın hükümleri yaşamdan kopuk “ölü” hükümler değil, yaşamın

Page 66:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 75

özünde varolan “canlı ve diri” hükümlerdir…

Yaşam devam ettiği sürece Bakî olan Kur’an hükümleri canlılığını ve geçerliliğini koruyacaktır... Bilmeliyiz ki, eğer Kur’an’ın hükümleri ile algıladığımız yaşam sitemi arasında bir çelişki görüyorsak, bu bizim bakışımızdaki sınırlılıktan, yetersizlikten ve Kur’an’ın Rûhu’nu değerlendirememekten kaynaklanmaktadır…

Kur’an’ın hükümlerini belirli bir zaman diliminin kabulleri ile sınırlandırma, onun “Zamanüstü Kitap” oluşunu değerlendirememektir...

Hatırladığım kadarıyla, Hazreti İsa aleyhisselâm, bildirdiklerine şaşkınlıktan inanmayan ancak kendilerinin Hazreti Musa’nın bildirdiklerine iman ettiğini söyleyen Kudüslü hahamlara, “bütün nebilerin bildirdiklerinin aynı sistem olduğuna ve aynı kaynaktan geldiğine” işaret ederek şu mealdeki sözü söyler:

“Musa’nın sözlerini sizler ölü hükümler gibi taşlara yazmışsınız, oysa onlar canlıdırlar ve sizden beklenen onları taşlara yazıp bırakmanız değil, kalplerinize

Page 67:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 76

(bilinçlerinize) yazmanızdır…”

Eğer Kur’an’ın RÛHU’nu anlayabilirsek o zaman fakederiz ki, Hazreti İbrahim de, Musa da, İsa da, Hazreti Muhammed aleyhisselâm da aynı RÛHU “OKU”muşlar ve KİTAB’ın hükümlerini bildirmişlerdir.

“Deyin ki: Biz Allah’a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve evladına ne indirildi ise, Musa’ya, İsa’ya ne verildi ise ve enbiyaya Rableri tarafından ne verildiyse, hepsine iman ettik. Onların birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz nefsimizi O’na teslim etmişiz.” (Bakara:136)

Bu RUH dolayısıyladır ki, yaşamın kendisiyle bir bütün olan “canlı hükümler”, BİLİDİRİLDİKLERİ zamanın anlayış düzeyine GÖRE “İFADE” edilmişlerdir!..

Ve yine aynı RUH dolayısıyladır ki, KİTABI okuyan tüm enbiyanın bildirdiği aynı sistemdir, geldiği günün şartlarına göre hükümlerin İFADEYE GETİRİLMELERİ değişik algılansa dahi!..

Bütün enbiyaya İNZAL olan KİTAP aynı sisteme dairdir, o KİTAB’ın İRSAL’i

Page 68:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 77

insanlara GÖRE farklı algılansa dahi!..

Yine anladığım kadarıyla, bu sebepledir ki, Kur’an’daki birçok sure ve ayet İFADE ET Kİ anlamına “Kul” (De ki — mevcut anlayışa GÖRE ifade et ki) ifadesiyle başlar. Bu, canlı olan Kur’an RÛHU’nun bir ifadesidir.

Zaman ve mekân şartlarıyla kayıtlı olmayan Kur’an RÛHU, hükümlerin bildirildiği dönemde geriye dönülmez en alt sınırları belirtmiş, ancak ileriye doğru uygulamalara ve ondan alınan feyzle kemale ermeye, yücelmeye asla engel olmamıştır... Kur’an RÛHU’nun ebedi canlılığı ve onun bu temel prensibi dolayısıyla her yüzyılın başında bir Müceddid gelir ve Kur’an’a dayalı DİN'i o günün ANLAYIŞINA GÖRE yeniler...

Kur’an’ın hükmü hiçbir zaman yeryüzünden kalkmayacak, insanlık yaşadıkça anlayış sahiplerine ışık tutacak ve ebedi saadete ermenin yollarını gösterecektir!.. Tebliğ edilen Kur’an hükümlerinin insanlar için ihmal edilmemesi gereken en alt sınırı ifade etmesi, ahırete hazırlanma çalışmaları olan ibadette olduğu gibi insan hakları bakımından da böyledir…

Nasıl ki zekâtta malının kırkta biri en alt

Page 69:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 78

sınır olmasıyla birlikte, “kendilerine verdiğimiz rızıktan karşılıksız infak ederler”, “verdikleri sadaka ile sevabları kat kat artar”, “onlar mallarını Allah yolunda feda ederler” ifadeleriyle bunun ötesinde cömertlik, vericilik ve sadakaya teşvik varsa...

Nasıl ki, iki, üç ve maksimum dört kadınla evlenmenin bir sınır olarak belirtilmesiyle birlikte, bir kadınla evlenmeye teşvik varsa...

Nasıl ki, kısasta karşılıklı ödeşme ötesinin menedilmesiyle birlikte, bağışlamanın daha hayırlı olacağı kesin ise...

Nasıl ki, 5 vakit toplam 17 rekât salâtın gerekenin en azı olarak bildirilmiş olmasıyla birlikte, “onlar gecelerini salât ile geçirirler” gibi ifadelerle daha ilerisine bir sınırlama yoksa ve bu 17 rekâtın ilerisinde nafile ibadetlerden geri durmuyor isek...

Aynı şekilde kadın-erkek arasında paylaşma veya eşit haklara sahip olma konusunda da belirtilen en alt sınırın ilerisinde hak vermeye Kur’an hiçbir engel getirmez... Bunun aksi, Kuran’ın RÛHU’nu algılayamamak veya ardniyetlilikle tanımlanabilir!

Page 70:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 79

Zira, varlığındaki “hilafetin” gereğini ortaya koyma önerisinin muhatabı kadın veya erkek ayrımı olmadan “insandır”.

Kur’an’ın Hazreti Muhammed aleyhisselâm zamanında bizim bugün gördüğümüz ciltli kitaplar haline getirilmiş olmadığı gerçeğini gözönünde bulundurarak, Rasûlullah’ın “Kur’an” hakkında bahsederken ve Kur’an’ın kendisinde Kur’an’dan bahsedilirken, (sayfalar halinde baskıdan çıkmış bir kitap olmadığına göre) kasdedilen mânânın ne olduğunu anlamaya çalışırsak, bu anlamda Kur’an’ı OKUMANIN nasıl birşey olduğunu değerlendirebilisek ve onda sıkça tekrarlanan “DÜŞÜNÜN, AKLEDİN” önerisinin gerektirdiği dinamizmi hesaba katarsak, onun ölü hükümlerden ibaret bir emriler dizisi olmadığını, insanlığın ve hakka riayetin gelişmesini durdurmaya yönelik olmadığını, yaşamın ta kendisi ile bir bütün olduğunu ve ebediyyen sürecek canlılığını, daha gerçekçi biçimde kavrarız inşallah…

Allah, şahit olduğumuz hakikati değerlendirmeyi nasip etsin hepimize…

02.10.1998, İstanbul

Page 71:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

T E F V İ Z N A M E

Hak şerleri hayreyler, Zannetme ki gayreyler, Arif onu seyreyler; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler... Sen Hakk'a tevekkül kıl, Tefviz et ve rahat bul, Sabreyle ve razı ol; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Kalbin O'na berk eyle, Tedbirini terk eyle, Takdirini derk eyle; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hallâk-ı Rahim O'dur, Rezzâk-ı Kerim O'dur, Fe’âl-i Hâkim O'dur; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bil kat-ı hacâtı, Kıl O'na münacâtı, Terk eyle murâdâtı;

Page 72:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 82

Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bir işi murâd etme, Olduysa inâd etme, Hak’dandır o reddetme; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hakk'ın olacak işler, Boştur gâm ve teşvişler, Ol hikmetini işler; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hep işleri fâiktir, Birbirine lâyıktır, Neylerse muvâfıktır; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Dilde gamı dûr eyle, Rabbinle huzur eyle, Tefviz-i umûr eyle; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Sen adli zulüm sanma Teslim ol oda yanma, Sabret, sakın usanma; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.

Page 73:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 83

Deme şu niçin şöyle, Bak sonuna sabr eyle, Yerincedir ol öyle;Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hiç kimseye hor bakma, İncitme gönül yıkma, Sen nefsine yan çıkma;Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Mü’min işi renk olmaz, Akıl huyu cenk olmaz, Arif dili tenk olmaz; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hoş sabr-ı Cemilindir, Takdir-i Kefilindir, Allah ki Vekilimdir; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Her dilde O'nun adı, Her canda O'nun yâdı, Her kuladır imdâdı; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Nâçâr kalacak yerde, Nâgâh eder ol perde, Dermân eder ol derde; Mevlâ görelim neyler

Page 74:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 84

Neylerse güzel eyler. Her kuluna her anda, Gâh kahr-û gâh ihsânda, Her anda O bir şanda; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Gâh Mu’ti û gâh Mâni Gâh Darr ü gâh Nâfi Gâh Hâfizu gâh Râfi. Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Gâh âbdin eder ârif, Gâh eymenü gâh hâif, Her kalbin O'dur Sârif; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Gâh kalbini boş eyler, Gâh hulkunu hoş eyler, Gâh aşka duş eyler; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Gâh sâde ve gâh rengin, Gâh tabun eder rengin, Gâh hürrem gâh gamgin; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Az ye, az uyu, az iç,

Page 75:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 85

Ten mezbelesinden geç, Dil gülşenine gel göç; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bu nass ile yorulma, Nefsinle dahi kalma, Kalbinde irab olma; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Geçmişle geri kalma, Müstakbele hem dalma, Hal ile dahi olma;Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Her dem anı zikreyle, Zirekliği koy şöyle, Hayrân-ı Hakk ol şöyle; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Gel hayrete dal bir yol, Kendin unut O'nu bul, Koy gafleti hazır ol; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Her sözde nasihat var, Her nesnede ziynet var, Her işte ganimet var; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.

Page 76:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 86

Hep rumzu işarettir, Hep gamz ve beşâdettir, Hep ayn-ı inayettir; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Her söyleyeni dinle, Ol söyleteni anla, Hoş eyle kabul canla; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bil elsine-i halkı, Eklâm-ı Hakk ey Hakkı, Öğren edeb-u hulkû; Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Vallahi güzel etmiş, Billahi güzel etmiş, Tallahi güzel etmiş; Allah görelim netmiş Netmişse güzel etmiş.

İbrahim Hakkı Erzurumî

Page 77:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

İ K İ B İN Y I L I N A R D I N D A N (Yeni Milenyum)

Hazreti İsa'nın yeryüzüne gelişinin ikibininci yılını kutluyoruz!..

Ne mutlu bize, ne mutlu biz insanlara!..

Hazreti İsa'nın uyarılarını duymamızdan buyana ikibin yıl geçmiş... İki milenyum!

Ne mutlu ki uyarıldık biz insanlar, bilmediklerimiz açıklandı bize!

Gerçeğin uyarısı geldi!

...

Yeryüzünde “insan” olmanın gereğini yaşamada bir hayli yol almış olmalıyız... O günden bu yana çok şey değişmiş olmalı biz insanlarda!

Öyle ya, bir nedeni olmalı tüm bu kutlamanın, coşkunun!

Page 78:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 88

“İnsan olmanın gereğini” bir önceki binyıla göre daha bir hakkıyla yaşamaya hazır oluşumuzun heyecanı mı bu acaba?

Hazır mıyız acaba?

Yaşadıklarımızın ve birlikte olduklarımızın hakkını vermeye hazırlandık mı gerçekten, hazır mıyız “insanca” yaşama?..

Değilsek, bize “YENİ” gelmedi dostum!

Biz hâlâ kafamızda kum saatlerimizle “dünde” yaşıyoruz!

* * *

“Tanrı” hayalini ve tanrı inancına dayalı “DİNSEL ANLAYIŞLARI” terkedebildik mi?

İbrahim aleyhisselâmın, Musa aleyhisselâmın, İsa aleyhisselâmın ve daha nice nebinin “Hakikatimiz”, “Varedenimiz” olarak bildirdiği ve “Allah” ismiyle Muhammed aleyhisselâmın işaret ettiği mânânın ne olduğunu bilebildik mi?

Yaradan’ın “TEK” olmasının ne mânâya geldiğini anlayabildik mi?

Page 79:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 89

O mânâya imanın gereğini yaşamaya hazır mıyız?

Asırlar ve asırlar boyu söylenen, yazılan gerçekleri, hoş bir nağme edip dillerde dolaştırmaktan başka ne şekilde değerlendirebildik? Açıklananları bizden evvelkilerden daha ciddi hayata geçirmeye hazır oluşun coşkusu mu bu?

Sahi, “ALLAH KELÂMI” olarak bildirilen “KİTABI” “OKU”dunuz mu? Elimizde, bizi VAREDENE ait “Kitap” varken ⎯en değerli ve kutsal YAŞAM REHBERİMİZ⎯, geçen bunca yüzyılda onu anlamayı ve gereğini yaşamayı başarabildiniz mi?

Açıklanan gerçekleri değerlendirebildiniz mi?

Kendinizi tanıyabildiniz mi? Bilincinizle bedeninizi ayırt debildiniz mi?

Hiç olmazsa “beyinlerinizin” ve “ibadet” denen çalışmaların önemini farkedip, insan beyninin özelliklerini çözebildiniz mi?

Evrendeki yerinizden haberdar oldunuz mu? Sınırsızlıkta bir “hiç” olmayı hazmedebildiniz mi?

Page 80:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 90

Yoksa, evrenin merkezinin dünya olmadığını farkettikten sonra benliğinizle herşeyin merkezine mi koydunuz zanlarınızı?..

Yoksa, “kâinatın 6 günde yaratılması” gibi mecazların işaret etiiği boyutsal anlamları çözmek yerine; evrenin yaratılışını, evrendeki sayısız galaksilerden birindeki milyarlarca yıldızdan birinin çevresinde dönen ve zerre kadar yer tutmayan belirsiz bir gezegen olan dünyanızın kendi etrafında dönüş sayısıyla mı ölçmeye çalışıyorsunuz? Yaradılmışa izafeten “Yaradan’ın” değerlendirilemeyeceği açıklanmadı mı size?

DİN'in mecazlarını çözmek bir yana, bari Bilimin açıkladığı gerçekleri değerlendirebildiniz mi?

Yoksa yeni binyılın getireceklerini sayarken, “yeni bir beyne sahip olacak mıyız?” diye soracak kadar lâfında mısınız bilimin? Bedenin beyni değil, beynin bedeni kullandığını değerlendiremeyerek beyin naklinden sözedecek kadar?

* * *

“İnsanlığınızın” fizik bedenin sınırları

Page 81:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 91

ötesinde yer aldığını kavrayabildiniz mi? Beş duyu sınırlarından ve ondan doğan maddenin kayıtlılığından kurtulmayı başarabildiniz mi?

Aynada gördüğünüz fizik beden olmadığınızı anlayabildiniz mi?

Kendinizi et-kemik bedenden ibaret zannetmeden, ebedi varlığınız olan bilinç boyutunun değerleriyle yaşamaya hazır mısınız?

Değilseniz, siz geçen bu ikibin yılı da kaçırdınız dostum!

* * *

“ÖZDE BİR” olduğumuzu anladınız mı?

Yaşamınızın asla son bulmayacağını, varlığınızın ebedi olduğunu farkettiniz mi?

“Ölümün” bir son olmadığını, sadece bilincinizin bineği olan bedeninizi terkedip, “hologramik ışınsal bir bedenle” yaşamınıza devam edeceğiniz gerçeğini kabul edebildiniz mi?

Yoksa hâlâ binlerce yıl öncesinin cehaletiyle insanı bir beden, ölümü tadanı da yok mu oldu

Page 82:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 92

zannediyorsunuz?.. Arkasından saç, baş yolarken siz, onun sizi seyrettiğini, gönderdiğiniz düşüncelerle ona acı çektirdiğinizi öğrenemediniz mi?

Yaşadığınız olaylar karşısında “kabile üyesi” gibi davranmaktan, “insan” gibi davranma düzeyine geçebildiniz mi?

Sahi, evrensel gerçekleri esas alarak mı, yoksa din, töre, gelenek, görenek, yasa, kural isimlerini verdiğiniz “şartlanmalara” GÖRE mi yaşamınıza yön veriyorsunuz?..

* * *

Dünyayı ve insan olmayı bir bedende deneyimleyen gelip geçici misafirler olduğunuzu farkederek, bırakıp gideceğiniz sizin olmayan şeyler için kavga etmeye bir son verdiniz mi? Şu dünyada geçen günlerinizde, ölümle başlayan ebedi yaşamınıza hazırlanan, “bilinç”ten meydana gelmiş varlıklar olarak kendinizi tanıdınız mı?

Kendiniz için istediğinizi, sizinle bu yolculuğu yapan yol arkadaşlarınız için de isteyebiliyor musunuz?

Karşınızdakinin hakikatini tanıyabildiniz mi?

Page 83:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 93

Karşınızdakine saygı duymanın hazzıyla yaşamanın nasıl birşey olduğunu tadabildiniz mi?

Her birimizin aynı Öz'den geldiğini ve gerçekte birbirimizden ayrı olmadığımızı kabul edebildiniz mi?

İnsanların dünyaya gelirken hiçbir şeçimleri olmadığını, ellerinde olmayan nedenlerden dolayı da suçlanıp kınanamayacaklarını hazmedebildiniz mi?

Din, dil, renk, ırk ayrımı yapmadan, tüm insanlara sadece aynı Varedene “kul” oldukları için saygıyla kucak açabiliyor musunuz?

“Yaradandan” dolayı “yaradılmışı” sevmeyi ve hoş görmeyi kabul edebildiniz mi?

* * *

Maddede güç aramak yerine, düşünce gücünüzün farkına vardınız mı?

Sırf düşüncelerinizin yön verdiği bir yaşama hazır mısınız?

Yaşamınıza yön verenin kendinizden çıkan düşünceler olduğunu,

Page 84:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 94

karşılaştıklarınızın kendi yaptıklarınızın sonucu olduğunu tereddütsüz kabul etmeye ve bu inanç ışığında yaşamaya hazır mısınız?

Dışınızdaki evreni değil, kendi özünüzdeki evreni anlayıp çözebildiniz mi? Gerçekte yaşadığınız yerin kendi evreniniz olduğunu kabul etmeye ve gereğini yaşamaya hazır mısınız?

Yaşamın bir Sistem ve Düzen olduğunu görebildiniz mi?

Sistemi “OKU”manın anlamını düşündünüz mü?

“Sistemin Seslenişini” işitebildiniz mi?

* * *

Varlığınızın “evrensel bilinçten” ve “evrensel enerjiden” meydana gelmiş olduğunu hissedebildiniz mi?

Hakikatiniz olan “ALLAH’a” giden yolun kendi özünüzden geçtiğini anlayabildiniz mi?

Akıl ve mantık” sınırlarınız ötesine sizi götürecek yegâne yetinizin “İMAN” olduğunu keşfettiniz mi?

Page 85:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 95

“İmanın” gücünü farkedebildiniz mi?

DUA'nın sırrının “İMAN” olduğunu ve bu sırra işaretle “AMİN” dendiğini anladınız mı?

İmanlı yaşamın “iman bilgisiyle yaşam” demek olmadığı açıldı mı size?

“ALLAH” ismiyle işaret edilene imanın gereğini yaşamaya gerçekten hazır mısınız? Bu yolda sizden öncekiler gibi malınız ve canınız ile imtihana hazır mısınız?

Eğer cevabınız evet ise...

Yeni yılınız bereketli olsun!

Ama eğer hazır değilseniz ve eğer zamanın işaretlerini görebiliyorsanız, bilin ki zor günler bekliyor sizi dostum, hem de çok zor!..

* * *

Dostluk ve samimiyetin kıymetini anladınız mı?

Şikayet yerine rızayı, kınama yerine hoşgörüyü, kusur arama yerine örtücü olmayı, şüphe yerine inancı, nefret yerine sevgiyi, kin yerine bağışlayıcı

Page 86:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 96

olmayı, nankörlük yerine şükrü, gönül yıkmak yerine gönül yapmayı, almak yerine verici olmayı kesintisiz yaşamayı yüreğinize sığdırabiliyor musunuz?.. Yüzyıllar boyu “kahrolsun…!” ... diye üzerine yürüdüklerinizi, baştacı etmeye de hazır mısınız?

Evreni yargılamanın mümkün olmadığını ve size sunulandan başkasını seçme şansınız olmadığını, elinizdekileri değerlendirmek zorunda olduğunuzu kavrayabildiniz mi?

Size gelenin, verdiklerinizin karşılığı olduğunu görebildiniz mi? Karşılaştıklarınızın içinde bulunduğunuz hâlin etkeni değil, sizdekinin ortaya çıkartıcısı olduğunu, sizde olmayanın da sizden çıkamayacağını anlayabildiniz mi?

“Ne ararsan kendinde ara” sözünü yaşayabildiniz mi?

Ulaşmayı istediklerinizin de zaten özünüzde mevcud olduğunu farkedebildiniz mi?

* * *

Hep beklediğiniz ama, aslen kâinat dahi

Page 87:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 97

yaratılmazdan evvel varolan Allah Rasûlünü gönüllerinize konuk etmeye hazır mısınız? Yer açtınız mı?

Semâdan, yani özünüzdeki bilinç boyutundan, melâikenin ilim ve kudret kanatları arasında, beşduyu dünyanıza inecek olan İsa aleyhisselâmı karşılamaya hazır mısınız?

Bilinç boyutununun değerlerini feda etmek yerine, bedensel ve bireysel arzularınıza dur deyip, tabiatınıza, duygularınıza ve şartlanmalarınıza ters geleni seçmeye… Yanında her türlü bedensel ve bireysel zevkin yerladığı Deccal'in cehennemine, bugün ve her an kendinizi atmaya hazır mısınız?..

Yoksa bütün bunları hep geleceğe(!) yönelik masallar olarak mı algılıyorsunuz?

* * *

Samimiyeti, sevgiyi, aşkı, vericiliği, hizmet etmeyi, affediciliği, size bahşedilmiş birer hazine olarak değerlendirebiliyor musunuz?

Size gelenin, her ne olsa ALLAH'tan geldiğine ve elinizden çıkanın da ALLAH takdiri ile çıktığına rıza göstermeye, bir

Page 88:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 98

elinizden Hakk'tan verileni diğeriyle halk diye görünene dağıtmaya; gelenler ile şımarmamaya, kaybettiklerinize de üzülmemeye hazır mısınız?

Varlığın aslının tek bir bütün olduğunu hissedebildiniz mi?

“Evren” diye algıladığınız yapının “tümel hologramik bir bilgiden” ibaret olduğunu, bu bilgide herkes için takdir olunandan başkasının sözkonusu olmayacağını ve yine size isabet edenlerin etmemesinin, size isabet etmeyenin de isabet etmesinin mümkün olmadığını kabul edebiliyor musunuz?

Üzüntü ve mutsuzluğu feda edebildiniz mi?

Nefsinize yenilmeyecek kadar er kişi misiniz, dostum?

* * *

Milenyumu kutlayabiliyor musunuz? Sorgulayıp kendinizi, zihninizde bir bir patlıyor mu fişekler, saçılarak her biri bir yana rengârenk... Işıl ışıl oluyor mu üzerinizde sema, yani bilinç dünyanız?.. Onun görkem ve güzelliği karşısında hayret ve hayranlık içinde kalıyor musunuz?...

Page 89:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 99

Özünüzdeki zenginliği farkedebildiniz mi?

Tüm değerlendirmelerinizi beş duyu ve madde sınırları içerisine hapsederken, gerçekte bilincinizi Özünüzdeki sınırsız özelliklerden mahrum ettiğinizin farkına vardınız mı?

“Fizik” bilimi dahi geldiği noktada “evrenin manevi boyutundan” söz ederken, sizler fiziksel dünyanızın özündeki manevi dünyanıza yönelebildiniz mi ve gerçek yaşam boyutunuzun neresi olduğunu anlayabildiniz mi?

Çıkarınıza olduğunu zannederek dünyaya ait değerleri toplayıp, biriktirip, başkalarına hükmedip, yargılamakla, yalanla, aldatmayla gerçekte bilincinizi maddeyle kayıtlayıp hapsederek kendinize zulm ettiğinizin farkına vardınız mı?

Mal, mülk, mevki, koltuk, para, şan, şöhret gibi şeylerin sadece dünyanıza ait olduğunu ve orada kalacağını farkedip, yaşarken terkedebildiniz mi?

Yaşamı, bilinciniz dış dünyaya dönük olarak harcamak yerine, Evrensel Bilince, yani Özünüze dönük olarak değerlendirmeye kararlı mısınız? Hazreti

Page 90:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 100

İsa’nın deyimiyle, “çanağın içini de dışı gibi” temiz tutuyor musunuz?

Maddeyi er veya geç terkedeceğinizi, ancak ölmeden onunla kayıtlılığı terkedenlerin varacağı yerin bilinç boyutu olduğunu hissedebildiniz mi? Terkedemediklerinizi ölümle terketmek zorunda kalmanın acısını hissedip, kaçınılmaz olana hazırlanabildiniz mi?

Günlük telaşın içerisinde hiç olmazsa vaktinizin bir kısmını özünüzdeki Evrensel Bilince dönerek manevi ibadetler ile değerlendirmenin önemini kavradınız mı? Bunun için kendinize zaman ayırıyor musunuz? Bu çalışmaların beyniniz vasıtasıyla size neler kazandırdığını ve sonuçlarını bilinç boyutunda neyle elde edeceğinizi artık biliyor musunuz?

Beytullah’a dönüp çepeçevre secdeyi yaşadınız mı? Tüm dünya insanlarının, ölümötesine geçmeden evvel, arınma yolunda dünyadaki tek şansları olarak bildirilen Arafat’ı değerlendirebildiniz mi?

Kendinizdeki “Varedene” ait sınırsız güçlere ermenin yolunun maddi dünyaya hükmetmek değil, daha üst düzeylerde bilinçlenmek olduğunu görebildiniz mi?

Page 91:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 101

Herşeyle bir bütün olduğunu kavrayıp herkesi olduğu gibi kabul edenin, şükredip elindekini değerlendirenin, paylaşanın, karşılıksız verenin ve haddini bilip gerçeğe teslim olanın; gücünü kanıtlamak çabasıyla hükmetmeye, savaşmaya, kabul edilmek için suçlamaya, yargılamaya, kınamaya, şikayet etmeye, almaya, sahiplenmeye, mala, mülke, mevkiye MUHTAÇ OLANDAN her zaman daha güçlü olduğunu görebildiniz mi?

Her tür değerlendirmenin sadece değerlendirene ait olduğunu; yargılamak, kınamak, suçlamak, horgörmekle sadece yargılayıcı, kınayıcı, suçlayıcı ve hoşgörüsüz biri olmaktan başka birşey elde edemeyeceğinizi görebildiniz mi?

Her şeye sahip iken, sahiplik davanız yüzünden yoksullukta yaşadığınızı farkettiniz mi?

İlim sizde iken, bilgiç olma gayretiniz yüzünden cehalette yaşadığınızı farkettiniz mi?

Evreni ve hiçbir zerresini yargılamanın mümkün olmadığını, ancak kendi nefsinizin yaptıklarınızla her an hesaba çekilmekte olduğunu hissedebildiniz mi?

Page 92:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 102

Gerçek cahilin kendini bilmeyen, kendini bilmeyenin de nefsine zulmeden olduğunu farkedebildiniz mi?

* * *

Karşılıksız vermenin ne demek olduğunu anlayabildiniz mi?

Yüz ile alnı, el ile kolu ayıran bir sınır olmadığını, gerçekte her birinin aynı bedenin ayrı “isimlerle” anılan yapısı olduğunu ve BÜTÜN'den ayrı olmadıklarını...

Elinizde bir yara kanarken, yaralı olan sadece el diyerek vücudunuzdan ayrı tutamayacağınızı ve bunun gibi, dünyanızın bir yerinde zulme sessiz kalarak bulunduğunuz yerde barışı devam ettiremeyeceğinizi öğrendiniz mi?

Kusurları yaşamın parçası haline getirmemenin yolunun örtmek olduğunu anlayabildniz mi? Yanlışı veya şerri ortadan kaldırmanın çaresinin şerre odaklanıp ona şiddetle karşılık vermekle sağlanamayacağını, bunun sadece yanlışın, yani şerrin parçası haline gelmek olduğunu; oysa sadece hayra odaklanmanın, hayrı ve doğruyu paylaşarak onu yayıp alanını genişletmenin çare olduğunu görebildiniz

Page 93:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 103

mi?

“Bize bizden başka dost yoktur” demenin, “biz herkese düşman gözüyle bakıyoruz” demekle aynı olduğunu kavrayabildiniz mi?

Her yerde şiddete dönüşenin, korku, şüphe, inançsızlık ve bilgisizlik olduğunu farkederek onları yaşamınızın parçası olmaktan çıkarmaya hazır mısınız?

Birlik istiyorsak ayrıma, sevgi ve barış istiyorsak nefrete düşüncemizde yer vermeye hakkımız olmadığını farkedebildiniz mi?

Hizmet etmek ile hükmetmeyi birbirinden ayırdedebildiniz mi? Seçimle gelmenin, seçene hükmetmek için değil, hizmet etmek için olduğunu kavradınız mı? Hizmetin, saygı ve sevgi duymadan, karşındakine değer vermeden gerçekleşemeyeceğini farkedebildiniz mi? Yoksa halka hizmet veya değişik adlar altında kabile yaşantıları ve krallıklar mı devam ediyor binyıllardır hâlâ? Yoksa bilinç boyutunun sınırsız değerleriyle donatılmış krallığın yanında yeryüzü krallıklarının değersizliğini göremediniz mi?

Yukardaki tanrıya dayalı din

Page 94:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 104

anlayışlarının çatışmalarından, o hayali tanrının veya o tanrıların dinlerinin adamlarından kurtulmayı başarabildiniz mi? Yoksa hâlâ “din adına”, “tanrı adına” konuşan, hüküm veren kişilere mevki ve mertebeler verip peşlerinden giderek, olmayan tanrıların hayali cennetlerinden köşkler ve huriler kotaracağınızı mı sanıyorsunuz?

Yanılgılara son verip gerçeğe yönelmeye hazır mısınız?

Karşınızdakini kınayıp suçlamadan evvel hangi fiil ve düşüncenizle onun bu davranışa itilmesine sebep olduğunuzu sorgulama erdemini yaşıyabiliyor musunuz?

Egoya hizmetin neticesi olan “ayrım” yerine Hakk’a kulluğun karşılığı herşeyle “birliği” yaşamayı amaç edindiniz mi? Ayrıma değil birliğe nasıl hizmet edebilirim kaygısı taşıyor musunuz? Çeşitliliğin ayrım için değil zenginlik için varolduğunu kabul edebildiniz mi?

Şartlanmalarınız, tabiatınız ve duygularınızın sizi “ayrılıklara” sürüklediğinin farkında mısınız?

Kendini kanıtlama, baş olma, kendini daha güçlü, daha önemli göstermeye

Page 95:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 105

çalışma faaliyetleriyle gerçekte herkes ve herşeyle BİRlik, Bütünlük yerine seçimi “ayrılıktan” yana yaptığınızı, oysa Hakikati yaşamanın BİRliği yaşamakla mümkün olduğunu düşündünüz mü?

Komşunuzu kendiniz gibi sevebilmeyi öğrenebildiniz mi?

Sen - ben, biz - onlar, siyah - beyaz, şu ırktan - bu renkten, şunca veya bunca, şu dinden veya bu inançtan gibi ayrımlara dayalı anlayış ve bakış açınızı terkettiniz mi?

Karşınızdakini içtenlikle dinlemeyi hazmedebildiniz mi? Ona hoşgörü ile, sevgi ile, aşk ile yaklaşmanın ona ait birşey olmadığını ve bunların gerçekte sizin zihinizde bulacağınız cennet nimetleri olduğunu; öte yandan, kızgınlık, öfke, kıskançlık, haset, öçalma, nefretin de gerçekte bilincinizde yanan cehennem ateşi olduğunu farkettiniz mi?

Gururun, sizi yakan ve yakacak cehennem ateşiniz olduğunu anlayarak onu yüreğinizden kazıdınız mı?

Düşmanınızı sevebildiniz mi?

Aşk için varolduğunuzu anladınız mı?

Page 96:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 106

Her yüzde sevilenin gerçekte kim olduğunu tanıdınız mı? Ve tanıdıysanız, herşeyinizi verene kadar karşılıksız sevmeye hazır mısınız?

Değilseniz, değişen, yeni olan ne sizin için, dostum?

Asırlardan beri söylenen ve yazılanlardan ne çıkardınız?

Yoksa sadece bunların lâfını sevenlerden misiniz?

Yoksa bal yemekle, bal kavanozu yalamak arasındaki farkı farkedemeyecek kadar cahil mi kaldınız?

* * *

Kurtla kuzunun birbirinden ayrılma vakti yakın görünüyor, dostlar!

Bunların hiçbiri yeni değil; yüzyıllardır, binyıllardır hep söyleniyor!

İşleyen Evrensel Sistemin gereğine göre ya doğruyu ve sınırsız sabrı yaşamayı seçip çevresiyle bunu paylaşanlardan olmak, ya da cehaletle kalarak Doğruya duyarsız bir şekilde şartlanmalı yaşama hizmet etmek suretiyle insanların gerçeği görmesine

Page 97:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 107

mâni olmak var! Bu ikisinden başka seçiminiz olamayacağını, nötr kalacak bir ara yer bulamayacağınızı farkettiniz mi?

İnsanın dünyada varoluş gayesini ve insanlığın gerçek sorununu farkedebildiniz mi?

Sistemin Seslenişine kulak verdiniz mi?

“ALLAH indinde” DİN'in ne olduğunu anladınız mı?

ALLAH'ın dilediğini yaşamaya razı mısınız?

ÖZünüze şehadete hazır mısınız?

Özünüzdeki evrensel değerler için; şartlanmalarınız, duygularınız, tabiatınız, değer yargılarınız ve bunların oluşturduğu varlık zannınız ile her dem mücahede ederek, sınırsızlıkta her an yeni müşahadelerle değerlendireceğiniz bir yaşama hazır mısınız?

HİÇ'liğinizi hazmetmeye hazır mısınız?

Varlığa muhtaç olmayan YOK'luğu yaşamaya hazır mısınız?

“BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRÂHÎM”i

Page 98:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 108

işitmeye ve KIYÂM'a hazır mısınız?

* * *

Evet dostlar! Şu dünyadaki coşkuya, heyecana bir de Milenyum coşkusunun eklendiğini görünce; bunun yanında da zamanın getirdiklerine rağmen kendimdeki eksiklikleri farkedince, hâlimi bir an “siz” aynasında sorguladım ve gördüklerimi sizinle paylaşmak istedim…

Sürç-i lîsan etti isek, affola!

Allah bize gerçekleri idrak etmeyi, gerçekler indinde yerimizi bilmeyi ve gereğini yaşamayı kolaylaştırsın!

Kutlu olsun, hakkını verebilene!…

24.12.1999, Antalya

Page 99:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

ALLAH RASÛLÜ'NE İMAN (Modern Bilimin Ötesi)

Size Rasûl geldi nefsinizden, Aziz.

(Kur'an-ı Kerim)

Yeryüzünde akıllı insana bahşedilmiş en büyük nimet, doğruluğunu aklettiği “hakikate olan İMAN”ıdır…

“Akıl”, bilinene erdiren yeti iken; “İMAN”, akılla bilinemeyene erebilmenin yegâne çaresidir…

İman sahibi olmayan, inanmadığının ne olduğunu asla bilemez ve göremez!

Bugün, görebildiğimiz kadarıyla, Asya’dan Afrika’ya, kutuplardan Amerika’ya kadar dünya üzerinde yaşayan insan neslinin büyük çoğunluğu herhangi bir “Yaratıcı” kavramına sahip değildir!

“Tek tanrılı” diye bilinen dinlerin mensupları dışındaki toplulukların çoğunluğu için herşey, “görünen” dünya ve “görünmeyen” diğer varlıklardan

Page 100:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 110

ibarettir. Bu toplulukların kutsal varlıkları da yeryüzü işlerini yöneten o görünmeyen varlıklara yönelmelerini sağlayan çeşitli sembollerdir!

Eğer bir Asyalı size, örneğin, tanrıyı gördüğünü söylerse buna şaşırmayın! “Tanrı” diye nitelediği, büyük ihtimalle görmüş olduğu madde ötesi bir varlık, yani fiziksel dünyada herkesin göremediği bir varlıktır… Madde olmayan bu varlıklar İslâm terminolojisinde “cin” ismi ile bilinir…

Dolayısıyla “tanrı” kelimesi ile karşılaştığınızda, kastedilenin sizin bildiğiniz mânânın dışında başka bir şey olabileceği gerçeğini de hesaba katmak gerekir…

Öte yandan, “tek tanrılı” diye tanımlanan dinlerin mensupları ise, bu “görünen” ve “görünmeyen” âlemlerin ötesinde bir “Yaratıcı” kavramına sahiptirler… Bu yaratıcı tanrı, hiçbir şeyle kayıtlanamaz, her şeyden ayrıdır ve ötededir…

Hangi toplum veya coğrafyada olurlarsa olsunlar, ne adla anarlarsa ansınlar, mensupları, inandıkları o tanrı için yaşar, o tanrı için ibadet eder, o tanrı için çalışır; hatta o tanrı için ölür ve öldürürler!…

Page 101:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 111

Bunun da ilerisindeki düşünce sistemine eren küçük bir azınlık, ilkel insan kimliğinden çıkarak; ötede ve ayrı olmayan bir Tanrı ile bütünlük içerisinde olduğunu düşünenlerdir…

Varlığı bu düzeyde değerlendirebilenler için “tek bir Tanrı” vardır, ve o “Tanrı” her şeydedir, her şeydir… Dolayısıyla, Tanrı insanın içindedir… Tanrı, insanın benliğindedir… Neticede, “bizler o TANRIYIZ”, derler!

Bu seçkin azınlık için yeryüzünde kendinin gerçekte tanrı olduğunu bilenler ve bunun yanısıra tanrı olduğunun farkına varamayanlar söz konusudur…

O “evrensel tanrı”ya inanan, kendisinin gerçekte sanıldığı gibi maddeden ibaret küçük bir varlık olmadığını, sandığından çok daha üstün, evrensel ve hatta “tanrıya ait özelliklere” sahip bir varlık olduğunu bilir ve bu özellikleri ortaya koyabilmeyi amaç edinir… Onlar için, bulundukları toplumların mutfak becerilerine göre çeşitli kurabiyeler, “aslının tanrı olduğunu” bilen “tanrının ermişleri, peygamberleri, velileri, azizleri, azizeleri, çeşitli din adamlari, tanrının yolu, tanrının bildirdiği gerçekler”, vs. vs. söz konusudur…

Page 102:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 112

Günümüz “Atomaltı Fiziği’nin” keşfetmiş olduğu gerçek, ötede olmayan bu “evrensel tanrının varlığı, tekliği; insanla ve her şeyle olan bütünlüğüdür”… “Mevcudat Tanrıdır; Tanrı, varlıkta ne görüyorsan hepsinin toplamıdır ve o Tanrı insandan ayrı değildir”… Dolayısıyla, “her bir insan gerçekte tanrısal özelliklerle varolmuştur”…

Ancak, Fiziğin sonunun burası olmadığını savunan, daha derinlere yönelebilen düşünce adamlarının bu noktada ileriye dönük olarak sorguladığı esas şudur:

Bu tür gözlem ve keşifler, gerçeğin ne olabileceği hakkında varılabilen sonuçlardır; ancak her şeyi açıklayan bir formüle ulaşabilmemiz için köklü düşünsel bir değişim geçirmemiz gerekmektedir.

Acaba insan düşüncesinde köklü bir değişim meydana getirmesi beklenen, uzay-zaman evreninde işleyen bu düzeni anlamamıza yetecek, “tüm güçleri açıklayan birleşik kuram (unified theory)” nedir?

İnsan, şu an içinde bulunduğumuz “uzay-zaman” çerçevesindeki yaşamda

Page 103:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 113

ortaya konan ve kaynağını buradan alan düşüncelerle, tanımlanması mümkün olmayan bir boyutu, asl olan hakikati formüle edebilecek, tanımlayabilecek düşüncelere nasıl ulaşabilecektir?..

İnsanca düşünce, kendi düşüncesiyle aklettiği, farkına vardığı ancak kendinden tanımlayamadığı bu gerçeğe nasıl erişebilecektir?

Ayrıca bu formüle ulaşsa dahi, doğruluğunu bu akılla kanıtlaması mümkün olmayan bir gerçeği nasıl bilebilecektir?

Bize göre bu suallerin cevabını veren Kurân’daki “İhlâs Sûresi” yeryüzünün en büyük mucizesidir!

Çünkü, bu mesaj “uzay-zaman kozası” içerisine hapsolmuş bilincin, kendi araçlarıyla asla tanımlayabilmesi mümkün olmayan, sırf hakikatin açıklanmasıdır!…

İnsanca düşüncenin ötesindeki, daha açıkçası “insandan” ortaya çıkanla kayıtlanamayan bu hakikatin tebliğ edicisi ise “insanın bilemediğini” bildiren ALLAH Rasûlü’dür…

“De ki;

Page 104:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 114

ALLAH AHAD’dır ―sınırsızdır―; SAMED’dir ―tümdür―; BÖLÜNÜP, PARÇALANMAMIŞTIR; denk tutulup benzetilebileceği birşey yoktur, AHAD’dır.”

İşte o hakikate iman, “amentü Billahi” ifadesiyle tanımlanır ve “ALLAH’a iman” olarak bilinir…

Nedir “ALLAH’a İMAN”?

Bu hakikatin bildirildiği Kurân’da, iman sahibine hitap şudur:

“Ey iman edenler, iman edin ALLAH’a!”

İman sahibinden istenen ve herhangi bir iman edişten farklı olan “ALLAH’a İMAN” nedir, neyi gerektirir?

“ALLAH ismiyle işaret edilene iman” acaba nasıl bir İMAN olmalıdır?

“ALLAH”, ötedeki bir tanrının veya tanrısal bir varlığın ismi olmadığına göre, “Tanrı”ya iman ile farkı nedir?

Şimdi buradan öteyi, dilimizin döndüğü kadarıyla izah etmeye çalışalım…

Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın

Page 105:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 115

açıkladığı ve İhlâs Suresinde bildirilen ALLAH’ın “AHAD” oluşunun, yani HADDİ, SINIRI olmayışının sonucu, O’nun Sınırsız ve Sonsuz Tekliği yanısıra başka bir varlığın söz konusu olamayacağıdır!

Yani, bir “ALLAH” adıyla işaret edilenin varlığı, bir de yanı sıra kâinatın varlığı şeklinde iki ayrı mevcudun sözkonusu olmadığıdır…

Bunun sonucu da şu ki; varlığı, kâinatı veya âlemleri anlayıp da, ardından ALLAH’ı tanımak görüşü son derece yanlış bir görüştür… Burası çok önemli ve lütfen tekrar okuyun!

Çünkü “amentü billahi” diyen tahkiki iman sahibi için “iman”dan gaye, iman ettiği “ALLAH” ismiyle işaret edilen mânâyı anlamak, tanımak ve o mânânın gereğini yerine getirebilmektir…

Şöyle ki:

Kişi, bir tanrıya iman edebilir ve üst düzey gerçeklere vakıf olarak kendi varlığının tanrının varlığı olduğunu ileri sürebilir...

Sen, “senliğinle” O’nu bilir, O’na erer ve O’nu yaşarsın, adına ne dersen de!.. Ne

Page 106:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 116

var ki, bakılan ve özellikleriyle hallenilen “O” olsa da, neticede bakan ve o özellikleri yaşayan “sensin”!

“Senden O’na” bir bakış sözkonusudur… Burası son derece önemli bir nokta!

Ancak…

AHAD olan ALLAH’a iman odur ki, “iman edildiği anda”, iman edenin “imanının” gereği olarak ayrılık ifade eden tüm kelimeler, kavramlar, ikilikten doğan isimlendirmeler düşer ve varlığın özündeki Teklik boyutu dışında hiç bir şey kalmaz!

ALLAH’a imandan sonra, tekrar kendisini, Allah yanısıra bir varlık olarak görmek(!), ve birey gözüyle değerlendirmelere(!) sapmak, o imandan uzaklaşmaktır…

Kurân’ın bu konudaki açık işaretini iyi değerlendirelim:

“Onlar müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar.

De ki: Müslüman olmakla bana minnet yükletmeyin! Bilâkis, eğer gerçekten iman ehli iseniz, size imanı bağışlayıp

Page 107:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 117

hidayet eden Allah’a şükrü yaşayın!” (49:17)

Dolayısıyla, eğer imanın bir tanrıya değil de “ALLAH” ismiyle işaret edilene ise, bu imanının gereği olarak, bunu kendinden değil, ALLAH’dan bilmen, ALLAH’ın lütfu olarak bilmen ve hiç bir suretle O’ndan yüz çevirmemen gerekir!.. Kendinden, benliğinden, kişiliğinden bildiğin herşeyde, hakikatte O’ndan yüz çevirmedesin.

Senin ALLAH’ı bilmen muhâldir; ve sen, ALLAH’a şehadet edemezsin!

Zira, ALLAH ismiyle işaret edilen AHAD’ın kendisinin dışında hiçbir varlık olmadığına gene kendisi şehadet eder…

“Şehidallahu enne Hu la ilahe illa Hu”.

Tanrıya inanan bireyin kendinden Tanrıya bakışı, kendinin Tanrıya imanı ve şehâdeti sözkonusu iken...

“Allah’a imanın” gereği ve sonucu...

Kendi mânâlarını, kendi âlemlerini, ALLAH’tır seyreden…

Page 108:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 118

Çünkü ALLAH’ı bilebilecek veya değerlendirebilecek bir varlık asla YOKTUR ve var olmamıştır…

“Senden O’na” olanla, “sana O’ndan” olan tamamen birbirinin zıddıdır.

Bu inceliğe dikkat et!

Birincide “sen” varsın, “O” hayal!

İkinci de “O” var, “sen” hayalsin! Dahası YOKSUN!

Tanrıya imanda “sen” varsın, “tanrın” hayal!

Allah’a imanda “O” var, “sen” hayalsin! Dahası YOKSUN!

Birbirinin tamamen zıddı!

O halde, “ALLAH’a iman”, iman edenin ALLAH indinde YOKLUĞU’nu idraki, yani HİÇLİĞİNİ itirafıdır…

“Tanrıya iman” üzere varolan için gaye, varlığının üstün özelliklerini yaşamak, ortaya koymak, kendini bu özelliklerle tanımlamak, kanıtlamak iken…

Page 109:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 119

Buna karşılık, ALLAH’a imanın getirisi; sırf “yokluğun-hiçliğin” gereğini yaşamaktır…

Çünkü, “ALLAH’a iman ettim” dendiğinde, “ALLAH de, ötesini bırak!” hükmü yerine gelmiştir. Fark buradadır ve bu da “şirk-i hafi” kalkmadan gerçekleşmez!

• “Bu varlıkta mevcut herşeyin toplamı O’dur” düşüncesi Panteizm’dir.

• “Bu varlık yanısıra bir de tanrı yoktur” düşüncesi Ateizm’dir.

• “Varlık tektir, sadece O’nun varlığıdır, gayrı yoktur”,Vahdet-i vücud ‘dur.

• “Vücud tektir, ancak Zat’a nisbetle hayaldir”, Vahdet-i şühûd’dur.

• “ALLAH’a İMAN” (amentüBillahi), yani “ZAT’ından başka herşeyin helâk oluculuğu”, Şuhûd-u Zat’tır…

Burada çok çok önemli bir inceliğe dikkat edelim:

Rasûlullah aleyhisselâma imanı olmayanın, aklın erişebileceğinin ötesindeki bu hakikate yönelmesi, bu “uzay-zaman kozası” içerisinde asla ve katiyen mümkün değildir…

Page 110:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 120

ALLAH gibi değerlendiremeyenin, dahası ALLAH gözü ile ALLAH indindeki değerleri seyirde olmayanın da; olduğunu söyleyenin de “ALLAH’a yakınlığı”, lâftan ibarettir…

Çünkü, asl olan, sana, “uzay-zamanın” ötesinden hitabeden, ALLAH Rasûlüne İMAN’dır…

İster Modern Bilimler yoluyla olsun, ister “manevî keşif” veya manevî ilimler yoluyla olsun, insanın edineceği hiç bir bilgi, ALLAH ismiyle işaret edileni tanımaya yeterli değildir…

Bunun için ilk ve tek hedef, Rasûl’ün bildirdiği “ALLAH” ismi ile işaret edilenin ne olduğunu, yine Rasûl’ün bildirdiği anlamıyla öğrenmek ve anlamaktır…

ALLAH’ın “iman” bahşettiği müminin yüzü, varlığın aslı olan YOKLUĞA dönüktür…

TANRI’ya inananın yüzü ise, VAR ZANNETTİĞİNE dönüktür…

Tıpkı Rasûl’ün bildirdiği “ALLAH” ilmi ile, “TANRI”larını update ederek güncelleştirenler gibi…

Page 111:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 121

Bu ikisi birbirinden tamamen ayrıdır!

İşte, DOST’a gidenle, seçimini Deccal’in ardına takılmaktan yana yapanların yolu burada birbirlerinden ayrılır…

Rasûlullah aleyhisselâma hizmetin dışındaki her seçim, bedensel birlikteliklerden, tatmin arayışlarından ibarettir; âhırette (bilinç boyutunda) geçerliliği yoktur ve “bireyselliğini kanıtlamak veya TANRILAŞTIRMAK” uğraşından başka birşey değildir!..

Rasûlullah aleyhisselâm ile paylaşımını görmek isteyen ise, hayalindekilerle bilgisizce gönlünü hoş etmeyi, duygularını tatmin etmeyi bıraksın, bugünde amaç birliğine, yönelimine baksın!..

İlme rağmen hataya düşmek istemeyen, şunu iyi anlamalıdır ki, Rasûlullah’tan yüz çevirerek, ALLAH’a yönelmiş olmak muhâldir, hayâldir!

“Nankörlük” ile “yakîn” birarada olmaz!

Rasûlullah’ı bilemeyene; ve Sistemin Seslenişini değerlendiremeyene ise zaten söylenecek sözümüz yoktur!

Netice olarak…

Page 112:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 122

Neyi bilmediğimizi anlamaz ve öğrenmez isek, “bilmediğimizi” asla bilemeyiz…

Bildiğimizle ise, kendi değerlendirme ve yargılarımız içerisinde, “olduğumuz”dan ötesine asla eremeyiz… Bunun Tasavvufta adı, nefse hizmettir…

İnsanlara “bilmedikleri hakikati” bildiren “Rasûlullah’a” iman, bilebildiğimiz kadarıyla, Allah Sistemi ve Düzeni gereği, çok seçkin zevâta Allah’ın lûtfudur. Gayrı, “tanrısı” ile beraberdir…

Bu itibarla; aslın ve hakikatin olan “ALLAH’ı bilmekten ibaret olan “DİN”, ALLAH Rasûlunün düşüncesine tâbi olmaktan, O’na teslim olmaktan, “O’nun bilincinin hâliyle hâllenmekten; yani, “O’nun ahlâkıyla ahlâklanmaktan” başka hiçbir şey değildir…

İman eden kendisi için etmiş olur; etmeyenin ziyanı da ancak kendisinedir… Hakikati bilen bilir, bilmeyen bilmez!

ALLAH, kendini bildirdiği Rasûlü’ne iman edenlerden olmayı; bu satırların idrakini, hazmını ve şükrünü nasip eylesin; bu ilmime vesile olan Üstadım Ahmed Hulûsi’ye nankörlükten beni

Page 113:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 123

korusun…

21 Ocak 2000, Antalya __________

Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. (8:46) Allah'a ve Rasûlü’ne iman edin. (7:158) Hakkıyla Allâh’a ve Rasûlüne iman edin, yardımcı olun, saygı gösterin ve O’nu sabah akşam tesbih edin. (48:9) Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman iman eden erkek ve kadına o işte muhayyerlik yoktur. (33:36) Her kim, Allah ve Rasûlü’ne âsi olursa, çok açık bir sapıklığa düşmüş olur. (33:36) Kim hakkıyla Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmezse, bilsin ki biz gerçeği örtenlere alevli ateşi hazırlamışızdır. (48:13) Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, onu altında ırmaklar akan cennete sokar. (48:17) Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. (49:1) Artık, Allah’a, Rasûlü’ne ve inzal ettiğimiz Nur’a iman edin. (64:8)

Page 114:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

“ B A Ş K A S I ”

Kişinin dünyası ne kadar “başka” kavramı ile doluysa, “ALLAH” ismiyle işaret edilene İMANLI yaşamdan o derece uzak düşmüş demektir; kim kime ne adı, hangi mertebeyi verirse versin…

“ALLAH”a İMANI olmayanın dünyasını şekillendiren kavramın karşılığıdır “başka” kelimesi!

Hakikat bilgisini dilimizden düşürmediğimiz halde, “dünyamız” ne kadar “başkaları” ile dolu, bunu hiç düşündünüz mü?

“Başkasına” kızar, “başkasına” söver, “başkasını” sever; “başkasını” horgörür, “başkasını” hoşgörür; “başkasını” çekiştirir, “başkasını” över, yüceltir, “başkasını” çözer, anlar, “başkasını” değerlendirir, “başkasına” sığınır, erer…. İla nihaye “başka” ile dolu başka dünyalarda yaşar gideriz… “Gayrı yoktur”u dillerde terennüm ede ede!

BAŞKA?!

Page 115:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 126

Kime BAŞKA?!

Kimin BAŞKASI?!

İmandan nasibi olmayan, her dem “başkası” ile yatıp “başkası” ile kalkar; baktığı, gördüğü, konuştuğu, dinlediği, okuduğu hep “başkasıdır”…

Bu “başka” nasıl bir kavram ki, bilinci alır götürür, kişiyi ayırır tüm hakikatten; perdeler aslından herşeyin?

Bilinçsizce, alışkanlık edinilmiş perde tek bir kelime bile olsa, farkına varıldığında insanın kafasını alak bullak etmeye yeter…

“Kâfirin”, “başka”sı vardır, “başkasından” başka birşey bilmez!

“Müşrikin” hem “beni” vardır, hem “başkası”!

“Mukallit”, “benini” yok farzetse de, onun da “başkası” vardır…

“Müminin”, sadece “ALLAH”ı vardır…

* * *

“Kâfir”, Özünde mevcut olduğu halde,

Page 116:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 127

Hakikat kendine örtülü olduğundan, gereğini yaşamaktan mahrum olandır… Kendini bilmekten mahrumdur!… İsimde müslümanlıkla yetinmeyen, kendinde kâfir kalmayana kadar mücahede eder…

“Müşrik”, birşeyler bilse dahi, “ben”inden vazgeçemediği için, kendini “var” zannettiği için, “başkası” da eksik olmaz dünyasından…

“Mukallit” ise, kızmaktan, kınamaktan, kırmaktan geçer; amma o da “başkasını” sever, “başkasını” över, “başkasına” verir, “başkasına” hizmet eder, “başkasının” indinde yokluğunu kabul eder, “başkasına” teslim olur…

“Muhakkikin” gözünde ise;

Sevmesi, sevme değildir “başka”sı olanın; hakikatte!

Vermesi, verme değildir “başka”sı olanın; hakikatte!..

“Müşrik”, kendini bilmez, “ben”i başkasıdır; “mukallit”in “sen”i başkası!..

Müşrikin Varedeni dışarda ötesindedir! Mukallit, Varedenim Özümde derse de, onun da içinde ötesindedir…

Page 117:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 128

“Başka”dan doğar, “benim-senin”, “bizim-sizin” kavgası! “Başka”dan doğar ayrılık, kin, nefret; kıskanma, haset, düşmanlık, fitne! Hep “başka”dan doğar şikayet, huzursuzluk, acı, azap!

Müşrikin “düşmanı”, “başka”sıdır!

Mukallitin “dostu”, “başka”sı!

İblis, beni “sen” azdırdın deyip te, “başkayı=gayrını” gördüğü sebepten lânetlendi, tardolundu “ALLAH indinden”…

Öte yandan Adem, içinde bulunduğu hâli nefsinden bilerek, “sen” diye gayrına atmadığı için bağışlanmaya nâil oldu…

“Başka”yı suçlayanı yaktı sonunda (kendi) “başkası”!

Azap, ateş, cehennem; hepsi bir, ama yakan “başka”!

Ne kötülük gördüysen, başkasından değil, “başka”ndan görmektesin!

Ateş değil seni yakan, “başkası”… Ama “O başkası” değil, sendeki “başka” zannı!

Bu inceliği iyi anla!

Page 118:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 129

“Başka”sı eksik olmayan, ikilikten geçmiş olmaz!

İslâm Dini’nde uzak durulması tavsiye edilen, yasak diye algılanan hükümler, o nesnelerden değil, senin bilincindeki yanılgıdan uzak durman için, gayrı ile perdelenip bilincinin kör olmaması için teklif edilmiştir…

“Başka”dan doğar GÜNAH!

“Başka”dan doğar HARAM!

Dışındaki değil, SENDEKİ “başka anlayışından ve kabulünden”… Zihninde, bilincinde, gönlündeki “başka”dan… Sen varlıkta direndikçe, “başka”lar da var olmaya devam eder hep!..

* * *

Modern Bilim herşeyin bölünmez bütünlüğünü, ayrılık kavramının geçersizliğini açıklıyor, vurguluyor… Evrenin orjini Sınırsız TEK’tir diyor…

DİN, aslın olan, varedenin, herşeyin varedicisi SINIRSIZ BÜTÜN’ün varlığına işaret ediyor “ALLAH” ismiyle! Vareden TEK’tir diyor, Sınırsız TEK!

Page 119:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 130

Akıldan ve imandan nasipsiz değilsen, neyi bekliyorsun “başkasız” bir dünya için?

Hakikat bilgisini alarak DİN’i eğlence edinen, herşey yerli yerince, niye değişmeye çalışayım diyen, dünyasındaki “başka”larına baksın!..

“Zaten tanrı kavramı yok, neden kurtulayım?” diyen, kendi halini göremiyorsa, dünyasında ne kadar “başkası” var, ona baksın!..

“Ben yokum ki” diyen mukallit, birlikte yaşadığı “başkalarına” baksın!..

Gözünden, zihninden, gönlünden “başkası” silinmeden de, vermiş olursun belki ait olmayanı ama “o”na vermiş olursun; sevmiş olursun belki, ama “o” sevgiliyi, girmiş olursun bir gönüle, ama “o”nun gönlüne girmiş olursun…

O halde kurtulmak, arınmak lâzım “gayrı” varsayımından, “başka”sından…

“La ilahe” demeden, “gayrı yoktur” yaşanmadan, “illa-ALLAH” denmiş olmaz, demiş ehli!

Yokluğun işareti, “başka”dan kurtulmuş olmaktır!

Page 120:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 131

Peki nerede yok edeceksin o “başka”larını? Senin başkalarını?

Dışarda mı?

Dışarda değil, sende! Kendinde!

Kendinde küfür kalmayana kadar mücahede et! Gir bilinç mabedine, İbrahim gibi kır putları bir-bir! Ortada “başkası” kalmasın ki, pâk secdegâhını göresin! Ama eğer bunu “başkalarına” saldır diye anlarsan, bil ki “ALLAH’ı” unuttun, nefsin için harbe girdin! Sonu ne olursa olsun, ziyandasın, kaybeden sensin her bir mücadelende, savaşında! Ne ki “yabancı” kaldı sana, bil ki o kadar mahrum kaldın hakikatinden! Dışarda gördüğün dünya-alemi ortadan kaldırsan, bilki yine sen başkasın, kalan BAŞKA!

Kendine, Aslına dönemezsen; dışarıya baktığın sürece “başkalarıylasın”! Uğraştıkça “dışarısı” tükenmez, ama sen tükenirsin!

Gafletten uyan! Kendi “başka”nı gerçekten “başka” zannetme! Bil ki hem “başkalarını” görüp, hem de “başkalarından” kurtulamazsın! ALLAH’ı bilmekse gayen, kendindekini YOK ET!.. “Zan” ile bakmayı bırak, ilminin ışığında

Page 121:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 132

yaşa!

Kalmasın “başka” gözünde, bilincinde, gönlünde!..

Gelin, hep BİRlikte “başkasız” bir yaşam için dua edelim…

Gelin; suçlamasız, kınamasız, şikâyetsiz, övgüsüz, sövgüsüz olalım! Gelin, “ben” için yaşamayı aşarak “TEK”e ermeyi amaç edinelim! Elsiz, dilsiz, gözsüz, kulaksız olup, âlemi yorumsuz seyre koyulalım!

Gelin; bilgi hamalı gibi öğretilenleri taşımaktan azat edelim kendimizi! Lâfı bırakıp, “ALLAH”tan “başkasız” bir yaşam isteyelim…

Gelin, “başkası” olmayalım!

Veren, seven, hizmet eden, şükreden olalım; ama karşısında “başkasını” görmeden! Hatta, ne “gayrını”, ne de “ayn”ını görmeden!

Gelin samimiyete erip mecazdan kurtulalım; güzelden, bâdeden, sevgiliden de geçelim!

Bilelim ki, hakikat bilgisini bugün ve burada yaşayamazsak, tüm gayretimizle

Page 122:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 133

hayalimizdeki yarın için yaşamış oluruz! Zira karşısında gördüğünün hakikatine eremeden giden, neyin hakikatine ermiş olur?

Hep verelim, hep şükredelim, hep hizmet edelim ki, “başka” kalmasın, silinsin gözümüzden, dilimizden, gönlümüzden! Cümlemizin bir tek bilinç olduğunu, aklımızın da, varlığımızın da tek olduğunu görelim!… Kanmayalım, yanıltmasın bizi aynadaki görüntüler!

Gelin “kula şükretmeyen Hakk’a şükretmiş olmaz” diyen “Rasûlullah” aleyhisselâmı anlayalım!

Gelin, “başkası” kavramından kurtulalım! Olmayan “başkası” ile değil, Hakk ile BİRliği yaşayalım!

Gelin HİÇ’liğin aynasına “başkasız” bakalım!..

07.04.2000, Antalya

Page 123:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

H A Y A L L A H

HAY Allah!

Yaşamımız “HAY’dan gelip HU’ya gitmiş” de farkında değiliz…

Dahası… Şu koca Evren, HAY’dan gelip HU’ya gitmiş te farkedememişiz…

Hu!..

Bir günü bu dünyadaki bin yıl olan sene!..

Bir yılı ellibin yıl olan seneler!..

Fizikte “Zaman”!.. Düşüncede bir “An”!..

ALLAH indinde:

...?

YOK!..

Kimi beş duyu dünyası için var; kimi bilinç dünyası için… Peki ya “ALLAH” için…!

Page 124:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 136

Hu!

Ya Hu!…

* * *

Kuantum Fiziğindeki bulgular bazen araştırmacıları hayrete düşürüyor ve onları şu sorgulamayı yapmaya itiyor!

“Bir gözlemci bakmadığı zaman dünyada gördüğümüz bu nesneler yine bu şekliyle mevcut mu acaba; yoksa, hep varolan sınırsız bir dalga okyanusu da, bizim bakışımızla mı madde olarak görünmekte bu manzara?”

Bakmadığımız yerde gerçekten eşya bu şekliyle yok mu? Tüm evren sayısız frekanslardan ibaret olduğuna göre ve duyu organlarımız da bu frekansların çözücü araçları olduğuna göre, bizim algılama araçlarımızın sınırları dışında bu manzara sözkonusu değil mi? Eşyanın bu şekilde varlığı sözkonusu değil de, algılama sınırlarımız içerisinden bakınca biz mi onları var sanıyoruz?

Evet ya da hayır olsun cevap, farketmez; fakat bir gerçek var o da, evrenin yokluğu da varlığı da şu anda! İçinde bulunduğumuz AN’da…

Page 125:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 137

Yirmi- kırk - elli, bilemedin yetmiş, seksen veya daha fazla yıl yaşamış olabilirsiniz dünyada… Bütün bilginiz ve yaşadıklarınızın hepsi, eksiksiz onun içinde, bir ömür…

Çevrenize bakın! Eğer bir kentte iseniz, gördüğünüz tüm yapılanma, bu manzara, muhtemelen bu dünyada bulunduğunuz süre içerisinde gerçekleşti, bu binalar yükseleli geçen süre belli… Hiç olmazsa bir çeyrek asırda bunların nasıl oluşup geliştiğini, yaşananların ortaya çıktığını hatırlarsınız… Gördüğünüz ve içinde bulunduğunuz bu manzaranın, o zamandan şimdiye hepsinin şekillenmesi, “ömür” diye hatırladığınız süre içinde… Veya gelin deyin ki iki misli kadar bir süre… Ondan önce adı bile anılmazken ne bu gidişatın, ne bu olanların…

Dünyada görüp-yaşadıklarım veya bir o kadar daha önceyi bildim mi zihnimde, yarım yüzyıllık, belki yüzyıllık bir tarih yaşanmış anılarımın içinde, zihnimde bir fikir, düşüncemde bir bilgi… Tüm geçmiş hatıramda…

Ve o kadar birkaç kez daha öncesini hatırama alabilirsem, dünyanın hızlı gelişme sürecinin büyük bölümü, bir tarih, bir anı kadar…

Page 126:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 138

Bir veya birkaç kez daha öncesinde ise, henüz İsa aleyhisselâm yeryüzünde bile değil… Cehalet içinde bir ışık arayışında insanoğlu…

O zamandan bu zamana - sonrası hatıramda, zihnimde bir ömrün anısı gibi, bir fikir sadece, bir bilgi…

“Önce” denen çok uzak değil aslında; bir ömrün anısı kadar yakın tamamı!.. Nerdeyse düşüncem insanlığın tüm “öncesini” yaşamış, tümü ömrümün anısı içinde… Hepsi şuurluluğumda!

Binlerce yıl önce çekiç sallamış ustanın elinden çıkan eser önümde şimdi, yürüdüğü taşlar burada… Bir düşünürün kaleminden çıkan kitabı elimde şimdi … Binlerce yıl önce İdris aleyhisselâmın dilinden ifadeye gelmiş sınırsızlık bilgisi şimdi zihnimde, düşüncemde… Olanın dışı mı var; olan şu anda, burada!..

Âdeta evrenin onbeş milyar yıl denen ömrü, kendi ömrümden fazla birşey değil… Tümünün anısı bir ömür nihayetinde, bir hatıra… Bir şuurluluk, bir farkında oluş! Bir anı… Derinlerde… Olmuş… Bitmiş…

* * *

Page 127:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 139

Nice şeyler var, bakmadığım için görmüyorum ve benim için yok hükmünde! Varlıklarından bîhaberim!

Var olduğu söylenen parmak izimin çizgileri arasındaki bir mikroorganizmanın bitmek bilmeyen ömrü, benim indimde olmuş-bitmiş… Doğumundan ölümüne kadar her şeyi belli! Parmağımdaki bir hücrenin, hücre olma programının dışında yapabileceği, bilinmeyen, hiç bir şey yok! Henüz varolmadan o, ne için varolacağı, neyi yerine getireceği ve sonuçta nereye varacağı kesinleşmiş, asla çizgisinin dışına çıkamayacak… Saçımdaki hücrenin de öyle, gözümdekinin de…

Bakmadığım için görmüyorum ve yok bana göre! Tıpkı Ademin varlığından haberdar olmayan müheymin melâikenin indindeki “dünya” ve “adem” gibi…

“Dehr içre öyle bir süreç vardır ki, insan henüz anılır bir şey dahi değildir.” (Dehr Suresi: 1)

Oysa bir mikroskopla çalışan araştırmacı için, âdeta günlerinin, yaşamının bir parçası o mikroorganizmalar, o hücreler! Onlar için çabalıyor, onlara bakıyor, besliyor, onları bekliyor, onlar için tasalanıyor, onların yaptıklarıyla,

Page 128:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 140

yaşadıklarıyla, geldikleri sonuçla mutlu oluyor… Onlarla kalabalık, hareketli bir dünyanın içinde…

Ne çare ki ne o yaşama, ne de öyle bir dünyaya, kendi dünyama baktığım bilicimde bile yer yok! Tabiri caizse; anısı yok, anmıyorum bile nice öyle dünyayı…

Bana göre var olanlar ise, baktıklarım ve dünyamın parçası haline gelenler… Ama bakmayana göre anısı bile yok bu şeylerin…

İnsanın gözüyle bakarım, bilirim insanın dünyasını, ama bir meleğin gözüyle kim bilir nasıl bu dünya!..

Geçen zaman kime göre?…

Fizik boyutta “zaman” adını almış…

Berzah boyutunda “asr”… Asr’ın değerleriyle bakışta, insan hüsranda haliyle…

Rabbin indinde bir “gün” var ki, sizin saydığınızla “milenyum” gibi… (Hac Suresi)

Melekût boyutunda “dehr”…

Vahidiyet boyutunda “an-ı daim”,

Page 129:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 141

sabahsız, akşamsız…

Oysa, “oluş, tek bir defadadır; göz kırpması kadar bir anda…” (Kamer: 50)

Ve tüm bunları varlığında izhar eden, “her an yeni bir oluşta”…

* * *

Bir an hatırımdan geçen bir hikayeyi nakledeyim…

“Raci” yudumlayınca “Aynalı’nın” ikram ettiği kahveyi fincandan, dalar gider başka âlemlere Hayalin Derinlikleri isimli eserinde Filibeli Ahmed Hilmi’nin… Orada şu olayı nakleder:

“Şekerli kahveyi içmeye başlamıştım… Kendimi karıncalar arasında ve binlerce sokağı bulunan bir karınca yuvasında, karınca şeklinde buldum. Etrafa hayran, hayran bakmağa başladım… Ben karınca beylerinden birinin oğlu imişim… Henüz yemeğimi bitirmiştim ki, hocalarımdan biri yanıma geldi ve söze başladı:

“⎯Ey Şehzadem! Şehrimizin kuzeyinde çorak arazide ne kadar tuhaf tabiat olaylarının zuhur etmekte olduğunu bilirsiniz… Yaptığımız ilmi gezilerde alimleri ihtilâfa düşüren hava durumunun yine başladığını öğrendik… Parlak gökyüzünün birçok tarafları birden bire bir takım kalın ve sıra sıra bulutlarla örtülüyor. Bu bulutlar değişik zamanlarda birden bire yok oluyorlar. Acaba bu hava durumunun sebebi nedir? Bildiğiniz gibi

Page 130:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 142

tabiat olayları akıl ve mantıkla bilinemez. Bu acayip durumu tetkik için yapacağımız geziye siz de buyurun!…”

Büyük bir kalabalıkla acayip yapılışta olan bir araziye doğru seyahate başladık. Garip ve tuhaf olan o ki, ben hem “insan algısı ve bilgisi” ve hem de “karınca algısı ve anlayışı” ile bezenmişim.

Nihayet acayip araziye gelmiştik. Karınca gözü ile baktığımda hakikaten düşünülecek ve konferanslar verilecek kadar acayip ve garip bir şekillenmeye sahip olduğunu anlıyordum.

Oysa insan gözüyle baktığımda, iki tarafı muntazam mağazalar, süslü düz bir şekilde Napoli taşları ile döşenmiş geniş bir caddede bulunduğumuzu görüyordum.

Bu iki his arasındaki farkı hayretle muhakemeye koyulduğum sırada tabiatçi alimlerden biri bu garip arazi hakkında konferans vermeye başladı:

“⎯Efendiler!” diyordu. “En fazla dikkati çeken bu büyük hücrelerin şekliyle aralarındaki kanalların intizamıdır. Hücreler takriben düz, çatlaklar ise hemen hepsi mükemmel denilecek intizamda düzgün çizgilerle doludur. Bu intizamın sebebini ulemamız bir türlü keşfedemiyor…”

Konferansın en tatlı yerine gelinmişti ki birdenbire yüzbinleri geçen dinleyiciler arasında bir çığlık koptu! Gökyüzü açık olduğu halde, şddetli ani bir yağmur yağışı ile müthiş bir seylâp ve sıcak bir tufan bir anda binlerce karıncayı sürüklüyor ve boğuyordu… Bu tufandan hasıl olan dev nehirler binlerce karıncayı sürükleyip götürüyordu…

Ben bir dakika korku ve dehşete mağlûp olduktan

Page 131:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 143

sonra bu garip tufanın sebebini anlamak istedim. Yukardan hâlâ fasılalı sağanakla seller akmaktaydı… Bu müthiş hadiseye insan nazarıyla baktığım zaman hayretten ve gülmekten kendimi alamadım…

Garip arazi adı verilen caddede bir kaldırım kenarında yerimizi almıştık. Bulunduğumuz yerde bir at arabası durmuş, arabacı uyumuş, hayvanlar torbalarından yemlerini yerken, her ikisi de anlaşmış gibi aynı anda işemeye koyulmuşlardı… İşte zavallı karıncaları yok eden sıcak tufan bu hayvanların pislemesinden başka birşey değildi…

Yuvalarda bütün ahali üzüntü ve ızdırap içinde ölümümle meşguldüler. Zira ben de orada vefat edenler arasındaydım. Ulema ise acayip arazide vukua gelen tufanın sebeplerini araştırmakla meşgul oluyorlardı…”

* * *

Şuurumda evrenin milyarlarca yıllık varoluşuna gittiğimde, zihnim evrenin indine yükseldiğinde, bütünü andığımda, 1999 yılı denen içinde bulduğum günler yok indimde!

Ne bu yüzyıl var, ne de binyıl! Var olduğu söylenenler, süre giden zamanın ömrü, bir ömürden fazla bir şey değil zihnimde! Bir AN! Olmuş-bitmiş indinde zihnimin… Ezelinden, ebediyete, asla çizgisinin, varoluş gayesinin dışına çıkmamış, çıkmayacak hiçbir nesne…

Page 132:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 144

Ama var olanlar da yok değil baktığımda! Baktığımda “var”, parçası onlar dünyamın, biliyorum.

Biliyorum, daldığımda bu düşe, aslında “yok” kadar kısa o “an”, yavaşlıyor, uzuyor âdeta, tıpkı bir ağrıyla geçmek bilmeyen süre gibi, uzun bir “zaman” a dönüşüyor…

Oysa biliyorum, az “evvel” dalmadan bu düşün içine varlığımla, bir “an”dan ibaretti tüm kâinat…

Her an inip çıkmadayım evrenin yokluğuna!

Varlıktan yokluğa; yokluktan, varlığa!

Sonsuz bir “an”dan “zamanın akışına”; “zamandan”, yokluğa!

Yaşadığımla, yaşamadığım arasında fark yok bana!

Geçmişle gelecek ayrı değil, çıkınca “ben” aradan…

Hepsi bir ANI, bir İLİM, bir BİLİŞ!..

Bir AN’dan fazla anısı olmayan ANI, tümü şuurluluğumda…

Page 133:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 145

Bir elektron misali… Yoktur aslen elektron denen şey, ama vardır ona ait bir iz bakınca. Elektronun var ve hareket eder gibi görünmesi, aslında bir an bu evrende ortaya çıkışının ve bir an bilinmeyen saklı bir yaşam düzenine gizlenişinin sonucu…

Âdeta yokluk kaynağından fışkırıyor her şey bir anda ve tekrar o yokluk kaynağında kayboluyorlar diğer anda…

Ve insan, bir an “var”a çıkıp, bir an “yok”a döneni, kendi, algıladığını da geçip-giden “zaman” sayıyor!

Az önce olan, yok şu anda; olmayan şu anda, var gibi bir sonraki anda …

Nerede az öncesi? Nerede “şimdi”ler?

Var görünenler, YOK denen kaynaktan gelen ve tekrar yokluğa dönen dalgalar…

Hiç gördün mü su yüzündeki dalgalardan daimi kalanını? Hiç yok olmayan dalga var mı?

Duyduğun şu sesleri dinle! Ardarda duyulan tınıların altında, zemindeki sükûnetin sessizliğini duyabiliyor musun? Dalga dalga ses nerede var

Page 134:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 146

oluyor? Sessizliğin üzerinde! Bir ses bir an var ve bir daha yok, ardından bir diğeri! Bir varmış, bir yokmuş! Ama ardarda varsayınca onları, dinlediysen kalır kulağında hoş bir namesi… Ama hani, hiç yok olmayan ses var mı?

İşte her şey böyle bana… Varlığa çıkmış, bir varmış; yokluğa dönmüş, bir yokmuş…

Varlığın özündeki yokluktan haberdar mısın?

ASL’ın olan yokluğu tanıyabildin mi?

Melekler ve ruh, miktarı “ellibin sene” olan sürede O’na dönerler. (Mearic Suresi)

Her şeyin kaynağı bir YOK’un hologramına bakar gibi bakmaktayım yaşama, durduğum yerden görünenler var, baktığıma göre; ama durmadığım için bir an bile, o görüntü yok, bir sonraki var olduğunda… Ve sonraki... Ve sonraki… Ama hepsi aynı an içinde…

Yok olan her şeyin kaynağı YOKLUK’tan gayrı ne var?…

Bakana var, dünya…

Page 135:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 147

Bakmış olana, bir ANI!…

Bir nükteli ifade, bir varsayım evrenin kendisi… Bir “düş”…

Düşüncemden, bilincimden daha yaşlı değil!

Ona yaşlar biçilse de, şuurluluğumun yaşı yok!

Evren, bilincimde, şuurluluğumda!

Ben bir şuurum! Şuurum bu AN’da!

Bu sınırsız bilincim, “evrende” var olmadı!…

“Evren”, “her şey”, bilincimde bir “varsayım” aslında. Bir “fikir”!

Tüm bu görünen, tüm bu geçip giden, bir an şuurluluğumda!

Bir “varsayım”, bir “inanç”!

Ben dünyanın bir yerinde, zamanın bir noktasında doğmuş değilim!

“Zamanlar”, “tarihler” bilincimde doğmakta!

Page 136:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AHMED BÂKİ ■ 148

Bu zaman ve içindeki her şey bir an var, bir an yok şuurumda!

Ölüm de yok bana!

Çünkü, aslında YOK’um ben, fâni…

Varlıkta ismim, “Bâki”…

Hep var olan “O” tanıma gelmeyen; her an tükense de bu nesnel düş…

Mahlûkun “zamanı” içinde görünenler, kâinat var olmazdan “önce”, derûnumda, “an” içre “olmuş-bitmiş” aynıyla…

Aslının indinde ise sınırsız bir “yok” sadece!

Her şey bir varsayım, bir düş!

Ama aslında ne düş gören var, ne de düş!

Mal da yalan, mülk de yalan…

ANIsı yok, AN dahi yok…

Olmayanın sahibi mi?!..

ANI bize, AN da bize…

Page 137:  · Title: 1 Created Date: 9/22/2008 2:14:32 PM

AYNADAKİ EVREN ■ 149

“Uzay” bizle, “zaman” bizle…

Ateş bizle, nimet bizle…

Lâ havle velâ kuvvete illâ “B”illah!.

Allah!…

Hu!.

Topu HU’dan bir NÜKTE kâinatın… Bir varsayım!

Hay’dan gelip Hu’ya gitmiş bir Nükte!

HAY Allah!..

Selâm olsun o Nükteye!…

14.07.1999, İstanbul