Post on 03-Apr-2016
description
www.zamaniskandi navya.dk17 - 23 EYLÜL 2014 • YIL : 6 • SAYI : 276 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO
Sahi, Türkiye neden korkuyor?
Hadisler ışığında AKP/Görmez ve Camia
Yanlış kişilere savaş açtı nız!
Eğiti m işkencesine çare
41 3918 39
EKREM DUMANLI AHMET TURAN ALKANAli ÇOLAKALİ BULAÇ
Mazluma dini sorulmaz
İsveç’te iktidar el değiştirdiİsveç’te seçimin galibi S, kazananı ise aşırı sağcı SD oldu. Ağır yenilgi alan Başbakan Reinfeldt istifa etti.
MENAF ALICI EMRE OĞUZ STOCKHOLM
1İsveç seçimini yaptı. Tarihi sonuçlar ortaya çıktı. Pazar günü yapılan seçimlerde ana
muhalefet partisi Sosyal Demokratlar (S) aldığı yüzde 31.2 oy oranı ile seçimin galibi oldu.Göçmen karşıtı aşırı sağcı İsveç
Demokratları Partisi (SD) bir önceki seçime oranla oylarını ikiye katlayarak üçüncü büyük parti oldu. Seçimlerde ağır yenilgi
alan iktidarın büyük ortağı Mo-derat Parti (M) Başkanı ve İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt (49) görevlerinden istifa etti. İktidarda bulunan sağ koalisyon par-
tilerin (M-FP-C-KD) tümünün oylarında düşüş yaşandı.
Yeşiller Partisi (MP), ve eski komünist Sol Parti (V) ile blok halinde seçime giren Stefan Löfven (57) liderliğindeki Sosyal Demokratlar, hükümet kurmak için yeterli çoğunluğu sağlayamadı. Sosyal Demok-ratların hükümet kurabilmesi için blok dışından iki küçük parti ile daha anlaşması gerekiyor.
İsveç’te halk genel, yerel ve bölgesel yöneticilerini belirlemek üzere geçtiğimiz Pazar günü sandık başına gitti. Nüfusu 10 milyona yaklaşan ülkede 7 milyondan fazla seçmen, Parlamento’daki 349 milletveki-linin belirleneceği genel seçimler ile 290
belediye meclisi ve 21 bölge konseyinin belirleneceği yerel seçimlerde oy kulandı.
Seçmenin yüzde 83.3’nün (+1.2) sandığa gittiği seçimlerin ilk resmi sonuç-lara göre, yüzde 31.2 oranında oy alan S seçimin galibi oldu. İktidarın büyük ortağı Moderat Parti, 6.5 puanlık bir kayıp ile yüzde 23.2 oranında oy alarak büyük bir hezimet yaşadı. Yüzde 12.9 oranında oy alan göçmen karşıtı aşırı sağcı Jimmie Åkesson liderliğindeki SD, İsveç’in üçüncü büyük partisi oldu.
% 31,2
% 23,2
Boşanma konusunda Danimarka’ya entegre olduk!Danimarka Ulusal Refah Araştırma Merkezi (Det nationale Forskningscenter for Velfærd - SFI) tarafından yayınlanan bir rapora göre Danimarka’da yaşayan göçmen kökenli aileler arasında boşanma son yıllarda hızla artıyor. Öyle ki göçmen kökenliler boşanma konusunda Danimarkalılara oldukça yaklaşmış durumda. Araştırma göçmenler arasındaki her 4 evlilikten birinin boşanma ile neticelendiğini gösteriyor. Bu oran Danimarkalılar arasında her 3 evlilikten biri. 1 14TE
İslami cihatın Alman baronu Alman casuslar 100 yıl önce de bu topraklarda cirit atıyordu. En büyük kozları Baron Max von Oppenheim, İslam’ı İngilizlere karşı bir silah olarak kullanma fi krini ortaya attı. Lakin Lawrance karşısında hezimete uğradı. 1 34'DE
Danimarka’da 15 radikal örgüt varUlusal Refah Araştırmalar Merkezi (SFI), Danimarka’da şiddete bulaşmayan ancak demokratik değerlerle problemi olan örgütlerin listesini çıkardı. 1 10'DA
DEVAMI 13. SAYFADA
2 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAÇocukların bisikletle okula gidip gelmelerine ebeveynler karar verecekÇocuk öğrencilerin okullarına bisikletle gitmelerine yönelik değiştirilen yasaya bazı kurumlar sıcak bakarken, bazıları ise karşı çıktı.
ENGİN TENEKECİ OSLO
1Norveç’te hükümet, öğrencilerin okula bisikletle gitmelerine ilişkin yeni bir kanun değişikliği yaptı.
Buna göre okul yönetmelikleri, öğrencilerin okula bisikletle gelmesini yasaklayamayacak. Meclisin yeni aldığı kararda, çocukların okula bisikletle gidip gitmemelerini ebeveynleri belirleyecek.
Alınan yeni karardan bazı kurumlar memnun kalırken, bazıları ise memnuniyetsizliklerini dile getirdi. Bisikletçiler Federasyonu, alınan kararı destekleyen kurumlar arasında yer aldı. Federasyon yetkilileri, yeni uygulamanın, gençleri daha çok bisiklet sürmeye teşvik edeceğini düşündüklerini dile getirdi.
Güvenli Trafik Kurumu’ysa, karara karşı olan kurumlar arasında yer aldı. Kurum yetkilileri, çocukların bisiklet sürmelerinin oldukça yerinde olduğunu dile getirdi. Ancak, okula bisikletle gidecek çocukların yaş ortalamalarının 10 ila 12 yaş arası olması gerektiğini savundu. Yetkililer, çocukların bu yaşa gelene kadar anne ve babalarıyla bi-siklet sürmeleri gerektiği ifade etti. Aksi taktirde kazaların kaçınılmaz olacağı kaydedildi. Diğer taraftan Güvenli Trafik Kurumu yetkilileri, konuyla ilgili ortak bir kararın alınması gerektiğini açıkladı.
Ancak, meclisin aldığı karar hemen yürürlülüğe girme-yecek. Öncelikle kararı Eğitim Direktörlüğü inceleyecek. Bisiklet kullanacak çocukların güvenliği masaya yatırılacak. Ayrıca ülke genelindeki her okul, eğitim gören her çocuğun okula gidiş-geliş güvenliği için sigorta ücreti ödüyor. Güvenli Trafik Kurumu, okula bisikletle gidecek çocukların yaş ortalamalarının 10 ila 12 yaş arası olması gerektiğini savundu.
Eğitime en çok para ayıran ülke: DanimarkaMerkezi Paris’te bulunan OECD tarafından yayınlanan “Bir Bakışta Eğitim 2014” isimli rapora göre Danimarka eğitime en fazla para ayıran ülke. Danimarka’yı İzlanda ve Güney Kore takip ediyor.
Gayri Safi Milli Hasıla’sının yüzde 7.9’unu eğitime ayıran Danimarka’yı yüzde 7,7 ile İzlanda ve yüzde 7,6 ile Güney Kore takip etti. Norveç 5. İsveç ise 13. ülke durumunda.
ZAMAN KOPENHAG
1Merkezi Paris’te bulunan OECD tarafından, üye ülkelerin eğitim standartlarını, gelişmele-
rini inceleyen "Bir Bakışta Eğitim 2014" yıllık raporu yayımlandı. Rapora göre; eğitime en fazla yatırım yapan ülke Danimarka. Gayri Safi Milli Hasıla’sının yüzde 7.9’unu eğitime ayıran Danimarka’yı yüzde 7,7 ile İzlanda ve yüzde 7,6 ile Güney Kore takip etti. Norveç 5. İsveç ise 13. ülke durumunda.
Raporda ayrıca, Danimarkalı öğretmenlerin OECD ortalamasından daha fazla kazandığı ancak ders vermeye daha az vakit ayırdığı ifade ediliyor. Rapora göre Danimarka’da bir öğretmenin yıllık maaşı 42 bin 200 $ ile 45 bin 500 $ arasında değişiyor. Bu OECD ortalamasının yüzde 50 yukarısında.
Raporda, Danimarka ile ilgili olarak şu ifadelere yer veriliyor: “Danimarka’da öğretmenler birçok OECD ülkesine oranla ders vermeye daha az vakit ayırıyor. 2012 yılında Danimarka’da kamu okulunda çalışan bir öğretmenin verdiği ders saati OECD ortalamasının oldukça altındaydı.” deniliyor.
Kopenhag’dan eğitime 1.2 milyar kronluk yatırımKopenhag Belediyesi önümüzdeki dönemde
şehirdeki eğitim kalitesini arttırmak için bir dizi yatırım yapmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde açıklanan bütçe planına göre eğitime toplamda 1,27 milyar kron (Yaklaşık 221 milyon dolar) değerinde yatırım yapılacak. Söz konusu paranın yeni okulların yapımı ve mevcut okulların altyapısının düzeltilmesine ayırılacağı açıklandı. Konuyla ilgili konuşan Kopenhag Belediye Başkanı Frank Jensen, “Kopenhag herkesin şehri olmalı. Bu yüzden kamu okullarına çok güçlü bir şekilde yatırım yapıyoruz.” dedi.
3 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAA D A L E T K O M İ T E S İ B A Ş K A N I H A D İ A T A J İ K :
Genç Müslümanların eline Kur'an verilmeli
Adalet Komitesi Başkanı Hadia Tajik’in, “Genç Müslümanların eline Kur'an verilmeli ki; aşırı, radikal grupların ağına düşmesinler.'' sözleri tartışmaya neden oldu.
ENGİN TENEKECİ OSLO
1Son aylarda, 'aşırılık, radikalizm, fa-natiklik' gibi kavramlar Norveç gün-
demini bir hayli meşgul ediyor. Hususiyle ‘Radikal İslam’ söylemi medyada bir hayli revaçta. Gerek terör rüzgarları estiren Selefi bir radikal örgüt olan IŞİD, gerekse ülkede sıkça radikal söylemleriyle gündeme gelen gruplara karşı yürüyüşler ve konuşmalar düzenleniyor. Bu tür programlara başta Baş-bakan Erna Solberg olmak üzere birçok parti başkanı, politikacı, Hıristiyan-Müslüman dini liderler, dini kurumlar ve halk ta katı-lıyor.
‘Radikal İslam’ kavramı, özellikle 11 Eylül günü ABD’deki İkiz Kuleler’e ger-çekleştirilen terör saldırısı sonrası daha da çok kullanılmaya başlamıştı. Ancak daha sonraları İslam dünyası gerek akademik gerek medya gerekse eğitim bazında radika-lizmin İslâm diniyle bağdaşmadığına ilişkin harekete geçiyordu. Hatta dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 2006'da yaptığı bir konuşmasında sarf ettiği, 'Radikal İslam' tabirinden hemen sonra, Amerikan insan hakları örgütü CAIR, Bush'a bir mektup gön-dererek konuşmasında içinde İslam'ın geçtiği aşırı yüklü bir terminoloji ya da kavram kullanmamasını tavsiye ediyordu. Fethullah Gülen Hocaefendi ise, İkiz Kuleler’e yapılan saldırıdan hemen sonra, İslâm aleminde bir ilki gerçekleştirerek, yapılan saldırılara atfen, “Müslüman terörist, terörist te müslüman olamaz.’’ ifadelerini kulanıyordu. Hocaefendi ısrarla, İslâm'ın, bir sevgi ve hoşgörü dini olduğunu, Müslümanın da her türlü terör hadisesinden uzak olduğunu dile getiriyordu.
Geçtiğimiz haftalar, sayıları 5 ila 7 bini bulan gösterici parlamento binasına kadar yürüyerek, radikal Selefi örgüt IŞİD'i protesto etmişti. Başbakan Erna Solberg'in program konuşmasında, 'Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde bunu eliyle değiştirsin, şayet buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır.' Hadis-i Şerifi'n-den alıntı yapması dikkat çekmişti.
Yine yakın zamanda düzenlenen bir yürüyüşe, eski Sağlık Başkanı ve ülkenin en büyük partisi İşçi Partisi Başkanı Başbakanı Junas Gahr Støre, eski Kültür Bakanı ve şimdiki Adalet Komitesi Başkanı Hadia Tajik, Merkez Parti Başkanı Trygve Slags-vold Vedum'la birlikte halktan da birçok kişi katılıyordu. Yürüyüşün amacı, ülkedeki aşırı söylem ve hareketleriyle gündeme gelen Müslümanlara karşı olduğu şeklinde lanse diliyordu.
İskandinavya'nın Pakistan asıllı ilk Müslüman bakanı unvanına sahip eski Kültür Bakanı ve şimdiki Adalet Komitesi Başkanı Hadia Tajik, daha sonra, ülkenin dini gazetesi Vårt Land isimli gazetede bir yazı kaleme alıyordu. Tajik yazısında özetle, ''Genç Müslümanların eline Kur'an verilmeli ki; aşırı, radikal grupların ağına düşme-sinler.'' diyordu. Ancak Tajik'in bu sözleri eleştiri oklarına maruz kalıyordu. Ülkenin tanınmış İslam Sosyoloğu Alexandra Irene Larsen yine aynı gazeteye, Tajik'e muhalif olarak, Kur'an'ın inanmayanlara karşı bir nefret ve aşırıcılık tabanı oluşturduğunu ifade ediyordu. Yine aynı gazetenin editörü Erling Rimehaug ise özetle, Kur'an'ın, hem Yahudi
ve Hıristiyanları öldürmelerini hem de on-lara saygı gösterip, koruma altına almaları isteğinde bulunduğunu aktarıyordu. Hatta Rimehaug, Tajik'e şu soruyu yöneltiyordu: ''Acaba Tajik Kur'an'ın hepsini okudu mu?''
İdeoloji İslam dininden çok farklıdır...Öncelikle burada ele alınması gereken
en önemli şey; radikal kelimesinin İslam ve Müslüman kelimeleriyle birlikte kullanılması meselesidir. Hatırlayacaksınz dönemin ABD
Başkanı George W. Bush, 2006'da yaptığı bir konuşmasında sarf ettiği, 'Radikal İslam' tabirinden sonra hem de Amerika'nın kendi içerisinden eleştirilere maruz kalıyordu. Bush, konuşmasında radikal İslam'ı, asil bir inancın terör ve ölüm ideolojisine çevrilerek tahrif edilmesi şeklinde dile getiriyor, Usame bin Ladin gibilerle özdeşleştiriyordu.
Ancak Amerikan İnsan Hakları Örgütü CAIR, Bush'a bir mektup göndererek konuş-masında içinde İslam'ın geçtiği aşırı yüklü bir
terminoloji ya da kavram kullanmamasını tavsiye ediyordu. CAIR Yönetim Kurulu Başkanı Parvez Ahmed imzalı mektupta, ''Geçmişte söylediğiniz gibi; bu ideoloji İslam dininden çok farklıdır. Ancak İslam'ın defalarca şiddet ve ekstremizmle söylemsel olarak ilişkilendirilmesi, maksadın tersini hasıl etmektedir ve meşru dış politika inisi-yatiflerimizi müşkül duruma sokmaktadır.'' ifadelerini kullanıyordu.
Müslüman terörist olamaz...Bilindiği üzere Fethullah Gülen Hoca-
efedi ise, 11 Eylül’de ABD'de düzenlenen terör olayı sonrasında ilk defa, "Terörist müs-laman değildir." açıklamalarını yapıyordu. O, ısrarla, İslâm'ın, bir sevgi ve hoşgörü dini olduğunu, Müslümanın da her türlü terör hadisesinden uzak, kin ve nefretin her çeşidini sinesinden çıkarıp atmış bir sevgi ve muhabbet fedaisi olduğunu vurguluyordu.
Diğer taraftan Hocaefendi, 'Müslüman Terörist Olamaz' isimli konuşmasının hemen başında, İslâm'ın lügat itibariyle 'silm' ve 'selamet' kökünden gelen ve 'if'al' babın-dan (kip) kullanıldığı şekliyle; 'teslimiyet, selamete erdirmek, esenliğe çıkarmak ve karşılıklı emniyet ve barış tesis etmek..' gibi manalara gelen bir kelime olduğunu dile getiriyordu. Hocaefendi, selam vermenin ve başkalarının emniyet, güven içinde olmala-rını dilemenin, İslâm'da yapılması en hayırlı olan işler arasında sayıldığını hatırlatıyordu. Sözlerini şöyle sürdürüyordu: ''Nitekim bir gün kendisine 'İslâm'da hangi amel daha hayırlıdır?' şeklinde sorulan bir soruya Allah Rasûlu (sav), 'Senin başkalarına yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.' (Ebu Davud, Edep, 142) şeklinde cevap vermiştir.''
Öte yandan Hocaefendi, günümüzde in-sanlara kin ve nefretle muamelede bulunan, kendileri dışında herkese Müslüman, Yahudi veya Hıristiyana gayzla bilenen ve alemi 'kafir' diye karalayan insanların kullandıkları üslubun, Müslümanca bir üslup olamadığına da parmak basıyordu.
İskandinavya'nın Pakistan asıllı ilk Müslüman bakanı unvanına sahip eski Kültür Bakanı ve şimdiki Adalet Komitesi Başkanı Hadia Tajik, Vårt Land isimli dini gazetede bir yazı kaleme aldı. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ
HABERANALİZ
4 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
İSVE
Ç H
ABER
TUR
U
SweTurk profesyonellerinden ‘liderlik ve girişimcilik’ semineri
SWETURK İşadamları Federasyonu (Swedish Tur-kish Business Federation) bünyesinde faaliyet gösteren SWETURK Profesyoneller Kulübü, ‘Kişisel Gelişim ve Girişimcilik’ konulu seminerler serisi çerçevesinde 30 yıllık tecrübesiyle üst düzey şirketlere coach’luk hizmeti veren Erhard Fleck’i konuk etti. Erhard Fleck, ‘liderlik ve girişimcilik’ üst başlığı ile verdiği seminerinde ‘verimli toplantı metodları’ konusuna geniş zaman ayırdı. Pro-fesyonel iş yaşamında en çok karşılaşılan problemlerin başında uzun ve verimsiz toplantıların geldiğini kayde-den Fleck, “Kararlar almak, çözüm üretmek ve takım ruhu oluşturmak gibi çeşitli amaçlarımıza ulaşmak adına hiç kuşkusuz toplantı yapmak gerekmektedir. Ancak, yanlış planlanan ve yanlış yönetilen toplantılar nedeniyle, birçok kişi toplantıları ‘zaman ve motivas-yon kaybı’ olarak nitelendirmektedir.” dedi. Etkin, verimli, sonuç yaratan toplantılar yapmak için sadece niyetin yeterli olmadığına vurgu yapan Fleck, “Kaliteli toplantılar yapmak için; toplantı öncesi neler yapılacağı konusunda çalışmak, toplantı esnasında katılımı sağla-mak, toplantıyı iyi yönetmek ve toplantı bitiminde alınan kararları da hayata geçirmek gerekir.” diye konuştu. Fleck, dinleyicilerle, süreyi yüzde 50’ye yakın kısaltarak daha verimli bir toplantının nasıl yapılabileceği ile ilgili metodları dinleyicilerle paylaştı. Fleck’e göre efektif bir toplantı iş verimliliğini arttırdığı gibi çalışanların başarısını da arttırıyor.
Seminerde verimli bir toplantı için öne çıkan notlar:1. Toplantı ajandası, toplantıya başlamadan hemen
önce katılımcılarla birlikte oluşturulur.2. Ajandanın her maddesi için tanımlanmış bir süre
olmalıdır.3. Zaman optimum düzeyde kullanılmalı ve herkesin
katılımı sağlanmalıdır.4. Toplantının belirlenen süresi çerçevesinde katı-
lımcıların konuşma sürelerini kendilerinin belirlenmesi istenebilir
5. Toplantıda dikkatler sırası gelen konuşmacı üzerinde olmalıdır.
6. Katılımcılar birbirlerinden öğrenmeye çalışmalıdır. Unutmamalıdırlar ki başkalarının değil kendilerinin rakibidirler.
Economist Dergisi, İsveç hükümetine övgüler yağdırdı
İngiltere’de haftalık yayınlanan Economist dergisi, 8 yıllık sağ koalisyon partilerinin yönetimini çok başarılı bulurken, Maliye Bakanı Anders Borg ile birlikte Avru-pa’nın en başarılı ekonomisinin İsveç olduğunu ve Bakan Borg’un dünya çapında ün yaptığını belirtti. Economist dergisi bu haftaki sayısını 14 Eylül’de yapılan seçimlere ayırdı. İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt yönetimindeki merkez-sağ hükümetinin 8 yıllık dönemde çok başarılı bulan haberde, İsveç ekonomisinin yüzde 12,6 oranında büyüdüğünü, her sene bütçenin fazla verdiğini belirtti. ‘Sosyal Demokratlar’ın halktan yüksek vergi alarak, kamu harcamalarına yüksek ödenek ayırma’ devrine merkez-sağ koalisyon partilerinin son verdiğini ve İsveç’in eski imajının değiştiğine vurgu yapılan yazıda, yine de dünyada en yüksek vergi oranlarının İsveç’te bulunduğunu kaydetti.
Dünyanın en havalı 3. mahallesi Stockholm’de
Dünyanın dört bir yanından turistlerin takılmayı sevdikleri mekânlar vardır. Vogue Moda Dergisi okurları için bu mekânlardan en havalı 15 tanesini belirledi. Vintage dükkânları, kafeler, kitapçılar müzik marketleri ve çağdaş sanat merkezleri ile farklı restoran tarzlarının bulunduğu en havalı mahalle; Japonya’nın Başkenti Tokyo’da bulunan Shimokitazawa seçilirken, Kanada’nın Başkenti Toronto’daki West Queenwest mahallesi ikinci, Stockholm’de bulunan Södermalm mahallesi ise üçüncü sırayı aldı.
Vogue Moda Dergisi’nin seçtiği dünyanın en havalı 5 mahallesi...
1. Shimokitazawa, Tokyo, Japonya2. West Queenwest, Toronto, Kanada3. Södermalm, Stockholm, İsveç4. Tiong Bahru, Singapur5. Centro, Sao Paolo, Brezilya
‘İslami olmayan’ IŞİD protesto edildiZAMAN KOPENHAG
1‘Bir kişiyi öldürmek tüm insanlığı öldürmek gi-bidir’ Maide suresinde yer alan bu ayet mealini
Danca yazan bir grup Müslüman, aşırı radikal örgüt IŞİD’ı kınadı. Tarık Ziad Hüseyin ve Zubair Butt Hüseyin’in sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden yaptığı ‘İslami olmayan İslam Dev-leti IŞİD’A hayır diyoruz’ çağrısına çok sayıda Arap, Pakistanlı, Türk, Somalili ve Danimarkalı ‘evet’ dedi. Kopenhag’ın Nörrebro semtinde başlayan protesto yürüşü Nörrebro caddesi üzerinde devam etti. Pro-testo yürüyüşünü organize eden Zubair Butt Hüseyin, bir Müslüman olarak IŞİD’ın yaptıklarını onayla-manın asla mümkün olmadığına işaret ederek, ‘IŞİD adeta İslam’ı esir alıp, terörü ve kafa kesmeyi dinin bir parçası gibi gösteriyor. IŞİD asla bir İslam devleti ve İslami değildir’ dedi. Facebook üzerinden yaptıkları
çağrıya olumlu cevap veren herkese teşekkür eden Zubair Butt Hüseyin, çok sayıda Danimarkalının da kendilerine destek vermesinden dolayı ayrıca mutlu olduğunu söy-ledi. Nörrebro spor salonunun önünde başlayan protesto yürüyüiü Nörrebro caddedi üzerinde devam etti.
AB Komisyonu’nun rekabetten sorumlu komiseri olan Margrethe Vestager, “Öncelikle Avrupa Parlamentosu’nun güvenini kazanmak zorundayım. Bu benim şu anda öncelikli görevim.” dedi.
Vestager’e AB’de önemli görevDanimarka siyasetine son dönemde yön veren isimlerden biri olan Margrethe Vestager bundan böyle Avrupa Birliği Komisyonu’nun rekabetten sorumlu komiseri olacak. ZAMAN KOPENHAG
1Uzun süren pazarlıkların ardından bir süre önce Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı olarak atanan
ve 1 Kasım’da göreve başlaması öngörülen Jean Claude Juncker, birlikte çalışacağı 28 komisyon üyesinin görev dağılımını yaparak geçtiğimiz hafta içerisinde basınla paylaştı.
Söz konusu komisyon üyelerinin belirlenmesi esna-sında AB üyesi ülkeler arasında sert pazarlıkların yapıldığı ifade ediliyor. Zira söz konusu komisyon üyeleri önü-müzdeki 5 yıl boyunca Avrupa Birliği’nin politikalarının belirlenmesinde baş rol oynayacak.
AB Komisyonu'nun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Avusturyalı
Johannes Hahn oldu. Hahn, geçtiğimiz dönem Avrupa Birliği Komisyonu’nun bölgesel politikalardan sorumlu üyesi olarak görev yapıyordu. Önümüzdeki dönemde ise Türkiye’nin de aralarında bulunduğu aday ülkelerle müzakereleri yürütmekle görevli olacak. Bu arada görev-lendirme sürecinde 'genişlemeden sorumlu üye' yerine 'genişleme müzakerelerinden sorumlu üye' ifadesinin kullanılması dikkat çekti.
Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans kurum-lar arası ilişkiler, hukuk devleti ve Temel Haklar Şartı’ndan, geçtiğimiz dönem AB Komisyonu’nun İnsani Yardım ve Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Üyesi olarak görev yapan Kristalina Georgieva ise önümüzdeki dönemde bütçe ve insan kaynaklarından sorumlu komiser olacak. Estonya eski Başbakanı Andrus Ansip ise dijital ortak
6 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
NORV
EÇ H
ABER
TUR
U
Breivik'in avukatı belediye başkanlık adaylığını reddetti
Oslo'da 77 kişiyi katleden Brevik'in avukatlığını yapan Geir Lippestad'ın, anamuhalefet İşçi Partisi'nin (Ap) kendisine teklif etiiği Oslo belediye başkanlığı adaylığına sıcak bakmadığı kaydedildi. Devlet televiz-yonunda (NRK) yer alan haberde, Lippestad'ın, parti yetkililerine yaz öncesi teklife sıcak bakmadığına ilişkin mesaj gönderdiği açıklandı. Avukatın, kendi soyismini taşıyan avukat firmasındaki görevine devam edeceği bildirildi. Daha çok cani Brevik'in avukatlığıyla gündeme gelen Geir Lippestad, 2013'te Gazeteciler Fotoğraf Kulübü tarafından yılın 'en kibar adamı ödülüne' layık görülmüştü. Ayrıca Lippestad, Breivik'i konu alan 'Det vi kan stå for' isimli bir kitap kaleme almıştı.
Her yıl on binlerce kişi omuzundan ameliyat oluyor
Ülke genelinde yılda binlerce kişinin omuzdan ameliyet olduğu kaydedildi. Oslo Üniversitesi Has-tanesi'nin verdiği bilgilere göre, her yıl 20 bin kişinin omuz rahatsızlığından dolayı ameliyat olduğu belirtildi. Ameliyat olan hastalara, ameliyat sonrasıfizik tedavisi uygulandığı, böylelikle hastaların yüzde 90'ının iyileştiği bildirildi. Ayrıca bu yöntemle milyonlarca kronun devlet kasasına kazanıldığı ifade edildi. Hastanede görev alan uzmanlar, bunun, ülke toplumunun gelişmişliğine bir gösterge olduğunu açıkladı.
Hadia Tajik, İşçi Partisi ikinci başkanlığının en büyük adayı
Birçok İşçi Partili belediye başkanının, Hadia Tajik'in, partinin ikinci başkanlığına getirilmesini istedikleri belirtildi. Ülkenin en büyük günlük gazetelerinden VG, ülkenin en büyük İşçi Partisi'ne bağlı 67 belediye başkanına, partinin ikinci başkanlığınına kimi layık gördüklerine ilişkin bir soru yöneltti. Buna göre, 67 belediye başkanın yüzde 54'ünün İskandinavya'nın Pakistan asıllı ilk Müslüman bakanı ünvanına sahip eski Kültür Bakanı ve şimdiki Adalet Komitesi Başkanı Hadia Tajik'in, partinin ikinci başkanlığına getirilmesinden yana oldukları ifade edildi. Yüzde 31'nin ise Sanayi Bakanı Trond Giske'nin ikinci başkanlığa getirilmesi gerektiğini düşündükleri belirtildi.
Genç kız, yüzlerce litre kaçak alkolle yakalandı
20 yaşındaki genç bir kadının, yüzlerce litre kaçak alkolle yakalandığı kaydedildi. Østfold polisinin verdiği bilgilere göre, güvenlik birimlerinin 20 yaşındaki genç bir kadının, araba bagajında sakladığı 302 litre alkole el koyduğu açıklandı. Daha önce de Norveç sınırında ele geçirilen uyuşturucu ve kaçak mal oranında yükseliş yaşandığı kaydedilmişti. Gümrük Müdürlüğü'nün yaptığı açıklamaya göre, 2014 yılı içerisinde Norveç'in İsveç sınırında yaklaşık yarım ton haşhaşa, 339 bin litre alkole, 11 ton kaçak ete, 56 bin sahte marka mala ve 7 ateşli silaha da el konulduğu bildirilmişti.
KAYGISIZ ÇİFTİNİN HAC ÜMİDİ HÜZNE DÖNÜŞTÜ
Diyanet’le hacca gideceklere ‘Danimarka vatandaşlığı’ engeliKutsal topraklara gidip hac farizasını yerine getirmek isteyen Asım – Şenay Kaygısız çifti, tüm işlemlerini yapıp beklerken, Danimarka Türk Diyanet Vakfı’ndan gelen telefonla sarsıldılar. Vakıf yetkilileri, sadece Danimarka vatandaşı oldukları için Suudi Arabistan’ın vize vermediğini söyledi.
HASAN CÜCÜK KOPENHAG
1Asım – Şenay Kaygısız çifti kutsal toprak-lara gidip hac farizasını yerine getirmek için
hazırlıklarını yapıp beklerken, Danimarka Türk Diyanet Vakfı’ndan gelen bir telefonla sarsıldılar. Haftalaröncesinden müracaatlarını edip, tüm ev-raklarını teslim eden ve paralarını ödeyen Kaygısız çiftine, sadece Danimarka vatandaşı oldukları için Suudi Arabistan’ın vize vermemesi sonucu Diyanet İşleri ile hacca gidemeyecekleri ifade edildi. Büyük bir şok yaşayan Kaygısız çifti, kutsal topraklara git-melerine sadece 6 gün kala gelen kararla sarsıldılar.
Asım- Şenay Kaygısız çifti hac farizasını yerine getirmek için Danimarka Türk Diyanet Vakfı’nı seçtiler. Mayıs ayında internet üzerinden vakfın sitesinden ön kayıtlarını yaptırıp, 1000 kron kayıt parası ödediler. 28 Haziran’da ise vakıf ön kayıt yapanlardan resmi evrakları istedi. Temmuzun ortasında iki kişinin hac ücreti olan 54 bin kronu vakfın verdiği banka hesabına yatırdılar. Ramazan Bayramı'nın ilk günü olan 28 Temmuz’da ise hac için gerekli olan tüm evrakları teslim ettiler. 20 Ağustos’ta vakıf binasında hacı adaylarına yönelik bilgilendirme toplantısına katılan Kaygısız çifti, diğer hacı adaylarına verilen ihram, yaka kartı ve çantalarını aldılar. Vakıf yetkilileri Danimarka hac kafilesinin 17 Eylül’de kutsal topraklara haraket edeceğini hacı adaylarına tebliğ etti.
Kutsal topraklara gitmek için yaz tatilinde izin kullanmayan Kaygısız çifti, yakınlarıyla helalleşip günleri sayarken Danimarka Türk Diyanet Vakfı’ndan gelen bir telefonla sarsıldılar. Gitmelerine sadece 6 gün kala vakıf yetkilileri, sadece Danimarka vatandaşı olmasından dolayı vize almada sıkıntı yaşadıklarını, Türk vatandaş-lığının olup- olmadığını sordular. Asım Kaygısız, müracaat formunu doldururken ifade ettiği gibi Türk vatandaşı olmadığını ancak Türk vatandaş-lığından çıkanlara verilen mavi kartının olduğunu belirttikten sonra vakıf yetkileri kartı kendilerine göndermelerini istedi. Asım Kaygısız, gelişmeleri şu şekilde anlattı: "Telefondan hemen sonra per-
şembe akşamı saat 22 sularında Slagelse’den 100 km uzaktaki vakıf binasına gidip hem benim hem de eşimin mavi kartını teslim ettim. Vakıf yetkilileri bana cuma günü bir cevap vereceklerini söylediler. Cuma günü aramadılar. Ben sorun çözüldüğü için aramadılar diye düşünürken cumartesi akşamı gelen bir telefonla adeta dünyam yıkıldı. Sadece Danimarka vatandaşı olduğum için Suudi Arabis-tan’ın bize vize vermediğini, Diyanet’le gideceklere sadece Türk vatandaşı veya çiftlerden birinin Türk vatandaşı olması durumunda vize verildiğini söylediler." Kaygısız çifti tam bir şok yaşarlar. Ev adeta cenaze evine döner. Kutsal toprakların hasreti hüzne dönüşür. Asım Kaygısız, vakıf yetki-lerinin kendileriyle beraber 30’a yakın kişinin aynı sorundan dolayı hacca gidemediğini söylediklerini ifade ederken, vakıf yetkilisi, ödediğim ücretin bize iade edileceğini belirtip "Bunda da bir hayır vardır." dedi. Kaygısız, "Doğrusu bu yaklaşımı kabul edemiyorum. Elbette her işte hayır vardır ama ortada bir ihmal varsa bunun sorumlusu hesap vermelidir. Ben ödediğim ücretin peşinde değilim. Hac için yazın izine gitmedik, işyerimden izin aldım. Olayın maddi kaybı hiç umrumda değil, manen çökmüş durumdayız." diye konuştu.
Zaman’ın konuyla ilgili soru yönelttiği Da-nimarka Türk Diyanet Vakfı yetkililer ise önce gerekli açıklamayı yapacaklarını söylediler. Ancak gazetemiz baskıya girdiği saate kadar herhangi bir açıklama gelmedi. Zaman olarak Danimarka Türk Diyanet Vakfı’na şu soruları yöneltmiştik.
1: Sadece Danimarka vatandaşı olan Türk kökenlilere Suudi Arabistan neden hac vizesi vermiyor?
2: Bu uygulama ne zamandan beri geçerlidir?3: Bu uygulama konusunda Vakıf ne zaman
bilgi sahibi oldu?4: Hac için hazırlananlar ancak gitmeye bir
haftadan daha az süre kala gidemeyeceğini öğre-nen vatandaşın maddi - manevi mağduriyeti söz konusu. Vakıf bu konuda neler yapacak?
5: Danimarka vatandaşı olupta önceden müra-caatlarını yapan ancak hac vizesi alamayan toplam kaç kişi var?
7 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • delikate@delikate.dk • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13
İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...
1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...
Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.
Seçmenler kreşe gitmeyen çocuklara verilen yardımın kesilmesini istiyorBirçok seçmenin, çocuklarını kamuya ait kreşlere göndermeyen ailelere yapılan maddi yardımın kaldırılmasını istemesine rağmen, hem iktidar hem de anamuhalefet partileri maddi yardım uygulamasını kaldırmamakta kararlı.
Neredeyse tüm partiler, seçmenlerin aksine, kreşlere gitmeyen çocuklara verilen parasal desteğin sürdürülmesini istiyor. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ
YASİR ÖZKAN OSLO
1İktidardaki Sağ Partisi (H) ve ortağı İlerleme Partisi’nin (FrP) seçmenleri, çocuğunu ka-
muya ait kreşlere göndermeyen ailelere yapılan maddi yardımın kaldırılmasını istediği kaydedildi. İnFact araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilen bir anketin sonuçlarına göre, hükümet partilerini destekleyen seçmenlerin, çocuklarını kreşe gönder-meyen ailelere yapılan maddi yardımın kaldırılması konusunda muhalefeti desteklediği kaydedildi. An-cak hükümet, seçmenlerin aksine, desteğin sürdü-rülmesini , hatta genişletilmesini istediği açıklandı.
Yapılan anketin sonuçlarına göre, koalisyon or-tağı Sağ Parti’nin seçmeninin yüzde 41,1’i, İlerleme Partisi’nin seçmeninin ise yüzde 44,6’sı, hükümet politikalarının aksine ailelere yapılan yardımın kaldırılmasını istiyor. Ayrıca, Hıristiyan Halk Partisi (KrF) ve Merkez Parti (Sp) haricinde bütün partilerin seçmenlerinin çoğunlukla ailelere yapılan bu maddi yardımın kaldırılmasını istediği vurgulandı.
Sağ Parti yetkilileri, kendi seçmenlerinin çoğu-nun ailelere yapılan maddi yardımın kaldırılmasını istese de, maddi yardımın kaldırılmayacağını, hatta genişletilebileceğini belirtti. Sağ Parti yetkilileri, çocuklarını kamuya ait kreşlere göndermeyen ailelere yapılan maddi yardımın kaldırılmamasının, geçtiğimiz yıl hükümeti kurarken anamuhalefet
partileriyle yapılan anlaşmanın bir gereği olduğunu aktardı.
Sağ Parti adına konuşan milletvekili ve Meclis Çalışma ve Sosyal Güvenlik Komitesi üyesi Stefan Heggelund, anamuhalefet partileri Sol Parti ve Hıristiyan Halk Partisi’yle yapılan anlaşmaya sadık kalmaları gerektiğini söyledi. Yapılan anketlerin, ailelere verilen maddi yardıma ilişkin parti politika-larını değiştirmiyeceğinin altını çizen Heggelund, kendilerinin seçmenleriyle aynı fikirde olmamasını şöyle yorumladı: “Bu konu, bizim kendi içimizde de oldukça çok tartıştığımız bir konu. Dolayısıyla, seçmenler arasında da konuya ilişkin fikir ayrılıkları bulunması gayet normal.’’
Öte yandan, daha önceleri çocuklarını kamuya ait kreşlere göndermeyen ailelere maddi yardım yapılmasını destekleyen Sol Parti (V), yaptığı açık-lamada konuya ilişkin politikalarını değiştirdiklerini, maddi yardım sisteminin kaldırılmasını destekledik-lerini kaydetti. Meclis Aile -Kültür Komitesi İkinci Başkanı ve Hıristiyan Halk Partisi (KrF) Milletvekili Geir Jørgen Bekkevold ise, ailelere yapılan maddi yardımın kaldırılmasının söz konusu olmadığını söyledi. İktidardaki partiler ve Sol Parti ile yapılan anlaşmalarda, maddi yardımın kaldırılmayacağı konusunda anlaşıldığını aktaran Bekkevold, Sol Parti’nin anlaşmaya sadık kalması gerektiğini vurguladı.
MF
8 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
KKTC Din İşleri Başkanı İsveç’te temaslarda bulundu
Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği'ni ziyaret eden KKTC Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Talip Atalay, Müsteşarlar Mustafa Sertel ve Taylan Tokmak ile bir araya geldi.
ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM
1İsveç Dindar Sosyal Demokratlar Topluluğu’nun
davetlisi olarak İsveç’e gelen KKTC Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Talip Atalay, çeşitli temaslarda bulundu.
Dini Liderler Arası İletişim-Kıbrıs’ta Barış Sürecine Katkıları ve dini konularda konferans vermek üzere İsveç’e gelen Atalay, İsveç İslam Federasyonu Başkanı Tahir Akan, Yeşiller Partisi Grup Başkanı Mehmet Kaplan ve KKTC Stockholm Temsilcisi Damla Güçlü’yü ziyaret ederek bir süre görüştü.
Türkiye Cumhuriyeti İsveç Büyükelçiliği’ni de ziyaret eden
Atalay, Büyükelçi Kaya Türkmen Türkiye’de olduğu için Müsteşarlar U. Mustafa Sertel ve M. Taylan Tokmak ile bir araya geldi. Başkan Atalay’a, Yeşiller Partisi Grup Başkanı Mehmet Kaplan ve İsveç Dindar Sosyal Demokratlar Lideri Peter Weiderug eşlik etti.
Cuma namazını Fittja Ulu Camisi’nde kılan Başkan Atalay burada, Stockholm Sosyal İşler ve Din Hizmetleri Müşaviri Fatih Mehmet Karaca, Botkyrka İlçesi Belediye Başkanı Katarina Berggren, Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Adayı Serkan Köse ve Liberal Parti Milletvekili Sedat Doğru ile bir araya gelerek sohbet etti.
Dini topluluklar üzerindeki denetimler artıyorDanimarka’da hükümet son dönemde çıkan çeşitli tartışmaların akabinde dini topluluklar üzerindeki denetimleri arttırma kararı aldı.ZAMAN KOPENHAG
1Son dönemde gerçekleştirdiği terör eylemleriyle dikkatleri üzerine çeken
IŞİD sadece Irak ve Suriye’de yaşayan Müslümanlar için değil Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için de hayatı zorlaştırıyor. Danimarka’da hükümet son dönemde çıkan çeşitli tartışmaların akabinde dini topluluklar üzerindeki denetimleri arttırma kararı aldı.
Hükümet tarafından geçtiğimiz Cuma günü yayınlanan bir açıklamada dini
topluluklar üzerindeki denetimleri gözden geçirecek yeni bir komisyonun kurulacağı ifade edildi. Açıklamada özellikle ekonomik denetimin altı çizildi ve şeffaflık vurgusu yapıldı.
Konuyla ilgili olarak Danimarka meydasına konuşan Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, ‘‘Şeffaflığın artmasının herkese faydası olacağını düşünüyorum. Özellikle saklayacak birşeyi olmayan ancak buna rağmen çeşitli suçlamalara maruz kalanların.’’ dedi. Danimarka meydasına konuşan Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, şeffaflığın artmasının herkese faydası
olacağını düşündüğünü belirtti.
MF
9 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
ZAMAN FRANKFURT
1Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ka-bul edilen Torba Yasa’yla yurt dışında
yaşayan vatandaşlara mavi kartla emeklilik imkânı sağlandı. Mavi kartlılar Türk vatan-daşlığı sırasında çalıştıkları süreleri dava açmadan borçlanabilecek. Yurt dışında si-gortalı ise başlama aynı Türkiye’de başlama gibi sayılacak.
TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen „İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerdeki Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı“ olarak torbaya ek-lenen yasa ile Türk vatandaşı olup da çıkma izni alarak Türk vatandaşlığını kaybeden insanlara Türk vatandaşı olarak çalıştıkları süreyi saydırarak emekli olma imkanı tanıyor. Bu yasayla mavi kart sahipleri dava açmaya gerek kalmadan emeklilik için borçlanabilecekler.
Mahkeme sürecine gerek kalmayacakYeni yasayla mesela bir kişi 1990-2000
yılına kadar Türk vatandaşı olarak yurt dışında çalışıp 2000 yılında vatandaşlıktan çıkarak Mavi kart alıp Alman vatandaşlığı geçtiyse 10 yıllık süreyi Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) borçlanabilecek. Bu zamana kadar Mavi kart sahiplerinin yurt dışı emeklilik borçlanmaları reddediliyordu. Borçlanma için bir yıla bulan mahkeme süreci gerekiyordu.
Yurt dışındaki sigorta başlangıcı Türkiye’de başlama gibi sayılacakTorba yasadaki diğer önemli değişiklik
ise SGK‘nın sigortanın başlangıcını dikkate alacak olması. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi gereğince sözleşmeye dahil ülkedeki sigortanın başlangıcı Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak kabul edilecek. Mesela bir kişi 1990 yılında Almanya’da ilk defa sigortalı bir işte çalıştıysa bu aynı zamanda Türkiye’de sigortanın başlangıcı olarak kabul edilecek. Böylece kişi Türkiye’de gibi sigortalı ise başlamış sayılıp emeklilik imkânı başlamış olacak. Bu yeni değişiklik ile kişilerin emeklilik için borçlanmak zorunda kalacakları süre kısalmış yani gün sayısı azalmış olacak, ödemek zorunda kalacağı borç azalacak, emeklilik yaşı erkene çekilip sigortalı olma şartını daha erken yerine getirmiş olacak. Yeni yasa Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp Resmi Gazetede yayınlanmasıyla yürürlüğe girecek.
Yurt dışında yaşayanlara mavi kartla emeklilik sağlandı!
TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen „İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerdeki Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı“ olarak torbaya eklenen yasa ile Türk vatandaşı olup da çıkma izni alarak Türk vatandaşlığını kaybeden insanlara Türk vatandaşı olarak çalıştıkları süreyi saydırarak emekli olma imkanı tanıyor.
10 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAS F I R A P O R U A Ç I K L A N D I :
Danimarka’da 15 radikal örgüt varUlusal Refah Araştırmalar Merkezi (SFI), Danimarka’da şiddete bulaşmayan ancak demokratik değerlerle problemi olan örgütlerin listesini çıkardı. SFI araştırmasına göre; ülkede 15 anti- demokratik ve radikal örgüt bulunuyor ve bu örgütler daha çok şehir merkezlerinde faaliyetteler.
HASAN CÜCÜK KOPENHAG
1Ulusal Refah Araştırmalar Merkezi (SFI), Danimarka’da faliyet gösteren
anti-demokratik ve radikal çevrelerle ilgili yaptığı araştırmayı kamuoyuna açıkladı. Da-nimarka’da ilk kez yapılan bu araştırma ile sağ ve sol kanat ile kendilerini ’İslamcı’ ola-rak tanımlatyan radikal gruplar tespit edildi. Lisbeth Pedersen tarafından yapılan araştır-mada, anti-cdemokratik ve radikal örgütlerin ideolojileri, hangi bölgelerde etkili oldukları, çalışma metotları ve nasıl organize oldukları üzerinde duruldu. Ortaya çıkan tabloda ise Danimarka’nın 15 anti-demokratik ve radikal örgüte ev sahipliği yaptığı oldu. Lis-beth Pedersen, örgütleri anti-demokratik ve radikal olarak tanımlarken çıkış noktalarının; demokratik değerlerle problemli olmaları, hoşgörüsüz, çoğulculuğa karşı olmaları ve kendi görüşlerini hakim kılmak için de-
mokratik prosedürleri değiştirme isteğine yönelik tutumda bulunma gibi kriterleri baz aldıklarını söyledi. 15 olarak tespit edilen radikal örgütlerden; 6’sı aşırı sağcı, 4’ü aşırı solcu ve 5’i ’İslamcı’. SFI, araştırmasına göre bu örgütlerin üyelerinin net sayısı ve zaman içinde azalıp- çoğalmaları bilinmiyor.
Aşırı gruplar mücadele ediyorSFI araştırmasında ortaya çıkan 15 anti-
demokratik ve radikal örgütten henüz suça bulaşanı yok. Ancak bu gruplar içerisinde suç ve şiddete karışmış üyeler bulunuyor. 3 farklı gruptan oluşan radikal örgütlerin ortak çatışma alanı olduğu gibi bazı grup-lar arasında ikili çatışma alanı da oluyor. Örneğin Gazze konusunda hem aşırı sağ hem aşırı sol ve hem de İslamcı gruplar birbirine karşı mücadele ediyor. Sağ ve sol kanattakilerin birbirine verdiği mücadelede ortak nokta ise ’etnik kökenliler’ oluyor. Sağ
gruplar, Danimarka’nın etnik kökenlilerden temizlenmesi tezini savunurken, sol köken-liler tam tersini söyleyip, ’ırkçılığa’ varan bir tutum sergileyen aşırı sağa karşı mücadele ediyor. Raporda bu konu şu ifadelerle yer alıyor: "Sol kanattaki radikaller, özellikle sağ kanadın hakimiyet kurmasını engellemek için zaman zaman şiddete başvuruyor. Bu durum, sağ kanattaki radikaller ve faşizm arasında bağlantı kurulmasından kaynakla-nıyor. Öte yandan, sağ kanattaki radikaller ise etnik azınlıkların demokratik haklarını kısıtlamaya çalışıyor." SFI raporunda, İslamcı çevrelerin biraz daha içlerine kapandığı belirtilirken, "İslamcı çevreler kendi içlerine yöneldiler; dini ve politik hususlara ilişkin daha genel seviyede bir din ve ahlaki dürüst-lük tartışmasına giriştiler. Buna ek olarak, söz konusu gruplar, Müslümanlara demokrasi adı altında baskı uygulandığı tezini savunup, örneğin Müslümanların oy kullanmamaya
teşvik edilmesi gibi çalışmalar yapıyorlar." görüşlerine yer verildi.
Danimarka’da varlığı tespit edilen 15 anti-demokratik ve radikal örgütlerin üyeleri ülke genelinde bulunmasına karşılık, faaliyet alanları daha çok büyük şehirler. Faliyet alanı olarak önplana Kopenhag ve Arhus çıkıyor.
Tespit edilen radikal örgütlerAşırı sağ radikal örgütler: Danish De-
fence League, Danmarks Nationale Front, Dansk National Socialistisk Bevaegelse, Ri-ght Wings, Stop Islamiseringen af Danmark, Folkebevaegelsen mod indvandring
Aşırı sol radikal örgütler: Antifascistisk Aktion, Antiracistisk Netvaerk, Libertaere Socialister, REDOX
'İslamcı' radikal örgütler: Hizb ut-Tahrir, Kaldet til Islam, Dawah-centret, Dawah-ba-erere, Muslimsk Ungdomscenter
Breivik katliamının tüm Avrupa'da anılması isteniyorENGİN TENEKECİ OSLO
1Irkçı Anders Breivik’in 2011 yılında 77 kişiyi acımasızca katlettiği 22 Temmuz gününün tüm Avrupa’da anılması isteniyor. Norveç
Meclis Başkanı Olemic Thommessen ile Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Konseyi Başkanı Anne Brasseur’in, Breivik katliamının, nefret suçlarını temsilen tüm Avrupa’da anılmasına ilişkin bir önerge sundukları aktarıldı. Önergeyle amacın, Avrupalıları, kıtada yükselişe geçen nefret suçları hakkında bilgilendirmek olduğu vurgulandı. Thommessen, nefret suçu ve söylemlerinin, demokrasi adına büyük bir tehdit unsuru olduğunu belirtti. Ayrıca Thommessen ile Brasseur’in
hazırladığı ortak bildiride, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve büyüyen aşırı milliyetçiliğe karşı mücadelede, tüm partilerden erken ve açık bir cevap talebinde bulunulduğunun altı çizildi.
İslam düşmanı Anders Behring Breivik'in, 22 Temmuz 2011’de, başkent Oslo'da hazırladığı yaklaşık bir tonluk bomba yüklü aracı başbakanlık binaları önünde patlatmıştı. Patlama sonucunda 8 kişi hayatını kaybetmiş, onlarca kişi yaralanmıştı. Ayrıca bakanlık binaları milyonlarca krona hasar görmüştü. Breivik, daha sonra İşçi Partisi Gençlik Kolları’nın Utøya adasında düzenlediği kampı basarak çoğunluğu gençlerden oluşan 69 genci katletmiş, 200’den fazla genci de yaralamıştı. Cani Breivik, çıkarıldığı mahkemede 21 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
12 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
YORUM
Çocuğunuzun meslek seçiminde hedefi var mı?MEHMET TOY AİLE UZMANI
1Hedef, hayatı programlamak deme-ktir. Hedefi olmayanlar veya gayes-
ini unutanlar çalışmaktan zevk almazlar. Küçük yaşlardan itibaren kişide var olan yetenekler dikkate alınarak, o insanın hedefinin tayin edilmesi gerekir. Küçük yaştan itibaren hedefin tayin edilmesi insanın, bir yandan çalışma azmini artırırken diğer yandan dikkatini bir noktada yoğunlaştırmasını sağlar. Dikkatin bir noktada yoğunlaşması, o alanda düşünmeyi ve gayret etmeyi ortaya koyar. Siz beyninize ne yapmak istediğinizi söylediğiniz takdirde; beyniniz gece gündüz çalışacak ve isteklerinizi yerine getirme ko-nusunda gayret edecektir. Önemli olan, beyninize ne iş yapacağını bir komut olarak önceden bildirmektir.
Hedefinizi tayin etmemişseniz, yaptığınız işin bir önemi yoktur. Çocuklarımız bazen hedefsizliğin kurbanı olmaktadırlar. Bazı çocuklar liseye kadar geliyorlar, hatta liseyi bitiriyorlar, fakat ne olacaklarına dair hala karar vermemiş bulunuyorlar. Bu durum okuma isteğini yok edebiliyor. Başarılı toplumlarda önce hedef ortaya konulur, sonra plan yapılır ve o plan bir metot dâhil-inde gerçekleştirilmeye çalışılır.
Anne baba olarak çocuğunuzun mesleğini seçme konusunda elbette görüş ve tavsiyeleriniz olmalıdır. Ancak
bu tek taraflı olmamalı, çocuğunuzun da görüşlerini almanız gerekmektedir. Yani beraber seçtiğiniz mesleği, çocuğunuza benimsetmeniz gerekmektedir. Bu hususta çocuğunuzun kapasitesini, ilgisini dikkate almanız gerekir. Zekâ düzeyi, seçilen mesleğe
yeterliyse veya o mesleğe yatkınsa, tercihleriniz netice verecektir. Aksi durumda netice ver-meyecek ve sonradan başka mesleklerin tercih edilmesine dönüşecektir. Bu da çocukta hem zaman kaybına, hem de başarılı ol-mak için çalışma sürecinin azalmasına yol açacaktır. Kısaca teşhis baştan doğru konulmalı ve uygulama ona göre devam etmelidir.
Küçük yaştan itibaren bir mesleği kendine hedef seçen çocuk, okul hayatı boyunca, seçtiği o mesleğe ulaşmak için daha çok gayret eder. Bu da çocuğun daha başarılı olmasını sağlar.
Çocuğunuza küçük yaştan itibaren, sizin de tavsiyeleriniz üzerine, seçtiği mesleğe kavuşuncaya kadar, seneler boyunca o mesleğin önemine dair bilgilendirmeler ve hatırlatmalar yapmalısınız. Bu uygulama çocukta meslek bilincinin oluşmasını sağlayacaktır. Tabi ki bu uygulamanın da usulleri vardır: Çocuğa emirvari olarak, “Sen doktor, öğretmen, avukat olacaksın! Olmalısın” denilmemelidir. Bu yaklaşım
bazen çocuklarda, özellikle ergenlerde “Olmayacağım” şeklinde tepkilere sebebiyet verebilmektedir. Bu hususta şöyle bir yol takip etmek daha uygun olacaktır: Diyelim ki çocuğunuz hukuk profesörü olmak istesin Ona, “Sen hukukçu olacaksın!” demek emirvari davranmak anlamına gelecektir. Oysaki “Sen ne olmak istiyordun?” sorusunu sormak daha uygun olacaktır. Bu soruya cevap olarak çocuk, “Hukuk profesörü” olmak istiyorum diyecektir. Tekrar, öyleyse “Ne yapman gerekiyor” denildiğinde çocuk, “Çok çalışmam gerekiyor” diyecektir. Bu metot ona, isteyerek ve severek iş yapma becerisini kazandıracaktır.
Çocuğun amacına ulaşabilmesi için ona zaman zaman güzel sözlerden bahsetmek gerekiyor: “Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur. (Peter F. Drucker), “Bir insanın uzandığı nokta erişebileceğinin ötesinde olmalı, yoksa gökler neden var?” (Robert Browning), ”Nereye gideceğini bilen kişiye yol vermek için dünya bir yana çekilir.” (Jordan) “ Hedefsiz insanlar kökleri kesilmiş ağaç gibidirler. Duyguları yeşermediği için yeşermez.” Bu gibi sözler çocuğa hayat serüveninde, yol gösteren kıble nameli pusulalar gibi ışık tutacak ve çocuğun hedefine ulaşmasına çok büyük katkı sağlayacaktır. Güzel sözlerin yansıra çocuğa hedefine ulaşmış, başta ilim adamları olmak üzere onların hayatlarından kesitler sunmak gerekir: Emile Zola her gün 50 sayfa kitap yazmış. İbn-i Sina kitabın başında uyuyup rüyasında okumadığı sayfaları
okurmuş. İbn-i Rüşt ölünce, hayatı boyunca biriktirdiği kalem atığını, onu yıkamak için suyu ısıtmakta kullanmışlar.
Çocuğa, sen beynine ne yapması gerektiğini söylersen beynin, senin isteklerini gerçekleştirmek için; günlerce düşünür, sürekli çalışır; başka bir iş yaparken, uyanıkken, hatta uyurken o işi çözüme kavuşturuncaya kadar gayret eder. Yeter ki sen “Beynine bir hedef ver” denilmeli. İnsan sevdiği ve düşündüğünü hayal eder ve aklından çıkartamaz. Çocuğunuza; sen de seçtiğin mesleği sev, hayal et, düşün ve neticede hedefine ulaş denilmeli.
Zihinde dolaşıp duran, kalpte sevilen şeyler ruhsal âlemde bir kimlik oluşturur. Arzu ve istekler bir kere ruhtan çıkarsa diğer ruhlara sirayet ederler. Uzaktaki insanlarla ruhları vasıtasıyla haberleşme, bir şeyi meydana gelmeden önce hissetme, ruhun gücüyle eşyayı etkileme, bütün ruhlarda vardır. İnsanların ruhları, diğer ruhlarla irtibata geçer ve o ruhlarla desteklenir. İlim öğrenmek isteyen; âlim insanların, mutlu olmak isteyen; mutlu insanların ruhlarıyla irtibata geçer ve onların yardımına nail olurlar. Diğer taraftan insan meleklerle irtibata geçer, onların yardımına kavuşur. Çocuğunuza bu bilgileri verdikten sonra ona şöyle diyebilirsiniz: Bir kişi, bir şeyi gönülden talep ettiği zaman, talep ettiği o şeyi beyin, kalp, ruh(lar) ve meleklerin de yardımıyla elde eder. Mademki bunca yardımlar var, o halde sen daima ümitli ol, hedefine ulaşmaya çalış!
Aşırı sağcıların İslam karşıtı kampanyası ters teptiGöçmen ve İslam karşıtı olan Norveç Savunma Birliği’nin, sosyal medya üzerinden, göçmen kökenlilere ilişkin yapmaya çalıştıkları olumsuz algıya, birçok ünlü, göçmenlerle yaşadıkları pozitif anılarla cevap verdi.YASİR ÖZKAN OSLO
1İslam karşıtı olarak bilinen Norveç Savunma Birliği (NDL) isimli aşırı sağcı
grup, Müslümanlara karşı sosyal medyada başlattığı kampanyadan istediği sonucu bulamadı. Birlik, Facebook ve Twitter he-saplarından yaptığı çağrıda, halktan Müslü-manlarla yaşadıkları sıkıntıları anlatmalarını istedi. Aşırı sağcı grup tarafından yapılan çağrıya kısa sürede oldukça yoğun şekilde cevap geldi. Ancak Norveçliler gönderdikleri cevaplarda, aşırı sağcı gurubun istediğinin aksine, Müslümanlarla yaşadıkları pozitif anılara yer verdi. Cevap veren Norveçliler’in arasında bazı ünlü isimler de bulunuyor.
Norveç’te tanınmış gazetecilerden Krister Hoas, kendi Twitter hesabından aşırı sağcı gruba şu şekilde cevap verdi: “İki Iraklı tanıyorum. İkisi de doktor. Muhtemelen yalnızca bir yılda topluma getirileri, Norveç Savunma Birliği'nin hayat boyunca toplam getirilerinden fazladır.’’
"Çok iyi başardınız"Aşırı sağcı gurubun çağrısına cevap veren
ünlü isimlerden birisi de ülkenin tanınmış komedyen ve oyuncularından Odd-Magnus Williamson. Göçmen asıllı eşiyle evlendiği anı anlatarak çağrıya cevap veren Willi-amsen, attığı tweette söyle dedi: “40-50 yakın dost, oldukça iyi yiyecekler, müzik ve eğlence. Hayatımın aşkıyla buluştum! Çok iyi iş başardınız çocuklar.’’ Ülkenin tanınmış gazeteci ve yazarları arasında yer alan Øyvind Strømmen ise, mizahla karışık verdiği cevapta şöyle dedi: “Daha çocuk iken çok korkunç bir Bosnalıyla tanıştım. Bana
akordeon çalmasını öğretti.’’Öte yandan, Norveç’te aşırı sağcıların
diğer Avrupa ülkelerine nazaren organize olamadıkları biliniyor. Ülkenin tanımış isimlerinden Tor Erlend Bach, İslam karşıtı derneğin organize olamayaşını şu ifadelerde
anlatıyor: “Norveç Savunma Birliği kağıt üzerinde var olan ama gerçekte çok az faali-yet yapan bir dernek. Yıllardır uğraşmalarına rağmen 40 kişiyi bile toparlayamadılar.’’ İngiltere'de bulnan İngiliz Savunma Birliği'ni (English Defence League) örnek alarak 2009
yılında kurulan Norveç Savunma Birliği, Norveç’te İngiltere’de olduğu kadar rant elde edemiyor. İngiltere'de binlerce İslam karşıtı sokak protestolarında buluşurken, Norveç'te bulunan aşırı-sağcı İslam karşıtları aynı şekilde örgütlenemiyor.
Müslümanlar hakkında negatif algı oluşturmak için sosyal medyada kampanya başlatan aşırı sağcılar umduğunu bulamadı.
13 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA
İlk defa 2010 seçimlerine parlamentoya girebilen SD oylarını yüzde 7.2 oranında artırarak, 20 olan milletvekili sayısını 49’a çıkardı. Yüzde 4 barajını aşarak meclise giren toplam sekiz partiden biri olan Yeşiller Partisi yüzde 6.8, Merkez Parti 6.1, Sol Parti 5.7, Halk Partisi 5.4 ve Hıristiyan Demokrat Parti 4.6 oranında oy aldı. İyi bir çıkış yapan Feminist İnisiyatifi ise 3.1 oranında aldığı oy ile barajın altında kaldı.
Bu sonuçlara göre, hükümet kurması beklen sol bloğun (Rödgröna) oylarının toplamı 43.7, (158 milletvekili) sağ bloğun (Alliansen) yüzde 39.3 (142 Milletvekili) ve herhangi bir bloğa dahil edilmeyen SD’nin ise 12.9 (49 Milletvekili) oldu.
BAŞBAKAN REİNFELD İSTİFA ETTİ2003 yılında Moderat Parti’nin başına
geçen ve 2006 yılından bu yana iktidarda bulunan Fredrik Reinfeldt, seçimlerde ağır darbe alan partisinin sorumluluğunu yük-lenerek, hem başbakanlıktan hem de parti başkanlığından istifa ettiğini açıkladı.
Sonuçların kesinleşmesinin akabinde bir açıklama yapan Reinfeldt, Başbakanlıktan ve parti başkanlığından istifa ettiğini açıkladı. Seçmenlerine ‘Bütün kucaklaşmalar, selfiler ve destekleriniz için teşekkür ederim’ diyerek veda eden Reinfelt sözlerine şöyle devam etti: ‘Seçim bitti. İsveç kararını verdi. Yarın görevi devrediyorum. Birlik hükümetiyle geçen 8 yıl harikaydı.’’
Reinfeldt özellikle aşırı sağcı SD’ye yöne-lik sert eleştirileriyle biliniyordu ve seçimin sonucu ne olursa olsun SD ile koalisyon kurmaya yanaşmayacaklarını açıklamıştı. Ancak kendisinin akabinde göreve gelecek yeni yönetimin bu konudaki tavrı henüz tam anlamıyla netleşmiş değil. SD Başkanı Jimmie Akesson seçimin akabinde yaptığı açıklamada, ‘‘Bizimle masaya oturmayı kabul etmedikleri için Muhafazakar Parti yönetimi üzerinde bir baskı olduğunu biliyorum.’’ diyerek olası bir pazarlığa açık olduğunun sinyallerini verdi.
Reifeldt’in yerine partinin başarılı isimlerinden Maliye Bakanı Anders Borg’un geleceğine kesin gözü ile bakılıyor.
Reinfeldt’in partisi M, 19 Eylül 2010 tarihindeki seçimlerde aldığı yüzde 30 oy ile tarihinin en yüksek oy oranına ulaşarak, büyük bir başarıya imza atmıştı. Bir önceki seçime kıyasla da oylarını yüzde 4 oranında artırmıştı. Ve yine, kurduğu koalisyon ile tarihinde ilk defa iki kez üst üste iktidar olmuştu. Sonuçlar açıklandıktan sonra partililere konuşan S Lideri Stefan Löfven, Başbakan Reinfeldt’in kararını saygı ile kar-şıladığını belirterek, bir çok konuda zıt fikirde olmasına rağmen, kişilik olarak kendisine büyük saygısının olduğunu söyledi.
YENİ HÜKÜMET NE ZAMAN KURULACAK?Halkın değişim istediği için kendilerine
oy verdiğini ifade eden Lövfen, İsveç’i inşa etmeye hazır olduklarını ve bunun için SD dışında bütün partiler ile işbirliğine hazır olduğunu söyledi. Hükümet kurma çalışma-larına Sol Blok içerisinde bulunan Yeşiller ve Sol Parti ile görüşerek başlayacağını açıkla-yan Lövfen, sağ bloktan da Merkez Parti ve Halk Partisi ile masaya oturacağını söyledi. Önümüzdeki günlerde bu partilerle sıkı pazarlıklarının yapılması bekleniyor. Yüksek oy almasına rağmen SD ile koalisyon gö-rüşmeleri yapmayacağını kaydeden Lövfen, “yönetimde bulunma hakkını kendilerinde bulmasınlar. Unutmasınlar halkın yüzde 83’ü onlara oy vermedi” dedi.
Yaz tatiline giren meclisin 29 Eylül’de
açılmasıyla Meclis başkanı tarafından Lövfen’e hükümet kurma görevi verilecek. Koalisyonda yer alacak partilerle ne kadar enken anlaşma sağlanırsa o kadar kısa zamanda hükümet kurulur. Yeni hükümet kurulana kadar halihazırdaki iktidar görevine devam edecek.
KAYNAK İŞÇİSİ LÖVFEN ve VAATLERİStefan Löfven, Håkan Juholt’un istifa
etmesinin ardından 27 Ocak 2012’de Yü-rütme Kurulu kararıyla Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na seçildi.
Kaynak işçisi olarak çalışan ve daha sonra ülkenin en büyük ikinci sendikası IF Metall Sendikası Başkanlığına kadar yükselen Löf-ven, hafta sonu yapılan seçimlerde İsveç’in yeni Başbakanı oldu.
İktidardaki Moderat Parti’yi, özellikle sağlık ve eğitim konularında eleştiri oklarının hedefi haline getiren Löfven, iktidara gelme-leri durumunda 2020 yılına kadar yüzde 8,2 olan işsizlik oranını, Avrupa’da işsizliğin en az yaşandığı Avusturya’daki yüzde 4, 8’lik oranının da altına çekeceklerini vadetmişti. Tam istihdamın ekonomik politikalarının ana hedefi olacağını söyleyen Löfven, 90 gün içerisinde her gence ya iş ya okul ya da staj imkanı sağlayacaklarının sözünü vermişti. Hükümetin özelleştirme politikalarını da eleştiren Sosyal Demokrat Parti Lideri, top-lumda eşitliği sağlayarak, kazancına bakıl-maksızın, her yurttaşa hizmet vereceklerini; kısacası ülkenin refah içerisinde yaşamasını sağlamak için 40 milyar kronluk bir bütçe ile ekonomik, eğitim, sağlık, işsizlik ve sosyal
sorunları çözeceklerini dile getirmişti. Genel seçimlerde olduğu gibi yerel ve
bölgesel seçimlerde de sandıktan birinci çıkan Sosyal Demokrat Parti oldu. Oyların yüzde 31,3’ünü alan Sosyal Demokratlar İsveç’in önde gelen birçok şehrinde yöneti-min sahibi oldu. Bu arada Sosyal Demokrat Parti’nin bir önceki seçime oranla yüzde 1,1 oy kaybetmesi dikkatlerden kaçmadı. Muhafazakar Parti ise oyların yüzde 21,3’ünü aldı. 21 Bölge Konseyi’nin belirlendiği bölge seçimlerinde de oyların yüzde 33,9’unu alarak sandıktan birinci çıktı. Moderat Parti bölge seçimlerinde yüzde 20,4 oy aldı. Yerel bazda aday olan Türkiye kökenli po-litikacılardan kimlerin kazanıp kazanmadığı tercihli oyların parti listelerine dağıtılmasının akabinde belirlenecek.
İsveç’te iktidar el değiştirdiİsveç’te seçimin galibi S, kazananı ise aşırı sağcı SD oldu. Ağır yenilgi alan Başbakan Reinfeldt istifa etti.
14 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYABoşanma konusunda Danimarka’ya entegre olduk!
Toplumun en önemli yapı taşı olan aile kurumu İskandinav toplumlarında hiç olmadığı kadar zayıflamış durumda. Boşanma oranları zirvede. Onbinlerce çocuk annesinden yada babasından ayrı bir şekilde çocukluğunu geçirmek zorunda kalıyor. Şüphesiz en zor durumda kalan onlar.
ZAMAN KOPENHAG, STOCKHOLM, OSLO
1Danimarka Ulusal Refah Araştırma Merkezi (Det nationale Forsknings-
center for Velfærd - SFI) tarafından yayınla-nan bir raporda göre Danimarka’da yaşayan göçmen kökenli aileler arasında boşanma son yıllarda hızla artıyor. Öyle ki göçmen kökenliler boşanma konusunda Danimar-kalılara oldukça yaklaşmış durumda. Araş-tırma göçmenler arasındaki her 4 evlilikten birinin boşanma ile neticelendiğini gösteri-yor. Bu oran Danimarkalılar arasında her 3 evlilikten biri.
SFI konuyla ilgili yayınladığı basın bildiri-sinde; “Göçmenler arasındaki boşanmaların büyük bir bölümü sosyal problemler yaşayan ailelerde yaşanıyor ve boşanma sonrasında çocukların neredeyse tamamı annesiyle birlikte kalıyor.” ifadelerine yer verildi.
SFI’a göre göçmenler arasındaki bo-şanma oranı daha bile fazla olabilir. Ancak birçok evliliğin daha uzun süre devam etme-sinde içerisinde yaşamış oldukları toplumda boşanmış insanlara karşı olan negatif algının bulunması ve boşanmış insanların sosyal statü ve rollerinin belirsiz olması etkili oluyor.
Raporda ailesi boşanmış olan göçmen kökenli çocukların aynı durumdaki Dani-markalı çocuklara nazaran çok daha zor şartlarla mücadele etmek zorunda kaldığı ifade ediliyor.
Rapor Danimarka’da yaşayan batılı olmayan göçmenlerin aile durumlarını in-celeyen ilk rapor olması hasebiyle büyük bir öneme sahip. Raporda farklı etnik kökenden gelen göçmenler ayrı ayrı inceleniyor.
Her 5 Türk aileden biri ayrı yaşıyor. Bu oran Somalili göçmenlerde daha yüksek. Somalili her 4 aileden biri ayrılmış durumda.
Öte yandan yapılan araştırmalar Dani-marka’da boşanmış ailelerin çocuklarının yaşıtlarına göre daha az eğitim aldığını gös-teriyor. 1980 yılında doğmuş 50 binden fazla çocuğun verilerinin incelendiği araştırmada 18 yaşına gelmeden aileleri boşanmış olan çocukların yüzde 23’ü liseye gidemiyor. Bu oran ailesi boşanmamış olanlarda sadece yüzde 12.
İsveç’te boşanmalar rekor seviyedeİsveç’te boşanma oranları özellikle son
yıllarda rekor üstüne rekor kırıyor. İsveç
İstatistik Kurumu’nun verilerine göre; 2013 yılında toplamda 25 bin 100 evlilik boşanma ile sonuçlandı. Bu son 40 yılın en yüksek rakamı. Ülkede boşanma oranları bölgeden bölgeye değişiklik gösteriyor. Mesela Sto-ckholm bölgesindeki evlilikler ortalama 10 yıl sürerken Halland ve Jamtland bölgelerine 13 yıl sürüyor.
Öte yandan yerli İsveçli ile göçmen kökenli birisi arasında yapılan evlilikler ortalama 9,5 yıl sürüyor. Her ikisi de göçmen kökenli olanlar arasında ise bu süre 11 yıl olarak gözüküyor.
Stockholm Üniversitesinden Prof. Dr. Mehrdad Darvishpour İranlı ve Şilili kadınlar arasındaki boşanma oranının İsveçli kadın-lara nazaran 4-5 kat daha fazla olduğunu ifade ediyor. İsveç’teki boşanma oranlarıyla ilgili kapsamlı bir araştırma yapan Prof. Dr. Darvishpour’a göre Türkiye kökenli göçmen-ler boşanma oranı en az olan göçmen grubu. Ancak onlar arasında da boşanma oranı son zamanlarda artıyor.
Norveç: Boşanmayı azaltmak için çiftlere dışarı çıkmaları tavsiyesinde bulunuyorNorveç’te 1970 yılından bu yana
boşanma oranları sürekli artıyor. Norveç İstatistik Kurumu verilerine göre 1980 yılın-dan bu yana her yıl en az 10 bin boşanma yaşanıyor. 2011 yılında boşanma vakalarının sayısı ise 23 bin 100. Daha sonraki yıllara dair veriler yada göçmenler arasındaki boşanma oranları ise henüz bilinmiyor. Bununla bir-likte Norveç’te son dönemde artan boşanma oranları yetkilileri alternatif çözüm önerileri üretmeye yöneltiyor. Halihazırda Norveç’te her 100 evlilikten 40 tanesi boşanma ile sonuçlanıyor. Kendisi de boşanmış bir birey olan Çocuk Eşitlik ve Sosyal Katılım Bakanı Solveig Horne, boşanma oranını azaltabil-mek için evli çiftlere birlikte dışarı çıkmalarını tavsiye ediyor. Horne’ye göre bu, ailelerde bağı güçlendirecektir. Horne, “Evli çiftleri aşık çiftlere çevirebilmek için küçük şeyler bulmalıyız.” diyor. Söz konusu fikri Steve Martin’in oynadığı Randevu Gecesi isimli filmi izledikten sonra edindiğini söyleyen Horne, “Filmde herşey kötü gidiyordu ancak gerçek hayatta iyi biteceğini düşünüyorum.” diyor.
İ S V E Ç L İ A Ş I R I S A Ğ C I L A R :
Artık bizi görmezden gelemezlerİsveç’te gerçekleştirilen seçimlerde büyük bir çıkış yaparak yüzde 12.9 oy alan aşırı sağcı İsveç Demokratları Partisi (SD) Başkanı Jimmie Akesson, ‘‘Artık bizi görmezden gelemezsiniz.’’ dedi.
ZAMAN STOCKHOLM
1İsveç'te seçim sonuçlarının kesinleşmesinin akabinde bir
açıklama yapan İsveç Demokratları Partisi (SD) Başkanı Jimmie Akesson, kendileriyle işbirliği yapmaya yanaşmayan iktidar ve muhalefet partilerini eleştirerek, ‘‘Artık çok
büyüğüz. Bugün bize gelmek zorundalar. Parlamentoda bizi görmezden gelemezler.’’ dedi.
Danimarka’daki aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi’nin (DF) parlamento üzerindeki etkisini örnek veren Akesson, İsveç’in er yada geç kendileri tarafından hazırlanan göçmen politikasını uygulamaya koymak zorunda kalacağını iddia etti.
Sandıktan birinci olarak çıkan Sosyal Demokrat Parti’nin lideri Stefan Löfven, seçim öncesinde yaptığı açıklamalarda sonuç ne olursa olsun aşırı sağcı İsveç Demokratları Partisi ile işbirliği yapmayacaklarını açıklamıştı. Bununla birlikte mevcut sonuçlar Sosyal Demokratların, Yeşiller Partisi ve Sol Parti’nin desteğine rağmen en az bir
partinin daha desteğini almadan hükümet kurmasının mümkün olmayacağını gösteriyor. İsveç Parlamentosu’na yakın kaynaklar Löfven’in herşeye rağmen İsveç Demokratları Partisi ile işbirliği yapmaya yanaşmayacağı, bunun yerine sağ blok partilerinden birinin dışarıdan desteği ile azınlık hükümeti kurmaya çalışacağını ifade ediyor.
15 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMHizmet Hareketi'ne zulüm Lahey'e taşındı
Tarihi yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra Hizmet Hareketi’ni hedef alan zulüm, ayrımcılık, nefret söylemi ve yok etme girişimleri Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşındı.SERKAN SAĞLAM İSTANBUL
1İşadamı Kani Kudu ve avukatı İsmail Yanar tarafından Lahey’e gönderilen
25 sayfalık şikayet dilekçesinde yapılan ‘soy-kırım’ 13 madde altında anlatıldı. Bunların insanlığa karşı işlenen suçlar olarak değerlen-dirildiği dilekçede, “Savaşların ve ayrımcılık-ların olmadığı, insanların farklılıkları ile yaşa-yabildiği bir dünyaya özlemimiz olsa da idare edenlerin despotça ve keyfi kararlar aldığı dünyada yaşıyoruz ve mahkemenize büyük gereksinme var.” denildi. ‘Soykırım suçları’ ve ‘İnsanlık karşıtı suçlar’ başlığı altında özetlenen dilekçede, hayatında hiçbir şiddete başvurmamış sivil toplum kuruluşuna ve ma-nevi liderine ağır hakaretlerde bulunulduğu vurgulandı ve bunlar şöyle aktarıldı: “Virüs, ur, sülük, maşa, haşhaşiler, paralel yapı, vaiz lobisi, ipi dışarıda, vatan hainleri, sinsi yapı, ihanet şebekesi, ananas cumhuriyeti, çete, örgüt, paralel devlet, kirli odak, efsunlanmış, dost modern darbeci, karanlık örgüt, inlerine gireceğiz, takiyyeci, kokuşmuş, çürümüş, sinsi virüs, gözü dönmüş, gizli örgüt, bun-lara su bile yok, imanlarından şüpheliyim, terör örgütü, montajcı, telekulak çetesi, haraç çetesi, yalancı, yanar döner, ilkokul mezunu, evlatsız, içi boş, kalbi boş, zihni boş, alim müsveddesi, Pensilvanya örgütü, karşı taraf, piyon, CHP’nin hocası, patron, kan emici, kandan beslenenler, itikadi sapıklık, darbeci, kasetçi, paralel din kuruyorlar.”
Belirli bir toplum kesiminin nefret ve ha-karet söylemleri ile ayrıştırıldığı, toplumdan tecrit edildiği, ‘onlara su bile yok’ denilerek bu kesime yaşam hakkı dahi tanınmadığı vurgulanan başvuruda, Hizmet Hareketi’nin dünya genelinde gördüğü ilgiye de dikkat çekildi. Hareket’in eğitime, Türk kültürünü tanıtmaya, dinler arası diyaloğa ve fakirlikle mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı Türk ve dünya milletleri tarafından övgü ile söz edilerek desteklendiği dile getirildi. Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Meclis’e verdiği soru önergesiyle deşifre olan Hizmet’i bitirme planının Anayasa ve kanunlara aykırı şekilde uygulamaya konulduğunun da anlatıldığı başvuruda, Ankara Anayasal Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un, Emniyet’e skandal fişleme talimatları verdiği belirtildi. 11 Haziran 2014 tarihli yazıya atıfta bulunularak davanın açılma sebebi özetle şöyle aktarıldı:
“Yurtiçinde tüm il ve ilçelere kadar araştırma talep edilmiş MİT, MASAK, TİB
gibi devlet kurumlarının hepsi 76 milyon vatandaşı fişlemek için harekete geçirilmiştir. Talimatta Hizmet Hareketi ‘Fethullah Gülen Cemaati’ olarak isimlendirilerek grubun silahlı bir terör örgütü niteliği bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gibi hiçbir delile dayanmayan, sivil ve mütedeyyin insanları hedefe koyan hukuksuz talepler yer almış, medyadan sivil toplum kuruluşlarına, akademi, okul, yurt, ev, dershane, şirket, vakıf ve derneklere ilişkin her türlü bilginin elde edilmesi talimatı ile eski başbakanın yargı eli ile cadı avı başlattığı ortaya çıkmıştır.
Yapılan soykırım suçudur, yargılanmalıdırUluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran
Roma Sözleşmesi’nin 6. maddesi, 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandı-rılması Sözleşmesi’nin 2. maddesinde tanım-lanan soykırım suçunu yargılama yetkisini Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne vermiştir. Buna göre “bir grubun yaşam koşullarının, üyelerine fiziksel zarar verilmesi amacıyla bilerek zorlaştırılması; SOYKIRIM’’ olarak nitelenmektedir. Ulusal, etnik, ırksal ya da dini bir grubun herhangi bir üyesi soykırım kurbanı olabilir. Roma Sözleşmesi sosyal ve politik gruplara karşı yöneltilen insanlık kar-
şıtı suçların yaygın veya sistematik temelde ve bir devlet ya da örgüt politikasına uygun olarak işlenmesi halinde Mahkeme’nin yargı yetkisine gireceğini kabul etmiştir. 2004 yılı MGK kararı ile başlayan ve en son 11 Haziran 2014 tarihli Ankara Anayasal Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un talimatları ve Hükümet’in Hizmet’i bitirme eylem planı, yaygın ve sistematik bir şekilde hükümet politikası olarak uygulanmaktadır.”
İşte yargılanması istenen isimler: Şikâyet dilekçesinde suçlanan isimler
şöyle sıralanıyor: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davu-toğlu, Başbakan yardımcıları Bülent Arınç, bakanlar (yeni ve eski); Efkan Ala, Nabi Avcı, Bekir Bozdağ, Muammer Güler, Zafer Çağla-yan, Egemen Bağış, Akif Çağatay Kılıç, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, milletvekili Şamil Tayyar, valiler Hüseyin Avni Mutlu, Muammer Erol, İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok, İBB Başkanı Kadir Topbaş, AA Genel Müdürü Kemal Öztürk, BDDK Başkanı Mukim Öztekin, SPK Başkanı Vah-dettin Ertaş, THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, THY Genel Müdürü Temel Kotil, Hendek Belediye Başkanı Ali İnci.
Başvuruda yalan haberlerle Hizmet Hareketi’ni hedef gösteren yayın kuruluşları
da belirtiliyor. Sabah, Akşam, Star, Takvim, Güneş, Yeni Akit, Yeni Şafak gazetelerinin sahipleri ve genel yayın yönetmenleri ile A Haber, Ülke TV, ATV, Kanal 7, Sky 360, Ka-nal 24, Beyaz TV’nin, sahipleri ve yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunuluyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin görev alanlarıUluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuru-
luşu, 17 Temmuz 1998’deki Birleşmiş Millet-ler Roma Konferansı’nda karara bağlandı. 1 Temmuz 2002’de göreve başlayan mahkeme, bu tarihten sonra işlenen suçlarla ilgili yargı yetkisine sahip. Uluslararası nitelikteki en ağır cürümleri işlediği iddia olunan sanıkları soruşturup yargılıyor. Uluslararası hukuk tüzel kişiliği bulunuyor. Sözleşmeye taraf her üye devletin toprağı üzerinde görev ve yetkilerini kullanabiliyor. Merkezi Lahey ol-masına karşın mahkeme gerek gördüğünde başka yerde de toplanabiliyor. Yargılamada Uluslararası Ceza Mahkemesi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’ni dikkate alıyor. Savaş suçları, barışa karşı işlenen suçlar, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım suçlarına bakmak mahkemenin görevi içinde. En ağır ceza olarak müebbet hapis uygulanıyor.
‘Cadı avı’nın öldürdüğü polis müdürünün eşi dualarla anıldıŞEYMA ERCANLI İSTANBUL
1Sahur operasyonunda gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan
eski İstanbul İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ahmet Öztürk’ün eşi Ayşegül Öztürk’ün vefatının ardından yedi gün geçti. Önce karnındaki bebeğini, ardından hayatını kaybeden Öztürk adına okunan hatm-i şeriflerin duası için yakınları bir araya geldi. Her gün yurtiçinden ve dışından yüzlerce hatim
gönderen vatandaşların olduğunu söyleyen Ahmet Öztürk, “Dünyanın her yerinden tanımadığım onlarca insan dualarını gönderiyor. Bir gün arıyorlar, ‘On hatim okuduk’ diyorlar. Biz de İstanbul’da toplanıp duasını yapıyoruz. Bu yapılanlar gösteriyor ki sinelerde hukuksuzluk yer bulmuyor. Maşeri vicdanda yankılanıyor.” dedi.
4,5 aylık hamile olan Ayşegül Öztürk, 22 Temmuz’da sahur operasyonuyla gözaltına alınan eşinin üzüntüsüyle ilk önce karnındaki bebeğini kaybetmişti.
YURTDIŞI BASIN PDF
İLANŞARKIŞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(AİLE MAHKEMESİ SIFATIYLA)ESAS NO : 2007/146 Esas
KARAR NO : 2011/59
Davacý RAFÝK TELLÝ tarafýndan davalý Tinna Frederiksen aleyhine açýlan tanýma davasýnda, davalý adýna
çýkartýlan tebligatýn iade edildiði, yeni adresinin de bulunamadýðý anlatýlmakla;
Sivas ili, Þarkýþla ilçesi, Kýzýlcakýþla kasabasýnda cilt:79, hane:33 BSN:22 de 33092258226 TC no ile kayýtlý
1956 Kýzýlcakýþla doðumlu Mustafa ve Perizat oðlu. Refik TELLÝ ile 29/05/1969 Danimarka doðumlu Katina
Frederiksen'in boþanmalarýna dair Danimarka Rainders Mahkemesinin 07/04/2000 tarihli AEG 1. 00.172-00
sayýlý ve 14/08/2009 kesinleþme tarihli kararýn TANINMASINA, kararýn taraflara tebliðinden itibaren 15 gün
içinde Yargýtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yasa yolu açýk olmak üzere karar verilmiþ olup kararýn teblið yerine
geçmek üzere ilanen teblið olunur. 08/01/2014 B: 56987
16 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMİDRİS GÜRSOY
1Adana’da yaklaşık 3 ay önce gözaltına alınıp ifade verdikten sonra salıverilen
polisler, bir sabah (27 Ağustos) yeniden gözaltına alınıp tutuklanma talebiyle mah-kemeye sevk edildi. Yeni bir delil, yeni bir suçlama yoktu, suç vasfında bir değişiklik ol-mamıştı. Suçlama da aynıydı: Kişisel verileri usulsüz ele geçirme, yok edilmesi gereken verileri yok etmeme, özel hayatın gizliliğini ihlal ve resmî belgede sahtecilik… İddiaya göre ‘paralel polis’, emniyet personelinin kendi içinde haberleşmek için kullandığı Polnet üzerinde çalışan korsan Tibnot prog-ramı ile ‘kişisel verileri ele geçirmiş ve özel hayat arşivi’ tutmuştu! Savcının soruşturma yazısında ‘yasa dışı’ dediği Tibnot programı Beşir Atalay ve Oğuz Kaan Köksal’ın olu-ruyla 2009’da hayata geçirilen ödüllü bir programdı ve yasa dışı değildi! 13 Haziran 2014’te “Programı kullanmayın!” talimatın-dan sonra kullanılmamıştı. 13 polise ‘paralel yapı’ ile ilgili bir suçlama da yöneltilmedi!
Ulaştığımız ifade tutanakları soruştur-manın skandallarla dolu olduğunu ortaya koyuyor. Bilgisayarı olmayan bir polis, Polnet ağı üzerinden bilgi sızdırmakla suçlanmış! Bir başka polis, 2013’te terfi ederek emniyet müdür yardımcılığı görevinden ayrıldığı hâlde 2014 tarihli evrakta sahtecilik ve kişilerin özel hayatlarını ihlal suçu işlemiş gösteriliyor! Bir başka polis, kendisine suç isnat edilen tarihlerde Hakkâri’de terör şubesinde görev yapıyor. Müfettiş raporları ise hukuksuzdu! Bilgisayar üzerinde, hard diskinin imajı alınmadan, yasal olmayan geri dönüşüm programı ile işlemler yapıl-mıştı. Validen, polislerle ilgili soruşturma izni alınmamıştı! 13 polis sorgularından sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Yurtdışına çıkışları yasaklandı! Her hafta imzaya gidecekler. İçişleri Bakanlığı, haklarında dava bile açılmayan polisleri açığa aldı. Polisler, soruşturmayı yürütenler, sahte delil düzenleyenlerle ilgili tazminat davaları açıyor, savcı hakkında HSYK’ya şikâyet dilekçesi hazırlıyor.
O polislerin ifadelerinde ‘cadı avına’ dönen süreç gözler önüne seriliyor, skandal ve hukuksuzluklar açığa vuruluyordu. İşte polislerin ifadelerinden Adana’da başlatılıp Tibnot programını kullanan bütün illere sıçratılacak cadı avı ile ilgili çarpıcı gerçekler:
A.Ö: Tibnot programının kurulum aşamasında Teknik Takip Büro Amirliği’nin idari ve adli işlemlerine bakıyordum. Bu program Polnet üzerinden çalışan bir prog-ramdır. İnternetle herhangi bir bağı yoktur. Dışarıya herhangi bir veri paylaşımına izin verilmemektedir. Soruşturma sırasında elde edilen ve silinmesi gereken tüm verileri, belgeleri cumhuriyet savcısı nezaretinde imha ettim. Suç tarihi 2014 denilmekte, ben 18.11.2013’te teknik takip büro amirliğinden ayrıldım. Seyhan Ekipler Amirliği’nde göreve başladım. Kanunsuz ve hukuksuz herhangi bir eylemde bulunmadım. Yasanın bana verdiği görevleri yerine getirdim.
E.Y: Hakkımda 4 ayrı suçtan iddia bu-lunmaktadır. Bu suçların hiçbirini benim işlemem fiziken mümkün değildir. Bu suç-ların işlenebilmesi için Tibnot programının yüklü olduğu ve Polnet ağı üzerinde çalışan bir bilgisayar lazımdır. Ben ne asayiş şube müdürlüğü yaptığım bir yıllık dönemde ne de meslek hayatımın herhangi bir bölü-münde Polnet’e bağlı herhangi bir bilgisayar kullanmadım. Dolayısıyla bu bahsedilen verilere ulaşmam ve bu verileri herhangi bir şekilde suiistimal etmem mümkün değildir. İkinci olarak savcılık makamının yazmış olduğu evrakta sahtecilik ve kişilerin özel hayatlarını ihlal suçları olarak 2014 yılı gösterilmiştir. Temmuz 2013 itibariyle terfi ettiğimden dolayı emniyet müdür yardımcısı olarak görevden ayrıldım. Adli yetkimin olmadığı bir şubede bu tür suçları işlemem mümkün değildir. Aralık 2012’de özellikle cinayet büro amiri Korkut Okyay’ın talebi
doğrultusunda bu program Cemil Baki isimli personele kurdurulmuştur. İddia edildiği gibi bu programın yasa dışı bir yönü yoktur. Tamamıyla İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığı’nın bilgisi dâhilinde kullanılan ve bunlar tarafından geliştirilen bir programdır. İmha edilmesi gereken verilerin prosedürü şubemizde şu şekilde işlemektedir: Soruşturma tamam-landıktan sonra, soruşturma savcısının nezaretinde teknik büroda iki polis memuru arkadaşımızın hazurun olarak görev alma-sıyla veriler imha edilir ve 3 kişi tarafından tutanak altına alınır. Bu işleme benim veya üçüncü kişilerin müdahale etme ihtimali yoktur. Eğer şubemizde bulunan, incelenen bilgisayarlarda hakikaten imha edilmesi gerekip de imha edilmeyen belge varsa bu imha tutanağında imzası bulunan kişilere bu soru sorulmalıdır. Eğer gerçekten bir bilgi sızdırma olayı olduysa hangi bilgisayardan hangi bilginin kim tarafından sızdırıldığı teknik olarak ortaya konabilir.
F.İ: Ben suç tarihi olan 2013 ve 2014 tarihlerinde görevli değildim. Hakkâri ilinde yine terör şubesinde teknik büro amirliğinde çalıştım. Şu anda Kayseri’de görev yap-
maktayım. 2011 tarihinde Adana’da görev yapmaktaydım. Tibnot, UYAP benzeri bir programdır. Veriler tek bir server’de tutulur. Diğer bilgisayarlar yetkisi dâhilinde prog-rama ulaşabilir. Program Polnet üzerinden çalışır. Kimin hangi veriye ne zaman eriştiği, ne zaman silindiği, ne zaman giriş yapıldığı, ne zaman okunduğu gibi kayıtlar tutulur. Tibnot programı KOM Dairesi Başkanlığı tarafından geliştirilmiş bir programdır. Bu-nunla ilgili onay yazıları dosyada mevcuttur. KOM Daire Başkanlığı çalıştay düzenlemiş-tir. Bu çalıştayda program birinci seçilmiştir ve geliştirilmesi, yaygınlaştırılması kararı alınmıştır, hukuka aykırı hiçbir işlemimiz olmamıştır. Tibnot yasal bir yazılımdır. Bu bilgisayarlara yasal olmayan program yüklenerek daha önce yasal olarak silinen evraklar geri getirilmiştir. 09.05.2014 tarihli bilirkişi raporundaki tutanakta verilerin silindiği açıkça yer almaktadır. Ayrıca biraz önce belirttiğim programlar lisanslı değildir. Usule aykırı bir tutanaktır. Çünkü hard disk üzerinde doğrudan inceleme yaparsanız delil bütünlüğünü bozmuş olursunuz. Bu verileri doğrudan kendileri de atmış olabilir. Ayrıca bu tutanağı tutan kişilerin herhangi bir uz-manlığı yoktur. Bu nedenle bu tutanağın yasa
dışı olduğuna ve kayıtların daha öncesinde silindiğine ilişkin de bilirkişi raporunu istiyo-ruz. Ayrıca bunu yapan görevliler hakkında da suç duyurusunda bulunmak istiyoruz. 10 Mayıs 2014 tarihli tutanakta son veri girişinin 28 Nisan’da yapıldığına dair tespitler vardı. O zaman görevde olan şube müdürü Murat Zeren’ın ismi soruşturmada geçmemektedir. Şu anda terörle mücadelede şube müdürü olarak görev yapmakta ve bu soruşturmayı yürütmektedir. Kendisi de mart ayında göreve başlamıştır ve o tutanaktaki tespite göre bu programı kendisi de kullanmıştır. Hatta bu konuda Güngör Özkan’a (teknik büroda idari yazışmalarda görevli memur) bu programın kullanılması yönünde talimat vermiştir. Bu soruşturmada bu programı kullanıp da soruşturmaya dâhil edilmemiş kişiler vardır.
H.D: Emniyette alınan ifademizde soru-lan sorular ile savcılık tarafından herhangi bir muhatap alınmadan, sorgulamamız yapılma-dan tutuklamaya sevk edilen maddeler taban tabana zıttır. Başka suçlardır ve savcının talep ettiği maddeler ile somut delil ortaya konu-lamamıştır. Kollukta hiç ifadesi alınmayan personel için de aynısı kes-kopyala mantığı ile yapıştırılmıştır. Temmuz 2011-Temmuz
POLİSE KUMPAS ÇÖKTÜ! Bilgisayarı olmayan bir polis, Polnet ağı üzerinden bilgi sızdırmakla suçlandı. Bir başka polis kendisine suç isnat edilen tarihlerde Hakkâri’deydi. Bir başkası 2013’te görevinden ayrıldığı hâlde 2014’te suç işlemiş gibi gösterildi!
NET BİLGİ
2013 tarihleri arasında KOM şube müdürü görevini yürüttüm. Resmî belgede sahtecilik suçu ile özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçlarını zaman itibariyle işlemem mümkün değildir. Bu suçlar ben o şubeden ayrıldıktan bir yıl sonra işlendiği iddia edilen suçlardır. Ocak 2014 itibariyle Adana Kemal Serhatlı Polis Meslek Yüksek Okulu’na, 30 Haziran itibariyle de Gaziantep Polis Okulu’na tayin oldum. Soruşturmanın yürütüldüğü Adana Emniyet Müdürlüğü’nde herhangi bir delili karatmam söz konusu değildir.
İ.S: Eylül 2013 itibariyle KOM şubeden çevik kuvvet şube müdürlüğüne tayinim çıktı. Oradan polis okuluna tayin oldum. Haziran 2014 itibariyle Konya’da görev yapıyorum. Özel hayatın gizliliğini ihlal ve resmî evrakta sahtecilik suçlamaları kendi dönemimde olmayan suçlamalardır. Bu suçlamalar benden sonraki çalışanlarla ilgili olmasına rağmen şu anda o kişiler burada değildir. Terörle mücadele şube müdürlüğü kendi soruşturma alanına girmemesine rağmen bu soruşturmayı yürütmektedir. Ben Polnet bilgisayarı da, bu programı da kullanmadım. Bu programı bizden sonra aktif kullananların hiçbiri ne adli ne idari soruşturmaya dâhil olmamasına rağmen ben ve arkadaşlarımı açığa alındık.
M.K: Bütün veriler mahkeme kararı ile dinlenilen şahısların soruşturma dönemine ait olan verilerdir. Bu verileri sadece ilgili büro personeli soruşturma çerçevesinde görmüştür. Soruşturma sonunda da yok edilmiştir. Hiçbir veri üçüncü kişilere verilmemiştir. Adana’da yaşayan, evi burada olan bir görevliyim. 18 yıllık devlet memuruyum. 17 yıl terörlü mücadelede görev yaptım. Emniyet müdürünün tele-fonla daveti üzerine geldim. Kilis’te göreve başlayacağım. Evrakta sahtecilik suçu ile ilgili suç tarihi 2014 yazmaktadır.Ocak 2014
itibariyle şubeden tayinim çıktığı için böyle bir suçu işlemem mümkün değildir. Bu dönemde teknik dinlemeye dayalı herhangi bir operasyon da yapılmamıştır.
M.R.K: Tibnot yasal bir programdır. İçişleri Bakanlığı’nca desteklenmiş bir prog-ramdır. 2009 yalında yarışma düzenlenmiştir. Çalıştayla Türkiye geneline yaygınlaştırılması kararı alınmıştır. Bu konuda savcılığın üst yazısında ‘yasal olmayan Tibnot’ ifadesine katılmıyorum. Tibnot’un kurulu olduğu bir tane bilgisayar var; adli bilişim uzmanlığı ol-mayan kişiler imajı alınmadan hukuki değeri olmayan verileri dosyaya getirmişlerdir. Ve suç isnatlarında bulunuyorlar. Düğmesine dahi basmadığım bilgisayardan dolayı 4 suçlamayla karşı karşıyayım. Sevk evrak-larında suç tarihi olarak 2014 belirtilmiştir ancak ben 22 Temmuz 2013’te teknik takip büro amirliğinden ayrıldım. Bundan sonra nerdeyse bir yıl sonraki işlemlerden dolayı
suçlanmaktayım.N.Ş: Ben KOM şube müdürlüğü teknik
büro amirliğinde görevliyim. İmha işlemleri ile ilgili bir görevim yoktur. Tutuklama ge-rekçesinde görülen kaçma ihtimali ve delilleri karartma hususunda ise; bu soruşturma 2 ay önce başladığında bana telefonla ulaşılmış, izinli olmama rağmen bir saat geçmeden TEM şubeye gidip ifademi vermiştim.
S.K: 2007-2013 tarihleri arasında asayiş şubede müdür yardımcısı olarak görev yapmaktaydım. 2012 yılı son aylarında büro amirliğince yapılan toplantıda hizmetlerin daha iyi yürütülmesi ve koordinasyonun sağlanması noktasında Türkiye genelinde birçok ilde kullanılan ve genel müdürlükçe de tavsiye edilen Tibnot programının kul-lanılması KOM daire ve Adana Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü personelince sağlanmıştır. Sahtecilik ve özel hayatın gizliliğini ihlal sevk maddesinde suç tarihinin 2014 olarak
belirtildiği görülmektedir. Temmuz 2013’te asayiş şubeden ayrılarak Seyhan İlçe Emni-yet Müdürlüğü’ne atandım. Dolayısıyla bu suçları işlemem mümkün değildir. Resmî evrakta sahtecilik suçunun delili olarak daha önce mevzuat gereği imhası yapılıp tutulan tutanaklar gösterilmektedir. Söz konusu imhalar zamanında yapılmış, buna ilişkin tutanaklar zamanında tutulmuştur. Adli soruşturma kapsamında yapılan bütün dinlemeler savcılık makamının talebi, izni ve hâkimlerimizin onayı sonrası başlatılmakta-dır. Ayrıca dosyada kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirildiğine, yayıldığına dair bir belge-bilgi tarafımıza sunulmamıştır.
S.A: Benim şubedeki görevim bilgisayar-ların tamir ve bakımı ile ilgilidir. Cemil Baki, programı yazan ve düzenleyen kişidir. Şahsın bilgisayara uzaktan bağlanarak programı kurmasına aracılık ettim. Programı kurduk-tan sonra yetkiyi teknik büro amirliğinde görevli baş polise devrettim. Devrettikten sonra benim programla işim bitti. Bu progra-mın kuruluş anını da kamera kaydına aldım. Şu an soruşturmayı yapan şahıslar bilgisayar üzerinde inceleme yaparken hukuksuz bir şekilde inceleme yapmışlar.
Y.E: Bütün soruşturmalarımız adliye ve mahkeme üzerinden yürümektedir. Resmî evrakta sahtecilik suç tarihi 2014 olması sebe-biyle, benim o tarihte 24 Aralık 2013 itibariyle Diyarbakır ili kadrosunda görevli olmam ve hâlen de aynı ilde olmam nedeniyle bu suçu işlemem mümkün değildir. Şu anda tutuklamaya sevk edilen 12 kişinin 4’ü asayiş şubeden, 4’ü terör şubeden, 4’ü kaçakçılık şubeden olup birbirlerini tanımamaktadırlar.
Y.Z.T: 25 Kasım 2013’te terörle mücadele şube müdürlüğünden Yüreğir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne tayin odum. 2014 yılı içeri-sinde benim herhangi bir eylemim olmadı.
17 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM
CADI AVINDA HER ŞEY MUBAH! Tibnot programı yasaldır. Polnet ağına bağlı olarak çalışıyor, internete bağlı çalışmıyor. Bilgi paylaşımı sağlamaktadır. Sadece ilgili şubeler arasında iletişimi gerçekleştiriyor. 13 Haziran 2014’e kadar Tibnot programının kullanılmasını emniyet hukuk müşavirliği tavsiye ediyor. 22 Kasım 2013’te programı göçen bilgisaya-ra format atılmış. Eski verilerin tamamı silinmiş. Bu tarihten sonra polisler A.Ö ve M.R.K o şubede bulunmamış. 6 ay içinde bu bilgisayara kim, neyi, nasıl yükledi, hangi programlar atıldı belli değil. Bilgisayarın hard diski alınarak imaj işlemi yapılması gerekirken bilgisayar kasa hâlinde bir bütün hâlinde alınarak imaj işlemi yapılmış, bu şekilde rapor düzenlenmiş. Kasımda bilgisayarın programı çöktükten yaklaşık 6 ay sonra yasa dışı imaj işlemi yapılmış, 6 ay boyunca aynı şube tarafından kullanılmış ve bundan sonra yeni bir araştırmaya gidilmiş. Bu arada istenilen her şey bilgisayara yüklenebilir. Operasyonu yapan da bu süre içinde bilgisayarı kullanan ekip. Resmî belgede sahtecilik suçundan herhangi bir delil dosyada bulunmuyor. Polisler memur olduğu hâlde valilikten usulen zorunlu, idari soruşturma izni alınmadan soruşturma yapılıyor. Tüm işlemler yok hükmünde. Soruşturma Nisan 2014’te başladı, 4 aydır dava açılmadı. Dosya bilişim suçları ile ilgili ancak bu konuda bir rapor yok. Soruşturmayı yetkili ve görevli olmayan kolluk yaptı. Kanuna aykırı elde edilmiş deliller
dosyaya kondu.
Avukat Emin Bayram: “Müvekkillerimle ilgili soruşturma hukuksuz.”
Ali Ünal
Yanlış adamlara savaş açtınız!Geçenlerde, bir arkadaşım, can dostum
aradı. “23 yıl sonra ilk kez arabasız kaldım.” dedi.
“Hayrola, kaza mı yaptın?” “Hayır, sattım arabayı, parasını Bank Asya'ya yatırdım.” Konuşamadım, burnumun direği sızladı. Sonra öğrendim ki, insanlar fabrikasını, evini, arabasını, bileziklerini satıyor, başka bankalardan kredi çekiyor; devletin batırmak için her yolu denediği bir bankayı kurtarmak için para yatırıyormuş. Birileri kurtuluş savaşı demişti ya, asıl kurtuluş savaşı şimdi, burada veriliyor. Millet, devlet kılığına bürünüp hukuksuzluğu ahlak edinmiş bir zümreye karşı varını yoğunu satıp mertçe direniyor.
Sabah, gazetede hüzünlü bir haberle karşılaşıyorum. Bir öğretmen hanımefendi vefat etmiş. Yakında hacca gidecekmiş. Hep dermiş ki, “Hizmet'e zarar geleceğine bana gelsin!” Bu ülkede, böyle milyonlarca insanın var olduğunu biliyorum; onların nefeslerini, mırıltılarını, kan kusup ‘kızılcık şerbeti içtik' deyişlerini duyar gibiyim. Bendeniz, o yürekli insanlara hayranlık duymaktan başka fazileti olmayan bir Ademoğlu olarak, onların bu asil direnişini anlatmanın bir insanlık görevi olduğuna inanıyorum. Onların acısını dindirecek, yollarına serecek bir şeyim yok. Sadece sözcüklerim var. Maruz kaldıkları bu imha hareketini tarihe not düşmeyi görev biliyor ve onlara bu zulmü uygulayanlara diyorum ki:
Efendiler, yanlış adamlara savaş açtınız! Onları korkutamazsınız, yıldıramazsınız. Vergi denetimiyle, soruşturmayla, müessese kapatmakla, hapisle, ölüm tehdidiyle onları yok edemezsiniz. Çünkü onlar, bırakın dünya nimetlerine gönül düşürmeyi, ‘manevi füyûzat hisleri'nden bile fedakârlık yapmayı ilke edinmişler. Cennete çağrılsalar, “Durun, şurada biraz daha hizmet edeyim, elinden tutulacak çocuklar var, biraz daha müsaade ediverin!” diyecekler. Onların arasında, oturdukları sofrada ‘kardeşim daha açtır, o doysun' diyerek kaşığını tabağa boş getirip götüren insanlar vardır. Siz bunları bilemez ve anlayamazsınız. İşte bu yüzden, yanlış adamları seçtiniz, bu savaşı kazanamazsınız.
Bakın neler neler yaptınız, ne canlar yaktınız, ne köprüler yıktınız da dokuz aydır ocaklarını söndüremediniz…
1) İlmine, faziletine, Allah'a yakınlığına inanıp gönül verdikleri, çoğunun yarım asırdır tanıdığı halde Allah rızasına ve millet menfaatine aykırı bir tek davranışına ve sözüne şahit olmadığı fikir önderlerine, yeryüzünde kimseye reva görülmemiş hakaretleri ettiniz. Kırıldılar, gücendiler, geceleri alınlarını secdeye koyup gözyaşı döktüler fakat asaletlerini yitirmediler. İçten içe kan ağlayıp sustular. İsyana, fitneye, kargaşaya başvurmadılar.
2) 75 yaşına gelmiş ve altmış yıldır bütün faaliyetlerini dünyanın gözü önünde sürdüren, milyonların gönül verdiği bir din âlimine “yalancı peygamber, âlim müsveddesi, örgüt şefi…” gibi şeytanın bile cesaret edemeyeceği sıfatlarla hakaret ettiniz. O, sustu. Bir gün konuştuğunda, “Kimselere aldırmadan yolunuza devam edin” diyordu. Öyle yaptılar, zulümlere ‘eyvallah' deyip yürüdüler.
3) Kendilerini Allah yoluna ve millete adamış milyonlarca insanı “haşhaşi, ajan, sülük…” gibi iftira ve hakaretlerle karaladınız. Seçim meydanlarında
yuhalattınız; şaşırdılar, gücendiler ve fakat sustular. Çünkü yalanın ve iftiranın bu derecesine verilecek bir cevap bilmiyorlardı.
4) Dünyanın en gülünç kandırmacasıyla (dönüştürme) ülkenin en başarılı öğretim kurumları olan dershanelerini kapatan bir kanun çıkardınız; isyan etmediler. Hakikati dile getirerek ve hukuka müracaat ederek direndiler.
5) Anadolu insanının bütün maddi varlığını ve ruhunu vererek dünyanın 160 ülkesinde açtığı okulları, Türkiye'nin dünyadaki biricik markası Türk okullarını kapattırmak için elinizde dosyalar, ahlaksız tekliflerle kapı kapı dolaştınız. Bunu bildikleri halde kalp ağrılarına katlanıp sustular… Yeni okullar açmanın yollarına baktılar. Milletin gurur kaynağı Türkçe Olimpiyatları'nı öz yurdunda engellediniz; gurbetlerde yaptılar ve sustular; çünkü şikâyete değil, hizmete memurdular.
6) Vicdanı, hukuku ve evrensel değerleri ayaklar altına alarak bütün ülkede memurları, işadamlarını, şirketleri fişlediniz. Düşmanlaştırdığınız işadamı derneklerine mensup küçük esnafın bile defterlerine el koyup onları tehdit ettiniz, hukuksuz incelemeler başlattınız; umursamadılar. Küçücük kasabalarda bile kadınların kermeslerine izin vermediniz, zabıtaya emredip dağıttırdınız. Sustular, çünkü böyle bir zulme nasıl cevap verileceğine dair tecrübeleri yoktu.
7) Elinizde hiçbir delil olmadığı halde, on binlerce polis, savcı, bürokrat ve memuru, onlarla irtibatlı oldukları safsatasıyla ülkenin bir ucundan öbür ucuna sürdünüz. Aşağıladınız, açığa aldınız, meslekten attınız. Sustular… Çünkü aldıkları terbiye başka türlüsüne müsaade etmiyordu.
8) Gazetelerine, televizyonlarına, radyolarına reklam veren şirketlere baskı yapıp reklamları kestirdiniz. ‘Bu da geçer ya hu!' deyip vakarlarını bir an bile terk etmediler.
9) Gizli kapaklı tahsislerle değil, yasal yollarla, parasını ödeyerek sahip oldukları üniversite arazilerini orman kanunlarını uygulayarak geri aldınız; hukuka başvurup, asilce sustular.
10) İnşaatı bitmek üzere olan okullarını mühürletip arazilerini geri aldınız. Yıllardır eğitime devam eden, başarılarıyla ün salmış okullarını, yurtlarını, pansiyonlarını küstahça kapattınız, sustular. Hukukla çıkış yolu aradılar ve kazandılar.
11) Gece yarılarında “emir büyük yerden” diyerek dershanelerinin, okullarının vergisi ödenmiş tabelalarını
indirdiniz; gülünç buldular, acıdılar zavallı halinize. Hakikati dile getirip hukuka başvurmaktan öte bir adıma tenezzül etmediler.
12) Çocukça oyunlar ve uydurma gerekçelerle okullarının bahçesinden yol geçirdiniz; acı bir tebessümle yüzünüze bakıp, sizi Allah'a havale ettiler.
13) Anayasanın eşitlik ilkesini ayaklar altına alıp milletin vergilerinden özel okullara verdiğiniz teşvik listesinden okullarını çıkardınız; asaletle ve istiğnayla karşılayıp umursamadılar.
14) Dokuz aydır, evet tam dokuz aydır, emrinizdeki 8-10 gazeteye her gün yalan manşetler attırarak milyonlarca insanın haysiyetiyle oynadınız, tekzip ve hukuk yoluyla hakkını aramak dışında bir eyleme girişmeyip sabrettiler.
15) Tartışmalı yollarla el koyup yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz medyaya yerleştirdiğiniz üçüncü sınıf kiralık kalemlere yeryüzünün en kirli yazılarını yazdırdınız; sustular… Çünkü yalanın böylesiyle hiç karşılaşmamışlardı.
16) Emrinizdeki onlarca televizyon kanalını 24 saat bir yalan ve iftira makinesi gibi işleterek, bulabildiğiniz ne kadar müfteri, haysiyet celladı, şöhret düşkünü, gözbağcı, eşik bekçisi, ikbâlperest ve vicdan fukarası varsa kin kusturup iftira attırdınız; acıyla gülümseyip sustular… Sustular, çünkü onlarla aynı düzeyden konuşmayacak kadar asildiler.
17) Besleme medyanızın karanlık kalemleri vasıtasıyla neredeyse Haçlı Seferleri'nden bugüne yeryüzünde işlenmiş bütün kötülük ve cinayetleri, hayatları boyunca bir çakı bile taşımamış insanlara yamamaya kalktınız; hayretler içinde, dertlerini yalnız Allah'a anlatarak sustular. Sustular, çünkü böyle bir çıldırmışlığa cevap vermek, hakikate saygısızlık olurdu.
18) Milletin tertemiz sermayesiyle kurulmuş bir bankayı batırmak üzere bütün Bizans oyunlarına, sihirbazlık gösterilerine ve benzersiz savaş hilelerine başvurdunuz. Bunu açıkça, bütün dünyanın gözü önünde yaptınız. Böylesine bir canavarlık karşısında bile sözün ve hukukun dışında hiçbir adım atmadılar.
19) Bir sivil toplum kesimine, düne kadar seçmeniniz olan mü'min ve mütevekkil bir kitleye, dünya tarihinin görüp göreceği en kuralsız, en süfli, en bayağı savaşı açtınız. Tek taraflı bir savaştı bu. Çünkü karşınızdakiler savaşçı bir topluluk değildi ve savaşmayı bilmedikleri gibi kendilerini korumak için ellerinde söz'den ve hukuktan başka bir malzeme de yoktu. Ve siz, dünyanın en gelişmiş savaş araçlarıyla ülkeyi tarumar ettiniz, taş üstünde taş bırakmadınız. Aileleri yıktınız, insanları birbirine düşman ettiniz; babayı evlattan, kardeşi kardeşten ayırdınız. Komşuyu komşuya düşman ettiniz. Camileri bile siyaset meydanı gibi kullanmaktan, insanları Allah'ın kıblesine çağıran imamları propaganda ve yalanlarınıza ortak etmekten çekinmediniz.
20) Sırf savaş açtığınız topluluk yayımlamasın diye, hiçbir ceberut rejimin baş edemediği Risale-i Nur'lara iliştiniz ve çağın Kur'an tefsirinin basımını engellediniz. Bu camiayı yalnızlaştırmak uğruna, ömrünüz boyunca hazzetmediğiniz Bediüzzaman Hazretleri'ni ve bir satırını bile okumadığınız Risale-i Nur'ları seçim meydanlarında kullanmaktan ar etmediniz.
21) Dokuz aydır, bütün meşru
ve gayrimeşru imkânlarınızı seferber ettiğiniz halde hukuksuz ve çürük hiçbir faaliyetlerini bulup çıkaramadığınız camiayı iftiralarla itham etmeyi, milyonların günahına girmeyi, taraftarlarınızı gıybet, iftira ve günah deryasına sürüklemeyi sürdürüyorsunuz. Muhataplarınız, bu büyük fırtınanın önünde Hakk'a dayanıp, asaletle susuyorlar.
Efendiler! Bütün bunları reva gördüğünüz gönüllüler topluluğu, her şeye sustu, her hakaretinize katlandı, söz'ün, hukukun ve duanın gücüne başvurmaktan öte hiçbir eyleme tevessül etmedi. En doğal ve yasal hakkı olduğu halde hiçbir protestoya, bir oturma eylemine bile girişmedi. Çünkü böyle bir gelenekleri yoktu. “Onlara bu ilçede hayat hakkı tanımayacağım” diyen belediye başkanınızın kapısına bir siyah çelenk bırakmaya bile tenezzül etmediler. Kendisine iftiraların en korkuncu atılan Hz. Aişe validemiz gibi susup, Allah'ın kendileriyle ilgili hükmünün gelmesini, masumiyetlerinin gökler katından tescil edilmesini beklemekten başka yola iltica etmediler.
İşte, bütün bunlardan sonra diyorum ki, yanlış adamlara savaş açtınız. Korkunç bir cinayet işlediniz, işliyorsunuz. Varsa suça karışmış insanları bulup cezalandırmak yerine masum bir kitleyi, milyonları hedef aldınız. Kalpler kırıp ocaklar söndürdünüz. Nifak tohumları ekip büyüttünüz. Fakat başaramadınız, başaramayacaksınız. Masumlarla savaşan, kaybetmeyi göze almış demektir. Bu savaşı hiçbir zaman kazanamayacaksınız. Çünkü bir camiayla değil, evrensel hukukla, uygarlık değerleriyle savaşıyorsunuz, asıl bunları yok etmek istiyorsunuz. Kötülüğü bir zümreye değil, bütün bir halka yapıyorsunuz. Milletin bütün yerleşik değerlerini yerle bir ediyorsunuz. Diz boyu günahlarda yüzüyorsunuz. Gelin, vazgeçin! Bu mazlum milletin kimyasıyla daha fazla oynamayın. Bir şirkete çevirdiğiniz devletin kaymağını daha fazla yiyebilmek için asil bir milletin geleceğini heba etmeyin. Bir gün sizin de doğal ömrünüz tamamlanacak. Ki bu, siyasetin fıtratında var. Makamlarınızdan ayrılıp gidecek ve unutulacaksınız. Fakat yaptıklarınız unutulmayacak, tarih kitaplarına geçecek, yüzyıllarca zulmünüzle anılacaksınız.
Size hatırlatırım: Emile Zola, özgürlükler ve hukuk üzerine, tarihe bir deniz feneri gibi bıraktığı Dreyfus davasındaki o ünlü “Suçluyorum” metninde şöyle diyordu: “Gerçek yeraltına hapsedildiğinde, orada birikir, orada öyle bir patlama gücüne kavuşur ki patladığı gün kendisiyle birlikte her şeyi havaya uçurur.”
Gerçekleri ebediyen saklayamazsınız! Gerçeklerden korkunuz. Pek yakın bir gelecekte, büyü bozulacak, bütün sırlarınız ortalığa dökülecek. Artık sadece boğmaya azmettiğiniz o camia değil, bütün bir toplum uyandı, uyanıyor. Özgürlüğüne ve haysiyetine düşkün bütün insanlar; helal lokma peşinde koşanlar, alnı ak yaşamak isteyenler, kapı kulluğuna isyan edenler… İnsanlık onuru taşıyan herkes ruhunuzdaki karanlığı ve ellerinizdeki kiri gördü. Gerçek, bir bomba olup patlayacak ve siz, halka karşı giriştiğiniz bu arsız savaşı kazanamadan silinip gideceksiniz. Anlayın ve artık zulümden vazgeçin, hakikat asla yenilmez!
18 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM
Bir sivil toplum kesimine, düne kadar seçmeniniz olan mü'min
ve mütevekkil bir kitleye, dünya tarihinin görüp göreceği en kuralsız,
en süfli, en bayağı savaşı açtınız. Tek taraflı bir savaştı bu. Çünkü
karşınızdakiler savaşçı bir topluluk değildi ve savaşmayı bilmedikleri gibi
kendilerini korumak için ellerinde söz'den ve hukuktan başka bir
malzeme de yoktu.
Mazluma dini sorulmaz
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
En güzeli sizin zevkinizEMEL TEMİZAY
1Çiftlerin birbirini eş olarak kabul ettiklerinin ilk adımı olan nişan yüzüğünün takılmasıyla
başlar “nişanlılık” süreci. Geriye dönüp bakıldı-ğında nişanlılıkta yaşanan her an aslında tatlı birer hatıradır. Bu süreçte zorluklar da yaşanır elbet. Ancak trajik olan, bu süreçte birbirini tanıma, yeni bir yuvayı en güzel şe-kilde kurma gayreti içinde olan çiftlerin işini çoğu zaman çevresinin zorlaştırmasıdır. Eş, dost, arkadaş, aile vs. çevreden gelen eleşti-riler, yorumlar, tavsiyeler önemlidir elbette. Ancak dozu ayarlanamadığında bu durum çiftler için işi iyice içinden çıkılmaz hale ge-tirir. Mesela, evi tuttuğunuz semt sizin için tam da aradığınız bölgedir. Heyecanla evi nerede tuttuğunuzu anlattığınız kişi “Aman, o semtte oturulur mu!” yorumuyla hevesi-nizi kursağınızda bırakabilir. Ya da kınada giyeceğiniz kıyafet en sevdiğiniz renklerden oluşuyordur. Ancak en yakın arkadaşınıza göre kendi kınanda giyilmeyecek kadar so-luktur rengi! Elbet bu yorumları kulak ardı etmek her yiğidin harcı değil. O halde, key-fi mizi kaçırmadan, zevkimizden ödün ver-meden ama bir yandan da çevremizdekilerin kalbini kırmadan bu süreci nasıl atlatabiliriz? Zira dışarıdan gelen seslere çok fazla kulak veren çiftlerde sakin başlayan süreç kimi zaman yerini ayrılıklara dahi bırakabiliyor. Çiftler adına karar verilmemesi gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, bu dönemde ai-lelerin evlatlarına rehberlik yapmaları, yol göstermelerini önerirken yakın arkadaşlara da yardımcı ve destek olmaları tavsiyesinde bulunuyor.
Yakın çevre yalnızca destek olmalıİki aylık nişanlı olan Nihal Kılıç’ın
anlattıkları buraya kadar bahsettiklerimize güzel bir örnek. Nihal Hanım, dışarıdan gelen müdahalelere çok müsaade etmedik-lerini ancak herkesin bir sözünün olduğunu söylüyor. Özellikle arkadaş çevresinin kötü tecrübelerini paylaşması kafasını karıştırmış ama bu durumu fark ettikten sonra müda-haleye müsaade etmemiş. En büyük sıkıntıyı düğün tarihini belirlemede yaşamış Nihal Hanım: “Herkes farklı şehirlerde olduğu için iş, eğitim, okul gibi faktörlerden dolayı farklı talepler oldu. O kriz dönemini iyi
yönetmeseydim tartışmalar, küslükler yaşanabilirdi. Aileye alternatif seçenekler sunmak gerekiyor. Biz böyle bir çıkış yolu bulduk.”
Nişanlılık dönemini evliliğin olup olmaya-cağının netleştiği dönem olarak adlandıran aile
Özellikle düğün hazırlıkları sıra-sında ailelerden biri çıkan masraf-ların çoğunu karşılıyorsa kendisi-ni bu süreçte daha çok söz sahibi olarak görüyor. Hazırlık sürecin-de bütün masrafların sadece bir tarafa yüklenmemesi gerektiğine değinen Yeşildağ, her iki ailenin birlikte evlilik yuvalarını kurma-larının önemine değiniyor. Müm-kün olduğu kadar bir taraf değil de her iki tarafında paylaşımda bulunması gerektiğinin altını çi-ziyor. Anne-babaya ise bu süreçte emir kipi kullanmadan nezaketle fikrini beyan etme önerisinde bu-lunuyor. ‘Şöyle yapsan daha iyi olur’ cümlesiyle yol gösterici olma pozisyonu kurulması gerektiğini ölçü olarak gösteren Yeşildağ’a göre gençler de anne-babaları-nın imkânlarını dikkate alarak alışveriş yapmalı, onların eko-nomik gücünü dikkate alarak isteklerde bulunmalı. Anne-ba-ba katkıda bulunmalı ama çiftler eğer çalışıyorlarsa ihtiyaçları ken-dileri görmeye bakmalı.
Bütün masrafl ar bir tarafa yüklenmemeli
Çocuklarda kulak akıntısına dikkat!1
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Murat Turhan,
çocuklardaki kulak akıntısının bazen bir has-talık belirtisi olabileceği için dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Turhan, "Akıntı sarı renkte ya da kanlı ise, kulağa alınan bir darbe sonrası başladıysa, 5 günden fazla sürmüşse, ciddi ağrı varsa, ateş ve baş ağrısı eşlik ediyorsa, işitme kaybı ve baş dönmesi varsa önemlidir" dedi.
Çocuklardaki kulak akıntısında sistemik bir değerlendirme gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Turhan şu bilgileri verdi:
"Tahriş, travma, yabancı cisim, bakteriyel enfeksiyon, mantar enfeksiyonu, alerjik (egzama) ve kolesteatom (kulak zarı ve kemikçiklerde erimeye yol açan hastalık) nedeniyle kulak akıntısı olabilir. Bu yüzden çocuklarda kulak akıntısının ayrımını iyi yapmak önemlidir, tedavi seçenekleri de farklıdır. Çocuklarda özellikle tek tarafl ı kulak
akıntılarında yabancı cisim akla gelmelidir. Yüksek basınca bağlı oluşan travmalar ise kulak zarı delinmesine ve daha sonra ekle-nen enfeksiyona bağlı olarak kulak akıntısına neden olabilir. Uçak yolculukları küçük çocuklarda bu açıdan önemlidir."
Dış kulak yolunda bulunan salgı bezle-rinin dış kulak yolunun temiz tutulması için sarı- kahverengi renkte, kulak kiri olarak adlandırılan koyu kıvamlı bir salgı salgıla-dığını kaydeden Doç. Dr. Murat Turhan, bunun normal bir durum olduğunu, bunu temizlemek için kulak çubuğu, kibrit, tığ gibi herhangi bir cismin kulağa sokulmaması ge-rektiği uyarısında bulundu. Doç. Dr. Turhan, ayrıca kulak içine sokulacak cisimlerin dış kulak yolundaki küçük tüycüklere hasar ve-rerek, doğal kulak kirinin akışını bozduğunu ve birikerek dış kulak yolunu tıkayabileceğini hatırlattı.
Yabancı cisimle yaralanma, gürültü
ve basınç değişikliği, kafa travması veya şüpheli kanama problemlerinde doktora başvurulması gerektiğini belirten Doç. Dr. Turhan, "Basit tıbbi müdahale ile düzel-meyen kulak zarı yırtıklarında operasyon ihtiyacı doğabilir" dedi. Yine çocuklardaki kulak egzamasının hemen hemen her zaman alerjiden kaynaklandığını, şiddetli olduğu durumlarda enfeksiyon eklenebildiğini ve antibiyotik ihtiyacının ortaya çıktığını dile getirdi.
Çocukluk çağında dil ve zeka gelişiminde işitmenin çok önemli olduğuna işaret eden Doç. Dr. Turhan, bu nedenle çocuklarda özellikle iki tarafl ı işitme kayıplarının gözden kaçırılmaması gerektiğini vurguladı. Doç. Dr. Turhan, orta kulak enfeksiyonlarının kulağa komşu organlara yayılarak yüz felci, kalıcı işitme kayıpları, denge bozuklukları, menenjit, beyin apsesi gibi hastalıklara yol açabileceğini de anımsattı. (DHA)
17.09.2014 04:28 06:15 12:50 16:05 19:12 20:32 18.09.2014 04:29 06:17 12:49 16:03 19:09 20:29 19.09.2014 04:31 06:20 12:49 16:01 19:06 20:26 20.09.2014 04:32 06:22 12:49 15:58 19:03 20:23 21.09.2014 04:33 06:24 12:48 15:56 19:00 20:20 22.09.2014 04:34 06:26 12:48 15:54 18:57 20:17 23.09.2014 04:36 06:29 12:47 15:52 18:54 20:14
STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
17.09.2014 04:59 06:46 13:21 16:36 19:44 21:04 18.09.2014 05:00 06:48 13:21 16:33 19:41 21:01 19.09.2014 05:02 06:51 13:20 16:31 19:38 20:58 20.09.2014 05:03 06:53 13:20 16:29 19:34 20:54 21.09.2014 05:04 06:55 13:19 16:27 19:31 20:51 22.09.2014 05:06 06:58 13:19 16:25 19:28 20:48 23.09.2014 05:07 07:00 13:19 16:23 19:25 20:45
DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
17.09.2014 04:53 06:40 13:14 16:31 19:35 20:55 18.09.2014 04:55 06:43 13:13 16:29 19:32 20:52 19.09.2014 04:56 06:45 13:13 16:27 19:29 20:49 20.09.2014 04:57 06:47 13:13 16:25 19:26 20:46 21.09.2014 04:58 06:49 13:12 16:23 19:23 20:43 22.09.2014 04:59 06:51 13:12 16:21 19:21 20:41 23.09.2014 05:00 06:53 13:12 16:19 19:18 20:38
17.09.2014 04:57 06:44 13:19 16:33 19:41 21:01 18.09.2014 04:58 06:46 13:18 16:31 19:38 20:58 19.09.2014 04:59 06:48 13:18 16:29 19:35 20:55 20.09.2014 05:01 06:51 13:18 16:27 19:32 20:52 21.09.2014 05:02 06:53 13:17 16:25 19:29 20:49 22.09.2014 05:03 06:55 13:17 16:22 19:26 20:46 23.09.2014 05:05 06:58 13:17 16:20 19:23 20:43
17.09.2014 05:00 06:47 13:22 16:36 19:45 21:05 18.09.2014 05:01 06:49 13:22 16:34 19:42 21:02 19.09.2014 05:02 06:51 13:21 16:32 19:39 20:59 20.09.2014 05:04 06:54 13:21 16:30 19:36 20:56 21.09.2014 05:05 06:56 13:21 16:27 19:33 20:53 22.09.2014 05:06 06:58 13:20 16:25 19:30 20:50 23.09.2014 05:08 07:01 13:20 16:23 19:27 20:47
17.09.2014 05:03 06:50 13:27 16:39 19:51 21:11 18.09.2014 05:05 06:53 13:26 16:37 19:48 21:08 19.09.2014 05:06 06:55 13:26 16:35 19:44 21:04 20.09.2014 05:08 06:58 13:26 16:32 19:41 21:01 21.09.2014 05:09 07:00 13:25 16:30 19:38 20:58 22.09.2014 05:11 07:03 13:25 16:28 19:35 20:55 23.09.2014 05:12 07:05 13:25 16:26 19:32 20:52
HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
17.09.2014 05:02 06:49 13:20 16:40 19:40 21:00 18.09.2014 05:02 06:50 13:20 16:38 19:37 20:57 19.09.2014 05:03 06:52 13:20 16:36 19:34 20:54 20.09.2014 05:04 06:54 13:19 16:34 19:32 20:52 21.09.2014 05:05 06:56 13:19 16:32 19:29 20:49 22.09.2014 05:06 06:58 13:18 16:30 19:27 20:47 23.09.2014 05:07 07:00 13:18 16:29 19:24 20:44
17.09.2014 04:53 06:40 13:11 16:31 19:31 20:51 18.09.2014 04:54 06:42 13:11 16:29 19:28 20:48 19.09.2014 04:54 06:43 13:11 16:27 19:26 20:46 20.09.2014 04:55 06:45 13:10 16:25 19:23 20:43 21.09.2014 04:56 06:47 13:10 16:23 19:20 20:40 22.09.2014 04:57 06:49 13:10 16:21 19:18 20:38 23.09.2014 04:58 06:51 13:09 16:19 19:15 20:35
ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
17.09.2014 05:02 06:49 13:21 16:40 19:41 21:01 18.09.2014 05:03 06:51 13:21 16:38 19:38 20:58 19.09.2014 05:04 06:53 13:20 16:36 19:36 20:56 20.09.2014 05:05 06:55 13:20 16:34 19:33 20:53 21.09.2014 05:06 06:57 13:20 16:32 19:30 20:50 22.09.2014 05:07 06:59 13:19 16:30 19:28 20:48 23.09.2014 05:08 07:01 13:19 16:28 19:25 20:45
AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
danışmanı Efkan Yeşildağ herkesin bu olaya müdahil olmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Ona göre yakın çevreye düşen tek görev, gençlere rehber ve destek olmak. Onlar adına karar vermek değil.
Ailelerin bu süreçteki yanlışlarına değinen Yeşildağ, ‘Parasını ben veriyorsam benim dediğimi alacaksın’ gibi ifadelerle olaya müdahil olduklarını belirtiyor. Çocuklar anne-babalarına minnettar ol-malı, saygıda kusur etmemeli, gönüllerini hoş etmeli. Ancak büyükler de onların isteklerini dikkate almalı. Sorumluluklar yerine getirilirken sanki çocuklara lütufta bulunuyormuş gibi davranmamalı.
Aile danışmanı Yeşildağ’a göre nişanlı çiftler birbirleriyle oturup karar vermeli. Çiftler ortak ka-rarlarını uygun bir dille ailelerine aktardığı ve kararlı durdukları zaman ebeveynler zaten çocuklarına göre şekillenecek. Çünkü anne ve babaları sıkıntıya sokan, çocukların kararsızlığı ve birbirleriyle tutarsızlığı.
Bekâr arkadaşın tecrübesine sığınmak! Nişanlılıkta içine düşülen trajik yanılgılardan
biri de bekâr arkadaşlara akıl danışılması. Yeşildağ bu konuda önemli noktalara değiniyor: “Bekâr birisi evlilikle ilgili ne kadar konuşsa da bir noktaya kadardır. Çünkü onun evlilikle ilgili tecrübesi, bir yaşanmışlığı yoktur. ” Psikolog Ayşe Özden de meseleye benzer bir açıdan yaklaşıyor. Nişanlılık döneminde geleneklerin, göreneklerin, ailenin, toplumun beklentileri ‘Ne derler’ bakış açısının doğurduğu sıkıntılar olduğuna dikkat çekiyor önce. Bunları aşabilmek için çiftlerin tek tek kendi ailelerine karşı kendilerinin sınır koymaları gerekiyor. Ve uygun olanı o yolda yürümüş kişilerden fikir almaları. Kişi kendisini en az kendisi kadar düşünen kimselerle istişare etmeli Özden’e göre. Ama bu fikirleri birebir uygulamaya çalışmak yerine onları kendilerine bir ışık olarak görürlerse işlerini kolaylaştırmış olurlar. ‘Onun da beklentisini karşılayayım, bunun da kalbi kırılmasın, babamın gönlünü yapayım, herkesi memnun edeyim’ gibi durumlara girilmeden hare-ket edilmeli diyen Ayşe Özden aksi takdirde kaygı seviyesinin artacağını dile getiriyor.
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
Kur’an’da zulüm ile alakalı tahmini 125 ayet geçiyor
2:59 Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indir-dik.” (2:59)2:165 - İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tu-tuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, aza-bı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.3:86 - İnandıktan, Peygamber’in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.3:192 - Rabb’imiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.4:30 - Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah’a pek kolaydır.4:148 - Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.4:168 - Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağış-lar, ne de doğru bir yola eriştirir.
ZULÜM ILE ILGILI HADISLERBir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzeti-ni dünya ve ahirette mutlaka artırır.Üç kişi vardır duaları reddedilmez: Adil devlet başkanı, iftarını yaptığı zaman oruçlu, zulme uğrayan kişi. En efdal cihad zalim sultana karşı hakkı söylemektir.İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah zulüm ve sıla-ı rahmin koparılmasıdır, bu cezanın dünyada gelmesi, ahiretteki cezaya kefaret değildir.Kadı zulmetmedikçe, Allah Teâla hazretleri onunla birliktedir. Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla be-raber olur. Zulümden kaçının! Çünkü zulüm, kıyamet günü karanlıklara se-beptir. Bir kimse bir zulme yardım etse, bundan vazgeçinceye kadar Al-lah’ın gazabındadır.
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
Mazluma dini sorulmazMazlumun/zalimin dini, dili, ırkı, mezhebinin olmadığını öğrendik yıllar boyu. Zulüm dediğimiz şeyin tüm kimlikleri yok eden bir kasırga olduğunu bir kez daha yaşayarak hatırlıyoruz bugünlerde.ELİF ORDUKAYA
1"Biz fakir veya yoksul değildik. Sadece paramız yoktu.” Kimine göre olumlu
bakış açısının enfes bir ifadesi, kimine göre züğürt tesellisi. Cümlenin söyleyeni bizzat yaşayanı ise güzel; lakin parası olmayana (!) vird tavsiyesi bir cümle ise zulümden de beter. Zulüm, zalim, mazlum ve bu kavram-ların karşısında “üç maymun”u oynayan dünya, özellikle de Müslümanlar bahsi ge-çen cümleye özne olacak mahiyette.
Bazı coğrafyalar kendini yalnız ve sa-vunmasız hisseden mazlumların sığındığı ana kucağı misali… Mesela Sincar Dağları, ilk Hıristiyanlık döneminde Hıristiyanların çok tanrılı Roma ile Zerdüşt İran’dan kaçıp saklandığı yer olmuş. Daha sonra Abbasi ve Emevilerin baskılarından kaçan tasavvuf ekolleri için sığınma yeri. Moğol istilası, Haçlı seferleri, veba salgınları, dünya savaşı, Saddam baskısı… Şimdi de Ezidiler zalimin zulmünden oraya kaçıyor. Çünkü kollarını sıkı sıkı kilitlemiş insanlık, günden güne eriyor. Hâlbuki mazlumun/zalimin dini, dili, ırkı, mezhebinin olmadığı öğretilmişti bize. Tabii ki milliyetinin de. Ezberlerimizi bozduğumuz dış politikamızdan tutun da vicdan mekanizmamıza kadar skalası geniş ibre kayması yaşıyoruz. Öldürülen, zulme uğrayan Müslüman değilse ‘sen fakir değilsin, sadece paran yok’ vicdansızlığı sergiliyoruz sanki. Mazlumun kimliğinde Müslüman yazıyorsa işte o zaman madal-yonun öbür tarafını çeviriyoruz hemen. Tek yüzlü bir değişim olsa belki bir nebze daha mümkün çözüm. Lakin öldüreni Yahudi değilse Müslüman’ın kimliği yine değer kaybına sebep oluyor dünyamızda.
Tanrının dünyanın sadece yaratıcısı olduğuna, sürdürücüsü olmadığına inanan Ezidiler isyan kapısını baştan kapatmışlar zaten. Fakat biz tevekkül inancımızın nere-sine koyuyoruz bu kıyımı! Onlar cehenneme de inanmıyorlar. Yaşadıklarını nereye da-yandırıp hallerinin nasıl neticeleneceğine dair inançlarından habersiziz. Günde üç kez ettikleri ibadetlerinde ne geçer yüreklerinden bilmeyiz. Fakat biz kendi bildiklerimizden de bihaberiz. Zulüm dediğimiz şeyin tüm kimlikleri yok eden bir kasırga olduğunu ‘nisyan’ımızda eritiyoruz maalesef.
Hem dini değerlerimiz hem tarihimiz defaatle hatırlatıyor bu gerçeği. Nisa Sûresi 105-115 ayetlerinin nazil olmasına sebebiyet veren bir hadise var mesela. Olay hırsızlık. Züferoğulları kabilesine mensup Müslüman Tu’me, komşusu Katade b. Numan’ın sa-vaşlarda kullanılan zırhlı gömleğini çalıyor. Çaldığı bu zırhı un çuvalının içine koyuyor ve
götürüp Yahudi Zeyd b. Semin’in evine onun izniyle bırakıyor. Bu demirden yapılmış zırhlı gömlek tabii olarak çuvalı yırtıyor ve yolda iz bırakıyor. Katade, zırhının çalındığını fark edince evinin önünden başlayan un izini takip ediyor ve zırhını Yahudi Zeyd’in evinde buluyor. Hırsızlık iddiası ile Zeyd’i
mahkemeye veriyor. Davaya bakan Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem), Zeyd’in “Çuval benim değil, Tu’me emaneten bana bıraktı, içindekinden haberim yok.” savun-ması karşısında Tu’me’yi çağırıyor. Tu’me, zırhı kendisinin çalmadığına yemin ediyor. Tu’me’nin suçlu olduğunu bilen ve bunun
açığa çıkması durumunda kavimlerinin itibarlarına dokunacağını gören kavmin ileri gelenleri, gece bir araya gelip Efendimiz’i vereceği kararda yanıltmak için anlaşıyor-lar. Vicdan rahatlatma mekanizması belli: “İslam’a yararlılıkları dokunan Müslüman bir kavme karşı bir Yahudi’yi mi tercih edeceksin?” Nitekim ertesi gün giderler ve Efendimiz’e Ebu Tu’me’nin masum oldu-ğunu anlatırlar.
Bir tarafta hırsızlıkla itham edilen Müslü-man ve İslam’a faydası dokunan kavmin ileri gelenlerinin şehadeti, diğer tarafta Yahudi ve evinin önüne kadar gelen un izleri. Bu şartlar altında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Yahudi aleyhine hüküm verecek gibidir. Fakat tam o anda şu ayetler nazil olur: “(Ey Resûlüm!) Biz sana Kitab’ı insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin diye, kendisinde hiçbir şüphe olmayacak şekilde ve gerçeğin ta kendisi olarak indirdik. Şu halde, (suçlu ile suçsuzu tam ayırt edip, suçsuz aleyhinde) hainlere yardımcı ve müdafaacı olma!.. Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok yarlığayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.”
Kuran’ın Yahudi de olsa mazlumun yanında olması, onu aklaması fazla söze hacet bırakmıyor. Biz yine de pekiştirme adına tarih kitaplarımızı da kurcalıyor ve bir kez daha şahit oluyoruz: Her fırsatta iftihar ettiğimiz çok uluslu Osmanlı’nın tebasına muamelesinin dini, dili, ırkı olmadığına. Osmanlı himayesinde Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin yüzyıllarca barış, huzur ve rahat içinde yaşaması devletin kuruluş yıllarına kadar gidiyor. Gayrimüslimler İslam huku-kunun zımmi hukuku ile birlikte örfî hu-kukun sağladığı düzen ve güven ortamında yaşar ömür boyunca. Zira Osmanlı’da azınlık anlayışı, bir nüfus veya insan ayrımı değil sadece azınlıkların kimlikleri, tanınmaları ve bilinmeleri açısından kullanılmış. Ne zalimin kimliğine bakılarak iltimas gösterilmiş ne de mazlumun kimliği görmezden gelinmesine mazeret olmuş.
Ancak kültürel ve dini tarihimizdeki tüm söylemleri yok sayarcasına uzun süredir sergilediğimiz etnik milliyetçi mazlum ta-rafgirliği bütün değerlerimizi alt-üst edecek potansiyelde. Kendi köklerimize ihanete mi yitirdiğimiz değerlere mi mazlumun hayretgâh haline mi yoksa zalimin daha da cesaretlenmesine mi sebep olduk bir baksak. Bakmakla kalmayıp görebilsek. Görsek de idrak edebilsek. ‘İdrak’ kelimesinin kadim anlamı da uzun bir yol haritası çizecek kabi-liyette. Yolun sonu da subjektif mükellefiyete dayanıyor sanki! e.ordukaya@zaman.com.tr
BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.
kur su@za man.com.tr
İkindi Sohbet-İL
LÜST
RASY
ON
: CEM
KIZ
ILTU
Ğ
lk Müslümanların, İslâm’ı dünyanın dört bir yanına götürmeleri sırasında nasıl davrandıklarına dair tefer-ruatlı bilgiye sahip değiliz. Gittikleri yerlerdeki hâkim dinler, mezhepler, düşünceler ve müessir kültür kalın-tılarına rağmen çok kısa bir zamanda İslâm’ın gönül-lere girmesi insana hayret veriyor. Onların, bu konu-da çok başarılı oldukları anlaşılıyor. Bu başarıyı, kâhir orduların, girdikleri yerlerde halka baskı yapmasıyla ve kılıç zoruyla açıklamaya çalışmak akıl ve mantığın kabul edeceği bir şey değildir.
Buyurun bugün gelişmiş bir millet olmanın im-kânları ile medeni insanlar olarak Hindistan’a gidin; ilk Müslümanların o zamana nisbeten elli senede yaptık-larının ne kadarını yapabileceğinizi bir deneyin. Zaten, bugün Hindistan’daki mevcut Müslüman nüfus da, o dönemde Müslüman olanların çocukları. Müslümanlar daha hicret-i seniyyenin kırkıncı senesinde Sindâbâd’a girdiler ve o günden bu yana Hindistan’da Müslüman-lık var. Buhâra, Semerkand gibi beldelere hicret-i se-niyyenin sekseninci senesi girilmiş. Buhârî’nin dedesi, kendi hocası meşhur hadisçi Müsnedî’nin dedesinin vesilesiyle Müslüman olmuş. Buhârî, üçüncü asrın ya-rısına kadar yaşadığına ve üçüncü asırda o muazzam eserini ortaya koyacak verimliliği gösterdiğine göre diyebiliriz ki, o coğrafyada bulunan insanlar çok er-ken dönemde Müslümanlaşmışlar, dahası dinin dilini benimsemişler, o dilin büyük üstadlarını yetiştirmişler ve Hicaz’da yaşayan hadisçilerden daha güçlü muhad-disler Asya’da ortaya çıkmış. Hatta denebilir ki, İmam Malik gibi Muvatta sahibi büyük bir âlim istisna edi-lecek olursa, ondan sonrakiler -İmam Şafiî de dâhil- Asya kültürüyle yetişmiştir.
Evet, İmam Şafiî, Irak, İran, Bağdat civarında do-laşmış; İmam A’zam Ebû Hanife’nin talebelerinden ders almıştır. Buhârî, Müslim, Nesâî... Bunların her bi-
risi Asya’nın bir yerinde neş’et etmiştir. Buhâra ve Tir-miz birbirine yakın yerlerdir. Ebu Davud, Sicistan’dan; Nesâî, Nesâ’dan... Hadisçilerden başka onca fakih ye-tişmiştir buralarda. İkinci asrın ortalarına doğru devâsâ hukukçular sahnede yerini almış, fıkıh metodolojisi gelişmiş ve üçüncü asra doğru dünyada eşi-emsâli ol-mayacak şekilde bir rönesans yaşanmıştır.
Erken devirlerdeki Müslümanlar oralara kılıç zoruyla, baskıyla girmiş değillerdir. Gönülleri fet-hetmiş, kalplere taht kurmuş, akılları durduran hay-retengiz bir performans ortaya koymuşlardır. Şimdi günümüzün, daha sağlam düşünüyor gibi görünen, daha iyi imkânlara sahip insanına bakalım. Günü-müz insanı daha çok malzemeye, daha çok dokü-mana sahip; muhâbere ve muvâsala (haberleşme) şartları daha rahat; telekomünikasyon imkânları oldukça ilerlemiş, teknoloji insanların emrine âmâ-de fakat acaba günümüzün Müslümanları, ilklerin ortaya koyduğu cehd ve gayretin ne kadarını sergili-yor? Kaç insanın hidayetine vesile olmuş ve bundan sonra da kaç insanı iman nuruna taşımayı planlıyor?
IBRETLIK MISALLER…Evet, selef-i salihînin elinde bizdeki imkânlar yok-
tu. Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri İstanbul’a ulaşın-caya kadar kim bilir neler çekti? Yezid döneminde yaptıkları bu seferde, herhalde oraya gelinceye kadar altı ay yol yürümek zorundaydılar. Ebû Eyyûb Haz-retleri çok yaşlıydı. Efendimiz (sav) Medine’ye hicret buyurdukları zaman Ebû Eyyûb el-Ensari Hazretle-ri’nin çoluk çocuğu vardı. O zamanlar otuz küsur yaşında var idiyse ve ka-tıldığı İstanbul seferi, hicret-i seniy-yenin aşağı yukarı kırkıncı senesinde
olduğuna göre, yaşı yetmiş-yetmiş beş civarındaydı. Yetmiş yaşın üzerindeki o insan dinini î’lâ uğruna kendisini atın üzerine bağlatıyor ve o uzun mesafeyi o şekilde aşıyordu.
Aynen onun gibi, Ebû Talha Hazretleri de olduk-ça yaşlanmıştı; ama hâlâ cihad aşkıyla yanıyordu. Atın üstünde duramayacak halde olmasına rağmen cihada gitmek isteyince torunları diyordu ki, “Sen Allah Resûlü hayatta iken yeterince savaştın. Bedir’de, Uhud’da bu-lundun. Artık sen dinlen; biz senin yerine cihad ederiz. Hem yürüyecek dermanın bile kalmadı!” Ebû Talha (ra): “Hayır” diye cevap veriyor, Tevbe Sûresi’nin kırk birinci ayetini okuyor ve “Allah öyle bir tefrik yapmıyor ki. Yaya ya da binitli olarak, piyade veya süvari olarak Allah yo-lunda seferberlik yapın buyuruyor.” (Tevbe, 9/41) diyor-du. “Sen atın üstünde duracak halde de değilsin!” de-diklerinde ise “Bağlayın beni atın üstüne, öyle gideyim.” cevabını veriyordu. Ve o haliyle, Kıbrıs’a yapılan deniz seferine katılıyordu. Gemide ağır hastalanmış ve birkaç gün sonra da vefat etmişti. Geminin karaya ulaşmasını bekledikleri için defnini yedi gün sonra yapmışlar; ama cesedinin bozulmadığını görmüşlerdi.
Aynı sefere katılanlardan birisi de “Hala Sultan” de-diğimiz Ümmü Haram validemizdir. Bu sefere katılaca-ğı müjdesini seneler önce Allah Resûlü’nün (sav) fem-i mübârekinden alan anamız; o gün, seksen altı yaşında olmasına rağmen aynı i’lâ-yı kelimetullah aşkı onu da evinde oturmaktan alıkoymuş ve Kıbrıs’a kadar götür-müştü. Karaya çıkıldığında atının ayaklarının sürçmesiyle düşmüş ve şehit olmuştu. Kıbrıs Rum kesiminin Larnaka şehrinde bulunan kabr-i şerîfi, adayı fetheden Osmanlı-
lar tarafından 1570 senesinde türbe ve cami yapımıyla genişletilmiş ve onarılmıştı.
Önden giden atlılar...
Ey her zaman güzellikler izhar edip çirkinlikleri örten Güzeller Güzeli! Basar ve basiretimin önündeki günah ve isyan perdelerini kaldır; doğruları
görmeme ve eşyanın hakikatini bilmeme mani olan bütün engelleri def et. Evvel-âhir bütün hamd ü senâlar, şükürler Âlemlerin Rabbi Cenâb-ı Allah’a,
nihayetsiz salât ü selam da kâinatın medar-ı iftiharı Efendimiz’in, ehl-i beyti-nin ve ashâb-ı güzîninin üzerine olsun!
Allah, insanı ‘a’lâ-yı illiyyîn’ ile ‘esfel-i sâfilîn’ arasında gidip gelebilecek bir mahiyette yaratmıştır. Insanların ve topyekûn dünyanın Islâm’a uyanması için, Hz. Sadık-u Mas-dûk’un takip ettiği çizgide bir yol ve metot takip etmek gerekir. Hz. Sâhib-i Hakikat’in ifadesiyle, bir tek insanın hak ve hakikate uyanması, yeryüzünde yığın yığın koyunla-rın ve develerin tasaddukundan daha hayırlıdır.
Abdullah Aymaz
Yüzümüze tükürükler gelmesin diye
Üstad Hazretleri’nin 1934’lerde yani 80 sene önce yazdığı bazı mektupları bugün okuduğumuzda şaşırıp kalıyoruz. Buyurun:
“İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani ‘Tüh o asrın gayretsiz adamla-rına!’ denildiği zaman, yüzümüze tükürükler gelmemek için veyahut silmek için yazılmıştır.”
Bazı sömürgecilere de şöyle sesleniyor: “Avrupa’nın insa-niyet-perver maskesi altında vahşî reislerinin sağır kulakları çınlasın!.. Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat eden o insafsız zâlimlerin görmeyen gözlerine sokulsun!.. Ve bu asırda, yüz bin cihette ‘Yaşasın cehennem!’ dedirten mimsiz medeni-yet-perestlerin başlarına vurulmak için yazılmış bir arzuhaldir.”
“Altı sualime cevap isterim. “Birincisi: Dünyada hükümet süren, hükmeden her kavmin, hatta insan eti yiyen yamyamla-rın, hatta vahşi canavar bir çete reisinin bir usulü var, bir düstur ile hükmeder. Siz hangi usulle bu acip tecâvüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibrâz ediniz! Yoksa bazı alçak memurların keyifl e-rini, kanun mu kabul ediyorsunuz?” (Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Kısmın Zeyli)
“Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur.” (Hûd Sûresi, 11/113) âyet-i kerimesi fermanıyla; zulme, değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki en az bir meyil edenleri de dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.
“İşte bir ehl-i kemâl; şu âyetin çok cevahirinden bir cevherini şöyle tabir etmiştir:
“Mûin-i zâlimin dünyada erbâb-ı denâettir,Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bî insafa hizmetten!“Evet bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor. Böyle
mübarek bir gecede, mübarek bir misafi rin, mübarek bir duada iken, hafi yelik edip, güya cinayet işliyormuşuz gibi ihbâr eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin meâlindeki tokada müstahaktır.”
“İhvanlarıma da tavsiyem budur ki: Katî zaruret olmadan bunlarla uğraşmayınız! ‘Ahmakın cevabı, sükûttur!’ nevinden tenezzül edip onlarla konuşmayınız! Fakat buna dikkat ediniz ki, canavar bir hayvana karşı kendini zayıf göstermek, onu hücuma cesaretlendirdiği ve teşvik ettiği gibi, canavar vicdanı taşıyanlara karşı da dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onları tecavüze sevk eder. Öyleyse dostlar, dikkatli ve uyanık davran-maları lâzımdır; tâ dostların lakaytlıklarından ve gafl etlerinden, zındıka taraftarları istifade etmesinler.” (Yirmi Sekizinci Mektup, Dördüncü Mesele)
“Gayr-i meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir düşmanlık olduğu’ kâidesince, âdil olan İlâhî kader, lâyık olmadıkları hâlde meylettiğim şu ehl-i dünyanın zâlim eliyle bizi cezalandırıyor. Ben de “Bu azaba müstahakım” deyip sükût ediyordum. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda gönüllü alay kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu Kumandanı ve Enver Paşa’nın takdirleri altında kıymetli talebelerimi, dost-larımı fedâ ettim. Yaralanıp esir düştüm. Esaretten geldikten sonra ‘Hutuvât-ı Sitte’ gibi eserlerimle kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin, İstanbul’a musallat olduklarında, İngilizlerin başlarına vurdum. Şu, beni işkenceli ve sebepsiz esaret altına alanlara yardım ettim.
“İşte onlar da bana, o yardım cezasını böyle veriyorlar. Üç sene Rusya’da esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler. Halbuki Ruslar, beni Kürt gönüllü kumandanı suretinde, Kazakları ve esirleri kesen gaddar adam nazarıyla bana baktıkları halde, beni dersten men etmediler.” (On Altıncı Mektubun Zeyli)
Bazı yazılar yazılır ve bazı sözler söylenir; tarihe not düşülsün ve “Tüh o asrın gayretsiz adamlarına!” denildiğinde tükürükler yüze, göze gelmesin diye…
HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ
Temsilinzirvesindekiler
Fasıldan Fasıla
ahabeden Abdullah ibn-i Huzâfetü’s-Sehmî vardır: Başını kaynayan suya sokuyorlar, yüzünün etleri dökülüyor, “Benim başıma bunlar geldi.” diye şikâyet etmiyor. Bizler hiçbirimiz dinimizden dolayı bu ölçüde sıkıntı çekmedik. Çok rahatız. Bunun karşılığında, Cenâb-ı Hakk’ın bunca nimetine karşı bir şükür ifadesi olarak bize lütfettiği o teknik imkânları O’nu duyurma adına kullanmıyorsak bu apaçık nankörlük olur. Hem körlük olur, hem nankörlük olur. Nan, ekmek demektir. Nankör olma, ekmeği nimet mânâsına alırsanız, nimeti görmeme demektir.
İşte günümüzün her bir mümini de elindeki geniş imkânları ve olumlu şartları değerlendirerek, nereye ulaşabilecekse Allah’ın izniyle oraya ulaşmaya bakmalıdır. Ve elinden gelen her şeyi yapıp sonuçta demelidir ki: “Bizim neslimiz bu meseleyi ancak şu noktaya götürmeye müsaitti; donanımı ancak ona yetiyordu. Hele biz oraya bırakalım, arkadan gelenler de alır daha ileriye götürürler, daha arkadan gelenler de alır daha öteye taşırlar...”
Öyleyse, herkes din-i mübîn-i İslâm’ı tebliğ ve temsil etme vazifesini sırtlanacak; ömrünün, gücünün, kabiliyetinin ve imkânların el vermesi ölçüsünde yürüyebildiği kadar yürüyecek ve yorulup tükendiği yerde o kutsî emaneti arkadan gelen bir tanesi alıp yola devam edecek. Şimdiye kadar hep öyle olmuş. Dini temsil etme ve başkalarına anlatma işini sahâbi efendilerimiz Emevîlere, Emevîler Abbasilere bırakmış; daha sonra Abbasiler sarsıntı yaşarken, hicret-i seniyyenin üçüncü asrından dördüncü asrına girilirken, Asya’dan gelen Türk boyları işin altına girmiş. Tuğrul Bey’in önderliğinde, 1050’lerde Bağdat’ı korumuşlar ve 1071 gibi çok erken bir tarihte Malazgirt’te İslâm’ın koruyuculuğunu üzerlerine almışlar.
“Onlar bir mübarek topluluktu, kazandıkları şeylerle yürüdüler Allah’a… Siz de kazandıklarınızla, kesbinizle veya iktisâbınızla; ya yanlışlarınızla, hatalarınızla ya da sevaplarınızla bir gün Allah’a yürüyeceksiniz.” (Bakara, 2/134, 141) Vazife yapmış olarak yürüme de var, vazifeden kaçmış olan firârîler gibi derdest edilerek oraya celbedilme de var. Öyle bir celbedilmeden Allah’a sığınırız.
Yaslı DudaklardaTebessüm
his dünyası
Hem gurbet hem yolculuktur insana bu ömür, Koşar bir sınırsız çölde hep nefes nefese.
Inananlarda bir sevinçli telâş köpürür;Kulak verilmişse ötelerden gelen sese,Bir temâşâ zevki olur yolculuk herkese.
Kimiler yol boyu tökezler durur ard arda, Bin yeis akseder yüzüne, dudaklarına;Kimi de imanla, ümitle yürür bu yolda,Yüz sürer yürüdüğü yollar ayaklarına.Rûhânîler iner her gece şafaklarına...
***Çıksa önüne ölüm, sayar terhis töreni,
Dâyeler gibidir içinde yattığı toprak;Birkaç adım ötede ölümsüzlük şöleni,
Bir bir canlanır hazanla savrulan her yaprak;Yeni bir fecir tulû eder ufukta apak...
Işık her yanı sarar ve zulmetler boğulur, Sûr sesi duyulur âdeta, herkes uyanır.
Bir bir devrilenler günü gelince doğrulur;Yollar gider, yitirilen cennete dayanır
Insan, kendini bir nûr helezonda sanır...
M. Fethullah Gülen
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
BULMACA40 BU
Hazrlayan: Ali Topdağa.topdag@zaman.com.tr
BASİT TOPLAMA
•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Birleştirilmiş iki hücredeki saynn toplam 5’tir.
BEŞ TOPLAMLI SUDOKU
•Aşağdaki her fişte üçer harf vardr.•Ortadaki fiş, soldaki ve sağdaki fişlerle ayr ayr kullanlarak iki ayr kelime oluşturmaktadr. •Şimdi size ortadaki fişten yararlanarak diğer fişlerdeki harfleri bulmak düşüyor…
FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA
AKA
EKE
ASA
SAL
GEL
•Aşağdaki diyagramda verilen saylardan yatay veya düşey oklar çizerek tüm kutu-lar doldurun. • Oklar diğer saylarn üzerinden geçme-meli, birbirini kesmemeli ve kesişme-meli.• Oklarn geçtiği kutularn saysnn toplam çktklar kutudaki say kadar olmaldr.
OKLARLA KUTU DOLDURMA
AE
5 2 2 2 2 2 2 51 11 12 23 33 3
22
2
11
1
•1 ve 2 saylarn aşağdaki diyagramlara yerleştirin. •Her satr ve sütundaki saylarn toplam 7 olmal.•Kenarlardan komşu olan kutularda ayn saylar olmamal. •Baz kutular boş kalabilir.•Alt say bizden, hadi kolay gelsin…
1
6
4
GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ
BEŞ TOPLAMLI SUDOKU
OKLARLA KUTU DOLDURMA
BASİT TOPLAMA
FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA
1 2 2 22 1 2 2
2 1 2 1 12 2 1 2
2 1 1 2 12 2 1 2
1 2 1 2 1
2 1 1 21 1
3 53 33 35 3
1 12 1 1 2
TAR AMA SYA
ZAK KUM PAS
TÜM SEK OYA
FIS TIK NAZ
HAS RET İNA
1 2 5 4 3 6
3 6 4 1 5 2
5 4 6 2 1 3
2 3 1 5 6 4
6 1 2 3 4 5
4 5 3 6 2 1
2
3
2
3
4
1
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
16 E
YLÜL
201
4 SA
LI
Yeni
Bah
ar Ç
ocuk
08-0
9 Bul
mac
alar
16 E
YLÜL
201
4 SA
LI
ÇÖZMECE
26 MART - 1 NİSAN 2014
Ahmet Şahin
Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet
16 EYLÜL 2014 SALI
1
23
Malzemeler:Dikdörtgen kalın fon kâğıdıRenkli keçeli kalemlerMakas
1
2
3
KÂĞIT HELVA
Önce yukarıdaki çizimi belirtilen yerden kesip çıkartın.Çizi-min genişliğinde fon kâğıdını, yelpaze yapar gibi katlayın. Kesmiş olduğunuz çizimi şekildeki gibi kâğıdın üzerine koyup kenarlarından çizin ve daha sonra düzgünce kesin.
Kâğıdı açın ve çocukları tek tek keçeli kalem ile renklendirin, kolay gelsin.
Kâğıttan formalıçocuklar yapalım
anım arkadaş-larım, bu hafta sizlere el ele
tutuşmuş formalı çocuk-lar yaptım. Yapamadım, düzgün çizemiyorum diye bir bahane bulama-yacaksınız çünkü yanda görmüş olduğunuz çizimi kullanarak sizler de kendi takımınızı kolaylıkla oluş-turabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey yapılış aşamalarını sırasıyla uy-gulamak, hoşçakalın.
C
HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜNs.angun@zaman.com.tr
Meleklere olan doğru inancımızı ‘Melekler’ kitabıyla korumak
“Işık Yayınları” Dr. Ali Ünsal’ın İslam inancına göre “Me-lekler” kitabını yayınlayarak, melek inancımızı istismar edenlere karşı, okuyucularına verdiği doğru bilgilerle inançları koruma fırsatı sağlamıştır.
Muhterem müellif ise melekler inancının semavi özelliğine işaret ettiği kitabın (önsöz)ünde, konunun yanılma noktalarına dikkat çektiği şu özel bilgileri öne alarak takdim etmiştir: “Melekler, insanlık tarihinde hep merak edilen varlıklar ola-gelmiştir. Zira, insanlar tarafından görülmemeleri, onlara bir gizem yüklemektedir. İnsan bilmediği, görmediği şeyi daha çok merak eder. Bu yüzden, her dönemde, görmediği meleklerle ilgili merak duygusu hiç azalmamış, hep artarak devam etmiştir.
- Melekler Allah’ın sadık kulları, nurani varlıklarıdır. İnsan-larla alakalı vazifeleri olduğu gibi, bütün dünya, hatta ahiret âleminde de icra ettikleri pek çok görevleri mevcuttur. Onlar hakkındaki doğru bilgi İlahi dinlerde ve ancak İlahi kaynaklarda mevcuttur. İlahi olmayan, yani kaynağı insan olan ve din olarak kabul edilen öteki anlayışlarda (Uzakdoğu dinleri gibi) doğru
melek anlayışına rastlamak zordur.
- Yahudilik, Hıristi-yanlık ve İslam, meleklerle alakalı pek çok bilgi sunmaktadır. Ancak Ya-hudiliğin ve Hıristiyanlığın tahrif edildiği bilindiğine göre, meleklerle alakalı bilgilerde de tahrifin olma ihtimali yüksektir. O halde en sağlıklı ve doğru bilgi
İslam dininin kaynaklarındandır.- Melekler hakkında akıl yürütme, yorum yapma ve deney
gerçekleştirme mümkün olmadığı için, yani metafiziksel varlıklar oldukları için, haklarındaki malumatımız sem’iyyata, yani İlahi kaynaklara dayanmaktadır. Bunlar da Kur’an ve Sünnet’tir.
- İnsanlar, İlahi kaynaklardan iyi beslenmedikleri geçmiş dönemlerde yıldızları, başka bir dönemde cinleri, diğer bir dönemde atalarının ruhlarını ilahlaştırarak onlardan medet uman, bir anlamda şirke giren kavimler olagelmiştir.
- Kur’an, melekler hakkında da buna benzer yaklaşımlar içinde bulunan Cahiliye Devri insanlarından bahsetmekte ve onların ‘Melekler Allah’ın kızlarıdır’ tarzındaki inançlarını şiddetle reddetmektedir.
- İslamiyet’e göre ‘melek’lerin varlığına Kur’an’da ve sahih hadiste anlatılan şekliyle inanmak imanın şartlarındandır! Genel olarak ‘Farklı suretlere girebilen ve duyularla algılanamayan nurani varlıklar’ olarak tarif edilen melekler, Kur’an’da ve sahih hadislerde nurdan yaratılmış, Allah’ın emirlerine itaat eden, insanlar yaratılmadan önce yaratılan, dünya ve ahiret âleminde kendilerine çeşitli görevler verilen, cinsiyetleri olmayan, yeme içme gibi beşeri ihtiyaçları bulunmayan güçlü varlıklar olarak anlatılmaktadır.
- Melekler Kur’an’da inanılması gereken iman esasları arasında zikredilir ve Allah’a imanın hemen arkasında yerini alır. Allah’a imandan hemen sonra ve peygamberlere imandan da önce zikredilmesinin sebebi, meleğin Allah ile Resul arasında şeriat ve vahyin tebliği hususunda elçi, vasıta olmasıdır. Ancak eserlerde anlatılırken önce nübüvvetin öne çıkarılması, ona bağlı olarak meleklerin anlatılmasının sebebi, meleklere iman meselesinin akıl ve duyu organlarıyla bilinmelerinin mümkün olmaması, sem’iyyat dediğimiz, İlahi kaynağa bağlı olarak bilinmelerinden, dolayısıyla da peygamberlerin mesajına bağlı olarak bilinmesinden kaynaklanmaktadır.
- Melekler kendi isteklerine göre hareket edemezler. Al-lah’ın emrettiğinin dışına çıkamazlar. Diğer canlılarla direkt temasa geçemezler. Ancak Hz. Cebrail, peygamberlerle Allah’ın muradı ölçüsünde irtibata geçmiş, onlara görünmüş ve onlarla konuşmuştur.
- Kur’an, meleklerin kanatları olduğundan da bahseder. Efendimiz’in Cebrail’i çok kanatlı olarak gördüğü tespiti de söz konusudur!..”
Işık Yayınları’nın okuyucusuna sunduğu 130 sayfalık ‘Melek-ler’ kitabı, imanın ikinci şartı olan melek inancımızı yanlışlardan koruyan bir bilgi hazinesidir, denebilir.
- Melekler hakkında akıl yürütme, yorum yapma ve deney gerçekleştirme mümkün olmadığı için, yani metafiziksel varlıklar oldukları için, haklarındaki malumatımız sem’iyyata, yani İlahi kaynaklara dayanmaktadır.
Boğaz ağrısını geçirmenin en doğal yollarıBoğaz ağrısını yatıştırmak ve mikropları öldürmek
için gargara yapmak basit ve oldukça etkili bir yoldur. Sizin de boğazınız ağrıyorsa evde hazırlayabileceğiniz bu gargaralarla boğaz ağrınızı hafifletebilirsiniz.
Tuz ve su: 1 bardak ılık suyun içinde çeyrek çay ka-şığı tuzu eritin. Eğer evde varsa dişlerinizi fırçaladıktan sonra kullandığınız ağız gargarasından da 1 yemek kaşığı eklerseniz boğazınızdaki mikroplar da ölecektir. Her kullanım için bu gargarayı taze olarak hazırlayın. Asla bu suyu yutmayın.
Limon ve su: Bir bardak suyun içine 1 çay kaşığı limon suyunu karıştırın, ağzınızı buran bu su şişmiş boğaz dokularınızın büzülmesine yardım edecek ve virüsler ile bakteriler için asitli bir ortam oluşturacaktır.
Suyun içine bal, limon ve zencefil katın: Yarım bardak sıcak suyun içine 1 çay kaşığı toz zencefil ile bal ve yarım limon suyu ekleyin. Hepsini karıştırdıktan sonra gargara yapın. Bal boğazınızı kaplayacak ve antibakteriyal bir ortam sağlayacaktır.
Acı sos ve su: Acı biberin içindeki “capsicum” isimli madde ağrıyı hafifletmeye ve iltihapla savaşmaya yardım ediyor. Boğaz ağrınızı hafifletmek için bir bardak sıcak suyun içine 5 parça acı kırmızı biber ya da biber
sosu ekleyin. Boğazınız yanacaktır, ancak her 15 daki-kada bir deneyin, faydasını göreceksiniz.
Adaçayı ve su: Adaçayı da boğaz ağrısını hafifletir ve burun yollarının ağrısını ya da şişkinliğini de azaltır. 1 çay kaşığı adaçayı, yarım çay kaşığı şap, çeyrek fincan kahverengi şeker ile biraz sirke ve suyu karıştırıp gargara hazırlayın.
Safran ve su: Bu sarı baharat mükemmel bir antiok-sidandır, bilimadamları safranın birçok ciddi hastalıkla savaşmada güçlü etkileri olduğunu düşünüyor. Boğaz ağrınız için yarım çay kaşığı safranı ve yarım çay kaşığı tuzu bir bardak sıcak suyun içine karıştırıp gargara yapabilirsiniz.
Buğday çimi suyu: Klorofille dolu olan buğday çimi suyu bakteri gelişimini engeller ve boğaz ağrınızı hafif-letir. 5 dakika bu suyu ağzınızda tutarsanız, zayıflamış dişetlerinizin yeniden canlanmasına ve diş ağrınızın durmasına yardım eder.
Karanfil çayı: Suyun içine 1-3 çay kaşığı toz karanfil ya da karanfil tohumu ilave edip karıştırın, bununla gargara yapın. Karanfilin boğaz ağrınızı hafifleten ve iyileştiren antibakteriyal ve anti-inflamatuar özellikleri vardır.
CUMA TARAS
1Osman Gazi’nin Kur’an’a karşı olan saygısı ve hürmeti hepimizin malumu.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu, Şeyh Edeba-li’nin evine konuk olmuştu. Yatsı namazını kıldıktan sonra misafir odasına çekilirken gözüne duvarda asılı bir kitap ilişti. Osman Bey, hemen ayağa kalktı, kitabın bizim hayat rehberimiz, maddi ve manevi değer kaynağımız olan Kur’an-ı Mu’cizü’l Beyan olduğunu gördü ve yatmaktan vazgeçti. Osman Gazi’yi sabah namazına çağırmak için odasına giren Şeyh Edebali, onu diz çökmüş Kur’an okuyor vaziyette buldu. Misafiri için hazırladığı yatağın şeklinin hiç bozulmadığını görünce hayret etti. Şeyh Edebali, serilen yatağı beğenmediği zannına kapılıp üzüntüsünü gidermek adına, Osman Gazi’ye sebebini sordu: Şanlı padişah şu cevabı verirdi:
“Benim Kur’an-ı Kerim’e beslediğim hürmet ve saygı, onun bulunduğu odada yatmama engel oldu”. der. Ve tabii ki bu saygıya karşılık İslamiyet’in aziz bayraktar-lığını liyakatli bir şekilde taşıyan altı yüz yıllık bir devletin kurucusu olma şerefine nail olur.
Kuran-’ı Kerim’e saygı geleneği asır-
lardır toplumda hiç değişmeden süregeldi. Annelerimizden, çevremizdeki büyüklerden, dinlediğimiz sohbetlerden bu saygının gerekliliğine dair telkinleri sürekli işitir, takvim yapraklarında dahi “Yüce Yaratıcı Allah (cc) tarafından gönderilen hidayet rehberimiz Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan evde en yüksek yerlerde olmalı, Kur’an göbekten aşağı gelmeyecek şekilde tutulmalı” gibi ifadelerle karşılaşırız. Ancak bazılarımız en ufak bir Arapça kelime gördüğü metni dahi yere koymaya kıyamazken, kimileri Kur’an’dan ayetler veya hadis-i şeriflerin yazılı olduğu kitapları, gazeteleri, dergileri, takvim işi bittiğinde kırıştırıp atmaktan bile hicap duymaz.
Peki, kutsal saydığımız objeler, yazılı metinlere karşı tavrımız nasıl olmalı? Onları böyle gelişigüzel bir muameleye maruz bırakmak doğru mu? Ya da saygı sınırlarını tam olarak nasıl çizmeliyiz?
İslam fukahası genel kanaat olarak Kur’an-ı Kerim ve dini kitapların evde, işyerinde en yüksek yerlerde olması ge-rektiğini söylüyor. İlahiyatçı-yazar Ahmet Şahin de meseleye benzer açıdan yaklaşıyor ve “Kütüphanelerde Kur’an’ın yeri en üst kattır, altında hadis, onun altında ya
da yanında fıkıh kitapları bulunur. Bunlar göğüs hizasından aşağı yerlere terk edilmez. Zira aşağılara koymak hürmetsizlik olur.” şeklinde ifadeler kullanıyor. Peki, kullanıla-mayacak duruma gelen Kur’an-ı Kerim, dini kitaplar, ayet hadis yazılı takvim yapraklarını nasıl muhafaza edeceğiz? Zira halk arasında yaygın olan bu tarz metinlerin, kâğıtların yakılmasıdır. Fakat Kur’an sayfalarını ateşe atıp yakmayı fukaha kaide olarak uygun görmüyor. Kur’an dışındaki dini kitapları yakmakta sakınca yok. Ancak Ahmet Şahin Hoca, eğer okunamayacak derecede yıp-ranmış Kur’an-ı Kerim ayetlerinin olduğu yazılı sayfalar varsa, onları hürmetli şekilde temiz şeylere sarıp ayak altına gelmeyen boş toprağa gömmeyi tavsiye ediyor. Üzerinde ayet ve hadis meali bulunan takvim yap-raklarını çöpe atmak ise mekruh. Takvim yaprakları küçük parçalar şeklinde yırtılarak çöpe atılabilir
Aslında hemen hepimiz manevi değeri olan eserlere saygı göstermemiz gerektiğini, ona sıradan bir eser gibi yaklaşamayacağı-mızı biliriz. Hatta çoğumuz bu tür durum-larda alim kesilip, uzun uzun nasihatler bile veririz. Ama günlük hayatta buna ne kadar riayet ediyoruz, tartışılır?
Peki, ne yapmalıyız?Aklımıza şu soru gelebilir. Artık şehir
hayatında bunları yapmak zorunda kalıyo-ruz “Toprağı, ateş yakacak mekânı nerde bulalım?” diye bahaneler uyduruyoruz. Ancak bu evde, işyerlerinde ayet, hadis yazılı olduğuna bakmadan gazete, dergi sayfalarrını, ya da başka kâğıtları sofra bezi yerine kullanma hakkını vermez. Bize düşen bu durumlarda gerçek niyetimizi ortaya koyup, dinin bizden istediğini en güzel şekilde yapmaya çalışmak değil mi? Bazı-larımız da Kuran-’ı Kerim’i bohçalara sarıp sarmalayarak, sandıklarda saklayarak saygı-sını gösterir! Onu okunmamışlığa, hadisin ifadesiyle ‘garip’liğe bıraktığının farkına bile varmadan... Oysa alimler, “Kur’ân-ı Kerîm’i yedi bohça içine sarıp sarmalayarak saklamak da mekruhtur. Kur’ân bu şekilde bulunduğu evde gariptir. Zira Kur’ân’ın he-defi, okunmak, mânâsıyla amel edilmektir. Kur’ân-ı Kerîm’i okunamayacak derecede küçük yazılarla yazmak da mekruhtur. Zira Kur’ân’dan kasıt okunmaktır. Okunmayan Kur’an, sadece levha olarak asılır, mânevî değeri bakımından muhafaza edilmiş olu-nur.” diyor.
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
Ayet yazılı sayfalar yakılır mı?
Haber: Zeynep Kaçm
az İnfogra k: Abdulkerim
KeskinK
aynakça: İlmihal 1 İm
an ve İbadetler, Türkiye Diyanet Vakf Yaynlar(*) Hane m
ezhebine göre
Kur’an- Kerim’in birçok
yerinde “Namaz dosdoğru
kln” ayeti tekrarlanyor. Lakin bizler nam
az klarken baz hususlara dikkat etm
i-yor yahut önem
vermiyoruz.
Oysaki bunlar dinen hoş karşlanm
adğ gibi namaz
da bozabiliyor.*
Ağza sakz gibi bir şeyler alp onu yutmadan
gevelemek veya çiğnem
ek namaz bozar. Dişle-
rin arasndaki nohut tanesi büyüklüğündeki bir şeyin yutulm
as da namaz bozar.
Özürsüz olarak boğaz hrldatmak, öksürm
eye ça-lşm
ak namaz bozar. Ancak herhangi bir zorlam
a olm
akszn doğal olarak öksürmek veya hrlty
giderip sesi güzelleştirmek, nam
azda olduğunu anlatm
ak veya yanlş okuyan imam
uyarmak için
öksürülmesi nam
az bozmaz.
Bir rek’at içinde birbiri ardnca vücudu üç kere kaşm
ak namaz bozar. Ancak kişi, nam
azda vücudunu bir kere veya üst üste iki kere veya başka başka rek’atlarda birer veya ikişer kere
kaşrsa, namaz bozulm
az.
Erkeğin diz kapağn örtmeyen şortla, kad-
nn da el veya ayak bileklerinin üstünde bir kyafetle nam
az klmas nam
az bozar.
Vücut hatlarn belli eden elbise ile nam
az klmak.
Tuvaleti olduğu halde namaz
klmak. Hazreti Peygam
berimiz
(sas) skşk durumda olan veya
yemek hazrken nam
aza duran kişinin nam
aznn faziletinin tam
olmayacağn belirtiyor.
Fatiha Suresi’ni okuduktan sonra yüksek sesle “Am
in” demek.
Dişlerin arasnda kalmş yutulm
a-s nam
az bozmayacak m
iktardaki yiyecek krntsn yutm
ak.
Nam
az bozan baz durumlar
Nam
az mekruh klan baz durum
lar
“NAMAZI
DOSDOĞRU KILIN”
20
Namaz esnasnda avret m
ahallinin, kişinin idaresi d-şnda açlm
as durumunda, açlan yer eğer örtülm
esi gereken yerin dörtte biri oranna ulaşm
ş ve bir rükün eda edilecek bir süre (‘sübhanallahi’l-azim
’ diyecek kadar) geçtiyse nam
az bozulur. Kendi iradesi ile açacak olursa nam
az hemen bozulur.
Secdede gözlerin kapatlmas
tenzihen mekruhtur. Yani helale
yakn mekruhtur.
İki ele dayanarak kalkmak veya
iki ele dayanarak oturmak.
Secdede iken kadnlarn kollarn yan tarafa açm
as erkeklerin ise kapatm
as.
Üzerinde canl varlklarn resimle-
rinin bulunduğu elbise ile namaz
klmak. Ancak, bakann kolayca
fark edemeyeceği şekilde küçük
resimler bu kapsam
da değil.
Secdede iken ayaklarn yukar kaldrlmas yahut
ayak parmak uçlarnn değil de ayağn srtnn
zemine yaylm
as namaz bozar.
İmam
dan önce rükûa eğilm
ek, secdeye gitm
ek nam
az bozar.
Namazda saç açlan kadnn,
bir âyet okuyacak veya üç kere ‘Sübhanallah’ diyecek kadar bir sürede saçn kapat-m
amas nam
az bozar.
Başkas duyacak kadar gülm
ek abdesti de nam
az da bozar. Eğer kişi kendi işitecek kadar gülerse sadece nam
az bozulur.
Namazda çalan telefo-
nun iki elle susturulma-
s namaz bozar. Ancak
bir elle susturulursa nam
az bozulmaz.
Tekbir cümlesinde “Allah“ kelim
esinin ilk harfi olan A harfini uzatarak “Âllah” ya-hut “Aallah” veya “Eallah” diye okum
ak caiz değil. Bu şekilde okum
ak manay
bozduğu için farz yerine getirilmem
iştir. Bu sebeple nam
az da geçersiz olur.
Namazda dua okurken ayn kelim
eyi birkaç kere tekrar etm
ek namaz bozm
az.
Giyilen şeyin, tenin rengini göstermeye-
cek kalnlkta veya dokuda olmas gerekir.
Namaz klarken çocuğun kucağa gelm
esi veya srta binm
esi gibi durumlarda onlar
usulca yere koymak, kenara çekm
ek nam
az bozmaz.
Namaz klan kim
se, önünden geçilme
ihtimali varsa, kendisine bir sütre (ön ta-
rafa dikilen herhangi bir engel) edinmeli.
Bunlara dikkat…
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
31 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM
Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer
Vedat Oğuz
ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 0045 27222296• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86
KÜ
NYE
Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892
Reklam ....................reklam@zamaniskandinavya.dk ...............................+45715 14 385Haber: ....................... haber@zamaniskandinavya.dk Okur Hattı: ...........okurhatti@zamaniskandinavya.dkAbone: ......................abone@zamaniskandinavya.dk ........................... +4570206970
Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.
CVR-nr. 25065557
Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief
Kamil Subaşık.subasi@zamaniskandinavya.dk
Haber MerkeziRedaktion Center
Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,
Engin Tenekeci, haber@zamaniskandinavya.dk
Grafik TasarımSebahattin Çelebi
Reklam / Advertising +45 71 51 43 85
reklam@zamaniskandinavya.dk
Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK
S U Z A N S A B A N C I D İ N Ç E R :
Türkiye’nin yurtdışında itibarı zedelendiEKONOMİ SERVİSİ
1Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Su-zan Sabancı Dinçer, Türkiye’de oluş-
turulan kutuplaşma nedeniyle başarıların anlamını yitirdiğini belirterek, “Ülkede hu-kuk sistemi sorgulanmaya başlanmıştır. Ar-tık ülke olarak hep birlikte bu süre içindeki talihsizlikleri hızla onarmaya ve yol almaya başlamalıyız.” dedi.
Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Chatham House Mütevelli Heyeti Üyesi Suzan Sabancı Dinçer, son 1,5 yılda seçim ortamından kaynaklanan kutuplaşmalar sebebiyle çıkan hadiselerin Türkiye’nin elde ettiği başarılara gölge düşürdüğünü söyledi. Saygın düşünce kuruluşlarından İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’un toplantısında konuşan Dinçer, “Ülke içinde ve dışında hukuk sistemi sorgulanmaya başlamıştır. Artık ülke olarak hep birlikte bu süre içindeki talihsizlikleri hızla onarmaya ve yol almaya başlamalıyız.” dedi.
Dinçer, “Sürdürülebilir ekonomik büyüme ve ülkedeki refahın artması için ekonomik ve hukuki reformlar şart. İç ve dış yatırımcıya, siyasi yorumculara güven verici ortam sağlanmalı. Önümüzdeki likiditenin azalacağı, faizlerin artacağı ortamda yatırım-cılar seçici olacaktır. Böyle bir süreçte güven veren ve istikrarlı ülkeler uzun vadeli yatı-rımları çekebilecektir.” değerlendirmesinde
bulundu. Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine yeni bir ivme kazandırılmasının elzem ol-duğuna işaret eden Dinçer, “Akbank olarak biz, AB üyeliğinin ekonomi ve sürdürülebilir büyüme için çok önemli bir çıpa olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan, tarafsız gözlem-cilerin vurguladığı gibi, Türkiye’nin AB’ye entegrasyonu daha rekabetçi bir Avrupa için de önem taşımaktadır.” diye konuştu. İş dünyasının bir üyesi olarak toplumsal birlik ve uzlaşmanın değişim dönemlerinde en önemli, en kritik başarı faktörü olduğuna vurgu yaptı. Akbank Yönetim Kurulu Baş-kanı Dinçer, bankacılık sektörü ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin hedeflerine ulaşabilmesi için yerli bankacılık sisteminin kârlılık içerisinde büyüyebilmesi ve güçlü öz kaynaklara sahip olabilmesinin mutlaka şart olduğunu kaydetti.
Toplantıyı yöneten Chatham House Direktörü Dr. Robin Niblett ise Ortado-ğu’da çalkantılı bir dönemin yaşandığı bugünlerde, bölgedeki sorunlarla nasıl başa çıkılabileceği ile ilgili ortak fikir geliştirmenin önemine değindi. Toplantıda, “Değişen Çıkarlar ve Çözülen Sınırlar: Ortadoğu’da Taban Kayması” ele alındı. Bu bölümde, Irak-Suriye ulusal sınırlarının belirgin bir şekilde yeniden çizilmesindeki beklentiler tartışıldı ve Suriye’deki süregelen çatışma ve Irak’taki iç savaşın uzun vadede Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki güçler dengesini nasıl şekillendireceği üzerinde duruldu.
32 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMBUKET DAVULCU
1Dış politikada kör, sağır, dilsiz rolü oynayan Türkiye içeride toplumsal
fayları kıracak bir çatışmayla raydan çıktı gidiyor. Büyük resme bakmaya çalışanlar ise keskin bir yol ayrımında buluyor kendini. Uluslararası ilişkiler profesörü Deniz Ülke Arıboğan’ın ikiye bölünmüş ve birbirinden nefret eden bir toplumda kendini araya sıkışmış olarak tanımlaması da işte bu yüz-den. Bu sıkışmışlık içinde Türkiye ve dünya gündemini konuştuk. Hareket alanı giderek daralan Türkiye’ye hem içeriden hem dışarı-dan bakmaya çalıştık. Ortadoğu kaynarken, IŞİD küresel bir güç hâline gelirken, PKK meşruiyetini kazanırken, Almanya bizi din-lerken Türkiye ne yapıyor?
-Dış politikada sınırlarına hapsolmuş Türkiye görüntüsü giderek güçleniyor. Türkiye 90’lara geri mi dönüyor sizce?Türkiye üç beş sene önce dünyada
parmakla gösterilen bir dış politikaya sa-hipti. Güç merkeziydi. Batı sistemi ile Doğu arasında önemli köprü vazifesi görüyordu. Şimdilerde bundan uzaklaşma var. Bu sadece Türkiye’nin duruşundan kaynaklanmıyor. Ortadoğu’da, Türkiye’yi merkeze almadan da büyük bir değişim var. Arap Baharı’nın sekteye uğraması ve istikrarsızlık Türkiye’nin sınırlarına kadar gelen büyük bir risk alanı oluşturuyor. Üç ayrı merkezde kırılma var. İlki etnik merkezde oluşan kırılma; Arap, Kürt, Türk, Pers, Yahudi gibi tanımlanabilen gruplar arasındaki fay hattına işaret ediyor. İkincisi Sünni-Şii ayrımı üzerinden gelişen mezhepsel sorunlar ki, burası da son derece hareketli. Üçüncü eksen ise Sünni coğraf-yanın yani Sünnilerin kendi aralarındaki kırılmadan kaynaklanıyor.
-Bu durumda ne yapılabilir?Doğal ortamda ev yaptığınızda yılanlar,
fareler çok olur. Yılan girmesin diye katranla çevrelersiniz evin etrafını. Yapılması gereken şey o hattı kuvvetlendirmeye çalışmak. Yı-lanların dışarıda kalmasını sağlayacak politik bir bariyer oluşturmak. Bu bariyer insanî mekanizmaların çalıştırılmaması demek de-ğil. Ekonomik ilişkileri kesmek anlamına da gelmez. Bu silahlı gruplarla, savaş ortamının taraflarıyla ilişki kurmamak anlamına gelir. Kurulduysa bunların kesilmesi gerekir.
-Ne gibi?Mesela Sünni Arap aşiretlerle iyi geçini-
yorsunuzdur. Bu sizin ticari, siyasi, kültürel alanınızın genişlemesine yardım ediyordur. Lakin bir gün IŞİD markasının altında bütün bu aşiretler toplanmaya başlarsa aynı ilişkiyi devam ettirirseniz, siz de IŞİD’le ilişki kur-muş hâle gelirsiniz. Türkiye’nin sıkıntısı biraz da bu. Kontrol edemediği aktörler devreye sokuluyor. Dikkatli olunması gereken bir zaman.
-Neredeyse bütün komşularıyla problemli bir Türkiye var, bugün. ‘Sıfır sorun’ politikası hayalci olmakla eleştiriliyor.Her şey hayal kurmakla başlar lakin
hayalleri revize etmekten de kaçınmamak gerekir. Şunu söyleyeyim; 1980’li yılların dış politikası hâkim olsaydı, bugün yine çevre-mizde IŞİD, Suriye, Irak problemi olurdu. Dünyanın merkezi Türkiye değil. Büyük bir küresel devinim var. Çok da rahatça yönetilecek bir süreç olmadığını kabul etmek lazım. Batı sistemi savaşa karşı ve meclisleri kanalıyla hükümetlerinin tavrını denetliyor. Cameron ve Obama’nın Suriye’ye müdahale hevesinin önüne kongreleri geçti. IŞİD’in bombaları Batı’da patlarsa müdahale o zaman gündeme gelir. Batı, çıkarlarıyla ilgisi olmayan hiçbir yere insanî nedenlerle müdahale etmemiştir.
-Batı IŞİD’ i kullanıyor mu? IŞİD’in İngiltere, ABD ve İsrail ortak yapımı olduğu iddia edi-liyor.IŞİD’in tankları, topları, ağır silahları
var. Irak ordusu onların karşısında çekiliyor. Peşmerge ordusunu yenebiliyorlar. Kimdir bunlar? Bunların bir yerlerde askerî eğitim almış olmaları, kumanda yapılarının, ka-
rargâhlarının olması gerekir. El-Kaide’nin içindeydiler. Sonra kopmaya başladılar. Suriye’deki ilk varlıkları El- Kaide’nin diğer kolu olan El-Nusra’ya karşı oldu. Bunlar Sünnici desek, Özgür Suriye Ordusu’yla da savaştılar. Esed rejimiyle ise problemleri olmadı. Sonra Irak’ta bambaşka bir formatta çıktılar ortaya. Aynı IŞİD’den söz ediyoruz. ‘Sünni devlet kuracağım’ deyip hilafet ilan etti. Burası bütün dünyadaki ‘cihatçı’ları mıknatıs gibi toplayan bir alana döndü.
-Hilafet ilanından sonra?Daha merkezî ve kontrollü bir yapıya
gidiyorlar. IŞİD’in amacı nedir derseniz, kimse buna gerçek anlamda cevap vere-mez. Sünni bütünleşmesiyse neden Sünni Kürtlere saldırıyor? Niçin Türkiye’yi tehdit ediyor? Arap bütünleşmesini öngörüyorsa o zaman niçin Maliki’ye saldırıyor ve Şiilere yöneliyor? IŞİD’in bazı Sünnileri ve Arapları tanımlayan dar bir çerçevesi olacak gibi görünüyor. Hem Sünni- Arap olacak hem de Müslüman Kardeşler’den uzak olacak. Selefî geleneğine daha yakın duracak. Tam anlamıyla tarif edemememizin sebebi sü-rekli strateji değiştirmesi. Gelinen noktada Ortadoğu’dan Amerikan askerinin erken çekildiğini düşünenler de var. IŞİD’e ebelik yapanlar arasında Suudi kanalı da göz ardı edilmemeli.
-Ne açıdan?IŞİD kendisini Sünni Müslümanların
temsilcisi olarak tanımlayınca Müslüman Kardeşleri de aynı şemsiyenin altına yerleş-
tirecek bir imaj üretti. Uluslararası kamuoyu aradaki farkları bilmediği için bütün Müslü-manları aynı kategoride değerlendiriyor. Bu son derece olumsuz bir imaj. Batı’nın İran’a karşı Sünnilerle ittifak içinde olma geleneğini bile değiştirebilecek bir imaj bombardımanı var. Son 35-40 yılda alışageldiğimiz ittifak sistemi değişecek gibi. Revizyona Arap Ba-harı’yla başladılar, başarısız oldular. Şimdi yeni ve radikal bir Sünni İslam görüntüsü oluşuyor. Bu görüntü Şiilerin elini kuvvet-lendirecek ve İsrail’in işine yarayacaktır. İsrail’in bölgedeki Müslümanların ne kadar tehlikeli olduğunu dünyaya anlatmasına fayda sağlayacak. Prensipte İsrail’i tehdit etmeyen bir yapı vasıtasıyla, tehdit eden Hamas türü örgütlerin de imaj kaybetmesine zemin hazırlayacak. İngiltere zaten bölgenin kadim efendisi sayılabilir. Sürecin devamında ne olacağına bakacağız ama ortamın bir Batı müdahalesine doğru çekildiğini dü-şünüyorum. Eylemlerin Batı coğrafyasına yayılması mümkün. IŞİD Batılıların “bizim çocuklar” dediği insanları da tehdit etmeye başladı. Hem ABD’nin, hem de İngiltere’nin IŞİD’i bugüne kadar karşılarına çıkan en büyük tehdit olarak tanımlamalarını yabana atmamak gerekir.
-IŞİD’in yayımladığı videodaki mesaj neydi sizce?Batı sistemine, ‘Bu coğrafyada ne olu-
yorsa sizi de ilgilendiriyor’ mesajını vermek istediler. Batı kamuoyunu etkilemek için kullanılan bir iletişim stratejisi. Hatta Batı’ya
sirayet eden bazı terör teşebbüsleri de olabi-lir. Batı gerçekten müdahaleye niyetlenirse, şiddetin dozu artacaktır. Bunların hepsi kamu diplomasisi. Çünkü Batı’da kamuoyu, Ortadoğu’ya müdahaleye şiddetle karşı. Pentagon açıklamasında, Amerika’nın dünya üzerinde karşılaştığı en büyük tehdit diyor IŞİD için. Ne alakası var? Niye Amerika’nın karşılaştığı? Hareket, Irak’ı perişan ediyor da neden Amerika’yı tehdit ediyor? Bunu soran yok ama Amerika böyle algılıyor. Amerika’yı neden tehdit ettiğini yavaş yavaş anlatacaklar kendi halklarına. Obama sonrası Cumhuri-yetçi birisi gelirse - ki muhtemeldir– çok daha aktif olacaktır bu konularda.
-IŞİD’in Musul Konsolosu dâhil 49 Türk’ü bırak-mak için Süleyman Şah Türbesi’ni istediği iddia edildi. Bu doğruysa nasıl bir adım atılmalı?Buradaki durum karışık ama aynı za-
manda geçici. Vatan toprağını kaybetmek bizim duygusal yönlerimize ve milliyet an-layışımıza çok aykırı. Fakat orada yirmi küsur askeri bırakıp ne yapıyorlarsa yapsınlar diye beklemek kabul edilebilir değil. Konsoloslu-ğun boşaltılmaması kanımca ciddi hataydı. Çünkü orada sadece 49 kişi rehin alınmadı, Türk dış politikası da rehin alındı. Türkiye kıpırdayamaz oldu. Burada üç yöntem var. Ya bırakır çekilirsiniz; “Uluslararası hukuk çerçevesinde haklarım devam ediyor. Uygun zamanda geleceğim.” dersiniz. Geri dönüşü sağlayan ön koşulları da koyarsınız. Ya da ordunuzla bölgeye girer, korumaya alırsınız Süleyman Şah türbesini. Bir başka seçenek
BIRILERININ ÇIKIP ‘AYIP BE KARDEŞIM!’ DEMESI LAZIMAnkara’nın hareket alanı giderek daralıyor. IŞİD Türkiye’yi tehdit ediyor, Almanya dinliyor, PKK güçleniyor… Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a göre Türk dış politikası DA rehin alındı. Yeni Türkiye’ye hoş geldiniz!
33 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMde bölgede savaşan size yakın olan gruplara silah desteği sağlarsınız. Sizin yerinize onlar korumuş olurlar. Türk ordusu mümkün olduğunca bölgeye girmemeli bence.
-Ortadoğu denklemi içinde PKK’nın da belir-leyici bir rolü var. IŞİD ortada dururken PKK silah bırakır mı?Kesinlikle bırakmaz. PKK açısından
bulunmaz bir nimet hâline geldi. Şu an karşılarında ciddi bir tehdit var. Üstelik koca bir sistemi tehdit eden bir yapı. Herkes adına savaşıyor PKK. Şu an bölgede devlet gücü kullanabilecek iki ülke var. İran ve Türkiye. Bunun dışında devlet yok. O sebeple tabii ki PKK’nın hareket olarak meşruiyetini ve ulus-lararası kamuoyundaki itibarını artıracak bu hareket. Muhtemelen en çok çile çeken ve en çok kazanan olacaktır sürecin sonunda.
-PKK, Avrupa Birliği’ne kendisini silahlandır-ması çağrısında bulunuyor.Terör listesinden çıkarıldıkları an silah
gönderebilecekler. Türkiye’nin baskısı se-bebiyle bir şey yapamıyorlar. Peşmergeleri silahlandırarak dolaylı yardımda bulunmaya çalışıyorlar. Ama sonunda Türkiye karşısında daha iyi silahlanmış, hatta terör listelerinden çıkarılmış bir örgüt bulabilir.
-Nasıl bir strateji gütmeli Türkiye?Kürtlere Türkiye’nin de destek vermesi
gerekebilir. Tehdit büyürse Kürt bölgesi bir tampon ve Kürtler de savaşçı olarak orada varlıklarını sürdürecek. Batı üstelik toplu hâlde mukabele etme gereği duyarsa, NATO operasyonuyla ya da BM çerçevesinde bir şeyler düşünürlerse, Türkiye lojistik destek vermek zorunda kalacak. Verdiğiniz bu destek, IŞİD’le savaşan bütün savaşçılara verilmiş destek olacak. İçinden kolayca çıkabilecek durumda değil Türkiye.
-Silahlar sustu ama güçlenen bir PKK var. Bu ters orantı için ne söylersiniz? Bağımsız ya da özerk bir Kürt devletinin kurulması da konuşuluyor.Hiçbir ülke barış ortamında bölünmez.
Diyaloğun ülkeyi bölmek olarak tanımlandığı tek coğrafya Türkiye. Sonsuza kadar süren bir çatışma mı olmalıydı? Herkes gözünü yu-mup Türkiye’yi bir bütün zannediyor. Oysa Türkiye ruhen bütün falan değildi. Askerini-zin zoruyla birarada tuttuğunuz coğrafyaya öyle kolayca bütün diyemezsiniz. Türkiye’nin güç sarf etmesi gereken şey bütünleştirecek bir devlet düşüncesinin oluşturulması. Birbirinden nefret eden yüzde elliler var, ülkemizde. Ufacık bir kıvılcımda mahallele-riniz, kurumlarınız birbirine girecek. İktidarın tercihi olarak bu noktaya gelinmesi de çok acayip geliyor. Toplumun yüzde ellisi hiçbir talebinin göz önünde bulundurulmadığını düşünüyor. Devlette hiçbir kurumda görev alamayacağını öngörüyor. Bu, yönetilebilir bir süreç değil. Doğrusu biraz yumuşama olacağını ümit ediyorum.
-Türkiye’nin hâlihazırdaki durumunu Batı nasıl değerlendiriyor?Türkiye’ye yoğun bir destek vardı bir dö-
nem. Özgürleşme, vesayetin kaldırılması, ekonominin gelişmesi, özellikle etnik ve mezhepsel kimliklere yönelik açılım poli-tikalarının uygulanması Batı dünyasından takdir görüyordu. Fakat son dönemlerde ortaya çıkan aşırı güvensizlik ortamı, ikti-dar tarafında kendini koruma güdüsüyle muhalif düşüncelere yönelik bir saldırganlık oluşturdu. Üslubun sertleşmesi demokratik teamüllerin askıya alınmasının yolunu da açıyor. Batı açısından diğer bir konu da Rusya ile olan yakın ilişkilerimizin dozu. Türk-Rus ilişkileri her zaman çok kritiktir hem Türk siyaseti hem de küresel dengeler açısından. Batı, “Türkiye’yi Acaba Rusya’ya kaptırır mıyız?” endişesine kapıldığında hep karıştırır ülkeyi. Özellikle Rusya ile ilişkiler konusu Transatlantik ittifak siste-minde de, Avrupa içi dengelerde de kırılma yaratabilecek bir belirleyiciliğe sahip.
-Yeni Türkiye nasıl bir Türkiye olur?Bunun slogan düzeyinde geliştirilmiş
bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü 12
yıldır iktidarda olan bir parti yeni Türkiye vadedince ne anlama gelir onu bilmiyorum. Neyi hayal ediyorlar? Çünkü açılımlar, ve-sayetle mücadele, ekonomik gelişme falan ‘Yeni Türkiye’ öncesinde başlatılmış şeyler. Sadece başkanlık sistemine geçmek yeni Türkiye’yi tanımlar mı? Başkanlık sistemine geçilebilir mi? Onu bilmiyorum. Ama aynı kadroların iktidarda olduğu bir yeni Türkiye daha önce yapılmayan neyi yapacak? Hangi eskiyi beğenmiyorlar? Neden bir yeniye ihtiyaç duydular onu görmek lazım.
-“Halk, Cumhurbaşkanlığı seçiminde kişiden çok, sistemi ve cumhurbaşkanı modelini oy-layacak.” demiştiniz bir twitinizde. Başkanlık sistemini mi kastediyordunuz?Ben parlamenter sistemden yana olan
bir insanım. Parlamenter sistemin içinde Türkiye’nin kendini geliştirdiğini, sistemin olgunlaştığını düşünüyorum. AKP’nin 3 dönemdir halktan takdir gören politikası da parlamenter sistem içerisinde gerçekleştiril-miş bir başarıya işaret ediyor. Aslında konu başkanlık sistemi de değil. Başkanlık sistemi-nin Tayyip Erdoğan’ın tercih ettiği ve sadece onun için dizayn edilmiş bir şey olması. Dünyanın en iyi siyasi lideri olsanız bile böyle kişiye özel düzenleme ilkesel olarak doğru değil. Üstelik AK Parti içinde de muhalefet olduğu belli. Cumhurbaşkanı Erdoğan da önce partili cumhurbaşkanlığı formülüne yakındı ama şu an gördüğüm kadarıyla Ah-met Davutoğlu ile birlikte, birbiriyle bağlantılı ama biraz daha üst pozisyona geçmiş bir yapı kurgulanacak. Anayasal altyapısı hazır olmadığı için birtakım krizlere gebe şu anki sistem.
-Başbakan Davutoğlu sürekli köklü bir ‘devlet geleneği’ vurgusu yapıyor. Bununla neyi ifade ediyor?Osmanlı’dan hatta daha gerisinden bir
tarihçi gibi bakıyor Davutoğlu. “Belli bir
geleneğin devamı olarak doğuyor her şey.” diye düşünüyor. AK Parti aslında 2002’de doğmuş bir parti değil, demek istiyor. Şim-dilerde AK Parti devlet merkezini güçlü tutmaya başlayan bir parti. Oysa askerî-bü-rokratik vesayetle mücadele ederken devleti küçültme arzusu vardı, 2002’de. Kendisi hem iktidar hem de muktedir yani devlet oldukça eski kanalları benimsiyor. Mesela YÖK. Güya AK Parti’nin kaldıracağı bir yapıydı. Hâlbuki en güçlü YÖK sistemini kurdu. Artık daha güçlü, daha merkezî bir devlet göreceğiz.
-Abdullah Gül, “Bugünkü şartlarda siyasette yer almayacağım.” demesinin üzerinden çok geçmeden, partisine döneceğini açıkladı. Ne değişti sizce?Bence son güne kadar kararını vermedi
Abdullah Gül. Bu anlamda biraz kararsızlığı-nın kurbanı oldu. İnisiyatifi tamamen Tayyip Erdoğan’a bıraktı. Nitekim Erdoğan desteğini Ahmet Davutoğlu’na verdiği andan itibaren denge değişti. AK Parti kurulduğunda güçlü bir kadro vardı. Erdoğan o kadronun lideriydi ama o kadronun istişare geleneği ve içindeki dengeler çok önemliydi. Onu dengeleyen parti içi güçlü isimler vardı ama Erdoğan giderek herkesten daha güçlü bir siyasi figür hâline geldi ve o kadronun üzerine taştı. Yeni Türkiye, tasfiye edilmiş eski kadrosu ve tek lider Erdoğan tarafından kurgulanmış yapısıyla yeni AKP’dir. Üç dönem kuralıyla AK Parti’nin, Arınç’ın ‘yeni yetmeler’ dediği
yeni yüzlerin, profillerin devreye girdiği bir li-der partisine dönüştüğü yapıdır bir anlamda.
-Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak yine akil heyeti toplasa ve ‘nasıl bir cumhurbaşkanı görmek istersiniz’ dese cevabınız ne olur?Demokrasinin bayraktarlığını yapan,
tarafsız bir devlet adamı görmek isterim. Gerçekten balkon konuşmasında kendinin de söylediği gibi Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmasını isterim. Bu toplumun yüzde ellisinin mutsuz olduğunu görmesi gerekiyor. AK Parti’nin ilk iki döneminde bu insanlar ke-sinlikle muhalif bile olsalar bu kadar mutsuz değillerdi.
-Bu duruma nasıl gelindi?Üçüncü dönem stratejileridir. Sertliği,
bazı provokatörlere imkân sağladı. Türki-ye’de birçok şeyi değiştirebilen devrimci bir adam profili olarak görüyordum, ilk iki dönemde. Açılımı başlattığında böyle bir taşın altına elini koymasını çok önemsemiş-tim. Gezi Parkı döneminde stratejisini doğru bulmadım, eleştirdim. Ama eleştiren herkese hain gözüyle bakıldı. Ebetteki böyle, 3,5 mil-yon insanın karıştığı bir hareket başlayınca, içine her türlü istihbarat teşkilatı, provokatör girer. Ondan sonra herkesi darbeci olarak tanımlamak doğru değil.
-İnsanlar muhalif olmanın bedelini ödüyor. Siz korkmuyor musunuz?Akademide endişeden kaynaklanan
genel bir suskunluk var. Erdoğan her şeyden haberdar da olmayabilir, bilemiyorum. Ama bu yapı alternatif fikirlere toleranslı değil. Üniversiteler de göbek bağı ile YÖK’e bağlı. YÖK üniversite ve eğitim faaliyetlerinden çok siyasetle ilgilendiği müddetçe sisteme fayda sağlaması mümkün değil. Kendi adıma eleştiri getirmekten çekinmediğimi söyleyebilirim. Partileri ya da kişileri değil uygulamaları merkeze koyduğum için iktida-rın ürettiği ve doğru olduğunu düşündüğüm politikalara destek veriyor; beğenmediğimi de eleştiriyorum. Partilere ya da taraflara destek vermiyorum. Benim için aslolan Türkiye. Ona zarar verdiğini düşündüğüm her şeye karşı çıkarım, taş üstüne taş koyanın da elini öperim.
-Kendinizi sıkışmış hissediyor musunuz?Elbette. Toplum maalesef ortada du-
ranlara toleranslı değil. Bu yüzden sürekli küfür ve hakaret işitiyoruz sosyal medyada. Toplumun içinden çıkmış bir iktidardan bahsediyoruz. Toplum lideri de partiyi de bağrına basmış. Hatalı da olsa sineye çekiyor. Hataları fark etmiyor değil. Ama büyük resme bakıyor. Lakin yazar çizer takımının, entelektüellerin biraz daha eleştirel durma-ları gerektiğini düşünüyorum. Toplumda aydınların rolü iyi ile yetinmeme, kötü ile de mücadele etme formülü üzerine kuruludur esasen. Ancak bizde iktidara ve Tayyip Er-doğan’a yönelik bir aşk ve kuralsız sorgusuz destek hâli var kimilerinde. Hristiyanlıkta papanın konumu vardır ya. Yanılmazlık öğretisi. Tanrısaldır onun söyledikleri. Bir tarafta Erdoğan’ı böyle konumlayan insanlar var. Diğer tarafta da ne yaparsa yapsın, “O bir şeytan. İyi bir şey yapıyor olamaz!” diyenler cephe oluşturmuş durumda. Mahalle baskısıyla aydınları da tahakküm altına alıp, kimi zaman susturmayı kimi zaman yönlendirmeyi hedefliyorlar. Bunların arasında sıkışmış koca bir toplum var. Ben de kendimi o koca toplumun içinde bir yerlerde hissediyorum. Esasen çok sıkıldım ve biraz da küçümsüyorum tartışmaların düzeyini. İçinde yer almak istemeyişim bundan.
-17 Aralık sonrası Türkiye’yi nasıl değerlendi-riyorsunuz?Tadı tuzu kaçtı Türkiye’nin, birçok
bakımdan. Sokaktaki insanın da gergin ve mutsuz olduğunu düşünüyorum. Huysuz-laştı herkes. Bu da sürdürülebilir bir durum gibi gelmiyor bana. Ayıplama kültürümüz ortadan kalktı. Büyük bir müptezelleşme var ortada. Paçozlaşma diyor ya Alev Alatlı. Her sektörde bir ilkesizlik, yozlaşma, bir kirlenmedir gidiyor. Birilerinin durup ‘Ayıp be kardeşim!’ demesi lazım!
ŞIMDI YENI VE RADIKAL BIR SÜNNI ISLAM GÖRÜNTÜSÜ OLUŞTURULUYOR. BU GÖRÜNTÜ ŞIILERIN ELINI KUVVETLENDIRECEK VE ISRAIL’IN IŞINE YARAYACAKTIR.
12 YILDIR IKTIDARDA OLAN BIR PARTI YENI TÜRKIYE VADEDINCE NE ANLAMA GELIR BILMIYORUM. AYNI KADROLAR IKTIDARDA, DAHA ÖNCE YAPILMAYAN NE YAPILACAK?
34 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMİSLAMî CİHADIN ALMAN BARONU Alman casuslar 100 yıl önce de bu topraklarda cirit atıyordu. En büyük kozları Baron Max von Oppenheim, İslam’ı İngilizlere karşı bir silah olarak kullanma fikrini ortaya attı. Lakin Lawrance karşısında hezimete uğradı.SEBAHATTİN ÇELEBİ FRANKFURT
11990’lı yıllarda Amerikalı tarihçi Do-nald M. McKale Alman Kayseri II.
Wilhelm’in Ortadoğu’da izlediği politikayı tek cümle ile özetleyecekti: Cihat, made in Germany.
“Türkiye ve Hindistan’daki elçi ve ajanlarımız, bütün Muhammed dünyasında nefret dolu, yalancı ve vicdansız bu millete (İngilizlere) karşı ayaklanmayı ateşlemeli. Böylelikle biz kan kaybedecek olursak, en azından İngilizler Hindistan’ı kaybetmeli...”
İslam topraklarında kirli bir savaş ve taktik yürüten İngilizlere karşı kitlesel bir ayaklanmanın gerekliliğine inanan bu söz-lerin sahibi Alman Kayseri II. Wilhelm’den başkası değildi. Alman Kayseri’nin bu önemli tespitlerine çok büyük katkılar sağlayacak biri vardı ve İslam topraklarında İngilizleri durduracak sihirli formülü Berlin’in kulağına üflemişti. “İngilizlerle içinde bulunduğumuz bu zorlu mücadelede, İslam bizim en önemli silahlarımızdan biri olacak.” diyordu.
1914’te Berlin’e gönderilen 136 sayfalık strateji belgesinin altındaki imzanın sahibi bankacı bir babanın oğlu olduğu hâlde kendisini Ortadoğu’ya atan Baron Max von Oppenheim’dan başkası değildi. O da tıpkı Arabistanlı Lawrence gibi mükemmel bir şekilde Arapçaya hâkimdi. Bölge insa-nının kıyafetlerini giyiyor, halkın arasına karışıyordu. Varlıklı ve seçkin bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen bu genç adam, “tatil gezisi” için ilk kez İstanbul’a geldiğinde tarihler 1883’ün kışını gösteriyordu ve Op-penheim henüz 28 yaşındaydı. Tamamen kendi girişimleriyle ileriki yıllarda Mısır, Su-riye, Mezopotamya ve yine Türkiye ve Pers Körfezi’ne seyahatler yaptı. Suriye sınırları içindeki Tell Halaf’ta yapacağı arkeolojik kazılarla dünya çapında üne kavuşan bir arkeolog olacaktı Oppenheim. Doğu’ya merakını anlatırken, “İslami Orient’te bir araştırmacı gezgin olarak bulunmak, sürekli güçlenen ve beni asla terk etmeyen bir düşünceydi.” diyecekti daha sonra.
1896’da Kahire’deki İbn-i Tulun Ca-mii’nin muhteşem mimarisinden şehre bakan ve dört dili iyi derecede konuşan bu adam, “rüya bir hayat”a kavuşmakla kalmayacak, aynı zamanda “bütün İslam dünyasının gözlemcisi” bir Alman olacaktı.
Birinci Dünya Savaşı’nda cephe geri-sinde aktif rol oynayan bu Alman diplomat, ilerleyen yıllarda dünyanın birçok yerindeki Müslümanları merkezî gücün etrafında toplamak için bir proje geliştirecekti. Plan, İslam’ın temel disiplinleri içinde önemli bir yere sahip olan ve bugün de dünyanın birçok yerindeki Müslümanlar için oldukça kuvvetli bir argümanı seçmekti... Cihat’ı!
Oryantalist bir arkeolog olan Baron Max von Oppenheim’ın amacı, Müslümanları Ortadoğu’daki dönemin hâkim gücü İngil-tere ve Fransa’ya karşı kışkırtmak ve Alman otoritesine zemin hazırlamaktı. Londra,
bir İslami isyan vasıtasıyla Hindistan’daki hâkimiyetini kaybederse, “3. derecede güce” düşecekti. İstanbul’da Müslümanlar arasında büyük bir nüfuza sahip biri yaşıyordu ve Alman Kayseri’nin bir hareketiyle bir İslami isyanı çıkartabilecek güce sahipti. Bu isyan için gerekli olan yol ve malzemeleri bulması istenen kişiydi Baron. Öyle ki, bazı İslamolog ve Türkologlar Max von Oppenheim için niteliğine uygun bir sıfat bulacaktı: “Deut-scher Abu Jihad / Alman Ebu Cihad’ı.” “Kutsal savaşın, cihadın babası” olmak dışında, “Antiemperyalizmin Kahramanı” deniliyordu ona.
Almanya’nın Ortadoğu politikası Alman araştırmacılar Alexander Will
ve Stefan M. Kreutzer’in keşifleri, Berlin’in
Ortadoğu’da iki yöntem kullandığını ortaya koyuyordu. Birincisi, Almanya’nın düşmanı ülkelerin kolonilerinde antiemperyalist ayaklanmaları tetiklemekti. Ki Almanya, bu birinci yolu Ortadoğu topraklarında cö-mertçe kullandı. Bölgenin önemli ülkelerine yeteri sayıda ajan gönderildi. Ancak birinci yöntem Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında çok da pozitif sonuçlar veremedi. İngilizler, Fransızlar ve diğer aktörler, Osmanlı’yı parçalayarak kalanları paylaşma peşindeydi. Biraz da konjonktür gereği, Osmanlı ile daha farklı ve ticarete ve dostluğa dayalı ikinci bir yöntem devreye sokulacaktı. Alman tarafı Osmanlı’nın askerî gücünü çok iyi biliyordu. Alman Genelkurmay Başkanı Hel-lmuth Johannes Ludwig von Moltke, Mart 1914’te ülkesinin İngiliz ve Fransız sömürge
güçlerine karşı desteklediği Osmanlı’nın durumunu şöyle özetleyecekti: “Türkiye, askerî olarak bir sıfır!”
Sıfır konumunda gördükleri Osmanlı or-dusunu modernize etmek için, Türk subayları Alman askerî okullarında eğitime alınacaktı. Osmanlı ordusunu reorganize etme görevini üstlenen Colmar von der Goltz yani bizdeki tanınmış adıyla Goltz Paşa, Alman silah ihracatçısı Krupp, Loewe ve Mauser gibi firmalar aracılığıyla ordunun modernize edilmesi için bastırıyordu. Birazcık rüşvetle, Osmanlı ordusunun silahlandırılmasını et-kilemek mümkündü. Bunun için Mareşal’in rüşvet olarak gerekirse dağıtabilmesi için 30 bin Reichsmarklık bütçe bile oluşturuldu. Hatta silah tüccarı Ludwig Loewe, ona sa-tıştan pay teklif ettiğinde, “Bir Preuss subayı bahşiş almaz!” diyecek kadar dik durmuştu. Bağdat’ta tifodan ölen ve bugün İstanbul Tarabya’daki Alman Elçiliği’nin bahçesinde gömülü olan Goltz Paşa, Osmanlı ordusu içindeki Almanya karşıtı Genç Türklere karşı, Almanya taraftarı unsurları destekledi.
2 Ağustos 1914’te yapılan anlaşma ile gizli bir müttefikliğin imzaları atıldı. Anlaşmanın 4. maddesi ilginçti. Bayram değildi, seyran değildi ama Almanya garip denebilecek bir taahhütte bulunuyordu: “Almanya, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde herhangi bir tehdit hâlinde, gerekli hâllerde silahlı savun-mayı taahhüt eder.”
Aradaki ilişkiyi sıcak tutmak ve gerekli anlaşmaları yapabilmek için işin temelleri çok önceden atılmıştı aslında. Ekim 1898’de Alman Kayseri II. Wilhelm, eşi Auguste Viktoria ile imparatorluğun merkezine ve kutsal topraklara bir gezi düzenledi. Ev sahibi Sultan II. Abdülhamit’ti. Osmanlı hastaydı ve yeni dostlar, partnerler arayışındaydı. Alman tarafından gelecek maddi bir destek umu-yordu Osmanlı tarafı ve Kayser II. Wilhelm efsanevi Bağdat Demiryolu inşasının Alman firmalarına verileceği vaadiyle İstanbul’dan ayrılacaktı. 1900 yılında yapılan bugünkü İstanbul Sultanahmet’teki Alman Çeşmesi, II. Wilhelm’in ziyareti ya da daha ticari bir
deyişle büyük ihalenin alınması anısına inşa edilmişti.
Bağdat Demiryolu, Ortadoğu’da emelleri olan başta İngilizler olmak üzere Fransız ve Almanlar için bir siyasi hâkimiyet arenası olacaktı. Toplam 30 bin hissenin 8 binini Deutsche Bank alırken, kalan 8 bini Avus-turya, İsviçre, İtalya ve Osmanlı bankerlerine aitti ve bunlar da Deutsche Bank’ın ortakları arasındaydı. Osmanlı sadece 3 bin hisseyle projede yer alabilirken, 8 bin hisse de Fran-sızların elindeydi.
1888’den 1918’e kadar hüküm süren Kayser II. Wilhelm, Kudüs kapılarından girdiğinde heyecan doruktaydı ve “II. Wilhelm barışçıl bir haçlı seferi tarzında kutsal topraklara geldi.” denecekti daha sonra. Nitekim Wilhelm’in İslam dünyasına
Max von Oppenheim (Kahire, 1892)
Alman Kayseri II. Wilhelm
Oppenheim’ın arkeolojik çalışmaları Max von Oppenheim’ı tartışmalı
yapan ve hatta kendisine “hırsız” damgası vurulmasına sebep olan diğer bir konu, bugün Kuzey Suriye sınırları içinde yer alan Tell Halaf üzerindeki tapınakta bulduğu arkeolojik değeri çok yüksek eserlerdi. 9. yüzyıla ait bu eserler arasında paha biçilemeyecek değerdeki
figürler bulunuyordu. Oppenheim, burada bulduğu bütün değerli eserleri Almanya’ya taşımayı başardı. Ancak hiçbir müze Oppenheim’ın illegal yollarla Almanya’ya taşıdığı arkeolojik bulguları sergilemek istemiyordu. Ciddi maddi sıkıntılara da giren Oppenheim, Amerika’ya satmakla bile tehdit ettiği
ancak gerekli desteği göremediği buluntuları uzun süre sergileyemedi. Kendisinin en sevdiği “Baştacı Tanrıça” heykeline “Benim güzel Venüs’üm” diyordu Oppenheim. İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir olan müzesinin yıllar süren uğraşlarla geçen yıllara kadar yeniden toparlanması için çalışıldı.
35 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM
gösterdiği “barışçıl” yüz, posta kartlarına kadar yansıyacaktı, “Halife ve onun Müslümanları”na hürmet ifade eden sözler yer alacaktı.
İstanbul “hasta” olmanın verdiği sı-kıntılarla boğuşurken, Kahire’den İslam ve Afro-Asya Müslümanları hakkında Kayser II. Wilhelm’e bilgiler aktaran Max von Oppenheim, Alman İmpa-ratorluğu’nun sömürgeci devletlerin göz diktiği topraklardaki politikalarını şekillendirecekti. İlk olarak 136 sayfalık bir cihat planı, Ekim 1914’te Almanya’ya ulaştırıldı Baron tarafından. Başlığı, “Düşmanlarımıza karşı İslami bölge-lerde devrim” adını taşıyordu ve İngiliz, Fransız ve Rus hâkimiyetindeki ülkelerin topraklarında Osmanlı sultanlığının ve halifeliğinin verdiği savaşı manipüle etmeye çalışan Alman ‘uzmanların’ çalışmalarını anlatıyordu.
“Dinî unsurlar Ezher Camii aracı-lığıyla öne çıkarılmalı. Mümkün olan birçok küçük darbe ve saldırı gerçek-leştirilmeli. Bunların başarıya ulaşıp ulaşmaması çok önemli değil. Her hâlü-karda bunlar, İngilizleri Mısır’da başsız bırakmaya katkıda bulunacaktır...”
Baron’un aktardığı bu kozmik bilgiler ve hedefler, bir din savaşı için değildi. Ya-zar Thomas M. Kreutzer’e göre, düşman milletlere karşı yürütülen bir harp söz konusu idi. Baron Max von Oppenheim,
bir “özgürlük savaşçısı” da değildi, tam tersine, bir “din savaşının operatörü” idi. Afrika araştırmacısı ve yine Baron Oppenheim gibi devrim casusu Gerhard Rohlfs da, bir başka bölgede, ileride Fransızların sömürgesi olacak Cezayir’de Fransızlara karşı ayaklanma organize etmeye çalışıyordu.
Arabistanlı Lawrence ile de iki kez karşılaşacaktı Oppenheim. Rakibi ve düşmanı Lawrence’e karşı başarı sağ-layamayan bu adam, 54 yaşına bastığı 1914’te onunla ikinci kez karşılaştığında yenilgiyi kabul etmek zorunda kalacaktı. Lawrence karizmasının doruğunda idi ve o artık Arapların kahramanı idi.
Sömürge yüzyılında Almanya Kayser, bölgeye gönderdiği seçkin
casuslarını bilim adamı kılıfıyla ileri cephede, halkı yönlendirmek ve “din savaşına” ikna için vazifelendirmişti. İngilizlerin erişilmesi güç bir dünya hâ-kimiyetine ulaşmış bulunmaları, Alman Kayseri’ni endişelendirmiş ve onu 19. yüzyılın o uzun ve kasvetli yıllarında yeni formüller aramaya itmişti. İngilizleri takip eden diğer iki rakip, Fransa ve Rusya da, Almanya’ya göre dünyanın değişik yerlerinde önemli köşe başlarını tutmuşlardı. Avrupa kolonyalizminin en cücesi Deutsche Reich idi. Bismark’ın 1871’de, “Asla sömürge istemiyorum!”
sözünün üzerinden çok da uzun bir zaman geçmemişken, Alman Kayseri dünyaya yayılma ve etkisini artırma çabaları gösterecekti. Fransızların, Al-manların ticari bağlar kurmaya çalıştığı Osmanlılara karşı özellikle ekonomik ve politik alanlarda davranışları Kayser’i kızdıran bir başka husustu. “Galyalılar, Türklere 5’inci kalite bir zenci devleti gibi alay edercesine muamelede bulunuyor-lar.” diyecekti Kayser.
Kayser’in Ortadoğu topraklarında kullandığı formül oldukça basitti aslında. Sonraki yıllarda Napolyon kuvvetlerine karşı İspanyol gerillalarını motive etmek için de kullanılan bir yöntem tercih edilecekti: “Küçük savaş.”
1859’da Avusturya’ya karşı İtalyan, Hırvat ve Macar özgürlük savaşçıları da aynı yöntemle motive edileceklerdi. Çok değil, İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında da Almanya, cihadı bir savaş enstrümanı olarak kullanacaktı. 1942 Mayısında Berlin’de sürgünde yaşayan Büyük Kudüs Müftüsü Amin el-Hüseyin de, Müslümanlara cihat çağrısı yapacaktı. Yüzbaşı Andreas Mayer-Mader yöne-timinde Müslüman savaş esirlerinden oluşan Tiger B adı verilen özel bir birlik oluşturulacaktı. “İlk Doğu Müslümanları SS-Alayı” adı verilen birlik oluşturuldu-ğunda tarihler 1941’i gösteriyordu.
Almanya Ortadoğu’da neler yaptı?
İran: İran’ın büyük bölümü I. Dünya Savaşı’nın başlangıcında Rus ve İngiliz birlikleri tarafından işgal edildi. Buna karşılık geçici İran hükümeti Reza Qoli Khan Nezam al Saltaneh başkanlığında Kermansah’ta kuruldu. Geçici hükümet, Berlin tarafından ekonomik ve askerî olarak desteklendi. Teğmen Wilhelm Wassmuss, İngiliz-lere karşı direnmek için İran’ın yerel halklarını organize etmeye çalıştı. Irak: Kayser tarafından görevlendirilen Binbaşı Arthur Bopp, Ekim 1915’ten itibaren İran’daki Ruslara karşı yürütülen Alman savaş operasyonlarını yürütmekle görevliydi. Arap Yarımadası: Almanlar, Şerif Hüseyin’i kazanmak ve kendi yanlarına çekmek için büyük çaba harcadı. Ancak Şerif Hüseyin, İngilizler tarafında yer almaya ikna edildi ve 1916’da Türklere karşı bağımsızlık savaşı başlattı. Almanya Max Roloff adlı bir sahtekâra Mekke’ye yapacağı propaganda gezisi için verdiği 200 bin altın markını kaptırdı. Yemen: Binbaşı Ottmar von Stotzingen Yemen’de bir istihbarat destek noktası oluşturdu. Ancak 1916 ilkbaharında İstanbul’un baskısıyla çalışmalar kesildi. Hindistan: Hindistan’da güçlü bir Müslüman azınlık yaşıyordu. Misyoner Ferdi-nand Graetsch, Berlin’deki Hint Komitesi 18 kişiyi ajan olarak ülkelerine gönderdi.
Almanların planları niçin tutmadı?
İnanmayanların safında inanmayanlara karşı savaşa girilmesine birçok Müslüman anlam veremedi. Avrupalı cihatçılar, yerli halkla gerçek anlamda bir etkileşimde bulunamadılar. Eksik olan şey, işin merkezinde kariz-matik bir İslami yönetici figürü yoktu. Finans ve materyal eksikliğinin yanı sıra organizasyon yeteneği yeterli değildi.
Almanya ve Türkiye arasındaki ilişkiler, karşılıklı gü-vensizlik ve korku ile şekillenmişti. Osmanlı hâkimiyet emelleri üzerine yapılan Alman planları, İngilizlerin uzun soluklu politikaları ile güçlenemedi. İngiliz sömürge kuvvetleri, gerek Osmanlı gerekse Alman askerî gücü ile kıyaslanamayacak derecede üstündü.
36 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANDÜNYA
MESUT ÇEVİKALP
1ABD 13 yıl aradan sonra, tam da ‘11 Eylül’ün yıl dönümünde ‘ya bizimlesi-
niz ya da teröristlerle’ çıkışını yineledi! Baş-kan Barack Obama, aynen selefi George W. Bush gibi seslendi dünyaya: “Ülkemizi tehdit eden teröristleri nerede olurlarsa olsunlar, vuracağız. Eğer Amerika’yı tehdit ediyor-sanız, sığınacak güvenli bir yer bulamaya-caksınız. Ama bu sadece bizim savaşımız da değil. Bölgelerinin güvenli kılınmasında Arap ortakların yerini alamayız.” 13 yıl önce ABD önderliğinde kurulan ‘Batı İttifakı’nın amacı Afganistan’ı ele geçiren El Kaide/Taliban örgütlerini bitirmekti. Yeni hedef ise Suriye-Irak ekseninde beliren radikal Selefî Irak Şam İslam Devleti Örgütü (IŞİD). Özünde eski ‘düşman’ El Kaide’nin türevi…
Obama, Beyaz Saray’da 15 dakika süren ‘Halka Sesleniş’ konuşmasında yeni ittifakın mahiyetini ve hedeflerini madde madde açıkladı. ABD liderliğindeki İttifak’ın Irak-Suriye enlemindeki IŞİD’e dört aşamalı strateji ile müdahale edeceğini vurguladı. Plana göre; İttifak sistematik hava saldırıları ile istihbarat çalışmalarını artıracak, IŞİD ile savaşan grupları destekleyecek, örgütün mali kaynaklarını kesmeye çalışacak ve Irak-Suriye’de istikrarı artırmak için insani yardımlara hız verecek.
İlk bakışta ‘2001 Afganistan’, ‘2003 Irak’ müdahale planlarını andıran yeni strateji dünyayı pek heyecanlandırmadı. Hatta ABD ile müttefiklerini Afganistan ve Irak’ta hedeflenen sonuca götürmeyen stratejilerin El Kaide’ye nazaran daha gelişmiş, daha kapasiteli IŞİD tehdidini bertaraf edeme-yeceği dillendirildi. Sahanın uzmanlarıyla açıklanan planın detayını, başarı ihtimalini ve müdahalenin Türkiye’ye yansımalarını analiz ettik. İşte 10 adımda Yeni İttifak ile IŞİD operasyonunun perde arkası:
NEDEN ŞİMDİ?
ABD açısından bardağı taşıran son damla IŞİD’in ele geçirdiği iki Amerikalı gazeteciyi (James Foley ve Steven Sotloff) başlarını keserek katletmesi oldu. Kafa kesme görün-tülerinin ağustos ayında internete düşmesi üzerine konuşan ABD Başkanı Obama söz konusu eylemi ülkelerine ‘direkt’ saldırı olarak kaydettiklerini, örgüte gerekli cevabın verileceğini söylemişti. Suriye’nin yanında Irak’ta da hatırı sayılır oranda toprak elde edip ‘hilafeti’ni ilan eden örgüt ABD’nin sa-hadaki müttefiklerini (Irak hükümeti, Kürtler ve İsrail) tehdit edecek sınırlara ulaştı. Irak ve Suriye’de petrol bölgelerini ele geçiren, sınır
kapıları ve barajları zapt eden IŞİD’e müda-hale ABD’nin Ortadoğu varlığının devamı için zorunluluğa dönüştü. IŞİD’e müdahaleyi gerektiren bir diğer unsur da örgüt saflarına katılan Batılı savaşçılar. Irak işgali sırasında TSK Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev yapan eski Binbaşı Mete Yarar, Batı dünyası-nın bugünlerde sayıları 3 bini bulan yabancı savaşçıların evlerine geri dönmesinden çekindiğini, onları Suriye-Irak sahasında bitirmek için müdahale kararı aldıklarını iddia ediyor: “Avrupa’da birkaç yıl önce kanlı eylemlere girişebilecek terörist sayısı onlarla ifade ediliyordu. Bugün IŞİD’den dolayı bu
sayı 3 bini aştı. Bu savaşçıların ülkelerine geri dönmesi durumunda Avrupa gibi ABD kıtasının da güvenlik sisteminin çökmesi anlamına gelir! Batı buna mâni olmak için IŞİD’e müdahale edecek.”
PLAN NE?ABD ordusu Irak ve Suriye’deki IŞİD
mevzilerini havadan vururken sahada destek verdiği yerel unsurlar örgüte asimetrik saldı-rılara girişecek. Bu bağlamda, Irak hükümeti, peşmerge gücü ve Suriye’deki muhaliflere istihbarat ve askerî mühimmat-donanım desteği sağlanacak. Hava operasyonları ile
10 SORUDA IŞİD HAREKÂTI ABD Başkanı Obama, IŞİD’e karşı müttefikleri ile kurduğu koalisyonun hedefini tek cümleyle özetledi: “Teröristleri, nerede olurlarsa olsunlar, vuracağız!” Irak’ta süren hava bombardımanı Suriye yönünde genişletilirken, İttifak’ın IŞİD ile savaşmaya çağırdığı Ankara, operasyona gönülsüz yaklaşıyor.
37 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANDÜNYAkara unsurları arasındaki senkronizasyonu alana girecek özel kuvvetler sağlayacak. Obama bölgeye yeni asker göndermeyecek-lerini açıklasa da haddi zatında Irak-Suriye hattında ABD varlığını korumak üzere 1000 kadar özel kuvvetler askeri görev yapıyor. Küresel ittifak askerî operasyonun yanı sıra örgütün mali kaynaklarını kesip sahadaki insani yardımı artıracak. Operasyon kap-samında ayrıca Sünni aşiretlerin gönülleri kazanılıp örgütün zemini zayıflatılacak. Bu
strateji Irak işgali sonrasında (2006) güçlenen Irak El Kaide’sine karşı başarılı olmuştu.
HEDEFLER NELER?Olası operasyonun ana hedefi Irak-Su-
riye eksenini aşıp tüm Ortadoğu sathına yayılmaya başlayan IŞİD ve benzeri radikal Selefî tehditleri temizlemek. Böylece Irak’a bir nebze de olsa istikrar getirip bölgedeki tarihî müttefiklerin (Kürtler, Ezidiler ve İsrailliler) güvenliğini sağlamak. İttifak, operasyonla, IŞİD safında savaş makinele-rine dönüşen Batılı cihatçıların ülkelerine geri dönmelerine mâni olmayı hedefliyor. Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han, Batı dünyasının, elde ettiği toprak parçası ve mali servetiyle küresel ‘radikallere’ motivasyon kaynağı olmaya başlayan IŞİD’i daha fazla büyüme-den durdurmaya soyunduğuna değiniyor: “IŞİD alan prensibi ile yol alıyor. El Kaide gibi vur-kaç yapmıyor. Bölgedeki yönetim boşluğunu fırsata çevirdi. IŞİD eğer bugün durdurulamazsa yakın gelecekte Suriye’nin tümüne hâkim olabilir. İsrail, Ürdün ve Lübnan’ı tehdit edebilir. Ağır silahlara ve devasa servete ulaşan IŞİD, El Kaide’nin hayal ettiği ‘İslam Devleti’ni iki yılda kurdu. Yani El Kaide’nin vizyonunu fiiliyata geçirdi. Dolayısıyla Batı dünyası tehdidin daha fazla büyümesine müsaade etmek istemiyor.”
MALİYETİ NE OLACAK?ABD Savunma Bakanlığı, IŞİD’in ağustos
ayında Irak Kürt bölgesine ilerleyişi üzerine başlayan ABD bombardımanının günlük maliyetinin 7,5 milyon dolar olduğunu açıkladı. Sadece ağustos-eylül döneminde 150 sorti düzenlendi. Haziran ayı da hesaba katıldığında IŞİD ile mücadelenin ülkeye 4 aylık maliyeti 600 milyon doları aştı. Ame-rikan Üniversitesi Dış Politika Uzmanı Prof.
Dr. Gordon Adams’ın hesaplamasına göre, muhtemel IŞİD operasyonunun ABD’ye maliyeti yıllık 10-15 milyar doları bulacak. Bu rakama koalisyona katılan diğer ülkelerin harcamaları eklendiğinde toplam maliyetin yıllık 150-200 milyar doları bulacağı öngö-rülebilir.
İTTİFAK’IN KIRMIZI ÇİZGİSİ NE?ABD gibi İttifak’taki diğer 10 ülkenin
ortak kırmızı çizgisi kara ordularını cephe-
den uzak tutmak! Sorunu minimum özel kuvvetler birlikleriyle çözme niyetindeler. Masa başında kurgulanan savaş planlarının saha şartlarına göre revize edildiği akıldan çıkarılmamalı. Afganistan örneği ortada! Keza savaşı başlatan ABD-Batı İttifakı’nın savaşa istediği noktada son veremeyeceğini tecrübeler ortaya koyuyor.
İTTİFAK’TA KİMLER VAR?Başkan Barack Obama’nın ‘Ortaklar
Koalisyonu’ olarak isimlendirdiği İttifak’ın çekirdek kadrosunda 10 ülkenin (Ame-rika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Danimarka, Polonya, Kanada, Avustralya ve Türkiye) adı geçiyor. Galler’deki NATO Zirvesi’nde başlayan süreç Suudi Arabistan’da Sünni devletler arasında yapılan ‘Terör Zirvesi’nde olgunlaş-tırıldı. Ancak henüz nihai kadro netleşmedi. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi bazı ülkelerin kendilerine özgü hassasiyetlerden ötürü koalisyona örtülü destek verebileceği öngörülüyor. Bununla birlikte bazı devlet-lerin aynen Afganistan işgalinde olduğu gibi operasyona ikinci, üçüncü aşamada dâhil olması kuvvetle muhtemel. Eski ‘Bordo Bereli’ Mete Yarar, operasyonun başarıya ulaşabilmesi için Türkiye’nin olmazsa olmaz olduğunu savunuyor: “Koalisyon içinde böl-geyi bilen tek ülke Türkiye. Saha istihbaratı, operasyon koordinasyonu için sahada Türk Özel Kuvvetler de boy gösterebilir. Türk askeri alanı biliyor. Düşman unsurlarının hareket tarzlarını biliyorlar. Koalisyon An-kara’nın istihbarat, lojistik desteği olmaksızın sahaya girerse kör ve sağır kalır.”
HAREKÂT NE KADAR SÜRECEK?Başkan Obama işin en başında “IŞİD
gibi bir kanseri yok etmek zaman alacak.” diyerek operasyonun uzun soluklu olacağına
işaret etti. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de ‘farklı aşamalardan oluşan operasyonun bir hayli zaman alacağını’ söyledi. En iyi tahminle operasyon en az 2-3 yıl sürecek. Washington yönetimi, İŞİD karşısında sahada iyi iş çıkarılmasının Boko Haram (Nijerya), El Şebab (Somali) gibi benzer tehditlerle mücadelede model olmasını arzu ediyor. Bundan dolayı müdahalenin süresinden çok niteliğine ehemmiyet veriyor.
YAN HASARI NE OLUR?
Başkan Obama IŞİD’e karşı savaşın, hal-kını terörize eden Esed rejimine meşruiyet, güç kazandırmayacağını açıklasa da IŞİD’in vurulması hâliyle rejime zaman, alan ve güç kazandıracak. İttifak’ın ÖSO gibi muhalif unsurları IŞİD’e karşı kullanma arzusu bazı kurtarılmış bölgelerin yeniden Beşşar Esed’in kontrolüne geçmesine kapı aralayacak. Eğer örgüt hava saldırıları karşısında ciddi kan kaybı yaşarsa Lübnan ve Ürdün’e geçme stratejisi izleyebilir. Bu durumda IŞİD bu iki ülkeye de girmiş olur. Örgüt hava-kara saldırıları karşısında misilleme olarak bazı Batı başkentlerinde kanlı eylemler dü-zenleyebilir. Irak ve Suriye’de kontrolüne geçen petrol rezervlerini ateşe verip barajları patlatabilir. Elindeki Batılı esirleri –ki buna 49 Türk vatandaşı da dâhil– gaddarca katle-debilir. 2004-2007 arasında ISAF Afganistan Psikolojik Harekât Komutanlığı’nda görev yapan eski Binbaşı Esedullah Oğuz, Suriye ve Irak’a aşina olan IŞİD’in eski Baasçılar gibi silahlarını gömüp operasyon bitene kadar sivil halkın içinde gizlenebileceğini düşünü-yor: “Bölgedeki bazı Sünni aşiretlerin IŞİD’i desteklediği unutulmamalı. Yerel savaşçılar bu aşiretlere sığınabilir. Yabancı savaşçılar da civar ülkelere geçebilir. 11 Eylül 2001’den he-men sonra ABD bombardımanı başladığında Taliban üslerinden ayrıldı, silahlarını sakladı ve halk arasına karıştı. Amerikan askerleri onları ararken Taliban kendi köylerinde bir süre tarlaları ekip biçmeye devam etti. Yani çiftçi rolü oynadı. ABD bunu fark etmedi. Dönemin El Kaide lideri Usame Bin Ladin aylarca o köylerde saklandı, Amerikan özel birlikleri onu bulamadı!”
TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLER?IŞİD harekâtı her yönüyle en çok
Türkiye’yi etkileyecek. Irak-Suriye sathında gizlenme imkânı bulamayan savaşçıların
büyük oranda Türkiye’ye geçmesi kuvvetle muhtemel. Birçoğu geçmişte bu sınırı kul-landı zira! Türkiye’ye geçen IŞİD militanları-nın hücreleşmeye gitmesi, bir müddet sonra eylemlere girişmesi de mümkün. IŞİD’in Türkiye zarfında Türk El Kaidecilerle irtibatlı olduğu biliniyor. Ankara Suudi Arabistan’da şekillenen IŞİD harekâtına destek bildirisine imza atmasa da operasyonda İncirlik ve diğer NATO üslerinin kullanılması kuvvetle muhtemel. Bu, örgütün elindeki 49 Türk
vatandaşının hayatını riske atıyor. Keza Suriye’deki tek Türk toprağı konumundaki Süleyman Şah Türbesi de örgütün hedefine girebilir. Afganistan uzmanı Doç. Dr. Ahmet Kasım Han, Afganistan-Pakistan sınırında olduğu gibi Suriye-Türkiye arasında kurulan suç networkünün kolayca bitirilemeyeceğini vurguluyor. El Kaideci mantığın şartlar zorlaşınca başka bir gün savaşmak için zapt ettiği bölgeyi kolayca terk edebildiğine işaret ediyor: “El Kaideci unsurlar bir yere girerse o yerden kolayca temizlenemiyor. Konjonktürel olarak çekilseler de şartlar olgunlaştığında yeniden ortaya çıkıyorlar. Kendilerini yenileyebiliyorlar. Türkiye gibi bölge ülkelerinde de zeminleri var. Türki-ye’de hücreleri olduğuna dair ciddi emareler var. Harekâtın en çok Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmaz. Ankara açısından ciddi bir tehdit söz konusu. Türk hükümeti geçmişte aldığı yanlış kararların ceremesiyle yüzleşecek. Ankara’nın dış politikası stratejik olsaydı bugün gelişmeler Türkiye’yi terletmezdi. Musul baskını, 49 Türk vatandaşının rehin düşmesi, Süleyman Şah Türbesi’nin ateş altında kalması Türk dış politikasının ne denli stratejik olduğunu yansıtıyor! Türk dış politikası IŞİD’e, kendisini kurgulayan zihniyete rehin edildi!”
HAREKÂTIN BAŞARI İHTİMALİ NE?Dünyanın IŞİD tehdidi karşısında bir
araya gelmesi, birlikte hareket etmesi elbette büyük bir kazanım. Ancak bu harekâtın yüzde yüz başarıya ulaşacağı anlamına gelmiyor! Afganistan, Irak, Mali, Somali örnekleri El Kaideci yapıların kolayca te-mizlenmediğini ortaya koyuyor. Özellikle ağırlığı hava bombardımanından oluşan operasyonun sahadaki bu yapıları tamamen temizleyebilmesi pek mümkün görülmüyor.
38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 KÜLTÜR 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMAN
AYŞE ADLI
1Taşı toprağı altın değil belki ama katman katman bir yer İstanbul.
Dışarıdan bakanlar için çözümsüzlükle eşdeğer bir imajı var ki, aldığının faz-lasını veren âli himmet şehir, bu yaf-tayı hiç hak etmiyor. Seyyar satıcıların, yürünmez hâldeki kaldırımların, trafik keşmekeşinin içinde karşınıza çıkıve-ren bir türbede de bulabiliyor huzur sizi. Alışveriş merkezi bütçesi ve vaktini tahsis edeceğiniz bir sahil köyünde de. Yeter ki o şansı verin…
Yaz bitti! İmkân bulup kaçanlar da çar naçar döndü geriye. Eylül; cid-diyet, resmiyet ve kalabalık ajandalar zamanı. Fakat işte her köşesinde bir sürpriz barındıran şehir, bu hakikate öylece teslim etmiyor bizi. Sonbahar bitmeden diyeceğiz de eksik kalacak, daha önemlisi üçüncü köprü inşaatı tamamlanmadan yolunuzu düşürmeniz gereken bir saklı bahçesi var İstanbul’un. Beykoz ormanları içinde, Riva Deresi kıyı-sındaki Değirmendere ya da Paşamandıra köyü. Köprünün ayakları köyün yüksekçe yerlerinden boy göstermeye başlamış. Bu da demektir ki; bağlantı yolları tamamlan-dığında yeni bir Kavacık kurulacak bu tabiat harikası muhitte. Elimizden, vakit varken tadına varmak dışında bir şey gelmiyor ne yazık ki!
Gürültüsü, kalabalığı, karmaşasıyla üstünüze üstünüze gelen şehir hayatından bir saat mesafede; orman içinde, yemyeşil ovalarla kaplı, sessiz ve huzurlu bir dere kenarı hayal edin. Semaverde kaynamış çay, bahçeden yeni toplanmış domates ve
salatalık, kapısını tıklatıp selamlaştığınız bir ev sahibinden alınmış keçi peyniri… Ya da günler daha o kadar da kısalmamışken iş çıkışı akşam yemeğine gitmişsiniz. Köy kasabından aldığınız leziz eti mangala sürmüş, derenin şırıltısını dinliyorsunuz... Bütün bunlar ve fazlasından söz etmek gerek Paşamandıra demişken.
Türkiye doğal dokusunu kullanmayı bilmiyor maalesef. Turizmi denize hapset-miş durumdayız. Sahile çok katlı, betondan ibaret oteller inşa edince gerekli yatırım tamamlanmış oluyor. Oysa turizm kapasi-tesini doğal dokuyu muhafaza ederek artır-mak da mümkün olmalı. Doğa yürüyüşleri, orman içinde kontrollü şekilde yapılacak
avcılık, dere içi balıkçılık… akla ilk çırpıda geliverenler. Sonra ziraat fakülteleri gelip burada bitki dokusunu incelese diye geçiyor insanın içinden. Şehrin yeşillendirilmesi ayda bir sök çıkar çiçekler yerine kendi florasına uygun yapılsa…
Gücümüzün yetmeyeceği hesapları bırakıp köye dönelim biz yine. Bir tarafı Polonezköy’e öteki Riva’ya çıkıyor Paşa-mandıra’nın. İçinde kazların, ördeklerin yüzdüğü, insanların deniz bisikletleriyle, yunuslarla gezdiği, kendinizi bir fotoğraf karesine girivermiş gibi hissedeceğiniz dere kenarından ayrılmak isteyeceğinizi pek sanmıyoruz lakin olur da etrafı keşfetmek isterseniz baraj, deniz ve orman emrinize
amade…Tabiata dâhil olmak; sesini, koku-
sunu, rengini bütün mevcudiyetinizle hissetmek için yerinizden kalkmanız da şart değil aslına bakarsanız. Karşı çayırda birarada otlayan inek, at ve mandalar, derede yüzen kazlar, yoldan geçen kaplumbağalar, masanızın üzerinden uçan arılar… Çocukluktan kalma anılar eşliğinde tutuveriyor elinizden. Ve ‘burası da İstanbul’ diyorsunuz kendi kendinize. Şükür ki öyle…
Köy halkı, sabaha bülbül sesiyle adım atıyor olmalı. Biz o kadar şanslı değildik maalesef. Ama olur da hafta içi düşürürseniz yolunuzu; rüzgârı, dereyi, kuşları, hatta çimlerin rüzgârda salınırken çıkardığı latif sesleri duyabileceğinizin canlı şahidiyiz…
Çevresi lüks villalar tarafından sa-rılmaya başlasa da köy; ahşap evleri, camisi, kahvesi, okulu, yollarda oynayan çocuklarıyla bildik mütevazı havasını mu-hafaza ediyor. Dere kenarına kurulan at
çiftlikleri, piknik alanları, paintball tesisleri sizi o ortamdan koparıyor ama hiç de rahat-sız etmiyor açıkçası. Değil mi ki dinlenmeye gitmişsiniz! Mevcut seçenekler içinden istediğinizi tercih edeceksiniz elbet…
Günle birlikte söz de nihayete eriyor tabii. Köyü ve dereyi cırcır böceklerinin nağmesine terk edip dönüyoruz geriye. İçimizde bir ukte! Ah kıymeti bilinse şu güzelliklerin.
Yolumuz bir daha düştüğünde bıraktığı-mız gibi bulabileceğimize dair şüphelerden emin olsak. Gökdelenler, apartmanlar, oteller hiç değilse bu kadarcık hayat alanı bıraksa bize…
Binlerce yıllık bir şehrin keşfedilmemiş nesi kalmış olabilir ki? İlk bakışta haklı bir tespit gibi dursa da söz konusu İstanbul’sa açık kapı bırakmak gerek! Zira daha söylenmedik sözü, aşılmadık epeyce eşiği var gibi görünüyor…
FOTO
ĞR
AFL
AR
: AYŞ
E A
DLI
Değirmendere Köyü, İstanbul’un saklı bir bahçesi.
A. Turan Alkan
39 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM
Ali Ünal
Dünyada görmeyen, Âhiret’te de görmez haşrolur
Zaman’da Diyanet’le ilgili yazılarım oldu. Bu yazılarımda Türkiye’de devletin İslâm’dan genellikle yararlanma yolunu seçtiğine, Diyanet’in de zaman zaman bu gaye istikametinde kullanıldığına dikkat çektim.
Buna rağmen, Diyanet’in İslâm ve ülke adına çok müsbet işler yapabileceğini, bazı mazeretler ileri sürseler de, İslâm gibi hayatı bütünüyle kuşatan, insanı gerçek insan eden ve halkımızın en fazla itibar ettiği bir dinin gücünü temsil ettiğini, dolayısıyla Diyanet’e düşenin, her müesseseden önce neyi temsil ettiğinin şuurunda olması ve bunun izzetini taşıması gerektiğini vurguladım.
DİB’in mevcut başkanı M.Görmez, TRT Haber’de birinci noktayı, yani devletin Di-yanet’i yönlendirdiğini, hem de “Diyanet’in acıklı bir tarihi vardır.” diyerek kabûl etmiş; arkasından da sözü AKP iktidarının ülke adına âdeta yegâne meselesi olan “Paralel Yapı”ya getirmiş. 17 Aralık’tan bu yana Türkiye tarihinin tonlarca belgeyle ortaya saçılan en büyük yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık iddiaları karşısında, en azından Hocaefen-di’ye atılan onca iftira ve yapılan hakaret karşısında, hakkında söylenen ve her biri apaçık küfür ve şirk olan sözler karşısında, ülkede hukukun rafa kaldırılması karşısında suskun kalan Görmez, Camia’yı milletin maneviyatını çalmak ve toplanan sadaka ve zekâtları yerine harcamamakla suçlayarak, AKP iktidarının biricik meselesine Din cephesinden destek vererek, Diyanet’in iktidarlar karşısındaki acıklı halini herhalde kurtarmak istemiş!
Görmez, “Hırsızlık elbette kötü bir şeydir” derken, AKP iktidarına, mevcut Cumhurbaşkanı’na atfedilen hırsızlıkları zımnen kabul ediyor, ama “milletin ma-neviyatını çalmak daha kötüdür” diyerek, bu hırsızlığa âdeta gerekçe üretiyor, onu küçültüyor. Sonra, milletin maneviyatını çalan kim? Bizzat resmî rakamlara ve akademik araştırmalara göre, Görmez’in DİB Başkanı olarak destek verdiği AKP iktidarları döneminde Türkiye’de intihar olaylarında % 36, kokain kullanmada %
572, esrar kullanmada sadece son 5 yılda % 140, resmî fuhuşta % 700 civarında artış kaydediliyor. İstanbul’da lise öğrencilerinin % 45’inin sigara, % 32’sinin alkol, % 9’unun da uyuşturucu kullandığı ortaya çıkıyor. Ülkemizde her yıl birkaç yüz bin evlilik dışı çocuk dünyaya geliyor, günde yüzlerce bo-şanma yaşanıyor, alkollü içki ve uyuşturucu kullanma yaşının 10’a kadar düştüğü rapor ediliyor. Bütün bunlar ve iktidarın “hırsız-lıkları” Görmez için milletin maneviyatı adına hiçbir şey ifade etmiyor, maneviyatı çalma olmuyor. Öte yandan, dünyanın her tarafında milyonu aşan müntesiplerinden tek bir kişinin bile hakkında fuhuş, alkol, uyuşturucu, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi hiçbir yüz kızartıcı davranış rapor edilme-miş, tam tersine bilhassa birer ahlâk âbidesi olmakla 160 ülkede kabûl görmüş, İslâm’a ve bu ülkenin insanına en büyük hizmeti, 160 ülke insanına 160 ülkede takdir edilmiş ahlâk ve maneviyat hizmeti yapmış bir Camia, milletin maneviyatını çalmış oluyor. Bundan daha korkunç, Arş’ı titretecek bir iftira ve zulüm olabilir mi?
İkinci olarak, Görmez, Camia’yı zekât ve sadakaları yerine harcamamakla suçluyor. Oysa destek verdiği iktidar Görmez’in de zımnen kabul ettiği korkunç boyutlarda hırsızlık içinde yakalanırken, Camia içinde Din’e, ülkeye, millete hizmet adına bağışla-nan zekât ve sadakaların, yapılan infakların tek kuruşunun bile suiistimal edildiği de rapor edilmiş değil. Görmez’in elinde bu konuda bir belge mi var da, Arş’ı titretecek ikinci bir iftirada bulunabiliyor? Ayrıca dindar, tertemiz öğrenciler yetiştirmek ve bu öğrencilerin bürokraside hakkı olan yerleri alması, tamamen hukukun içinde vazifelerini yapması nasıl güç tutkusu ve uluslararası siyasete müdahale oluyor? Camia’nın hukuk sınırları içinde siyasete müdahale ettiğini farzetsek bile, bu, Gör-mez’i niye rahatsız ediyor?
Milyonlarca insan Âhiret’te iddiaları sebebiyle Görmez’in yakasına yapıştığında umarım Görmez’in görüp de ibraz edeceği belgeleri vardır.
Eğitim işkencesine çareBugün milyonlarca öğrenci okula gidiyor.
Devlet devasa organizasyonla onları eğitecek.Eğitimle ilgili söylenecek yegâne şey,
modern devletin giderek bu işlemi bir işken-ceye dönüştürmekte olmasıdır. Dünyanın her ülkesinde eğitim derece farkıyla işkenceye dönmüş durumda; bazı ülkelerde insanı canından bezdi-recek boyutlarda, bazı ülkelerde yaşama sevincini söndürmekte.
Türkiye, giderek eğitim işken-cesinin ağırlaşmakta olduğu ülke-lerin başında geliyor. Muhafazakâr iktidarla eğitimin ıslah olacağı beklentisi vardı, aksine daha da kötüleşti. Belirtmek gerekir ki bu, şu veya bu iktidarın altından kalkabileceği bir sorun değildir, partiler eğitim denen işlemin felsefi temel varsayımlarını ve yapısal özelliklerini de-ğiştirmeyi düşünmeden kurumsal işleyişi üzerinden birbirlerini eleştirmektedirler. Za-ten özünde iktidar temerküzü ve insan-top-lum mühendisliği fikri yattığından hiçbir iktidar eğitimin özündeki felsefi ve yapısal sorunlarıyla ilgilenmek istemez. Böyle olunca
partilerin, kişilerin ve bürokratların şahsi entelektüel performansları, mesleki beceri ve formasyonları bu sorunu çözmeye yetmez. Belki de Cumhuriyet tarihinin en aydın iki zatın Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı
yaptığı bir dönemde yaşıyoruz ama eğitim hiç bu kadar kötü olmamıştı.
Eğitim, en kestirme ifadesiyle devletin insanı ve toplumu zihinsel ve ruhsal bir işlemden geçirme işlemidir. İşlem, insanın ulusal, mesleki ve seküler süreçlere tabi tutulup temel bir kişilik değişimine uğramasını hedefler. Söz konusu
işlem kısa sürede gerçekleşmeyeceğinden 6 yaşından –hatta okul öncesi 4 yaşından- başlamak üzere çocuğu 8, 12 veya 16 sene etkili işlemden geçirmektir. Kesinlikle bu işleme ne çocuğun kendisi karar veriyor, ne ebeveyni. Ailelerin bundan pek hoşnutsuz olduğu söylenemez, çünkü özellikle bizim gibi toplumlarda eğitim sürecinden devletin beklentisi, çocuğu eğip bükerek yeni işleme tabi tutmak iken, alt ve orta sınıflar açısın-dan eğitim sınıf atlama alanıdır. Üst sınıflar
ise ekonomik ve sosyo-politik iktidarlarının devamı için zaten eğitimi ihmale getir-mezler. Zenginler çocuklarına iyi eğitim veriyor; belli toplumsal kesimlerin önü açılıyor; dolayısıyla en iyi işlere ve statülere belli üniversitelerden mezun olanlar sahip olabiliyor. Yüzlerce üniversitenin açılmış olması –ilk 20 üniversite hariç- aslında düz veya mesleki liselerden milyonlarca öğrencinin “yüksek liseler”e transferi demektir. Hindistan bizim gibi ikiyüzlü davranmayıp nüfusun ancak yüzde 10'unu “iyi” eğitebileceğini söyleyip kast sistemine göre diğerlerini kendi haline bırakıyor.
Devletler kesinlikle yalan söylüyor. Eği-tim çok pahalı bir sektördür, hiçbir devlet tek başına bunun altından kalkamaz. Bizim gibi ülkelerde eğitim harcamalarının önemli bir bölümü boş resmi ideolojinin, Mussolini ve Naziler döneminden kalma derslerin (beden eğitimi, müzik, resim, inkılap tarihi vs.) finansmanına gider. Batılı ülkeler yü-kün önemli bir bölümünü kiliselere ve özel kuruluşlara kaydırmaya çalışır; bizde ise özel okullar, dershaneler devletin denetimi altına alınır. Süreçte devlet düzenleyici, denetleyici ve yoksul-güçsüz kesimleri koruyucu rol oynamakla yetinmeli.
Bu eğitim çocuklarımızı ruhen sakatlı-yor, çocukluklarını ve gençliklerini çalıyor. Eğitim işkencesine karşı çocukların temel haklarını koruyucu felsefi ve hukuki viz-yonlar geliştirmeli. Bana göre 7 yaşından başlamak üzere devlet sadece üç yıllığına çocuklara dil, matematik ve edeb öğretimi vermekle yetinmelidir. Öğretim şu veya bu ideolojiden bağımsız olmalı, ev ödevini ya-saklamalı –çünkü ödevler öğrenciye değil, anne-babaya veriliyor olup aileden çalınmış zamandır-; masraflar devletçe karşılan-malıdır. Dilden kastım konuşulan resmi dil Türkçe yanında bölgesel olarak tercihe bağlı dillerin –mesela Kürtçe, Çerkesçe gibi- ve iki küresel dilin (Arapça-İngilizce) öğretilmesidir. Haftada üç gün ve üç saat bu iş için yeterlidir. Üç yıllık dil, matematik ve edeb öğretiminden sonraki -mesleki eğitimden düz liselere ve üniversite aşamalarına kadar- eğitimin tamamı sivil topluma ve cemaatlere bırakılmalı; devlet sadece düzenleyici ve denetleyici olmakla yetinmelidir.
Bizi yeni bir milliyetçiliğe çağırmıyorsa, “Yeni Türkiye”ye eğitimde köklü reform yaparak başlayalım.
Algılar geçicidir, olgular kalıcıDış politikamız an itibariyle, tok karnına
midesine tekme yemiş gibi. “Davutoğlu önceki hükümetten enkaz devraldı” derken latife yapmıyorduk.
İşte düvel-i muazzama, IŞİD’i cezalan-dırmak için harekete geçti; Obama, bize bile danışmadan “Nerde olursa olsun onları avlayacağız” diyor. Türkiye ise 49 rehine yüzünden askeri ve diplomatik açıdan kı-mıldayamaz halde. Bu olgular karşısında diplomatik tezimiz iki hecede özetlenebilir: Hık mık!
İktidar içeriye karşı aslan, kaplan, jaguar gibi yırtıcı; dışa gelince iyi aile çocuğu bir nişanlı namzedi delikanlı gibi sevimli, hattâ mahcub ve biraz da şaşkın (Bkz. Obama-Er-doğan görüşmelerinin fotoğrafları)... İçerde ağzından alevler fışkırıyor: Kendinden olmayan herkesi devlet memurlarına fişleti-yor, meslek kuruluşlarını tehdidle devşiriyor, yandaş kurtarmak için olmadık kanunlar icad ediyor, sırf 17-25’te görevlerini yaptılar diye polis memurlarını mahkeme kapılarında sürüm sürüm sürüyor, dershaneleri afyon tekkesi ilân edip Türkiye’nin en iyi okulları kapansın diye elinden geleni yapıyor, can-daşlara kamu bankalarından ballı krediler kullandırıyor, kupon arsa safarisiyle gönül eğlendiriyor ama birkaç ay önce zuhur eden şu ne idüğü belirsiz IŞİD’e karşı henüz, velev ki Bank Asya’ya karşı ağzını bozduğu türden gürlediklerini hiç duymadık. İçeriye Kasımpaşa külhanbeyi gibi ağzıbozuk, dı-şarıya gelince Üsküdarlı Kâtibim gibi nazik ve şefîk!..
Sizden bir IŞİD karargâhına belediye dozeri gönderip ortasından yol geçirmenizi, kışlalarının imar ruhsatını iptâle kalkışma-nızı, “Size su bile yok, su” diyerek sularını, elektriklerini kesmenizi beklemiyorum: “Arkadaşlar yaptığınıza ayıp derler” deyin ona da razıyım!
“Çözüme az kaldı, biraz daha sabır” diye diye her cürmünü görmezden geldiğiniz PKK, milli hudutlar dahilinde paralel yapının kralını gösteriyor size: Yol kesiyor, vergi topluyor, mahkeme kuruyor (Sulh Ceza Hâkimliği modelini duymasınlar, aman!), hatta İstanbul’un orta yerinde bile kimlik sorgulayıp operasyonlar yapıyor da sesiniz
çıkmıyor. IŞİD nice zamandır Türkiye’ye kan kusturuyor; koca ülke, iki örgütün elinde zebûn resmen!
Birikmiş öfkenizi nasıl yatıştıracaksınız? Gelsin Cemaat. Ne Ergenekon gibi sisler gerisinde, ne DHKP-C gibi hücre sütresinde saklı. Ne PKK gibi demokratik özerklik adıyla Birleşik Kürdistan hayâli vardır ne de IŞİD ve benzerleri gibi acımasız bir silahlı örgüt! Bilakis çağdaş eğitimde bir dünya markası: Her faaliyeti kanuni, açık ve şeffaf. Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi âdetâ; bu nasıl paralel yapı. Anlamadık gitti. İşte öyle olduğu içindir ki iki müfettiş, bir savcı, birkaç Sulh Ceza Hakimi ile yıllardır herkesin gözü önünde çalışan kurumların ocağına incir ağacı dikip, ardından “İninize girdik ininize” diye övü-nebiliyorsunuz. Cemaatten esirgemediğiniz yiğitliği, aylardır hepimize kan kusturan IŞİD’e, Türkiye’nin dağlarında hâlâ devlete silahla meydan okuyan PKK’ya da gösterip adamları tir tir gösteremeyişiniz mânidar. Niçin IŞİD ve PKK’ya karşı gereksiz, hatta mânâsız derecede müsamahakâr iken, dosyasında tek çizik bulamadığınız Hizmet hareketine karşı bu kadar kindarsınız!..
Şimdiye kadar algı yönetip seçim ka-zanarak içerde vaziyeti idare edebildiniz, çünkü kolaydı. Sürüyle gazeteniz, ekranınız, havuzunuz, her gün yeni katılımlarla nitelik kazanan (!) yazarlarınız attığınız her oku havada kebap yapıyor, her mızrağa bir kılıf uyduruyorlar. Hakkınızı ketmetmeyelim; seçim kazanmakta yektâ ve müstesnâsınız; hattâ mümkün olsa da, “Dış politikada Tür-kiye başarılı mıdır?” konulu bir referandum yapılsa, eminim ki en azından % 52’yle gümbür gümbür çıkarsınız sandıklardan; lâkin küçük bir aksilik söz konusu! Dışarıya karşı algı yönetimi para etmiyor; dışarda çıplak olguların reel dünyası geçerli. İşte adamlar Ankara’ya, kapınıza gelip, “IŞİD’e karşı mısın, değil misin” diye basit bir sual sorunca, tembel talebeler gibi gözünüzü tavandan ayıramıyorsunuz; halbuki bir algı operasyonu çekseniz şu feleksizlere, görürler dünyanın kaç bucak olduğunu!
Ee, bu işler kamu gücüyle banka yıkmaya, dershane kapatmaya, okul bahçesinden tramvay geçirmeye benzemiyor değil mi?
40 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM
DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI
Türkiye, IŞİD'e destek iddialarına neden sessiz?REMZİ MEZİROĞLU *
1Türkiye’nin dinlenilmesi iddiaları ile başlayan haberler; IŞİD’in Fatih’te
gayri resmi ofisinden Gaziantep’teki kam-pına, örgütün içerisinde Araplardan sonra en fazla Türk kökenli militanların bulunma-sından IŞİD’e yardım ve yataklık edenlerin savaş suçlusu sayılması tartışmalarına kadar uzadı.
Hatta IŞİD’e karşı verdiği mücadeleden dolayı PKK’nın Almanya’da terör örgütü listesinden çıkarılması için kampanyalar baş-latılırken, eyalet meclislerinde özellikle sol parti tarafından ‘PKK terör örgütü listesinden çıkarılsın’ isteği sesli bir şekilde gündeme getirilmeye başlandı. Avrupa’nın birinci gündemi haline gelen IŞİD için Batı medyası Musul’u işgal ettiği günlerde ‘Radikal Sünni Terör Örgütü’ diye sıfat kullanmıştı. Fakat gelen tepkilerden sonra ‘Radikal İslami Terör Örgütü’ diye bahsedilmeye başlandı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, pazartesi günü Federal Meclis’te düzenle-nen özel oturumda Irak’a yapılacak silah sevkiyatına ilişkin hükümetinin tutumunu anlatırken Almanya’nın güvenliğinin de tehdit altında olduğunu söyledi. Radikal İslamcı ‘İslam Devleti’ örgütü ile müca-delede Kuzey Irak’taki peşmergelere silah yardımı yapılması kararının haklı gerekçeleri olduğunu söyleyen Merkel, silah yardımının Almanya’nın güvenliğine karşı oluşan tehdit açısından da gerekli olduğunu kaydetti. Almanya, Türkiye’nin yanı başında olan bir örgütün güvenliğini tehdit etmesinden korkarken; Türkiye’nin derin bir sessizliğe bürünmüş olmasını hem Avrupa hem de bizler endişe ile izlemekteyiz.
Almanya’da yayın yapan Der Spiegel dergisi 2009 yılından beri Alman dış istihbarat servisi BND’nin Türkiye’yi dinlediği haberini yayınladıktan sonra, hemen akabinde Focus ve FAZ, satır aralarında dinlemenin neden yapıldığına dair ve sonra devam edecek haberlerin içeriğine yönelik önemli bir detay paylaşmıştı. Bu önemli detay: Türkiye’nin Batı ülkesi olması konusunda oluşan şüphe, Suriye ve Irak politikasında Türkiye’nin gerek NATO’ya gerekse AB’ye verdiği söz-leri tutmaması ve Ortadoğu’da başta IŞİD olmak üzere radikal örgütlerle olan ilişkisi ve bu örgütlerin Türkiye’yi lojistik olarak üs görmeleriydi. Aslında bu detay daha doğrusu gerekçe Türkiye’nin dinlenilmesi haberlerinin neden böyle bir zamanda servis edildiğini açıklamaya yetiyordu. Haberlerin kaynağı istihbarat servisleriydi ve dolayısıyla planlı bir şekilde devamının geleceği anlaşı-lıyordu. Yaklaşık 3 haftadır başta Almanya ve İngiltere olmak üzere AB ülkelerinde birçok
gazetede haber ve yorum yazılarında, tele-vizyonlarda yapılan tartışma programlarında sürekli IŞİD ele alınıyor. Türkiye kamuoyu ve siyasetinin maalesef uzaktan seyrettiği bu yayınlarda açık açık IŞİD’e destek veren ülke olarak Türkiye işaret ediliyor. Bu yorumları okuyan veya programları izleyenlerin bilinç altlarında sanki Ortadoğu’daki teröre destek veren ülke Türkiye algısı yerleştirilmeye çalışılıyor. Nasıl ki eskiden Bin Ladin ko-nuşulmaya başlandığında akla Afganistan gelirdi; şimdilerde ise IŞİD konuşulduğunda akla maalesef Türkiye’nin gelmesi için her türlü çalışma Batı medyası tarafından yapılıyor. Tabii ki Batı medyası konu İslam dünyası olduğunda ne kadar önyargılı davranı-yorsa Türkiye olduğunda da önyargılı davranıyor diye düşünebiliriz. Ama yine aynı Batı medyasının AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2012 yılına kadar yüzlerce pozitif haber yayınladığını da unutmamak gerekiyor. Her gün ekranlarda ve gazete sayfalarında olayların bu şekilde yansıtıldığını; ya-zan ben ve okuyan sizlerin dışında Türk hükümetinin onlarca diplomatı ve bü-rokratı tarafından biliniyor ve gerekli yerlere rapor ediliyor. Batı’da bu şekilde tartışılmasına rağmen Türkiye’de hiçbir yetkili çıkıp da “Bizim için IŞİD terör örgütüdür ve Türkiye’nin IŞİD’i desteklediği iddiaları gerçekleri yansıtmıyor.” benzeri ifadeler kullanmıyor.
Almanya, Kuzey Irak’ta bulunan Sie-mens firması çalışanlarını, Bağdat hükümeti ile işbirliği yaparak, IŞİD militanlarının kontrolünde bulunan bölgeden kurtarmıştı. Sekizi Alman vatandaşı olmak üzere toplam 50 işçinin Irak ordusuna ait bir helikopter ve Siemens firması tarafından tahsis edilen bir uçakla, Bağdat’ın 200 kilometre kuzeyinden alındığı Alman Dışişleri tarafından da doğru-lanmıştı. Haklı olarak herkesin sorduğu soru; Türkiye’nin yanı başında özel korunan Musul Başkonsolosluğu binasından başkonsolosun da içinde bulunduğu 49 kişi rehin alınırken Avrupa’dan gelen bir ülke, işçilerini tahliye ediyordu. Hemen yanı başında dünyanın en tehlikeli örgütlerinden birinin 49 vatanda-şını rehin aldığı ülkemizde bunların hiçbiri tartışılmıyor. Örgüte kimlerin destek verdiği, Türkiye’deki bağlantıları, sınırdan geçişleri, örgüt içerisindeki Türkler gibi konular ne siyasetin ne de medyanın konusu haline
gelmiş değil. Tüm bunlar böyle iken acaba IŞİD 49 vatandaşımızı rehin alarak ülkemizin elini kolunu bağlamayı mı amaçladı? Ve Türkiye’de bazı odaklar bu amacı bilerek 49 kişinin rehin alınmasıyla sonuçlanan sürece göz mü yumdular? Terör örgütü PKK’nın bile IŞİD’e karşı savaştığı bir coğrafyada yüz binlerce Türkmen katliamla karşı karşıya kalmasına rağmen Türkiye’nin hiçbir tepki göstermemesini kim nasıl izah edebilir?
Almanya’dan IŞİD’e katılan militanların sayısı ve lojistik olarak Türkiye’nin kullanıl-dığına dair Almanya’da resmi ağızdan üst
düzeyde ilk açıklamayı yaklaşık bir ay önce Ana-yasayı Koruma Örgütü (Verfassungschutz) yani İç İstihbarat Başkanı Hans-Georg Maaßen yaptı. FAZ gazetesine yaptığı açıklamada, IŞİD’e Almanya’dan Suriye’ye geçen ‘İslam-cıların’ sayısının 320 civarında olduğunu (Bu sayının en az 500 olduğu konuşuluyor) ve bu insanların Suriye’de ne yapmak istediklerini bilmediklerini ifade ede-rek Almanya’dan çıkan Selefilerin Türkiye’ye geçtiklerini bildiklerini, ancak sonrasında izlerini
kaybettiklerini iddia ediyordu. Maaßen, açıklamasının devamında ‘Almanya’dan gidenlerin Türkiye’ye girer girmez izlerinin kaybolduğunu da tespit ediyoruz. Bu kişilerin Suriye’ye geçtiğini sadece tahmin edebiliriz.’ diyordu.
Almanya Anayasayı Koruma Teşkila-tı’nın yayınladığı son raporda Almanya’da Selefi grupların üye sayısının 5.500 olarak tahmin edildiği yazıyor. Yine aynı raporda Hizb Allah’ın 950, HAMAS (Harakat al-Müqawama al-İslamiya) üyesi 300, Kuzey Kafkasya Ayrılıkçı Örgütü NKSP’nin 250, Türkiye Hizbullahı’nın 350, Müslüman Kardeşler’in 1.300 ve Milli Görüş’ün ise 31 bin üyesi olduğu bilgisine yer veriliyor. Milli Görüş’ün bu listede olmasının sebebi ise Almanya’da Anayasayı Koruma Teşki-latı tarafından izlenilen kuruluşlardan biri olması. Raporun içeriğinde kesin sayının belli olmadığı ve Almanya’daki radikal İslamcı ve İslamcı potansiyel olarak 43.190 sayısı veriliyor. Alman medyasında yapılan yorumlarda bu sayının içerisinden kaç kişinin IŞİD’i desteklediklerini bilmedikleri ifade edilirken, sayının yüksek olmasından endişe duyulduğu vurgulanıyor. Alman medyasına
demeç veren Alman istihbaratçıların açıkla-malarına baktığımızda Türkiye’ye karşı ciddi bir öfkenin hâkim olduğunu görmekteyiz. Üstte belirttiğim gibi haberlerde Türkiye’nin IŞİD’e karşı takındığı tutum sert bir biçimde eleştirilirken izlediği politika ‘terörist turizmi’ diye tanımlanıyor. Focus dergisine konuşan ve adının verilmesini istemeyen üst düzey bir Anayasayı Koruma Teşkilatı mensubu, bu iddiasına Suriye’de savaşırken yarala-nan Berlinli tanınmış Selefi militanlardan Denis Cuspert’in Türkiye’de bir hastanede tedavi edilip savaşa geri dönmesini örnek gösteriyor. Aynı kişi, IŞİD’e katılmak üzere yola çıkanların çoğunun Türkiye üzerinden gittiğini ve yine Türkiye üzerinden geri döndüğünü tespit ettiklerini belirtiyor. Ve Türkiye’nin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu henüz kavramadığını ileri sürüyor.
Alman medyasında IŞİD ve Türkiye bağlantısı iddialarını desteklemeye yönelik haberler peş peşe gelmeye devam ediyor. Al-man devlet kanalı ARD, Avrupa’dan Suriye ve Irak’a giden IŞİD militanlarının İstanbul Fatih’te gayri resmi bürosunun bulunduğunu öne sürdü. ARD muhabiri Ralph Sina, haber kaynağı olarak Avrupa Birliği Komisyonu üyelerini işaret ederek olayın arkasında sa-dece Almanya olmadığını göstermeye çalışı-yordu. Haberin ayrıntılarında Fatih’te irtibat bürosunda militanlara verilen harcırahtan yol güzergâhına kadar, birçoğu istihbarat servislerinden alınmış bilgiler verildi. Ayrıca Avrupa’dan IŞİD saflarına en az 2 bin kişinin katıldığı ve bu kişilerin İstanbul üzerinden bölgeye gittiğine dikkat çekiliyordu. Aslında benzeri haberler daha önce de çıkmıştı ama bu sefer devlet kanallarında detaylarıyla verilmeye başlanmıştı. Haberin devamı yine Alman devlet televizyonu ARD’de Panorama tarafından ekrana getiriliyordu. Bu sefer biraz daha ileriye gidilerek Gaziantep’te terör örgütü IŞİD için savaşmak üzere gençlerin kampta nasıl örgütlendikleri ve tel sınırlar üzerinden ‘kontrolsüz’ bir biçimde Suriye ve Kuzey Irak’a geçtikleri görüntüleri yayın-lanıyordu. Haberde, Türkiye’de Kuzey Irak ve Suriye’ye geçişlerde kontrollerin ‘sıfır’ noktasında olduğu belirtilerek, Almanya’dan yaklaşık 400 gencin IŞİD’e destek vermek için bu bölgelere gittikleri belirtiliyordu.
Avrupa kamuoyunda IŞİD’e karşı sava-şan PKK kahraman gösterilmeye çalışılırken; terörden en çok mağdur olan Avrupa ülkesi Türkiye’nin ise teröre destek verdiği iddiaları seslendiriliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin başta Dışişleri diplomatları olmak üzere dev-letin kurumları ve istihbarat teşkilatı Avrupa kamuoyunda bu tartışmaları bilmelerine rağmen sessiz kalıyorlar.
*Araştırmacı, gazeteci; Düsseldorf
Almanya’da yayın yapan Der Spiegel dergisi 2009 yılından
beri Alman dış istihbarat servisi BND’nin Türkiye’yi dinlediği
haberini yayınladıktan sonra, hemen akabinde Focus ve FAZ,
satır aralarında dinlemenin neden yapıldığına dair ve sonra
devam edecek haberlerin içeriğine yönelik önemli bir
detay paylaşmıştı.
Ekrem Dumanlı
Sahi Türkiye neden korkuyor?Türkiye bir çıkmazın içinde buldu
kendini. IŞİD kelle kesip bu vahşi görün-tüleri sosyal medyada paylaştıkça dünya hop oturup hop kalkıyordu.
Şimdi herkes bir araya geldi, “Bu tehlikeyi nasıl yok ederiz?” diye görüş-meler yapıyor. Yakın zamana kadar adı sanı bilinmeyen örgütün ortaya çıkması, serpilip gelişmesi merak konusu ve bu konuda Türkiye'den kuşku duyuluyor. Bu arada “IŞİD ile mücadele” başlığı altında bir strateji geliştiriliyor. Bu plan çerçevesinde örgütün zayıflatılması için bir dizi tedbir alınacak; para kaynakları kurutulacak, silah imkânları kısıtlanacak, eleman bulmasına engel olunacak vs. Bir de IŞİD'e karşı savaşan devlet ve örgütler desteklenecek. Irak devletine, Barzani askerlerine ve PKK ile irtibatlı örgütlere doğrudan silah yardımı planlanıyor.
Türkiye bölgedeki kördüğümün tam ortasında kalakaldı. Bir yandan IŞİD ve benzeri örgütlere yardım yapmakla suçlanıyor; diğer yandan IŞİD karşısında oluşan ve pek çok Müslüman ülkenin de aktif rol aldığı ittifaka girmemekle. Birkaç ay önce görev süresi dolduğu için Türkiye'den ayrılan ABD Büyükelçisi Ricciardone, Türkiye'ye ağır suçlamalar yöneltti. Büyükelçiye göre Amerika'nın tüm uyarılarına rağmen Türk hükümeti El Kaide'nin Suriye'deki uzantısı olan El Nusra adlı örgüte doğrudan yardım etmişti. Suçlama ağır. The Wall Street Journal'da yayımlanan editör yazısında “Ankara artık Amerika'nın müttefiki değil” denmesi İttifak'a katılma konu-sunda Türkiye'nin gösterdiği isteksizliğe kızgınlığın sonucu. The New York Times daha ağır bir iddia ortaya attı. Gazeteye göre Türkiye IŞİD'in petrol satışlarına ortak ve bu nedenle baskılara rağmen durdurmuyor. Anlaşılan o ki Türkiye radikal örgütlerin güç kazanması ko-nusunda hem sebep olmakla hem çare konusunda ayak sürümekle suçlanıyor. Sadece Amerika tarafından mı? Hayır.
NATO toplantısı öncesinde (za-manlama gerçekten manidar) ortaya çıktı ki Alman istihbaratı Türkiye'deki bütün yetkilileri dinlemiş, en mahrem güvenlik sırlarına aşina olmuş. Bu gerçek, Alman basını tarafından ifşa edilince “Türkiye'nin yöneticileri şimdi kükrer!” diye bekleşenler derin bir hayal kırıklı-ğına uğradı; zira Türkiye Alman resmi makamlarının kabul ettiği dinlemelere sert tepki vermedi; belli ki veremedi. Bu sessizlik, “Türkiye neden korkuyor da bu kadar derin bir sükûtu tercih etti?” sorusunu getirdi gündeme.
Tam Almanya'daki şok unutulacaktı ki Türkiye'yi İngiltere ve Amerika'nın da dinlediği ortaya çıktı. Amerikan ma-kamlarına bu konuda sorular yöneltildi. Verilen cevap Almanya'dakinden farklı değildi. Türkiye'yi yönetenlerden yine şahin sözler beklendi. Haksız da değildi bu tür beklentiye girenler. Daha önce pek çok defa tribünlere hoş gelsin ve oy getirsin diye külhanbeylikler yapılmıştı. Birtakım dinlemeler ortaya çıktığında delilsiz ispatsız, “Ey paraleller!” diye kükreyip suçsuz günahsız insanları itham altında bırakanlar, Amerika ve Almanya'nın kabul ettiği dinlemeler karşısında dilini yuttu adeta. Neden? Türkiye'yi yönetenler geçmişte bu ülke-lere defalarca efelenmişti; şimdi neden
susuyordu?Bugün iyice beliren ve herkeste
kıstırılmışlık duygusu uyandıran ça-resizlik görüntüsü Türkiye'nin neden sessizliğe mahkûm edildiğinin sadece bir sebebini ortaya koyuyor. Meselenin kişileri konuşamaz hale getiren bir yanı olduğu söyleniyor. O konu şimdilik sır; ama politik alanda manzara açık: Türkiye, “Esed gitsin de nasıl giderse gitsin…” diyerek bazı hamleler yaptı, fakat o riskli eylemlerin sonucunu hesap edemedi. IŞİD denen örgüt Türkiye'den para, silah ve kadro temin etti; sonra döndü Türkiye'yi esir almaya kalkıştı ve Musul'daki konsolosluk binamızdan 49 kişiyi kaçırdı. Korkunç bir tedbirsizlik; hatta ihmaldi yapılan. Şimdi koskoca ülke bu yüzden IŞİD'e karşı eli kolu bağlı. Adamlar 95 gündür konsolosu ve yanındaki masum insanları serbest bırakmıyor. Oysa bir zamanlar Türk is-tihbaratı bu örgüte o kadar güveniyordu ki, “Söyleriz bir iki roket atarlar oraya…” diyerek gizli planlamalar yapıyordu. Başta, “Musul'daki vatandaşlarımız re-hine değil, alıkonuluyorlar.” deniyordu. Aradan bu kadar zaman geçince devlet
yetkilileri “Müslüman Müslüman'a bunu yapar mı?” diyerek merhamet talep ediyor. Yazık. Ta işin başında büyük bir hata yapıldı. Esed denen despotun defolup gitmesi için uluslararası siyaset ve hukuka riayet edilecek, diplomasinin bütün yolları denenecek, maceraya girilmeyecekti. Kanlı Esed rejimi bir yandan kendini güçlü bir ittifakın koynuna attı; diğer yandan Türkiye'yi şaibeli tezgâhların içine çekti. Türkiye'yi yönetenlerin gelinen vahim durumu fark etmesi kolay gözükmüyor; çünkü asli işlerini unutan birileri bu ülkenin en yetişmiş kadrolarını tasfiye etmek için çırpınırken gemiyi bizzat kendilerinin nasıl batırdığını göremiyor. Öfkenin esiri olunca korkunun da mahkûmu olursun. Bu kadar basit!
Diyanet’e yapılacak en büyük kötülükHafta içinde Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmez’den tuhaf bazı açıkla-malar geldi. Tabii ki Başkan, çok sert ve yoğun tepki de gördü. Sayın Görmez, “Hırsızlık kötü bir şeydir ama…” diye başlıyor tartışmalı sözlerine. İslam di-
nince kesin haram ilan edilen hırsızlığı ‘ama’lar eşliğinde izah ediyor. Önce burada bir durmak; derinden derine “tövbe estağfirullah!” demek gerekiyor. Devamında daha da kötü bir yere kayıyor Sayın Görmez. Ona göre “Milletin ma-neviyatını çalmak daha kötü” imiş. Peki, neymiş milletin maneviyatını çalmak, hangi ölçüler belirliyormuş bu hırsızlığı ve kimmiş bu hırsızlar? Belli ki Reis Bey, dini yorumlardan ziyade, siyasi hamleler yapmayı tercih ediyor. Güya, “Hırsızlık kötü bir şeydir ama…” diyerek dini hükmü yabana atmadığını gösteriyor ve bu arada delilsiz ispatsız laflarla ‘Cemaat’i suçluyor. Allah’tan korkmak gerekiyor; Diyanet İşleri Başkanı da olsan O’ndan korkacaksın, gıybet, suizan, iftira gibi günahlarla kul hakkına girmeyecek-sin. Milyonlarca insanın hakkına tecavüz ettin mi her birinden helallik dilemek zorunda kalırsın... Diyanet’i temsil eden kişiye ulu orta konuşmak yakışmıyor. Çünkü Başkan Bey ne dinin tarif ettiği hırsızlık fiilini aklamak zorunda; ne de laf oyunlarına başvurarak bir camiayı zan altında bırakmaya mecbur. Hiç kusura bakmasın iki yaptığı da büyük vebaldir. Ortada bir manevi hırsızlık varsa onu somut vasıflarıyla tarif etmek gerekir. Mesela demek zorundasın ki “Yolsuzluk, usulsüzlük, kamu malını peşkeş çekme gibi günahları Selamü-naleyküm, maşallah, inşallah gibi derin manalı sözlerin arasına sıkıştırmayın. Öyle yaparsanız maneviyat hırsızlığı da yapmış olursunuz.” Yanlış mı? Manevi-yat hırsızlığı diye bir hassasiyetiniz varsa şu tür cümleler kurmak zorunda değil misiniz: “Ey dini söylemlerle yola çıkıp halka öncülük etmek isteyenler! Milleti haraca bağlayıp havuzlar oluşturmak, o havuzlardan villalar yapmak, konaklar almak; hatta o imkânları kullanarak medya imparatorluğu kurmak ve oradan her gün yalan ve iftiraya başvurmak en büyük maneviyat hırsızlığıdır.”
Söylenecek çok söz var; ancak Diyanet Teşkilatı’nda çalışan çok değerli bir kadro var; onları -dolaylı yollarla da olsa- incitmek istemiyorum. Lakin tarih huzurunda şu kadarcığını söylemeye mecburum: Sayın Görmez, Diyanet Teşkilatı, hiçbir dönemde sizin zamanınızdaki kadar siyasetin küçük hesaplarına alet edilmedi, ağırlığını kaybetmedi. Zat-ı âliniz devrinde öyle yanlışlar yapıldı ki herkesi kucaklaması, temel hak ve özgürlüklerin yanında yer alması gereken Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı, parti il teşkilatı gibi emre amade hale getirildi. Hutbelerin bile artık partinin ikbaline göre hazırlandığına dair bir iddiaya yüreklere su serpecek bir cevap veremediniz Sayın Başkan. Diyanet’e duyulan güveni her geçen gün daha derinden sarsıyor, siyasete yaslanan görüntünüzle Teşkilat’ın say-gınlığına zarar veriyorsunuz. Saygınlık protokolde oturduğunuz sıra ile ölçül-mez; şeaire tazim ve izzet-i İslami’nin vakur temsiliyle ölçülür. O Teşkilat’a yıllarını veren ve orada can u gönülden hizmet eden onca değerli insanın ilmini, emeğini siyasi rüzgârlara teslim etmek hangi İslamî prensiple telif edilebilir? Diyanet’in anahtarını siyasetçilere teslim etmek kadar büyük bir vebal var mı Allah aşkına!
17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM41
1
2
3
4
5
6
Bir kağt kuruluşum
uz
Bukalemun,
renk değiştirebilin bir hayvan
Kimyada
bizmutun
remzi
Bir organmz
Acemi
Bir tiyatro eseri
Bir tür m
akineli tüfek
Boru sesi
Manda
yavrusu
Bir yeryüzü şekli
Ünlü bir illizyonist
Biyoloji ile ilgili
Nİ remizli
element
Alanya’da bir çay
Öldürme, yok
etme
Macera
düşkünüDavalara
bakan
Mem
leketler
Rüzgar
Arzu etmek,
rica etmek
Bir bağlaç
Baryumun
remzi
Şasiyet
İnsanlar
Pasak
Bir tür toprak
Bir yeryüzü şekli
Asker şapkas
İtalya’da ova
Nefesli bir çalg
Faiz
Durgunluk, tem
bellik
Tesbih başlğ
Ksaca num
ara
Tekme
Ruhsal bozukluk
Kabul etm
eme
Verme,
ödeme
Eski diktatör (...Am
in)
Su
Şehir
Cehennem
meleği
Bir tür cetvel
Sayma, saym
Ksaca karbon
Bir şair
Lezzet
Fena değil
Edebiyatla ilgili
Bir yük hayvan
Literatür
Otomobilde
bir parça
Bir ülke
Sembolü Tİ
olan element
Vagon çeken m
akine
Bir tür sahne eseri
Belirti
Ksaca otom
obil
Sanat akm
Hristiyan din büyüğü resm
i
Kuş yuvas
Konak, apartm
an
Acele, tez
Ksaca azot
Bir harfin okunuşu
Kötü, alçak, ölüm
cül ur
Küçük cadde
Ztlk, çelişki
Koruma,
kollama
Yöneticilik
Bağml
Aşr müzik
düşkünü
Güçbeğenir
Nesirde yaplan uyak
Dişi cin
Resimdeki
Atina ant
Dal, bölüm
Haberci
San
Yl
Gözü açk
Ksaca posta kuruluşum
uzHatrlatm
a yazs
Bir uzaklk ifadesi
Ticaret
Bir tür üreteç
Bir harfin okunuşu
Sarlk
Bir tür tuzsuz peynir
Bir tür kanatl böcek
Dilsiz
Ankara’nn bir ilçesiÇabuk
kavrayan
y.sab rioglu@za m
an.com.tr
1911 OCAK 2013 CUM
A ZA MAN
BULMACA
Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU
Bayağ
Bir ilimiz
Vasf, keyfiyet
Eğer
Bir tür kolsuz üst giysisi
Sinemaclarn
kullandğ bir tür alet
Düz kenarl şapka
Ylankavi nam
lu oluğu
İstanbul’da bir sem
t
İnce iğne tğ işi ile yaplan
ÞÝF
RE
KE
LÝ ME
:1
23
45
6
KE
Lİ
ME
A
VI
Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-
miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar
ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-
rin. Öy le yer leþ tir me yap m
a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo-nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam
-lar dan bi rer kez kul la nýl m
ýþ ol sun.
SU
DO
KU
BU
LM
AC
A
DÜ
NK
Ü SU
DO
KU ÇÖ
ZÜM
Ü
4
35
8
49
2
83
9
3
97
45
29
6
49
7
7
21
6
67
9
76
8
48
16
75
39
2
59
38
21
76
4
72
69
43
85
1
21
48
57
96
3
95
81
36
47
2
36
72
94
51
8
73
61
28
54
9
21
93
45
68
7
48
56
79
13
2
Þ F
E Z
Ü
G R
E
N
T C
Ý E
J
T A
J S
Ç V
Ý O
A
J T
G S
N
P Ý
T Z
F E
R
M
A N
E
T İ
J
E Ü
Ç
A Þ
T K
V A
H
A S
D
L
N
Ý K
U
F D
E
S K
Y A
L A
Y
A E
Ç Ý
Þ Y
Ü
Y A
O
E F
H
A
M
K G
T A
V A
B A
O
T P
Ç O
İ Ü
R
Ð
E E
C S
S N
V
R
Z U
G L
M
D
A N
S
M
R
V Ý
Ý Ü
L
O
U
H
A Ð
K A
İ N
M
V
C E
R
R
E A
A V
N
A E
G A
L K
D
U
Ý L
G M
L
E Þ
R
D
H
Ý E
O
Ð
N
Ý R
I
M
R
Ğ E
V T
U
L J
U
Ü
H
E P
T K
T O
N
E
J Y
A Ý
N
R
D
R
E A
K İ
L K
R
E Z
Ö
E İ
E L
Ð H
Z
V R
N
S
L Ü
A
V T
S Y
Ü
A Ý
Ý K
G A
E H
Ç
A E
O
Y H
Z
Ç O
N
K
Ö
Y O
U
M
H
R
D
Ý A
R
N
U
E A
K Ý
L
Ý G
L T
F Ð
N
K D
K
G N
J
Z
L O
E
A N
S
L P
S E
K F
Ü
P
Þ E
C N
K
A J
E N
E
G R
E
S
Aþaðýdaki kelim
eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m
isiniz?AM
İGO, AN
TRE, BAYAT, CÝNAYET, ÇO
KGEN, D
ERGAH, EVRAK, FERM
AN, GEN
ÝZ, HAD
İSE, ÝÇTEN,
KUKLA
, LEYLEK, MESLEK, N
ERGÜZE, O
SMAN
LI, ÖZERKLİK, PEYAM
Ý, REYHAN
, SERGEN, ÞATAF,
TEDAVÝ, UÐU
RLU, Ü
STÜN
, VÝZÝTE, YAĞMU
R, ZÝYAN.
��
�İ
��
��
��
����
����
���
���
����
����
��
���
����
����
����
���
���
����
����
��
����
��
����
����
����
����
���
��
��
����
����
����
����
����
����
��
����
����
���
���
���
����
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
���
����
����
����
����
��
����
���
���
���
����
����
����
��
��
����
����
���
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
��
����
����
���
���
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
�����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
�����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
����
����
����
��
����
����
����
���
����
����
���
����
����
���
����
����
����
���
����������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������
�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������
SOLDAN SAĞA 1) Gerçekleştirilmesi
imkânsz tasar veya düşünce.–
Kur’an’da bir sure. 2) Hasta farelerden insana geçen bir m
ikrobun oluşturduğu bulaşc, öldürücü bir hastalk, taun.– M
utfak eşyas yapmnda, kâğt ve
dokuma sanayisinde kullanlan yapay
reçinelerin üretiminde yer alan
kimyasal bir m
adde. 3) Eski dilde bağr-saklar.– Uygunluk, m
utabakat.– Bir soru şekli. 4) Niyobyum
un sembolü.–
Sinema lm
lerinin sanat, eğitim ve
genellikle kültür amaçlar göz önünde
tutularak toplandğ, korunduğu yer veya kurum
. 5) Kendine özgü bir özellik taşyan zam
an parças.– İki dağ arasndaki srt. 6) İlanlar, duyurular.– Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanlarn her biri. 7) Kuşlarda ve böceklerde uçm
ay sağlayan organ.– Derin baygnlk, vücuttaki iradi faaliyetlerin durm
as. 8) Emanet olarak, em
anet şeklinde.– Bir çoğul eki. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Çifte koşulan öküzleri yürütm
ek için kullanlan, ucuna nodul çaklm
ş uzun değnek. 2) İş görmeyi,
çalşmay sevm
eyen, çaba göster-m
ekten, skntdan kaçan (kimse),
üşengeç. 3) Göçebe çadr.– Hadise, olay. 4) Eski dilde ayak.– M
zrak, süngü vb. silahlarn sivri ucu. 5) Yklm
ş veya çok harap olm
uş yap. 6) Dualardan sonra söylenen söz.– Lezzet. 7) İzm
ir’in Selçuk ilçesinde bulunan antik kent.– Bir tür cetvel. 8) Büyüklük, irilik bakm
ndan şaşlacak durum
da olan nesne. 9) Geviş getiren hayvanlarn ayaklarnn arkasndaki körelm
iş trnak, kemik
çknts. 10) İlaç.– Avusturya’da bir şehir. 11) Üç boyutlu sinem
a tekniği. 12) Yanağn alt taraf, çene.– Taştlarn ön bölüm
ünde bulunan, ksa ve uzun m
esafeyi aydn-latm
aya yarayan şk düzeneği.
Dünkü bulmacalarn çözüm
leri
BulmacaRefik Aydýn
r.ay din@za m
an.com.tr
12345678
12
34
56
78
910
1112
12345678
12
34
56
78
910
1112
D A
R Ü
Ş Ş
İ F
A
A B
İ Z
A R
A
M
E R
İ K
A
R A
V E
N T
N
A M
A
Z
E M
İ
A
A R
E
A D
İ
K İ
Z
İ F
İ R
İ
E L
T
H İ
L A
T
R A
M
İ
İ B
E R
T
İ T
A N
İ K
F İ
Y A
T
M
A N
İ K
A
42 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANBULMACA
BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA
1
2
3
4
5
6
Bir
kağ
t ku
ruluşu
muz
Buka
lem
un,
renk
değişt
irebi
lin
bir
hayv
an
Kim
yada
bi
zmut
un
rem
zi
Bir
orga
nmz
Acem
i
Bir
tiyat
ro
eser
iBi
r tü
r m
akin
eli t
üfek
Boru
ses
i
Man
da
yavr
usu
Bir
yery
üzü
şekl
iÜ
nlü
bir
illiz
yoni
st
Biyo
loji
ile
ilgili
Nİ r
emiz
li el
emen
t
Ala
nya’
da b
ir
çay
Öld
ürm
e, y
ok
etm
e
Mac
era
düşk
ünü
Dav
alar
a ba
kan
Mem
leke
tler
Rüzg
ar
Arz
u et
mek
, ric
a et
mek
Bir
bağl
aç
Bary
umun
re
mzi
Şa
siye
t
İnsa
nlar
Pasa
k
Bir
tür
topr
ak
Bir
yery
üzü
şekl
i
Ask
er ş
apka
s
İtaly
a’da
ova
Nef
esli
bir
çalg
Faiz
Dur
gunl
uk,
tem
belli
k
Tesb
ih b
aşlğ
Ksa
ca
num
ara
Tekm
e
Ruhs
al
bozu
kluk
Kabu
l et
mem
e
Verm
e,
ödem
eEs
ki d
ikta
tör
(...A
min
)
Su Şehi
r
Cehe
nnem
m
eleğ
i
Bir
tür
cetv
el
Saym
a, s
aym
Ksa
ca k
arbo
n
Bir şa
ir
Lezz
et
Fena
değ
il
Edeb
iyat
la
ilgili
Bir
yük
hayv
an
Lite
ratü
r
Oto
mob
ilde
bir
parç
a
Bir
ülke
Sem
bolü
Tİ
olan
ele
men
tVa
gon
çeke
n m
akin
e
Bir
tür
sahn
e es
eri
Belir
ti
Ksa
ca
otom
obil
Sana
t ak
m
Hri
stiy
an d
in
büyüğü
resm
i
Kuş
yuva
s
Kona
k,
apar
tman
Acel
e, te
z
Ksa
ca a
zot
Bir
harf
in
okun
uşu
Kötü
, alç
ak,
ölüm
cül u
r
Küçü
k ca
dde
Ztl
k, ç
eliş
ki
Koru
ma,
ko
llam
a
Yöne
ticili
k
Bağ
ml
Aş
r m
üzik
düşk
ünü
Güç
beğe
nir
Nes
irde
yap
lan
uyak
Diş
i cin
Resi
mde
ki
Atin
a ant
Dal
, böl
üm
Hab
erci
San
Yl
Göz
ü açk
Ksa
ca p
osta
ku
ruluşu
muz
Hatrl
atm
a ya
zs
Bir
uzak
lk
ifade
si
Tica
ret
Bir
tür
üret
eç
Bir
harf
in
okun
uşu
Sarlk
Bir
tür
tuzs
uz
peyn
ir
Bir
tür
kana
tl
böce
k
Dils
iz
Ank
ara’
nn
bir
ilçes
iÇa
buk
kavr
ayan
y.sa
b ri
og
lu@
za m
an
.co
m.t
r
1911
OCA
K 20
13 C
UM
A Z
A M
AN
BULM
ACA
Ha z
ýr la
yan
: YA
L ÇIN
SA
B R
Ý OÐ
LU
Bayağ
Bir
ilim
izVa
sf,
keyf
iyet
Eğer
Bir
tür
kols
uz
üst g
iysi
si
Sine
macla
rn
kulla
ndğ b
ir
tür
alet
Düz
ken
arl
şapk
a
Yla
nkav
i na
mlu
oluğu
İsta
nbul
’da
bir
sem
t
İnce
iğne
tğ
işi i
le y
apla
n
ÞÝF
RE
KE
LÝ M
E:
12
34
56
KE
Lİ
ME
A
VI
Tab l
o da k
i tra
m lý
ka lýn
çiz
gi le
r le
be lir
len-
miþ
3’e
3’lü
k ka
re le
re,
1’den
9’a
ka d
ar
ra ka
m la
rý b
i rer
kez
kul
la na
rak
yer l
eþ ti
-ri
n.
Öy l
e ye
r leþ
tir m
e ya
p m
a lý s
ý nýz
ki,
bü tü
n 3
lük l
e ri d
ol du
r du ð
u nuz
da t
ab lo
-n
un
bü
tün
ku
tu la
rý y
u ka
rý d
an a
þa ðý
ya
ve s
ol da
n sa
ða 1
’den
9’a
ka d
ar r
a kam
-la
r dan
bi r
er k
ez k
ul la
nýl m
ýþ o
l sun
.
SU
DO
KU
B
UL
MA
CA
DÜ
NK
Ü S
UD
OK
U
ÇÖ
ZÜ
MÜ
4
3 5
8
4 9
2
8 3
9
3
9 7
45
29
6
4 9
7
7
2 1
6
6 7
9
7 6
8
48
16
75
39
2
59
38
21
76
4
72
69
43
85
1
21
48
57
96
3
95
81
36
47
2
36
72
94
51
8
73
61
28
54
9
21
93
45
68
7
48
56
79
13
2
Þ
F
E
Z
Ü
G
R
E
N
T
C
Ý E
J
T
A
J S
Ç
V
Ý
O
A
J T
G
S
N
P
Ý T
Z
F
E
R
M
A
N
E
T
İ
J
E
Ü
Ç
A
Þ
T
K
V
A
H
A
S
D
L
N
Ý K
U
F
D
E
S
K
Y
A
L
A
Y
A
E
Ç
Ý Þ
Y
Ü
Y
A
O
E
F
H
A
M
K
G
T
A
V
A
B
A
O
T
P
Ç
O
İ Ü
R
Ð
E
E
C
S
S
N
V
R
Z
U
G
L
M
D
A
N
S
M
R
V
Ý Ý
Ü
L
O
U
H
A
Ð
K
A
İ N
M
V
C
E
R
R
E
A
A
V
N
A
E
G
A
L
K
D
U
Ý L
G
M
L
E
Þ
R
D
H
Ý
E
O
Ð
N
Ý R
I
M
R
Ğ
E
V
T
U
L
J U
Ü
H
E
P
T
K
T
O
N
E
J Y
A
Ý
N
R
D
R
E
A
K
İ L
K
R
E
Z
Ö
E
İ E
L
Ð
H
Z
V
R
N
S
L
Ü
A
V
T
S
Y
Ü
A
Ý Ý
K
G
A
E
H
Ç
A
E
O
Y
H
Z
Ç
O
N
K
Ö
Y
O
U
M
H
R
D
Ý A
R
N
U
E
A
K
Ý
L
Ý G
L
T
F
Ð
N
K
D
K
G
N
J
Z
L
O
E
A
N
S
L
P
S
E
K
F
Ü
P
Þ
E
C
N
K
A
J E
N
E
G
R
E
S
Aþa
ðýd
ak
i k
eli
me
leri
ta
blo
nu
n i
çin
e s
erp
iþti
rdik
. B
un
larý
bu
lab
ilir
mis
iniz
?A
MİG
O,
AN
TR
E,
BA
YAT,
CÝN
AY
ET,
ÇO
KG
EN
, D
ER
GA
H,
EV
RA
K,
FE
RM
AN
, G
EN
ÝZ,
HA
DİS
E,
ÝÇT
EN
, K
UK
LA
, L
EY
LE
K,
ME
SL
EK
, N
ER
GÜ
ZE
, O
SM
AN
LI,
ÖZ
ER
KLİK
, P
EYA
MÝ,
RE
YH
AN
, S
ER
GE
N,
ÞA
TAF,
T
ED
AV
Ý, U
ÐU
RLU
, Ü
ST
ÜN
, V
ÝZÝT
E,
YAĞ
MU
R,
ZÝY
AN
.
��
�İ
��
��
��
��
����
����
��
����
����
���
���
�
����
����
����
���
���
����
��
����
����
��
����
����
��
��
����
���
��
��
����
����
����
����
����
����
��
����
��
����
��
���
��
����
��
����
����
����
����
����
��
����
����
��
��
����
����
����
����
��
����
����
��
���
���
���
����
����
��
��
����
����
��
��
����
���
����
����
����
��
����
����
���
���
����
��
����
��
��
��
��
����
��
����
��
����
����
��
����
����
��
����
��
����
����
��
��
����
����
���
���
��
���
���
��
����
����
��
����
����
����
����
����
��
��
��
����
���
����
����
��
��
����
��
����
����
����
����
����
����
��
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
��
��
����
����
��
��
����
����
����
��
����
����
��
��
����
��
����
����
��
����
����
����
���
����
����
���
����
����
���
����
��
��
����
���
����
����
�����
����
�����
����
����
����
����
����
����
�����
����
����
����
������
����
���
����
����
�����
����
�����
�������
����
������
����
����
����
����
����
����
����
�����
���
�����
����
����
�����
����
����
����
�����
����
�����
����
����
�����
����
������
������
����
�����
��������
����
���
����
����
��������
�����
����
�����
���
SOLD
AN S
AĞA
1) G
erçe
kleş
tiri
lmes
i im
kânsz
tas
ar v
eya
düşü
nce.
– K
ur’a
n’da
bir
sur
e. 2
) Has
ta f
arel
erde
n in
sana
geç
en b
ir m
ikro
bun
oluş
turd
uğu
bulaş
c, ö
ldür
ücü
bir
hast
alk
, tau
n.–
Mut
fak
eşya
s y
apmn
da, k
âğt
ve
doku
ma
sana
yisi
nde
kulla
nla
n ya
pay
reçi
nele
rin
üret
imin
de y
er a
lan
kim
yasa
l bir
mad
de. 3
) Esk
i dild
e bağ
r-sa
klar
.– U
ygun
luk,
mut
abak
at.–
Bir
so
ru ş
ekli.
4) N
iyob
yum
un s
embo
lü.–
Si
nem
a l
mle
rini
n sa
nat,
eği
tim
ve
gene
llikl
e kü
ltür
am
açla
r g
öz ö
nünd
e tu
tula
rak
topl
andğ
, kor
unduğu
yer
ve
ya k
urum
. 5) K
endi
ne ö
zgü
bir
özel
lik t
aşy
an z
aman
par
ças
.– İk
i dağ
ar
asn
daki
sr
t. 6
) İla
nlar
, duy
urul
ar.–
Ö
n, a
rka,
sağ
, sol
, üst
, alt
vb.
yan
lar
n he
r bi
ri. 7
) Kuş
lard
a ve
böc
ekle
rde
uçm
ay s
ağla
yan
orga
n.–
Der
in
baygn
lk, v
ücut
taki
irad
i faa
liyet
leri
n du
rmas.
8) E
man
et o
lara
k, e
man
et
şekl
inde
.– B
ir ç
oğul
eki
. YU
KARI
DAN
AŞ
AĞIY
A 1)
Çif
te k
oşul
an ö
küzl
eri
yürü
tmek
için
kul
lan
lan,
ucu
na n
odul
ça
klmş
uzu
n değn
ek. 2
) İş
görm
eyi,
çalş
may s
evm
eyen
, çab
a gö
ster
-m
ekte
n, skn
tda
n ka
çan
(kim
se),
üşen
geç.
3) G
öçeb
e ça
dr
.– H
adis
e,
olay
. 4) E
ski d
ilde
ayak
.– Mz
rak,
sün
gü
vb. s
ilahl
arn
siv
ri u
cu. 5
) Yklm
ş v
eya
çok
hara
p ol
muş
yap.
6) D
uala
rdan
so
nra
söyl
enen
söz
.– L
ezze
t. 7
) İzm
ir’in
Se
lçuk
ilçe
sind
e bu
luna
n an
tik k
ent.–
Bir
tü
r ce
tvel
. 8) B
üyük
lük,
irili
k ba
kmn
dan
şaş
laca
k du
rum
da o
lan
nesn
e. 9
) G
eviş
get
iren
hay
vanl
arn
aya
klarnn
ar
kas
ndak
i kör
elm
iş t
rnak
, kem
ik
çk
nts.
10) İ
laç.
– A
vust
urya
’da
bir şe
hir.
11) Ü
ç bo
yutlu
sin
ema
tekn
iği.
12) Y
anağn
al
t tar
af,
çene
.– T
aştl
arn
ön
bölü
mün
de
bulu
nan,
ks
a ve
uzu
n m
esaf
eyi a
ydn
-la
tmay
a ya
raya
n şk
düz
eneğ
i.
Dü
nk
ü b
ulm
aca
lar
n ç
özü
mle
ri
Bulm
aca
Refi
k Ay
dýn
r.ay
din@
za m
an.c
om.t
r
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
D
A
R
Ü
Ş Ş
İ F
A
A
B
İ
Z
A
R
A
M
E
R
İ
K
A
R
A
V
E
N
T
N
A
M
A
Z
E
M
İ
A
A
R
E
A
D
İ
K
İ
Z
İ F
İ R
İ
E
L
T
H
İ
L A
T
R
A
M
İ
İ
B
E
R
T
İ T
A
N
İ K
F
İ Y
A
T
M
A
N
İ
K
A
1
2
3
45
Tavla
da b
ir sa
ySü
ren,
sürü
cüEl
ektri
k dire
nç
birim
i
Bir e
t yem
eği
Yum
urta
da
bir ks
mİm
kan
Vücu
ttan
atlr
Eski
Yuna
n’da
halk
mey
dan
At çi
ftliği
Bayağ,
sr
adan
Hoş,
latif
Tibet
ökü
zü
Rum
uz
Kabi
liyet
Şua, ş
k
Edirn
e’nin
bi
r ilçe
si
Küçü
k vag
on
Gam
biya
pa
ras
Alt r
esim
deki
Eksik
lik,
noks
an
Dar g
eçit,
ge
çene
k
Enge
lli, ö
zürlü
Karn
şişliği
Tam
ir et
me
Mas
allarn
iri
yara
tğ
Bir b
ayan
ad
Üst r
esim
deki
(Barş.
..)
Öç
Eski
bir m
üzik
aleti
İstan
bul’d
a bir
sem
t
Suud
i Ar
abist
an
trafik
rem
ziTa
tl b
ir gd
a
Lityu
mun
re
mzi
İslam
’n b
ir şa
rt
Norm
alden
bü
yük o
lan
Mer
hem
Bir e
rkek
ism
i
Bir b
ağlaç
Bir m
üzik
aleti
ABD
Başk
an
Rady
umun
re
mzi
Erke
k ad
GS te
knik
dire
ktör
ü (F
atih
...)Bi
r ay a
d
Efen
dim
iz’in
an
nesi
Azar
lama
Değe
r ver
ilir
olm
a
Yam
a
Başa
rsz
olm
uş ki
mse
Arjan
tin tr
afik
rem
zi
Azer
i bir şa
ir
Bir i
limiz
Geçim
sizlik
an
laşm
azlk
Bir n
ota
Bir t
ür d
amar
Eskid
en
kayn
bira
der
Azar
lama,
başa
kakm
a
Tekin
değ
il
Mey
ve ku
rusu
Küçü
k isp
irto
ocağ
Düze
y
Kaza
eser
i or
taya
çka
n
Kedi
giller
den
bir h
ayva
n
Küçü
k tar
la,
evlek
Buna
lm,
buhr
an
Müz
ikte d
urak
za
man
Faiz
Onur
krm
a
Bir d
eyim
Sütu
n
Çayn
kva
m
Bir t
ür şe
ker,
kara
mel
Aske
ri bi
r tür
sil
ah
Kanu
ni
Deng
e
Otom
obil
çats
Parla
k bir
tür
deri
Bir A
frika
ül
kesi
Böce
klerd
e bi
r yap
Kim
sesiz
, za
vall
Aktö
rün
işi
Çocuğu
olan
ka
dn
İki şe
yden
ol
uşan
Hafif
çe aç
mak
Komşu
bir
ülke
y.sa
b rio
glu@
za m
an.c
om.tr
1912
OCA
K 20
13 C
UMAR
TESİ
ZA M
ANBULM
ACA
Ha zý
r la ya
n: Y
AL ÇI
N SA
B RÝ O
Ð LU
Çizg
ileri
olan
ku
maş
Yerin
de
olm
ayan
, ye
rsiz
Ünlü
bir
pop
müz
ik sa
natçmz
Mih
rak
Bir t
ür ku
maş
İnlem
e
Çiçe
k toz
u
Mey
veni
n ye
nmey
en
göbe
k ksm
Başk
alar,
he
rkes
ÞÝF R
E K
E LÝ
ME
:1
23
45
KE
Lİ
ME
A
VI
Tab l
o da k
i tra
m lý
ka lýn
çiz g
i ler le
be l
ir len
-m
iþ 3’e
3’lü
k ka
re le
re, 1
’den
9’a
ka d
ar
ra ka
m la
rý bi
rer k
ez k
ul la
na ra
k ye
r leþ t
i rin.
Öy
le y
er le
þ tir m
e ya
p ma l
ý sý ný
z ki,
bü t
ün 3
lü
k le ri
dol d
ur du
ðu nu
z da
tab l
o nun
bü t
ün
ku tu
la rý
yu ka
rý dan
aþa
ðý ya
ve so
l dan
sa ða
1’d
en 9
’a k
a dar
ra k
am la
r dan
bi re
r ke
z ku
l la ný
l mýþ
ol su
n.
SU
DO
KU
B
UL
MA
CA
DÜNK
Ü SU
DOKU
ÇÖ
ZÜM
Ü
4
7 5
29
6 38
51 3
7
8
1 4 3
6 3 1
8 2
5 7 4
9 5 6
2
5
6 21
47 1
69
4 8
6
46
89
37
25
1
31
72
45
89
6
25
91
86
73
4
69
53
84
17
2
73
15
29
68
4
84
26
17
59
3
52
98
13
74
6
46
89
72
15
3
37
14
65
92
8
Z Y
E S
İ N
E
Y J
S Z
K Þ
Z
R A
E Y
Ü
U
J T
Ö
M
Ý R
U
H
O
R E
M
Z A
L R
E K
Ç T
A P
N
A Y
R L
O
N
U
A B
N
Y E
Ý
B J
V Ý
R A
F D
C
Ö
M
Ö
Z M
A L
N
U
V Ý
K E
V A
T C
R A
Þ J
A L
R S
Ý N
N
Ý
M
E Ý
R
I K
U
V L
T K
A L
Ö
A Ý
A O
K N
F
A V
E K
I R
Þ E
H
Ý R
O
M
G C
Ý E
S E
Ö
Z M
V
Ö
Ð
Y E
R Ý
A Z
C M
I
E G
R E
L
Z J
Ç L
D
K P
J T
C Z
D
O
N
J R
Ü
K R
A U
N
A
I E
N
L E
Ö
N
C E
L İ
K S
R B
D
G M
T
F L
Ö
L T
R G
S R
İ Ü
A
O
Ý
O
Ý R
İ Ö
U
I
A V
O
N
Z E
S
K A
L L
D
E C
Ş L
T P
E K
R
İ M
F
E K
D
Þ M
A
Ý L
T Ü
E
K Z
Ö
G M
A
Ý R
E M
Y
E B
V
İ Ç
J Z
M
A A
K A
R A
V M
Ý
R Ç
Ü
Ý Þ
G L
K O
J
Z Ç
O
N
F R
L N
E
L
T R
Ü
Ğ Ö
B
Ü
Ü
Aþað
ýdak
i kel
imel
eri t
ablo
nun
için
e se
rpiþ
tird
ik. B
unla
rý b
ulab
ilir
mis
iniz
?AR
BED
E, B
ÖĞÜ
RTLE
N, C
EVVA
L, Ç
AMAŞ
IR, D
AKİK
, EM
LAK,
FRİ
KİK,
GAZ
ETE,
HAY
MAN
A,
ÝLKE
Lİ, K
IRÞE
HÝR
, LAM
ELÝF
, MAN
TAR,
NAV
LUN
, ON
BAÞI
, ÖN
CELİ
K, P
ORS
UK,
RAH
MET
, SİT
EM,
ÞAM
ÝL, T
RUVA
, ULU
CAM
Ý, Ü
NÝV
ERSÝ
TE, V
ARAK
A, Y
ENİS
EY, Z
AİRE
.
��
�İ
��
��
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
�
����
����
������
�����
�����
�����
�����
�����
������
�����
����
�����
����
������
�����
����
���
�����
�����
�����
�����
�����
����
�����
����
�����
�����
����
�����
�����
���İ
������
����
�����
�����
����
�����
�����
����
�����
����
������
����
�����
����
������
����
�����
�����
����
�����
������
����
���
����
�����
������
���
�����
�����
SOLD
AN SA
ĞA 1)
Bir
peyg
ambe
re v
e di
ne
bağl o
lanl
arn
tam
am.–
Bir
yap
nn
damn
da çe
vres
i, üs
tü a
çk y
er, a
yazl
k,
tera
s. 2)
Bir
akar
su y
atağnn
az e
ğim
li ko
yak
taba
nlarn
da v
e ov
a dü
zlük-
lerin
de ç
izdiğ
i S h
ar n
e be
nzey
en
kvrm
.– Ek
mek
. 3) R
adon
un se
mbo
lü.–
Müs
aade
, des
tur,
icaz
et.–
Gem
i içi
ni a
ydn
latm
aya
yara
yan,
için
de
zeyt
inyağ
bul
unan
sipe
rli fe
ner.
4)
Adanla
n şe
y, ne
zir.–
Doğu
mla
ölü
m
arasn
da y
aşan
an sü
re, ö
mür
, hay
at. 5
) Ya
r, y
arm
.– Od
ann
ort
asn
a ye
rleşt
i-ril
en, u
zun
tütü
n çu
bukl
arnn
kül
ünün
dö
küld
üğü
çana
k. 6
) İriy
e ya
kn,
bira
z iri
.– Gü
neş s
istem
inin
Gün
eş’e
en
yak
n ol
an g
ezeg
eni,
Mer
kür.
7) A
ydn
’n b
ir ilç
esi.–
Bir
nota
. 8) E
kile
n ye
r, m
ezra
a.–
Zeki
, ak
ll, a
nlayşl,
kavr
ayşl k
imse
. YU
KARI
DAN
AŞAĞ
IYA
1) İs
tanb
ul’u
n bi
r ilç
esi.
2) Kyla
rda
dalg
akra
nla
yap
lmş
liman
. 3) M
anga
nezin
sem
bolü
.– Pe
ygam
ber E
fend
imiz
(sas
)’in
anne
si. 4
) Yum
uşak
ve
renk
li sa
hti-
yand
an y
aplm
ş ya
rm k
onçlu
lapçn
.– Ku
r’an’
da b
ir su
re. 5
) Ace
le, ç
abuk
.–
Yüks
ekliğ
i gen
ellik
le b
irkaç
yüz
m
etre
yi g
eçm
eyen
, çok
kez
tek
başn
a,
yam
açla
r ya
tk y
er b
içim
i. 6)
İkiy
üz-
lülü
k, m
ürai
lik.–
Bir r
enk.
7) İk
i söz
ün
birb
irine
uym
amas,
çeliş
me,
çeliş
ki. 8
) Sa
nsar
gille
rden
, yazn
esm
er krm
z,
kşn
bey
az re
nkli
kürk
ü değe
rli,
etçil
hay
van.
– Çalm
, süs
. 9) Y
olcu
-lu
kta
ve a
sker
likte
kul
lan
lan,
boy
na
veya
bel
e asl
ola
rak
taşn
an, g
enel
-lik
le a
ba, d
eri v
eya
met
alde
n ya
plmş
su k
ab.
10) İ
çel’i
n bi
r ilçe
si. 11
) Bir
zam
anla
r Osm
anl İm
para
torlu
ğu’n
a ba
ğl o
lan
Ukra
yna’n
n g
üney
batsn
da
25 b
in n
üfus
lu k
üçük
bir
tarih
i şeh
ir.–
Bağ
ve b
ahçe
duv
ar.
12) B
ir şe
yin
ilk
görü
ldüğ
ü, il
k ye
tiştiğ
i yer
.
Dünk
ü bu
lmac
alar
n ç
özüm
leri
Bulm
aca
Refik
Ayd
ýnr.a
y din
@za
man
.com
.tr
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
Ü
T O
P Y
A
A B
E S
E
V
E B
A
M
E L
A M
İ
N
E
M
A
V İ
F A
K
N E
N
B
S İ
N E
M
A T
E K
D
E V
İ R
S
E N
İ R
İ
L A
N A
T
T A
R A
F
R
K
A N
A T
K
O M
A
E
M
A N
E T
E N
L
A R
43 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANBULMACA
1
2
3
4
5
6
Bir k
ağt
kuru
luşu
muz
Buka
lem
un,
renk
değişt
irebi
lin
bir h
ayva
n
Kim
yada
bi
zmut
un
rem
zi
Bir o
rganmz
Acem
i
Bir t
iyatro
es
eri
Bir t
ür
mak
inel
i tüf
ek
Boru
sesi
Man
da
yavr
usu
Bir y
eryü
zü
şekli
Ünlü
bir
illizy
onist
Biyo
loji i
le
ilgili
Nİ re
mizl
i el
emen
t
Alan
ya’da
bir
çay
Öldü
rme,
yok
etm
e
Mac
era
düşk
ünü
Dava
lara
ba
kan
Mem
leke
tler
Rüzg
ar
Arzu
etm
ek,
rica
etm
ek
Bir b
ağla
ç
Bary
umun
re
mzi
Şa
siyet
İnsa
nlar
Pasa
k
Bir t
ür to
prak
Bir y
eryü
zü
şekli
Aske
r şap
kas
İtalya
’da o
va
Nefe
sli b
ir ça
lg
Faiz
Durg
unlu
k,
tem
bellik
Tesb
ih b
aşlğ
Ksa
ca
num
ara
Tekm
e
Ruhs
al
bozu
kluk
Kabu
l et
mem
e
Verm
e,
ödem
eEs
ki di
ktat
ör
(...A
min
)
Su Şehi
r
Cehe
nnem
m
eleğ
i
Bir t
ür ce
tvel
Saym
a, sa
ym
Ksa
ca ka
rbon
Bir ş
air
Lezz
et
Fena
değ
il
Edeb
iyatla
ilg
ili
Bir y
ük
hayv
an
Lite
ratü
r
Otom
obild
e bi
r par
ça
Bir ü
lke
Sem
bolü
Tİ
olan
ele
men
tVa
gon
çeke
n m
akin
e
Bir t
ür sa
hne
eser
i
Belir
ti
Ksa
ca
otom
obil
Sana
t akm
Hris
tiyan
din
bü
yüğü
resm
i
Kuş y
uvas
Kona
k,
apar
tman
Acel
e, te
z
Ksa
ca a
zot
Bir h
arfin
ok
unuş
u
Kötü
, alça
k,
ölüm
cül u
r
Küçü
k cad
de
Ztl
k, çe
lişki
Koru
ma,
ko
llam
a
Yöne
ticilik
Bağ
ml
Aşr
müz
ik
düşk
ünü
Güçb
eğen
ir
Nesir
de
yap
lan
uyak
Dişi
cin
Resim
deki
At
ina
ant
Dal, b
ölüm
Habe
rci
San
Yl
Gözü
açk
Ksa
ca p
osta
ku
ruluşu
muz
Hatr
latm
a ya
zs
Bir u
zakl
k ifa
desi
Ticar
et
Bir t
ür ü
rete
ç
Bir h
arfin
ok
unuş
u
Sarlk
Bir t
ür tu
zsuz
pe
ynir
Bir t
ür ka
natl
bö
cek
Dilsi
z
Anka
ra’nn
bir
ilçes
iÇa
buk
kavr
ayan
y.sa
b rio
glu@
za m
an.c
om.t
r
1911
OCA
K 20
13 C
UMA
ZA M
AN
BULM
ACA
Ha zý
r la ya
n: Y
AL ÇI
N SA
B RÝ O
Ð LU
Bayağ
Bir i
limiz
Vasf
, key
fiyet
Eğer
Bir t
ür ko
lsuz
üst g
iysisi
Sine
macla
rn
kulla
ndğ b
ir tü
r ale
t
Düz k
enar
l şa
pka
Yla
nkav
i na
mlu
oluğu
İstan
bul’d
a bi
r se
mt
İnce
iğne
tğ
işi ile
yap
lan
ÞÝF
RE
KE
LÝ M
E:
12
34
56
KE
Lİ
ME
A
VI
Tab l
o da k
i tra
m lý
ka lýn
çiz
gi le
r le b
e lir l
en-
miþ
3’e
3’lü
k ka
re le
re, 1
’den
9’a
ka d
ar
ra ka
m la
rý bi
rer
kez
kul la
na ra
k ye
r leþ t
i-ri
n. Ö
y le
yer l
eþ tir
me
yap m
a lý s
ý nýz
ki,
bü tü
n 3
lük l
e ri d
ol du
r du ð
u nuz
da ta
b lo-
nun
bü tü
n ku
tu la
rý yu
ka rý d
an a
þa ðý
ya
ve s
ol da
n sa
ða 1
’den
9’a
ka d
ar r
a kam
-la
r dan
bi re
r kez
kul
la ný
l mýþ
ol su
n.
SU
DO
KU
B
UL
MA
CA
DÜ
NK
Ü S
UD
OK
U ÇÖ
ZÜM
Ü
4
3 5
8
4 9
2
8 3
9
3
9 7
45
29
6
4 9
7
7
2 1
6
6 7
9
7 6
8
48
16
75
39
2
59
38
21
76
4
72
69
43
85
1
21
48
57
96
3
95
81
36
47
2
36
72
94
51
8
73
61
28
54
9
21
93
45
68
7
48
56
79
13
2
Þ F
E Z
Ü
G R
E
N
T C
Ý E
J
T A
J S
Ç V
Ý O
A
J T
G S
N
P Ý
T Z
F E
R
M
A N
E
T İ
J
E Ü
Ç
A Þ
T K
V
A H
A
S D
L
N
Ý K
U
F
D
E S
K
Y A
L A
Y
A E
Ç Ý
Þ Y
Ü
Y A
O
E F
H
A
M
K
G T
A V
A B
A
O
T P
Ç O
İ Ü
R
Ð
E E
C S
S N
V
R
Z U
G L
M
D
A N
S
M
R
V Ý
Ý Ü
L
O
U
H
A Ð
K
A İ
N
M
V C
E R
R
E A
A V
N
A E
G A
L K
D
U
Ý L
G M
L
E Þ
R
D
H
Ý E
O
Ð
N
Ý R
I
M
R
Ğ E
V T
U
L J
U
Ü
H
E P
T K
T
O
N
E J
Y A
Ý
N
R
D
R
E A
K
İ L
K
R
E Z
Ö
E İ
E L
Ð H
Z
V R
N
S
L Ü
A
V T
S Y
Ü
A Ý
Ý K
G
A E
H
Ç
A E
O
Y
H
Z Ç
O
N
K
Ö
Y O
U
M
H
R
D
Ý A
R
N
U
E A
K
Ý L
Ý G
L T
F Ð
N
K
D
K
G N
J
Z
L O
E
A N
S
L P
S E
K
F Ü
P
Þ E
C N
K
A
J
E N
E
G R
E
S
Aþa
ðýda
ki k
elim
eler
i tab
lonu
n iç
ine
serp
iþti
rdik
. Bun
larý
bul
abil
ir m
isin
iz?
AMİG
O, A
NTR
E, B
AYAT
, CÝN
AYET
, ÇO
KGEN
, DER
GAH
, EVR
AK, F
ERM
AN, G
ENÝZ
, HAD
İSE,
ÝÇTE
N,
KUKL
A, L
EYLE
K, M
ESLE
K, N
ERGÜ
ZE, O
SMAN
LI, Ö
ZERK
LİK,
PEY
AMÝ,
REYH
AN, S
ERGE
N, Þ
ATAF
, TE
DAV
Ý, U
ÐURL
U, Ü
STÜ
N, V
ÝZÝT
E, Y
AĞM
UR,
ZÝY
AN.
��
�İ
��
��
��
����
����
���
���
����
����
��
���
����
����
����
���
���
����
����
��
����
��
����
����
����
����
���
��
��
����
����
����
����
����
����
��
����
����
���
���
���
����
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
���
����
����
����
����
��
����
���
���
���
����
����
����
��
��
����
����
���
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
��
����
����
���
���
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
�����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
����
����
����
��
����
����
����
���
����
����
���
����
����
���
����
����
����
���
����
����
������
�����
�����
����
������
�����
����
�����
�����
�����
����
�����
�����
����
����
����
�����
����
�����
������
����
����
����
�����
����
�����
����
�����
����
�����
�����
�����
����
����
�����
����
����
����
����
�����
����
�����
����
�����
�����
����
�����
����
�����
�����
����
����
����
����
����
�����
�����
����
������
���
SOLD
AN SA
ĞA 1)
Ger
çekl
eştir
ilmes
i im
kânsz
tasa
r ve
ya d
üşün
ce.–
Kur’a
n’da
bir
sure
. 2) H
asta
fare
lerd
en
insa
na g
eçen
bir
mik
robu
n ol
uştu
rduğ
u bu
laşc
, öl
dürü
cü b
ir ha
stalk
, tau
n.–
Mut
fak
eşya
s ya
pmn
da, k
âğt
ve
doku
ma
sana
yisin
de k
ulla
nla
n ya
pay
reçi
nele
rin ü
retim
inde
yer
ala
n ki
mya
sal b
ir m
adde
. 3) E
ski d
ilde
bağ
r-sa
klar
.– Uy
gunl
uk, m
utab
akat
.– Bi
r so
ru ş
ekli.
4) N
iyob
yum
un s
embo
lü.–
Sine
ma l
mle
rinin
san
at, eği
tim v
e ge
nelli
kle
kültü
r am
açla
r gö
z ön
ünde
tu
tula
rak
topl
andğ
, kor
unduğu
yer
ve
ya k
urum
. 5) K
endi
ne ö
zgü
bir
özel
lik ta
şyan
zam
an p
arça
s.– İ
ki d
ağ
arasn
daki
srt
. 6) İ
lanl
ar, d
uyur
ular
.– Ön
, ark
a, s
ağ, s
ol, ü
st, a
lt vb
. yan
larn
he
r biri
. 7) K
uşla
rda
ve b
öcek
lerd
e uç
may s
ağla
yan
orga
n.– D
erin
ba
ygn
lk, v
ücut
taki
irad
i faa
liyet
lerin
du
rmas.
8) E
man
et o
lara
k, e
man
et
şekl
inde
.– Bi
r çoğ
ul e
ki.
YUKA
RIDA
N AŞ
AĞIY
A 1)
Çifte
koş
ulan
ökü
zler
i yü
rütm
ek iç
in k
ulla
nla
n, u
cuna
nod
ul
çak
lmş
uzun
değ
nek.
2) İş
gör
mey
i,
çalş
may s
evm
eyen
, çab
a gö
ster
-m
ekte
n, s
kntd
an k
açan
(kim
se),
üşen
geç.
3) G
öçeb
e ça
dr.
– Had
ise,
olay
. 4) E
ski d
ilde
ayak
.– Mzr
ak, s
üngü
vb
. sila
hlarn
sivr
i ucu
. 5) Yklm
ş ve
ya
çok
hara
p ol
muş
yap.
6) D
uala
rdan
so
nra
söyl
enen
söz
.– Le
zzet
. 7) İ
zmir’
in
Selç
uk il
çesin
de b
ulun
an a
ntik
kent
.– Bi
r tü
r cet
vel. 8
) Büy
üklü
k, ir
ilik b
akmn
dan
şaşl
acak
dur
umda
ola
n ne
sne.
9)
Geviş
get
iren
hayv
anla
rn a
yakl
arnn
ar
kasn
daki
köre
lmiş
trna
k, ke
mik
çk
nts. 1
0) İla
ç.– A
vust
urya
’da
bir ş
ehir.
11
) Üç b
oyut
lu si
nem
a te
kniğ
i. 12)
Yan
ağn
al
t tar
af, ç
ene.
– Taştl
arn
ön
bölü
mün
de
bulu
nan,
ksa
ve u
zun
mes
afey
i aydn
-la
tmay
a ya
raya
n ş
k dü
zeneği
.
Dün
kü b
ulm
acal
arn
çöz
ümle
ri
Bulm
aca
Refik
Ayd
ýnr.a
y din
@za
man
.com
.tr
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
D
A R
Ü Ş
Ş İ
F A
A
B
İ
Z A
R
A M
E
R İ
K A
R
A V
E N
T
N
A
M
A Z
E
M
İ
A A
R E
A
D İ
K
İ
Z İ
F İ
R İ
E
L
T
H
İ
L A
T
R A
M
İ
İ
B E
R
T İ
T A
N
İ K
F
İ Y
A T
M
A
N
İ K
A
44 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR
Fenerbahçe, 31. haftada Çaykur Rizespor ile 0-0 berabere kalarak bir ilki başardı ve kadın taraftarların önünde şampiyonluğu garantiledi. 19. kez mutlu sona ulaşan Sarı-Lacivertli futbolcular ise sahada büyük sevinç yaşadı.
www.irmaktv.com.tr• D Smart Kanal 91 • Tivibu Kanal 130 • Teledünya Kanal 115• Digitürk Kanal 65 • Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000youtube.com/irmaktvfacebook.com/irmaktv twitter.com/irmaktv
Hergün09:4518:30
HASAN DEMİR TRABZON
Trabzonspor’un ligin ikinci haftasında evinde Fenerbah-çe’yi konuk ettiği maç golsüz eşitlikle sona erdi. Karşılaşma genel olarak orta saha mücadelesi şeklinde geçerken iki ekip de birer
puana razı oldu. Böylece Fenerbahçe, Trabzonspor karşısındaki yenilmezlik serisini 11 maça çıkardı.
Şike sürecinden sonra iki takım arasındaki tüm maçlara ger-ginlikler damgasını vurmuştu. Üstelik geçen sezon Avni Aker’deki randevu olaylar sebebiyle tamamlanamamıştı.
Bu defa son zamanların en sakin maçı oynandı. Sahada oyuncular konuştu. Ancak dün gece de oyun açısından yetersizdi. Trabzonspor da Fenerbahçe de gol pozisyonu üretmekte sıkıntı çekti. Yakalanan fırsatlar da çok kolay harcandı. İlk ciddi atak 36’da geldi. Ev sahibi ekip adına Waris’in şutunu Mert önledi. 45’te Emre Belözoğlu’nun ceza sahası dışında yerde kalmasıyla Sarı-Lacivertliler serbest vuruş kazandı. Caner’in vuruşu az farkla auta gitti.
İlk yarıda tempo düşük olsa da top hakimiyeti Fenerbahçe’deydi. İsmail Kartal’ın talebeleri yüzde 65 topa sahip olma oranı ile oynadı. Brezilyalı yıldız Diego Ribas, ilk
defa 11’de başlarken performansı beklentilerin altındaydı. Yetenekli isim istediğini yapamayan görüntüdeydi. Senegalli yıldız Sow da takımın en kötülerindendi.
İkinci devre maç hare-ketlendi. Karşılıklı ataklar izlendi. Bordo-Mavililer, 57’de gole çok yaklaştı. Sağdan gelen ortaya Yatabare dönerek vururken Mert topu güçlükle kontrol etti. 60’ta Mehmet Topal’ın şutu direkten döndü. Teknik adamlar, son 20 dakika oyuna müdahale edip skoru lehine çevirmeye çalıştı. Fakat bu değişiklikler sonuca etki etmedi. Dev mücadele başladığı gibi 0-0 sona erdi.
KARADENİZ’DE SESSİZ GECEMerakla beklenen Trabzonspor ile Fener-bahçe’nin mücadelesinde gülen ol-madı: 0-0. Bordo-Mavililerin zaman zaman rakibini zorladığı; Kanarya’nın bir topunun direkten döndüğü maç berabere bitti. Avni Aker’deki futbol keyif vermezken son yıllardaki gibi saha içi ve tribünlerde gerilimin ya-şanmaması herkesi sevindirdi.
TRABZONSPOR 0FENERBAHÇE 0TRABZONSPOR: Onur, Zeki Yavru, Belkalem, Mustafa Akbaş, Musa, Salih (Dk. 90 Mehmet Ekici), Medjani, Fatih Atik (Dk. 62 Sefa Yılmaz), Constant, Waris, Yatabare
FENERBAHÇE: Mert Günok, Gökhan, Bekir, Alves, Caner, Mehmet Topal, Diego (Dk. 80 Webo), Emre, Kuyt, Sow (Dk. 69 Alper), Emenike (Dk. 90+2 Selçuk)
SARI KARTLAR: Musa Nizam, Yatabare / Caner
HAKEMLER: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu
STAT: Hüseyin Avni Aker
TRABZONSPOR FENERBAHÇE31 Topla oynama (%) 69
275 Pas 575
11 Şut 8
3 Korner 6
18 Faul 12
4 Gol pozisyonu 1
İSTATİSTİK
MAÇIN
öZETi
45 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR
Fenerbahçe, 31. haftada Çaykur Rizespor ile 0-0 berabere kalarak bir ilki başardı ve kadın taraftarların önünde şampiyonluğu garantiledi. 19. kez mutlu sona ulaşan Sarı-Lacivertli futbolcular ise sahada büyük sevinç yaşadı.
www.irmaktv.com.tr• D Smart Kanal 91 • Tivibu Kanal 130 • Teledünya Kanal 115• Digitürk Kanal 65 • Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000youtube.com/irmaktvfacebook.com/irmaktv twitter.com/irmaktv
Hergün09:4518:30
Galatasaray ve Türk futbolunun efsane futbolcusu Hakan Şükür, Aslan’ın Eskişehirspor karşısında iki puan bırakmasındaki hataları tespit etti. Es Es karşısında oyunu Sarı-Kırmızılı futbolcuların kilitlediğine vurgu yapan Şükür, “Galatasaraylı oyuncular aynı yere koşarak pozisyonu kilitlediler. Herkes gol atmak için koşmamalı.” uyarısında bulundu.
-Süper Lig’e 2-0’lık Bursaspor galibiyetiyle başlayan Galatasaray, önceki gün Eskişehirspor karşısında sahadan golsüz beraberlikle ayrılarak ilk puanlarını kaybetti. Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam nezaretindeki güçlü rakibi karşısında pozisyona girmekte zorlanan Sarı-Kırmızılı ekipte yapılan değişiklikler de skor üstünlüğünü getirmedi. Cim Bom’un hocası Cesare Prandelli’nin karşılaşmanın sonlarına
doğru kadroya müdahalesi oyunu biraz
hareketlendirdi. Ancak Selçuk, Yekta ve yeni
transfer Dzemaili’nin forvete destekleri kısıtlı kalınca net
pozisyonlara girmek mümkün olmadı. Gol umutlarından Pandev’in birkaç zarif hareketiyle, Umut Bulut’un kafa vuruşunda
topun direkten
dönmesi gecenin akılda kalan en net pozisyonları oldu. Melo’nun cezası sebebiyle oynayamayışı da Prandelli’nin planlarını altüst etti. Futbolcuların takım bütünlüğünü oluşturamaması ve konsantrasyon eksikliği sebebiyle sahasında iki puan bırakan Galatasaray’daki problemi ‘Kral’ lakaplı Hakan
Şükür tespit etti. Türk futbolunda kırılması güç rekorlara imza atan Sarı-Kırmızılı ekibin efsane forveti ve İstanbul milletvekili, Eskişehirspor karşısında yapılan hataları bir bir anlattı. Kral, “Top kanatlara indiğinde ceza sahasında
Galatasaraylı oyuncular aynı yere koşarak pozisyonu kilitlediler. Herkes gol atmak için koşmamalı. Bu ciddi bir alan paylaşımı sorunu olduğunu gösterir ki; bu da oyun anlayışını etkiler. Bunun üzerinde
durulmalı.” uyarısında bulundu. Takımda önemli kanat oyuncuları bulunduğunu ve bu yeteneklerin iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Hakan Şükür, “Önemli kanat oyuncuları ve ofansif bekleri olan bir takımın, forveti ve ofansif oyuncuları alanı iyi paylaşmalı. Hiç şüphe yok ki forvetin önceliği gol atmaktır. Ama bu sadece gole oynamak demek değildir. Duvar olmak, alan açmak da sıkışan oyunda önemlidir.” diyerek Aslan’ın tedavi yönetimini açıkladı.
Aslan, Anderlecht hazırlıklarına başladıGalatasaray, Şampiyonlar
Ligi’nde yarın oynayacağı Anderlecht maçının hazırlıklarına dün yaptığı antrenmanla başladı. Teknik Direktör Cesare Prandelli’nin ilk olarak oyunculara 45 dakika video izlettiği bildirildi. Sonrasında sahaya çıkan takımda Eskişehirspor maçının ilk onbirinde başlayan oyuncular rejenerasyon çalışması yaptı. Prandelli ve Aurelien Chedjou, bugün Arena’da bir basın toplantısı yapacak. Kritik müsabakayı ise Macar hakem Istvan Vad yönetecek.
ASLAN’A REÇETEYİ KRAL YAZDI
oldu. Melo’nun cezası sebebiyle oynayamayışı da Prandelli’nin planlarını altüst etti. Futbolcuların takım bütünlüğünü oluşturamaması ve konsantrasyon eksikliği sebebiyle sahasında iki puan bırakan Galatasaray’daki problemi ‘Kral’ lakaplı Hakan
başladı. Teknik Direktör Cesare Prandelli’nin ilk olarak oyunculara 45 dakika video izlettiği bildirildi. Sonrasında sahaya çıkan takımda Eskişehirspor maçının ilk onbirinde başlayan oyuncular rejenerasyon çalışması yaptı. Prandelli ve Aurelien Chedjou, bugün Arena’da bir basın toplantısı yapacak. Kritik müsabakayı ise Macar hakem Istvan Vad yönetecek.
YENİLER KOŞTU, ESKİLER SEYRETTİ Galatasaray ile Eskişehirspor arasında önceki gün oynanan ve 0-0 biten lig mücadelesinde,
koşu mesafeleri dikkat çekti. Cim Bom, takım halinde 108 km mesafe ile Es Es’ten 4,3 km daha az koştu. En çok efor sarf eden ise Selçuk İnan oldu. Sarı-Kırmızılı ekibin kaptanı, 11 bin 106 metre
sahayı arşınlarken, ikinci sırada yeni transfer Tarık Çamdal geldi. Bir diğer yeni transfer Blerim Dzemaili de üçüncü basamakta yer aldı. Selçuk dışında eski futbolcuların kendilerini yormaması
ve yenilerin daha fazla mücadele etmesi ayrı bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
HAKAN ŞÜKÜR
Galatasaray’ın yeni futbolcula-
rı Tarık Çamdal ile Blerim Dzemai-
li’nin Eskişehirspor karşısında birçok eski futbolcudan
daha fazla koşması, takdirle karşılandı.
Rakibiyle golsüz berabere kalan Cim
Bom’un takım halinde yarışa hazır görünme-
mesi ise taraftarları endişelendirdi. FOTOĞRAFLAR:
ZAMAN, MAHMUT
46 17 - 23 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR
MEHMET YILMAZ
1Agdam Karabağ, geçen sezon Azer-baycan Ligi’ni şampiyon olarak ta-
mamladı. Bu, takımın tarihindeki ikinci şampiyonluğuydu. İlki ise 1993’te yaşanmıştı ki o zaman-lar maçlarını kendi şehirlerinde oynuyorlardı. Bu sezon Şam-piyonlar Ligi ön elemesinde önce Malta ekibi Valetta’yı 1-0 ve 4-0 ile geçtiler. Sonra Avus-turya temsilcisi Salzburg’a 2-1 kazandıkları maçın rövanşında 2-0 kaybettiler ve UEFA Avrupa Ligi’ne geçtiler. Oradaysa Hol-landa’dan Twente ile eşleştiler. Amblem-leri birbirine çok benzeyen (iki amblemde de çift at bulunuyor) Agdam Karabağ ve Twente, daha önce de eşleşmişti. 2009’daki ilk eşleşmede gülen taraf Twente’ydi. Keza bu sezon Bakü’de 0-0 biten maçın önce-sinde olduğu gibi rövanşta da favori yine Twente idi ve nitekim öne de geçti. Lakin
bir dönem Orduspor’da da oynayan Make-don futbolcu Muarem’in golü 1-1’i ve turu getirdi Azerbaycan ekibine. Uzun süredir eski millî futbolcu Gurban Gurbanov’un çalıştırdığı Karabağ’da Muarem’den başka
Mersin İdman Yurdu’ndan tanıdığımız Boşnak kaleci İbrahim Sehiç ile bir dönem liglerimizden aşina olduğu-muz Reşad Sadıgov ve İlgar Gurbanov gibi oyuncular da var. Takımın en önemli iki ismi ise Brugge ve Ander-lecht geçmişi olan Brezilyalı Reynaldo ile yine bir başka Brezilyalı Danilo Dias.
En özel oyuncusu ise şüphesiz Vu-gar Nadirov. 1987’de Agdam’da doğan ve henüz 6 yaşındayken babası Karabağ savaşında şehit düşen Nadirov, ailesiyle birlikte göç etmek zorunda kalmış. Nadirov, millî takımın da önemli oyuncularından biri.
Twente’yi eleyen Karabağ, UEFA Av-rupa Ligi’nde İnter, Saint Etienne ve Dnipro
ile aynı gruba düştü. Azerbaycan’da bu başarıyı iki sezon önce sadece Neftçi Bakü gösterebilmişti. İnter, Partizan ve Rubin Kazan’lı gruptan 3 beraberlik çıkarmıştı. Azeri futbolu Avrupa’da ikinci kez en azın-dan aralık ayını görebilecek. Aynı Karabağ, 1999’da İsrail ekibi Maccabi Hayfa’yı eleye-rek Azerbaycan’ın Avrupa’da tur atlayan ilk takımı olmuştu. 2006-08 dönemleri arasında Rasim Kara’nın çalıştırdığı takımda o yıldan sonra Gurbanov görev yapıyor.
1951’de kurulan Karabağ, tarihinde epey isim değiştirmiş. Mahsul, Şafak ve Kooperatif gibi adlar alan kulüp, 1987’den beri ise Karabağ adını kullanıyor. 1992’de başlayan Azerbaycan Ligi’nin kurucu üyele-rinden ve bugüne kadar ligin her sezonunda yer alan iki takımdan biri. Diğeri Neftçi Bakü.
1993’e kadar Karabağ’a bağlı olan Ag-dam’da kendi hâlinde bir futbol takımıydı Karabağ. İsmi Ag-Dam (Ak-Konak) olan bu şehre siyahlık düştü o tarihlerde. Karabağ savaşı başlamıştı ve Rus destekli Ermeni
birlikleri şehri bombalarla vurdu. Hatta o dönem takımı çalıştıran Allahverdi Bagirov bombardımanda öldü. Karabağ’ın maçlarını oynadığı İmarat Stadı da harabeye döndü. Böylece bölgedeki Azeriler, kaçkın (göç-men) olarak evlerini terk etmek zorunda kaldı. Tabii takım da öyle…
Agdamlılar, Bakü ve çevresine gel-diklerinde şampiyon takımlarını yeniden yaşatmak için çetin bir mücadele verirler. Mavi-beyaz olan renklerini Karabağ’ın yası olarak siyah-beyaza çeviren kulübün ülke genelinde epeyce destekçisi var. Bunun temel sebebi ise mülteci kökenli insanların aidiyet hissi. Çünkü genişçe bir alanı kap-layan Karabağ coğrafyasını temsil eden tek takım durumundalar.
Agdam Karabağ, gruptaki ilk maçını 18 Eylül’de başkent Bakü’deki tarihî Tofig Behramov Stadı’nda oynayacak. Rakibi, bir önceki turda Karabükspor’u güç bela eleyebilen Fransız temsilcisi Saint Etienne.
Ümid edirik ki Qarabağ komandası Avropa’da yeni uğurlar ld ed r…
KAÇKIN KOMANDA AVROPA QAPILARINDA
Azerbaycan futbolu tarihî dönemlerinden birini yaşıyor. Çünkü Agdam Karabağ, Neftçi’den sonra ikinci kez UEFA Avrupa Ligi’nde gruplara kalmayı başardı. Karabağ’ı farklı kılan, sürgün (kaçkın) takımı olması. Ermeni işgali yüzünden Agdam’da değil, Bakü’de faaliyet gösteriyorlar.
www.irmaktv.com.tr• D Smart Kanal 91 • Teledünya Kanal 115 • Digitürk Kanal 65• Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000
youtube.com/irmaktvfacebook.com/irmaktv twitter.com/irmaktv
Hergün09:0019:00