Post on 29-Sep-2020
1
Biyosistem Mühendisliği Dergisi
30 Aralık 2016 Özel Sayı
İnsanı Yaşat ki
Devlet Yaşasın….!
2
Bu sayıda Güner DAĞLI ’dan
Gençlere
Tavsiyeler
Anekdotlar
Özlü sözler
Biyosistem Mühendisliği ile doğrudan ilgili
olmasa da hayata dair her şey sizleri bekliyor.
BU SAYIDA SİZLERİ NELER BEKLİYOR?
3
GENÇ ARKADAŞIM
Sizinle bir önceki sayıda "Tohum" yazımızla ta-
nışmıştık. Bu özel sayıda biraz söyleşi, biraz bilgi-
lendirme, biraz da tecrübelerimden bahsederek
dostluğumuzu arttıralım dedim.
Değerli dostlar, kendimi biraz sizlere anla-
tayım. 35 yıla yakın bir süre Kamu Kurumunda
başarılı bir çalışma hayatından sonra, emekliye
ayrıldım. Bundan böyle sizlerleyim.
Yıllar önce ilköğretim sıralarında okurken
okulca tiyatro gösterimine gitmiştik. Sahnede
ünlü sanatçı şimdi rahmetli olan Yıldırım ÖNAL
vardı. Oyun bitti. Perde kapandı. Bütün ışıklar
söndü. Salon kapkaranlık. Sahnede bir kürsü.
Kürsüde yanan bir mumun ışığı. Sadece büyük
sanatçı Yıldırım Önal'ın yüzünü görmekteyiz. Sa-
natçı gözlerinde akan yaşlarla bizlere "Gençler
Okuyun! Dışarısı çok karanlık." diye seslendi. Biz
uzun süre sessiz, sadece O büyük sanatçının
gözyaşlarını izledik.
O günlerde bizlere seslenirken nasıl böyle
ağlayabildiğini merak etmiştim.
Evet değerli dostlar, bugün sizlerle bu
anekdotu paylaşırken dahi gözlerim dolu dolu.
Belki de bugün gençlerin hayat başarıları
için okumalarını bu kadar içten ve bu kadar çok
istememin temelleri o gün atıldı. Bunu tam ola-
rak bilmiyorum ama Ülkemin bütün gençlerinin
okumaları, hayatta başarılı olmaları Ülkemizin
de başarısı olacaktır.
Geleceğimiz için Gençler lütfen okuyun.
Demek istediğim, sadece okulu bitirmekle kal-
mayın. Değerlerinize değer katın. Bulabildiğiniz
ne varsa zamanınız oldukça okuyun. Bilgi, insa-
nın kendini ifade yeteneğini arttırır.
Diyelim okulunuzu bitirdiniz, iş hayatında-
sınız. Ülkemizin müdahil olduğu herhangi bir
uluslararası gündem konuşuluyor. Konuya ya-
bancı olursanız kendi, kendinizi pasifize etmiş
olursunuz. Bu durum hiç hoşunuza gitmeyecek-
tir eminim.
Ya da karşınızda başka ülkenin vatandaşı
var.
Ermeni meselesini bilmezseniz; karşınızda-
ki Fransız'ı nasıl mat edeceksiniz.
Lawrence'in Ortadoğu da yaptıklarını bil-
mezseniz; oynanan oyunu nasıl fark edeceksiniz.
Abdulhamid'i bilmezseniz dünya siyasetini
nasıl anlayabilirsiniz.
Osmanlı'nın ne olduğunu bilmezseniz geç-
mişinizi nasıl değerlendirebilirsiniz.
Nutuk'u bilmeden Atatürk'ü nasıl anlaya-
caksınız.
Atatürk'ü anlayamazsanız Cumhuriyet'in
değerlerini nasıl bileceksiniz.
Çanakkale'yi bilmezseniz; Kurtuluş Savaşı-
mızı nasıl bileceksiniz.
Ülkemizi her yönden şaha kaldıracak olan,
siz değerli GENÇLER Ülkemizin geleceği sizlersi-
niz. Bu gelecek ancak BİLGİ ile olur. BİLGİ sadece
okumakla ve araştırmakla olur.
Evet, GENÇLER okuyun! Dışarısı çook ka-
ranlık.
Bu karanlık sadece sizin bilgi ışığınızla ay-
dınlanacaktır.
4
Allah'ın ilk emri "OKU"-"İKRA"
Peygamberimiz Hz. Muhammed As. İnzivaya çekilmeyi adet edindiği Hira mağarasında
iken Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az ön-
ce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nurani varlığın
(Cebrail As.) kendisine seslendiğini duymuştur.
Hz. Peygamber As olayı şöyle anlatır:
"Melek bana okumamı emretti."
Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp, kuvvetle sıktı; sonra
"Oku!" dedi. Ben yine "Okuma bilmem" dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle
sıktı ve "Oku!" diye tekrar etti. Ben yine "Okuma bilmem" dedim. Üçüncü defa kollarının ara-
sına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi.
"İkra' bi-ismî, rabbikellezi hâlak."
"Yaratan Rab'binin adıyla oku."
"İkra' bi-ismî, rabbikellezi hâlak."
"Yaratan Rab'binin adıyla oku."
O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı (Alak Suresi, 96/1-2). Oku Rab'bin son-
suz kerem sahibidir. O, insana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rab'bin en
büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi, 96/3-4-5)
Ümmî (*) olan Peygamber Efendimiz Cebrail As. getirdiği tebliğleri ezberinde tutar, ka-
tiplere hemen yazdırırdı. Kur'an-ı Kerim bu şekilde teşekkül etti.
Bu ayetler, Peygamber Efendimize inen ilk vahiy olup, O'na ve O'nun şahsında tüm Müs-
lümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip, yetkinleşmeye teşvik
etmiştir.
İlk vahyin "Oku!" emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve
ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önem arz ettiğini göstermektedir.
* Ümmî: Anasından doğduğu gibi kalan; yeni bir bilgi edinmemiş olan; okuma-yazma
bilmeyen yani "Dünyevi bir tahsil görmemiş olan".
OKU-İKRA
5
ANALİTİK DÜŞÜNME GÜCÜ
Ey Yükselen Yeni Nesil!
Mustafa Kemal Atatürk, "Nutuk" un bir bölümünde
gençlere seslenerek diyor ki.
"Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti
biz tesis ettik; onu ihya ve idame edecek olan sizlersi-
niz..."
Nutuk, Atatürk'ün yalnızca 1927 yılında 15-20 Ekim
tarihleri arasında kurultayda yaptığı toplam 36.5 saat sü-
ren salt bir konuşma metni değil, aynı zamanda bilginin,
tecrübenin, stratejinin ve düşünce gücünün gelecek nesil-
lere aktarımıdır.
Emperyalist güçlere karşı vatanın bölünmez bütün-
lüğünü milletiyle tek beyin olmuşçasına koruyan, ünü
Dünyada yankı uyandıran saygın lider, mücadele sonrası
vatanında çağdaşlaşma sürecini başlattı.
"Yurttaşlarım! Az zamanda büyük işler başardık..."
diyerek ulusal mücadele başarısını halkına ithaf eden Ulu
Önder, "Başarı, tüm ulusun azim ve inancıyla çabasını bir-
leştirmesi sonucu kazanılabilir" diyordu. Peki, neydi kişi-
sel ve toplumsal başarıya kenetlenmesinin sırrı! Kendin-
den son derece emin, cesur kararlar alan ve bunları vakit
kaybetmeden uygulayan, kronikleşmiş sorunlara bile çö-
züm üretebilen büyük önderin analitik düşünce gücünün
altında yatan temel kavramlar nelerdi?
Hafızalarda unutulmaz izler bırakan Atatürk'ün zor
koşullar karşısında problemleri nasıl çözdüğünü, ani ce-
vap vermesi gereken durumlarda, takdir edilecek hazırce-
vap yanını; pürüzleri ikileme meydan bırakmadan çözme-
sindeki hassasiyeti mercek altında inceleyelim.
Atatürk bir konuşmasında diyor ki:
"...Bir kararım varken onu niçin tatbik etmiyorum?
Ben de hemen söyleyeyim ki ağır ve kat'i bir kararın doğ-
ruluğuna inanmak için, vaziyeti her köşesinden mütalaa
etmek lazımdır. Ağır ve kat'i bir karar tatbik edilmeye
başladıktan sonra, keşke bu tarafını düşünseydim,
belki bir çıkar yol bulurduk gibi tereddütlere
yer kalmamalıdır. Böyle bir tereddüt, karar sahi-
binin vicdanında kanayan bir nokta olur ve onun
yaptığının doğruluğundan da şüpheye düşürür.
Bundan başka, beraber çalışacak olanlar, yapı-
landan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadı-
ğına inanmalı idiler". (1)
Bir akşam vakti arkadaşlarından biri
Ata'ya:
"Paşam, ne diye kendinizi bu kadar üzü-
yorsunuz? Yarın bir tümen asker yollasanız Ha-
tay'ı alırsınız. Almanlar Renani'ye girdiler de
sanki Fransızlar ne yaptılar? Renani için hareke-
te geçmeyenler, Suriye'deki bir sancak için mi
Türkiye ile harbe kalkışacaklar?" deyince Ata-
türk; insanı, hassas düşünceye davet eden bir
açıklama da bulundu:
"Evet, yarın sabah bir tümen asker yolla-
sam, Hatay'ı alabilirim. Renani için harekete
geçmeyen Fransız'lar, Suriye'deki bir sancak için
bizimle harbe girmezler. Bunu da bilirim. Fakat,
ya bu sefer şeref ve namus meselesi yaparlarsa?
Milletler belli olur mu? Ben bir sancak için Tür-
kiye'yi harp tehlikesine sokmam. (2)
Atatürk kararlar alırken bir meseleyi enine
boyuna düşünür, ufukta bekleyen tehlikeleri
önceden görür, çıkabilecek sorunların en ince
ayrıntısını bile dikkate alırdı.
Durumu farklı açılardan muhakeme ede-
rek, her şeyi iyice hesaplayarak, doğruluğuna
inandığı fikirleri uygular, kesin karar vermişse o
konuda yanılmazdı. Müşkül durumlarla karşıla-
şanlara Atatürk öneride bulunarak diyordu ki:
"Zorlukları çözen kimse olmak isteyenlerin
ilk yapacakları, olayların içyüzünü bilip, ona uy-
mak olmalıdır." (3)
(1) Atatürk'ün Hatıraları 1914-1919, Fatih RIFKI Atay S.90
(2) Nükte ve Fıkralarla Atatürk Niyazi Ahmet Banoğlu S.175
(3) Atatürk'ten Seçme Sözler Cavit İmer S. 171
6
Japon veliahdı, Atatürk'le yapacağı resmi bir görüşme için Türkiye'ye gelmişti. Ziyafet
sofrasında, dostluk havası içerisinde ilerlerken sohbet esnasında Atatürk konuyu Japon ta-
rihine getirdi. Japon mitolojisinden bahsederken Ata'yı herkes tüm dikkatiyle dinliyordu.
Ulu Önder davetlileri şaşırtmaya devam ederek sözü Japon Edebiyatı'nın en ünlü şairlerine
getirmekle kalmayıp, onlardan çarpıcı mısralar da okudu.
Veliaht, Ata'ya hayran kalmış; onun bilgi ve zekâsı karşısında adeta büyülenmişti.
Ama lidere bunca bilgiyi nasıl ve ne zaman öğrendiğini cesaret edip soramadı.
Atatürk her işi bilinçli bir sistem dâhilinde yaptığı için çözüme ulaşmak kolaylaşırdı.
Herhangi bir konuda görüşlerini dile getirmeden önce o konuyu derinlemesine araştırırdı.
Tıpkı Japon veliahdı gelmeden on gün önce tercümeler yaptırarak o ülke hakkında önemli
konuşmalar yapacak kadar bilgiyi öğrendiği gibi...
Öğrenme, araştırma veya gözlem yoluyla doğru bilgiye ulaşmayı seven Atatürk, deği-
şik yer ve kaynaklardan topladığı bilgileri bir araya getirir ve bunları birbiriyle mukayese
ederdi. Bir ara Ankara'daki çiftliğe sıkça gitmeye başladı. Arzusu, fidan dikimini çoğaltarak
Ankara'yı ağaçlandırmaktı. Ama tüm gayretlere rağmen değil ağaç, fidan bile tutmuyordu.
Atatürk ısrarla iyi bir netice almak için çabalıyordu. Bunu gören Rumeli göçmenlerinden
yaşlı ahbabı Ata'nın netice alamamasına üzüldü ve kıraç toprağın fidan tutmayacağı gibi,
toprak biraz kazılırsa, kayalıklarla karşı karşıya gelineceğini söyledi. Atatürk;
...Bunca ziraat mühendisi baktı topraktır dediler!...
Yaşlı adam:
... İnanmazsan kazdır, dedi. Atatürk adamın sözünü dinledi. Toprak kazıldığında gö-
rüldü ki otuz-kırk santim altında kayalık var. Atatürk, yaşlı adama durumu bildiği halde, ne-
den daha önce uyarmadığını sordu. Yaşlı adam:
"Sen okumuşların sözüne daha çok inanırsın da ondan!" deyince Atatürk:
"Bu dediğin doğru, dedi. Ben okumuşların sözüne inanırım. Ama bu yaşa kadar top-
rakla uğraşan sana da inanırım. Çünkü bu işte sen de okumuş sayılırsın."(1)
1)Nükte ve Fıkralarla Atatürk
Niyazi Ahmet Banoğlu (sayfa 67)
BİLGİYİ YERİNDE KULLANMAK
7
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhide, çalıştığı konut
yapım işinden ayrılıp, eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek iste-
diğinden söz etti. Müteahhit iyi bir işçinin emekli olacak olmasına üzüldü. Ve ondan,
kendisine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti.
Evi yaparken de malzemenin en kalitelisini kullanmasını, hiç bir masraftan kaçın-
mamasını, bu evin daha önce yapılanların en güzeli olmasını istediğini belirtip ayrıldı.
Marangoz; müteahhidin bencilce düşünerek emekliye ayrılırken dahi kendi men-
faati için hareket ettiği zannıyla isteksizce teklifi kabul etti.
Gönülsüz olarak inşa ettiği bu evde baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz mal-
zeme kullandı. Çünkü kaliteli malzeme için bir kaç gün daha beklemesi gerekiyordu. O
ise beklemek istemiyordu. Kullanıldığını düşündüğü içinde bir an evvel evi bitirip teslim
etmek için acelesi vardı.
Daha önce çok iyi işler yapmasına rağmen öfkesine yenik düşerek meslek hayatı-
nın en kötü evini yapıp, bitirdi.
Evin bittiğini işverene haber verdi. İşveren, geldiğinde dış kapının anahtarını ma-
rangoza uzattı ve
"Bu ev senin, sana benden hediye. Güle güle otur." diyerek vedalaşıp gitti. Ma-
rangoz şokta, yaptığının pişmanlığı içerisinde dakikalarca ayakta sadece evin dışını sey-
rederek kalakaldı.
Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı?
Bazen hayat bize de sürprizler hazırlar, gün be gün kendi hayatımızı kurarız.
Çoğu zamanda, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da
şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok
daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.
Hayatınızın marangozu sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir du-
var örersiniz. Bugünkü davranış ve seçimleriniz, yarın yaşayacağınız evi kurar.
Öyle ise onu akıllıca kurun.
DİKKAT SÜRPRİZ ÇARPABİLİR!
8
Bir işyeri eleman aramaktadır. Binanın giriş katındaki ofisin pencerelerine bir ilan
asarlar.
"Eleman Aranıyor/ Daktilo yazabilen ve bilgisayar kullanabilen, ana dilinin dışında bir
dil daha bilen bir eleman arıyoruz. Başvurmak için çekinmeyin. Müessesemizde herkes için
fırsat eşitliği vardır."
İlanı gören bir köpek, dışarı çıkmakta olan birini kollayıp şirketin açılan kapısından
içeri girer. Danışmadaki görevli bayan tam köpeği dışarı çıkarmak için yerinden kalkarken,
köpek ilanın altına gidip kafasını sallayarak, "Ben bunu istiyorum." anlamında hafif bir ses
çıkarır. Köpeğin işe başvurmak istediğini anlayan görevli, şaşkınlığının geçmesinden sonra
köpeği insan kaynakları yöneticisinin odasına götürür. Köpek içeri girer ve müdür odasında-
ki misafir sandalyesine sıçrayarak oturur. Müdüre işe başvuru için geldiğini anlatmak ister-
cesine camdaki iş ilanını kafasıyla işaret eder. Müdür şaşkınlıktan neredeyse dilini yutacak-
tır. Sempatik bir ses tonuyla:
"Harika görünüyorsunuz, ama sizi işe alamayız. Bize daktilo kullanabilen bir eleman
gerekli." der.
Köpek sandalyeden atlayarak oradaki masada duran bir daktilonun başına geçer ve
dört dörtlük bir iş başvurusu dilekçesi yazarak müdüre getirir. Müdür şaşırır, ama kendini
toplayarak ikinci bahanesini söyler:
"Evet, ama biz aynı zamanda iyi bilgisayar kullanabilen birini istiyoruz."
Köpek kalkar, yine masanın üstünde duran bilgisayarı açıp, internete bağlanır. Rakip
şirketin veri bankasına girer, çok gizli Excel dosyalarını bilgisayara indirip çıktı alır. Sonra
tekrar yerine oturur. Müdür, bir köpeğin bunları yapabilmesine hayretler içindedir. Bu se-
fer;
"Evet, görüyorum ki siz çok akıllı ve çok yeteneklisiniz, ne var ki köpeksiniz."
Köpek tekrar aşağıya zıplar ve iş ilanının altına giderek ön patisiyle "Başvurmaktan
çekinmeyin. Müessesemizde herkes için fırsat eşitliği vardır." ibaresini gösterir.
Müdür son kozunu oynar ve der ki.
"Evet, ama ilan, başvuran elemanın ana dilinin yanında bir dil daha bilmesi gerektiği-
ni söylüyor." Köpek müdüre sakin bir şekilde döner;
"Miyaavvv..."
TEBESSÜM ETTİREN
İŞ İLANI
9
-Bir toplantıda bir genç, Mehmet AKİF'i küçük düşürmek için;
"Affedersiniz siz veteriner misiniz?” demiş. Mehmet AKİF hiç istifini bozmadan şu
cevabı vermiş:
"Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"
-İmamı-ı Azam Hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek ke-
nara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar. Hazret düşünmeden ce-
vap vermiş.
"Onun boynuzları var, benim ise aklım."
-Çin’de mezara pirinç koymak kutsal bir gelenek. Bunu bilen bir Amerikalı iş adamı,
bir Çinliye alay ederek sormuş;
"Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?"
Çinli başını kaldırmadan cevap vermiş:
"Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman."
-Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası Padişah
2.Murat
"Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz " diye çıkışır.
Orada bulunan ve velayet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafif-
çe gülümseyerek şöyle der:
"Peder ne der, kader ne der!"
-Şair Eşref, Akhisar Kaymakamı iken, İzmir Valisi Kamil Paşa ondan bazı bilgileri gön-
dermesini, bu işi de çok acele halletmesini istemiş. Fakat Eşref, bir ziyaretten diğerine gi-
dip, gelmekten cevabı geciktirmiş. Kamil Paşa, ikinci bir telgraf çekmekte gecikmemiş:
Falan tarihte istenilen bilgiler hala gönderilmemiştir. Yakında teftişe çıkacağım. Bu-
lunduğunuz kazaya da uğrayacağımın bilinmesini...
Şair Eşref, tehdit kokan bu telgrafa şu cevabı vermiş.
"Kazaya uğramanızı dört gözle bekliyoruz efendim!"
HAZIR CEVAPLIK
10
Keçiboynuzunun Yunanca adı "keration", ingilizcede
"carob", Arapçada ise "kırrat"tır.
Keçiboynuzu tohumu yüzyıllar boyunca elmas ölçmek için
kullanılmış. Elmaslar keçiboynuzu tohumu ile tartılarak satılmış.
Bu yüzden keçiboynuzu, kırat ya da karat denilen ölçüye adını
vermiş.
Keçiboynuzu çekirdeği doğada ağırlığı değişmeyen tek to-
humdur. Bütün tohumlu bitkilerden yalnız keçiboynuzu uzun sü-
re suda bekletildikten sonra filiz verebilir. Bu hem çok kuruduğu
ve meyvesinden çıktıktan sonra son ve sabit ağırlığını aldığı için,
hem de içine su alması olasılığının çok az ve çok uzun zamana
bağlı olduğu içindir.
Bu nedenle Araplar, Selçuklular ve Osmanlı döneminde
ağırlık ölçüsü olarak kullanılmıştır.
Dört tanesi bir dirhem eder. Dirhem değişmekle birlikte 3
gr. ağırlığı temsil etmektedir. Satıcı iki dirhemlik bir şey satarken
(8 çekirdek) lütfedip bir çekirdek fazla tartarsa bu, malı alan kişi-
nin itibarını gösterir. Olağandan fazla giyinen, süslenen çok ba-
kımlı ve şık görünen kişilere de, "iki dirhem bir çekirdek" den-
mesi bundan kaynaklanmaktadır.
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK DEYİMİ
NEREDEN GELİYOR
11
İlaç şişelerinde kapağın altında bulunan pamuğun bi-
rinci ve en önemli görevi, şişede kalan boşluğu doldurmak,
taşıma sırasında şişe sallandığında tabletlerin birbirine çar-
parak, çatlayıp kırılmalarını, zarar görmelerini önlemektir.
Bazen şişelerde pamuk yerine tüy gibi yumuşak pa-
muklu kumaşlar, suni ipek kumaşlar veya polyester tipi suni
malzemeler de kullanılır. Bunların hepsi taşıma sırasında
olabilecek hasarları önlemek için kullanılır; ama pamuğun
yüksek oranda nem emici özelliği de vardır. Şişenin içinde
oluşabilecek nemi tabletlere ulaşmadan kendi üzerine çe-
ker ve tutar.
İlaç üreticileri, yeni alınan bir ilacı açar açmaz içindeki
pamuğun çıkarılıp atılmasını tavsiye ediyorlardı. Pamuk par-
çası nakil sırasında emdiği nemin yanı sıra kapak açıldığında
ortamdaki nemi de alabiliyor. Bu pamuğun tekrardan şişe-
nin içine konulması ilaçlar için tehlike yaratabilir. Ancak,
eğer bir yolculuğa çıkılacaksa, ilaç şişelerinin içine tekrardan
yeni ve kuru bir pamuk parçası konulmasında fayda görülü-
yor.
İLAÇ ŞİŞESİNDEKİ PAMUK NE İŞE
YARIYOR?
12
-Okuyup yazanla, okumayıp yazmayan arasındaki ayrılık; ölülerle diriler arasındaki ayrılık kadar-
dır.
Aristo
-Eğitim, her zaman sahibini peşinden takip eden bir servettir.
Çin Atasözü
-Kitapsız yaşamak; kör, sağır, dilsiz yaşamaktır.
Seneca
-Kitap, insanın cebinde taşıdığı bir bahçe gibidir.
Arap Atasözü
-Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse akıllıdır.
Lao-Tsze
-Akıllı bir adam yalnız kendi tecrübelerinden, çok akıllı bir adam başkalarının da tecrübelerin-
den yararlanır.
Çin Atasözü
-Eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz.
Bernard Shaw
-İmkânsızlık yalnız sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir.
K.ATATÜRK
-Bir kimsenin akıllı olduğu cevaplarından, bilge olduğu da sorularından anlaşılır.
Necip Mahfuz
-Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidi bırakma! Akıllı insan bilir ki ölümün arkasında
bile daha güçlü bir hayat beklemektedir.
Mevlana
-Her kişi öfkelenir, bu çok kolaydır. Ancak tam istenilen kişiye, tam ölçüsünde, tam zamanında,
tam yerinde, tam yöntemince öfkelenmek, hiç de kolay değildir.
Aristo
-Bir yıllık varlık istersen buğday, on yıllık varlık istersen ağaç, yüz yıllık varlık istersen insan ye-
tiştir.
Çin Atasözü
-Bütün servetini yitiren kişi önemli bir şey yitirmiştir. Sağlığını yitiren çok şey yitirmiştir. Onuru-
nu yitiren pek çok şeyini yitirmiştir. Umudunu yitiren kişi ise her şeyini yitirmiştir.
Fransız Atasözü
-"Denilebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir tek şeye ihtiyacımız var. Çalışkan olmak.
Servet ve onun doğal sonucu olan bolluk, rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanla-
rın hakkıdır."
M.Kemal ATATÜRK
ÖZLÜ SÖZLER
13
1- Geçtiğimiz yıllarda Ülkemizde bulunan bir Maden Ocağı kazasında ocakta oluşan göçük-
ten sağ kurtulan bir işçimiz, hayatını kurtaran küçük bir bilgiyi bizimle paylaştı.
Yıllar önce kendilerine verilen bir seminerde havasız bir ortamda kalırlarsa herhangi bir
demir parçasını ısırır durumda beklerlerse hayatta kalabilecekleri anlatılıyor. Göçükten sağ ola-
rak kurtarıldığında kendisinin bunu yaptığını, hayatını kaybeden arkadaşlarına da söylediğini, on-
ların inanmadıkları için yapmadığını anlattı.
Hayat bazen satır aralarında gizlidir deriz.
Belki de sizin için yayımlanan bir yazıda hayatınızın bir evresinde size çok gerekli olabile-
cek küçük bir dipnot var. O yüzden hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu?
2- Kendi başımdan geçen küçük ama önemli bir anektodu sizlere aktarmak istiyorum.
Yıllar önce akşam saatlerinde pazaryerinin önünden geçiyordum. Geçtiğim alan biraz ka-
ranlık. Bir minibüsün önünden geçmek üzere iken minibüse baktım. Yolcuları ve şoförü var. Işık-
ları yanıyor. Ama şoförde herhangi bir hareket yok. Bende güvende olduğumu düşünerek karşıya
geçmek için harekete geçtim. Tam o sırada birden önümde bir ipte asılı olarak kaldım. Kurtulmak
için mücadele etsem de kendimi kurtaramıyorum. Çünkü minibüs önünden bir traktöre bağla-
mışlar. Minibüs çalıştırılamadığı için traktöre halatla bağlanmış, benim yerdeki ipi karanlıkta fark
etmeyip, üzerinden geçtiğim dakikada traktör daha önde olduğu için beni görmüyor, yoluna de-
vam ediyordu. Ben ipte asılı olarak, iki büklüm; her an arkada bağlı olan minibüsün tekerlekleri
altına düşme tehlikesi ile karşı karşıyayım. Kendimi bir türlü kurtaramıyorum. O an arkamdan bir
el sadece birazcık sırtıma dokundu ve ayaklarımın yere basmasını sağladı.
O gün benim hayatımı o çok küçük dokunuş kurtardı.
3- Ve yine bahçemizde dokunmazsak kuruyacak şeftali fidanımızla ilgili bir anektodu sizler-
le paylaşayım.
Üç dönümlük bahçemizi sürdürdük. Sürülme işlemi bittikten sonra gidip kontrol ettiğimiz-
de küçük bir şeftali fidanının yere yıkılmış olduğunu gördük. Sürülme işlemi sırasında kökleri ke-
silmiş, sadece yan köklerden çok ince kılcal bir kök sağlam kalmıştı. Elimizde de herhangi bir mal-
zeme yok. Öylece bıraksak yaşaması mümkün değil. Kuruyacak. Toprak yeni sürüldüğü için fida-
nın etrafını tezek toprakla destekledik. Naylon poşetle de su doldurup, can suyu verdik. Bir daha
başka bir yerde oluşumuz nedeni ile bir yıl bahçemize uğrayamadık. Bir yılın sonunda bahçeye
gittiğimizde ise şeftali fidanı bizim boyumuzu aşmıştı.
Evet, küçük bir dokunuş ölmek üzere olan bir fidanı ağaç, bir insana ömür, küçük bir bilgi-
de bir insanın hayatını kurtarır.
HAYAT KURTARAN KÜÇÜK DOKUNUŞLAR
14
Keşke, babam böyle olmasaydı. Keşke, kocam böyle olmasaydı. Keşke, bu kadar geç kalmasaydım. Keşke, ailemin ekonomik durumu daha iyi olsaydı. Keşke, ailem bana destek olsaydı. Keşke, ailem beni daha farklı yetiştirseydi. Keşke, İstanbul'da yaşıyor olsaydım. Keşke, yurt dışına çıkabilseydim. Keşke, istediğim bölümde okuyabilseydim. Keşke, ailem beni rencide etmeseydi. Keşke, basın arkamda olsaydı. Keşke, torpilim olsaydı. Keşke, insanlar biraz anlayışlı olsalardı. Keşke, çevrem olsaydı. Keşke, biraz daha genç olsaydım. Keşke, daha yaşlı olsaydım. Keşke, biraz daha tecrübeli olsaydım. Keşke, bende yetenek olsaydı. Keşke, zeki olsaydım. Keşke, daha becerikli olsaydım. Keşke, zamanım olsaydı. Keşke, işsizlik bu kadar yüksek olmasaydı. Keşke, kendime daha çok güvenseydim. Keşke, kronik hastalığım olmasaydı. Keşke, bende biraz şans olsaydı. Keşke, önümde bu kadar engel olmasaydı. Kendi isteğinize göre keşkeleri çoğaltabilirsiniz. Ne kadar çoğaltırsanız sonunda o denli ba-
şarılı olacaksınız.
Başarı konunuzu mu soruyorsunuz. Kocaman Bir Hiç
B a ş a r ı s ı z l ı k ! Ammaa! Başarının anne-babası çoktur.
Başarısızlık yetimdir. Siz En İyisini Bilirsiniz. Başarılı, sağlıklı, mutlu, huzurlu bir yıl dileklerimle 2016' ya güle güle derken; 2017' de yeni-yepyeni sayılarda buluşmak üzere. Hoşça Kalın, Sevgi İle Kalın
Sevgili Gençler Güner DAĞLI
EN GÜZEL BAŞARISIZLIK TÜYOLARI
15
bsmdergisi@gmail.com
adresine
yazabilir, dergimize katkıda
bulunabilirsiniz.
Benimde söyleyeceklerim var diyorsanız;
16
Biyosistem
Mühendisliği
Dergisi